Cumhurbaşkanı görüş açıkladı.. Yargı tarihi erkene aldı.. Sıra, Diyanet ve ilahiyat camiasında…

22
Fotoğraf: Hale Güzin Kızılaslan / csgorselarsiv.org ve T24'ten..
Reklam

Dün 6 yaşından itibaren en yakınlarının yönlendirmesiyle kendisinden hayli yaşlı biri tarafından istismara uğradığı anlaşılan ve yılların ardından yaşadıklarını dava konusu haline getiren kadın olayı ile ilgili iki önemli gelişme oldu.

İlki şu: Davanın görüleceği mahkemenin önceden belirlediği 6 ay sonrasına ait gün değiştirildi ve yeni yıla girilmeden yargının davaya bakacağı açıklandı.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da, dokuz gün boyunca derin suskunluğa katkıda bulunduktan sonra çirkin olayla ilgili görüşünü açıkladı.

Gecikmeli de olsalar yaşanan bu gelişmelere bakarak, dün buradaki yazımın başlığı ile yaptığım, “Gök gürültüsüne dönüşen derin suskunluk” görüntüsünün bozulmaya, ortalığı saran dumanın az da olsa dağılmaya başladığını düşünüyorum. 

Şimdi sıra, bugüne kadar konuya dönük akla ve mantığa aykırı olduğu kadar İslam dininin temel ilkelerine de aykırı olduğu apaçık belli görüşleri birbiri ardına tekrarlamaktan öte bir yaklaşımları görülmeyen Diyanet ve ilahiyat camiasında.

Onların da, birilerinin tekrarlayıp durduğu ‘alt ve üst ergenlik yaşı’ kriterlerini sorgulayıp akla ve mantığa, en önemlisi de İslam’ın temel ilkelerine uygun bir görüşle konuyu ele alıp tartışmalara katılmaları gerekiyor.

Tabii, konuya ilişkin görüşünü genel başkanının ağzından işittiğimiz AK Parti’nin, kadın hakları konusunda kendilerinin girişimiyle, kapsamı yine hükümetin seçtiği uzmanlarca belirlenmiş, girişimin sahibi Türkiye olduğu için de ‘İstanbul Sözleşmesi’ adıyla uluslararası literatüre girmiş bulunan, BM damgalı metni reddetmesini yeniden gözden geçirmesi ve benimsemesi de beklenmeli.

En azından ben, dünkü yazımda, sonrasında meydana gelen iki yeni gelişmeyle birlikte bunu da beklediğimi duyurmuştum.

Reklam

Türkiye, çocukların, genç kızların, kadınların kolaylıkla saldırıya, tecavüze uğrayabildiği, anne-babaların 6 yaşındaki bebeği elin herifine kendi elleriyle teslim edebildiği bir ülke görüntüsünden kendisini kurtarmalıdır.

Bunu kim yapacak?

Elbette görev bugünkü iktidara düşüyor.

Yalnızca devlet erkini ellerinde tuttukları, bu arada ülkenin itibarını korumakla da görevli oldukları için değil, içeride ve dışarıda bugünkü iktidara yakıştırılan muhafazakar hassasiyetler sebebiyle de bunu yapmak zorunda AK Parti ve hükümet…

Gözleri gibi korumaları gereken o hassasiyetlerin şimdi tartışılan türden çirkinliklerle iktidar dönemlerinin anılmasına yol açabileceği yanlışlığını herhalde görüyorlardır diye düşünmek istiyorum.

Olayı bütün boyutlarıyla -bu arada din ve İslam kavramlarının bu tür tartışmalarla insanların gözünde değer kaybetmesi boyutuyla da- görülebildiğinden ise emin değilim.

Evet, kuşkuluyum.

Kuşkumun en önemli sebebi, AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, dokuz günlük suskunluktan sonra -yani konu üzerinde enine boyuna düşünebileceği, danışması gerektiğini düşündüğü kişilerle müzakere edebileceği uzun bir sürenin ardından- yaptığı açıklamanın can alıcı bir bölümüdür.

