Korkular gerçeklere perde olunca ülkede işler de kötüye gidiyor.. Suriye’ye, Libya’ya, hatta ekonomiye bakın…

53
Bu sabah (saat 05.15), yazımı yazdıktan sonra ben..
Reklam

Kendisine atfedilen birkaç kitabı Türkçeye de çevrilmiş Stoacı bilinen filozof Epiktetos yabancımız sayılmaz; Milattan kısa süre sonra (50. yılında) Ege’nin Anadolu yakasında doğdu, ömrünün büyük bölümünü ise Ege’nin öte yakasında ‘köle’ olarak geçirdi. Gerçek adı bilinmiyor; ’Epiktetos’ adı Eski Yunanca’da ‘köle’ anlamına geliyor…

Hikmet sahibi biri Epiktetos

Efendisi ise sadist biri olmalı; fırsat buldukça Epiktetos’un vücuduna zarar verici müdahalelerde bulunmasından bunu anlıyoruz.

Bir gün, kurduğu bir cendereye kölesi Epiktetos’un bacağını sıkıştırmış adam. Başlamış sıkmaya. Belli bir noktaya geldiğinde, Epiktetos, nazikçe “Biraz daha devam ederseniz bacağım kırılacak” uyarısında bulunmuş, ama adam sıkmaktan vazgeçmemiş. Sonunda bacağı kırılmış Epiktetos’un; o da ne yapsın, dönüp adama “Ben demiştim, bakın kırıldı” demiş yine bütün nezaketiyle.

Ne öğrendik bu olaydan; kıssadan aldığımız hisse ne?

Herhalde birden fazla hisse çıkarmak mümkün de, benim bugün işime “Nezaket bacağın kırılmasını önleyemiyor” sonucu daha uygun geliyor.

Korku dağları beklerse

Suriye başta olmak üzere son zamanlarda dış politikamızın önemli unsurlarıyla ilgili gelişmeler bana Epiktetos’un başına geleni düşündürüyor.

Reklam

İnsan haklı çıkmaktan mutlu olmaz mı? Kendi hesabıma, dilimin döndüğü kadar, yalnızca son bir-iki yıl içerisinde askeri boyut da kazandıktan sonra değil, daha en baştan, 2011 yılında Suriye’de iç savaş çıktığı ve Ankara “Esad ha gitti, ha gidecek” hesaplarıyla politika oluşturmaya başladığı andan itibaren, dilim döndüğü, kalemim elverdiği kadar – ama nezaketle- alınan ve uygulanan kararların yanlışlığını anlatmaya çalıştım.

Yazılarıma yazdığım gazetelerin arşivlerinden ve son dört yıldır da bu siteden ulaşmak mümkün.

Haklı çıktım sanıyorum, ama bundan mutlu değilim.

Dokunulunca yıkılacak sanılan Beşşar Esad hala yerinde; süreç içerisinde kendisine içte ve dışta yeni ittifaklar oluşturan Baas Partisi de, yıkılan, harap olan ülkeyi vitrindeki Esad ile birlikte yönetmeye devam ediyor.

Türkiye’nin Esad-sonrası için hazırladığı Suriyelilerin çoğu İstanbul’da, diğerleri dünyanın değişik yerlerinde gurbet hayatı yaşamayı sürdürüyorlar.

Olan, dört milyonu ülkemize sığınmış, toplamı sekiz milyona yaklaşan mülteci konumuna düşmüş Suriyelilere oldu. 

Suriye’den şimdi de şehit haberleri gelmeye başladı ve silahlı saldırılara yine silahla müdahale edilmesi gerektiği için, arkasında Rusya’nın bulunduğu bilinen Suriye ordusundan da büyük zayiatlar söz konusu.  

Bir milyona yakın yeni mülteci sınırımıza dayandı.

Reklam

Rusya’ya güvenerek kurulan Suriye dengesi yine Rusya tarafından bozuldu. Dengeyi bozandan anlayış bekleniyor şimdi.

Libya’da da işler beklendiği gibi gitmiyor. Umarım gelişmeler Türkiye açısından daha da kötüleşmez.

Ekonominin durumu ise hiç parlak değil.

Acaba bu olumsuz gelişmelerden kendi hesabıma çıkartılabilecek bir fatura olabilir mi? 

Konuya ilişkin yazılarımı nezaketi elden bırakıp şimdi karşı karşıya kaldığımız olumsuzlukları en çarpıcı cümlelerle vaktinde yazsam bunun bir faydası olur muydu? 

Hükümetin her yaptığında hikmet bulan ve her yeni tavrı övmek için koro halinde sesler çıkaran yazarlar ve yorumcuların karşısına -onların seviyesiz saldırılarını da göze alarak- daha sert yazılarla çıkmak, bu yolun yol olmadığını açıkça ifade etmek daha doğru bir yöntem miydi?

Şimdilerde bu soru kafamı zonklatıyor.

Mümkün olabilir miydi böyle bir tavır?

Galiba esas soru bu.

Türkiye’de bugün hakim olan hava herkesin doğruları düpedüz söylemesine müsait değil. Eleştirel yaklaşımlara tahammül edilmiyor. Farklı görüşlere sahip olanların seslerini duyurması engelleniyor. Pek çoğumuz da ‘korku’ ile hareket ediyoruz; “Yapılan yanlış, ama bunu açıkça söylesem konumumu kaybeder miyim, başıma bir şey gelir mi?” düşüncesi kalemden veya ağızdan çıkanı biçimliyor.

“Korkulacak ne var” demeyin sakın, özellikle de yazanlara-yorum yapanlara bunu demeyin. 

Kölenin bacağı kırıldı, fakat efendi de zarar gördü

Epiktetos ve efendisi arasında geçen olayla yazıya başladım, bir adım daha ileriye götürsem iyi olacak.

Cendereye sıkıştırıldığı için Epiktetos’un bacağı kırıldı, ancak ona bunu yapan da yaptığından zarar görmedi mi?

Bacağını kırdığı için kölesinden eski verimi alamamaya başlamıştır mutlaka Epiktetos’un efendisi…

Herkesin her düşüncesini bütün açıklığıyla ifade edebilmesinin önünde engeller bulunan bir ülkede, sırf bu yüzden, yani düşünceler bütün açıklığıyla ifade edilemediği ve böylece gerçeklerin üzeri örtülü kaldığı için, ülkeye bunu reva görenler de mutlaka zarar görür.

Görüyor da.

Ülkeyi bu korku cenderesinden çıkarmak şart.

ΩΩΩΩ

Reklam

53 YORUMLAR

  1. Geçmişi irdelerken iğne kullanınca çuvaldızı da kullanmak gerek. sadece birisini kullanmak soru işareti oluşmasına vesile olur.
    halkımız 2000 yılına kadar mutlu mesut başka bir dünyad yaşıyordu. iyimiydi kötümüydü bilemem. amerikan yılan, avrupa domuz muydu onu da bilemem. uyandım demesi 5-10 yılı buldu!
    eğer geçmişte rus’un akdeniz sevdasına kolaylık sağlanıpta ne istese verilmiş olsa idi ptin lazkiyede değil, mersinden demeç veriyor olurdu belkide..
    bu saatten sonra zaten ptnin kimseye ihtiyacı da kalmamış, boruyu döşemiş, limanın tapusunu almış, ihtiyacı olmayan birine ne söyleyeceksin, ne direteceksin? sen kazmayı bir vurursun, 50000 daha evsiz, vatansız geçer batıya.
    vatan konuysa gerisi teferruat diye bir söz vardı.. suriyelilerin halini görüp hala vatanın, toprağın, ailenin, ülke insanının tarlanın, komşunun, çifliğinin, yazlığının, oturtaçından ısıtmalı tomofilinin, çocuğunu özel servisle gönderdiğin özel okulun, mahalle bakkal- kasp- manavının ne anlama geldiğini anlamadıysan, değerini bilemediysen;
    sana da bir 50-100 teklif ederler: satıverir gidiverirsin canımcım ne var bunda!?
    geçmişte olan olmuş, giren girmiş, ister bir arşın gider, ister halepte duru.
    Allah’tan korkmadan önce onu seveceksin, devletten değil, kanunlardan korkacak çekineceksin.
    siyasetçiden değil, ”hükümetten” yapmasını talep edeceksin.
    partiden değil, TBMM’den çare umacaksın.
    oy verip seçtiğin adamı başkasının gösterdiğini değil de, kendin beğendiğini seçersen,
    onun kararına da güvenirsin, malını, mülkünü paranı harvurup harman savurmayacağından emin olursun,
    12 eylül, 15 tmmz, suriyelilerin başına gelenler, belki ırak.. kimsenin gücünün yetmeyeceği, elinden birşey gelmediği durumlar, dönüm noktaları da olmuş olabilir. yılanın başını daha küçükken ezmeye bakacaksın.
    yapanın yanına kar kalıyor mu ona bak!
    ayrıştıranı değil, kucaklayanı ara bul!
    birileri istediği-menfaati için değil, ben istiyorum dediğin neyse onu gerçekleştiren insanı başının tacı yapmayı dene!..

  2. ne demis dede korkut:
    hain icerde olunca
    kapi kilit tutmaz ogul demis,,
    onlarda burda toplanmis,
    vesselam selam ve dua ile….

  3. Bir ulkeye gittigim zaman ilk olarak oranin kanunlarini okur ogrenirim.
    ABD kanunlaride bunlardan biri. ABd kanunlarinin su an bizi ilgilendiren kismini yazmadan! Kavakci Ailesi , 17/25 Aralik, Dershanelerin kapatilmasi icin sitart verilen tarih ve Erdoganin belediye baskaniligi donemi.

    Simdi konular’i saptiranlar ne yapmak istiyor! tek akilli onlarin oldugunu zanederek bir kac kiliga giriyorlar. Bunuda zaten kanunsuzluklarin ve yolsuzluklarin tartisilmasini engelemek icin yapiyorlar. TIPKI BUGUNKU gibi.
    yazima su sorularla baslamak istiyorum
    1-Rahmetli Erbakana ragmen Erdogani kim belediye baskani yapti?
    2- Gulen cemaati Erbakan’a mesafeli durmasina ragmen!Erdogan baskan secildikten sonra adeta onlarla yatip onlarla kalkacak kadar iclerine girmesinin sebebi neydi?
    3- Erdoganin evi dahi yokiken 4 cocugunu ABd de ne ile okuttu.
    4-Turkiyede adam kalmamis gibi Kacakci sulalesini devletin tepesine yerllestirmesinin ve her birini 3 veya 4 iste calisiyor gostermesinin sebebi ne olabilir?

