CHP'li Berberoğlu'nu hapisten Meclis'e taşımak AK Partililere yakışır. Nedenini açıklıyorum…

50
Reklam

CHP’nin yeniden aday göstermesiyle Istanbul’dan milletvekili seçilen ‘gazeteci’ kökenli Enis Berberoğlu Maltepe Cezaevi‘nde ikamete devam ediyor. Anayasa ve teamüller gereği Berberoğlu‘nun yeniden dokunulmazlık kazanmış olması, bu sayede cezaevinden tahliyesi ve yemin edip yasama görevine başlaması gerekiyor.
Oysa Yargıtay 16. Ceza Dairesi bu yolda yapılan başvuruya olumsuz cevap verdi, tahliye talebini reddetti.
Berberoğlu cezaevinde dış dünyayla temasını kesme kararı aldı, CHP’li milletvekilleri de arkadaşlarının serbest bırakılması için mücadelelerini sürdürüyor.
Günlerdir konuya ilişkin yayınları okur ve tartışmaları izlerken, şimdi cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan Tayyip Erdoğan‘ın vaktiyle ‘siyasi yasaklı’ olmasına yol açan, ancak 2003’te ona özel yasal ve siyasi düzenlemeler sonucu Meclis’e girip başbakanlığı üstlenmesiyle düzeltilen hukuki yanlışlığın günümüzde tekrarlandığını düşünmeden edemiyorum.
Tayyip Erdoğan‘a reva görülen bir hukuki yanlıştı, şimdi Enis Berberoğlu‘nun muhatap edildiğinin de ondan pek farkı yok.
Bu sebeple de onu Meclis’e taşımak AK Partililere yakışır diye düşünüyorum.

Hukuki yanlış yapılır, yargı yanılır mı?

Elbette yargı da yanılabilir.
Bunun dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi bizde de çok sayıda örneği bulunuyor.
Kütüphanemin mutena bir köşesinde hala sakladığım bir büyük boy kitap var. Kapağı tam ortasından ikiye ayrılmış halde. Alt bölümde Latince “Ci qui affirmat, non ei qui negat, incumbit probatio” ve hemen altında da Türkçesi olan “Beyyine külfeti inkar edene değil, iddia edene terettüp eder” ifadesi yer alıyor. Üst bölümde ise büyükçe harflerle ‘Recep Tayyip Erdoğan Davası’ ismi yer alıyor.
Avukat Faik Işık‘ın derlediği savunma ve hukuki mütalaaları bir araya getiriyor bu kitap.
Vural Savaş‘ın da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı sıfatıyla ‘kararın düzeltilmesi’ talebini red eden yazısıyla müdahil olduğu davada Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi ve Yargıtay 8. Dairesi kararları yüzünden günümüzün cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan cezaevine gönderilmişti.
Yargının bu tutumunun yanlış olduğuna dair onlarca hukukçunun mütalaaları da yer alıyor kitapta. Prof. Sulhi Dönmezer, Prof. Turhan Tufan Yüce, Prof. Bahri Öztürk, Prof. Uğur Alacakaptan, Prof. Çetin Özek, Prof. Doğan Soyaslan, Prof. Mehmet Emin Artuk ile asistanları Dr. Ahmet Gökçen ve A. Caner Yenidünya‘nın mütalaaları, yargıyı “Yanlış yapıyorsunuz” diye uyarmakta.
Girişinden, Türkiye Barolar Birliği‘nin ilk başkanı Prof. Faruk Erem‘in vefatından hemen önce Tayyip Erdoğan dosyasını incelediğini de öğreniyoruz.

[Faruk Erem, aralarında hayatı idam sehpasında sona ermişler de bulunan bir dizi müvekkilinin başına gelen yargı yanlışlarını ‘Bir Ceza Avukatının Anıları’ başlığıyla kitaplaştırmıştı. Kitap 1979 yılında TRT’de dizi, 1989’da Yeşilçam tarafından film, 1984-85 sezonunda da Ankara Sanat Tiyatrosunca oyun haline getirilmiştir.]

Tayyip Erdoğan‘ın maruz kaldığı hukuk yanlışı, 1998 tarihini taşıdığına göre, 28 Şubat diye anılan ‘post-modern darbe’ sürecinin eseridir.
Aynı dönemde çok sayıda başka yanlışlar da yapıldığını, dönemi başlatan askerlerin yargıyı kendi niyetleri istikametinde kullanmaktan çekinmediklerini de biliyoruz.
Bugün durum farklı. Daha doğrusu farklı olması gerekiyor.

Berberoğlu Meclis yerine cezaevinde

Enis Berberoğlu‘nun durumuyla ilgili güncel değerlendirmelerde onu cezaevine düşüren yargı süreciyle irtibat kuranların varlığı hemen hissediliyor. ‘MİT TIR’ları’ diye bilinen ve bugün FETÖ’cü bir eylem olduğuna inanılan girişimin haberleştirilmesinde haber kaynağı olarak yer aldığı iddiasıyla yargılandı ve mahkum edildi Berberoğlu. (Süreç henüz tamamlanmadı).
Oysa, şimdi tartışılan onun ceza almasına yol açan konu değil; henüz süreci tamamlanmadığı için milletvekili adayı olmasına YSK tarafından izin verilmiş birinin seçildiği için yeniden ‘dokunulmazlık’ kazanıp kazanmayacağı tartışılıyor.
Sedat Ergin birkaç gündür Enis Berberoğlu konusunu yazılarında işliyor.
1950 yılında gazeteci Mümtaz Faik Fenik‘in cezaevindeyken DP’den milletvekili seçildiği için serbest kaldığını, dönemin ‘ünlü’ savcısı Hicabi Dinç‘in seçimin (14 Mayıs 1950) sonuçları öğrenilir öğrenilmez (17 Mayıs) hemen cezaevine giderek ‘serbest bırakılma tebligatı’nı bizzat yaptığını hatırlattığı gibi, Anayasa Mahkemesi‘nin de 2013 tarihinde aldığı CHP’den milletvekili seçilmiş Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay‘la ilgili kararlarının yine tahliye yönünde olduğunu da vurguluyor Hürriyet yazarı.
Balbay ile ilgili AYM kararının can alıcı hüküm cümlesi şu:

“Aslolan, halkın siyasi iradesinin engellenmemesi ve hakkın özünün etkisiz hale getirilmemesidir. Seçilmiş milletvekillerinin yasama faaliyetlerini yerine getirmelerini engelleyecek ölçüsüz müdahaleler halk iradesiyle oluşan siyasal temsil yetkisini ortadan kaldıracak, seçmen iradesinin parlamentoya yansımasını önleyecektir.”

İktidar partisinin önemli isimlerinden, bir önceki dönem Meclis Anayasa Komisyonu başkanlığı görevini üstlenmiş, yeni dönemde Meclis başkanvekili sıfatıyla oturumlara başkanlık eden Prof. Mustafa Şentop‘un görüşünün de bu yolda olduğunu biliyoruz.
Anayasa hukukçusu Prof. Şentop‘un, 2016 yılında, başkanlık ettiği komisyonda, şu görüşü kayıtlara geçmişti:

“Yeniden bir seçim olması halinde, seçilenler açısından, dokunulmazlığı kaldırılan dosyalar bakımından, dokunulmazlık yeniden kazanılacaktır.”

Reklam

Yargıtay 16. Ceza Dairesi‘nin Enis Berberoğlu‘nun yeniden milletvekili seçilmesi üzerine tahliyesini talep eden başvuruyu reddetmesine yapılan itirazın şu günlerde 17. Ceza Dairesi tarafından değerlendirilmesi bekleniyor.
Umarım yanlıştan –Tayyip Erdoğan Davası‘nda yaşandığının aksine- yine yargı insiyatifiyle dönülür ve ‘seçmen iradesi’ parlamentoya tam yansır.
ΩΩΩΩ

Reklam

50 YORUMLAR

  1. Risale-i Nurdan;
    Sakın, sakın dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın; karşınızda ittihad etmiş dalâlet fırkalarına karşı perişan etmesin.
    “El-hubbu fillah ve’l-buğzu fillah” [Allah için sevmek, Allah için düşmanlık etmek” düstur-u Rahmânî yerine, el-ıyazü billâh, “El-hubbu fi’s-siyâseh ve’l-buğzu li’s-siyâseh” düstur-u şeytânî hükmedip melek gibi bir hakikat kardeşine adavet ve elhannâs gibi bir siyaset arkadaşına muhabbet ve taraftarlıkla zulmüne rıza gösterip, cinayetine manen şerik eylemesin.
    Evet, bu zamanda siyaset, kalpleri ifsad eder ve asabî ruhları azap içinde bırakır. Selâmet-i kalp ve istirahat-i ruh isteyen adam, siyaseti bırakmalı.

  2. Hz. Peygamber (s.a.v) gelecekte kendisine inananların içine düşeceği muhataralı bir durumdan haber verir. Hz. Sevban (ra. anh) anlatıyor:
    Rasûlullah (s.a.v) buyurdular ki:
    “Diğer milletler, tıpkı sofraya yemek için üşüşen insanlar gibi sizin üzerinize üşüşecekler.” Bunun üzerine sahabiler şaşkınlıkla sorarlar:
    “Ya Rasûlullah, o gün sayımız çok mu az olacak?” Efendimiz (s.a.v): “Hayır” der. “Bilakis, o gün sayınız çok olacak. Fakat siz -çokluğunuz- bir akıntıya taşınan çer-çöp gibi olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden sizin korkunuzu silecek, sizin kalbinize de “vehn” verecek.”
    Bunun üzerine sahabilerden biri sorar: “Vehn nedir ya Rasûlullah?..”
    O da buyurdu ki: “Dünya sevgisi ve ölümü sevmemek, ondan nefret etmek.” (Süneni Ebû Davut: 4/111, hn. 4297; Müsnedi Ahmed: 5/278, hn. 22450)
    Bu hadis dünya Müslümanlarının tarihte zaman zaman yaşadıkları medeniyet krizlerine ışık tuttuğu gibi, bugünkü siyasi ve sosyal durumuna da izah getirmektedir. Devletler muvazenesinde Müslüman ülkelerin yerine bakmak bile içine düşülen acziyeti göstermeye yeter.

