Muhalefet seçim kazanmayı çantada keklik görüyor, ama bir kez daha üzülebilirler…

40
Reklam

Galiba zamanında veya erken yapılacak seçimde iktidar değişikliğinin çantada keklik olmadığını düşünen bir tek ben varım. Muhalif diye bilinen hemen herkes daha şimdiden kendilerini iş başına gelecekleri yeni döneme hazırlıyorlar. Kimi aday gösterseler kazanacağına inandıkları için de, muhalif cephenin en büyük partisi içinde veya kenarında yer alanlar, genel başkanları cumhurbaşkanı seçilince yerine kimin geleceğini dert etmeye bile başladılar.

Peki ben neden konuya öyle yaklaşmayı ‘ham hayal’ olarak görüyorum?

Muhalefetin durumuna bakarak…

İktidar cephesi de, sanıyorum, muhalefete bakıp nasıl olsa seçimden kendilerinin kazanarak çıkacağını düşünüyor.

Onlara ve söylemlerine baktığımda öyle bir rahatlık içerisinde bulunduklarını görüyorum.

AK Parti’yi yenmek kolay değil

AK Parti ülkeyi 20 yıl gibi çok uzun sayılacak bir süredir yönetiyor. Cumhuriyet tarihinin rekoru AK Parti’de. 600 yıldan biraz fazla varlığı sürmüş Osmanlı döneminde bile, 36 padişahtan ülkenin başında 20 yıl ve daha fazla kalanların sayısı, üçte birden azdır (10 padişah). 

Demokrasilerde en uzun süreyle devlet yönetmiş pek az cumhurbaşkanı veya başbakan vardır. 20 yıl sürekli iktidarda kalmak Batılı demokrasiler için de bir rekor.

Reklam

Muhalefetin anlamakta zorlandığı ilk konu da bu zaten. Muhalefet cephesinde yer alan politikacılar AK Parti’nin her seçimden oylarını artırarak çıkmasının sırrını hep başka yerlerde arıyorlar. 

[AK Parti’nin Meclis çoğunluğunu kaybettiği için yeniletmek zorunda kaldığı 7 Haziran 2015 seçimi var; ancak onda bile oyu %40’ın üzerindeydi (%40.87). Beş ay sonra, 1 Kasım 2015’te, yenilenen seçimde oyunu 10 puana yakın artırabildi (%49.50). AK Parti oyunun dibe vurduğu 7 Haziran 2015 seçiminde bile CHP’nin oyu %25’i aşamadı (%24.95’te kaldı). Beş ay sonraki seçimde aştı ama birazcık aşabildi (%25.32).]

Muhalefeti erkenden gelin güvey olmaya sevk eden yakın geçmişten farklı olarak şimdi ne var?

Sizler bir farklılık görüyor musunuz?

Ben görmüyorum.

Yolsuzluk iddiaları…

Ekonomik sıkıntı…

Başka?

Reklam

Vardır herhalde ama uzun uzadıya düşündüğümde oylar dengesini tepe taklak edecek güçte aklıma elle tutulur başka bir şey gelmiyor.

Muhalefetin açmazları

Yolsuzluk iddiaları için kendi üretebildikleri orijinal bir şeyler yok muhalefet sözcülerinin; devletin denetleyici bazı birimlerinin raporlarını kullanıyorlar. 

Dünyanın her tarafında iktidarları zora düşürecek konular genellikle medya tarafından araştırılır, ikna edici ifşaatlar önce gazeteler ve televizyonlarda yayımlanır; muhalif politikacılar oradan öğrendiklerini iktidarı sarsacak biçimde kullanırlar.

‘Muhalif’ sıfatını hak eden gazeteler ve TV kanalları ile oralarda yazan veya yorumlarıyla katkıda bulunan ‘gazeteciler’ ülkemizde de var. Ancak ciddi araştırmalar sonucu dört başı mamur kotarılmış, ikna edici biçimde okurlar ve izleyicilerle paylaşılmış herhangi bir ifşaat oldu mu?

“Oldu” denilebilecek Man Adası belgeleri ile Panama belgeleri gibi birkaç haberi bizimkiler değil, yabancı meslektaşlar ortaya çıkardı.   

Bizde muhalif gazetecilerin görev tanımlarında, iktidarı destekleyenlerde olduğu gibi, ‘yakın bildikleri cephenin her söylediğini savunmak, karşı bildiği cepheyi eleştirmek’ yazıyor herhalde…

Yazdıkları ve söyledikleri, AK Parti’den kaçmaya hazırlandığı görüntüsü alınan seçmen kitlesinden bazılarını, seçimlere beş kala yeniden kendisine oy vermeye yönlendirmeye yarayacak malzemeler haline dönüşebilecek şeyler.

Kamuoyu yoklamalarında AK Parti’nin oyları %30’un, Tayyip Erdoğan’ın icraatlarının beğenilmesi hâlâ %40’ın altına düşmüyor, CHP’nin oyu hâlâ %25 civarına ancak çıkabiliyor, AK Parti’ye oy vermeyecek görünen kararsızlar hâlâ bir parti belirleyemiyor ise bir sebebi budur.

AK Parti muhalefetten beslendi bugüne kadar, öyle anlaşılıyor ki, yapılacak seçimde can suyunu ona yine muhalefet sağlayacak.

İntihar eden genç ve muhalefet

‘Cemaat evi’ olduğu bildirilen bir yerde kalır ve tıp eğitimi alırken kaldığı yerde baskılara uğrayan ve eğitildiği kurumda gelecekle ilgili umutlarını kaybeden bir gencin intiharının muhalif cephesi tarafından değerlendirilmesi yeni ve taze bir örnek.

Çoğu CHP’li politikacılar ile muhalif yazar ve yorumcuların söyleyip yazdıklarına kulak veren AK Parti’den kopmaya hazır seçmenlerin ‘endişeli muhafazakar’ diye de adlandırılan bölümü, endişelerinin yerinde olduğunu düşünmeye başlamışlarsa şaşırmam.

Muhalefet adına konuşan ve yazanların ülke için öngördükleri, ‘endişeli muhafazakar’ seçmenlerin AK Parti’de görüp benimsemedikleri hal ve tavırlar karşısında tercih edilebilir bir Türkiye manzarası sunmuyor…

O insanların en son ’28 Şubat süreci’ sırasında karşılarına çıkmış bir projeyi hatırlatıyor yazılanlar ve söylenenler…  

CHP o dönemde askerlerin dayattığı sürece destek vermiş, hatta o zamanki genel başkanı TSK’yı ‘bir sivil toplum örgütü’ olarak gördüğünü söylemişti. O dönem belleklerde hâlâ canlı ve şimdilerde söylenip yazılanlar ile benzerlikler kolayca fark edilebiliyor.

