İstihbaratçılar, casuslar, romancılar ve Frederick Millingen adlı bir garip adam…

24
Reklam

Dünyanın en çok okunan polisiye romanlar yazarı kimdir?

Bu soruyu yönelttiğiniz konuya ilgi duyan herkesten aynı cevabı alacaksınız: Agatha Christie

Agatha Christie’nin herbiri farklı entrikalarla cinayet işlettiği 66 romanı var. Ayrıca roman hacminde olmayan kurguları da 14 ayrı öykü kitabında toplanmıştır. Hercule Poirot adını taşıyan hayali dedektifinin bütün maceraları -33 adettir- televizyon dizisine dönüştürülmüştür. ‘Fare Kapanı’ adlı tiyatro oyunu korona günlerine gelinceye kadar hiç perde kapatmadan yıllar ve yıllar boyu Londra’da sahnelenmiştir.

Hiç kuşkusuz polisiye janrının kraliçesidir Agatha Christie.

Peki, dünyanın en ünlü casus romanları yazarı kimdir?

Cevap vermeden önce biraz düşünmem gereken bir soru bu. Eric Ambler var… Graham Greene var… James Bond’ların yazarı Ian Fleming de… Ve tabii Soğuk Savaş döneminin istihbarat örgütleri arası çatışmalarını en iyi yansıtan John Le Carré

Saydığım isimlerin her birinin romanları dünyanın hemen bütün dillerine çevrilmiş ve milyonlarca satışa ulaşmıştır.

İsimlerini saydığım romancıların hepsinin İngiliz olduğunu belirtmeliyim.

Reklam

Ortak bir başka özellikleri de –Agatha Christie dışında- hepsinin istihbarat veya asker kökenli olmalarıdır.

Bir başka ortak özellikleri de –Graham Greene dışında- hepsinin Türkiye ile bir biçimde ilişkileri vardır: Agatha Christie Türkiye’ye birkaç kez gelmiş, İstanbul’da başlayan veya sona eren romanlar yazmıştır. Eric Ambler’in İstanbul’da geçen bir romanı ‘Topkapı’ adıyla beyaz perdeye aktarılmıştır. Bir de filme de alınmış ‘İzmirli Dimitrios’ romanı vardır. Ian Fleming’in James Bond’u Rusya’yı İstanbul’dan izlemiştir. Le Carré’nin çoğu romanında Türkiye veya Türkler arka plan teşkil eder.

James Bond yazarı Ian Fleming istihbarat örgütündeyken İstanbul’da görev yapmış, merkez görevi sırasında da İstanbul’a gidip gelmiştir. Azınlıkların dükkanlarının yağmalandığı 6-7 Eylül (1955) olayları sırasında İstanbul’dadır…

İstihbaratçının değeri Türkiye’de belli olur 

Geçende de yazmıştım, tekrarlayayım: Şu anda üç önemli ülkenin istihbarat örgütlerinin başında meslek hayatlarının bir bölümü Türkiye’de geçmiş kişiler bulunuyor.

CIA direktörü Gina Haspel’in özgeçmişinde Türkçe bildiği de yazılı. Ankara’da CIA istasyon şefi olarak bulunurken öğrenmiş.

Fransa dış istihbarat örgütü DGSE’nin başına 2017 yılında Bernard Emié’yi atadı. Emié 2007-2011 yılları arasında ülkesini Ankara’da büyükelçi olarak temsil etmişti.

En son İngiltere dış istihbarat örgütü MI6’in başına Beşiktaşlı kimliğiyle herkesin tanıdığı, dilimizi bizim kadar konuşabilen Richard Moore atandı. Moore da 2014-2017 yılları arasında ülkesinin Ankara büyükelçisiydi.      

Reklam

Konu aklıma eserlerini büyük bir keyifle okuduğum, romanlarından beyaz perdeye aktarılan ‘Soğuktan gelen casus’ ve bizde ‘Köstebek’ adıyla gösterime giren ‘Tinker Taylor Soldier Spy’ adlı filmleri birkaç kez izlediğim John le Carré’nin geçen hafta 90 yaşında vefat ettiği haberi üzerine geldi.

Ülkemiz sanki bir deneme kabı gibi.

Türkiye’de görev yapmış olmak, istihbarat örgütlerinde yükselmek, hatta en tepe noktasına atanmak için gerek şart gibi görünüyor.

Dün İngiliz Daily Mail gazetesinde, İstanbul’da yeni evlendiği eşiyle birlikte yaşadığı evin önünde cesedi bulunmuş ve ilk önce vaka kuşkulu bir ölüm olarak algılanmışken sonunda intihar ettiği anlaşılmış İngiliz vatandaşı James Le Mesurier ile ilgili bir yazı vardı.