    4 sorya KISACA cevaplar.
    1. sorunu cevabi Dini iyi satabilecek olmasi ve Perincek zihniyetinin orta dogu ve Turkiyeye yerlesmesin!i pilani. Bugun ortada.
    2-Gulen Cemaatinin icerisine casuslarini yerlestirerek isleyecegi suclari ISLAMA mal etmesi.Buda ortada.
    3- ERdoganin kendinden dinledim masraflarini bir is adami karsilamis!Deve gelecek yerden Tavuk esirgenirmi? tabiki esirgenmez. Bu nedenlerden dolayi Turkiyeyi yandas mutahitlere beton yiginina cevitip Tarimi ve Hayvanciligi bitirdi.
    4-ABD ye Gizli yatirim yapmak icin,kavakci ailesini her yere yerlestirdi.

    ABD kapitalist sistem oldugundan dolayi kanunlari esnek ve hirsizlar tarafindanda kalibina uydurulabilmesi icinde vatandas olmalari gerek. Zavalli CHP adamlarini bosuna burada yoruyor.
    Yasak olan bir sozum ona bagisi banka yolu ile gonderirlermi? HEMDE Ellerinde yeterinden fazla kullanilacak ABD vatandasi varken onlar o kadar enayilermi? resmiyete doksunler.

    Bir dedi kudu dah ortalikda dolasiyor,oda Muhammed Alinin 17 miliyon dolara satliga cikarilan California daki evinide 15 miliyondan biraz fazlaya satilani, alan bu sefer hem ismini hemde milliyetini gizleyen bir hanim.Senetorlerin mal varligi arastirilmasi onergesinden sonra o haber hemen googledan kaldirldi. Su an erisilmiyor.gerisini yazmayayim makaslanir.
    Turkiyede calisiyor gozukdugunuz zaman ister calisin ister calismayi ABD ye istediginiz kadar para havele eder ve bagis yaparbilirsiniz.
    vakit darligindan dolayi 17/25 Aralik ve Cemaatin icindeki casuslarinide yarin yazak uzere simdilik yaziyi sonlandiriyorum. kesiyorum
    birde 150 ve 200 moloyon dolara mal olan Camileride 4 cocugu okutan o hayir sever mutahitler yapiyor.

  4. Sosyal medyada, tvlerde agzina geleni soyle. Sonra “korkuyoruz.” Komik cidden.

    Acik acik ana avrat kufretmekten korkuyorsunuz bence. Ama o da dogru degil zaten.

  5. Fehmi bey, ne zaman irdelenebilecek, ve resmen açıklanmış belgeleri ile birlikte dünya gündeminde olan ve araştırma önergeleri verilmiş yolsuzlukları ve hırsızlıkları tartışmaya açabilecek yazılar yazsa. Burda, kendi gerçek yüzlerini saklamış bir takım yorumcular hemen gündem saptırarak hem yazıyı hemde yazıya yorum yapanları etkisis hale getirmek için müthiş enerji harciyorlar.
    Oysaki 17/25 Aralikdaki rüşvet paralari .. onlari kapatma gõrevlerini başardıklarını zannediyorlar. Aslında bu aralar yaziyorum fakat o bõlümler makaslandığı için yazįmda anlamını kayip ediyor.
    Bugün geç saatlerde biraz yumuşatarak yazmayı düşüniyorum! Şun an 3 saatlık bir program’ım var,onun için,yazya ara veriyorum.

    Not: “UĞUR” bey! Sizin yorumunuzu okudum! Burda yazdıklarım sizin yazıniz haricinde olanlar.Açıkcasi sizin uzun yazınız benim iddalarımı onaylar gibi bir yazı olmuş. Ellerinize sağlik.

  6. Gülen ve Büyük Abiler Çetesi’nin aklını ve ruhunu Gülen’e teslim etmiş müridlerinin kurnazlığıyla mücadele, Türkiye’nin çoğulculaşarak demokratikleşmesi, gerçek bir hukuk ve adalet devleti olabilmesi, şeffaf ve hesap sorulabilir bir devlet bürokrasisine sahip olabilmesi için gösterilen çabaların bir parçası olmalı.

    Uğur ve Baran rumuzuyla yazan yorumcular, burada, demokratik muhalefeti tıpkı vesayet rejimiyle mücadele yıllarında olduğu gibi, istismar edebilme beklentisiyle buradalar ve dertleri Gülen ve Çetesi’ne masumiyet ve meşruiyet kazandırmak.

    Kendilerini Cemaat ile eşitliyor bunlar. Gülen, çetesi, kendileri, adaletsizliğe ve zulme uğramış onbinlerce masum Cemaat katılımcısı ile bir ve aynı tutulmasını mümkün kılacak bir algı yaratma peşindeler.

    Zihinleri ve duygu dünyaları tutsak bu yorumcuların. İki yüzlüler. Cemaat katılımcılarına yönelik zulüm eleştirilsin, Erdoğan’ın üstüne şal örtüp gizlediği vesayet koalisyonuna karşı muhalefet edilsin, ama hiç kimse Gülen ve Büyük Abiler Çetesi’nin günahlarından söz etmesin istiyorlar.

    Kendilerinin de demokratik mulefetin bir parçası oldukları yanılsamasını yaşamamızı istiyorlar.

    Ortaya, açıkça Gülen ve Çetesi’nin savunucuları olarak çıkmamak için uydurdukları bahanelerin ciddiye alınır yanı yok.

    Yok yakınları zarar görürmüş, yok cüzzamlı muamelesi görüyorlarmış, yok söz söyleme hakları ellerinden alınmışken benim gibi tiplerin gadrine uğruyorlarmış. Gülen aleyhinde yazanlar “Düşene bir de ben vurayım” derdindeki tiplermiş.

    Efendiler: Ne üdüğü belirsiz polis gazeteciniz Emre Uslu’dan, topçunuz Hakan Şükür’den Adem Yavuz Arslan’a varıncaya kadar, tam takım beş ayrı koldan 24 saat aralıksız yayındasınız sosyal medyada. Demek ki neymiş: Pekala söz söyleme olanaklarınız var, ve her gün 24 saat söylüorsunuz da!

    Gelin burada da söyleyin!

    Erdoğan gerçeklerin ortaya çıkmasından korktuğu için gerçek tartışmalardan sakınıyor, medyayı kontrol ediyor, hiçbir muhalif gazetecinin karşısına çıkamıyor, öyle mi?

    Peki, sabahtan akşama yayın yapan kanallarınızda BİR GÜN BİR SAAT olsun Cemaat dışından bir gazeteciye yer verdiniz mi?

    Söz gelimi, vesayete karşı cesur ve tutarlı bir aydın olduğu konusunda her kesimin tereddütsüz uzlaşma içinde olduğu Ali Bayramoğlu ya da Etyen Mahçupyan’ın karşsına geçebilir mi o gazetecileriniz?

    “Biz Türkiye toplumlarını bize bu denli yabancılaştıracak, bu denli düşmanlık kazanacak ne yaptık? Her şeyi 15 Temmuz ithamı ile açıklayıp işin içinden sıyrılmamız ne kadar mümkün?” diye bir tartışmadan niye kıçın kıçın kaçınıyorsunuz?

    Niye kendiniz çalıp kendiniz söylüyorsunuz?

    Neden, kurduğu hastalıklı ve gizli örgütlenme, gizli kapaklı iktidar savaşları ve bunlara eşlik eden bürokratik operasyonlar yüzünden 15 Temmuz ithamının Cemmat üzerine yapışıp kaldığını, 15 Temmuz’dan bağımsız nedenlerle de Cemaat’in Türkiye insanları nezdinde güvenilirliklerini yitirp kuşkuyla bakılan insanlar haline geldiklerini söyleyen, Hizmet Hareketi’nin çok çilesini çekmiş insanlarınızı “Fesat çıkarmak için ortaya MİT eliyle salınmış çakma cemaatçiler bunlar!” diyerek itibar cellatlığına girişmek yerine, “Gel kardeşim. Gülen’i de eleştir, neyse derdin, düşüncen, eleştirilerin, anlat burada” diyemiyorsunuz?

    Erdoğan, demokratik bir zihniyetten uzak. Partisini de ülkeyi de tek adam olarak yönetiyor. İyi.

    Peki Hocaefendiniz ve kurduğu yapı neyin nesi? Kimin yönettiği, kararların kimler tarafından nasıl alındığı, kimin hangi yönetici konumuna ne gerekçelerle ve kim tarafından getirildiği biliniyor mu tabanda?

    İliklerine kadar anti-demokratik, ataerkil, Gülen ve Çetesi’nin ağızına bakan bir yapı mı Türkiye’nin demokratikleşme mücadelesinde öncü rol oynadı ve oynayacak?

    Aklınzı ve ruhunuzu Gülen’in ellerine teslim etmedi iseniz, Reisçi ve ölümüne Erdoğancı tayfadan bir farkınız varsa, yüzlerce yorum metniniz içinde kıytırıkdan olsa bir cümle Gülen eleştirisi geçerdi. Bir cümlecik olsun Cemaat yapılanması eleştirisi, bir cümlecik “Neden Türkiye’de bu kadar yalnızlaştık? Neden 15 Temmuz’u bizim yaptığımız ithamı tüm insanları bu kadar kolay teslim alabildi?” sorgulaması okurduk.

    Yok bunlar.

    Fanatik Reiçilerden beter bir inanmışlık ve zihni dumura uğramışlık halindesiniz.

    “Efendim, konuşamıyoruz, çünkü üzerimize çullanıyor bu iktidar, yaka paça götürüp hapse tıkıyor.”

    Evet, öyle yapıyor.

    Ama, bırakın artık bu bizleri salak yerine koyma girşimlerini bir kenara: Ağzını açan herkese reva görülen muamele bu! Ahmet Altan, Alparslan Kuytul ve daha yüzlerce isimin başına gelen ne? Mümtazer Türköne kaç yıldır içeride, haberiniz var mı? Sizin yaşadığınız zulüm de O. Kavala’nın ve onbinlerceseinin yaşadığı şey sayfiyede tatile çıkmak mı?

    Niye kahraman ilan ettiğiniz aydın ve kanaat önderlerini alkışlamak yerine, onların arkasına saklanıp ateş etmek yerine, siz de kendi kahramanlarınızı çıkarmıyorsunuz?

    KHK TV’yi kuranlar Perinçek’in koruyucu kanatları altında mı, Efendiler?

    Bu sitenin sahibi yazarın birkaç ay önce başına gelen neydi?

    Cihangir İslam, A. Ömer Faruk Ünsal, Ö. F. Gergerlioğlu ve daha binlerce insan hakları aktivisti kelle koltukta zulme ve huhkusuzluğa uğramış Cemaat katılımcılarına sahip çıkıyorlar. Onları da -beni koruduğu gibi- Cem Küçük mü koruyor yoksa?