Muhalefetin gelecek seçimde umutlanması için geriye ne kaldı?

Ekonomik sıkıntılar, değil mi?

Varsayalım, AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ısrarından vazgeçti ve Merkez Bankası kadrosunu serbest bıraktı; onlar da 20 Ocak günlü toplantılarında uzmanların tavsiyeleri istikametinde bir karar aldılar. 

Olmaz ya, bir an olduğunu varsayalım…

Ardından da iki ay içerisinde seçime gidildiğini…

‘Çantada keklik’ sayanların beklediği sonuç o seçimden çıkar mı?

Demem şu: İktidar yeniden kazanacaksa bu muhalefetin yanlışları yüzünden olacak; muhalefet arzusuna kavuşursa bunu da iktidarın zaafları sağlayacak… 

Gençlerin umutlarını yok eden işte bu tablo…

ΩΩΩΩ

Reklam

40 YORUMLAR

  1. Hasan “Yani Millet iradesinin gerçek, demokratik manada yansımadığı, yaşanmadığı bir TBMM’i pranga işlevi görmüş olur.” demişsin de;
    seçimlere katılım oranımızı mı beğenemiyorsun, meclisteki parti veya mebus sayısını mı düşük buluyorsun, yoksa milletvekili maaşları mı yetersiz?
    Millet iradesinin meclise yansımadığı iddianızın kanıtı nedir?
    Terör örgütünün siyasi uzantılarını bile balkaymakla besliyoruz, meclisin kimlere pranga olduğunu biraz açar mısınız?

  2. “… umutlarını kaybeden bir gencin intiharının muhalif cephesi tarafından değerlendirilmesi” ne değinmiş Fehmi bey….

    Bu nasıl oldu takip etmediğim için bilemediğim bir konu. Ama tahmin etmek zor olmasa gerek. Olsun varsın! M. Kemal Atatürk Paşababamızın ülkeyi emanet ettiği bu kesimin çantada keklik olarak devraldığı değerler “iman” zafiyetinden mustarip. O kadar eğitime ve okumaya rağmen, “Akıl” desen o gün bugündür ne kadar olgunlaşabildi meçhul! Yazıp çizdiklerinde belli ki şöyle böyle seviyesinde, durumu ancak idare etmekteler! Ülkedeki olaylara bakışlarında şu akıllarını biraz olsun “iman” yönünden kullanabilmiş olsalar(dı), istisnalar bir yana, zaten duvarın öteki tarafında izole kalmayacaklar, diğer tarafta olanlarla biraz daha iyi iletişim kurabilecekler(di). Bunlar gücünü ve ilhamını ülkenin başlangıç tepesinden alan kesim. Nasıl ki Tokayev başkent Astana’nın ismini Nur-Sultan’a değiştirmiş, bunlara Ankara yetmez, Türkiye’nin ismi Atatürkiye’ye çevrilse bunlar “Şerefe! Şerefe!” nidalarıyla kadeh tokuşturur, “balo”larla günlerce düğün-bayram ederler.

    • Bunun simetrisindekilere bakacak olursak. Bunlar da duvarın öteki değil beriki tarafında kalanlar. Bunlar, vaktiyle topluma “Akıl*İman Sentezi” ile entegre edilmiş olsalardı toplumda cemaat cemaat bölünmelerden pek olmazdı. Bu iş bilinç seviyesi yüksek, hem maddi ve hem manevi değerleri daha sağlam, ülkeye katkı açısından üretken bireylerin yetişmesine çok yararlı olurdu. Ama tepeden inme baskı ve yasaklarla adam edilmeğe çalışıldılar. Dolayısıyla düşük profilde sıkıntılı bir hayata mazur kaldılar. Tabiri caizse merdiven altlarında cemaatler ortaya çıktı, ülkenin silah gücüyle darbeye girişecek kadar ileri giden cemaatiyle ülkede kendilerine daha üst seviyelerde yer edinme ve toplumda etkin olabilme ortak bir amaca dönüştü.

      “Elbet bize de sıra gelecek. Bu ülkeyi biz de yöneteceğiz ve tabandan yükseleceğiz” şeklinde hırslandılar bilendiler ve çalıştılar. Daha öncekilere uyarak, onlar ne yaptıysa onlar da hemen hemen aynısını yaptılar. İnançlarına ters gelmesi gereken israf kültürü, belgelenmesi pek kolay olmayan rüşvet işleri, yolsuzluklar devam ededurdu. Bunlar, “benim ezberine dİndar kardeşlerim duvarın öteki tarafındakilerden EYİDİR” diyebilen, gücünü-ilhamını ülkenin başlangıç zirvesi seviyesi şöyle dursun çok çok daha yükseklerden aldığını iddia eden ve tabanın en alt katmanlarından yükseldikleri için epeyce de mesafe kaydedebilmiş olanlar. Çokçası ezberine iman kalıplarını aşamadıkları için “Akıl” zaafiyetinden mustarip olanlar.

      • Yani, demem o ki M. Kemal Atatürk Paşababamız, kendine has “Akıl*İman Sentezi” zafiyetiyle bu günlere gelineceğini kestiremedi. Osmanlı’dan T.C. ye geçişte en büyük sorumluluğu o aldığı için bugünkü durumlara gelinmesinde en büyük pay onundur. Gelişme yolunda geçmişten gelip korunması gereken ülke-yararlı, dinamo vazifesi görecek pozitif değerleri önyargılarla dumura uğratmak/kesip atmakla ve “monkey see monkey do (maymun gördüğünü yapar)” modeline abone olmakla ancak bu kadar olur. Oysaki, bir Japonya ve daha sonra da bir Güney Kore örneğine bakalım, gelişmelerinde eskiyi kesip atmak mı rol oynamış yoksa pozitif değerlerin devamlılığını mı esas almışlar.

    • SAYIN HB, ONU BUNU BIRAK DA, SOSYAL MEDYADA ZEVZEKLİK EDİP, YUTUB DA ABUK SUBUK VİDEOLAR YAYINLAMAYA VAKİT BULAMAYAN GENÇLERİMİZİN YAPTIKLARINA DA BİR BAKAR MISIN?
      “Türkiye’nin ilk cep uydusu ‘Grizu-263A’ uzaya fırlatıldı
      Türkiye’nin ilk cep uydusu Grizu-263A, Türkiye saatiyle 18.25’te ABD’nin Florida eyaletinde bulunan Cape Canaveral Üssü’nden başarıyla uzaya fırlatıldı.

      Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi (BEÜ) Mühendislik Fakültesi öğrencilerinden oluşan Grizu-263 Uzay Takımı’nın temel haberleşme olanaklarının gerçekleştirilmesi amacıyla tasarladıkları uydu, Space X firmasına ait Falcon 9 roketiyle uzaya gönderildi.”
      13.01.2022
      NE DERSİN, CUMHURİYETİMİZİN GENÇLERİ SENCE DE BİR ALKIŞI HAKETMİYOR MU?
      HA GAYRET!!!

      TÜRK MİLLETİ ZEKİDİR!
      TÜRK MİLLETİ ÇALIŞKANDIR!
      TÜRK GENÇLİĞİNİN AKLI HÜR, FİKRİ HÜR, VİCDANI HÜR, İRFANI HÜRDÜR!!!!

      İTİRAZI OLAN????

  3. “H.B.
    14 Ocak 2022 At 11:41
    “Çocukken bir defasında kendimi aşağı atmayı düşünmüştüm de maçam sıkmamıştı.”

    Sen de mi Sn Ahmet Melik? Yani, adam olmanı biraz da yediğin dayaklara bağlıyorsun. Peki haketmek için ne halt etmiştin, onu da yazsaydın! Biz babamızın sözünü dinlerdik. Tek bir seferinde dayak yemiştik ve haklıydı. 1-2 gün sonrasında da pişman olmuş ve şöyle demişti. Beni o sinirli duruma getirdiniz dayağı hakettiniz. Bir daha böyle bir durum olursa “dayaktan kaçmayı da bileceksiniz”. Bunu da unutmam. Bu çağda çocuklara doğru hareketleri anlatmak kolay değil. Bir çoğu cep telefonları ellerinde, dolaşan robotlar gibi. O kadar bağımlılar!”

    Sayın hb, dayak da bir eğitim aracıdır, hayvanlara ve bazen insanlara da uygulamak gerekebilir, sirk çalışanı hayvanlara ya da sorun çıkaran asker, sivil, mahkumlara…
    Pedagojinin sınır çizgileri biraz muğlakçadır, deneyerek öğrenmek kalıcıdır.

    • Bazen insanın kendini zor tutacak durumlar olmuyor değil. Ancak, “dayak konusu”nu aşmak lazım. Harçlıklarını kesmek, istediklerini almamak da etkili bir yol. Ama bunun niye yapıldığının kendilerine çok iyi anlatılması lazım ki ibret alabilsinler, yanlışlıklarını terketsinler, huy edinmesinler… Yanlışlıklarını düzelttiklerinde de önceden alamadıkları harçlıkları da ikramiye olarak vermek lazım, ama faiziyle değil! “Akıl*İman Sentezi” bunu gerektirir. Çok şükür pek şikayetim yok. “Akıl*İman Sentezi”ni kavramış olan, maşallahlık, okul işlerini sorumluluk alarak bir yüklendi disiplinle “süper” seviyede götürüyor. Allah da yardım ediyor bu halde…

      • Evin ufak tefek ihtiyaçlarını ve gündelik araç gereci kendisi tasarlayıp 3D yazıcıdan çıktısını da alabiliyorsa 41 kere maşallah:)

  4. Sayın Koru ,
    Tespitlerinize söyleyecek sözüm yok kendinizi de muhalif kitleden saymanız sebebiyle yazıyorum. Sanırım sorulması gereken asıl soru neden Erdoğan a bu bağlılık ? Ona, toplumun akl-ı selimi veya basireti diyebilirsiniz. Her üç kişiden biri hala Erdoğan ı destekliyorsa bunlar satır aralarındaki mesajların ne manaya geldiğini bilen ve liderin performansını gözlemleyen kitledir.
    İslam dininde intihar edenin cenaze namazı kılınmaz. Nas bu şekilde olmasına rağmen diyanet işleri başkanlığı aksi yönde fetva vermiştir ve bu kişilerin de cenaze namazı kılınmaktadır. Gerekçesi ise insanın fıtraten hayatta kalmaya meyilli olduğu , mücadeleci olduğu ancak akıl ve şuur kaybı sebebiyle intihara teşebbüs edebileceğidir. Bu itibarla da bu mütedeyyin kitle çekinmeden bu tür olaylarda da son görevlerini yerine getirmekten kaçınmamıştır.
    Basına yansıyan son olayda intihardan önce çekilen bir video kaydının bu kapsamda olmadığını bu kitle fark etmiştir. Değerlendirmesini de ona göre yapmıştır. Muhalefet bir ikinci Erdoğan bulup aday olarak çıkaramadığı sürece bu böyle devam eder. Ne Davutoğlu , ne de Babacan o gömleği giyemez !

  5. Sağ muhafazakar milliyetçi mütedeyyin seçmen için, bir yurtta çocuklar söz konusuysa, gerisi teferruat desinler diye el açıp elini ovuşturarak beklemek,
    Yada bir yolu yaptılar yel, aynı yolu yine yaptılar sel aldı, bir daha yapsalar asfalt yanacak??️
    deyip kamera ile de belgelemek,
    Olmadı seni kuru ekmeğe, ekmek kuyruğuna muhtaç ettiler felan demek,
    Olsa olsa bizim muhalefetin rüyasında gördüğü bir şey olurdu herhalde.
    Olmaz mı olur elbet! Ama önce senin o seçmenin senden YAPMAMANI istediği (düşmanımla bir olma, devletin tu kaka ilan ettiğini başına taç yapma gibi) şeyleri önce sende görmeli!
    -Sonra çocuğunu gönderdiği yurtta okulda nasıl fahri müfettişlik yapıyor sen kendini kameraya çek ve evine git açık kalan ağzınla kendini izle☺️

  6. Nasıl olsun?..

    Bir tarafta dağınık ve doku uyuşmazlığı olan muhalefet partileri, beri tarafta devletin tüm kurumlarını ve gücünü elinde bulunduran/tutan, seçimlerde bu gücü kendi lehine kullanan/kullanacak iktidar partileri. Sadece seçmenin oylarıyla, iradesiyle değiştirilebilecek bir tablo yok ki karşımızda.

    Diğer bir etmen, 50 artı 1 baraj sistemli Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi; alışıldık manadaki siyaset zeminini kilitleyen ya da zengin siyasi alternatiflerin oluşmasına engel teşkil eden ve iki kutuplu bir yapıdan nemalanan, siyasi bir çıkmaz sunan bir sistem.

    Başkaca da bir neden 30-35’e sol 70-65 oranlı sağa yönelik çok değişken olmayan ideolojik seçmen yapısı…

    Yüzde 65-70 orana tekabül eden sağ- muhafazakar/dindar seçmen, CHP’nin başını çektiği hiç bir siyasi harekete zinhar olumlu bakmıyor. Tam tersi 30-35’e tekabül eden sol seçmende hakeza sağ partilere.