Reklam

Şu bölüm:

“Şu ana kadar arkadaşlar gereken çalışmayı gösterdiler. Bunları görmezden gelen bir muhalefet söz konusu. Günümüz şartlarında 13 yaşında nişan, 14 yaşında evlilik gibi bir durumu kabul edebilmemiz asla mümkün değildir. Hele hele daha küçük yaşlardaki istismar tam bir faciadır. Ülkemizde çocuklara yönelik taciz, tecavüz, reşit yaşa ulaşmadan evlilik gibi hususlarda hassasiyetimizi kimseye sorgulatmayız.”

Devletin mağdure kadının 6 yaşından itibaren yaşadıklarından son iki yıldır haberdar olduğu bizzat ilgili bakan tarafından açıklanmış bulunuyor. Bu iki yıl içerisinde gösterildiği söylenen ‘gereken çalışma’ nedir?

Mağdureye kalacak yer, çocuğuna süt sağlanmasından başka?

Yargı alanına taşınmış konuyla ilgili bakanlığın yaptığı herhangi bir şey var mı?

Vardı da bizler mi duymadık?

Sözgelimi bakanlık davaya müdahil oldu mu?

Müdahil olunsaydı, savcılığın iddianamesi olayın vahametini bütün çarpıklığıyla dışa vurduğu halde, mahkemenin duruşma tarihini 6 ay sonraya atmasına, o kararın alındığı gün bakanlığın itiraz etmesi gerekirdi.

İlgi en üst düzeyden nihayet belli oluncaya -yani düne kadar- beklenmemiş olur, kamuoyunu infiale sürükleyen tartışmalarla konunun bu denli yaralayıcı hale gelmesine fırsat verilmezdi.

Kesinlikle iktidarın eliyle devlet adına sürüklenilmiş bir ihmal var.    

Bu kadar da değil. 

Açıklamanın aynı bölümünde yer alan konunun tanımına dair tespitlerde de hatalar var.

Tartışması yapılan konu ‘12 yaşında nişan 14 yaşında evlilik durumu’ basitliğinde değil çünkü. 

“Ne var bunda bu kadar büyütülecek?” denemeyecek kadar vahim bir konu tartışılıyor. Bir tarafında 6 yaşındaki çocuğa reva görülen bir muamele, yapılanı yasallık kalıbına sokabilmek için bir ekip halinde hile yoluna başvurulması, bütün bunların dini gerekçelere dayandırılması ve devlet kurumlarının ihmali, yargının olayı hafife alabilmesi gibi ayrıntılara sahip bir ‘durum’ bu.

“Arkadaşlar” denilenlerin gereken çalışmayı göstermedikleri apaçık ortada.

Devletin konuyu değerlendirişindeki yanlışlık bütün çocukları tehdit altında bırakıyor.

‘İstanbul Sözleşmesi’nin önemi de burada zaten.

Sözleşme, devletlere, kadın-erkek ayrımı gözetmeden herkesin hak ve özgürlüklerini koruma ve kollama görevini yüklüyor. Sözleşmeyi onaylayan ülkelere, bizde şimdi tartışma gündemine girmiş olan konuya benzer yanlışlıklara derhal ve nasıl müdahale edebileceğinin yol haritasını da yükümlülük olarak veriyor.

Tartışma konusu olan çirkin olay ve benzerleri ortaya çıktığında, ‘İstanbul Sözleşmesi’ni onaylamış bir ülke, sadece bu onayını hatırlatarak, mukabele etmekle yetinebilirdi.

Yargı da, öyle bir ülkenin yargısı olarak konuya yaklaşacağı için, önüne gelen dava konusuna daha fazla ilgi gösterirdi.

Bakanlık sözleşme gereğince davaya müdahil olurdu zaten.

Dün gerçekleşebileceğinden kuşku duyduğumu belirterek yazdığım iki konu -Cumhurbaşkanının açıklaması ve yargının dava tarihini erkene çekmesi- aynı gün gerçekleşti; üçüncü tavsiyem neden gerçekleşmesin? Hükümet de ‘İstanbul Sözleşmesi’nden onayını çekme yanlış kararından vazgeçmeli.

