Melih Gökçek MHP adayı? Abdüllatif Şener CHP milletvekili oluyor da, o neden olmasın?

42
Reklam

Ak Parti tarafından ‘metal yorgunu’ oldukları gerekçesiyle istifaya zorlanan büyükşehir belediye başkanları, uzaklaştırıldıkları göreve yeniden talip olarak, bir başka partiden aday gösterilseler ne olur?
Soru şaşırtıcı gelebilir, ama yine de üzerinde düşünülmeyi hak ediyor.
Özellikle büyük mücadeleler sonucu kazanıp durduğu koltukta seçilmemiş birinin oturduğunu içine sindiremediği her halinden belli olan Ankara’nın eski belediye başkanının MHP’den aday gösterilebileceği kulislerde konuşulmaya başlanmışsa…
CHP son genel seçimde AK Parti’nin kurucu kadrosundan bir ismi Konya’dan aday gösterip Meclis’e girmesini sağlamadı mı? Yine aynı CHP 2014 yerel seçiminde, uzun yıllar MHP’den Beypazarı’nda belediye başkanlığı yapmış birini Ankara büyükşehir belediyesi için aday gösterebilmişti.
2002 genel seçimlerinde AK Parti de daha önce başka partilerde siyaset yapmış isimleri listesinden Meclis’e sokmuş, hatta içlerinden birini kültür bakanlığına da getirmişti.
Bir partiyle özdeşleşmiş bir ismin farklı bir partiden adaylığı, tabii olursa, ilk kez söz konusu olmayacak sizin anlayacağınız.
Olup olmayacağı, partilerin ve aday göstermeye hazırlandıkları siyasi kimlikli kişilerin kendi bilecekleri bir iş; ancak beş ay sonra yapılacak yerel seçimin öncekilerden farklı bir zeminde geçeceğinin ilk işareti sayılabilir bu kulis haberi…

Geçmişte olanlar

Partiler bu seçimde bir tür iktidar mücadelesi verecekler…
Muhalefet yerel seçimi iktidarı sarsmanın aracı olarak kullanacak, iktidar partisi ise 2071 hedefini bu seçimle bir kez daha test edecek…
Yerel seçim böyle bir işleve sahip olabilir mi?
Olur. 1983 genel seçiminde tek başına iktidar olmayı başarmış ve 1987 seçiminde iktidarını pekiştirmiş Anavatan Partisi için alarm zili iki yıl sonra yapılan yerel seçimde neredeyse bütün illeri rakip partilere kaybetmesiyle çalmaya başlamıştı. Sonrasında, 1991 genel seçiminde, ANAP, iktidarı DYP-SHP ortak hükümetine devretmek zorunda kalmıştı.
Refah Partisi’nin önünü açan ve ilk yerel seçimde (1994) İstanbul ile Ankara’yı kazanmasını, sonraki genel seçimde (1995) birinci parti olmasını sağlayan da, o seçimde (1987) ilk büyükşehir belediye başkanlığını (Konya) kazanması olmuştu.
Önümüzdeki yerel seçimi muhalefet 1987 yerel seçimi gibi kullanmak istiyor.

[ANAP’ın İstanbul belediye başkanı Bedrettin Dalan beğenilen icraatçı bir başkandı; kamuoyu yoklamaları karşısına rakip çıkarılanlardan çok önde gösteriyordu Dalan’ı. Bir gazete, seçim günü, onun yüzde 65 oy alacağına dair bir kamuoyu yoklaması manşetiyle çıkmıştı. Dalan seçimi kaybetti.]

ORC adlı araştırma şirketinin yaptığı son araştırma, AK Parti’nin itibar ettiği bir gazete köşesinden, oyunu partileri değil adayları gözeterek kullanmaya kararlı seçmen oranının yüzde 20 olduğunu gösteriyor.
Bu çok ciddi bir oran.
Eskiden ‘yüzer-gezer oylar deyimi vardı. Her partinin oy tabanında o partiye sadakat duymayan seçmenler olduğundan hareketle kullanılırdı o deyim. Oy verdiği partiyi bırakıp konjonktüre ve adaylara göre davranan seçmeni anlatırdı. 2002 ile birlikte azaldığı gözlendi ‘yüzer-gezer seçmen’ kitlesinin. AK Parti’nin ayrıştırıcı üslubu bu durumu daha da pekiştirdi.
Ta ki, ‘sistem değişikliği referandumu’na kadar… O referandumda AK Partili seçmenin bir bölümü oyunu ‘Hayır’ olarak kullanabildi.
Referandum oyları örnek alınırsa, AK Parti elinde tuttuğu 17 büyükşehir belediyesini kaybedebilir.
Kaybetmemek için aldığı tedbirlerden biri AK Parti’nin, 7 büyükşehirin ‘metal yorgunu’ olduğu tespit edilen belediye başkanını görevden almak olmuştu.
Görevden alınan başkanlar arasında İstanbul ve Ankara’nın başkanları da var.