İngiliz ordusundan emekliymiş Le Mesurier; Hollanda merkezli bir vakfın Suriye’ye dönük faaliyetlerini İstanbul’dan yönetiyormuş. Görevi sebebiyle sıkça Suriye’ye gidip oradaki bazı insanlarla görüşüyormuş. Harcamaları yüzünden üzerine gelinmesini kaldıramamış, intihar etmiş…

Gazete böyle yazıyor.

Yine gazeteden istihbarat örgütüne başvurduğunu, ancak kabul edilmediğini öğreniyoruz.

Oysa her bakımdan istihbarat elemanı izlenimi veriyor…

Bir garip adam

Konu üzerinde düşünürken, 1836 yılında İstanbul’da bir İngiliz doktor baba ile Fransız/Yunan anneden doğmuş, ülkemizde yaşadığı ve makaleler-kitaplar yazdığı yıllarda Osman Bey adını kullanmış Frederick Millingen aklıma geldi.

Millingen Katolik bir ailenin çocuğu, ancak gençliğini babasının ülkesinde geçirirken İngiliz Kilisesi’ne intisap etmiş… İstanbul’a gelip yaşamaya başlayınca bu defa Müslüman olduğunu ilan etmiş ve Osmanlı ordusuna katılmış… Daha sonraki yıllarda Rusya’ya gidip bu defa Osmanlı’ya karşı Rus ordusu saflarında görev yapmış… Oradayken bu defa ‘Ortodoks Hıristiyan’ olduğunu ilân etmiş… 

Nasıl, karışık biri, değil mi?

Osmanlı ordusu saflarında bulunurken Osman Bey kimliğiyle özellikle Anadolu’ya gitmiş. Şimdilerde ‘Kürt sorunu’ diye bilinen konuya ilk değinenlerden biri o. ‘Osman Bey’ imzasıyla yazdığı ‘Wild Life Among the Koords’ kitabı (Türkçede ‘Kürtler Arasında Doğal Yaşam’ olarak yayımlandı) 1870 yılında Londra’da yayımlanmış.

Fransızca kaleme aldığı ‘Les Imams et ses Dervisches’ (‘İmamlar ve Dervişler’) adını taşıyan bir kitabı daha var.

Londra ve Paris’te Genç Osmanlılar grubundan aydınlarla birlikte olmuş, onların çıkardıkları gazetelerde ‘Osman Bey’ olarak yazılarıyla görünmüş.

En önemlisi de şu: Henüz dünya anti-semitizm ile tanışmamış, 1906 yılında Rusya’da çıkan uydurma kitap ‘Siyon Önderlerinin Protokolü’ ufukta bile görünmezken, Frederick Millingen, ilk baskısı 1873 yılında Basel’de Fransızca ve Almanca olarak basılan ‘La Conquete du Monde par ses Juifs’ (‘Dünyanın Yahudiler Tarafından Fethi’) adını verdiği antisemitik kitabı, yine Osman Bey imzasıyla, yayımlamış.

Kitap Rusya’da (1874), Lvov’da Rusça, ABD St Louis’te (1978) İngilizce, 1879’da Bükreş’te Fransızca, Varşova’da Lehçe (1880), İtalya’da İtalyanca (1880, 2. Baskı 1883) yayımlanmış.

Frederick Millingen doktor olan ve sarayda Sultan II. Mahmud’un hekimliğini üstlenen babasının aslında İngiliz casusu olduğunu iddia ediyor.

Bana ise kendisi sanki daha fazla casusmuş gibi geliyor.

[Frederick Millingen bizde nedense fazla dikkat çekmemiş. Erişebildiğim birkaç makalede üstün körü adı anılıyor. Bir akademisyen onun Osmanlı kadınlarıyla ilgili kitabını irdelemiş. Şalom’da anti-semitik kitabıyla ilgili bir yazıyla karşılaştım. Prof. Taner Timur, o da benim burada değindiğim ayrıntılara fazla girmeden, ‘Yakın Osmanlı Tarihinde Aykırı Çehreler’ kitabının (s. 48-63) ‘Lord Byron’un Doktoru Osmanlı Sarayı’nda’ bölümünde  bir ‘aykırı çehre’ olarak babasını ele alıyor. Ben bu yazımdaki Millingen ile ilgili bilgileri yeni çıkan ‘Jews, Liberalism, Antisemitism’ kitabındaki (Palgrave Macmillan, 2020) S. Levis Sullam’ın makalesine borçluyum. ]

John le Carré, Eric Ambler, Graham Greene çapında bir gerilim yazarı Frederick Millingen (nam-ı diger Osman Bey) ile babası Julius Millingen’in hayatından muhteşem bir -hatta birkaç- roman çıkarmaz mıydı?