Neyse.

Şimdi sıra, Diyanet’in ve ilahiyat camiasının başka hiçbir biçimde yanlış anlamalara meydan vermeyecek bir açıklıkta konuyu ele aldıklarını belli edecek açıklamalarında.

İlgilisine not: Diyanet ve ilahiyat camiası için yol gösterici bir yazı, bugünkü Karar gazetesinde, uzun yıllar İstanbul müftüsü olarak görev yapmış, ilahiyat profesörü Mustafa Çağrıcı imzasıyla yayımlandı. ‘Çocuk yaştakileri evlendirme fetvası’ başlıklı yazıyı okumalarını konuya ilgi duyan herkese tavsiye ederim.   

ΩΩΩΩ

Reklam

22 YORUMLAR

  1. Şükür ki Ülke olarak en iyi ve hızlı ürettiğimiz bir şeyimiz var. Bu nedir diye sorarsanız tabi ki de günden. Dün ne konuşuluyordu bugün ne konuşuluyor, kim bilir yarın ne konuşuruz.

    Eken başlayan maçın sonucunu, takımların atacağı goller değil, kendi kalesine atılan goller belirleyecektir. Bu gün kendi kalesine atılan jeneriklik gol gibi. Buna benzer daha çok güzel goller izleyeceğiz. Spor severlerin bir an önce ekran başına hemen geçmesi menfaatlerine olacaktır.

  2. istanbul bugün bir BBBaşganı kazandı.
    saraçhanede miting yaparken minareden ezan sesi..
    bana, minareler süngü.. şiirini hatırlattı.
    foks tv de spiker birileri korkmuş dedi.
    benim bildiğim, mahkeme karar verdi, hukukta korku olmaz.
    artıkın başganı istanbullunun,
    daha çok çalışacak,
    daha fazla istanbul’a vakit ayıracak,
    sorunlar birinci elden anında halkla paylaşılarak çözülecek,
    belki heryermetro ağlarıyla örülüp,
    tüm binalar kentsel dönüşümün müjdesiyle 7 şiddetinde titreyecek((😊))
    ulaşım mı dediniz?
    sürpriz 🤗 olsun.

  3. ‘TERS Mİ?
    TERSİN TERSİ Mİ?”
    Bugün İmamoğlu hakkında verilen kararın derin şifreleri hakkında en çok sorulacak ve sorulması gereken soru bu.
    “Ters” ne demek?
    Mağduriyet algısı ile İmamolunu’ nu parlatmak demek.
    Siirt’teki şiir üzerinden birini parlattıkları gibi.
    Yeni bir Erdoğan yaratmak.
    “Tersin tersi” ne demek?
    Bize, yani seçmene “mağduriyet algısı ” oynanıyor diye düşündürterek, İmamoğlu’ na yeterince sahip çıkılmamasını sağlamak.
    Asıl “kazık soru” bu.
    Verilecek cevap hayati önemde.
    Rus ruleti gibi.
    Bu arada yağan zamları kim konuşacak?

  4. DİYARBAKIR DGM’NİN KARARI.
    Siirt’teki şiir için dönemi İstanbul büyükşehir belediye başkanı Erdoğan hakkında bölgesel yetkili Diyarbakır DGMye açılan davada bir gün önceden heyet “”bereat” kararı konusunda mutabık kalır.
    Yani”oybirlği ile” beraat kararı vermek konusunda anlaşırlar.
    Ertesi günü karar öncesi başkan ve askeri hakim üye ” mahkûmiyet” kararı verceklerini söyleyince sivil üye hakim YK( ben değilim) “dünden bu güne dosyada ne değişti? Kararınızı neden değiştirdiniz ?”deyince makul bir açıklama yapamazlar.
    Oy çokluğu ile mahkûmiyet kararı verilir ve hakim YK beraat kararı verilmesi gerekçesi ile muhalefet şerhi verir.
    Siz gerçekten mağdur olduğumuzu düşünen biri olsanız daha sonra tüm yetkileri ele geçirseniz hakim YKyı Anayasa Mahkemesi Başkanlığına kadar getirmez misiniz?
    YK hiçbir terfi görmez.
    Mağduriyet algısı için bir mahkûmiyet ve infaz.
    İnfazdaki tuhaflılklar da bir kitap daha doğrusu romankonusu olur.