MHP bu seçimin anahtar partisi

“Yerel seçimde ittifak yok” açıklamaları ile gündemin belirlendiği salı günkü grup toplantılarında, AK Parti ve MHP milletvekilleri, liderlerinin bu yöndeki açıklamalarını ayakta ve coşkun biçimde alkışladılar. Özellikle MHP’nin ‘Cumhur İttifakı’ konusunu içine tam sindiremediğini gösteren bir tablo yaşandı o gün grupta.
MHP aradaki uzaklaşmayı, ‘ayrılmaz ikili’ görüntüsünü bütünüyle bozma amacıyla, eski ortağının kenara ittiği kamuoyunun iyi tanıdığı bazı isimleri kendi adayı yapar mı?
Papaz Brunson‘ın ABD’ye geri gönderilmesini eleştirmişti Devlet Bahçeli; MHP Danıştay’ın ‘andımız’ ile ilgili kararına sahip çıkarken Meclis’e sundukları ‘af’ teklifine AK Parti’nin ters tavrını da hoş karşılamadığını belli etti. İşi, iktidarda kalmasını ittifak kurarak sağladığı AK Parti’yi iyice zor duruma düşürmeye kadar vardırır mı MHP lideri?
Uzun yıllar DSP ve ANAP ile hükümet ortaklığı yapmış olduğu halde, şimdikinden daha basit sebeplerle, seçim tarihinin erkene alınmasında ısrarcı olarak, 2002 yılında, AK Parti iktidarının önünü açabilmişti Devlet Bahçeli
İlginç bir seçime doğru gidiyoruz. İşittiğiniz kulis bilgilerine “Asla olmaz” tepkisini vermeyin. Geçmişte “Olmaz” denilen pek çok şey siyasi alanda olmuştu çünkü.
ΩΩΩΩ
 

Reklam

42 YORUMLAR

  1. Sayın Koru, 1987 tarihli olarak belirttiğiniz yerel seçimlerin tarihinde bir hata olabilir mi
    1989 tarihi doğrusu mudur

  2. Yüzer gezer, sadakatsiz seçmen gibi tabirlerinizi uygun bulmadığımı belirtmek isterim. Bahse konu seçmen kitlesi memleketteki en esaslı ve bilinçli vede memleket adına hassasiyetleri olan kişilerdir. Futbol taraftarlığı gibi herhangi bir partinin güdümüne aklını, iradesini teslim etmiş olmayan, hür iradeli insanlardır. Kırsalda ya da kentlerde çeşitli menfaatler karşılığında veya çeyrek cumhuriyet altına reylerini satanları kastetmiyorum.
    Memleket için değer olan erdemli insanların sorumluluk alması, hizmet için tekrar gönüllü olmaları takdire şayandır lakin bu konuda genelleme yapmak pek mümkün değil, zira farklı bir partiden tekrar aday olma kararını etkileyecek bir çok faktör olabilir. AK partide kültür bakanlığı yapmış kişinin gerekçeleriyle konyadan CHP vekili olarak seçilmiş eski AK partilinin nedensellikleri aynı olmayabilir.

  3. *******
    …..
    Katiyyen “olmaz” demeyin, her şey olur,
    Kim inanırdı ki, felaket değişti kur!…
    Stabil bir sistem mi bu? -yahu ne gezer!
    Bizde bir hata yok! dışarda hep kusur!….
    Şu biricik ülkemiz, Allah’a emanettir,
    Bir sorun iktisat, diğeri adalettir!…
    Başka bir dert yok mu? -yahu ne gezer!
    Eğitim sistemi.., ezberden ibarettir!…
    Suçluya suçsuza, çoğu kez göz yuman,
    Evlere şenlik sistem, hal ahval duman!
    Yargı önyargısız mı?- yahu ne gezer!
    Devreye girer, sokan olduğu zaman!…
    ……..

    • Şair sen rumuzunu mu değiştirdin? Neyse şiirinden tanıdım şimdi: eşek öldüren vezni bu:) Kaç gündür ona buna laf yetiştiriyorum senin yüzünden! Hakan kaçan mı çakan mı neyse artık…

      • Vezne falan takılma, sen anlama bak!
        Sen de yaz “kıytırık” adam, şiirimtırak,
        Pusulayı iyice şaşırmış, yalancı adam,
        Seni bir şey zannettik, çıktın bir kabak!…

      • Yurtdışından Sesler Çoksesli Korosu’na kadrolu eleman bulmakta sıkıntısı yaşandığı için onu da klonlamış olsalar gerek.
        Diğer adıyla “Batsın bu Türkiye Korosu’nda maske çok. Zamana ve mekana göre maske ve karakter değiştiriyozlar zahir. Tıpkı o meşhur “BİNBİR SURAT” gibi…
        Bazan dinci, bazan dinsiz…
        Bazan Türkçü bazan Kürtçü…
        Bazan şu bazan bu…
        Ama değişmeyen tek ortak karakter…
        Türkiye düşmanlığı…

        • …….
          Merak ediyorlardı neydi ki adı…
          İsim yazdı H.K., size dert oldu!?
          Söyleyin beyler sizi kim klonladı?
          Tuh yahu, galiba biraz sert oldu!
          Daha önce yazmıştım anlamadınız,
          Bazen benimkiler, kafiyeli-yorum,
          Pek kaldırmıyor partizan inadınız,
          Yalana kaçmayın, eleştiriyorum!..
          AKePe değil de, CeHePe olsa,
          Yine eleştirecektir, hep yanlışı,
          H.K. hakka tapan bir kulsa,
          Hele de buysa onun yaradılışı!
          Tavsiye ederim bunu size de,
          Robotlar bu işe zahmet etmesin!
          Çaya da beklerim, buyrun bize de…
          Velakin Huysuz Gayret lutfetmesin!..
          …….