ΩΩΩΩ

Reklam

24 YORUMLAR

  1. bir ülke birkaç kişi tarafından yönetiliyorsa, birilerinin o ülkeyi yönetmesi (burda konu ajanlar) çocuk oyuncağı oluyor.
    – kişilerin “iyi” insanlar olması bu gerçeği değiştirmiyor ki genellikle bu tür ülkelerde “iyi” kavramı da sıkıntılıdır.
    – bu nedenle, ülkeyi birkaç kişinin etkisinden çıkarmak gerekir.
    – daha önceden bu konuda daha ayrıntılı olarak yazmıştım ama hem fetullah gülen kulları ile dünden gelen tartışmamız hem de neden türkiyede ajan etkinliğinin fazla olduğu ve neden türkiyenin bir dönem yakın yaşam standardına sahip olduğu diğer ülkelerin çok gerisinde kaldığının tespiti noktasında bu konu önem arzediyor.
    – Atatürk, “cumhuriyet ilmi hür, irfanı hür, vicdanı hür bireyler ister” sözüyle yine dehasını ortaya koymuş, ilmini, irfanını, vicdanını başkalarının emrine sunmuş olan insanlarla demokrasinin olamayacağı tespitini yapmış.
    – ama sene 2020, hala insanlara tapan kullar görüntüsünü aşamadık.
    – içinde bulunduğumuz bu durumun, eğitim, sosyal yaşam gibi nedenleri olsa da temel neden: devletin servet dağıtıcı konumudur. bu konum, devletin dağıttığı servetten pay kapmak isteyen halkın çeşitli gruplara katılımının en büyük nedeni oldu.
    – bu gruplaşmalar kabaca şu şekilde: milliyetçi ideolojiye sahip olanlar, dini ideolojiye sahip olanlar (cübbeli, nakşiler , gülenciler, adıyamancılar vs vs), atatürkçü (ulusalcı) gruplar ve sol ideolojiye sahip gruplar. (pkk bu noktada aslınca milliyetçi ideoloji grubu özelliği ön planda. mhp’nin kürt versiyonuna pkk dersek çok da yanlış olmaz zannediyorum)
    – bu oluşumların hepsi de, “ilim, irfan, vicdan” özgürlüğünü yok eden, kişileri kul, teba düzeyinde tutan, insan beynini hapseden özelliklere sahiptir.
    – bu gruplardan milliyetçiler (ırkçı oluşumlar ” mhp”) ve atatürkçüler (yine ulusalcılığı temel bileşeni) devlete hakim, devlette etkin gruplar iken, gülenciler ve diğer grupların devlette yer edinebilmeleri daha farklı (seçim ile veya devletteki birilerinin bu gruplara ait olması ile ve nihayetinde cia’nin rusyaya karşı “yeşil kuşak” projesi sonucu hem toplumda hem devlette yer edindiler.
    – bu konuda gülenciler, diğer dini ideolojilerden farklı olarak hem örgütlenmesi hem kaynakları hem de ılımlı islam temsilcisi olması nedeniyle amerika için ayrı bir öneme sahip oldu.
    -( bu noktada hem örgütlenme ve çalışma prensipleri hem para kaynakları hem de devlette yer edinmesinde amerikanın özel ilgisine mazhar oldu (tıpkı erdoğanın BOP eş başkanlığı, daha başbakan olmadan amerikadaki özel saygınlığı gibi)
    – bu noktada, süreç içinde, devlet içinde, hem cia politikalarına daha uygun olması hem de dini referanslı kesimin (sağ kesim) devletteki etkinliğinin artması nedeniyle; mhp kökenli veya mhp yandaşı milliyetçiler, devlet içinde atatürkçü kesime karşı daha kritik konumlar elde ettiler, daha güçlendiler.
    – demokrat parti iktidara gelmeden önce, türkiyenin içinde bulunduğu zor durumu da fırsat bilen cia, özellikle milliyetçiler ve islamcılar aracılığıyla ülkenin yönetiminde belirleyici oldu.
    – osmanlıdan sadece 4 fabrika kalmış türkiyede atatürk döneminde tam 57 tane fabrika yapmış.
    – bu fabrikalar da ağır sanayi tesisi kabul edilen, türkiyenin kendi kaynakları ile (hem para hem de teknoloji ve bilgi birikimi anlamında) yapmasının mümkün olmadığı, sovyetlerin mal ile ödeme karşılığı yaptığı tesisler.