  3. Türkiye’de 3.500.000 civarında işssiz var ve bunların içinde Meriç nehrimi geçmeye çalışırken boğulan var mı ? Musa bey bu insanların birgün kamuda veya özel sektörde calisabileceklerine dair ümitleri var. Bu insanlar sosyal devlet ilkesi gereğİ devletin tüm imkanların dan faydalaniyor. Ya Khk mağdurları? Mağdur ve masumların yanındayız. Ama siz neyin peşindesiniz ? Diye soruyorsunuz biz devletimizin bekasi ve milletimizin huzuru için ADALET ve HUKUK sisteminin doğru işletilmesinin peşindeyiz. Çünkü yaradan bunlarin hesabini bizlerede soracaktır. Bunu neresi yanlış propaganda?

    • İllaki kamuda kadro garantili bi yaşam isteniyorsa maaşı veren otoriteye saygılı olunsun! Ya da almanya ve abd başkanları ellerinde kırmızı pasaportlarla sizleri bekliyor zaten! (Sözüm meclisten dışarı:)

  4. Birak kendi çocuğum, bana dusman olan birinin çocuğu olsa, mevcut hükümet basta iken, o çocuğu Turkiye Cumhuriyeti devletinin gözetimine bırakmam.

  5. Enis Berberoglu, bir ” ibretlik ” meselesidir.
    AKP baskani, bir TV oturumunda; ” bunlari onlarin yanina birakmayacagim ” demisti. Bu tutumun aksine karar mahkemelerin haddine mi dusmus sanki.
    Bence unuttugu bir sey var; Ibret icin bir seyler yaparsaniz, sonrasinda ibretlik durumuna dusebilirsiniz. Yasamin adaleti bunu kanitliyor. Biz sadece bekliyoruz.

  6. Bu haberi ‘HDP’Milletvekili O F Gergenoglu”nun meclisdeki konusmasinin videosundan izledim.
    Aman dikkat bu adamide yarin terorist ilan edip AKP liler once 100,000 liralik tazminat davasi acip sonrada hapise atmasinlarmi? Bizde gunun modsi ayyaslar, millete kufur ve hakaret edenler vatan sever,
    bu tip milletvekilleri, gazeteciler, akademistler ve bebekler gibileride vatan haini ve terorist.
    Buda AKP’ NEW viziyonu ve TC modasi olsa gerek.
    Onu bunu bilmem ama ben bir modaci olarak bizdeki kadar dunyaya degisik ve hic bir modacinin aklina dahi getiremiyecek yen,i yeni modalar ureten bir millete ve modaciya rastlamadim.
    Mesala biyatcilik modasidaa bizdeki kadar pek para etmez, hatta ragbet bile gormez..
    Asagidaki haber kopi.
    OHAL mağduriyetlerini dile getirdiHDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu OHAL’de yaşanan sıkıntıları ve hamile kadınların tutukluluk hallerini Meclis’e taşıdı.

  7. Ocak Medyadaki Devlet Bahçeli’nin ABD tehditlerinine cevabını okuyunca,
    Hükümet ortağı olarak TC Başkanının ortağına hoş görunmek için(İsrailde Tutuklanan MHP dempatizani) kizimizin serbest bırakılma karşılığında Papazi serbest bırakma sözu veren Erdoğanin ikili oynadığından dahi habardar olmayan maalesef 20 yıllık yapıştığı koltuğundan kalkmamasının sebebinide anlamış oldum.
    Onun için Koltuk sevdalısı olmadığına da karar verdim.
    Bahçeli kendisi hırsızlık falan yapmadığı için kendisini iyi bir lider olarak zannediyor olmali.
    İyi bir lider ortağının çevirdiği entirkalari dahi bilemiyecek kadar saf olmasi ile ne kadar uyumlu olmadığını bilmesi gerek.
    İsteyenler kopilediğim Türkçeye çevrilmiş İngilizce orjinalınıde Google’dan okuya bilirler.
    Yazinin devami bana ait değil ” Kopi”
    Haber
    Trump, Brunson kararı sonrası Erdoğan’la ‘ağır bir telefon görüşmesi’ yaptı
    Washington Post, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump’ın NATO zirvesinde bir takas anlaşması yaptığını yazdı. İddiaya göre, Türkiye sözünü tutmadı ve Trump, dün Erdoğan’la ‘kin dolu’ bir telefon görüşmesi yaptıktan sonra yaptırım kararını açıkladı
    Washington Post: Erdoğan sözünü tutmadı, Trump çok öfkeli
    ABD ile Türkiye arasında yaptırım tehdidi noktasına gelen rahip Richard Brunson krizi hakkında bir dizi iddia ortaya atıldı.
    Amerikan gazetesi Washington Post, Türkiye ile ABD arasında yaşanan rahip Andrew Brunson’la ilgili krizin perde arkasını yazdı.
    Gazetenin iddiasına göre, ABD Başkanı Donald Trump ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan NATO Zirvesi’nde bir takas anlaşması yaptı ancak Türkiye bu anlaşmaya uymadı. Gazete, Trump’ın Erdoğan ile dün ‘kin dolu’ bir telefon konuşması yaptığını yazdı. Bir Beyaz Saray yetkilisi ise “Türkiye gerçek bir fırsatı kaçırdı” dedi. ‘Yumruk çakma, sonra kin dolu bir telefon görüşmesi: Trump’ın Türkiye’deki Amerikalı bir pastörü özgürleştirme anlaşması nasıl çöktü” başlıklı haberdeki iddialar şöyle:
    ‘NATO ZİRVESİNDE KONUŞULDU’
    Washington Post’un haberi şu ifadelerle başlıyor: “Başkan Trump, elinde bir anlaşma olduğunu düşünüyordu. Ay başında Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la yaptığı NATO görüşmesi gülümseme, yumruk çakma ve Trump’ın Andrew Brunson’ın serbest kalacağına inandığı bir anlaşmayla bitmişti. Bu, karambolde varılmış başarılı bir anlaşmaydı; bizzat Trump tarafından yapılmıştı; İsrail’de terör suçlamasıyla cezaevinde olan bir Türk vatandaşı takas edilecekti. Fakat çarşamba günü, bir Türk mahkemesi pastörü eve göndermek yerine mahkemesi devam ederken ev hapsinde tutulmasına hükmedince, görünüşe göre anlaşma çöktü.”
    ‘NETANYAHU’YU HEMEN ARADI’
    Habere göre, Trump 14 Temmuz’da, NATO zirvesinden İskoçya’da kendisine ait olan golf kulübüne gittiğinde, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’yu aradı. İsrail’den yapılan açıklamada “Görüşmede Suriye ve İran başta olmak üzere bölgesel gelişmelerden kaynaklanan güvenlik ve diplomasi sorunları görüşüldü” dense de, Trump Netanyahı’dan İsrail’de tutuklu olan Ebru Özkan’ın serbest bırakılmasını istedi. Ve Özkan bir gün sonra, 15 Temmuz’da İsrail’den Türkiye’ye sınırdışı edildi.
    ‘KİN DOLU TELEFON GÖRÜŞMESİ’
    Gazete, Özkan’ın bırakılması sonrası Brunson’ın ilk duruşmada tutukluluğuna karar verilmesinin, ardından da ev hapsine çıkarılmasının öfke yarattığını yazdı. Haberde, “Perşembe sabahına gelindiğinde, Amerikan yönetimin şaşkınlığı hiddete dönüşmüştü” ifadelerini kullandı. Habere göre Trump, perşembe günü Erdoğan’la ‘kin dolu’ bir telefon görüşmesi yaptı. Ardından da ABD’nin Türkiye’ye ‘kapsamlı yaptırımlar uygulama’ kararını açıkladı.
    ‘TÜRKLER KAZIK ATTI’
    Trump’ın bir danışmanı Washington Post’a demecinde, Türk tarafının ‘Brunson için taleplerini artırarak kazık attığını’ söyledi. Gazete Türkiye’nin tam olarak ne talep ettiğinin bilinmediğini yazdı ancak Ankara’nın Washington’a yönelik ‘uzun bir şikâyet listesi’ olduğunu hatırlattı. Bunlar arasında da Fethullah Gülen’in iade edilmemesini, Reza Zarrab davasını ve F-35 savaş uçaklarının teslimatını engelleme yönündeki Kongre girişimlerini sıraladı.
    ‘KOŞULLAR NETTİ, TÜRKİYE GERÇEK BİR FIRSATI KAÇIRDI’
    Washington Post’a konuşan bir dizi Amerikan yönetimi yetkilisi ve anlaşmaya dair bilgi sahibi kişiler, ‘anlaşmanın koşullarının yanlış anlaşmaya yol açmayacak şekilde net olduğunu’ savundu. İsmi açıklanmayan bir Beyaz Saray yetkilisi de, “Türkiye gerçek bir fırsatı kaçırdı. Pastör Brunson bir pazarlık malzemesi değildir” dedi.
    ‘ERDOĞAN HAYAL KIRIKLIĞI OLDU’
    Washington Post, Donald Trump’ın kendine has başkanlık yöntemini de analiz ederek, yaşananlara şu ifadelerle yorumladı: “Trump, dünya liderleriyle görüşmelerde en iyi müzakerecinin kendisi olduğunu düşünüyor. Karşısındakinin nasıl biri olduğunu anlama, şahsi bağ kurma ve en iyi anlaşmayı yapma becerisiyle övünüyor. Telefon konuşmalarında ve yabancı devlet başkanları ile başbakanlarla görüşmelerde başıboş takılıyor; tarihe, protokole ve dış politika uzmanlarının kendisi için hazırladığı yığınla brifing yazısına pek az dikkat ediyor. Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yakın zamandaki görüşmeleri henüz neticeye bağlanmadı. Fakat Erdoğan, yani Trump’ın Brüksel’deki zirvede diğer NATO üyelerini eleştirirken övgü için ayrı tuttuğu müttefiki, açıkça bir hayal kırıklığı oldu.”
    BRUNSON TRUMP İÇİN NEDEN ÖNEMLİ?
    Gazete, rahip Brunson’ın kaderinin, seçmen tabanının önemli bir kısmı evanjelist Hristiyanlardan oluşan Trump için büyük önem taşıdığını da vurguladı.
    Gazeteduvar
    Whatsapp’ta paylaş Facebook’ta paylaşın… Twitter’da paylaş Share on Google+ 28 Temmuz 2018 11:26

    • İsrailin tutukladığı vatandaşımız ile Brunson elma ile armut kadar farklı. İsrailin tutukladığı hanım hiçbir suçla ilgisi olmayan normal vatandaş. Her halükarda serbest bırakılacak biri. İsrail ve ABD casusunu normal bir turist gibi gösteren algı operasyonu yapıyor, ve siz de hemen inanıyorsunuz. Buradaki papazın pazarlığı olacaksa sadece pensilvanyadaki papazla değişilebileceği baştan açoklanmıştı zaten. Ama sanırım onlar da artık tebdili mekan durumundalar artık.