  4. Necip Güven beyin benim yorumuma yazdiği cevabi yorumundaki IKAZINDAN dolayi kendisini kutliyorum.
    Benim eksiklerimi hatirlatmiş, oysaki ben öylesine yazmiştim TC de yaşamadiğim için yazdiklarim kimler olduklarinı bilmiyormuşum, sağ olsun, onuda Necip bey sayesinde öğremiş oldum.
    Ben ne yazmişım? Yağmacılar, Iftiracılar ve Yalancılar!!!!
    Necip bey ne cevap yazmiş!!!! okuyalım!!!
    “Nurdan hanım topu topu 12 ayımız var, geçmişte bunların çoğu kullanıldı, yakında kurtuluş ayı olarak sayılacak ay kalmayacak”
    NE DERSINIZ! SIZCEDE BU DOĞRU DEGILMI?
    Cevabi yorumunda şunu ifade etmiş oliyor! Türkiyede her 6 ayda bir yapılan seçimlerde azinlik kesim. Yalancı, iftiraci ve yağmacilardan kurturmak için çok ugraşmiş! Fakat çoğunluğun sayesinden bir türlü başarılı olamamışlar
    veya kurtaramamişlar.
    Doğru söze ne denirki??
    ×××××××
    Nurdan
    25 Ekim 2018 at 06:42
    Bana öğle geliyorki Ocak 2019 Türkiyenın (yağmacilar, iftiracilar ve yalancilardan) kurtuluş ayı olacak.
    Necip Güven
    25 Ekim 2018 at 10:10
    Nurdan hanım topu topu 12 ayımız var, geçmişte bunların çoğu kullanıldı, yakında kurtuluş ayı olarak sayılacak ay kalmayacak, hesaplı kullanmanızı tavsiye ederim:))
    Tavsiyeniz icn tesekurler☺

  5. Yüzer-gezer seçmen olur da yüzer gezer siyasetçi olmaz mı: ilhan kesici/ertuğrul günay/a.şener/sarıgül/karayalçın/gökçek/m.yavaş/15chp mebusu/akşener ve tüm ekibi/tuna bekleviç/h.şükür/adı idris olan bütün mebuslar/güllüce şimdilik hariç ve diğerleri…

  6. Her seçim öncesinde aynı hoşluklar, aynı nahoşluklar. Anketler yoluyla kırankırana geçecekmiş gibi gösterilen seçimlerde yazlıkçılar toparlanmaya çalışılır, saflar sıkılaştırılır. Ardından aday totolar başlar (ışık içinde yatasıca bernar arkadaş:) işte bilmem kim kaçıncı kere bilmem nereden aday olursa, o da olmadı gel bakalım muharrem buraya bilmem ne… Milli iradeyi yanıltarak ipotek altına almaya çalışmak eski türkiyeye özgü bir hastalıktı; ama milletimiz her seferinde üstakılı tersköşe yapmıştır. Nihayet akpartili dönemde de kimi şer odakları muhalefetle içli dışlı bir olup aynı ayak oyunlarıyla milli iradeyi çelmelemeye çalışmaktan da geri durmadı. Ama hesaplar içinde rabbimizin de bir hesabı vardır; üstakılın her türlü fitnesi dürüp bükülüp eline verilmiştir. Bundan sonra da inşallah milli irade kendi bildiği istikamette, tam bağımsız güçlü türkiye yolunda koşmaya devam edecektir. Yılların yüzer-gezer seçmeniyim; her seferinde içerden dışardan bi kısım çakal/uyanık öyle numaralar, şaklabanlıklar sergiliyorlar ki yine sandık başına gidip akpartiyi destekliyoruz(didem hanım haklı) kimi budalaca görüşlere göre bu iktidar bilmem kaç seçim önce çoktan devrildiydi veya savaş çıkarıp seçimleri ertelettiydi ya da hepsi birden daha neler neler… Kimin oturma kaskını kimin koltuğuna müsait görürler bilmiyorum ama halkımız kimi nereye oturtacağını çok iyi biliyor:)

  7. Benzetme bence yanlış olmuş. Gökçek ve Şener’in ayrıldığı nokta şu: Gökçek kovulana kadar AKP’den ayrılamamış bir isim. Abdüllatif Şener ise Başbakan Yardımcısı iken AKP’nin yanlışlarını görüp Partisinden istifa etmiş bir isim

    • Latif abi hangi yanlışı görüp de istifa etmiş hatırlamıyorum ama sonradan kurduğu kendi partisini halkımızdan yüz bulamadığı için kapatmıştı sanıyorum. Geçen 15 yıldaysa milletin adamı ve akparti hep iktidardaydı. Hiç kimse çerkez ya da rum olduğu için ayrıcalıklı değildir, onun bunun gönlüne girmeye çalışmaktansa milletin gönlüne girmeye çalışan kazanır!

      • Elbette, ayrıca masumiyet müzesine de bi bakın orhan pamuğun, belki bi parça adalet de ordan bulunur. Masumiyetmiş…

    • C.Başkanlığı için adı geçti muhalefette, bir de darbe imasını duydu Şener.