    Aslında bu tablo bu hengamda çok rahat değişebilir/di: Sol’un (CHP başta olmak üzere) dışarıdan desteklediği Millet İttifakının lokomotif gücünün İYİ Parti yada başka sağ parti liderliğinin olduğu bir ittifak hareketi ile… Denilecek ki, CHP ya da diğer sol partiler varlık sebebini inkar etmiş olurlardı. İlk bakışta belki böyle, ama bu gidişle siyasi arenayı ilk terk edecek olan ya da her defasında yüzde 20’lerde gezinecek olan da sol partiler olacaktır. Cumhur İttifakındaki üyelerinden başka diğer sağ partiler, Yeni Parlamenter Sistemde kararlılar; bu sistemde siyasi yelpaze hem daha zengin olur, hem de bu sistem temsilde adaleti sağlamaya daha elverişlidir.

    Neyse de ne demeyeyim… Diğer önemli bir faktör de “siyasi liderlik”: Erdoğan bu kulvarda baş rolde. Millet İttifakının Erdoğan’la yarıştıracağı karizmatik bir liderlikten yoksun olması onun büyük bir dezavantajı.

    Hülasa; dünyamızın evrildiği yeni, popülist liderlerin elinde işlenen hızlı karar alama sürecine müteallik “yeni politik hareket tarzı”na, zahir, devletimizin de Sn. Erdoğan’la devam etme iradesi Sn. Bahçeli ulaklığında devam ediliyor, edilecek!

    Değilse, Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhalefeti hedef alarak “Ülkenin yönetimine talip olduklarını söylemekten vazgeçmelerinin kendileri için daha iyi olacağını da hatırlatmak istiyoruz” diye konuşur muydu!

    Ülkemizin siyasi tablosu her daim sağ-muhafazakar kesim üzerinden şekillenir. Bu kitleyi ikna eden, onure eden, politize eden; “ağzına bir parmak bal çalan”, kulağına “tatlı yalanlar fısıldayan”, rızasını aldıktan sonra da bildiğini okuyan siyasi liderler/oluşumlar kazanır.

    Sağ-Muhafazakar kesim dünyamızın, ülkemizin gerçeklerine uyanmadıkça evvelinde de olduğu gibi çok açık/örtülü, ilkel/modern-post modern müdahaleler yaşarız daha.

    Yani Millet iradesinin gerçek, demokratik manada yansımadığı, yaşanmadığı bir TBMM’i pranga işlevi görmüş olur.

  7. Fehmi beyin yazılarına hergün göz atarım.
    İlgimi çeken konular olursa mutlka okurum.
    Dikkatimi çeken bir şey var yorumlar kısmında.
    Bazı yorumcular yorum diye yazardan uzun yazılar döşeniyorlar.
    Anladığım kadarıyla Fehmi Bey in okunurluk oranından faydalanmak istiyorlar.
    Yani bir tür asalak bunlar.
    Genellikle de AKP yandaşı troller uzun yazılar döşeniyor.
    Eeee adamların tuzu kuru tabi.
    Boş zamanları çok.
    Geçim sıkıntıları da yok.
    Yaz babam yaz.
    Kardeşim o kadar hevesli ve kendine güvenen insanlarsanız kendi bloglarınızı oluştursanıza!
    5 satırı geçen yorumları hiç okumadığımı belirteyim.
    Bu da benim en uzun yorumum olsun.

    • Adamım öyle arada sırada bir gözatmakla olmuyor, hatırlarsan o şekilde “sade vatandaş” nickini çarptırmıştın burda, hala da uyanamadın anlaşılan!
      Biz de senin gibi yan gelip yatsak, en azından yorumları burda her gün kırk kere hatim indirmesek bizim de başımıza daha neler gelirdi kim bilir?

      Uzun ya da kısa bilemem ama;
      “Anladığım kadarıyla Fehmi Bey in okunurluk oranından faydalanmak istiyorlar.
      Yani bir tür asalak bunlar.”
      ifadesi biraz fazla iddialı gibi göründü bana,
      şöyle ki;
      tam tersi de geçerli olabilir, yani yorum yazarları köşeyazısının okunurluğunu arttırıyor da olabilir, öyle değil mi?
      Asalaklar hazıra konarlar ama birçok asalak da sömürdükleri yaratığın aynı zamanda sağlığını da korurlar;
      mesela ekine balıkları, köpek balığının dişleri arasında kalmış atıklarla beslenirler, bu da onun diş sağlığı açısından hayati bir temizliktir…

      Yalnız şu tavsiyeniz çok yerinde olmuş:
      “Kardeşim o kadar hevesli ve kendine güvenen insanlarsanız kendi bloglarınızı oluştursanıza!”
      Geçen günlerde bazı arkadaşlarımız da “kahve cemaati”, “siyaset cemaati” gibi kavramlar kullandılar ama kimse de arkasını getirmedi,
      kim bilir, belki biz de “yorum cemaati” filanızdır?
      Yani kişisel blog yazmak yerine belki de korusitesi sakinleri olarak kollektif yapmayı seviyoruzdur, noolmuş?

      Neyse, adamı günaha sokma da, uza git şurdan, tövbe tövbe…

    • Değişik ama konuya ilişkili fikirlerin olması ülkedeki sorunlara gösterilen “ilgi”yi yansıtır. Bilgi ancak ilgi varsa oluşan bir değerdir. Kitabımız Kuran “bilgi”nin önemi konusunu vurgulamak için Allah (cc) şöyle der “Bilen ile bilmeyen hiç bir olur mu?”. Kulları olarak bu soruyu nihai analizde şöyle de sormamız gerekir; Allah’ı gerektiği gibi bilen, bilmeyenle hiç bir olabilir mi?

      Konulara ilgisiz kalmak isteyenler statüko’dan memnunsa ne işleri var burada? Okumak istiyen okur, istemeyen okumaz. Parazit, veya da mikrop! Bunların önemli bir kısmı vücuda girdiğinde vücudun daha sağlamlaşmasına da vesile olurlar. Bu konu da akledilmesi gereken bir konudur.

      Zafiyetleri sorgulamak sorunlara ilişkin yapıcı fikirler ortaya koymak çözümlere doğru yolculuğun ilk aşamasıdır. Sağolsun, Fehmi beyin, gündemi takib ederek, beyin fırtınası gibi bıkmadan usanmadan hergün yazması yorumcuların katkısıyla daha bir rengarenk oluyor. Kısa mesajlarda siyasi tercihlerin dışında veya sataşana sataşma dışında ne içerik var ki?