      • Israli YAHUDI,MUSLUMAN ve HIRISTIYANLARDAN olusan Analar da kendi hukumetleri ile adelet ve baris icin kavga ediyorlar.Meclisin onune ANALAR cadiri kurup isral devletinin yaptiklarina son verinceye kadarda mucadele edeceklerini her firsatta ve her alanda anlatiyorlar,bu kizcagizida gundeme getirdiler hakim serbes birakmasina ragmen polis bizim elimizde deliller var diyerek tutuklulugunun devemini istedi.Neden acaba?
        Maalesef danisikli dovusleri Erdogana kayitsiz sartsiz biyat edenlerharic her millet biliyor ve onun icin mucadele ediyorlar.
        Nasil Bizdeki irkciligi kullanarak oy topliyorlarsa bu gibi menfaatcilik israil ve diyer devletlerin (Trump gibi) politikacilarindada var,iste onlar halki uyutmak icin danisikli dovusiyorlar.
        isterseniz siz taktiginiz gozluklerin uzerine bir tane daha takin yakinda bazi seyler ortaya cikinca hic degilse gormenize engel olur.
        Neme lazim siz sadece bir kisinin ne dedigine onem veriyorsunuz.
        Onun icinde Damatlara, akrbalara feda edilen devletin mallariniada bir bahane uydurursunuz.

    • Ebru Özkan da kimmiş diye baktım. Kudusü ziyaret etmiş, iddiaya göre Hamas’a para ve parfüm vermiş olduğu için tutuklanmış bir bayan. Para verdiği kişinin Hamaslı olduğunu ne bilsin. Hamas için para toplanıyorken mi o da vermiş (detayları yoktu, bulamadım). Elindeki fazla parayı üzüntü duyduğu/acıdığı birilerine vermesi doğal. Ziyaret için gittiĝiniz ülkeyi terkedecekseniz az miktar bir fazlalık varsa bunu birinr vermeniz normal. Hatta bunun için havaalanlarında şeffaf kutular koyarlar çıkışta yabancı paradan kurtulmak istiyenler o kutulara atarak ülkelerine dönerler. Birkaç şise parfüm vermesi niye suç olsun ki? Bomba malzemesi ise İsrail’e girmesi zaten mümkün değil.
      Ebru Özkan hakkındaki bütün bu bigiler, Mr. Brunson hakkındaki iddia ve suçlamalarla aynı ağırlıkta olamaz. Görünüşe göre Ebru Özkan için ne Sn Erdoğan’ın, ne de İskoçya’da golfünü oynayan Mr. Trump’un araya girmesine gerek yoktu. Ebru Özkan kendi kendine yaptığı işin bedelini kendi öder ders almış olarak yine ülkesine dönerdi. Mr. Brunson’un durumu çok farklı, mukayese edenler de bir bardak suda fırtına koparmağa çalışıyorlar anlaşılan…. W. Post’u daha ciddi bir gazete sanırdm. Kopyalama zahmetine değer mi bu haber?

      • Ebru Özkanin oraya ilk gidişi değil birkaç kez gitmiş, o günde arkadaşlari onsuz uçağa binmeyi red edince biz onu iki seat sonraki uçakla gönderirz demişler, yalan söylemişler. Ikinci gūn Hakim onu mahkemde serbest birakmiş fakat polisler tekrar tutuklatmiş.
        Ikinci mahkemeye. Ayaklari zincer elleride kelepçeli getirdiler. O zaman E Ö ile hiç kimase ilgilenmdi.
        Şimdi ilgilenmelerinin sebebide o kizi kendilerine propaganda malzemesi olarak kullanmamak içindi.
        Zaten serbest bırakacakdılar.
        Her ne kadar sevmesek de Israilde kanunları uygulayan hakimler olduğu gerçeği var.
        O gazeteye Trump’un kabinesinden birisi söylemişki pilanlari iyi işlesin bu aradada onlar Trump’u bizde Erdoğanı kahraman ilan ederiz ABD den parasını ödemiş olduğu silahları gene onlara meydan okuyarak, zorlada olsa geri aldığı için.
        Bunların hepsi seçimler için kullanılan malzemeler.
        Ben bu yazıyı kopiledim.Son gelişmeler baktiğimiz zaman Trump şu an çok kötü sıkşmış durumda çünkü burada millet vekili ve senetõr ara seçimleri var.
        Önün için ikizi ile birlikte rol yapıyorlar. ön seçimlerin başlangıcında PAPAZİ eve çıkardılar yalandan bırbirlerine bağırır çağırır bu seferde PAPAZİ meleketine gönderirler.
        O zaman hem Erdoğan hanesine hemde Trumpin hanesine + olarak yazılır.
        Haberin Ingilizcesini okursanız daha iyi anlarsınız.

  8. Hülle yöntemiyle mapustan adam kaçırma, mebusluk zırhıyla adaletin elinden sıvışma devri geçti! Eski türkiyenin iki yüzlü hukuk uygulamaları da geride kaldı! Artık hesap verme zamanı, kimsenin yaptığı yanına kar kalmiicaktır. Sözüm ana adalet savaşçısı arkadaşlar özledikleri dreyfüs davasını bulmuşlar gibi, hayırlı olsun:) adaleti yolda görseniz tanır mısınız acaba?

  9. 15 Temmuz yazi dizisinin linki
    15https://www.artigercek.com/15-temmuz-darbe-girisimi-bir-abd-rusya-restlesmesi-miydi

  10. Bazıları ne kadar da sığ düşünüyor veya konjoktürel düşünüyor, hep geçmişi
    ve geleceği ünutturarak, çoğu zaman olduğu gibi.
    Evet Yargı da yanılabilir, hem de, bilhassa CHP ve CHP güdümündeki ASKERİ
    dönemlerde olduğu gibi, hem de BİLEREKTEN. Bu dönemlerde hangi HAKTAN-hukuktan
    bahsedilebilir,
    Nedense, bazıları, Ak Parti iktidarinda Adalete UYANIYOR.
    Tayyip Erdoğan’a reva görülen hukuki YANLIŞ, sadece içeride değil, uluslar
    arası siyasetin ayak oyunları ve baskısı ile düzeltildi. Yoksa, ” olmaz olmaz “, Yapmak
    mümkün olmazdı.Deniz Baykal Tayyibi çok mu seviyor, takdir ediyordu. Bugünkü
    PAPAZın salıverilmesi gibi bir şey, o günkü olay. Maksat, SEYRELTİLMİŞ, SEYREK
    insanlarla doldurulmuş, İslam arayışıydı. Tayyip, kısmen yaramaz çıktı yoksa….
    Koru’nun yazısı bile, siyasi, şahsi, mesleki(dayanışma) …. ve hesabi
    mülahazalarla (Düşünce) kaleme alınmış – trübüne – bir yazı gibi. Eğer, böyle
    olmasaydı, hasbi, sırf Haktan yana bir yazı olsaydı, her sene, uluslararası
    çevrelerce ve karışık çeşitli örgütlerce, CHP ve şürekasınca, her yıl Halkın önüne
    konulan “Sivas olayları” nın istismarı yapılmaz ; KALEMİ, VİCDANINI aksettiren
    tamamen HASBİ kişiliklerce – tamamen masum, sahibsiz kişilerin – yani
    BAŞBAĞLAR’da yaşıyan insanların derdi, Hak adına, hükük adına “GÜNDEM”in
    baş köşesine oturtur ; Emniyet ve Adalet mekanizmasını ve tüm SİYASİLERİ
    Hak namına TİTRETİRDİ.
    Ne var ki, BERBEROĞLU olayı da hukuki yönü yanında her türlü istismara,
    YARANMIYA müsait bir konu, tabii ki.
    Ne yazık ki, Türkiye’de, ” VİCDANIN SESİ (yok ki), adaletin müjdecisi”
    olamıyor. Kazan kazana KARA ….. diyor, sadece.
    Koru’nun yazıları da – bu iki konu gibi – imanının ve Vicdanının sesini
    gün yüzüne saf olarak çıkartamıyor. Zira, siyasi gündem, CHP ve sosyete çevreleri
    ile sınırlı kalıyor. Halkın sesi, kimsesizlerin kimsesi olmayı, Cenab-ı Allah, kendisine
    nasip etmiyor, zahir. Anlaşılan, hanımefendi de YAŞADIKLARI eski günleri unutmuşa
    benziyor. Eee, kolay değil, ne de olsa, DÜZENin hep kaymağını yiyen aileler
    arasına katılmış bulunuyorlar.
    Düzen bi kere Düzenlerin düzeni. Mesela, bir AVUKATIN – Vekaletnamede
    yetki de verilmediği, hatta, YETKİSİZ kılındığı halde – T.BAROLAR BİRLİĞİ BAŞKANI
    NIN (tabii Kanuna dayalı) bir GENELGESİ ile, bir müvekkili adına kazandığı Yüksek
    miktardaki TAZMİNATı tahsil ve GASP EDİP elini kolunu sallıya sallıya Mahkemelerde
    avukatlık etmiye devam etmesi Koru ve Feyzioğlu için hukuk ADINA ÜTANILACAK
    ALÇAKLIK bir mesele DEĞİLDİR.
    Kendilerine ÜLAK gönderilen Cumhurbaşkanı nezdinde – belki bir AR meselesi
    addedilebilir. Ya Koca TBMMECLİSİ başkanı ne düşünür, bilemeyiz.
    Fazla söze ne hacet, E.Berberoqlu’na gelinceye kadar, askıda, nice hukuk
    kepazelikleri sıralanabilir. Hele, geçmişten, Dünya çapında Hukuk Prof.rü A,F,Başgili
    CHP’li subaylar ve hukukcular silah zoru ile adaylıktan vazgeçirmediler mi ?
    Ya, savcı eskisinin 367 yüz karası, ….. Koru’nun saydığı isimler de hep aynı şebekenin
    adamları… Yani, Koru’nun dostları, meslekdaşları. …Ruşen, H.Cemal…
    “……. seçmen iradesinin parlamentoya yansımasını önliyecektir ” diyor, Koru
    Seçmenin iradesine kalırsa, Apo’nun da ipinin koparılıp, salıverilmesini
    istiyebilir. Seçmenin İradesi Menderes’in (60 ihtilalinden sonra dahi) , N.Erbakan’ın
    kendini temsile hükmediyordu. Hal’den ve geçmişten örnekler bunlar ; geleceği
    bilen ise, Allah’tır.
    Beş (5) li çetelerin DÜZENİNDE adalet olmaz, olmamıştır, Adalet inancından
    uzak kişilerin Adalet DİLEMESİNE ise, itibar EDİLMEZ.
    Avam-Musa Haklı söylüyor : “Herkes, kendi (ve hempaları) için) adalet
    İSTİYOR”. Aslında, bunlar, vicdandan, edeletten, mertlikten nasiblenmemiştir.
    Ötekiler dağdaklere, berikiler de kışladakilere dayanıyordu. Şimdi ikisine de
    kar yağdı. Bunlar bile, zayıf düşünce, unuttukları adaleti, merhameti hatırlar gibi
    oluyorlar.
    Evvela, vicdan sahibi ve herkese karşı dürüst olmayı öğrensinler,
    sonra hukuk talep etsinler, derim. Hak edilmiyen şey istenemez.