    Cemaat tabanındaki binlerce insan kuşku içinde, kaçınılmaz ve hak olan soruları soruyorlar.

    Korkuyorsunuz, paniktesiniz.

    Bu eleştiri dalgasına vesile olan herkesi, alışık olduğunuz itibar cellatlığı oyunlarıyla, susturmaya girişiyorsunuz.

    Korkunuz yersiz değil, Efendiler.

    Çok yönlü sorgulama süreçlerinden Gülen Efendi de nasibini alacak.

    İliklerine kadar ve onyıllar boyunca siyasete batmış, kendisi ve bir düzine Abiler Çetesi ile milyon dolarları kontrol eden, iktidar mücadelelerinin en başta gelen aktörlerinden biri olan yapıyı bizlere ve tabana “15 Temmuz bir iftira. Şimdi az çok görülür hale geliyor bu. Demek ki biz ve Hocaefendimiz güzel ve masum insanlarız. Bizlere de iftira atıldı” yutturmanız mümkün olmayacak.

    Yok öyle üç köfte yirmibeş kuruşa.

    Herkesin günahları konuşulacak, herkes sorgulanıp hesaba çekilecek.

    Hocaefendi dediğiniz siyaset esnafı da dahil buna.

    E tabii siz (Baran ve Uğur rumuzlu yorumcular) Cemaat sempatizanı değilsiniz.

    Onların yokluğunda onların hukukunu gözeten yüce gönüllü, sapına kadar demokrat ve hakkaniyetli kardeşlerimizsiniz.

    E yersek tabii.

    • Bernar isimli demagog.Ben sana söyleyeceğimi söyledim.Yazdıklarınla da yazdıklarımın doğruluğunu ispatlamış oldun.Kolay gelsin.

      • Dertlenmeyin, Uğur Bey. Çeteniz, tıpkı diğer çeteler gibi, güçlü küresel aktörleri ikna edip onların desteğini arkasına aldığında, bir bürokratik devlet operasyon çekip işleri yine kontrol eder hale gelir, polis şefleriniz, savcılarınız, hakimleriniz marifetiyle benim gibi düşünüp yazan insanları KCK operasyonlarında olduğu gibi, arkadan kelepçeli sıra sıra dizer, Perinçekçiler’den önce bizlere dünyanın kaç bucak olduğunu gösterirsiniz. O gün gelir mi, bilemem. Gelecekse, gelinceye kadar, benim için doğru bildiğimi yazmaya, sizin için karın ağrılarına devam 🙂

      • İstediğini alamayınca, bütün o kibarlık gösterilerini bir kenara bırakıp “Evlerine ateşler salsın!” moduna geçmek sizde milli spor galiba.

      • Saygıdeğer editörüm

        Ortam daha fazla bulanmasın endişesiyle hareket ettiğinizi düşünüyor ve bazı yorumları makaslarımızı müşahade ediyorum.Bu sağduyulu davranışınızı da samimi olarak takdir ediyorum.

    • Ben cemaatin içinde hiç bulunma şansı yakalayamadığım gibi cemaat mensubu herhangi birini de şahsen tanıma şerefinden yoksun biriyim sayın Bernar bey! Yani bu bakımdan o camia ile hiç bir alakam yok. Ama o camiadan herkese sınırsız bir sevgim ve saygım var. Bunu da iftiharla her yerde söylerim.

      Bunu da tartışmak için yazmadım. Türkiye de Gülen hareketi tartışılamaz bunun için de hizmet hareketine gönül verenlerin imkanları varsa her günü yurt dışına çıkmaları için bir fırsat olarak görmelerini dilerim. Çıkma imkanı yakalayamayanlarında Allah’ın korumasına sığınmalarını temenni ederim.

      Karamsar olduğum anlaşılmasın hiç olmadığı kadar ümitliyim. Ümidimi de Allah’dan başka hiçbir kimseye hiçbir vesileye bağlamak istemem.

      Şunu da söyleyeyim Dünya da işler düzelmeden Türkiyede düzelmez.

      • Dışarıdan baktığımızda gördüğümüz o ki, çıkma imkanı yakalamak Allah’a sığınmaktan başka mekanizmalarla işliyor, Baran Bey. Büyük Abiler’den Tarık Toros’una, Adem Yavuz Arslan’ından bilmem kimine kadar aynı kadro eksiksiz iş başında, beş altı koldan Cemaat tabanındaki sorgulamanın önünü almak için canla başla günde 24 saat yayın yapıyorlar.

        Sorması ayıp, siz nerelerden yazıyor, nerede yaşıyorsunuz?

        Hem “o camiadan herkese sınırsız bir sevgi ve saygı”nız var. “Bunu da iftiharla her yerde söyler” haldesiniz. Hem de: “Ben cemaatin içinde hiç bulunma şansı yakalayamadığım gibi cemaat mensubu herhangi birini de şahsen tanıma şerefinden yoksun biriyim sayın Bernar bey!”

        Mars’a gülümsemeli selamlar o zaman!

  7. Ülkemizde maalesef her zaman farklı bir korku cenderesi üretiliyor. Bazen az bazen dozunu arttırarak ve genişleterek cendereye sıkıştırma yöntemiyle sindirilmeye çalışıyorlar. Ama gün geliyor cendereye sıkışanlar genişledikçe ve canı yandıkça, cendereye şıkıştıranlara öyle bir tokat atıyor ki bir daha arkasına bakmadan toz oluyorlar. Bu sistem böyle devam ettiği sürece cendereye sıkıştıranlar geçmişden ders almadan bu durumu bildikleri halde yinede devam ediyorlar budan sonrada az yada çok yine olacaktır.

  8. KORKUDAN KORKMAK

    Bütün muhalefet son yıllarda müthiş bir maden buldu. Yazarı yorumcusu, kürsüye çıkanı ekrana bakanı bir korkudan bahsediyor. Dediklerini diyor diyor söyleyecek bir şeyi kalmayınca veya başta da söyleyecek bir şeyi yoksa korkuyoruz diyor. Bazıları babayiğit ben korkuyorum demiyor insanlar korkuyor diyor. Daha dün akşam bir televizyon programında bir derneğin bir ilçesindeki şubesinde bir olay oldu diye bütün derneği tecavüzcü diye yaftaladı. (Buna cevap olarak bir yazar chp ye yakın kişiler tarafından yapılan istismar olaylarını yazdı ki sadece başlıklarını aldığı olayları yazmaya köşesi yetmedi.) Yani hırsız diyorlar, tecavüzcü diyorlar, diktatör bozuntusu diyorlar, sonu menderes gibi olacak diyorlar, çocuklarınızı bile yargılayacağız diyorlar en sonda KORKUYORUZ diyorlar. Bu ahlaksızlık artık bitmeli. Sadece iktidarın değil muhalefet yapanlarında ahlaka ihtiyacı var. Sizden daha çok korkanları görmek istiyorsanız SÖZCÜ gibi gazeteleri okuyun halk tv seyredin oralarda korku dağları tutmuş. Rahmetli erbakanın tabiri ile hadi ordan hadi ordan hadi ordan

  9. Tv5’te Ahmet Davutoğlu’nun Suriye konusu ile ilgili bir konuşmasını dinledim.
    “Biz Esat’la son ana kadar ilişkiyi kesmedik,ABD ve bazı ülkeler Suriye rejimini gayri meşru ilan ettiğinde de yapmayın bunu dedik,süre tanıyın dedik,Esat’la anlaşmıştık, bir anayasa yapılacak,askerler halkı katletmeye son verecekti;ama Esat sözünde durmadı, halkını bombalamaya devam etti” diyor.”O gün muhalefet ve bazı aydınlar bizi bir katille görüşmüş,bir diktatörün ayağına gitmiş olmakla suçluyorlardı;şimdi aynı kişiler bize,niçin Esat’la görüşmedin diyorlar” diye de ilave ediyor.Konuşmasını mealen aktardım;isteyenler kendileri dinleyebilirler.

    Suriye ile aramız iyi iken,ortak bakanlar kurulu toplantısı yapılırken Fehmi Bey mutlu muydu,ne yazmıştı hatırlamıyorum
    doğrusu.

    Ama şunu biliyoruz:Türkiye-Suriye ilişkilerinin iyi olmasından rahatsız olanlarla,bozulmasından rahatsız
    olanlar genellikle aynı çevre ve kişiler.

    Türkiye-Suriye ilişkisinin bozulması konusunda Esat’ın hata ve katliamlarına
    hiç değinilmemesi de bir değerlendirme
    noksanlığı bence.Eleştiriler,ortaya sağlıklı
    bir ilişki biçiminin çıkmasını sağlamaya yönelik olmaktan ziyade hükümeti yıpratmayı hedeflemiş gibi.Buna ihtiyaç da var görünüyor!Aksi takdirde Abdullah Gül’ün Babacan’a kurdurduğu parti nasıl
    tutunacak?

    ***
    Bıyıklı Fehmi Koru fotoğrafı,bıyıksız Fehmi
    Koru fotoğrafından daha iyi göründü bana;
    daha oturaklı duruyor.

    • Bekir kardesim guzel yazmissin .Herkes dun ne dedigini unutuyor.Sonra da afra tafra peki birde cozum uretseler.Mesela yazarimiz . 2011 de neyapmaliydik bunu bi aciklasa .laf cok icraat yok

  10. Emevi Camiinde(Şam’da) ikindi namazı kılacaktık.
    Yani bir gün dolmadan Suriye’yi fethedecektik.
    Biz Emevi Camiinde namaz kılamadık.Ancak en az 4 milyon Suriyeli bizim tüm camilerimizde beş vakit, teravih, cuma, kaza namazlarını kıldı.

    • :)) en güzel yorum bu olmuş, karşı mahallede oturanların bizim camiye gelmesi gurur vesilesi idi eskiden. Namaz kılında nerede kılarsanız kılın. Zaten biz suriye ile tek devlet olacağız dedik toprak meraklısı değiliz. Şimdilik halkları birleştirdik sınırlarıda Allah birleştirir inşaallah. Lazın ı gürcünün boşnağın olduğu anadoluda imparatorluğun arap unsuru eksikti. Hoş geldiniz kardeşlerim.