    • Sayın yk, 12 eylülün darbe yadigarı DGM lerinden bahsetmişsiniz de, sahi bunları hangi hükümet kaldırdıydı, hatırlayanınız var mı?

    • “Akıl*İman Sentezi” kapsamında ulaşılan doğru neyse, o yöndeki kararın özünde, nihai analizde, “Allah’a iman/Allah rızası” vardır. Bu etken “Vicdan” en iyi en samimi arkadaşıdır. İnsan kılığında bir “üst” makam hayatın her gününde terfi verse bunun yanında solda sıfırdır.

      ….
      Asker olsun, sivil olsun, veya da hakim,…
      Eşref-i mahlukatın yanında bunlar kim?!

      “Akıl*İman Sentezi” gerek bize! bunu bil!
      “Ezberine akıl”, “ezberine iman” değil!
      ….

  5. hukuk eğitim ekonomi vb konularda biryetkin kurum varsa bile, içinde etkin bir meclis-hükümet hatta CB makamının da yetkilisi, temsilcisi, sözcüsü, habercisi vb olması gerektiği!…
    ayan beyan ortaya çıkıyor işte böyle örneklerde.
    herşeyi kurala bağlamak gerek evet, ama
    kural da kural diye diretmemek te gerek!
    toplum yararına olacak herşeyden yönetim biriminin bilgisi ile haberi olduğu gibi,
    yetkiside olması gerek.
    mevcut durumda:
    bazı kurum başganları bile bakan!
    mecliste hukuk biriminden bir temsilci var mı?
    yada diyanet kurumu içinde hükümetin görüş ve önerilerini kurulu (varsa) içinde duyuracak, önerecek, oylatacak, görüşülmesini sağlayacak..
    bir temsilci var mı?
    diyeceksiniz ki zaten başganı!!..
    o başka, bu resmiyet başka!
    başkabir pencere açayım:
    meclislerde neden hep mesleği hukuk çu!
    belediye vb yerlerde inşaat işlerinden anlayan!
    aranmış bulunmuş! görüntüsü var?
    gerekli ise resmen kadro açılsın şu kadarı ..
    densin🤔 iyi olmaz mı?
    sorumluluk hiç olmazsa siyasete kurumlara meclise bizzat kişilere eşit olarak sirayet eder belkide!
    ortadan kalkar,
    banane ben bilmem o yaptı bahaneside!

  6. DEMEK Kİ NEYMİŞ?
    İşler yolunda gitmiyormuş.
    Kamuoyu tepkisi gelince, uygulama değişiyorsa mevcut uygulama doğru değilmiş.
    Neleri doğru ki?

  7. Peygamber efendimiz Anne ve babası vefaat etmiş Fakir Amcası tarafından yetiştirildi.

    Hz. Haticenin kervanlarını yönetimine katılınca Akrabası Hz. Hatice uzaktan peygamber efendimizi izlemiş ve evlenmeye karar vermiştir.

    Hz Hatice Peygamber efendimiz koyunları güderken bir kadın gönderiyor.

    Peygamber efendimize evlenmek istemenmi diye Kadın soruyor? Peygamber Efendimizde ben fakirim aile yönetemem diyor.

    Kadın orası kolay diyor.

    Hz. Hatice ile evleninmi diyor. Peygamber efendimiz seviniyor.

    Peygamber efendimiz Hz hatice ile evlendiğinde 25 yaşına idi. Hz hatice iki kere evlenmiş Dul kalmış 3 çoçuklu 40 yaşında idi.

    Hz hatice vefaat edene kadar hiç evlenmemiştir.

    Hz. Aişe’den Evvel kendisine inanmış birbirini severek evlenmiş karı koca vardı Koca vefaat etmiş kadın ortada kalmış.