  11. Zannedersem bu site Türkiyede açılmiyor onun için yazının tamamını kopiledim.
    Haber
    ABD’nin yaptırım kararının ardında aslında ne var?
    ”Brunson dosyası suhuletle çözülürse ABD, Venezuela ve İran müeyyidelerinden Rusya yakınlaşmasına kadar hassas başlıkları masada tane tane anlatacaktır. İnatlaşma yoluna gidilirse siyasî ve iktisadî neticeleri ağır olur.”
    Semih Ardıç / Tr724
    ABD Başkanı Donald Trump ile yardımcısı Mike Pence’in peşi sıra attığı tweetlerde yer alan, “Din adamı Richard Brunson’ı derhal serbest bırakın, yoksa Türkiye’ye malî müeyyide uygulayacağız.” sözlerinin hafife alınacak bir tarafı yok.
    Muhatap ABD ise bu kadar sert beyanların rastgele söylenmeyeceği hatırdan uzak tutulmamalı.
    ARKASI GELECEK
    Zaten Beyaz Saray şaka yapmadığını göstermeye başladı.
    O tehditvari sözlerin mürekkebi kurumadan Türkiye’ye kredi verilmesini yasaklayan, F-35 savaş uçaklarının teslimatını askıya alan düzenlemeler Senato’dan geçti.
    ABD’nin Brunson ve diğer ABD vatandaşlarının keyfi gerekçelerle gözaltına alınmasına ya da hapse atılmasına son verilmesini istemesi artık okyanus ötesinde tahammülün tükendiğini gösteriyor.
    BRUNSON BAHANE Mİ?
    Tek sebep Brunson’ın ev hapsine alınması olabilir mi? Zannetmem.
    Zira Rahip Brunson iki seneye yakındır mahpus. Üstelik Saray gazeteleri tarafından en azılı terörist olduğu iddia edilecek kadar iftiralara maruz bırakıldı, linç edildi.
    Eşi, ailesi ve anavatanı tahkir edilirken ABD’nin cevapları, “endişeliyiz” tekrarının ötesine geçmedi.
    Ne oldu da bu sefer en üst seviyeden tehditvari beyanlar sarf edildi? Bu suâlin cevabını en iyi iki taraftaki liderler bilir.
    Biz sadece belli başlı verileri tahlil ederek bir neticeye varabiliriz. Bu muvacehede 22 Temmuz tarihli “Venezuela altınları” başlıklı makaleyi (http://www.tr724.com/irandan-sonra-simdi-de-venezuela-altinlari/) yeniden hatırlatıyorum.
    VENEZUELA ALTINLARI VE ABD
    O makalede Venezuela altınlarının Türkiye’de külçe haline getirilmesine dair anlaşmadan bahsetmiştim. ABD’nin müeyyide kararına rağmen böyle bir adımın Türkiye’yi zor duruma düşürebileceğini belirtmiştim.
    ABD, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun otoriter uygulamaları sebebiyle bazı müeyyide kararları almışken Türkiye’nin, “Beni ilgilendirmez.” pervasızlığı ile hareket etmesinin makul bir tarafı var mı?
    İsviçre’nin daha evvel yaptığı işlemden vazgeçmesi arka planda nasıl bir baskı olduğunu ele verdiği halde Reis-i Cumhur Recep Tayyip Erdoğan’ın rahatlığını anlamak mümkün değil.
    ABD yasaklamış, herkes mesajı almış.
    Maduro’yu Ankara’da bin küsur odalı Saray’da ağırlamak ABD’ye nispet için yapılıyorsa çok yazık.
    MADURO’NUN OTORİTERLİĞİ
    ABD, Venezuela’nın dışarıda rafine ettirdiği altınları rezerv olarak kullanmasına mani olmak istediğini ilan etti ve bu minvalde bir tarz-ı siyaset takip ediyor.
    Kararın doğruluğunu müzakere etmiyoruz. Ortada bir reel-politik var. Ya ABD’nin ya da Venezuela’nın yanında yer alacağız. Üçüncü bir ihtimal daha var o da tarafsız kalmak.
    Birinci ya da üçüncü şıkkı tercih etmek yerine halkı fakr u zaruret içinde perişan olan ve otoriter uygulamaları yüzünden tenkit edilen Maduro ile yan yana durmak da bir tercih.
    Erdoğan bunda beis görmüyor. Hatta 17/25 Aralık 2013 Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturması’ndan bu yana ittifak kurduğu Doğu Perinçek bayram havasında karşıladı bu netameli anlaşmayı.
    “ALTINIMIZ İSVİÇRE’DE KALABİLİRDİ”
    Madencilik Bakanı Victor Cano’nun, “Bu işlem iki müttefik ülke arasında yapılıyor. Çünkü düşünün; eğer altınımızı İsviçre’ye gönderirsek, bize yaptırımlar sebebiyle altınımızın orada kalacağını söyleyebilirler.” beyanatı ile ABD’nin son çıkışı arasında sebep-netice ilişkisi olma ihtimali hiç de az değil.
    Erdoğan Türkiye’yi aile şirketi gibi idare ederken beynel-milel münasebetleri de dilediği gibi tanzim etmek istiyor. Onun için herşey vasıta.
    Brunson’ın tahliye edilmesi ile biraz mesafe alacaksa alenen tahliye talimatı verecek kadar muhteris bir siyasetçi. Bu sefer farklı bir kanaate sahipse kontra bir hamle de yapabilir.
    Brunson’ı tekrar hapse atarak bütün kozlarını masaya sürmesi için ABD’yi tahrik etmek de isteyebilir. Türkiye’yi dünyadan tecrit etmesi halinde tek adam rejiminin ömrünün uzayacağına inanıyor.
    İNATLAŞMANIN BEDELİNİ TÜRKİYE’YE ÖDETİRLER
    Kapıları kapatıp odada ışıkları söndürünce değmeyin keyfine. Brunson’ın tahliye edilip edilmeyeceği henüz belli değil.
    ABD o kadar sözden geri adım atmayacağına göre tansiyon yükselecek.
    Brunson dosyası suhuletle çözülürse ABD, Venezuela ve İran müeyyidelerinden Rusya yakınlaşmasına kadar hassas başlıkları masada tane tane anlatacaktır.
    İnatlaşma yoluna gidilirse siyasî ve iktisadî neticeleri ağır olur. Almanya ile inatlaşan Erdoğan hal-i hazırda aynı Almanya’nın 20 Temmuz 2017’de verdiği ev ödevlerini eksik gedik yerine getirmekle meşgul.
    Devlet bu kadar hissi idare edilemez. ABD, Brunson üzerinden mesajını verdi. Kale alınmaması halinde bundan en fazla zararı siyaseten bizzat Erdoğan görecektir.
    ERDOĞAN ROTAYI DEĞİŞTİRMEK İSTERSE
    Gemileri yakıp Moskova, Tahran ve Pekin taraflarına yol almaya karar verdiyse bu Erdoğan’ın zannettiği kadar kolay olmayacaktır.
    İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden (AB) çıkma kararını her fırsatta misal veren Saray müşavirleri İngilizlerin pişmanlığından haberdar olmayabilir. AB kabul etse hemen kalıyoruz diyecekler.
    İngiltere gibi siyasî ve iktisadî açıdan zirvedeki bir devletin üye olduğu kulüpten ayrılmasının en az 75 milyar dolar faturası olacağından bahsediliyor.
    NATO’dan ayrılması halinde Türkiye’nin sırtına binecek maliyet keşke sadece para pulla mahdut kalsaydı.
    NATO’DAN AYRILMAK O KADAR KOLAY DEĞİL
    İran, Rusya, Çin, Venezuela… Ticaretin de ötesine geçen yakınlaşmaların maddi karşılığı yok.
    Türkiye Osmanlı’dan bu yana yönünü batıya çevirmiş ve sistemini buna uyumlu hale getirmiş. 1952’den beri de NATO üyesi. Hal böyle iken akşamdan sabaha ben kuzey doğuya gidiyorum demenin makul bir tarafı yok.
    Türkiye tehlikeli sularda yüzüyor

    • İlginç bulduğum için Venezüela altını meselesine de baktım. Bence, hiç inandırıcı tarafı yok. Yine bir bardak suda fırtına koparma teşebbüsüne bir ilave yapımış gibi bir durum var. ABD 8,000 ton altını stoklamış olmakla dünyada birinci (https://www.lovemoney.com/gallerylist/69880/which-countries-really-own-the-most-gold ). Türkiye 496 ton ile bu konuda dünyada 13. sırada (ancak bu Merkez Bbankası stoku mu yoksa milletin bileziklerini de içine alıyor, pek belli değil). Venezuela, 188 ton ile 24. sırada. Altın üretim konusuna da baktım, zaten külçe olarak elde edilen bir şey ve bunun için ileri teknoloji gerekmiyor. Venzuela altınının Türkiye’de rafine edilmesi diye ciddi bir konu olamaz. Yazan gazeteci başka birşeyler varsa farkında değil (mesleĝini layıkıyla yaptığı şüpheli).

