İsrail’deki büyükelçiliğini -sayısız BM kararlarına ve dünya kamuoyunun hassasiyetine aldırmayarak- Kudüs’e taşıma kararının, uygulamaya konulduğunda, Filistinlileri ayağa kaldıracağını ABD’nin tahmin etmediği düşünülemez.
Filistinliler tepkilerini dışa vurunca İsrail’in ölüm kusan askeri gücünün devreye gireceğinin ve ortamı kan gölüne dönüştüreceğinin de bilinmesi gerekirdi.
İlk gün tam da bu oldu.
ABD ve İsrail el ele
Tepkiler devam edecek, İsrail Filistinli tepkisine Filistinli öldürerek mukabele edecek…
Olana bakarak İsrail ve yöneticileri ile ABD’nin halkın oyuyla seçilmiş başkanı Donald Trump hakkında ne söylense, ne yazılsa ve ne yapılsa yerindedir.
Konuya hassasiyetle yaklaşanların söyledikleri, yazdıkları ve yaptıkları karşımızdaki vahşi tablo yanında az bile.
Türkiye İsrail ve ABD’deki büyükelçilerini geri çağırdı, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) olağanüstü toplantısı için davette bulundu, konuyu Birleşmiş Milletler’e (BM) taşıyacağını da duyurdu.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ve hükümetin yaptığı açıklamalar da beklenecek sertlikte.
Hepimizin bildiği bir gerçek değişmiyor ama: Bugünün dünyasında yaptığı yapanın yanında kalıyor; özellikle dünyayı dehşete düşüren, istikrarını ve dengesini bozan işleri yapan ABD ve İsrail ise…
BM kararlarını takmaması yüzünden İsrail’e herhangi bir fatura çıkartıldığını hatırlamıyorum.
Zaten Trump ve onu böylesi bir yanlışlığa sevk edenler de bunun farkındalar ve yaptıklarının yanlarına kâr kalacağından emin oldukları için böyle bir işe kalkıştılar.
Tepkilerin belli sınırlar içerisinde kalacağı, İslam Dünyası adına çıkışların bir işe yaramayacağı, ortalığın bir süre sonra yatışacağı, İsrail’e ve ABD’ye bugün hakim olan zihniyetin Filistin topraklarında ikinci bir devlete yer vermeme kararlılığının ete kemiğe bürüneceği bilgisi ile…
Göreceğiz, İİT toplandığında, İslam Dünyası’nı temsil edenlerin tepkileri tek bir güçlü sese dönüşmeyecek.
Kudüs’ü başkent olarak tanımadan önce, ABD, bu sonucu doğurması kaçınılmaz adımları da attı zaten.
Başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkeleri, el-Kaide ve IŞİD tehdidini ileri sürerek, Hamas’ı da o iki terör örgütüyle eş-değerde sayıp kendilerini Filistin konusunda farklı bir çizgiye yerleştirdiler.
Mescid-i Aksa kundaklanmak istenince Suudi Arabistan…
Oysa durum 1960’lar ve 1970’lerde bugünkünden çok farklıydı.
İsmi yakın zamanlara kadar İslam Konferansı Örgütü (İKÖ veya İngilizce isminin kısaltılmışıyla OIC) olan İİT, Kudüs’teki el-Aksa Mescidi’nin kundaklanması girişimine karşı Suudi Arabistan Kralı Faysal’ın öncülüğünde kurulmuştu.
Kral Faysal konuya hassas yaklaşan diğer petrol üreticisi ülkeleri de yanına çekerek kendilerinden petrol ithal eden ülkelere karşı boykot başlatmış ve daha o zamandan bugünkü niyetlere sahip olan İsrail’in hareketsiz kalmasını sağlamıştı.
ABD de her durumda İsrail’i korur ve kollar görüntüsü vermekten uzun yıllar çekinmişti.
Resmi politikası da, Filistinlilerin de kendilerine ait bir devleti olması gerektiğiydi ABD’nin ve Trump seçilene kadar bütün ABD başkanları bu sonucu doğurmaya yaramayı hedefleyen barış müzakerelerine önem vermişlerdir.
Sureta olsa da bütünüyle İsrail yanlısı görünmekten kaçınmıştı ABD.
Bugün İsrail’den daha İsrail-yanlısı görüntüsü vermekten çekinmeyen bir ABD var dünyanın karşısında. Trump’ın ailesi, Amerikalı işadamları, İsrail-sever isimler dün Kudüs’te düzenlenen törende hazır bulundular.
Peki de, Trump’ın Kudüs’ü başkent olarak tanıması, İsrail’in tepkileri ortalığı kan gölüne dönüştürerek bastırmaya çalışması, bu gidişi tersine çevirmek için yapılacakların etkisinin sınırlı kalması, İslam Dünyası’nın çaresizliği, bütün bunlar, Filistin’in topraklarının İsrail işgali altında bulunduğu, Gazze’de yaşayan Filistinliler’in en temel ihtiyaçlarını karşılayamadıkları ambargoya muhatap edildiği gerçeğini değiştirecek mi?
Filistin’de Filistinliler’in BM tarafından da tanınmış bir devleti ve onun bir cumhurbaşkanı ile hükümeti de bulunduğu gerçeğini?
Kudüs’ün tek başına İsrail’in başkenti olarak tanınması bugüne kadar ‘barış’ yönünde sarf edilmiş bütün çabaları boşa çıkartmaktan ve umutsuzluğa kapılan insanoğlunun böyle durumlarda çare olarak gördüğü bilinen meşruiyet dışı yollara başvurmalarından başka bir işe yaramayabilecektir.
Terörün gemi azıya alarak dünyanın her köşesini tehdit altında tutmasına şaşırmayalım.
Akıl alır gibi değil.
El-Kaide ve IŞİD yetmezmiş gibi…
Özellikle 11 Eylül (2001) eylemlerine muhatap olmuş ve o günden beri sergilediği çılgınca tepkilerle Ortadoğu’yu cehenneme çevirmiş olan ABD’nin, el-Kaide ve IŞİD belalarının başa açtıkları dertler yetmezmiş gibi yeni bir terör dalgasını daha harekete geçirecek böylesi bir tehlikeli döneme kapı aralaması aklı zorluyor.
Dünyamızı daha tehlikeli kılan kadrolar eliyle yönetiliyor ABD ve İsrail; tek başına Türkiye yetmez, bütün dünya buna isyan etmeli.
Türkiye’nin görevi, sadece İslam Dünyası ile sınırlı kalmayan bir global tepkiye öncülük etmek olmalı.
ΩΩΩΩ