  8. Ne değişecek?
    AK Parti metal yorgunu. Başkanları gönderdi, yenilerini getirdi.
    Melih Gökçek’le Kadir Topbaş’ın adını duyuyorduk. Ne yaptılar yeni başkanlar? Başkanlar var mı yok mu bile bilmiyoruz.
    Örnek alalım İstanbul belediye başkanlığını hangi partinin hangi adayı kazanırsa kazansın İstanbul değişecek mi? İstanbul’u kim değiştirir, sorunlarını çözer? Sorun bakalım bir vatandaş “falan” diyebilir mi?
    1- İstanbul’un trafik sorunu var. Her gün araç sayısı daha çok artıyor. Yap-işlet-devret tünelleri sorunu çözemedi. Kim nasıl çözecek?
    2- İstanbul’un ikinci sorunu imar sorunudur. Sağlam binalar yıkılıyor, bir veya iki katlı daha pahalı binalar yapılıyor. Fabrika yine lüks meskenlere yapılıyor. İstanbul’u yeniden yapılandıracak bir projesi olan var mı? Yoksa böyle devamı edecek. Çirkin ve elverişsiz yapılaşma.
    3- Bir zelzele olsa, bir sel bassa, bir yangın çıksa, bir savaş olsa yahut bir mafya kapınızı çalsa sizi ölümden kurtaracak bir proje var mı? Elektriksiz İstanbul kaç gün yaşar? Yakıtsız İstanbul kaç gün yaşar? Var mı bunları çözecek projesi olan? Biri su şebekesine kimyasal veya biyolojik zehir akıtsa bizi koruyacak bir tedbir var mı?
    4- İnsanlar mesai saatlerinin en az dörtte birini yolda geçiriyorlar. 8 milyon işçimiz var, dörtte biri 2 milyon işçi demektir. Avrasya Tünelinden geçiş ücreti yaklaşık 25 TL’dir. Bu da demektir ki, her gün 50 bin TL’yi havaya atıyoruz sadece İstanbul’da. Ülke borç ile yaşıyor. Çözümü olan var mı?
    Bir aday çıksa dese ki “Ben İstanbul’un bu sorunlarını çözeceğim, adayım.” Partiler ona yer verir mi? Hayır. Medya bu kimseleri konuşturur mu? Hayır. Demek ki seçim falan yok, insanları oyalama ve uyutma var.
    Bu düzende çözüm arayanlar yok, olsa da bulamazlar.

  9. Tabi ki, burada sorulacak soru; Bahçeli ne yapmaya çalışıyor acaba? Diye olmalı..olmalı çünkü; Bahçeli 2001’den beri bunu hep yapıyor…Siyaseti yönlendiriyor.
    Bahçeli’nin son zamanlarda Cumhur-İttifaka karşı ortaya koyduğu tepkisel davranışları, önümüzdeki yerel seçimlerle sınırlı ve ilgili tutmamamız gerektiği kanısındayım.
    Önünde başka bir seçenek olsaydı AK Parti ile Cumhur-İttifak yapmazdı Bahçeli.
    Bahçeli’yi siyasetin içerisinde tutanda salt seçimlerde elde ettiği başarı değil ki; onu uzunca yıllar siyasetin içerisinde tutan başka bir saik var, ama ne?
    Bu yüzden AK Partiye katlanmak zorunda hissediyor kendini ve partisini.
    Bahçeli’nin Cumhur-İttifak ile AK Partiyi yeniden iktidara taşıyışı olmasaydı siyaset arenası ne şekilde olurdu bir düşünelim.
    Bahçeliyi buna -AK Parti ile koalisyona(!) zorlayan ya da mahkum kılan bir sebep var veya o (Bahçeli) devletin siyasetin içerisindeki eli.
    Şimdi hangi hesap içerisinde onu tahmin edemiyorum.
    Yaptığıyla, ya Cumhur-İttifaka güç kazandırıyor; Gökçek’i MHP adayı yaparak, İYİ Partinin muhtemel adayı ve CHP’nin de destek verebileceği Mansur Yavaş’ın önünü kapatarak, Ankara’nın AK Partide kalmasını sağlayacak bir manevra ya da bir harakiri. Öyle ki, hem AK Partiyi hem de MHP’yi yerden kalkamayacağı bir badireye sürükleyecek…
    Sanırım Erdoğan, Bahçeli’nin taleplerini karşılamanın yolunu yumuşak bir geçişle bulacak.

    • Hasan bey siyasetçi takımının en önemli motivasyonunun koltuk olduğunu anlamak için yeterince örnek yok mu sizce? Alın size dersimli kemal örneği; girdiği tüm seçimleri kaybetmiş bir memur eskisi nasıl da harcayıverdi muammer inceyi. Daha dün bi tvde çıkmış diyor ki: “biz seçimi gel bakalım muharrem diye çağrıldığım gün kaybettik; iki başlı bir görüntü verdik…” Yani neden devlet beyi siyasette tutan başka saikler arayalım ki?

      • İktidar çoğunluğunu elde edecek bir seçim kazanamadığı halde hükumete ve siyasete yön veren bir Bahçeli ile girdiği bütün seçimleri kaybedip iktidar partisine hep payanda olan ve parti başkanlığı devam eden Kılıçtaroğlu arasında nasıl bir fark görüyorsunuz?

    • Hasan Bey ben de Bahçeli hakkındaki “devletin (derin olanın) siyasetin içindeki eli” tespitinize katılıyorum. Bahçeli’yi takip edin diyorum