      Bilgi dedikleri, bilgi!…
      Okyanusta üç beş damla
      Ancak yoksa ona ilgi,
      Ne olur ki kör adamla!?

      Na to mermer, na to kafa,
      Biraz vursan tın tın öter,
      Aklını koymuşsa rafa,
      Bedelini bir gün öder!
      ….

  8. 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde ; ülkeyi siyasi ve ekonomik krizin içine sokan DSP, ANAP ve MHP koalisyonu , seçmenden büyük bir tokat yeyip barajın altında tarihin çöplüğünü boylarken AKP %34 oyla 363 milletvekili ve CHP de % 19 oyla 178 milletvekili çıkarmıştır .
    AKP , yeni kurulan, kadrosunu tam olarak oluşturamamış , deneyimsiz bir parti iken iktidar olabiliyor, CHP ise yine nal topluyordu !
    CHP ; o ortamda , o şartlarda yani ülke ,siyasi ve ekonomik bir kriz içinde iken bile halka ümit verememiş , bir baltaya sap olamamıştır !
    Aynı CHP şimdi ise , uzunca bir süreden beri ülkeyi ekonomik kriz içinde kıvrandıran siyasi iktidarın ; adeta altın tepsi içinde muhalefete sunduğu bu kriz nimetinden de hiç mi hiç istifade etmesini beceremiyor!
    Vallahi rahmetli Kamer Genç olsaydı tek başına çok daha etkili bir muhalefet mücadelesi ortaya koyardı !
    Kapının önüne konduktan sonra hiç seslerini çıkarmayan Davutoğlu ile Babacan ise aslında daha o zaman kaybetmişlerdi ; ancak tabii ki yine de belli olmaz !
    Bütün bunlara rağmen devletin ve milletin başına bela olan bu iktidarın , bir an önce gitmesi gerekir mi , evet gerekir ! Ancak sonuç ne olur ,işte orası belli değil ; bir mucize neden olmasın !
    Selamlar, iyi günler

  9. Bu endişeli muhafazakarların endişeleri ne ola ki, canlar giderken kılları kıpırdamıyor da “kazanımları” gidecek diye endişelere gark oluyorlar. En basit ifadeyle,- kötü yönetim yüzünden- ülke çalkalanırken, ülke elden gittikten sonra endişelenecek bir hayat bile kalmayacakken , safları sıklaştırmak ihtiyacı hissediyorlar. Yolda gördüğü ekmek parçasını üç kere kafasına götürecek kadar endişeliler ama hayatları hapislerde çürüyenler için kılları kıpırdamıyor. Artık bu gruba muhafazakar demekten vazgeçelim, muhafazakarlar hukuku, ahlakı, değer yargılarını vsyi muhafaza etmek isteyenlerdir. Kendi yaşam tarzını ve “kazandıklarını” ne pahasına olursa olsun korunması gereken evrensel değerler sanan tutucular değil. Şimdi bu kişilerin endişelerini gidermek ve sırf seçim kazanmak için muhalefet inandıklarından, savunduklarından vaz mı geçsin? Evet, son derece yetersizler ama her başarısızlığın nedeni de muhalefet değil, toplum biraz da dönüp kendisine bakmalı. Son tahlilde her toplum nasıl yönetilmek istiyorsa öyle yönetilir, ister Afganistan gibi ister İsviçre gibi. Bu da demokrasinin bir arazı.

  10. Adı üstünde keklik ?️? uçarda kaçarda.
    Kimsenin çantasına bağlı değil. Bu durum çantanın içine para doldurana karşı da geçerli bir tespit bence.
    Hatta çekirge bir sıçrar… Diye bir sürü hikaye vardır bu topraklarda.
    Fakat benim tiksindiğim:
    Koca bir ülkenin siyesetinin bir partiye!
    Hayır bir grup insana, seçmene!
    Yada illegal olduğu kanunlara kayıtlara geçmişlere endekslenmeye çalışılması?
    Benim tespitim akıl tutulması, bazısı diyor celladına aşık olma.
    Hatta en doğru tespit, ne kendimizi tanıyor biliyoruz nede çevrede olup bitenleri? belkide.
    Herkes cellat’ı iktidardakiler! olarak algılıyor, algılattırılıyor bilinçli olarak bence.
    Sonucu yazmış zaten yazar:
    “AK Parti muhalefetten beslendi bugüne kadar, öyle anlaşılıyor ki, yapılacak seçimde can suyunu ona yine muhalefet sağlayacak.”
    “Sözlük” !
    Ben değilim, hoşçakal??️?

    • Sizce “illegal olarak kanunlara kayıtlara geçmiş” bir ismin sesine neden sadece iktidar paydaşları kulak verir?!

      Veya, belki de Yazar tebeşir suyu demeye kalemi gitmediği için “can suyu” yazmıştır.

  11. ERKEN SEÇİM BEKLENTİSİ–GAZ ALMA.
    İktidar açıkça dillendirmese de hatta sözlü olarak yalanlasa da, erken hatta baskın seçim yapacakmış gibi hamleler yapıyor.
    Muhalefetimiz de;
    – 2021 yılının başlarında 2021 yılı Ekim-Kasım aylarında erken,
    – 2021 yılının sonlarında 2022 yılı Mayıs-Haziran aylarında erken-baskın,
    –Şimdilerde ise bu yılın Eylül-Ekim aylarında erken seçim yapılacağını iddia ediyor.
    –Bu yılın Eylül-Ekim aylarına gelindiğinde ise “şunun şuarasında, zamanında seçime ne kaldı diyecek.
    İktidarıyla ve yandaş ve yancı muhalefetiyle yaptıkları tüm olay, toplumun “gazını” almak.

    • Sayın yk, toplumdan ziyade sanki chp seçmeninin gazını alıyorlar gibi, ne dersiniz?

  12. Birçok kez belirttiğim üzere ülkenin iktidar değil muhalefet sorunu var .
    İktidarın yaptığı bunca yanlış varken muhalefetin halen oylarını artıraması
    son derece sıkıntılı bir durum .Bu iktidarı hem daha çok yanlışa sürüklüyor
    hem de halkta güven bunalımı yaratıyor. Muhalefeti alternatif olarak göremeyen
    halk ya ülkeyi terketmekte yada umutsuzluğa kapılmaktadır.
    Muhalefetin halen ne bir adayı nede bir projesi var .sadece desteksiz atarak
    günü kurtarmaya çalışıyor. Örneğin EYT diye bir garabet var .Bu ne demek biliyormusunuz.
    Sosyal güvenlik sistemini çökertecek bir olay .Umarım muhalefet bu desteksiz atmasyonlarını
    fazla dillendirmez .Tabi iktidar da dolduruşa gelip böyle bir hareket ile Ülkenin intiharına kalkışmaz.
    ah bu çapsız muhalefet nerde eski politikacılar nerde .

