Yağmur yağıyor ama pırıl sıklam olmaya kimsenin aldırdığı yok; ‘Halk Ekmek’ bayilerinin önünde bayağı uzun kuyruklar var ve insanlar biraz ucuz diye, yağmura rağmen, birkaç ekmek alabilmek için sıralarını bekliyorlar.
Fotoğraftan yüzlerini seçemesem de kuyrukta bekleşenlerin kadınlı erkekli bir kitle olduğunu görüyorum.
Bunlar her gün evlerine çok sayıda ekmek giren ‘fakir-fukara, garip-guraba’ takımı; katıkların azaldığı evlerde yaşıyorlar.
Araçlar da benzin istasyonları önünde sırada; onlar vakit gece yarısına erişince litre başına 1 TL kadar geleceğini işittikleri zamdan önce depolarını doldurmak için oradalar. Her şoför o kadar beklediği halde amacına ulaşamayacağı ihtimalini düşünerek telaşa kapılıyor.
Her seferinde depoya 50 veya 100 TL’lik benzin dolduranlar bunlar; böyle olduğu için de benzin-mazot fiyatının 7’yi aşıp 8’e dayanmasını tam algılayamamışlardı, ancak 10 TL’ye koşan benzin-mazot fiyatı onları da heyecanlandırmışa benziyor.
“Memleketimden insan manzaraları” bunlar…
[‘Memleketimden İnsan Manzaraları’ hayatının büyük bölümünü doğup yaşadığı ülkesinden uzakta geçirmek zorunda kalmış Nazım Hikmet’in 17 bin mısralık dev şiirinin yer aldığı kitabın adıdır. Ankara Sanat Tiyatrosu eserden bir oyun çıkarmış, yıllarca sergilemişti. O şiirde anlatılan 1930’lar-1940’lar memleketi ile bugünkü Türkiye arasında benzerlikler belirmeye başladı.]
İnsan bir veya birkaç TL için ekmek kuyruğunda saatler geçirir, sonuçta 20-30 TL daha az ödeyeyim diye aracıyla benzin istasyonu önünde nöbet tutar mı?
Soruya cevabı o manzaralar veriyor.
“CHP’nin devr-i iktidarında faiz yüzde 7500’e çıkmıştı” deniliyor dönemler arasında mukayese yapılırken…
İşittiğimde “Hangi CHP iktidarı?” diye düşünmeden edemiyorum.
Ülkemizin ilk askeri darbesi olan 27 Mayıs’tan sonra kısa süre hükümeti CHP kurmuştu, bir de Bülent Ecevit’in CHP genel başkanı olarak 1980’lerde MSP ile ortak kurduğu hükümet ve devşirilmiş Adalet Partililere bakanlık koltuğu sunarak kurabildiği birkaç aylık bir hükümet…
Türkiye’yi son 20 yıldır AK Parti tek başına yönetiyor.
MHP’nin son yıllarda verdiği destekle sistem değişikliğini bile gerçekleştiren, o yolla her şeyin çok daha güzel olacağı vaadinde bulunmuş AK Parti…
Bir zamanlar kötü yönetilen ülkenin parası pula dönmüş, çok sıfırlı TL ile ekmek alınabilinir iken, AK Parti’nin, iktidarının başlarında, ekonomiyi düze çıkarttığı görülmüştü. “Gerçekleşirse Taksim meydanında anırırım” diyenlere inat TL’den altı sıfır atmayı bile başarmıştı AK Parti.
O sıfırlardan biri son aylarda paramıza geri geldi. Böyle giderse, diğerlerinin de arz-ı endam edebileceği endişesi her eğilimden insanda kendini belli ediyor.
Ne oldu da böyle oldu?
İki tez birbiriyle çarpışıyor
“Yeni bir ekonomik model deneniyor, olan o…” Bu birinci tez…
Bu teze göre, faiz düşürülecek ve bu yolla TL’nin değeri dolar karşısında azalacak ama ucuzlamış işgücü sayesinde üretimlerini ülkemizde gerçekleştirmek yabancılar için cazip hale gelecek, ihracat artınca ülkeye döviz girecek, bu gelişme TL’ye yeniden güç kazandıracak ve işsizlere iş imkanı sağlayacak…
Adına ‘yeni ekonomik model’ dediklerinin altında bu tez yatıyor…
İkinci tez?
O da şu: Tabii her zaman olduğu gibi şimdi de ‘dış güçler’ ile ‘üst akıl’ da devrede, “Faizin yükselmesi ve ekonomik sorunların artması enflasyon yüzündendir” yanlış görüşünü “Esas enflasyonun sebebi yüksek faizdir” gerçeğini örtmek için onlar kullanıyorlar…
“Kendi tezlerini kabul ettirmek ve böylece ülkemizi bağımlı kılmak için ekonomimizle oyun oynuyorlar” tezi bu.
Nasıl oluyor da “Yeni ekonomik model ile kalkınma yolu özellikle tercih edildi” önermesi ile “Ekonomimize saldırı var” anlamına gelen değerlendirme birbirleriyle çelişen iki tez olduğu halde, her iki görüş de aynı ağızlar tarafından ifade edilebiliyor?
İlk tez bir tercih ise, ülkeye oyunu o tercihte bulunanlar mı oynuyor yani?
Bu veya buna benzer soruların sorulmaması gerekiyor.
Gerekiyor, ancak ekmek kuyruğunda bekleşen, araçlarının deposunu 30-40 TL daha ucuza doldurabilmek uğruna zam gelmeden önce benzin istasyonları önünde sıraya giren insanlar oralarda sosyalleşiyor ve sohbetlerinde ister istemez bu tür sorular da gündeme geliyor.
Faizin yüzde 7500’lere çıktığı, ülkenin 70 sente muhtaç hale geldiği, yağ kuyruklarının yaşandığı dönemler şimdilerde hatırlatılınca, insanlar “Yoksa yine mi?” düşüncesine kapılabiliyor.
Bunların faiz zorla düşürülürken yaşanıyor olması da tuhaf.
Memurlara maaş ödenebilmesi için 1 milyon dolar borç bulma umuduyla gidilen Lüksemburg’ta, başbakanın o ülkenin maliye bakanının kapısı önünde içeriye kabul edilmeyi beklediği dönemleri vardı ülkemizin; bugün çok şükür o durumda değiliz.
‘Düşman’ ilan edilmiş, AK Parti’yi devirmek, liderini yerinden etmek için darbe planlamış olduğu davullar zurnalarla duyurulmuş bir ülkenin, iktidara yakın medya tarafından ‘şerefsiz’ sıfatı uygun görülmüş temsilcisi, 10 milyar dolarlık bir fon vaadiyle Ankara’ya gelmiş bulunuyor.
Büyük başarı diye buna seviniliyor.
“Göreceksiniz, Suudi Arabistan da kapımıza gelecek” öngörüsünü seslendirenler de çıkıyor.
İstanbul’daki başkonsolosluklarında gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı öldürenleri azmettirdiğine inanılan kişi mi gelir acaba?
Düşünmeden edemiyorum.
Tam zamanında ekmeksiz diyete başlamışım, fazlaca hareketli olmadığım için mazot sarfiyatım da asgaride; kuyruklara girmem gerekmiyor sizin anlayacağınız.
Gürültüler yine de kulağıma geliyor…
ΩΩΩΩ