  12. “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır;”
    “Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, Meclisin yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır.”
    Dokunulmazlığı kaldırılsa bile bir milletvekili ancak dışardan soruşturulabilir. Mahkumun hpsi bilerteldpğibe göre soruşturma esnasında tutuklanamaz.
    Cürmü meşhutlerle ilgili hükümlere göre tutuklanabilir. O halde çelişki var.  Beraatı zimmet asıl olduğundan özel olarak ceza hukukunda sanığın lehine yorumlanır.
    Sonuç olarak milletvekili tutuklanamaz.  Anayasa böyle söylüyor. Kimse onu incelemiyor. Eski uygulamalar nasıl, batıda uygulama nasıl? Bu, ilkel hukuk anlayışıdır.
    Uygar topluluklarda uygulamalar, yürürlükte olan metinlere dayanır. Eski uygulamalar veya başka ülkelerin uygulamaları delil değildir. Türkiye hukuk devleti değildir dediğimizde bunu söylüyoruz.

  13. 28 Şubat süreci devam ederken Erdoğan ın başına gelenlere her aklı selim insan gibi ben de tepki gösterdim.
    Bu yüzden Erdemliler Hareketi olarak yola çıkan ve adında hem Adalet hem de Kalkınma vaatleri bulunan AKP ye ilk seçimde hem oy vermiş hem de çevremdekileri teşvik etmiştim.
    Son verdiğim oy kerhen olmak üzere sonraki 2 seçimde de oy verdim.
    Ama bugün gelinen noktada AKP nin ilk kurucularından kimsenin kalmadığını, beraber yola çıkılanların çoğunun yolda terkedildiğini, herşeyden önemlisi kuruluş beyannamesinde yer alan vaatlerin tam tersi icraatların yapıldığını görüyoruz.
    AKP ilk yıllarında yanlış yapıldığında eleştirlere kulak verirdi.
    Şimdi ise benim yaptığım doğrudur diyen ve eleştirilere tahammül bile edemeyen bir yapıya dönüştü.
    Adalet özellikle son 2 yıldır büyük yara almış vaziyette.
    İnsanların kahir ekseriyeti artık adalete güvenmiyor.
    Son Papaz Brunson olayı hepsinin üstüne tuz biber ekti.
    Dün Yeni Şafak başlık atmış: “Papazı yeniden tutuklayın”
    Şimdi merak ediyorum.
    Papazı yeniden tutuklayacaklar mı?
    Yoksa Deniz Yücel ve Büyükada olayında tutuklananlar gibi ülkelerine gönderecekler mi?
    Yazık…
    Adaletle bu kadar oynanmamalıydı.
    Adalet mülkün temeliyse o temel bugün çatırdamaktadır.

  14. Fehmi bey AKP diye bir parti olduğuna veya kaldığına hala inanıyormusunuz, inanıyorsanız bende ona şaşarım !

  15. DÜNÜN MAĞDURLARLAR.BUGÜNÜN MAĞRURLARI MI OLDU ACABA?
    Gücü eline birşekilde eline geçiren istediği güçsüzleri gayrimeşru ılan etme hakkını elde ediyor.
    Tipki birzamanların müktedirleri şimdi kendini mağrur veya müktedir görenleri gayrımeşru ilan ettiği gibi.
    İster hatırlayın veya( hatırlayacak yaşta olmayanlar )hatırlamayın burada devran değiştiğinde
    Hainlik,suç,vatanseverlik v.s. tanımlarıda muktedirin durumuna göre değişmiştir.
    Acaba aslında muktedirler değişmiyor icraci lar mı değişiyor.?
    Ne kadar hukuk herkese lazim desekte güç sahipleri için bunun anlamı olmuyor.
    Ne zamanki güç ellerinden kayıyor o zaman o da adelet herkese lazım diyor.
    Demek ki aslında herkes kendi için adalet istiyor.
    Şuanda cinayet,hırsizlik,çocuk tacızcileri,uyuşturucu kaçakcıları,soygun,irza geçme v.b. sayabileceğimiz bütün adi suçlar için devlet çok musamahakar,affedici adeletin işlemesi için hertürlü hukukı hakların yerine getirilmesinde serbestlik getirmede çok muşfik.Halkımızda bu konuda adaletin uygulanmasında evrensel hukuk kurallarının uygulanmasını canı gönülden istiyor.
    Ancak fikir suçları olunca,rejim muhalıfı beyanlarda bulunmayı,gazeteciliği,yazarliği,kitaplari,eleştiriyi
    Ne halkın birkısmı nede müktedirler bunu evrensel hukuk kurallarına göre yargılamayı düşünmüyor.
    Zamanın ruhuna göre bu konuda suç ve ceza kavramı değişiyor.
    Kendine şuanda güç vehmedenlerde bu tezgahlardan geçmişti birçoğu belki.
    Neden bu kadar acımasızlık.hak ihlalleri.hukuk kuralları siyasi tutuklular için geçerli kılınmıyor.
    Devlet kurulduğu günden beri beka meselesi gördüğü bir konuda hukuğu ayağına dolanmış bir engel olarak tanımlıyor.
    Artık kendince (encumeni daniş)ve D.Devlet veya ülkenin üst aklı deyın meşrumudafa için herşey mubah halıne geliyor.
    Bütün mesele aslında rejimi cebri tedbirler mı korur.(demokratik hukuk rejimi demek istiyorum)
    Yoksa demokratik rejimleri en iyi evrensel hukuk kurallarına eksiksiz uygulamak mı korur.
    Şu ana kadar hep birinci yöntem geçerli görülmüş ve görülmektedir.
    Bizim gibi cahil halkta(avam)ikinci yöntem daha etkili olur kanaatındeyiz.
    EVET ADALETİN TAM(ANCAK ÖBÜR TARAFTA OLABİLECEĞİNE İNANAN GÜÇSÜZLER DİR EKSERİYETLE)VEYA
    İDEAL TAMA YAKIN TESİS EDİLİNCE NE REJİM TEHLIKEDE OLUR NEDE HUZURSUZLUK OLUR.
    Velhasıl kelam adaleti sadece zayıflar istediğinde temenni oluyor.
    Adeleti ve herkes için adaleti güçlüler ,muktedirler,devletin sahipleri tam istediğinde adalet gerçekleşmiş olur.
    Asıl mesele güçlülerin tavrı oluyor.(özellikle bir zamanlar güçsüz olanların şimdi kendini güçlü zannetmesi ve (asla güçsüz duruma düşmeyeceklerinin )garantisi olmadiğini bilmelerinde herkesin faydası vardır inancindayım.
    HERKES İÇİN ADALET(GÜÇLÜ-GÜÇSÜZ)HER ZAMAN ADALET HERKESE HERZAMAN OLMAZSA OLMAZDIR.

  16. SİYASET / ASKERİ SİYASET VE YARGI
    Ülkemizde yargı maalesef her dönem, hakim siyasi güç / askeri güç / iktidar gücü her ne ise onun emri mucibince hareket etmiştir. Bu sadece günümüzün problemi değil geçmişte de işleyiş maalesef bu şekilde olmuştur. 1995’lerden günümüze kadar söylenegelen eski CHP’li adalet bakanının ‘’ Kadrolara ülkücüleri mi alacaktım?‘’sözü yargı bağımsızlığının eskiden de olmadığını,hakim siyasi gücün emrinde olduğunu gösteriyor.Adalet Ve Kalkınma Partisi Kapatma Davası’nda GOOGLE’dan ve gazete kupürlerinden delil toplayan Abdurrahman Yalçınkaya isminde bir sözümona bir cumhuriyet başsavcısı bile vardı . Bugüne kadar gördüklerimiz, yaşadığımız yargı hataları / hastalıkları artık ADALET BAKANLIĞI’nın , siyasi iktidarın / darbe dönemlerinde askeri gücün emrinde hareket eden değil , bağımsız bir kurum / ERG olması gereğini farz kılıyor. Yani Futbol Federasyonu’nun süper ligde kendisine ait bir spor kulübü olabilir mi? Olamaz. Olursa kulüpler hakkında karar alan bir erg’in kendi kulübünü kayıracağı düşünülebilir. Bu yüzden ADALET BAKANLI’ğı ve yargı hiç kimsenin emrinde ve tahakkümünde değil , devletin içindeki hiçbir gücün emrinde değil , ADALET’in emrinde olması gerekiyor. Geçtiğimiz günlerde İYİ Parti tarafından yapılan ‘’ FETÖ’nün siyasi ayağı araştırılsın ‘’ şekindeki çıkışının , ‘’ C.başkanlığı adaylığı için imza verenler seçmen ayağı ‘’ FETÖ’nün seçmen ayağı araştırılsın diyenler ve AKP tarafından reddedilmesi manidardır. Hem bir partiyi FETÖ cülükle suçlayıp daha sonra SİYASİ AYAĞIN araştırılmasını reddetmek nasıl bir anlayıştır? Bu da şunu artık ayan beyan ortaya çıkarmıştır : FETÖ gibi terör örgütleri ortaya çıktığında yapılan tüm soruşturmalar / hapisler / cezalar , sadece sıradan vatandaşlar için geçerlidir.Siyaset kurumu , FETÖ gibi suçlardan muaftır. Ben bunu anlıyorum. Aksini iddia eden varsa beri gelsin. Yani GÜÇ lülerin hukuku güçsüzlere işler , güçlüler/muktedirler varsa suçlarının araştırılmasından bile muaftır. Bu durumda AHİRET İNANCI ‘ nı kuvvetli tutmakta fayda var dostlar , en azında orada kayırma yapılmayacağı , güçlülere torpil geçilmeyeceği kesin.
    Sn.Enis Berberoğlu , basından ve bazı haber kanallarından izlediğimiz kadarıyla , kapatılan Zaman Gazetesi yazarı şimdi ABD’de firarda olan Ekrem Dumanlı’dan aldığı devletin mahrem bilgilerini yine firarda olan Amerikan bayraklı nevresim altında uyuyan Cumhuriyet gazetesi eski yazarı Can Dündar’a verdiği , Can Dündarın da bu gizli bilgileri gazetesinde yayınladığı suçlamasıyla yargılanıyor. Ekrem Dumanlı’nın bir gazeteci olmasına rağmen bu bilgileri nasıl edindiğini tahmin etmek için uzman olmaya gerek yok, mensup olduğu cemaatin! polis , jandarma ve yargısından aldığı artık gün gibi aşikar.Ancak işin tuhaf tarafı bu MİT TIRLARIYLA ilgili mahrem bilginin Sn. Kılıçdaroğlu tarafından eski adıyla cemaatten yeni adıyla FETÖ’den alınıp , bir gazeteci kimliği olan CHP milletvekili Sn.Enis Berberoğlu tarafından Can Dündara verildiği iddia ediliyor.Bu durumda asıl suçlunun Sn.Kemal Kılıçdaroğlu olduğu , Sn.Enis Berberoğlu’nun bir kader mahkumu olduğu düşünülebilir. CHP’deki iç siyasi çekişmeler de düşünüldüğünde yargılamanın şekli, CHP genel başkanı’nın değişmesi halinde farklı bir mecraya evrilebileceği tahmin edilebilir. Sn. Muharrem İnce’nin yakındığı ‘’koltuğa yapıştılar, kalkmak bilmiyorlar ‘’ eleştirisini bu günlerde çok duyuyoruz ama , CHP genel Başkanlığı koltuğundan Sn.Kılıçdaroğlu kalkmak zorunda kalırsa , MİT TIRLARI davasında Sn.Enis Berberoğlu bu işten kurtulup yerini Sn.Kılıçdaroğlu’mu alacak ? Bunu zaman gösterecek. Hele şu kurultay olsun da bakalım ne olacak ? Sn.Kılıçdaroğlu genel başkanlık koltuğunu kaptırırsa kendisini zor günler beklediği kesin. Tahminime göre AKP li yöneticiler de bunu bekliyor olabilir. Yani Kılıçdaroğlu CHP genel başkanı koltuğundan inmeden , AKP nin ona jest falan yapacağını sanmıyorum. Ki zaten bu gerçekte olmadığı halde hep sığınılan YARGININ BAĞIMSIZLIĞI ! ilkesine de aykırı değil mi? Yargı hem siyasi gücün tekelindedir , ancak gücü elinde bulunduranlar Berberoğlu gibi konularda her zaman Yargının Bağımsızlı’ndan ! dem vurarak topu taca atarlar. Bu yargı meseleleri de böyle sonsuza kadar çözülmeden devam eder. İyi ki gazeteci ve yargı mensubu değilim. Allah’a ne kadar şükretsem az bu konuda.