    • Ahmet bey özlemini çektiğiniz “eski politikacılar” eski türkiyede kaldı, bir kısmı da hakkın rahmetine kavuştular galiba…

      • maalesef koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi diyorlar.
        meydan boş olunca at atabildiğin kadar yap yapabildiğin kadar .

  13. AKP’NİN FARKI
    AKPnin diğer iktidarlardan farkı
    1– Kadro bazında:
    Kadroları Cumhuriyet Tarihinin en yetersisizi olmakla birlikte sayısal olarak, özelikle üst düzeyde neredeyse tamamını kontrol ediyor ve tamamına hükmediyor.
    1960 sonrası hiçbir iktidarın yapamadığı özellikle askeri ve yargı bürokrasisine de sahip. Bu müthiş bir güç.
    2–Parasal güç:
    Gerek parti yetkililerinin, gerek de partiyi destekleyenlerin ulaştığı maddi güç önceki hiçbir iktidar ile kıyas dahi kabul etmez.
    Tabii ki bu güçlerin meşruiyeti ayrı bir konu.
    Önceki iktidarlar süt dişi ise, AKP bir azı dişi.
    Devletin tüm katmanlarına kök saldı.
    Kendi taban desteği ciddi derecede erimiş, meşruiyetini de büyük oranda yitirmiş olmasına rağmen devlet kadrolarında durumu önemli bir komplikasyon nedeni.
    Bu kadrolar güç ve ibre kimden yana ise o tarafa döner.
    Ancak bu kural kriminal tipler için geçerli değil.
    Ve maalesef özelikle üst düzeyin, yani insiyatif kullanma durumunda durumunda olanların büyük çoğunluğu suça bulaşmış durumda.
    Suça bulaşan bu kadrolardakiler, iktidarın devamı için her türlü hukuksuzluğu yapmaya angaje kişiler.
    Toplumsal olarak ta çok büyük bir problem var:
    7 Haziran– Kasım 2015 tarihleri arasındaki olaylara milletin verdiği tepki.
    Millet “kaos” kartına oynayanlara açık çek verdi.

  14. Hemen her gün ekranlara çıkan ve demeç üstüne demeç veren muhalif partilerin liderlerinden, sözcülerinden ve mensuplarından memleketin sıkıntılarına devâ olabilecek tek bir çözüm bilmem işittiniz mi?

      Tek bir hedefleri var, Tayyip Erdoğan’ın işbaşından gitmesi! O hele bir gitsin de ne olacağı Allah kerim; ama bir gitsin!
      Tek söyledikleri, Tayyip Erdoğan’ın gitmesi gerektiği! O gittikten sonra bütün dertler bitecek, memleket güllük gülistan olacak, demokrasi gelecek, kalkınmada ilk on ülkenin arasına gireceğiz, uzaya çıkacağız, Mars’a gideceğiz, Jüpiter’de de koloni kurup bayrağımızı dalgalandıracağız ama hele bir gitsin!
    1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilânından önceki senelerde, muhaliflerin tek bir hedefi vardı: İkinci Abdülhamid’i devirmek…
    Sultan Abdülhamid, 1908 Temmuz’unda Meşrutiyet’i yeniden ilâna mecbur kaldı, ertesi sene çıkan 31 Mart isyanının bastırılmasının ardından da
    27 Nisan 1909’da tahtından indirildi.
    Muhalefetin hayali artık hakikat olmuş, Abdülhamid gitmişti!
    İttihad ve Terakki memlekete yavaş yavaş hakim olmaya başlarken İstanbul’daki belirsizlik imparatorluğun dört bir yanına sıçradı. Arnavutluk ayaklandı, Girit Meclisi Yunanistan’a sadakatini duyurdu ve Balkanlar’da bağımsızlık hareketleri daha da arttı.

    Bütün bu tatsızlıklar içerisinde 1911’e gelindi ve o senenin Ekim’inde İtalya birdenbire Libya’yı işgal ediverdi. Artık sık sık hükümetler değişmekte, sadrazamlar yani başbakanlar birbirini takip etmekteydi. Hergün bir başka yenilginin haberi geliyor, hayat gittikçe pahalılaşıyor ve hemen her an darbe bekleniyordu.

    Kabinelerde temsil edilmeyen partiler hükümetleri yıpratmak için ellerinden geleni yaptılar, derken bakanlık yapan eski başbakanlar birbirlerine girdi. İstanbul’daki bu didişmeler sırasında üstüne üstlük bir de Balkan savaşı patladı, Rumeli olduğu gibi elimizden çıktı, bu arada Libya’yı da kaybettik Sadrazam Gazi Ahmed Muhtar Paşa’nın işbaşına gelmesinden üç ay sekiz gün sonra, 29 Ekim 1912’de istifasının üzerinden iki ay geçmişti ki, İttihadçılar Babıali’yi basıp işbaşına geldiler; İttihad ve Terakki Partisi devletin tek sahibi oldu, Türkiye’de Abdülhamid’e rahmet okutacak bir baskı rejimi başladı, muhalifler ya öldürüldüler yahut gemilere doldurulup sürgüne yollandılar, arkasından durup dururken Birinci Dünya Savaşı’na girdik. Sonrası ise mâlum: Koskoca imparatorluk uçtu, gitti!

    MUHALEFET BUGÜN DE AYNI!

    Bugün Abdülhamid zamanındaki zayıf, çaresiz, güçsüz ve devamlı şekilde toprak kaybeden Türkiye değiliz; ortada güçlenen, kalkınan, kendi silâhını kendisi yapmaya başlamış ve etrafında olup bitenlere karşı kararlı güç hâline gelmiş yeni bir Türkiye var…

    Muhalefetimiz 2022’de yüz yirmi küsur sene öncesini, yani 1900’leri yaşıyor! Geçmişin tek sloganı olan “Gitsiiiiin!” haykırışları bugün de yükseliyor ama gittiği takdirde ne yapılacak, ne edilecek, sıkıntılara karşı ne tedbirler alınacak, bunlar hakkında tek söz eden yok!

    Geçen yüzyılda yaşanan felâketleri hatırlayıp ders almadığımız, sadece “Gönderme” fikrine takılıp kaldığımız ve “Hele bir başa geçelim, gerisini sonra düşünürüz” saplantısı ile ortaya yeni birşey koyamadığımız takdirde, o felâketler her daim yakamızda olurlar!