  10. TÜRKİYE NIN YAKIN GEÇMİŞ SİYASİ TARİHİ.
    Devlet aklı işlevini kusursuz yerine getiriyor.En azından şimdiye kadar yapmak istediklerinin en az çoğunu
    eksiksiz yerine getirdi.
    Yakin siyasi tarihimize bakınca buna inancım çok arttı.
    Yakın gelecekte öz güveniyle yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır diye haykırıyor.
    Bu görünmez el üst kademe yöneticiler tarafından, gözle görülür elle tutulur halde ete kemiğe bürünmüş haldedir.
    Biz sıradan vatandaşlara neden bunları ifşa etmez veya edemezler.
    Çünkü varlık nedenleri ortadan kalkar.
    Yani siz bir fabrikada müdür olsanız .
    Patron hiç ortada görünmese bütün sorumluluk sizde olsa.
    Bir gün patron çıkıp gelse veya hiç gelmeden dışarda bir yerde toplantıya çağırsa ve dese ki ;bak işler iyi gitmiyor elemanların en az yüzde yirmisini çıkarman lazım.
    Bu müdür ertesi gün fabrikaya dönüp bütün elemanlarla bir toplantı yapıp patronun isteğini faş edebilir mi.
    Böyle yaparsa o iş yerinde bir otoritesi kalabilir mi.
    Ne yapar öyleyse .
    Kendince bu olayı firsata çevirir.
    Bütün alternatif müdür adaylarını ve ekiplerinin işine son verir. Bu iş kendi kararı imiş gibi ilerdeki muhtemel rakipleri ve ekiplerini bertaraf eder ve otoritesini perçinler.
    Hemde patronun dediğini yapar ve şirketin ayakta kalması için giderleri azaltılmış olur.
    Yönetimin kanunu bütün zamanlarda ve hiçbir yerde değişmez.
    Bir kişiyi yönetme ile bir devleti yönetme arasında sistem olarak fark yoktur.
    Hatta Fransizlar;Bir kadını yönetebilen,bir devleti haylı haylı yönetir.
    Demişler.
    Yakın tarihimizde siyası liderlerin muhalefette başka iktidarda başkalaşmaları.
    İKTİDARA GELİNCE GÖK KUŞAĞI ALTINDAN GEÇİRİLMELERİ.
    Bunu anlamak için çok neden var.
    Rahmetli Ecevit APO YU BİZE NİYE VERDİLER ANLAMADIM DEMESİ.
    Sonra bakanlıkların yakının da KONTGERİLLA diye bir yerin olduğunu duydum demesi.
    Mualefette ÇEKİÇ GÜCE herkes karşı olurdu.
    İktidara gelince kalmasının önemi anlarlarmış.
    Perinçek BEKAA vadisinde APO ya çicek verirken ;Selam olsun( bir profla.) kürdistan dağlarına der.
    Sonra en azılı ULUSALCI kesılır.Gazetesinde hergün okuduğumuz yazıları ve asker emeklısı arkadaşlarıyla;
    yeni yolda .EN mutlu günlerimi. yaşıyorum itirafı.
    Demirel. Bana Devlet cinayet işliyor dedirtemezsiniz.sözü ne anlama geliyor.
    Özal Cumhurbaşkanı olunca değişmesi.Tam istenildiği gibi dönüşmeyınce hak tecelli etmesi.
    Zehirlenme şüphesi cesedi çikarılması.
    Semra özaldan tepkıler.(BEN saçlarından bir tutam almıştım gerek yok demesı)
    Semra özalin evine hırsız girmesi,merdivenlerden düşüp kolunun kırılması.
    Cesette yüksek oranda zehır çıkması sonra bu cesedı korumak için denmesi.
    Ahmet Özal ,HÜKÜMET :Derin devletin kaportasında bir cizik atmıştır ancak demesı.
    ŞİMDİKİ YÖNETİMDE GÖRÜNENLERİN YÖNETİM SÜRESİCİNDE ZIKZAK HATTA YüZSEKSEN DERECE DÖNÜŞLER SÖZ VE EYLEMLERDE.
    YA gerçekleri hep sonra (iktidarda)görüyorlar yada onlara gösteriliyor.
    Bu uzun yazıyı neden yazıyoruz yok efendim şimdi MHP ve HDP mecliste aynı yönde oy kullanmışmış.
    İSİMLER veKURUMLARIN HİÇ ÖNEMLİ OLMADIĞINI HEP GÖRÜYORUZ.
    Yok şu aday şimdi ordan veya buradan olacakmış.
    Şimdiki yönetimde devlet için görevi bitince ANAP gibi meçhuller mezarlığına defnedilecektır.
    Bazı kişilerin imalı sözleri bazan çok şey ifade eder.
    Ne demiş eski içişleri bakanımız.Bir dönem daha görev yapması elzemdır….
    Yanı destekle ayakta tutuluyor.(devlet BAHÇELİ DESTEĞİ) Devlet herzaman Devletin emrindedir.
    Milletin dönüşümleri gibi devlette dönüşmektedir.
    Bu devlet 50 yıl öncesinin devleti değildir tabiiki.
    Millet ekseriyetle (bence nitelikli kısmı yanı piramıdın dar üst kesimi)ne kadar değişebiliyorsa o kadar değişir.
    Bütün Dünya devletlerınde de durum aynıdır.
    Doğal olanda budur.
    İdarenin başındakıler bazı olayları ya kendileri oluşturur yada oluşan olaylardan istifade edip otoritelerini tartışılmaz kılmak isterler.
    Kaşıkçı olayı bunlardan birisi bence (bunları Kaşıkçinin ğlkesinde kim yazabılır),Bizdeki 15 temmuz olayı ,İzmir suikastı,Almanyada bir tarihte parlemonta yangını,Stalının temizlik bahanesi,Abdulhamıde suıkast ve sonrası icraatlar.
    Tarihte önemli bir olaydan sonra devlette çok hızlı bir temizlik başlatılıyorsa.
    Temizlenecek kişiler çok önceden belirlenmiştir.
    Devlet burada bu belirlenenleri temizlemek için ya önemli bir olay bekler veya olmasına göz yumar görünür o da olmazsa kendisi eylemi yapar veya yaptırır.
    Bütün Dünyada otoriter yönetimlerin ÇOK GÜÇLÜ HALE GELMESİ HEP BU YOLLA YAPILMIŞTIR.
    Eğer eylem sonrası çok hızlı temizlik hareketi yapılmışsa bu işte devletin dahlının olma ihtimali yükseltir.
    Eğer temizlik çok uzun zamana yayılıyorsa durumun tersı olması kuvvetle muhtemeldır.
    ŞİMDİ SEÇİMLERİ İSTERSENİZ KONUŞALIM.
    Bu durumda göreve gelmesi gereken ler göreve gelecektır.
    Tebaya da bu önaylatılacaktır merak etmeyin.
    Bizim istediğimiz seçilecek yanı.
    AMA TEPSİDE ÖNÜMÜZE KONAN ELMALARDAN BİR TANESİNİ YEMEK ŞARTİYLA.
    BİZİM YAPACAĞIMIZ EN DOĞRU İŞ EN AZ ÇÜRÜK ELMAYI ALMAKTIR.