  17. Tūrkiyede yargi varmi?
    AKP’nin 16 yıllık ihtidarı doneminde,
    Parti olarak bayağı yeniliklere imza attılar.
    İslami, yargıyı,guvenliği,askeriyeyi,polisi, ve insanların yarısını kendilerine göre dizayn ettiler.
    Her ülke teknoloji ve ilim arayışının peşinde.
    Biz iftira, kavga,yangelip yatma ve hazir yeme peşinde.
    Gavur icadı olan teknoloji sayesindede insanlarımızın çoğunluğunun ne kadar cahil ve acımasız olduğunuda öğrenmiş olduk.
    Burada okuduklarını dahi anlamakta zorlanan hatta anlayamiyan bazi okurlar kendilerini çok bilmiş zannederek birilerini savunacam diye insanlari hakliliklari ve bilgileri ile ikna edemdikleri için en iyi bildikleri diyalok dilleri olan hakaret ve tehditlerle korkutup bezdireceklerine inandikları kadarda ukalalar.
    Bizler bu halimizle dünyaya olmiyan adaletimiz ile öğune duralım.
    Meydan okuduklarımız ve onları korkuttuk zannede duralim.
    Onlarda insanlığa hizmet edebilmek için canlarını tehlikeye atarak maddi ve manevide yardım ediyorlar.
    Biraz önce bir TV de mağarada mahsur kalan küçük futbolculari ordan nasıl çikardıklarını anlattilar.
    Kurtarmayi organize eden İngiliz dalgıç anlatírken halen daha sanki o anları yaşiyor gibi idi.
    Gazeteci ona kahramansınız diyince “hayir ben ve diğer ekiplerde olan meslekdaşlar hep birlikte ve çok zor şartlarda bu işi başardık” dedi.
    Günlerce gönüllu çalışıp beş kuruş para dahi almadan canlarını tehlikeye attarak
    İnsanlik adına büyük hizmet ettiler.
    Onlar

  18. Berberoĝlu içerde!
    Bir berber bir berbere gel birader hep beraber bir berber dükkanı açalım demiş mi dememiş mi? kesinkes demiş olmalı. Peki o berber ne demiş? «Oĝlum içerde!». Evet, içerde o berberin oĝlu; Berberoĝlu içerde! demokrasi aşkından, bu vatanın kahrından bu adam, içer de….
    Ama, millet oylarıyla buna razı olmadıĝını gösterip duruyor. Sn Erdoğan sık sık “Millet, millet…” deyip duruyor. Birden fazla millet mi var? Yok!
    Öyleyse başka çare de yok! Bir “Millet istedi, ben yaptım, oldu” manevrasıyla;
    “Haydi çıkın dışarı, sizi hasretle bekleyen ailenize gidin. Antalya da 2 hafta tatil yapın, daha sonra da Meclis’e buyrun. Hukukçular formalitelere bakarlar. Yalnız, benim de bir zamanlar girdiğim gibi, hapishaneye neden girdiğinizi unutmayın. Bu bir ders olsun, bir daha da böyle şeyler yapmayın. Burası Türkiye!” diyebilmeli (Akıl-İman Sentezi-1)
    Mr. Andrew Brunson Papazı içerdeydi çıktı.
    Ama, eminim bütün Türkiye onun için daha büyükçe bir hapishane! Sam Amca’nın arkasına saklanmış ezberci dindar Trump ve ezberci dindar yardımcısı Pence bu misafirhaneyi ve Türk misafirperverliğini hiç sevmemeğe başladı… Onu sabırsızlıkla aralarında görmek istiyorlar. İşin Pratik bir çözümü olamaz mı? Tabiiki var…
    Tarikat ehli veya DiNi iyi bilen, Amerikancayı iyi bilen bir müslüman yok mu bizim memlekette? cüppeli Hoca bu işin altından pek kalkamaz (en azından dil bilmiyor!). Adnan Oktar hoca desen, Amerikan A takımıyla o zaten içerde. Geriye kim kaldı? Ramazan boyunca seyredenlerini manen mesteden, iman tazeleyen TV programlarına çıkan akademik hocalar. Bunlar Diyanet Başkanıyla birlikte şu harika insan Mr. Brunson’a heyet olarak “gözünaydın-geçmiş olsun” ziyaretine gitsinler. Dini sohbet-diyalog serisi başlatsınlar (bu dini oldugu kadar mini bir seri de olabilir-adamın acelesi var gibi!). Bu diyalog serisinde mukayeseli olarak inançlarını irdelesinler. Bizimkiler, İslamın tevhid dini olduğunu-Tanrının yeganeliğini ve O’nun katında dinlerin yeganeliğinin Kuran’da anlatıldığını akıllı bir şekilde anlatsınlar. Onun anlatacakları olabilir, onu da dinlesinler. Ancak bizimkiler Incil’in zaten Kuranda oldugunu, İncile göre Kuranın kainatın düzeninin bilimsel bulgularla da dogrulanmış daha emin bir kaynak olduğunu vurgulasınlar. Ahiret hayatında gerçekten payèdar olmak istiyorsa Kuran’ı çok dikkatle incelemesini söyleyerek bir nüsha Kuran hediye etsinler. Akıl-İman Sentezi -2).
    Bütün bunlardan sonra, Mr. Brunson akıllı biriyse ve Tanrıya gercekten inanıyorsa, Kainatı yaratan ve evrensel DiN’in yegane sahibi Tanrı’nın (God) Kuran’da kendini anlatan Allah (=Al İlah= The God) olduğuna inanmaya başlayacaktır. Ve muhtemelen “Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abduhu ve resuluhu” diyerek müslüman olacaktır.
    Sn Erdoğan da Trump ve Pence’e bir mesaj yollayıp “Alın Mr. Brunson’u, o bizi daha iyi anlayan bir kardeşimiz (brother), o şimdi Br. Brunson!”.
    Br. Brunson Amerika’ya vardığında epey bir süredir siyonistleştirilmiş olan Sam Amca’nın Türkiye’de yarattığı 80-90 bin mağdurun yeni dünyaya gelmesi için Trump’un gönlünü almağa çalışacaktır (Akıl-İman Sentezi-3).
    Gördünüz mü, ciddi gibi gözüken her sorunun pratik bir çözümü de var!….

    • “Ama, millet oylarıyla buna razı olmadıĝını gösterip duruyor.” diyorsunuz da…
      Berberoğluna verilen oyları neden görmezden geliyorsunuz?
      Ona oy verenleri millet olarak görmüyor musunuz?

      • “Sadece” o gözlükleri kullanırsan olmuyor demekki! Bazı yazdıklarımı madalyonun diğer yüzüne işaret etmiş olmak için iki anlama gelsin diye kasten öyle yazıyorum. Ona verilen oyların milletin oyu şeklinde gördüğüm (“Birden fazla millet mi var? Yok!” diyerek) sonucta Berberoğlu’nun hapishaneden çıkması gerektiğini istemiş olmamdan (yani senin de istediğin) belli değil mi?
        Sn Erdoğan da “ne şiş yansın ne kebap” şeklinde davranabilir, yani bunu da bir şekilde ima ettim (genel anlamda “Millet istedi, ben yaptım oldu”). Evet, görebilene “ne şiş yansın, ne kebap” diplomasisi var ve bu en iyisi… aksi takdirde, şiş ve kebap beraberce yanarsa en kötüsü. Niye? -çünkü 1) geriye eşin dostunla yiyebileceğin kebap kalmaz, 2) çevreye kanserojen madde/gaz üretmiş olursun, 3) şişleri bir sefer daha kullanma şansın azalır (israf!)