    – durum buyken, o dönemin şartları nedeniyle (2. dünya savaşı yıllarıydı) stalinin boğazların statüsünün gözden geçirilmesi talebi ve bir rus gazetesinde yayınlanan ve doğu bölgesindeki bazı yerlerde hak iddia eden haber bahane edilerek amerika ile dost oldu.
    – o günden beridir de, ülke bir adım ilerlemedi.
    – truman yardımları çerçevesinde türkiyeye verilen bedava uçakların bakım parası ve yedek parça parası, uçaktan daha pahalı geldi.
    – korede ölen askerler ile ülke içinde katledilen insanlar amerikanın ilave “iyiliği” oldu.
    – ülkenin geri kalmasında ve amerikanın isteklerine uygun hareket etmesinde cia tarafından bütün nato ülkelerinde kurulan kontgerilla (italyada gladyo) örgütlenmesinin ve bu örgütün en büyük müttefiki milliyetçilerin (sonra da türkiyede islamcılar, batıda diğer dini örgütlenmeler) türkiyenin gelişmesini engelleme konusunda epey misyon yerine getirdi.
    – daha önceden de yazmıştım ama, bu noktada tekrar etmekte fayda var:
    – türkiyenin gelişmesinin önünde engeller var.
    – bu engelleri aşmadan bir adım ileri gidemiyoruz.
    – 1- bu engellerin en büyüğü “derin devlet” ya da “ergenekoncular” olarak nitelenen ve milliyetçi
    ideolojiye mensup ve hem ahlak hem de kültürel olarak her türlü kötülüğü yapabilen ve üstlendikleri misyonları da buna uygun olarak yerine getirerek ( çorum olayları, maraş olayları, sivas olayları, atatürkün evine bomba atıldığı gerekçesi ile gayrimüslüm vatandaşlara karşı linç örgütlenmesi gibi) aynı zamanda bunu bir yaşam şekli haline getirip normalleştirmiş kesim ve ideolojisi (bu ülkenin en büyük düşmanı, en büyük engeli bu kesim)
    – 2-başta fetullahçılar olmak üzere, cemaat ve tarikatlar.
    cemaat ve tarikatların ülkeye verdikleri bir zarar, “ilim, irfan ve vicdan” köleliği iken diğer zarar şse beynin işlevinin sıfırlanmasıdır ki hangi zararı daha zararlı tartışılır.
    – 3- Atatürkçülük: atatürkçülük de tüm ideolojiler gibi, bireyi yok edip , ilmi, irfanı, vicdanı köleleştiren, sadece beynin çalışmasının önünde engel olması ile değil aynı zamanda, islamcılara karşı kurtuluş reçetesi olarak sunulması sebebiyle ve toplumda yaygınlık kazanma riski nedeniyle de, aşılması gereken önemli engellerden biridir.
    – 4- bütün ideolojiler özgür düşüncenin, özgür vicdanın, özgür bilimin düşmanıdır ama sol kesim diye bir ideolojik gruplaşma kalmadığı için ve kendisini, basit bir ırkçı ideoloji olmasına rağmen, kendisini “sol” olarak yutturmaya çalıştığı için pkk’yı bu kesimde ele alıyorum.
    – ülkenin pkk türü ideolojilerden de kurtulması lazım.
    – ülke bu zincirlerden kurtulabilirse, şimdi arkasından baktığımız pekçok ülkeye yetişme potansiyeli taşıyoruz.
    – millet ittifakı ( sadece milliyetçi- islamcı iktidardan kurtulma noktasında değil, demokrasi kültürü oluşturma, ilmi, irfanı, vicdanı daha özgür yapma noktasında sa ülkeye hizmet edebilir ki bu çok daha önemli bir hizmet olur.
    – bu noktada, pkk ideolojisinin aşılması noktasında da, genelde hdp, özelde ise demirtaşın önemli katkısı olacağını düşünüyorum ki, hdpnin, nispeten de olsa pkk güdümünden kurtulmasında demirtaşın çok büyük katkısı olduğunu düşünüyorum.
    – yukarda saydıklarım: hem ülkenin gelişmesinin önünde engel hem de ülkemizin dış güçler tarafından bu kadar kolay yönetilmesinin nedeni.
    – bu arada, bütün bunların ( yani ülkenin gelişmesinin önündeki engellerin) bu kadar güçlü olmasının zemininin devletin servet dağıtıcı konumu olduğu gerçeğini ve avrupaya uyumlu ihale yasasının önemini de tekrar vurgulamak ve siyasi partilerde önseçimi zorlamanın da önemli olduğunu ayrıca vurgulamak istiyorum.