    • Bozuk türkçene rağmen eski türkiyeyi çok güzel özetlemişsin ey avam! İşte bu yüzden, 15 yıldır milletin adamı vesayet odaklarına karşı savaş verdiği için her seferinde sandıktan birinci çıkabiliyor. Yoksa senin zannettiği gibi onun bunun uşaklığından değil, milletin hizmetkarı olduğu için kazanıyor!

      • Yabancı dilde bir klavye kullanarak bozuk bir Türkçe ile yorum yazmasını eleştirdiğim için benimle alay eden H. Gayret değil misiniz siz?

  11. bi onceki yerel secimden cokta farkli olmaz
    bence
    istanbul ve ankara da secim sonuclari 15-20 gunde ancak aciklanir haber kanallari oylarin tekrar tekrar sayildigi yerde gunlerce canli yayin yapar ve ana haber bultenleri oralarda sunulur
    ve Ak Parti her zamanki gibi ALIR
    Bu arada papaz ile ilgili düblör teorim tuttu ancak ben daha profeyonel bisey bekliyordum cok amator olmus

  12. Sayın Koru’nun elli yıllık tecrübesi ile paylaştığı konular oldukça ilginç ve bizim kuşağın bizzat yaşayıp tecrübe ettiği hakikatlar. Malum tarih aynıyla değil misliyle tekerrür eder, bugünün muktedirleri de elbette gidecekler ama nasıl gideceklerini şu an birebir söyleyemiyoruz. Görelim Mevlam neyler.
    Ben dünkü yazıda bahsedilen ve neredeyse Kutsal İttifakın sonlanmasına yola açacakken son anda rücu edilen Af konusunda bir kaç kelam yazmak isterim. Af tartışmasında Erdoğan daha haklı gibi duruyor. Devlet başkasına karşı işlenen suçları affedemez hele de uyuşturucu satıcılığı gibi suçları hiç affedemez. Ülkede zaten uyuşturucu adı konulmamış bir serbestlik yaşarken ve bir siyasetçimizin yeğeni 50 kilo esrarla yakalandığında bile “içici” kabul edilip serbest bırakılırken daha hangi affı istiyorsunuz?
    Devlete karşı işlenen suçlar konusuna gelince iş daha başka bir boyuta geçiyor. Şu anda hapishanelerde bulunan kişilerin büyük kısmı olmayan bir suçtan dolayı hapisteler, muktedirlerin ve onların kapısında bekleşenlerin beyanları da zaten objektif bir suç olmasının gerekmediğini açıkça gösteriyor. Malum hukukun temel ilkeleri diye bir kısım genel kabuller var. Bu ilkelere göre insanlara ceza verilebilir, tabii hukuk varsa. Taa Hammurabi ve Eski Roma’dan beri mevcut olan o ilkeler neydi bir hatırlayalım:
    1-Suçun kanuniliği ilkesi: Yani bir şeyin suç olabilmesi için o şeyin suç olarak kanunda tarif edilmesi gerekir. Mesela çocuğunu filan okula göndermek, filan bankaya para yatırmak, bir haberleşme programı kullanmak, bir gazeteye abone olmak, birisiyle aynı HTS alanında bulunmak gibi suçlar maalesef kanunlarda zikredilmemiş, o nedenle de suç olamıyorlar.
    2-Suçun şahsiliği ilkesi: Yani adam suçlanıyorsa karısını, çoğunu, akrabasını vs. cezalandıramazsınız, göz altına alamazsınız, pasaportunu iptal edemezsiniz, işten atamazsınız vs.
    3-Tabii yargıç ilkesi: Bir suç nerede işlendiği iddia ediliyorsa orada ve o zamanda normal olarak bu suçlar için kurulu mahkemede ve mevcut yargıçlarla yargılanır. Yargıçların 2/5’i meslekten atılmış, hiç olmayan yeni mahkemeler yeni mesleğe başlayan hakimlerle doldurularak özel görevlendirilmişse bunlara mahkeme diyemezsiniz.
    4-Delillerin hukukiliği ilkesi: Yani ben aklımdan geçen yada hülyalarım olan dedi-koduları medyada çok tekrar ederek delil diye insanlara yutturamam. Birileri bal gibi yutturuyorsa o da yutanların suçu.
    5-Savunma hakkı: Binlerce avukat göz altına alınır en az 600’ü hala tutuklu ise burada savunma yok demektir.
    6-Kanunların geriye işlemezliği: Sen 30 sene önce filancayı niye ziyaret ettin, demek ki suçlusun yada iki sene önce bu twiti niye yazdın gibi absürt suçlamalarla insanlara ceza veremezsiniz. O iş o zaman suç ise ancak ceza verebilirsiniz.
    Daha başka ilkeler de var ama sanırım bunlar Türkiye’deki muhteşem hukukun durumunu anlamamıza yeterlidir.
    Ben “Erdoğan daha haklı gibi” derken şunu kasdediyorum: Ortada zaten bağımsız bir yargı ve yargılama süreci olmadığı için adalet ve suç da yok. Zaten kimsenin böyle bir derdi de yok. Stalin öldüğü zaman O’nun hapse attırdğı, sürgün ettiğ milyonlarca insanı hapisten nasıl kurtaracaklarını uzun zaman düşündüler. Çünkü ortada bir suç yoktu, kanunlara aykırı bir durum da yoktu, bir yargılama da yoktu. Şu anda bizde aynı durum var. Olmayan adaletin, olmayan suçlara verdiği cezaları nasıl affedeceksiniz? Karar tamamen siyasilerin hangisini kendilerine daha faydalı bulmalarından ibarettir.
    Adalet isteyen dostlara bir hatırlatma: Türkiye’deki medyayı ve etrafınızı takip ediyorsanız büyük bir çoğunluğun “Hak” anlayışının farklı olduğunu görmüşsünüzdür. Bunlar “haksızlığı hak” iddia ediyorlar. Bediüzzaman “Haksızlığı hak iddia edenlere karşı hak dâvâ etmek ve onlara müracaat etmek bir haksızlıktır, hakka karşı bir hürmetsizliktir. Ben bu haksızlığı ve hakka karşı hürmetsizliği irtikâp etmek istemem vesselâm” demektedir. Bu haklarımızı aramayalım, mahkemelere (gerçek bir yargılama yapılamasa bile) karşı savunma yapmayalım, gerçekleri dilimiz döndüğünce anlatmayalım demek değil. Hepsini de elimizden geldiğince yapalım ama bilelim ki bugün güç sahibi olanların adalet anlayışı budur. Ne zaman ki başka seçenekleri kalmaz o zaman bu haksızlıklardan çark ederler.