    • Uğur beyin kendisinin de belirttiği gibi can sıkıcı uzunluktaki ve paçalarından iki yüzlülük akan destansı yorum metinlerine yalnızca şöyle bir gözatabildim, bi yığın deli saçması lafı güzaf işte deyip geçebiliriz de ama daha ajandasının kapağını kaldırır kaldırmaz ilk sayfasından çipil gözleriyle yüzümüze bakan simetrik bir badembıyık seti bizi karşılıyor; ikiyüzlüce yapılan her işin faili gibi sırıtmayı da ihmal etmeden..! Sn.bernar şu sayfalarda h.gayrete etmedik küfür ve hakaret bırakmamıştır, sorun değil; yetmemiştir, inandığımız tüm değerlere, milletimizin maddi ve manevi tüm kutsallarına hoyratça saldırmıştır ama asla bunu ikiyüzlüce yapmamıştır, dobradır..! O yüzden bırakın kendisini küçük tetikçiye benzetmeyi, çiko sıfatı yakıştırmayı biz kendisini bütün ahlaksızlıklarına rağmen sayarız. Bernar arkadaşa yönelik yaptığın yakışıksız benzetmeyi kendime karşı da yapılmış bir hakaret olarak görüyorum(sonuçta kalem arkadaşıyız:) ve diyorum ki: o eleman asıl sana benzer..!

  11. UĞUR BEY’E YANIT: Metinleriniz ile, şu ifadeleriniz arasında hoşgörülmesi güç bir iki yüzlülük olduğunu dile getirerek başlamak istiyorum:

    “Umarım “bu yazıyla birlikte bir kırgınlığın kapısı açılmaz,yazı çatışmaya,inatlaşmaya yol açmaz” diyerek ve güzelliklere vesile olur ümidiyle bir hatıramı anlatarak söze başlamak istiyorum.”

    Benden, hatıra paylaşımı numarası çekerek bir tür “çiko” gibi söz edip bir de türdeşlerime Cem Küçük ekeyip tahammülsüzlüğünüze bir de saklamayı beceremediğiniz kininizi ekledikten sonra, ne kırgınlığı: Benden sadece bunun eşiti bir saygısızlık bulursunuz.

    Alın O “çiko” benzetmenizi, not defterlerinizden birinin uygun bir yerine sokun, Uğur Bey. Ömrümün hatırı sayılır yıllarını fikir ve ideallerim dolayısıyla cezaevinde geçirdim, 19 yıl ülkeye giriş yapamadım. Şu yıllarda giriş yapmaya yeltendiğimde de başıma gelecekleri az çok kestirebiliyorum. Cem Küçük imanızı da alın başınıza çalın mümkünse.

    Ahmet Altan, A. Turan Alkan, Mümtazer Türköne. . .

    Bu üç insana ilişkin güzellemelerinizin bendeki karşılığı, tiksintiyle karşıladığım bir iki yüzlülük. Siz daha buralarda peydahlanmazdan çok önce, bu üç tutarlı aydını farklı yıl ve aylardaki en az bir düzine yorum metninde isimlerini anarak bu yorum sayfalarında yazan insanların hakkı olmalı onlardan söz etmek. Gerçek kimliklerini binbir bahaneye sığınarak saklayan, bu tür aydınların arkasına saklanıp şakşakçılık yapan korkakların değil.

    FETÖ terimini kullanmayı neden reddettiğimi uzun metinlerle açıkladığım, tutuklu ve hak gaspına uğramış tüm Cemaat mensupları ve sempatizanları için amasız ve koşulsuz hemen özgürlük ve adalet talep eden metinlerim de arşivlerde duruyor.

    Hepsini bir araya getirmemi ister misiniz?

    Bu yorum sayfalarında, 15 Temmuz’u laikçi ulusalcı vesayet çetelerinin karşı devrimine kapı aralamak için girişilmiş bir derin devlet operasyonu ilan eden, R. T. Erdoğan’dan Perinçek ve Vatan Partisi çetesinin memuru olarak söz eden, Erdoğan ve partisinin gerçek vesayetçi iktidar koalsiyonun üzerine örtülmüş bir şal olduğunu söyleyen yorumcunun adını verin bana.

    Kim bu insan?

    Gülen ve etrafındaki çekirdek ve karanlık çete bir şey, yüzbinleri bulan Hizmet hareketi katılımcıları ve gönüldaşları çok, ama çok başka bir şey.

    Bu onbinlerce insanın uğradığı acımasız kıyım karşısında Gülen’i de doğrudan eleştirerek Cemaat’in gizli ve karanlık tepe örgütünü sorgulayan insanlarınızı utanmadan “Çakma Gülenci bunlar, alakası yok bu tiplerin Cemmat ile -ortalığı karıştırmak için konuşuyorlar” diye suçluyor, benden bir tür Cem Küçük gibi söz etme ahlaksızlığına soyunuyorsunuz. O insanlardan beş tanesi benim yakın dostlarım -tanışıklığımız da vesayetle mücadele yıllarına kadar uzanıyor.

    Çıkın ortaya, Hocaefendinizi ve yönetici çeteyi savunun!

    Hiçbir bahaneniz yok saklanmak ve gizlenmek için yurt dışına kapağı atmış tayfadan iseniz.

    Benim yazıp iddia ettiklerimi salt cemaatçi olmadığım için hoşgöreceklerini mi sanıyorsunuz? Evet: Çıkın ve reişçi Erdoğan tayfasının taasup ve fanatizminden aşağı kalmayan aklını kiraya vermişliğiniz içinde Hocaefendinizin ne kusursuz, ne mükemmel bir adam olduğunu, siyasete vs. uzak ve bu tür dünya işleri ile ilintisiz bir din alimi ve kanaat önderi falan olduğunu anlatın bize.

    İtibar cellatlığı genlerinize işlemiş. Alışmışsınız “kullanışlı aydın” aranmaya. Aradığınıza cuk diye oturmadığında, Cem Küçük iması! Çiko hatıraları! Ahmet Altan, Mümtazer Türköne, Turan Alkan güzellemeleri!

    İki elin parmaklarını zor geçer Gülen ve Büyük Abiler Çetesi’ni Hizmet hareketinin onbinlerce katılımcısından ayrıştıran herkesi mümkün olsa mahkeme mahkeme süründürür, şirretlikte ve hukuksuzlukta Erdoğan’la ve vesatçilerle yarışırsınız -hiç, ama hiç kuşkum yok bundan.

    Cem Küçük gibilerin su katılmamış ikizini bende değil, aynadaki suretinizde arayın.

    Bırakın tutarlı ve onurlu aydınlarla vesayetçi çetelerin zülmüne uğramış onbinlerce Hizmet Hareketi katılımcısının arkasına saklanmayı, onların mücadelelerinden ve acılarından beslenip aradan sıyrılma numaralarını.

    Çıkın Gülen ve yönetici çeteyi savunun!

    • Sn.bernar, önce tepemize çıkartıp sonra pompalıyla ordan aşağı indirdiğiniz kedi ölülerinden bi tanesini daha ayak uçlarımızda görüyorum; allah seni bildiği gibi yapsın, birisi de gelsin şunu yerden alıp konteynere atıversin bi zahmet… şu avaraları sınır dışı filan etseler de sana da bir kişilik yer açılsa memleketimizde bernar arkadaş; yok yok, mapusdamında değil…

    • Bernar bey! Doğu Perinçek’in Erdoğan’ın memuru olduğunu anladığınız günden sonra çok şey değişecek Türkiyede de ah bir anlayabilseniz.

      • Bu meselelere, adı “Bürokratik Devlet Aygıtı Muharebe Alanı” olup bir alandan çok daha fazla loş dehlizler yığını olan mekanlarda birbiriyle al takke ver külah çetelerin içinden konuşan bir yorumcu arkadaştan daha fazla hakim olduğumu iddia etmek kibir ve ukalalık olur, Baran Bey.

        Kim kimin memuru, kimin eli kimin cebinde, kim hangi zamanlar için video arşivi cephanesini yeni video ve tapelerle zenginleştiriyor, kim nasıl ve hangi bilgi kanalları vasıtasıyla “İşler yaş gitmeye başladı, iyisi mi pılı pırtıyı toplayıp şöyle Batı’ya doğru uzanalım.” diyor ve kabak geride kalan yüzbinleri aşkın insanın başına patlıyor vb. konularda gelin bizlere tane tane anlatın olan biteni -mümkünse de, bugüne ilişkin anlama beceriksizliklerimizi bizlere tane tane anlatıp gösterirken, zamanı en azından şöyle MİT tırları, 17-25 Aralık’tan falan başlatın.

        Eşek değiliz, bir bilen şöyle tane tane anlattığında anlarız. 🙂

        Anlatın da anlayabilelim artık -ve Türkiye’de her şey çok güzel olup çok şey değişsin buyurduğunuz gibi!

        Yoksa, anlatıp aydınlatmakla uğraşmak zul geldiği için zulaya yatıp “altın vuruş” için uygun günlerin gelmesini beklemek daha yeğ ve zahmetsiz mi geliyor?

  12. Erdoğan S-400’leri kullanarak İdlip sorununu çözecek dirayete de hidayete de sahiptir. İtirazı olan!

  13. itirazlarını hep cılız ne şiş ne kebap yansın anlayışı ile yazdın inandırıcı deyilsin.

  14. “Ülkeyi bu korku cenderesinden çıkarmak şart.”

    Ama nasıl?..

    Gerçekleri saklayarak mı…

    Söylenmesi gerekeni gizleyerek mi…

    Korkunun ecele faydası olur diye…Sürekli korkuyla yaşayarak mı?

    Ölümde bir türlü yakamızı bırakmıyor ya. Korkak/lar birçok kez ölür!

    Nezaketle davranmanın da bir yerden sonra faydası yok.

    Hoş, Epiktetos farklı davranabilir miydi ki? O bir köleydi zaten.

    Ne yani herkes birer köle mi ki?

    Aklıma yine İnönü’nün sözü takıldı: “Bir memlekette, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur.” İnönüyü sorgulayacak değilim ama sözününe de hak vermemek ne mümkün.

    AK Partinin iktidara geldiği yıllarda yine tek taraflı bir medya vardı; karşısında ise bir TV ve bir gazete…Sesi öyle gür, öyle ücra köşelerden duyulacak kadar tok çıkardı ki, girmediği ev duymadık kulak kalmazdı. Niye? Çünkü o sesi çıkaran aydınlar, yazan kalemler, gerçeği “korkusuzca” haykırıyordu. Şimdi kim neden korkuyor?

    “Korkudan” korkuyoruz!

    Sürekli korku üretiliyor.

    Yok bölünürüz…
    Yok biteriz…
    Yok ekonomi çöker…

    Falanca giderse kim gelecek?

    Din elden gidecek…
    Başörtüsü yasaklanacak…

    Bu yönetimde din daha mı iyi yaşandı? Cevabını almak isteyenler istatiklere baksın.
    Yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar bi daha da arttı.