  2. Baran, ilkokul mezunu ve fetöcü olmayan ama olsaydı şeref duyar bir cinali olarak dün burada yahya beyi şöyle sarakaya alıyordun:
    Baran
    19 Aralık 2020 At 19:39
    «bana göre “fetö” söylemini kullananlar bilerek ya da bilmeyerek yabancı ülkelerin istihbaratlarına çalışmış olurlar.»

    Bugün ise ahmet beye böyle diyorsun:
    «Bilim dedikleri aslında sadece “nasıl” sorusunun cevabını arar.

    “nasıl” sorusuna delil ile cevap verebiliyorsak o konu hakkında bildiğimiz bilgi ortaya koyduğumuz delillerden ibarettir.

    buna göre dış güçler hangi olaya nasıl müdahale etmiş olabilirler Ahmet bey?»

    Ben de sana soruyorum:
    buna göre “fetö” söylemini kullananlar bilerek ya da bilmeyerek hangi yabancı ülkelerin istihbaratlarına nasıl çalışmış oluyorlar, biraz açar mısınız?

    • senin aradığın cevap aşağıda sana sorduğum sorunun cevabında var. yok, benim o kadar okumam yazmam yok diyorsan ancak o zaman yazarım.

    • Eğer,TC meclisi; isterse PKK iki günde biter.
      Zamanında Perinçek ve şu an yağverlerindem birisi resmen olmasada maddi manevi her konuda PKK ya açık açık destek veriyorladı.

      Benim şahsı görüşüm Osman õcalanla görüşen her kim ise faydalı olduğuna inaniyorum ve destekliyorum.
      Bu tip görüşmeler savaşmaktan daha hayırlıdır.

  3. Yazarımız’ın,” bugün’kü yazı’sı,”
    Türkiye’deki gelmiş geçmış idareciler ve halkın düşünme ve uygulama’dan “BEY HABER OLDUKLARINI” adeta gözler önü seriyor.

    Bu casuslar, Türkiye’deki görevlerinde oldukça başarılı olmuşlar ve olmayada devam ediyorlar.

    Yaziyi okurken; zamanın din alimlerinden Rahmetli Saidi Nursi hocanın hayatını zindanlarda ve sürgünde Türkiye halkı için mucadele ederk geçirmesinin nedenını daha iyi anladı.

    Rahmetli o zaman ne demiş! “Zaman Tarikat Zamanı değil Hakikat zamanı.”
    Bu sözü Türkiye’nın bu günlere geleceğini o zamandan bildiği için söyelmiş.

    Gerçık, Ustat Kur’an’ı Kerim’in bilim,, ilim, teknoloji, vb gibi ayetlerini muazzam bir açıklıkla anlatiyor ve okurlarına bu meskleri tavsiye ediyor;
    Din’de Irkçılığın, bölunmenin, tehlikeli olduğu ve yasaklandığıni bildiren ayetleride risaleyi nurlada çok güzel açıklamiş.

    Şu an Nurcular olarak bilinenlerın bir kısmı dahı onun tavsiyelerini tersinden uyguluyor.

    Örnek:okuyucular, sadece Risaleyi nurları okuyorlar ve dünyadan kopuk yaşiyorlar.
    Hepsi tahsilli fakat ne Risaleyi Nurları anlamışlar nede yazarını.

    Türkiyeyi ve halkını bölup, birbirine düşmelerine, sebep olanlar şimdiye kadar gelmiş geçmış ingiliz casuslari gibi casusların yardımı ile atanmış cahil ve menfaat perest yõneticilerdır.

    Son 18 yılda Türkiyede tarikatlar mantar gibi arttı, fakat cemaatların, ve iş adamlarının bankaların, şirketlerin, işyerlerinin içlerine yerleştirdiği casuslar yardımı ile el koyarak yandaşlara peşkeş çekenler son 9 yılda tokmak gibi önüne geleni ezip geçiyorlar Türkiyeyi dünyadan soyutlayanlar.. kimlerın yardımları ile başa geldikleri casus kitapları vasıtası ile daha iyi anlaşılıyor.

    Koskoca ABD’de son 4 yılda kuvvetli kanunlarına rağmen Trump dostlerı’ sayesinde ABD halkını ikiye böldü.
    Bizde Trump benzerlerinden çok gelip geçti diye yazacam “AMA” son 18 yıldır trump’a ustalık yapan perinçek ve Bahceli sayesinde başımızda sopası ile dim dik duruyor.

    Yorumcu Arkadaşlar! Ben Insanım; Allahu Teâlâ insanlara Kitaplar ve rehber olarak Peygaberler gönderdi.
    Elhamdülillah benim DINIM son din olan islam.
    Çok şükür iki dil bildiğim için Kuranın tavsirını Din aletin tevsirlerinden değıl Arapca ve ingilizce dillerine
    doktora yapmış tevsircilerin
    tevsirlerinden okuyorum ve en iyi anladığım ayet ise dinlerin parçalayanlar hakkindaki tebliğ olunan ayet.. artı benim karekterim emir almaya ve cahilce dayatılan tarikat cemaat kurallarına ters bir karekter. Ha bu demek değıl bulundüğum ortamlarda birilerine iftira atiliyorsa onları sevmediğim için iftira atanlara karşı sesiz kalmak.
    işte benim inandığım din bana düşmanında olsa onlara atilan iftiralari bildiğim halde susmamayi emr ediyor.
    Onu için asla ve asla susmam.

    15 Temmuz Gülen cemaatının içine yerleştırılmış casuslar (çakma itirafcilar) sayesinde türkiyedeki biyatcilara inandırdılar.fakat dünyayi inandırmaları şõyle dursun kendiler rezil oldular.

    Ha bane ocu bucu diyenler’ide zerre kadar ciddiye almam.