    • Saydığınız bu altı ilke günümüz türkiyesinin maalesef hukuk katliamlarını göstermektedir.
      Bir an önce evrensel hukuk kurallarına dönmek için inşallah iş başındakiler veya gelecekler
      çaba sarfederler.
      Hukuğun olmadığı bir yerde maalesef hiçbirşey olmaz.

      • Danıştaya başvurun bi de, sanki orda hala dağıtılacak biraz adalet kalmış gibi:) tetikçi a.aslanla dağıtırsınız bi güzel…

    • Sn. Çkakan, yorumlarınızda kendi çarpık düşüncelerinize meze olsun diye Bediüzzaman hazretlerinin adını kirletmekten vazgeçin; maazallah gayretullaha falan dokunur, şefkat tokadı bu sefer ne yandan gelir belli olmaz, benden söylemesi…

    • hukukun temel ilkelerinin öncelikle hukukçular tarafından tekrar tekrar okunması lazım. çünkü en başta metin feyzioğlu gibi, baro başkanı olan birisinin bile hukuk kavramından bihaber olduğu bir ülkede, hukuksuz, haksız, ahlaksız uygulamaların böylesine yaygın olması gayet normal. hukuk, ahlakın yazılı halidir. asgari hukuk kurallarında birleşemeyen toplumlardan anca türkiye olur ya da başka ifade ile “yeni türkiye” olur, suudi arabistan olur, iran olur ama medeni bir ülke olmaz.
      – Sayın çakanın hukukun temel ilkelerinden birkaç önemli ilkeyi buraya zikretmesi önemli. bence hepimizin bu ilkeleri iyi öğrenmemiz lazım ki insan gibi yaşayalım.

      • Hamza bey baro başkanının ne mal olduğuyla ilgili tespitiniz daha biçok anayasa profesörümüz ve hukukçumuz için de geçerlidir ve size katılıyorum. Yalnız beğenemediğiniz yeni türkiye hem eski türkiyeden hem de saydığınız memleketlerden katbekat üstün bir hukuk devletidir! Eskiye göre demokratik standartlarımız çok yükselmiştir; düşünce ve ifade özgürlüğü, sıfır işkence, sıfır faili meçhul, aym ye bireysel başvuru hakkı vs… Sayın çakanın zikrettiği hukuki ilkeleri öğrenmeye kaldıysanız daha epeyce bi yolunuz var demek:)

        • h.gayret!
          – ben o ilkeleri biliyorum. yani öğrenmeye kalmadım. ama en başta hukukçularımız sonra da diğer kesimin hukukun temel ilkelerini bilmesi lazım.
          – bir doktorun hipokrat yeminine uymadığını düşünün, ülkede nasıl tıp biterse, hukukçuların hukukun temel ilkelerini bilmemesi de ülkede hukuku bitirdi.
          – feyzioğlu gibi birisinin baro başkanı olması, Tayyip erdoğanın ülkeye cumhurbaşkanı olmasından daha daha zararlı bir durum bence.
          – Feyzioğlu gibileri baro başkanı olduğu bir ülke olmasaydık, en başta fetöcüler, şimdi de akpliler, hukuktan vazgeçtim, yasaları bile çiğner duruma gelemezdi.

  13. Huylu huyundan vazgeçmez MHP DSP ve ANAP a yaptığının aynısını şimdi AKP ye uyguluyor.
    Önce buyukşehirler kaybettirilip daha sonra AKP yi ve dolayısıyla Erdoğanı Başkanlıktan indirecek.
    AKP de güç hırsının , adaletsiz yaklaşımların , kendilerine gelince bizi affedin vatandaşa gelince
    tepelerine balyoz indirip , yaşamları bedbaht etmenin bedelini ödeyecek.
    Kimsenin yaptığı kimsenin yanına kalmıyor. Eden buluyor.