    Ne yani alternatif olarak CHP ve mevcut partileri mi görüyorsun diyecekler olabilir.

    Hayır.

    Yeni partilerden de ziyade “yeni bir dile” ihtiyacımız var. Bu kadar badireden sonra buna olan ihtiyacımızı artık kanıksamış olmalıyız.

    Korkularımız bizi titretmeli; kendimize gelmeliyiz.

    Önce “kendimizle” iyi geçinmeliyiz.
    “Şucu” “bucu” diye ayrıştırmaktan, kutuplaştırmadan vazgeçmeliyiz.

    Bunu yapanlara prim vermemeli.

    Komşularımız ile iyi geçinmeliyiz…
    Kendi içimizi düzeltmeliyiz ki, komşularımızla da düzeliriz.
    Onların ülkelerini, kaynaklarını ele geçirmek yerine ellerinden alınmasına karşı durmalıyız.
    Komşularımızın gönlünü ele geçirmeliyiz.

    Göreceksiniz…
    Her şey düzelecek!

    Resim netleştiğinde sadece bu coğrafya insanının kaybettiğini, zarara uğradığını göreceğiz.

    Can gidecek, mal gidecek; yine biz bize kalacağız?

    Bu olanlardan nemalananlar tıksırıncaya kadar tıkınsınlar…

    Burunlarından fitil fitil gelecek. Nesillerinin de…
    Çünkü bu bir gerçek.

    Gerçek olan bir şey daha var…

    Bu tablodan hepimiz sorumluyuz!

  15. Türkiye,Erdoğanın hataları ve kasıtlarına mahkum değildir.Onun hatırı ive siyasi hedefleri için ,Türk halkı kurban edilemez.Erdoğan, ailesi,yandaş çevresi istiyor diye dünyaya karşı düşman olmak akıl kârı değil.Erdoğan ın oğulları zevk i sefa içinde olsun,askere bile gitmesin veya bedelli ile yırtsın,onun yerine saf Anadolu çocuğu ölsün mü?Yandaş çevre lüks yaşantısında,para ve servet kazanırken,saf halk çocukları; sefil.işsiz,asgari ücretli,borçlu,dertli,evlenemiyor,bu gününü ve yarınının garantisi yok.Erdoğan ın düşmanca siyaseti,döndü dolaştı saf Anadolu çocuklarını vurdu.Erdoağn ın emrinde 13 tane uçak,2 tane saray,yüzlece hizmetçi,binalrca koruma var.İşleri âlâ.Sürünen niçin siz olasınız?İlk seçimlerde demokratik usülle ;AKP,MHP,Erdoğan;bahçeli tayfalarını siyasetten silmelisiniz.Başka yolunuz yok.

  16. Esad ı köle,Erdoğan ı efendi görmek aymazlık olur.Suriye ayrı,Türkiye ayrı ülkeler.Erdoğan ın iç ve dış siyaset anlayışı onu eğitenlerin taktiği idi.Tarikat,cemaat işbirliği,Türkiye de Türk-islam devleti kurmaktı.İşte bu taktik üzerine yetiştirildiler.Hesaba katmadıkalrı bir şey çıktı ortaya.Erdoğan,teokrotik devlet amaçlıyordu. Tek adam rejimi istiyordu.İran gibi tek elden herşeyin hakimi olmak istiyordu.Trük kelimesi ile ırkçı-ülkücü kesimi,islam kelimesi ile tarikat-cemaat kesimi avladı Erdoğan.Sözde 15 temmuz dalaveresi,Erdoğan ın içinde gizlediği tek adam profilini ortaya çıkardı.Önüne geleni feöcü,hain,ajan,terörrist,terörrist sevici vs gibi yaftalar tam da aradığı fırsatı verdi.MHP,zaten aynı hedefleri yıllardır besliyordu.AKP-MHP kemikleşm,ş seçmen tabanı zaten dünden hazırdı.Devleti ele geçirmek ve kadrolaşmak hedefe ulaşmada birinci ilke idi.Onun için aKP-MHP el ele verdi.İç ve dış politikada hamaset,Osmanlıcılık,milliyetçilik,islam istismarcılığıu gündeme getirildi.Halk zaten güvenlik,geçim,iş,hayat pahalılığı,suç ve suç patlaması nedeniyle iktidarla uğraşamayacak durumda.Erdoğan,FETÖ-AKP-MHP işbirliği içte ve dışta kırmadık alp,devirmedik çam,saldırmadık hedef bırakmadı.Hamaset ve kötü idare eninde sonunda kayaya toslayacaktı.Bu argümanlarla 1. ve 2. dünya savaşları çıkmadı mı?Zarar gçren kim oldu?Türk halkı oldu.Dostluk,barış,dayanışma,uluslar arası siyaset zarar gördü.Tabi ekonomi de buna bağlı olarak darmadağaın oldu.Suiye de Esad ı devirme,Libya da ülkenin yüzde 4-5 ni konrtol eden Trablus desteklendi.Çürük zihniyet ürünü çürük taktikler devrede.18 yıl önce böyle derler yoktu.Çünkü,”Yutta sulh,cihanda sulh .”ilkesi üzerine haraket ediliyordu.Kimsein işine karışma,kendi işine bak;kafan ağrımasın.Fena mı olur?

  17. Türkiye’de her on yılda bir siyasi iklim değişir. Bu iklim değişikliği beraberinde yeni oluşumların önünü açar ve yeni bir hikaye yazılmaya başlanır. İklim değişikliğini nasıl hissederiz. En somutu korku ortamının dağılmaya başlaması, yeni siyasi oluşumların oluşması, iktidara yakın hatta iktidar sahiplerinin artık eleştirilmeye başlanması ve tabiki ekonomik durumun rahatsız edici bir hal alması gibi. 2009-2010 yıllarında ani bir manevrayla milletten ziyade devletin çekirdek kadrosu ile ittifak kurmayı tercih eden iktidar partisi 2020 yılına kadar 90’lı yılları aratacak bir dönem yaşattı. 2019 başından itibaren ki özellikle 2018 deki Başkanlık sistemi referandumu akabinde yaşanan ve etkisi halen devam eden ekonomik kriz bir kırılma noktası oluştu. 2020 ve 2021 yılı artık iktidar partisinin bu siyasi tercihinin sonucu ile yüzleşme yılı olacak. Onlar hala daha yüzleşmeme konusunda ısrar ederse siyasi bedel ödeme yılları olacak. Şimdi ismini bile hatırlamadığımız partilerin akibetini yaşayacak.

  18. Beter olsun ki susmanın şeytan işi olduğu anlaşılsın! Henüz masumların ahı çıkmadı.

  19. Son iki yılda 22 kez Putin’le ne görüşüldü merak etmiyor değilim.Bu kadar görüşmeyi kendi liderlerimizle görüşsek veya biraz muhalif yazar,çizer ve aydının sesine kulak vermiş olsaydık daha olumlu sonuçlar çıkmz mıydı?

  20. Davul. Baskasinin boynunda oldumu tokmagi ile vurmak cok kolay hemde cok .Bu guzelim vatanimizi birazcik seviyorsan yovarlak yuvarlak konusarak degilde madde madde deseniz daha iyi olmazmi? Ekonominin Cumhuriyet tarihin de bu gunden iyi oldugu bir tarih soyleyin ihracaatimiz soylermisiniz ? Lutfen iyiye iyi kotuye kotu odugunu soyleyerek iyi olmasi icinde fikrimizi soylersek daha iyi olmazmi ?

    • İhracata bakıyorsun da ithalata da baksana. Ayrıca ihracat da 2002-2012 arasında hızlı arttı, ipler Erdoğan’ın eline geçtikçe ihracat artışı da yavaşladı.

    • Arkadaşlar 10.18’de yazan “Bekir” bildiğiniz Bekir değil.Yani ben değilim.
      Fehmi Bey de durumun farkındadır.Çünkü
      bir program sayesinde kimin nereden yazdığını görüyorum diye yazmıştı.Ayrıca
      mail adresi de var.Dikkatli okurlar da üslubun farklı olduğunu,yukarıdaki yorumda görülen dahi anlamına gelen de’leri,soru eklerini benim bitişik yazmayacağımı bilirler.Yani birinin adını yazınca onun yerine geçilemeyeceği
      bilinmelidir.

      Editör de mail adresi ile eşleşmeyen isimle yazılan yorumları yayınlamasa iyi olur.Aksi takdirde buraya yorum yazmanın
      bir anlamı kalmaz.

      • Bekir bey valla ben onu bunu bilmem sizi bilirim, isterseniz 10.18de yazın isterseniz 12.45te! Bi yığın imla hatasıyla yorum yayınlayıp sonra da yok o ben değildim demek size pek yakışmamış yani… neyse, hatanızı kabul edip düzeltilmiş haliyle tekrar paylaşsanız daha doğru olurdu diye düşünüyorum ama siz bilirsiniz. Bir de nerde bu bahsettiğiniz 10.18 yorum metni?

  21. AŞAĞIDAKİ YAZININ DEVAMIDIR

    http://u0i.626.myftpupload.com/trump-cb-erdogani-bu-hafta-neden-aradi/ yazısının yorum sayfasında beyan ettiğiniz “İnanç, bir “öğrenmek, bilmek ve anlamak” meselesi değildir.” şeklindeki görüşünüzün belki ancak paganik inançlar yönünden doğru olabileceği ancak Kitabi dinler yönünden kesinlikle yanlış olduğu düşüncesindeyim. Bana göre felsefe bu tarz konular üzerinde fikir yürütse de soyut akıl yürütmeye dayanan muğlak ifadelerle bir şeyler anlatmaya gayret etme konumundaki felsefenin bu soyut dili,pratik hayatın içinden gelen gözlemlerim karşısında çok yavan kalıyor.

    Kitabi dinler,birer inanç sistemini içerdiğinden herhalukarda o sistemin en ami inanıcısını dahi -en azından- inanç sisteminin aradığı asgari şartları öğrenmeye,
    bilmeye ve anlamaya yönlendirmektedir.İnananının,tabi olduğu inanç sisteminin bilgilerini öğrenip,anlayıp ve bunlara inanarak O sistemin uyulmasını istediği vecibelere ilişkin pratiklerini artırdığı ölçüde de dindarlık derecesi yükselmektedir.Bu İslam dini yönünden olduğu gibi Hristiyanlık ve Yahudilik açısından da böyledir.Böyle olduğu gibi az bilerek,az düşünerek inanma da -her din için- bağnazlığın en temel sebebidir.