    Bunlar Alparslan Kuytul’a dahi iftira atarak vakıf mallarına el koyup; sadece 3,000 lira olan servetlerinedi midelerine indirdiler.

    Neme kazım yiğit i öldür hakkını yeme Türkiye Casuslar cenneti bir ülke.
    Bunla

    Casuslar en kolay ‘cırıt attığı Türkiye varken niye irana gitsinlerki.
    Iran hükümeti Kürt Azeri, ayrımı yapiyor fakat halk hükümeti dinlemiyor.
    Iranda Ermeni, Müsevi, Azeri Kürt Bahayı gibi ayrı din ve mesheplerden oluşan halk dışarda birbirlerine muazzam destek veriyorlar.
    Bizimkiler gibi ocu bucu gavur müslüman diye birbirlerinin kuyusunu kazmiyorlar.

  4. Bu yazı Fehmi Koru’nun 20.12.2020 tarihli yazısına yorum olarak kaleme alınmıştır. Yazının linki aşağıda yer almaktadır.
    http://www.akevler.org/AkevlerMakaleler/13076/SonEk/0/Suleyman-Karagulle/CASUSLAR
    *
    Ve…
    IV. Türkiye’nin Ekonomik Problemleri ve İslam İktisadının Çözüm Önerileri Çalıştayı
    “Prof. Dr. Arif ERSOY, Prof. Dr. Sabri ORMAN ve Prof. Dr. S. ZAİM ANISINA”

    Prof. Dr. Arif Ersoy Oturumu: Adil Ekonomik Düzen ve Prof. Dr. Arif Ersoy
    -Adil Ekonomik Düzen ve Arif Ersoy
    -İslam İktisadı ve Adil Ekonomik Düzen
    -Adil Ekonomik Düzen Modelinin Mikro Temelleri
    https://www.youtube.com/watch?v=zthfrYoSJ1Y

    • Dr kooperatifin koyunlarını kuyruklumu kuyruksuzmu diye ayırıp adil bir paylaşımı etnik yada inanç renklerine göre ayırmadan sigorta, maliye- vergi dairesi borsa banka işlerini de uyumlu hale getirir getirmez,
      Trump bitkoine geçmeden inşallah, birde banka borsa yirmi katı ürettiği kaydi mangırlardan vazgeçtiginde,
      Bu faiz enflasyon kur sacayağından da kurtulmuş oluruz belki de..

  5. Sayın yazar “…Millingen’in hayatından muhteşem bir -hatta birkaç- roman çıkarmaz mıydı?”diye soruyor da; çıkarmasına çıkarırdı ama artık hapiste olan yerel muhataplarını ordan biraz zor çıkarır, benden söylemesi…

  6. Çok şükür , bu gün köşemizde siyaset yok dolayısıyla kavga , gürültü, patırtı da yok ! Demek ki asude ! bir gün geçireceğiz !
    KGB karargahının telefonu çalar , yetkili ahizeyi kaldırır, karşıdaki kişi,
    -Efendim , komşumuz Salamon , odunlukta deklare edilmemiş kaçak elmaslar saklıyor !
    Yetkili ayrıntılı adres bilgisini aldıktan sonra ,
    -Tamam , merak etmeyin derhal gereği yapılacaktır ! der.
    Gerçekten kısa bir süre sonra ellerinde baltalar , testereler vs. olan bir grup odunluğu basar ! Saatlerce devam eden aramanın sonunda kırılmayan, kesilmeyen, parçalanmayan odun kalmaz ! Amma velakin elmasın da zerresi bulunmaz.Çaresiz bir şekilde , Salamona bağırıp çağırdıktan sonra homurdana homurdana oradan ayrılırlar !
    Aradan bir kaç gün geçtikten sonra Moşe ,Salamona telefon eder ve sorar,
    -Salamon senin odunler kirildi , şimdi da benim tarlamin kazilma zamanidir , hayde bakalim telefon sirasi sende !
    Baki selamlar

  7. bu yorumu aklıma fehmi beyin geçmişte okuduğum bir yorumunu getirdi nedense.
    MI6’in başındaki ‘C’ konuştu: Günümüz casusları nasıl olmalı?
    http://u0i.626.myftpupload.com/mi6in-basindaki-c-konustu-gunumuz-casuslari-nasil-olmali/
    bence bir kez daha okunmasında fayda var, hatta iki.
    eski başkan Alex Younger ın mezun olduğu İskoçya’daki St Andrews Üniversitesi‘ndeki konuşmasını konu etmişti sayın koru.

    kendilerini şöyle tanımlıyor younger;
    “Dünyanın her tarafındaki sorunların kaynağına gidebilen, gizli ajanlar devşirip onları yönlendirebilen, terörist örgütlere sızabilen, ulusal çıkarları koruyabilmeleri için hükümetimize ihtiyacı olan istihbaratı sağlayabilen, kendi ülkemize ve müttefiklerimize yönelik terörist saldırıları durdurabilmeye yarayacak bilgileri hükümetimize sunabilen, devletler ve devlet-dışı unsurların uyuşturucu trafiğini veya nükleer ve kimyasal silah edinmesini durduracak çabalar gösterebilen gerçek anlamda küresel istihbarat örgütlerinden biriyiz biz.”