  15. Demirtaş’ın suçu ne’ diyen o fotoğrafın muhatabı olur

    Amerikan Kongresi’nde ya da Fransa Meclisi’nde terör örgütü Usame Bin Ladin’in adını anıp “Sayın” diyerek bağlılık gösterisinde bulunabilir misiniz?

    Ya da Amerikan Kongresi’nde ya da Fransa’da, öldürülen IŞİD Lideri Ebu Bekir el Bağdadi’yi övebilir misiniz, barışın elçisi ilan edebilir misiniz?

    Bırakın kanlı terör örgütlerinin elebaşını övmeyi, teröristlerin yaptığı saldırıyı, doğru tarif etmediğinizde başınıza nelerin gelebileceğini öğrenmek için ABD’li siyahi Müslüman senatör Ilhan Omar’ın yaşadıklarını hatırlamanız yeterli.

    ‘BİRİLERİ BİR ŞEYLER YAPTI’

    Amerika Birleşik Devletleri Kongresi’nin Müslüman üyesi Ilhan Omar, 2019’da Amerika İslam İlişkileri Konseyi’nin (CAIR) kuruluşu nedeniyle düzenlenen bir toplantıda yaptığı konuşmasında, “CAIR, 11 Eylül sonrasında kuruldu. Çünkü onlar, birileri bir şeyler yaptığı için bizim de sivil özgürlüklere erişimimizin engelleneceğini fark ettiler” dedi.

    Yemek Kartlarının sağladığı KDV indirimi ile en çok patronlar mutlu.
    Ticket Restaurant Yemek Kartı
    Bulaşık Makinesi Tabletlerinin Şaşırtıcı 6 Kullanım Yeri
    Home Tricks
    by Taboola
    Omar’ın konuşmasında “Birileri bir şeyler yaptı” ifadesi ülkede çok büyük bir tartışmaya yol açtı. El Kaide terör örgütünün 3 bin kişinin ölümüne sebep olduğu 11 Eylül saldırıları konusunda yeterli sert tepkiyi vermediğini iddia eden basın ve siyasetçiler, Ilhan Omar’ı linç etti.

    ‘Demirtaş’ın suçu ne’ diyen o fotoğrafın muhatabı olur

    ALIN SİZE ÖZGÜRLÜKLER ÜLKESİ AMERİKA

    Terörün ya da teröristlerin propagandasını yapmadı, terör örgütünün elebaşından söz etmedi, ya da o teröristlerin örgütü ile doğrudan ya da dolaylı bir ilişkisi yoktu, sadece ve sadece, “Birileri bir şeyler yaptı” dediği için kongre üyeliğinin düşürülmesi bile tartışıldı.

    New York Post gazetesi, El Kaide’nin uçakla intihar dalışı yaparak 3 bin kişinin ölümüne sebep olduğu ikiz kulelerin vurulma anının fotoğrafını “Alın size birilerinin yaptığı bir şeyler” manşetiyle paylaştı. Kongre üyelerinden bazıları, Omar’ı canlı bombaya bile benzetti.

    Tüm bunlar, “özgürlüklerin simgesi, hukuk ülkesi, ifade özgürlüğü şampiyonu!!!” Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşandı.

    TBMM’DE TERÖR PROPAGANDASI

    O günden sonra Ilhan Omar’ın sesini duyan oldu mu? Siyaseten “sessiz moda” geçti adeta…

    Dediğim gibi tüm bunlar sadece “Birileri bir şeyler yaptı” dediği için oldu.

    Peki biz Türkiye’de ne tartışıyoruz?

    PKK elebaşı Öcalan’ın talimatıyla kurulduğu, ilk Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, “Sayın Öcalan’ın 20 yıllık hayali” dediği HDP’nin terör örgütüyle ilişkisini…

    Bilmiyorum daha nasıl bir kanıt ortaya çıkmalı? Partinin, örgütten talimat aldığı, partinin yönetiminin, milletvekili adaylarının, belediye başkan adaylarının, meclis üyeleri adaylarının dağdaki terörist kadro tarafından belirlendiğini duymayan, bilmeyen kalmadı.

    Terör örgütü PKK’ya yaptıkları yardım ve yataklık olaylarını, yazarak buraya sığdırmak mümkün değil. Şimdi ise HDP Milletvekilli Semra Güzel’in, 2017’de öldürülen bir PKK’lı teröristle fotoğraflarını tartışıyoruz. Peki, birkaç gün önce HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş’ın, Paris’te öldürülen üç PKK’lı teröristin anısı önünde saygıyla eğildiğini söylediği konuşmasını nereye koyacağız. Yazımın girişindeki soruya dönersek; dünyanın hangi ülkesinde, ülkeyi bölmeyi amaçlayan, sivilleri ve resmi görevliler dahil 15 bine yakın insanı katleden bir terör örgütünün üyeleri o ülkenin meclisinde anılabilir?

    Bu rezalet, bu ülkede yaşanıyor. Nasıl oluyor peki?

    HDP’NİN ESİRİ OLDULAR

    Terör örgütü PKK’nın TBMM şubesi olan HDP ile “herkesin bildiği gizli işbirliği” yapan Millet İttifakı üyesi CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi sayesinde, HDP’nin oylarına olan ihtiyacı bu partileri esir haline getirdi. HDP’liler, PKK elebaşını yanlarında övse de, teröristlere destek verdikleri ortaya çıksa da, TBMM çatısı altında “Kürdistan” lafları etse de, teröristleri ansa da ses çıkarmayacak haldeler. HDP’liler, gıyabında ya da yüzlerine hakaret etse bile görmezden, duymazdan geliyorlar. Tıpkı, HDP Milletvekili Semra Güzel’in 2017’de öldürülen bir PKK’lı teröristle fotoğraflarının çıkması olayındaki tepkisizlikleri gibi.

    Nitekim Kemal Kılıçdaroğlu, bu olaya tepkisi sorulduğunda cevabı şu oldu: “Bu fotoğrafı gördüğümde sordum ne zaman çekilmiş diye; İmralı ile açılım (Çözüm) döneminde çekilmiş. Dolayısıyla bu fotoğrafın muhatabı doğrudan doğruya Erdoğan’dır. Bu fotoğraflar çekilirken, ülkede ne oluyordu diye sorulması lazım.”

    37 KİŞİNİN ÖLÜMÜNDEN SORUMLU

    Evet doğru, Açılım sürecinde AKP hükümeti vardı. Evet o süreçte yaşananların muhatabı Erdoğan’dı. Terör örgütü PKK’nın 2015 yılı temmuz ayında iki polisimizi şehit ederek sonlandırdığı süreci terörle mücadeleye çeviren de Erdoğan oldu.