    Kur’an’da ve Hz.Peygamberin öğretilerinde öğrenmenin,bilmenin,düşünmenin önemini vurgulayan çok sayıda ayet ve hadis vardır.(Aşağıda ayrıntılı olarak değerlendirdiğim ikinci itirazınızın konusu olan ayet ve hadis paylaşımlarının burada da görüldüğü üzere -sadece bir ayet ve hadis paylaşımı olmayıp- mevzuya bir delillendirme yapmak için,bundan başka çoğunlukla da inançlı muhatabına İnancına ait -mahiyetinde öğütler de barındıran-bilgileri inanmış olduğu ana kaynağından göstererek,hatırlatma yapmak için verildiğini antrparantez belirtmiş olayım.)

    Buna dair sayısız örnekten hemencecik akla gelen ilk inen ayet “İkra=Oku!” (Alak suresi 1),

    ” Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”( Zümer suresi 9),

    ” De ki: “Budur benim yolum: basiretle;akla uygun, bilinç ve duyarlıkla donanmış bir kavrayışa dayanarak [hepinizi] Allah’a çağırıyorum ” ( Yusuf suresi 108) gibi ,

    yine bir çok yerde tekrar ederek vurgulana vurgulana “düşünmez misiniz?akletmez misiniz?tedebbür (üzerinde derin derin,etraflıca düşünme manasında ) etmez misiniz?” uyarıları ne demek istediğimi açıklayan örneklerdendir.Yeterince açık olan bu konuyu daha fazla detaylandırmadan aslında yukarıda verdiğim ayet örnekleriyle de
    -işin gidişi gereği- kendini mecburen gösteren,bu konuyla da bağlantılı olan ikinci itiraz konusuna geçmek istiyorum.O da sizin;

    “Bu yorum sayfasında kendi görüşlerini desteklemek için ayet ve hadis paylaşımlarının verilmesini doğru bulmuyorum,bir Marksist te “Marks da şöyle dedi” mahiyetinde kendi görüşünü Marks’ın görüşüne dayandırsa aynı eleştiriyi Ona da yapardım”
    MEALİNDEki itirazınıza ilişkindir.O günkü yazınızda zaman zaman bu mahiyette bazı paylaşımlar yapmamdan dolayı- açıkça ismimi vermeseniz de -bana yönelik imalarınızı sezinlediğim üzere buna ilişkin de bir açıklama yapmam gerektiğini düşünüyorum.

    Öncelikle Marks’ın görüşünü alıntılayarak kendi görüşüne dayanak yapma hali de benim için yadırganacak bir durum değildir.Fikirdir; karşı fikri olup ifade etme ihtiyacı duyan o fikre karşı diyeceklerini söyler,belki ortam bu şekilde farklı bir düşünce açılımına yol açan bir katkıyla daha bir zenginlenir.Ben böyle bir itirazı da kendi adıma anlamsız bulurum.

    Ayet ve hadis paylaşımlarına ilişkin olarak ayrıca söyleyeceklerime geçmeden önce ise Fehmi beyin yazı konusuyla veya bağlantılı olarak yorum sayfasında açılmış yeni bir konu üzerinden olmaksızın alakasız bir şekilde uzun uzadıya – hele ki hiçbir yorum,görüş,fikir katılmaksızın – yapılan ayet ve hadis paylaşımlarını aynen sizin gibi ben de doğru bulmadığımı burada şerh düşmek istiyorum.

    Yorumların içerisinde yapılan alıntılara dair ise sizinle farklı düşünüyoruz.

    Bu konuya ilişkin daha önce :

    “Bir süredir zaman zaman yorum yazdığım Fehmi beyin sitesinde de bazan dini referanslara atıf yaptığım oluyor.Buradaki maksadım dindar diye bilinen,halk tarafından öyle algılanan,yurt haricinde de aynı algıyla temsil konumunda göründüklerinden,AKP nin

    -aslında dine aykırı uygulamalarının dindeki gerçek karşılığını bilmeyene göstermek ,bilene de hatırlatmak

    -eğer dindarlık iddiasındaysalar uygulamalarını dinin referanslarına uydurmak zorunda oldukları hususunda kendilerini ikaz etmek

    -sırf dindar olduklarını düşünerek savunup destek verenlere ise dinin referanslarını hatırlatarak muhasebe yapıp kendilerine düşeni yapmalarını sağlamaktır.”
    şeklinde kısa bir açıklamam olmuştu.İtirazınız üzere bu konu üzerinde şimdi biraz daha açıklama yapmam gerekiyor.

    Yukarıda dediğim gibi bir görüş sahibinin kendi görüşüne dayanak yapmak üzere referanslarda bulunmasında yadırganacak bir yön görmüyorum.Bununla birlikte esas olarak ben arasıra bazı yorumlarımda yaptığım dini referans atıflarını kendi görüşümü desteklemek niyetiyle değil,şu sitede de oldukça destekçisi bulunan ve dini değerleri herşeyin önünde gördüklerini söyleyen zihniyet sahiplerine yanlışlarını,yanılgılarını itiraz edemeyecekleri kendi kaynağından vererek göstermek niyetiyle yapıyorum.

    • Bilindiği gibi Kur’an İslam inancının birinci kaynağıdır.Müslüman olduğunu söyleyen bir inanç sahibinin samimi bir dindar olduğunu söyleyebilmesi için her türlü tutumunun,
      dinin ana kaynaklarına yani Kur’an ve Hz.Peygamberin öğretilerine aykırı olmaması gerekir; var olan aykırılıklar ise dindarlık iddiasındaki kişinin dindarlığını gerçekte problemli hale getirir.

      Yine belirtmeliyim ki dindarlık iddiasındaki biri için Kur’an -mealen bir defa bile- okunmayacak bir kitap değildir.Ben dindarlık iddiasında olan biri değilim,karınca kararınca gücüm yettiği kadarıyla kul olmaya çalışıyorum ancak sadece 15 temmuzdan bu tarafa otuzun üzerinde bu okuma vecibesini yaptım.Her okuyuşumda da farklı açılımlar görüyorum.Okudukça Kur’an’ın insanı sadece şekli olarak temel ibadetlere yönlendiren bir kitap olmadığını görüyorum.Her okuyuşum bende yeni fikir açılımlarına sebep oluyor.O’nu okudukça yaşadığımız çağın bütün teknolojik kazanımlarının,genişleyip duran her türlü bilginin,bizleri Kur’an’ın daha önceki çağlarda erişilmeyen, anlaşılamayan derinliklerine götürdüğünü görebiliyorum.

      Aynı zamanda bu haliyle yaşadığımız çağa farklı bir şekilde hitap eden Kur’an’ı ,bilgi eksik önceki çağlarda teşekkül etmiş toplumsal kalıpları yıkacak ölçülerle dolu ve yine Müslümanların Müslümanlıklarının problemli olduklarını gözler önüne seren ve bu problemlerinin çözümlerini sunan ve yine dindarlık iddiasındaki birinin de O’nu gözardı etmesinin dahi dinen günah sayılan en temel bir başucu kitabı olduğunu görüyorum.

      Kur’an’ın öyle ayetleri var ki Bernar bey,işinin erbabına üzerinde ciltlerle kitap yazacak manaları haiz.Mesela geçenlerde burada bir arkadaş yazdı;birkaç yerde geçen ” Vela teziru vaziratün vizra uhra = kimse kimsenin suçunu/günahını yüklenmez!” ayeti,üzerinde kitaplar yazılan modern Ceza Hukukunun en temel ilkelerinden olan,acıdır ki inandığını söyleyenlerin darmadağın ettikleri “Suçların ve cezaların şahsiliği” ilkesini anlatıyor.

      Yine http://u0i.626.myftpupload.com/ferrarisini-satan-bilgelerin-degil-bmwsini-nehre-suren-gorgusuzlerin-dunyasinda-yasiyoruz/ yazısının yorum sayfasındaki “hak” kavramına ilişkin yazdıklarımı bir başka örnek olarak verebilirim.

      Mesela ” İşledikleri herhangi bir kötülükten birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Yapmakta oldukları iş ne kötüydü” Maide suresi 5.

      Yine mesela “İçinizde hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten alıkoyan bir topluluk bulunsun!” (Al-İ İmran suresi 3).

      gibi İslam İnanç sisteminin en temel farz olan ibadetlerinden biri olan “iyiliğe yönlendirme,kötülükten sakındırma” ibadeti çok geniş bir mana içermekte,kendisine inananı toplum düzenini sağlamaya sevketmektedir.Böyle bir inanç ilkesini gözardı eden bir kişi veya topluluğun dindarlık iddiasında bulunmasının boş olduğunu düşünüyorum.

      Somut örnek vereyim: – hani toplumsal düzen kalıplarına uyarak esasen yapmaması gerekir de- diyelim ki kanunun kendisine verdiği görevi suistimal ederek üzerine vazife olan bir suçu soruşturmayan “dindarlık iddiasındaki bir Savcı” böylesi Kur’an emirleri önünde dururken, uymadığında ahirette cezalandırılacağını bile bile misalen rüşvet yeme kötülüğünü işleyen birini,kamu kaynaklarını zimmetine geçirme kötülüğünü işleyerek ayrıca yeryüzünde fesat çıkarma kötülüğünü işleyen birini görmezden gelebilir mi?Gelirse dindarlık iddiasında bulunabilir mi?

      Şimdi soruyorum: bu ve benzeri örneklerdeki gibi ve ancak
      -ÖĞRENEREK,BİLİNEREK,UNUTANA HATIRLATILARAK- yerine getirilebilecek,bir dindar için uyulması zorunlu bir din kuralının kendisine gösterilmesi mi dindar muhatabında gerçek etkisini uyandırır?Yoksa benim gibi sıradan bir insanın soyut lafları mı?

      Oysa söz söylemekten murat muhatabında etki uyandırmak değil midir?Dindar muhatabın kişiliğine ve değerlerine göre en etkili yöntemlerden,argümanlardan,dayanaklardan biri olan dini referansları Ona karşı kullanmak niçin lüzumsuz bir iş olsun?Bilakis varken bunların kullanılmaması,gözardı edilmesi,maksadı sonuca gitmek olan biri için,akılcı olmayan bir durumdur.

      Daha fazla uzatmayacağım Bernar bey,umarım anlatmaya çalıştıklarımla maksat hasıl olmuştur.Sürç-i lisan ve ifadede aşırıya kaçan beyanlarımı samimiyetime vererek hoş karşılayacağınız ümidiyle saygılar sunarak yazıma burada son veriyorum.

  22. BERNAR BEYE

    NOT:Aşağıdaki yazı oldukça uzundur,hatta sistem izin vermezse parçalara böleceğim kadar uzundur.Bu sebeple sonradan can sıkacak şekilde “getirip bu kadar şeyi önümüze yığdın” kabilinden serzenişlere gidilmemesi yönünden okumak istemeyene yazıyı şimdiden bırakması gerektiğini hatırlatıyorum.