    Söylediği önemli noktalardan biri de şu;
    “Devletlerden kaynaklanan tehditler daha çok muarızlarımızın giderek artan biçimde modern teknolojiyi kullanmasından kaynaklanıyor. Bizim onlardan daha hızlı yeniliklerden yararlanmamız gerekiyor. Bunu yapamazsak gelecek nesiller bizi affetmez. (..) Teknoloji karşımızdakilerin değil bizim yanımızda olmalı.”
    diyerek bence çok önemli bir bilginin altını çizmiş sayın koru.

    iha-siha yapıyoruz ve çok şükür bu konuda oldukça iyiyiz.
    ama ya bilim ve teknolojide halimiz nice?
    savunma sanayiinde pek çok gelişme olsa bile malzemenin ve teknolojinin önemli kısmı için ciddi bağımlılığımız devam ediyor ne yazık ki.
    huzurlu bir pazar yazısı olduğu için teknoloji de dünya sıralamalarındaki yerimizle ilgili rakamlar döşenmeyeceğim, silikon vadisi, teknopark konularına girmeyeceğim, hatta teknolojiyi en pahalı satın alan ülke haline getirilmemize “bu günlük” değinmeyeceğim, hıfssısıhalar neden kapandı konusunu bir başka yorumuma bırakacağım ama bir bilim ve teknoloji çağına yani dijitalizm çağına giriyoruz, iyidir, kötüdür ayrı, soyutlanamayacağımız ve ya değiştiremeyeceğimiz gerçeği ayrı bir konu.
    ulusların ayakta kalması yeniliklerden ne kadar yararlandığına, bunun ne kadar önemli olduğunu anlamasına bağlı, ki bu yeniliklerden önemli şekilde ulusumuzun ayakta kalmasının temel taşı olan istihbarat örgütlerimiz öncelikle yararlansın.
    parayı betona gömerek ayakta kalamayacağız,
    teknoloji yatırımı yapmalıyız,
    duyan var mı?
    anlayan var mı?
    yok gibi…

    • Didem hanım “parayı betona gömerek ayakta kalamayacağız” demişsiniz de; mitin ankara kalesini yakından gördünüz mü hiç? Sırf beton, hem de hiçbir şey geçirmeyen, sızdırmayan cinsinden; yeter ki içiniz temiz olsun!

    • Var var didem hn duyan da var anlayan da var. Önce şunda mutabık kalalım :Bu tür yatırımlar için kaynak gereklidir biz ise yıllardır kaynaklarımızın büyük bir kısmını terörle mücadeleye harcadıK.Sizce yuz milyarlarca doları guney doğudaki PKK illeti için harcamayıp
      teknolojiye harcasaydık sıralamada kac sıra öne geçerdik.Bu paraları zevk için Harcamadık.
      Ayrıca eksik olan alt yapı için yol telekominikasyon için çok ciddi paralar harcandı.Bu arada OSB ve teknokentler için de çok ciddi yatırımlar yapıldı.türkiye 2000 lerin başındaki türkiye değil artık.yazılım , makina üretimi vb konularda artık dünya ile yarışır düzeye gelmek üzereyiz.Mesleğiniz nedir bilmiyorum ama şöyle bir OSB leri gezseniz neler ürettiğimizi anlayabilirsiniz. Ayrıca dünyadaki büyük teknolojik gelişmeler önce askeri alanlarda gerçekleşiyor sonra diğer sektörlere dağılıyor.Bizde bu yolda ilerliyoruz.
      Peki tüm bu yapılanlar yeterlimi ? asla ama gidilen yol doğru yol.Biraz sorunsuz kalsak yani güneyimizde israil kürt devleti hayaline ara verse , yunanistan batıya güvenmek yerine sorunlarımızı birlikte çözerek refahı paylaşmayı önemsese , BATI azerbeycana siha verdik diye ambargo uygulamayı kesse , 10.000 km uzaktaki ABD doğu komşumuzla uğraşmayı bırakıp bizde ticaretimizi geliştirsek BAKIN OZAMAN NELER BAŞARACAĞIZ.
      SABIR SABIR

  8. Türkiye 700 senedir gelene geçene hanıcılık yapiyor.

    Îngilizler her konuda başarılılar.
    Onlar bizim gibi atalarını hain ilan etmedikleri gibi; gelenek göreneklerini modren hayatın nimetlerinden yararlanarak dahada görkemli yaşatiyorlar.
    Kıraliyet ailesine karşı saygılılar.