  14. yok canım bu ülkede kimse siyasete bakıp ” olmaz böyle şey” der mi???
    daha geçenlerde CHP SP ile kanka olmuştu, yetmezmiş gibi Abdullah gülü CB adayı yapmışlardı. şimdi her fırsatta ben ak partiliyim diyen melih gökçek MHP den aday olursa seçmen garip şeyler oluyor ve olmaya devam ediyor diye düşünür herhalde…siyasette kapalı kapılar ardında ne konuşuluyor seçmen ne bilsin? özellikle Erdoğan ve bahçelinin ne konuştuklarını kimse bilmiyor, ana muhalefet koridorda kavga etmekten kapalı kapıların arkasına geçmekte zorlanıyor her zamanki gibi. her yere aday olan ama hiçbir yeri kazanamayan ince adaylar görecek miyiz yine sahnede bakalım…
    kaç seçim oldu bilinmez fehmi bey her biri öncesi öyle mi olur böyle de olur mu diyerek akp için felaket senaryoları yazar durur. ancak her seçimden akp kismi oy düşüşü yaşasa da iktidar çıkmayı başarır. nedense felaket senaryoları akp nin bir şekilde işine yarar. muhalefet partilerine bir türlü güvenmeyen çaresiz seçmen oyunu yine gidip akp ye verir. gerçi ana muhalefet iktidar oy toplasın diye elinden gelen herşeyi yapar ama sonra pişman mı olur bilinmez bu durumu kabullenmeyip hile var hurda var diye ortalığı birbirine katar ama acı gerçek aslında seçmenin ne kadar çaresiz olduğu ile ilgilidir.
    ideoloji üzerinden seçimini yapan seçmen kararını fazla değiştirmiyor
    lider tercihi üzerinden yapan seçmen içinde aynı şey söylenebilir
    bir de ekonomik göstergelerin ağırlıklı olduğu genel durum üzerine karar veren seçmen var. bu seçmen genellikle kararsız olarak tanımlanıyor. akp nin ilk iki seçmen grubunda büyük bir sorun yaşaması olası değil, muhalefet partileri de lider üzerinden seçim yapan seçmene fazla sahip olmasalar da ideoloji üzerinden seçim yapan seçmen grublarını koruyacaklardır. bu seçimde de yine herkesin gözü kararsız seçmende olacak onun oyunu etkilemeye çalışacaklardır…burada ağırlıklı parametre elbette ekonomik göstergeler olacak, devletle birey arasında en yakın ilişki sonuçta para üzerinden yürür, ülke ekonomik krizden geçerken at değiştirmek mi iyi yoksa mevcut iktidarı desteklemek mi iyi karar vermeye çalışacak. türkiye bir ekonomik krizi yaşıyor fakat bu iyi haber. kötü haber bu krizin global ölçekte yaşanıyor oluşu. tahmin edilenden çok daha önce yani önümüzdeki yılın sonlarından önce Amerika başta büyük bir kriz ülkelerin kapısını çalacak. hatta belki daha önce Japonya da..büyük bir ihtimalle bütün sistemin çöküşünü izlemek bizlere nasip olacak çok şanslıyız!!! 2018 başladığı yıl olarak tarihe geçecek…1988 ocak ayı the economics kapağını hatırlayalım…yeni bir sistemin doğuşuna da tanıklık edeceğiz doğal olarak, gerçekten çok şanslıyız!!! sanal para sistemi. James rickards ın the road to ruin kitabı ice 9 protokollerini-planlarını anlamak için önerilebilir…anlamak önemli çünkü doğru kararları vermek için, önce sadece burnumuzun ucuna bakmaktan vazgeçmeliyiz…

  15. Bana öğle geliyorki Ocak 2019 Türkiyenın yağmacilar, iftiracilar ve yalancilardan kurtuluş ayı olacak.

    • Nurdan hanım topu topu 12 ayımız var, geçmişte bunların çoğu kullanıldı, yakında kurtuluş ayı olarak sayılacak ay kalmayacak, hesaplı kullanmanızı tavsiye ederim:))

      • Necip bey, içimden öğle geldi.
        Bende burada paylaştim….
        Tıpki son Brunson ve Kaşikci olaylarinda olduğu gibi sadece bir tahmin.
        İsterseniz 10 Ekim tarihli yorumumun asağiya aktardiğim bölümündeki parentez içerisine aldiğim o son satirlar ile birlikte dünkü Prens Muhammad Bin S nin konuşmasini okuyarak bir değerlendirme de siz yapmin.
        Nedersiniz? Yapabilirmisiniz?
        ××××××××××××
        Nurdan
        10 Ekim 2018 at 21:27
        Hakan bey tesbitlerıniz mükembel.
        Bende sizin yazınizdan yola çıkarak şunu eklemek istiyorum.
        Herkesin bildiği gibi Belediye seçimleri var ve şu an “FETOCULIK” pek iş yapmiyor (TROLLERIN) haricindede kimsede dillendırip inanmiyor.
        Şimdide (Suudi arapistan ile danişıklı dövüşü sahneye koydular.)
        Her zaman, dostlar acı gercekleri söyler veya F koru gibi yazar!
        Politikacilarda doğrularin aciliğinda rahatsiz olduklari içın hep TATLI olan yanlanları söylerler…
        Geneldede TATLIYI çok seven,
        3.Dünya ve Musluman ülkelerinin # 1 gidasi yalandır!
        Bu gidadan hoşlananlar için en güzel dilek “afiyet” olsun demektır.
        Afiyetle kalın.

    • Nurdan hanım seçimler mart ayında değil mi? Ocak ayında gene neyin kurtuluşu bu? Beklenen salih zattan söz ediyorsan o kasım ayında gelcekmiş zaten:) yalnız bu sefer millet bayrakla değil daha farklı çıkacak meydanlara, benden söylemesi…

Yoruma kapalı.