    Kadın 60 yaşlarında idi peygamberle evlen diyorlardı. Kadına Allah Resulü sordu neden benimle evlenmiyon diye Kadın 4 çoçukla sana yük oluruz diyor.

    Bir mantık düşünün Kendinden büyük ve 4 çoçuklu kadınla neden evlenir. Zevk için değil, onların bakımı için evlenmiştir.

    O zamanlar bağkur, SSK , Emeklilik kurumu olmadığı için dul kalan kadınlar Geçim için biriyle evlenmesi gerekiyordu.

    Hz Aişe bir gün peygamber efendimiz için ağlıyor Bizlere bakmaktan perişan oldu diye ağlıyor.

    Cahiliye dönemi Kız çoçukları diri diri gömüldüğü için yaşıtını bulman zor. O zamanın şartları budur?

    • demek ki o günün olaylarıyla bu günkü imkanları karşılaştırdığımızda,
      hemen yatağa girmek gerekmiyormuş!
      millet 30-35 yaşına gelmiş çocuğu nu evlendiremezken!…
      gerisini annadın sen.

    • Maalesef yanlış bir şekilde çok yaygın olan Hz. Ayşe’nin 9 yaşında evlendiği inanışı sebebiyle çocuk yaşta evliliğin kabul edilebilir bir uygulama olduğu zannediliyor. Oysa yapılan titiz akademik araştırmalar Hz. Ayşe evlendiğinde 17-18 yaşlarında olduğunu gösteriyor. Yine bir çok kaynak peygamberimizin 25 yaşında ilk evliliğini yaptığı Hz. Haticenin o zaman 40 yaşında olduğu gibi bir bilgi yer alır. Bu 40 yaşındaki hanımın nasıl olup da (2-3 sene aralıklarla) peygamberimize 6 tane çocuk doğurduğunu kimse sorgulamaz! Hemen her konuda apaçık ayetler dururken onlarla çelişkili olsa bile peygambere atfedilen (çoğu şüpheli) rivayetleri esas alıp onlarla amel etme iddiasında bulunanların iş kadına şiddete gelince hangi bağlamda ve hangi derecede izin verildiğine bile bakmaksızın eşlerine, çocuklarına ve torunlarına sadece sevgi, şefkat ve sabır göstermiş, onlara sert bir söz bile söylememiş Resulullahın örnek yaşayışını model almak yerine bir ayetteki hükmü esas alıp kadına (ve çocuğa) el kaldırıyorlar! Hemen her gün bir tanesini duyduğumuz kadın cinayetlerinin (ve on binlercesi haber konusu bile olmayan kadına-çocuğa şiddet ve eziyet vakalarının) sembolik cezaları sebebiyle böyle sürüp gitmesi kaçınılmaz. Bu devlet daha düğün, dernek, askere gitme vb. bahaneyle havaya ateş açıp insanların ölmesine, yaralanmasına sebep olanları engelleyecek gücü ve kararlığı gösterebilmiş değil. 2015 – 2020 arasında resmi kayıtlara göre yüzbinlerce kız çocuk yaşta (<18) evlendirilmiş. Bunların binlercesi 14 yaşın altında. Mutsuz olup, şiddet görüp ayrılmak istediklerinde ise ölümle karşılaşıyorlar. Bunların sorun olduğuna, yanlış olduğuna inanmayanların çözüm üretmesini beklemek hayalcilik olur. 1000+ senelik eskimiş büyük bir kısmı çağdışı kalmış fıkıh üretimini din olarak okuyup, öğrenip, anlatıp yaşayanlardan da ciddi bir tepki beklemek boşunadır.