    Ya biz? Bizde padişahların kökünü kazdık.
    Sadece Osmalının savaşlari ile övüniyiruz.
    Aslında övünmek yerine Imparatorluğü bitiren savaşların hatalı ve gereksız olduğunu anlatmak gelecek nesiller için daha faydalı olur.

  9. Sizce bukadar üst düzey ajan ve casus un Fink attığı ülkemizde yaşadığımız sıkıntılı olaylarda bunların hiç mi müdahaleleri yok.Yonetim boşuna mı bı tarafını yırtıyor dış güçler dış güçler diye.Bu ajanlar balık yiyip rakı içmeye mi geliyor ulkemize?

    • Ahmet bey eski türkiye ile yeni türkiyeyi birbirine karıştırmayın bence; artık hakkaten büyükadaya gelip şöyle bi rakı balık yapıp gidiyorlar! En fazla tutuldukları hücrelerde intihar edebiliyorlar ya da elde tavuk makası elçilik mutfağında kendi vatandaşlarını kırpıyorlar, hepsi bu…

    • Bilim dedikleri aslında sadece “nasıl” sorusunun cevabını arar.

      “nasıl” sorusuna delil ile cevap verebiliyorsak o konu hakkında bildiğimiz bilgi ortaya koyduğumuz delillerden ibarettir.

      buna göre dış güçler hangi olaya nasıl müdahale etmiş olabilirler Ahmet bey?

      • Baran
        19 Aralık 2020 At 19:39
        dün yazdıkların için de geçerli mi yukarda belirttiğin kriter:

        «Bilim dedikleri aslında sadece “nasıl” sorusunun cevabını arar.

        “nasıl” sorusuna delil ile cevap verebiliyorsak o konu hakkında bildiğimiz bilgi ortaya koyduğumuz delillerden ibarettir.

        buna göre dış güçler hangi olaya nasıl müdahale etmiş olabilirler Baran bey?»

        • Dün ne dediğimi de bu gün ne dediğimi de biliyorum da, sen beni boş ver bak Üstad yukardaki yazısında ne yazıyor. Satır aralarını okuyabiliyor musun? var mı satır aralarını okuyacak kadar okur yazarlığın ondan haber ver bana.

      • Yapmayın Baran bey PKK yı kimin beslediği belli değil mi ?Geçmişte Heronlar ve Predator ların gecikmeli verdiği bilgi ile PKK ya mudahale edebiliyormuyduk. Şİmdi yerlileri geldi de başarılı olmadı mı ? en son 15 temmuzda Erdoğanın uçuş izlerini adım adım vermedimi abd , Onların çocukları darbeyi yapmadı mı 12 eylül de .neden altay tankının motorunu vermiyor almanlar. neden kanada kameraları vermiyor SIHALARA bunlar ticari engellemeler değil mi. !2 eylül öncesini batı kışkırtmadı mı gizli servisler ne yapıyordu ülkemizde . Asalayı kim kurdu başımıza bela etti .
        FETO pisliğini kim besliyor . Daha sayalım mı .

        • Yapmayın Baran bey PKK yı kimin beslediği belli değil mi ?Geçmişte Heronlar ve Predator ların gecikmeli verdiği bilgi ile PKK ya mudahale edebiliyormuyduk.

          Ahmet bey! Siz bunu Baran beye değil esas PKK “yi besleyen reise sorun bu gubi tavşana kaç taziya tot işlerden Baran bey , anlamaz.

          Yoruma cevabın devami bana ait değil internetten
          Internetten kopi.

          “TRT Kürdi’deki röportajının ardından ilk kez konuşan Osman Öcalan, ?”Bir Cumhurbaşkanı danışmanıyla? görüştük. Uzun bir görüşme oldu. PKK başta olmak üzere yaşanan durumlarla ilgili görüştük” dedi.” Ahmet bey! helal olsun size.
          Reisin mâârifetlerini gizlemek için kırk takla atoyorsunuz.
          18 senedir ihtidarda kalmasını PKK ya borçu olan erdoğan pkkyi hiç bitirimi?

    • Diş güçleri dost sanıp yan yana yürümeye kalkar, sonrada kasaları evlere taşırsan içine ne koyuyon domates mi patatesmi stoklamışsın diye baktırıverirler gizli yatakodası gözlemcilerine.

      Ne varsa kendi insanında var, önce kendi komşunun eşinin dostunun değerini bil,
      Sonra git yabancı insanları kendi sırrına ortak etmeden, ortakmı olursun, ticaretmi yaparsın sen bilirsin.
      Sonra gelip bana ağlayıp salya sümük dert yanma.

  10. Bizim de bir Sherlock Holmes’umuz var Fehmi Bey. Ebussureyya Sami’nin polisiye roman kahramani meşhur “Amanvermez Avni”. Osmanli’nin son donemlerinde yasamış bir emniyet mensubunun dedektiflik hikayelerinin anlatildigi bir roman.

Yoruma kapalı.