    Değerli Bernar bey
    Sizin bu platforma çok değerli katkılarınızı biliyor ve takdir ediyorum.Ancak yazmam gerektiği yönündeki bir iç dürtüye de daha fazla karşı koyamadığımdan bu yazıyla Size bazı eleştirilerimi ifade edeceğim.Bazı yerlerde ifadelerim biraz sert kaçmış olabilir; üslubumu elimden geldiğince kontrol etmeye çalıştım ancak yazarken bazan ölçüyü kaçırabiliyorum. Herşeye rağmen yazıp yazmamak konusunda da çok gidip geldim, sonunda ifadelerimdeki bazı aşırılıkları serinkanlı bir biçimde olgunlukla karşılayacağınıza güvenerek içimden geldiği şekliyle düşüncelerimi aktarmaya karar verdim.Maksadım yeni bir tartışma açmak değil,kendimi ifade etmek. Umarım “bu yazıyla birlikte bir kırgınlığın kapısı açılmaz,yazı çatışmaya,inatlaşmaya yol açmaz” diyerek ve güzelliklere vesile olur ümidiyle bir hatıramı anlatarak söze başlamak istiyorum.

    İlkokul beşinci sınıftaydım.Teneffüslerde öğrencilerin okul dışına çıkmamalarını sağlamak üzere bahçe kapısında görevlendirilmiştim.Teneffüslerden birinde bir veya ikinci sınıf öğrencisi olarak hatırladığım biri okul dışına çıkmak isteyince müsaade etmedim.Çocuk daha önceden bildiğim,okul yönetimince de tanınan varlıklı ve hatırlı bir ailenin çocuğuydu.Bizim oralarda o zamanlar böylelerine “çikolata çocuğu”nun kısaltılmışı olarak “çiko” deniyordu.Çikolatayı bulduğunda yumulmamayı aklının ucundan bile geçirmeyen benim gibi mahalle aralarında büyüyen on yaş civarı çocukların,o zamanlar için nadirattan olan “apartman” çocukları için biçtiği bir sıfattı bu “çiko” kelimesi.

    -Bir ayrıntı:ne zaman Cem Küçük isimli yazarı görsem gözümün önünde o çocuk canlanıyor ve “acaba O Çiko mu?” tereddüdüne düşüyorum.-

    İşte bu çikolardan olan o kısa pantolonlu şımarık çocuk,bahçeden çıkmasına müsaade etmediğim için yaygarayı basıp o yaşta birisi için fazlasıyla büyük küfürler ve tehditlerle tıpkı bir pire gibi zıplaya zıplaya bana saldırmıştı.Onu engellemeye çalışırken yumruk ve tekmelerinden birkaç tanesini vücuduma,aynı zamanda fırlattığı tükürüklerden okkalı bir ikisini de suratıma yemiş oldum.

    Kendisine aynı şekilde mukabele etmeyi düşünmüyordum,çünkü o anda bile ailesinden dolayı okul yönetimince korunmayacağımı biliyordum.Zaten çocuk o kadar azgındı ki onu durdurmak için bir iki yumruk değil adamakıllı kımıldayamayacak hale getirmem gerekiyordu.Ancak böylesi bir karşılık vermem durumunda,daha önce iki-üç kez sillesiyle şerefyab olduğum,fakat başkalarını eşek sudan gelene dek dövdüğüne de şahit olduğum,iskelete benzeyen müdür muavininin kemikli ellerinin önceki tecrübelerimi aşacak yepyeni dokunuşlarıyla karşılaşacağımın hayali,o şartlar altında bile gözümün önünde canlanıp duruyordu.O gün etraftaki çocukların gülüşmeleri arasında bir hayli hırpalandım, olayın nasıl bittiğini de hatırlamıyorum.

    İşte sizin son zamanlardaki bazı çıkışlarınız da bende yukarıda anlattığım geçmişimin sevimsiz hatırasını hatırlatıyor ve beni o halin psikolojisine sürüklüyor Bernar bey.

    Konuyu açmam gerekiyor.

    Gözlemlerime göre maalesef,birileri hakkında doğru-yanlış bir şekilde varmış olduğunuz bir hükmü herkese onaylatma veya en azından o konuda insanları illaki bir kanaat izharında bulunmaya zorlama,bunu sağlamak için tahkir yoluna başvurma,suçlamalar yapma,buna göre verilen veya beklediğiniz yönde verilmeyen cevaplara göre de insanları yaftalama,etiket yapıştırma hastalığı var sizde Bernar bey.

    İstiyoruz ki şurada öyle veya böyle bir fikir havuzu oluşturalım.Fakat bazan sizin sabitlenmiş tutumunuz bunun önünü kesiyor.Gerçekte ise bana Siz ‘aklınızı kiraya vermişsiniz’ dediğiniz kişilere karşı, tam da ithamda bulunduğunuz şekilde,kafanızda yerleşmiş kendi muhayyilenize göre oluşturduğunuz bir şablon üzerinden veriyor,veriştiriyorsunuz gibi geliyor.

    Bir çoğumuz bize verilen hayatın kemal çağlarını yaşıyoruz.Okuyup düşünmeyen,belli konularda kanaat sahibi olmayan kişilerin böylesi bir siteye girmesi bile sözkonusu olamaz.Bu çerçevede böylesi bir zeminde düşüncelerimizi yeni açılımlara sebep olacak şekilde ortamın havuzuna bırakırız en çok,ancak, belli konularda herkes illa ki bir şeyler söylemek zorundadır dayatmasına gidemeyiz, insanların susuşlarını tahrikkar nitelemelerle yermemiz gerekir diye düşünüyorum.

    Hem nereden biliyorsunuz;konuşulmasını istediğiniz fakat bu beklentinizin karşılanmadığı olayların gelişimine dair sizden çok farklı değerlendirmelerimiz var belki.Belki bazı konularda olayların karışık seyrinden dolayı hüküm vermeyi yanılmamak,başkalarının hukukuna girmemek,gelecekte mahcup olmamak ihtimallerine göre zamanın akışına bırakmışızdır.Şüphelerin bininin bir paraya havada uçuştuğu tekinsiz bir ortamda verilecek acul kararların inancımız gereği Allah huzurunda başımızı ağrıtma ihtimalini gözetiyoruzdur belki.Belki kendimizi,söylemekte zorlandığımız bazı düşüncelerimizi layıkıyla ifade edebileceğimiz hür bir zeminde görmüyoruzdur.Zamansız konuşmayı kendi ölçülerimize göre doğru bulmuyoruzdur belki…

    Bakın hepimiz biliyoruz ki ne Ahmet Altan,ne Ahmet Turan Alkan,ne Mümtazer Türköne Cemaatçi olmayan adamlardı.Yapılan yanlışlara karşı dik durdukları için öyle ilan edildiler.Fakat yine de bu adamlar doğru bildiklerinden şaşmadılar,sırf sistem vebalı ilan etti diye de birilerine vebalı demediler.
    Öyle inanıyorum ki Ahmet Altan’ın serbest bırakıldıktan sonra yazdığı “Kağıttan Flüt” yazısının kahramanı Gülen’in yeğeni olmasaydı O tekrar cezaevine girmeyecekti.Bu adam şu zeminde yaptığı işin akıbetini kestiremeyecek bir adam mıydı?Olacakları umursadı mı?Hiç sanmıyorum.O sadece duruşunu sergiledi ve bile bile yeniden cezaevine girdi.Ahmet Turan Alkan’ın hüküm duruşmasında son sözleri ceza alacağını bile bile “boynuma kesmek için uzatılan bıçağı yalamayacağım!” oldu.Mümtazer Türköne aynı tutumu sergileyerek halen cezaevinde yatıyor.Üçü de Sokrat gibi,Galile gibi taviz vermedikleri duruşlarını sonsuzlaştırırken sistemin vebalı ilan ettiklerine de vebalı muamelesi yapmadılar,hakim söylemin ortamı bastıran telkinlerine de “eyvallah!” demediler.

    • Ama siz, her ne kadar ülkemizin mevcut siyasetsizliğine ilişkin ciddi bir karşı duruş içinde bulunuyor olsanız da,bu ortamı kuranların düzenlerinin devamı için dayandıkları algı yönlendirmeye ilişkin yaptıkları bazı propagandaları tıpkı aynen Onlar gibi kullanarak,sistemin baskı ortamının doğurduğu çaresizlik halet- i ruhiyesiyle buna karşı cevap verebilme gücü bulunmayan insanların söyleyebilecekleri farklı fikirleri dahi,aynı hakim gücün objektif olmayan dayanaklarına yaslanarak ve hakikati değil sırf kendi kafanızda şekillenmiş yargınızı üstün çıkarma adına demagoji yöntemlerine başvurarak boğuyorsunuz.Söylediklerinize ufak bir itiraz getirene ,itiraz konusuna
      ilişkin esaslı bir şey söylemeyip,sırf itiraz edeni susturmak,itirazını boğmak için konu dışına çıkıp sistemin vebalı ilan ettiği ve aksine birşeyler söyleyecek olanın vebalı addedileceği “Gülen’in ezberci müridi” yaftasını yapıştırıp,bu meyanda bir araba dolusu lafı adamın başından aktarıp,Onu konuşamayacak hale getiriyor,bilindik deyimle eşekten düşmüş karpuza döndürüyorsunuz.Bu arada itiraz konusu da güme gitmiş oluyor.O konuya ilişkin karşı fikir serdetme durumunda olan benim gibileri de “vebalı konumuna düşmeyeyim” endişesine sürükleyerek susturmuş oluyorsunuz.Ve böyle yapmakla galip konumuna çıkıyorsunuz!Çıkıyorsunuz da gerçekten içiniz rahat ediyor mu?Sanmam!Hakikat ortaya çıkmıyor ki,böyle yapmakla!Sadece kendinizi geçici bir süreliğine tatmin etmiş oluyorsunuz.

      Ayrıca söylemeliyim ki kendi adıma düşene,arkası dönük olana vurmanın kalleşlik sayıldığı bir kültürden geldiğimin bilinciyle,o kültüre uygun davranmaya çalışarak ta tutumlarımı belirliyorum.Aynı zamanda başkalarının bu kültürün değerlerini unutmuş olmaları,benim de Onlar gibi olmamamı gerektirmiyor.