  8. inanç konusunda, diyanet ve ilahiyat hatta siyaset camiasına gereğinden fazla ümit bağlıyor, boşuna kürek çekiyorsunuz milletçe maalesef.
    Mezhepler açısından da eğitim camiası açısından da bu böyle.
    Tarikatlar için ise vakıflaşmalarını önerdiğimde, amacın tarikat gizeminin daha da tapınakçılara benzemesi değil,
    devlet denetiminin tarikata dalması içindi!
    amma velakin, tarikat cemaat devlete…
    her neyse… düzeltilemeyecek birşey değil!
    -sma lı hasta çocukları yaşstmak için meydanlara bir kutu koymuşlar, yanına toplanan paralardan hoparlör tesisatı!.. (annadınız siz)
    oysaki çözüm: sgk! yani devlet, hükümette!!!
    -kabede de skotırlı!…
    oysaki çözüm: bir kat ta onlar ve özürlü bisiklet liler için yapılırsa!!! (talep ve ihtiyaç, yapım).
    bu zamana kadar “yasaklanmalı” bir yayaya çarpıp ölümüne neden olmasını beklemeden!
    Not: gerçi istanbulda skotır uydurmacasının ölüm rakamı boş kalmadı!!!
    🙂 skotır için güzergah belirlersin!!!
    🙂 yolu trafiğe kapatırsın, ortasına bisiklet yolu, kenar kaldırımlardan yaya geçer!!!!
    (örnek ist.:sahilden metrobüse!…)

  9. Memleketimin haline bak, cinsi sapıklığın normal karşılanması hatta birbirleri ile nikah kıyılmasına ses çıkarmayanlar birden melek haline geldiler. CHP nin skandallarına bireysellik kılıfına sokanlar dine hücüm etmeyi marifet sayıyorlar, ancak şapka düştü kel göründü bütün dinine sadık insanlar CHP ve iktidar uğruna dinine bile zarar verecek oluşuma destek verenlerin iktidara gelince neler yapabileceklerini gördüler. Dünya var oldukça her türlü ahlaksızlık devam edecektir. Ancak seküler dünya yaşamını tercih edenlerin her türlü hırızlık, tecavüz, rezillik, bireysel olarak karşılanırken olaya din kılıklı adamların karışmasını dinle bütünleştirerek ele almaları din düşmanlığından başka bir şey değildir. Herkesin unuttuğu bir şey var (yaşanan ömür ortalaması) 50-60 yıllarda yaş ortalaması 55 idi şimdi seksenleri geçti, 100-150 yıl evveli düşünün o zamanki yaş ortalaması belki 45-50 idi, hatta 1400 yıl öncesini düşünün acaba kaş tı, şu anda şehirlerde evlenme yaşı 30 a dayandı, çünkü herkesin Üniversite okuma arzusu zirvede, bu durum dikkate alınırsa, geriye dönüp 50 yaş ortalaması dikkate alınıp bir kişinin kaç yaşında evlenmesi gerekirdi bir düşünün bakalım. Normal yaşta evlendiğini düşünün aile çocuklarının evlendiğini bile göremeyecek, daha iyimser bir tavırla torununu göremeyecekti. Başka bir husus şehirli bir 18 yaşındaki insanla, köyde her türlü ağır işi yapan talada çalışan, ürünleri toplayan bir insanla vucut yapıları bir olur mu? hatta iradeleri bir olur mu? düşünme yeteneğini kaybetmiş, ömür boyu verilen dersleri ezberleyip onları tekrar ederek sınıf geçmiş insanlardan zaten doğru dürüst bir tartışma ortamı doğmaz. Din adamlarının hatası Kur’an ayetini olduğu gibi söylemekle kalmayıp, bu ayet doğru olmakla beraber hayat şartları daha rahat olduğundan insanların vucut gelşmelerinin daha uzun sürdüğü dikkate alınarak en az 18 yaş üstü kişilerin olgunlaşacağını açıklamaları gerekmektedir. Hiç bir dini dernek veya tarikata üye olmayan benim gibilerin, dinden imandan haberi olmayan kişilere bu güzelim dini kötülemeye fırsat verenleri de kınıyorum. Aklınızı başınıza toplayın, Allah’ın her devire göre değişim gösteren ayetleri (kesin olsa Allah belirli bir yaş verirdi) esneterek açıklamak gerekir. Bu evlilik yaşında da böyle tek veya çok eşlilikte de böyle ( geçmişi düşünün bir köye veya kasabada 3-5 bin kişi yaşıyor, bunların yarısı erkek, erkekler savaşa gidiyor 1500 erkekten kalmış 500 erkek,
    her erkeğe 3-5 tane kadın düşüyor, bu durumda acaba tek evlilik diye bir şey kalır mı?) bu durumda ayetleri geniş olarak düşünüp kuralları o günkü şartlara göre koymak gerekir. Bazı çakalların yaptığı gibi Allah müsaade etmiş ben yaparım diyeler hem bu dünyada hem de ahirette boylarının ölçüsünü alacak kanaatindeyim.