  19. TAYYİP i örnek gösteriyorsun, o da şiir okuduğu için girdiyse tamam,ama fetö terör örgütüyle bir olacaksın, vatana ihanet edeceksin,sonrada serbest kalacaksın öylemi, biz mecliste hain vekil istemiyoruz

    • ben de bu ülkeye gelen en büyük felaketlerden birini istemiyorum ama elimizden birşey gelmiyor. Allah sizleri bu ülkeye zulüm olarak göndermiş.

    • Cok haklisiniz mecliste hain olmamali iste tam da bu yuzden Feto nun siyasi ayagi arastrilsin onerisini AKP nin reddetmesi yaman celiski .
      Ahhh insanlar ,herseyi cok iyi biliyolar ama sadece islerine geleni .

      • Yorumumda da belirttiğim gibi , SEÇMEN AYAĞI araştırılsın diyenler , SİYASİ AYAK araştırılsın diye önerge verilince destek olmuyorlar. Gücünüz sadece vatandaşa mı yetiyor ? diye sorarlar adama . Bu 2×2 = 4 kadar net. Gazeteci olmadığıma , yargıda görev yapmadığıma şükretmeliyim e 1 ilave daha yapmalıyım. Siyasetçi olmadığıma da çok şükretmeliyim. Hiç inanılır ve güvenilir bir tarafları yok maalesef. Samimiyet SIFIR bile değil.

        • Ey Musa!
          2 ile 2, çarpsan da toplasan da 4’tür. Bu doğrulukta
          Gazeteci olunabilir. Yargıç olunabilir ve daha da önemlisi siyasetçi de olunabilir. Ancak, bu ezbere müslümanlıkla pek olmuyor. Akıl-İman sentezi gerekli! bütün yamukluklara zırh olan da budur. Bu ayarda müslüman yetiştirmek Çamlıca tepesine o kadar masraf ve israfla bir zırh yapmaktan çok daha önemlidir.
          Altta demişsin ki 250 kişi öldü kimin umurunda. Herşeyden evvel onlar şehit oldu (şehitler ölmez!). Yine de üzüldük tabi. Meriçteki çocuklar boşyere öldü. Annenin ihmalinden-cehaletinden çok devletten sorumlu siyasilerin vurdumduymazlığı-cehaleti ve ihmali var bu işte. Şöyle ki:
          -2-1 = -3
          Darbeye tesebbüş edenlerin yaptığı -2 kötü. Devletten sorumlu siyasilerin yaptığı -1 kötü. Ülke/Millet 3 sıfır mağlup! Net olarak anlatabildim mi?

  20. Sanırım Berberoğlu konulu bugünkü yazı, bir şekilde, cezaevlerine tutuklu ve hükümlü 12 milletvekiline işaret eden yorumlara da vesile olacak. Bazılarımız bunun ne kadar doğru olduğunu tartışırken, her biri çoktan hem savcı hem hakim rolüne soyunmuş iktidar yanlıları, o şahısların milletvekili değil, PKK’nın uzantısı olduğunu söyleyecekler. Ben, yorum yazımda, muhtemelen bir kaç okur dışında ismini kimsenin bilmediği genç bir bayan öğretmene ayırmayı yeğliyorum.
    Daha geçen hafta, 36 yaşında bayan bir öğretmenimizi, Hatice Akçabay’ı küçücük yaşlarda 3 çocuğuyla birlikte Meriç Nehri sularında yitirmiştik. Bu kez genç bir Kuran dersi öğretmeni olan Nesrin Gençosman’ı kaybettik Ordu Cezaevi’nde.
    Nesrin Hanım, geçtiğimiz ayın başında tutuklanmıştı. Daha mahkeme yüzü görmeden, sağ ve sağlam bir insan olarak girdiği devletin (ki insanların yaşamlarının güvence altında olmasından sorumludur) cezaevinden, 60 günü tamamlayamadan, organları işlev göremez hale düşmüş, bitkisel hayata geçmiş bir beden olarak çıkarıldı. Hastahaneye ytiştirildiğinde doktorların yapabilecekleri bir şey kalmamıştı. Onu tutuklayıp cezaevine atan savcı, Nesrin Öğretmen’in o şekilde cezaevinden hastahaneye kaldırıldığı haberini aldığında, alel acele Nesrin Öğretmen hakkında tahliye kararı verilmesini istedi.
    Mecliste bir soru önergesi ile bizi olaydan haberdar kılan isim, yıllarca geçtiğimiz yıl bir saray darbesiyle içi boşaltılan dindarların insan hakları örgütü MAZLUMDER’in yöneticiliğini yapmış, 2017’de çıkarılan bir KHK ile işten atılmış Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Ö. Faruk Gergeroğlu, yeni dönem HDP milletvekili.
    Gergeroğlu ve (yine dindar bir insan hakları gönüllüsü olan, yine 2017’de bir KHK ile çalıştığı üniversitede işinden atılan) yeni dönem Saadet Partisi milletvekili Prof. Dr. Cihangir İslam, mazlumlar için adalet arayışı içinde geçen onurlu yaşamlarını bu kez milletvekili olarak sürdürüyorlar.
    Başımız sağ olsun. Yaradan Nesrin Gençosman’ın acılı ailesine, sevenlerine sabır versin. Bu iki onurlu milletvekilinin çabalarına kolaylık versin.

    • İslam toplumu Peygamber (ASM) ahirete irtihali sonrasında devletin bekası, ilayı kelimetullahın muhafazası ve az biraz zaman sonra da iktidar ve güç için Ashab-ı kiram arasında ciddi krizler, ağır ithamlar ve bir kaç şehit halife çok sayıda savaş yaşamıştır. Haliyle ehli sünnet uleması bu konularda gal gıl edilmesini uygun görmemiş fakat zaman içinde bu sessizlik hakka taraftarlık noktasını rencide eden garip bir aldırmazlık, düzene tarafgirlik, güce tapınma, mazlumun hakkını teslim edememek gibi yapısal İslami, insani ve vicdani zaaflara neden olmuştur. Bu sayfada ölüp gitmiş ve belki neden öldüklerini bile anlayamadan suyun içinde yitip giden çocukların muhatap olacağı muazzam bir soruya
      ”Hangi suçtan ötürü öldürüldüğü kendisine sorulduğu zaman, Tekvir-9”
      masadak kabul edilecek sabiler için bile su testisi, su yolunda gibi süfli benzetmeleri yapacak bir derekeye inen tarafgirlik vebası yaygınlaşmıştır. Bu İslam’ın manen çöküşüdür, haksızlığa tarafgirlik ve hakkın ulviyetini derk edemeyen bir İslam toplumu işte tamda şimdi olduğu gibi olur. Yani güçlü haklıdır, Hakkın gücü yoktur. Özetle 28 şubat’ta şiir okuyarak haksız yere hapse gönderilen belediye reisinin hakkı ne kadar kutsal ve ziyana uğramış ise benzer şekilde bugün binlerce insanın hakkı ve hukuku aynı derecede Allah katında kutsaldır ve takip edilmektedir. Bugün ziyana uğratılan haklar 28 şubat paranoyasına göre, çok daha ağır şartlarda ziyana uğratılmaktadır.
      Enis Berberoğlu, bunlardan sadece biridir daha isimleri bilinmeksizin ziyana uğratılanların hakları El-Hak ve El-Adl ismi ile kendini tavsif etmiş Cenab-ı Zül Celal hazretlerinin levh-i mahfuzunda hısnı hasin edilmiştir.

      • Hocam , Meriç Nehri’nde boğulan suçsuz sabilerin niçin öldürüldükleri ? nin sorgulanacağı ayete bağlamanın ne kadar doğru olduğu tartışılır. Buradaki ölüm vakası , cahiliyet döneminde kız çocuklarını diri diri toprağa gömme veya firavunun yeni doğan erkek çocuklarını öldürmesi gibi bir hadise değil ki. İnsanlar kendi hür iradeleriyle yasadışı yollardan Avrupaya kaçmaya çalışıyorlar . Yani yurtdışına niçin kaçıldığı burada sorgulanması gereken en önemli nokta ? Bunlar öncelikle cevaplanması gereken sorular . Tabiki bu yavrulara hepimiz üzülüyoruz. Ancak bunları DEVLET veya SİYASİ iktidar öldürdü şeklinde bir hükme varılması da çok adil değil diye düşünüyorum. Bu sabileri öldüren , ebeveyninin aldığı bir kaçış planı sonrası vuku bulan elim hadisedir. Bu elim hadise sonucu sabiler öldüyse İLK SORGULANMASI gereken yer ebeveyn dir . Biz normal vatandaşlar olarak niçin Yunanistan’a kaçmıyoruz ? Bu sorular bence cevaplanması gereken önemli sorular.Her işi illegal yollardan çözmeye çalışmak ne kadar ahlaki ? En doğrusunu Allah CC. bilir.

        • Musa Aleyhiselamide Ebeveyni sepete koyup nehire birakmamışmiydi? Bu olayla o layın fark ne?
          O zamanda ebveyinler evlatlarını zalimlerden korumak için nehire teslim etmişler bu zamanda.
          Neden o zamanki ebveyinler çaresiz olarak kabullenirken şimdikileri suçluyorsunuz?
          Sizi yanıltan zalimlere verilen ünvanmi?