      Neticede herkes kendi duruşundan,davranışından sorumlu.Birileri bir yol tutturmuş diye (bu sözüm sizi düşünerek söylenilmiş bir söz değil,yanlış anlaşılmasın) herkesin her davranışının peşine de takılacak değilim.Kendi ölçülerim,değerlendirmelerim var;onlara göre her olaya özel tutumumu belirliyorum ve buna da anlayış gösterilmesini,hiç olmazsa tahammülle karşılanmasını kendi adıma bekliyorum.

      Acıdır ki bütün bu girizgahı ise aslında söylemek istediğim başka bir şey için yaptım.O da sizin iki konuya ilişkin görüşlerinize karşı fikirlerimi söyleyebilmek için.”Ne alakası var?” sorusunun cevabı ise yukarıdaki yazının bütünlüğü içinde bulunuyor.
      Ancak yine de daha açık bir şekilde özetleyeyim;”Gülen hakkında niye tepki vermiyorsunuz ?” diye sorup cevap beklediklerinizin bazılarının herhangi bir cevap vermemesi üzerine de onlara “cemaatçi” etiketini yapıştırıp, bu konuyla tamamen bağlantısız görünen başka bir konuda etiketlediğiniz adamın bir karşı fikrini değil,yapıştırdığınız etiket üzerinden ve buna dair kanaatlerinizi asıl olarak ortaya döküp,karşıdaki insanı kendine göre hassasiyetlerle konuşmak istemediği resmi olarak vebalı ilan edilmiş konunun ortam baskısından yararlanarak o kişiyi susturma yoluna gidiyorsunuz.Başka bir deyimle oyunu oyun kurallarının dışına çıkarak faüllü hareketlerle kazanmayı tercih ediyorsunuz ki,bu tutum size hiç yakışmıyor.Kabul edin etmeyin görünürdeki durum bu.

      Şimdi bu açıklamalardan sonra temel olarak iki konudaki düşüncelerinize karşı söylemek istediklerim var;onları artık bu kadar açıklama sonrasında konular kendi bağlamından koparılmaksızın ve Gülen’e veya başka birine bağlanmaksızın değerlendirileceği ümidiyle ifade edeceğim.

    • Ama siz, her ne kadar ülkemizin mevcut siyasetsizliğine ilişkin ciddi bir karşı duruş içinde bulunuyor olsanız da,bu ortamı kuranların düzenlerinin devamı için dayandıkları algı yönlendirmeye ilişkin yaptıkları bazı propagandaları tıpkı aynen Onlar gibi kullanarak,sistemin baskı ortamının doğurduğu çaresizlik halet- i ruhiyesiyle buna karşı cevap verebilme gücü bulunmayan insanların söyleyebilecekleri farklı fikirleri dahi,aynı hakim gücün objektif olmayan dayanaklarına yaslanarak ve hakikati değil sırf kendi kafanızda şekillenmiş yargınızı üstün çıkarma adına demagoji yöntemlerine başvurarak boğuyorsunuz.Söylediklerinize ufak bir itiraz getirene ,itiraz konusuna
      ilişkin esaslı bir şey söylemeyip,sırf itiraz edeni susturmak,itirazını boğmak için konu dışına çıkıp sistemin vebalı ilan ettiği ve aksine birşeyler söyleyecek olanın vebalı addedileceği “Gülen’in ezberci müridi” yaftasını yapıştırıp,bu meyanda bir araba dolusu lafı adamın başından aktarıp,Onu konuşamayacak hale getiriyor,bilindik deyimle eşekten düşmüş karpuza döndürüyorsunuz.Bu arada itiraz konusu da güme gitmiş oluyor.O konuya ilişkin karşı fikir serdetme durumunda olan benim gibileri de “vebalı konumuna düşmeyeyim” endişesine sürükleyerek susturmuş oluyorsunuz.Ve böyle yapmakla galip konumuna çıkıyorsunuz!Çıkıyorsunuz da gerçekten içiniz rahat ediyor mu?Sanmam!Hakikat ortaya çıkmıyor ki,böyle yapmakla!Sadece kendinizi geçici bir süreliğine tatmin etmiş oluyorsunuz.

      Ayrıca söylemeliyim ki kendi adıma düşene,arkası dönük olana vurmanın kalleşlik sayıldığı bir kültürden geldiğimin bilinciyle,o kültüre uygun davranmaya çalışarak ta tutumlarımı belirliyorum.Aynı zamanda başkalarının bu kültürün değerlerini unutmuş olmaları,benim de Onlar gibi olmamamı gerektirmiyor.

      Neticede herkes kendi duruşundan,davranışından sorumlu.Birileri bir yol tutturmuş diye (bu sözüm sizi düşünerek söylenilmiş bir söz değil,yanlış anlaşılmasın) herkesin her davranışının peşine de takılacak değilim.Kendi ölçülerim,değerlendirmelerim var;onlara göre her olaya özel tutumumu belirliyorum ve buna da anlayış gösterilmesini,hiç olmazsa tahammülle karşılanmasını kendi adıma bekliyorum.

      Acıdır ki bütün bu girizgahı ise aslında söylemek istediğim başka bir şey için yaptım.O da sizin iki konuya ilişkin görüşlerinize karşı fikirlerimi söyleyebilmek için.”Ne alakası var?” sorusunun cevabı ise yukarıdaki yazının bütünlüğü içinde bulunuyor.
      Ancak yine de daha açık bir şekilde özetleyeyim;”Gülen hakkında niye tepki vermiyorsunuz ?” diye sorup cevap beklediklerinizin bazılarının herhangi bir cevap vermemesi üzerine de onlara “cemaatçi” etiketini yapıştırıp, bu konuyla tamamen bağlantısız görünen başka bir konuda etiketlediğiniz adamın bir karşı fikrini değil,yapıştırdığınız etiket üzerinden ve buna dair kanaatlerinizi asıl olarak ortaya döküp,karşıdaki insanı kendine göre hassasiyetlerle konuşmak istemediği resmi olarak vebalı ilan edilmiş konunun ortam baskısından yararlanarak o kişiyi susturma yoluna gidiyorsunuz.Başka bir deyimle oyunu oyun kurallarının dışına çıkarak faüllü hareketlerle kazanmayı tercih ediyorsunuz ki,bu tutum size hiç yakışmıyor.Kabul edin etmeyin görünürdeki durum bu.

      Şimdi bu açıklamalardan sonra temel olarak iki konudaki düşüncelerinize karşı söylemek istediklerim var;onları artık bu kadar açıklama sonrasında konular kendi bağlamından koparılmaksızın ve Gülen’e veya başka birine bağlanmaksızın değerlendirileceği ümidiyle ifade edeceğim.

      • Akp kötü diyorlar yapılan iftiralara inanıyorlar.
        yada bazı yazarlarda para için her tür yalanı konuşuyorlar.

        Adeletli davranmaktan söz ediliyor İki taraf dinlemeden hüküm verilmez.

        Cemaatin bütün medyası susturuldu.
        cemaati dinlemeden hüküm verilmez.
        Ayet:
        Hakkında (gerekli ve yeterli) bilgin olmayan şeyin (aslını astarını bilmediğin mesele ve hadiselerin) ardına düşme (tartışmaya girme) ; çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan (her yaptığından) sorumludur, (cahilce iddia ve ithamlardan dolayı suçludur).İsrâ Suresi 36. Ayet

  23. Fehmi bey daha ne desin;sakalım yok ki sözüm geçsin.
    Allah şehitlerimize rahmet etsin.

  24. Allah 82 milyon nüfuslu Türkiye devletinin yardımcısı olsun. Gerek dış politikada gerek iç politika ve gerek ekonomik olarak bir çöküş sürecine girmiş bulunmaktayız. MHP ateşle oynamaktadır. Chpden gelen her türlü tekliflere kapıları kapattı. MHP bu davranışla Türkiye’ye zarar vermektedir.

    • Nerdeeeen nereye…
      Akp nin yönetime gelmesini o zamanların yeni oluşumununa tek sesi olan gazetesi yenişafak a ve yazarlarına verdigim önemi destegi yaptıklarımı ettigim duaları düşününce şimdi ülkemizin adalet mekanizmasındaki savrulmanın demokrasinin içinin boşaltılmasının ülkeyi saran korku ikliminin intihar eden caresizlerin yolsuzlukların yol olmasının insanları bölmelerinin huzursuzlugun hukuksuzlugun yoksullugun sebebi benmişim gibi üzülüyorum malesef.
      Akp ilk sloganlarından biriydi meşhur 3Y ile mücadele edilecek ve bitirilecekti.
      1 Yoksulluk
      2 Yolsuzluk
      3 Yasaklar
      Etrafımıza bir bakalım ki eger hala bakabiliyorsak görebiliyorsak
      Cebinde bir lirası olan ve bununla yemek bile yiyemeyerek intihar eden ÖGRENCININ yoksullugunun vebali 18 yıllık iktidarın mı 18 yıldır her severinde bir şekilde magduriyete muhatap oldu diye oy veren benim gibi secmenin mi.
      2 Yolsuzluk üniversiteli gencler kpss ye hazırlanıp bir umut atanırız belki diye atama beklerken belediyelerden 90 yılllardan fazla sayıda kpss olmadan sınav olmadan belediyelerden kadro.alan ortaokul lise.mezunlarının vebali islamiyeti temsil eden siyati iktidar mı yoksa namazlı abdestli secmen mi.
      3 Yasaklar Bugün deprem yorumları icin bile sosyal medyada yasak getirilen hic kimsenin hic kimseyi eleştiremedigi neden niye diye soramadıgı korkudan anket şirketlerine oy verecegi partiyi farklı söyleyen Duayen gazetecilerin sesini cıkaramadıgı kendinden olmayanı terörist diye bir kalemde vatan haini edildigi
      Binlerce insanın bir gün önce yasal olan devletin kendisinin izin verdigi sendika banka gazete gibi şeylerle iltisaklı irtibatlı diye işinden attıgı.
      Devletin teşvik verdigi okulla cocugu irtibatlı diye kişiyi terör ettigi.
      Altı ibadet dedigi kim varsa hepsinin hapse atıldıgı bir dönem.
      Nerdennn nereyeee.

      • senin hiç oy vermediğin yazından belli.bir insan ancak saplantılı olunca bu kadar nankör olur.sonucu 15 temmuz olan bir sürece lanet okumayan beyin özürlüdür.ama suç ehliyetide vardır.

    • eğer mhp chp nin yanında olursa hep beraber fetöizmle birlikte ülkeyi peşkeş çkersiniz.

      • Cemaati en çok eleştiren CHP idi. Halka yararlı kanun teklifleri verildiği zaman fetö için mi veriliyor sanıyorsunuz. O zaman gücünüz varsa bütün chplileri fetö üyesi diye hapse atınız. Gücünüz yoksa iftira atmayınız akuslu bey….

Yoruma kapalı.