  10. Her tarafı dökülen, yalpa vuran , bir türlü çağı yakalayamayan bir ülkede , bir konuda mükemmeliyet beklemek , akla mantığa uymaz boş bir hayaldir !
    ‘He de geç! ‘

  11. acı, çok acı bir olay toplumun bütün katmanlarına nasıl da ışık tuttu değil mi?
    yıllardır yazdığımız ahlaki çürüme nasıl da her yerden kendini gösterdi.
    az sayıda olan iyilerimiz de var ama kötüler yine açık ara önde.
    öncelikle timur soykana teşekkür etmeliyiz, başına gelebilecek büyük bela ve iftiraları göze alarak cesurca yaptığı haberi sayesinde toplum ne kadar büyük bir ahlaksızlığın kılcal damarlara kadar yayıldığını öğrendi nitekim bunca delilli, belgeli yolsuzluklara gözünü yuman, kulağını kapayan güruh, fasık haber getirirse ayetini kullanarak yine etmedik hakaret bırakmadılar, inkar etmeye, yalanlamaya çalıştılar ama işe yaramadı.
    hiç utanıp, sıkılmadan bunu dindarlara saldırı yapılıyor, değerlerimiz, inançlarımız aşağılanıyor kisvesine bürümeye çalıştılar bir istismara dini gerekçe bulmaya, bir istismarcıyı da dindar olarak etiketlemeye kimin hakkı var, cidden yazıklar olsun, kuldan utanmıyorsanız bari inandığınız ilahtan utanın.
    sayın soykan gibi adını bilmediğimiz bir doktor da var ona da teşekkür etmeliyiz, çocuğu hastanede muayene edince durumun farkına varıp şikayette bulunmuş ve onun üzerine soruşturma açılmış. soruşturma açılınca bu tarikat ehli aile ne yapmış, kızın yaşını büyütmek için yalan beyan vermiş, üstelik kemik yaşı istenince tarikat üyelerinden-kim kabul eder böyle bir sahtekarlığı- başka birini ayarlayıp onun kemik yaşına baktırmışlar
    bakar mısınız tarikat üyelerinin yaptıklarına;
    istismar, istismara göz yumma, yalan beyan, sahtekarlık.
    bunlar bir de tarikata girmeseymiş ne olacakmışlar acaba?
    ve elde 2 yıldır hiç bir şey yapılmadan devam eden dava var-basit bir alacak verecek davası bile 5 yıldan uzun sürüyor gerçi-
    ama burası daha da acıklı kısım.
    ses kayıtlarını takip etmeye çalıştım medyada çıktığı haliyle ama mümkün değil, insan tahammül edemiyor. iktidarı eleştirenlerin karşısında aslan kesilen hukuk, küçücük bir çocuğa yapılan tecavüzler karşısında guguk kalmış değil mi?

    “Bir tarafında 6 yaşındaki çocuğa reva görülen bir muamele, yapılanı yasallık kalıbına sokabilmek için bir ekip halinde hile yoluna başvurulması, bütün bunların dini gerekçelere dayandırılması ve devlet kurumlarının ihmali, yargının olayı hafife alabilmesi gibi ayrıntılara sahip bir ‘durum’ bu.
    Arkadaşlar” denilenlerin gereken çalışmayı göstermedikleri apaçık ortada.
    Devletin konuyu değerlendirişindeki yanlışlık bütün çocukları tehdit altında bırakıyor.”

    işini yapmaya çalışan bir gazeteci ve doktorun dışında bir enkaz var elimizde.
    diyanet ve ilahiyat camiasından da bir şey beklememek gerektiğini düşünüyorum, bu kurumların yeniden düzenlenmesi, makul bir zemine çekilmesi, devasa bütçelerinin eğitime aktarılması, küçültülmesi ve eğitilmesi gerekiyor. bu da muhalefet iktidara geldikten sonraki ilk işlerden biri olmalı.
    hatta en acil işlerden biri.