          • çocuklar derhal devlet kontrolüne bırakılmalıdır, bu konu ihmale gelmez! İstediğiniz yere kaçın, türkün pençesi ensenizde, minik uçak tepenizde…

          • Türkiye’de erkek veya kız çocuklar devleti idare edenler tarafından sistematik olarak öldürülmüyorlar Nurdan hanım. Fark o. Yani Firavun devrinde çocuklar devlet tarafından öldürülüyordu. Şimdi ise ebeveynlerinin yanlış seçimler/kararları yüzünden ölüyorlar. Bu iki olayın birbiriyle hiç bir ilgisi yok .Sahip olduğunuz bakış açısı çok subjektif. Kusura bakmayın. Bu konuda yanıldığımı sanmıyorum. Kainat İmamı ! 15 Temmuzda ABD ile birlikte sahneye koyduğu eyleminde başarılı olsaydı zalim kim olacaktı ? Ünvanından bahsettiğiniz kişi ailesiyle otelde veya başka bir yerde onları öldürmek üzere görevlendirilen ekip tarafından öldürülseydi zalim kim olacaktı? O gece ölen 250 insan ne kadar umrunuzda ? Bence bu soruları vicdanınızda cevaplandırın. 100 binlerce masum insan işinden gücünden edildi , binlercesi hapse girdi , Kainat İmamı’nın ! umrunda mı? Bencilce aldığı kararlar insanların hayatını kararttı. Niçin işin bu yönü sizi ilgilendirmiyor ? Yoksa askeri darbe başarılı olsaydı da sözümona ZALİMLİK rolü değişseydi sesiniz çıkmayacak mıydı? Bunlar önemli sorular.Bence düşünün . Adil olmak lazım. Hatalar var düzeltmek lazım. Ancak çözüm , yasadışı yollarla ülkeyi terketme girişiminde bulunup , çoluk çocuğun ölümüne sebep olup daha sonra da bunu başkalarının üzerine atmak değil.

          • Musa bey Ana babalar hapise atip sakat cocuklari dahi ortada birakanlar, hamile kadinlara zulum edip cocuklarini dogmadan oldurenlerin Allah askina Firavundan ne farki var?
            Ininize girecegiz diye bas, bas, bagiranlari az mi duyduk.
            Neyise benim buralarda 20 senelik AKP ve Cemaat hakkindaki tercubelerimi ozet halinde yarin sabah bu siteye yazayim birde o yonden bu ise bakalim.
            Bu olayda filler tepindi olan cimlere oldu.
            Saglik ve mutlulukla kalin

        • Yorumuma yorum adetim değil ancak fakat tek maksadım selameti kalp ve fikir açısından yazdığım yorumlarla kendi vicdanıma ve kabil-i nasihat olanları muhatab ittihaz ettiğim için cevap yazma gereği duydum.
          Evvelen: Dünyada ve ahirette ne cemaat zamanından, ne fetö zamanından bu yapılanmanın bir şekersiz çayı bile kursağımdan geçmediği için rahatlıkla şimdi selameti fikir ile hadiselere bakabiliyorum. Allah biliyor ki bu yapılanma hakkında her zaman ağır uyarı ve suçlamaları yaptığım günlerde Fetulla dediğiniz şahsa, Hoca efendi diye hitap ederek yakınlık göstermek moda, FETÖ ismi ise Hizmet hareketi, dünyada ve ahirette yüz akımız demek ise virdi makbuldü. Şimdiki bütün düşmanlar, o gün kurbiyeti olanlar salya, sümük nasıl amerika’da misafir edildiklerini ballandıra ballandıra anlatmayı pek severlerdi. Ben ve ben tarzda azınlık ise ne zaman eleştirsek, haksızlık ve gıybet yapmakla itham edilirdik. Olsun ne gam hiç aldırmadık o gün Hakkın hatırı için yanlış yaptıkları şeyleri fütursuzca söyledik.
          Ancak sınav sorularını hazırlayıp birilerine verdikleri zamanlarda bilinmelidir ki aynı sınav sorularını paylaşan çok sayıda yandaş çoluk, çocuk, elti, dayı, hısım, akraba taallukatı olduğunu da bilmek gerekir ve haksızlıkta o gün birlikte hareket edenler (”Evet nasıl mîrî malından kırk parayı çalan bir adam, bütün hazır arkadaşlarına birer dirhem almasını kabul ile hazmedebilir. ”) bugün darbe ile ilişkilendirdikleri basit öğretmen, zavallı esnaf yani tuttuğunu 15 temmuz çuvalının içine sokup çoluk, çocuk toptan mağdur ediyor. İşte bu kısım haksızlık ve zulümdür ve bu çocukların anne babaları o çaresizlik ile masum çocuklarını da alıp nehirlere atlıyorlar. Ve iki ölüm arasında kaldıkları için bu haller oluyor. Siz çocuğunun lösemi ilacını KHK’lı olduğu için resmi güvencesi olmadığından temin edemeyen, hastaneye gittiğinde kimlikno ile işlem sırasında bilgisayar ekranında KHK’lı veya benzeri bir ünlem işareti çıkanları veya SGK’lı olarak bir işe başvurduğunda iş yeri sahibinin başına bir iş geleceği kaygısı ile KHK’lı kişilere iş vermediği hikayeleri biliyor musunuz?
          Eğer duymadıysanız Gergerlioğlu’na sorun o size anlatır, Gergerlioğlu, daha hiç biriniz ortada yok iken Mazlumder ile 28 şubat cuntacılarına karşı duruyor ve şimdiki gibi numuneyi imtisal bir vicdan örneği gösteriyordu. Allah (CC) O ve emsalinden razı olsun. O zaman da büyük cesaret ile Hakkı savunuyorlardı şimdi de aynı şekilde bir milim hakikatten şaşmıyor. İşte vicdan insana bu gibi durumlarda gerekir. Suda boğulmuş sabilere üzülmek, hapse düşmüş ailelere empati ile bakmak, 15 temmuz şehit ve gazilerinin hatırasına hürmetsizlik değildir. Hürmetsizlikmiş gibi ifadeler sapla samanı karıştırmaktır. Çabamız Kuran Azimüşşan dışında bir kaynağın hükümsüz olacağı gün, başı önde ve eğik kalmamak için vicdanlı ve ferasetli olmak çabasıdır. Geriye kalan bütün siyasetler boştur ve merduddur.
          Kuran insanda bulunan sınırsız zulüm damarının önünü kesmek için defaatle, farklı surelerde aynı ayeti tekrarlar iken bir maksadı gütmüştür ve ehemmiyetini tekid etmiştir.
          Söz odur ve haktır, doğrudur !
          ”Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez”

        • İnsanlar kendi hür iradeleriyle yasadışı yollardan Avrupaya kaçmaya çalışıyorlar . Yani yurtdışına niçin kaçıldığı burada sorgulanması gereken en önemli nokta ? Musa bey bo surunun cevabi burada iş bulmaları engellenerek ağaç kökü yemeğe mahkum edilmeleri olabilir mi? Yani yaşamak ve cocuklarini yasatmak için kaçıyor olabilir ler mi? Yoksa hiçbir ebeveyn çocuklarını bile bile ölüme götürmez geçerli bir neden olmadan böyle bir risk almaz. Lütfen biraz empati.

          • Sıla hanım , Türkiye’de 3.500.000 civarında işssiz var ve bunların içinde Meriç nehrimi geçmeye çalışırken boğulan var mı ? Her işsiz kalan insan yurtdışına gitmek zorunda mıdır ? Siz de bu sorulara bence cevap arayın . Bu yanlış propogandadan vazgeçin . Bu ülke hepimizin , ülkeyi sonsuza kadar AKP yönetmeyecek merak etmeyin .

          • Türkiyede hep %10 işsiz vardır, bu şekilde kaç göç vaki değildir! Yani işgüç açlık kıtlık lafını bi geçin! En bedbaht insanlar bile en kötü zamanda çocuğunu cami avlusuna bırakırdı, ya da götürür çocuk esirgeme yurduna verir… Bigünah çocukların böylesi bi maceraya dahil edilmesine kimse kılıf uydurmaya çalışmasın, çünkü çok sırıtıyor! Olay düpedüz gözüdönmüşlük ve iflah olmazlık göstergesidir, allah kimseyi şaşırtmasın…

        • Musa bey geçen gün bernar beyi h. Gayret lesmek ile itham ediyorsunuz sanırım bu yorumunuz ile sizde biraz öyle oldunuz?

          • Mağdur ve masumların yanındayız. Ama siz neyin peşindesiniz ? Anlamak mümkün değil . Rızık Allah’tandır , bu ülkede hiç kimse Ağaç kökü yemeye mahkum değildir , mahkum edilemez . Hiç kimse çocuğunu ölümle sonuçlanan maceralara sürüklememelidir.

    • “Bir garip ölmüş diyeler
      Üç günden sonra duyalar
      Soğuk su ile yuyalar
      Şöyle garip bencileyin.”
      Bernar Reis yorumunu okuyunca Yunus Emre’nin bu dörtlüğü geldi aklıma. Aradan yüzyıllar geçmesine rağmen değişen bir şey yok.

    • Yeni okudum. Nesrin öğretmen’e de Allah rahmet eylesin. Modaya uyarak, belki de birilerine yaranmak için “o’nun iflahını kestim, ona kaybettirdim” diyenler kaybetmiştir….

  21. Milletvekili adı üstünde milletin, halkın vekilidir. Bu niteliğini seçilmesiyle kazanır. Dolayısı ile seçildiği gün dokunulmaz olmalıdır.
    Bu çerçevede Enis Berberoğlu bana göre daha önceki dönemde kaldırılan dokunulmazlığını 24 haziranda milletin oyuyla seçilerek tekrar kazanmıştır ve dokunulmazlık mucibince tahliye edilmelidir.
    Tahliyesi suçsuz olduğu anlamına gelmez, sadece dokunulmazlığının gereği yapılır ve devamında ya meclis gerek duyarsa dokunulmazlığını tekrar kaldırır, ya hukuki gerekler elveriyorsa yargılanması devam eder ya da bu dönem bitene kadar mahkeme süreci dondurulur. Hukuki prosedürü tam olarak bilmediğimden dolayı sonrasına dair kesin birşey söyleyemiyorum.
    Dokunulmazlığının kaldırılmasını savunmam, Enis Berberoğlunun yaptığı ve mahkemeye konu olan fiili tasvip ettiğim anlamına gelmiyor. Herkesler de bilse CanDündar’a yayınlaması için verdiği bilgiler uluorta açıklanabilecek bilgiler değildi. O bilgileri verdiği kişi bugün ülkesinden kaçan ve ülke aleyhine yurtdışında düşman çevrelere çalışan bir kişi.
    Ama hukuk geneldir ve herkese uygulanır, milletvekili olan kişi dokunulmazlığını yeniden kazanır, bu net.
    Dolayısıyla bu konu yargının takdirindedir ama yargının doğru ve düzgün çalışmasını sağlamak da yürütmenin ve yasamanın sorumluluğundadır. Yargı hata yapıyorsa düzeltmesini sağlayacak doğru yol ve yöntemleri geliştirmeleri gerekir.

Yoruma kapalı.