  12. ilahiyat profesörü Mustafa Çağrıcı imzasıyla yazıyı okudum.yazıda Allah hayret etti diyor.Allah hayret etmez.Ayni zamanda eski İstanbul müftüsü Mustafa hoca . Hocam lütfen tövbe edin.

    • Kardesim , Cahil rumuzunu kullanıyorsun , ama belli ki cahil değilsin bunu kinaye olarak kullanıyorsun.
      M.Cagrici’ya ait olmayan o sözde de
      aynı şekilde kinaye var, yani ne demek istiyorsun , ne tövbesinden bahsediyorsun !
      Allah Allah , olacak şey degil !

  13. Önce Fehmi Koru’nun, sonra kendisinin de tavsiye ettiği Mustafa Çağrıcı’nın yazısını okudum…
    Henüz ilk yazıyı okurken, Üstadımız Süleyman Karagülle ile -artık yarım yüzyılı da aşan- KUR’AN VE İLİM ÇALIŞMALARIMIZI veya Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca ile yoğun olarak çalışmaya başladıktan sonra ülkemizde ve bütün dünyada “KUR’AN NİZAMI ADİL DÜZEN, ADİL EKONOMİK DÜZEN, ADİL DÜNYA DÜZENİ, ADİL DÜZENE GÖRE İNSANLIK ANAYASASI…” olarak bilinen çalışmalarımızla -istisnasız HERKES- neden ilgilenmez diye düşünmeye başladım…
    Hayatımızın dinî/ahlâkî-ilmî-iktisadî-idarî/siyasî DÖRT ana alanındaki sorunlar artık adeta “SOSYAL TUFAN” seviyesine ulaşmışken ve KURAN VE İLİM merkezli çalışmalarımızla ONBİNLERCE sayfa ÇARE VE ÇÖZÜMLER üretmişken, istisnasız HERKES durmamacasına sadece sorunları konuşup yazmaya ama inat ve ısrarla bu ÇARE VE ÇÖZÜMLERLE neden ilgilenmemeye devam ediyorlar; bir bilen varsa, lütfedip yazar mı?!.
    Bu kadar!
    TAVSİYE BİR: Geçen hafta Cumartesi 1195’inci KUR’AN VE İLİM seminerimizi yaptık… Dün (Salı günü) de Doç. Dr. Süleyman Akdemir ile söz konusu malum konuyu da içeren haftalık seminerimizi yaptık, kaydettik, asıl yapılması gerekenleri yine hatırlattık; birkaç gün içinde yayınlarız, ilgilenenler ve özellikle yönetici olanlar oradan dinlerler ve yapılması gerekenleri yaparlar, inşallah…
    TAVSİYE İKİ: http://www.akevler.org yayın sitemizde “Site İçi Arama” yaparak soru sorabilir ve sorunlara üretilen çözümlere ulaşabilirsiniz…
    Ve’s-SELAM…

    • Satın hocam!

      “toplumdan kopmuşluk”, “dünyadan kopukluk” ve “zamandan kopuk yaşamlar” tırnak içindeki ifadeler ne anlama geliyor?

      Sitenizde bu sorunun cevabı var mı? Ben bu sorunun geniş cevaplarını arıyorum!

      • Sayın Baran bey; KUR’AN’da ve Kur’an çalışmalarımızda -gerçekten aradığınız- sorularınızın/sorununuzun elbette CEVABI VAR; zahmet edip bizzat kendinizin aramanızı selam ve sağlık dualarımla tavsiye ediyorum…

Yoruma kapalı.