    Bir diğer muhatap HDP idi. HDP yönetimi PKK’nın talimatıyla suçlar işledi. Teröristlere her türlü desteği verdi, bazı il ve ilçelerde özerklik ilan etti, hendek çukur eylemlerini destekledi. Açılım sürecinin en önemli olaylarından birisi de Kobani bahanesiyle 6-8 Ekim 2014 arasında yaşanan olaylarda 37 kişinin yaşamını yitirmesidir. Peki o çağrıyı kim yaptı? Selahattin Demirtaş’ın başkanlığındaki HDP yönetimi. O süreçte hiçbir sorumluluğu olmayan Kılıçdaroğlu ne yapıyor peki? Açılım sürecinde PKK adına her suçu işleyen ve Kobani olayları nedeniyle tutuklu yargılanan “Demirtaş’ın suçu ne?” diye sorup duruyor.

    Demirtaş’a her fırsatta sahip çıkan Kılıçdaroğlu, HDP Milletvekili Semra Güzel’in aynı süreçte yani 2014’te çekilen fotoğrafları için, muhatap Erdoğan diyor?

    Eğer, Kılıçdaroğlu, gözünü karartarak Demirtaş’ın da içinde olduğu suçları görmezden gelmese, PKK’nın siyasi şubesi olan HDP ile işbirliği uğruna parti ilkelerini çiğnemese “Haklı” diyebiliriz. Ama, PKK’nın siyasi şubesi HDP, gözü kara işbirliği kendi tercihi. Dolayısıyla, “Demirtaş’ın suçu ne?” diyen Kılıçdaroğlu doğal olarak o süreçte çekilen fotoğrafların da muhatabı haline dönüşüyor. Teröristle ve siyasi şubesiyle ilişkiye giren sonucuna katlanır.

  16. Zamanında yapılacak 2023 veya erkene çekilecek 2022 seçimlerinden hiç ümidim yok. Bir zamanlar Ak Parti vardı iyi kötü durumu idare ediyor gibi görünüp halı altına süpürme politikaları Korona süreci ile birlikte patlayarak artık yaşam çekilmez hal aldı. AK Partiden artık bu millete hayır yok gibi görünüyor. İşin daha da kötüsü, milletin iktidardan bezip gidip seçeceği bir muhalefet de yok. Muhalefet tamamen Batı’nın kumandası altında, Türk milletine dayatacağı politikaları satır aralarında itirafname gibi olsa da millete yeterince çaktırmadan ancak emir aldıkları mahfillere de göstererek söyleme cüretinden çekinmiyor. CHP ye bakalım, şu son zamanlardaki 2 olay ( Enes Kara intiharı sonrası CHP lilerin tkındığı tavır ve Özgür Özelin açıklamaları) yazarın yazısında da belirttiği gibi Ak Partiden bezmiş gidecek yer arayan muhafazakar seçmende tiksinti uyandırıyor ve CHP ‘ ye asla oy vermemekle ne kadar haklı olduklarını milyonlarca kezden sonra bir kez daha teyid ediyor. Kur’an Kurslarını çağ dışı gören , bir gencin ATEİZM bataklığına düşüp intiharının faturasını cemaat yurduna kesen bir CHP’nin muhafazakar tabandan oy alması hayaldir. Bitmedi, ya dağ kadrosundaki eşkiyalarla sözlenen,keleşlerle fotoğraf çektiren HDP li vekillerin olduğu bir partiyle ittifak edecek ( Aleni veya zımni fark etmez) olan CHP’ye neden oy versin ? Burada bir parantez de açmak lazım , terör örgütü PKK nın dağ kadrosuyla aleni ilişkisi bilinen HDP nin hala açık kalması,devlet bütçesinden pay alması,vekillerinin hala mecliste faal bölücülük propogandası yapabilmeleri hiçbir BATI demokrasisisnde kabul edilebilecek türden olaylar değildir.Buna rağmen hükümet ve devlet neden korkmaktadır? Anlamak mümkün değildir. Teröre destek veren partiler kapatılır. Elebaşları kodese tıkılır. Bu İspanyada da böyledir , İngilterede de böyledir. Terör pirim verilemez , terörle mücade edilir.Hükümet bunu sahada yapmakta ancak psikolojik olarak da başarı sağlanmalıdır. HDPKK kapatılmalıdır.
    Gelelim DEVA ya. DEVA partisi de maalesef Türkiye’yi bölmeyi amaçlayan, valilerin devre dışı bırakılıp yönetimi yerele devretmeyi salık veren Amerikancı ve bölücü tuzağın söylemlerini deklere ederek dakika 1 gol 1 gibi milleti hayal kırıklığına uğratıp, aklı başında olanların ümidi olamayacak bir haldedir. Genel başkanları iyi bir ekonomist olabilir ancak dış siyasette yapacakları ile verdikleri sinyaller Türk Milleti için hayra alamet değildir.
    Gelecek Partisi’ne gelecek olursak, Ak Partide olduğu dönemde aldığı imtiyazla elde ettiği Şehir Üniversitesi’nin iktidar tarafından kapatılması sonrası sadece AK Partiden oy koparabilme potansiyeli dışında hiçbir meziyeti olmayan, kibirli ve hırslı şahsiyetlerden bu millete hayır geleceği kanaatinde değilim. Muhafazakar seçmen bunun farkında olup, Ak parti dışındaki muhalif kesimden de oy alma potansiyeli yok Gelecek Partisi’nin.Kısaca Gelecek Partisi’nin geleceği yok.
    Saadet lideri Şirin babadan ise söz etmeye bile gerek yok. Bu kadar tutarsız ve savrulma yaşayan, sırf Ak Partiyi eleştirecem diye kırmadığı pot kalmayan bir Saadet’in bu millete saadet getirmesi mümkün değildir.
    İyi Parti cephesi ise zaten Atlantikçilerin ve Google cıların parti binasında cirit attığı bir Batılı Emperylistlerin uzaktan kumandası altında bir parti olmaktan başka bir yere gidemeyeceği ortada. Milletin HDPKK ya tepkisini bildiklerinden ara sıra HDP ye atarlanan iki yüzlü tavırları ise artık kabak tadı veriyor. Genel başkanlarının köy kahvesi atmosferinde olanlar tadındaki konuşmaları ise bir seçmen olarak İyi Parti’ye oy vermeyi beni ikna edemiyor.İyi Parti belki , bir ihtimal CHDPKK bloğundan ayrılıp diğer Amerikancı sağ siyasetçilerle bir ittifak kurarsa , İyi Parti , Deva , Gelecek , Demokrat Partisi , Saadet den oluşan bir ittifak olursa , yani kısaca PKK nın olmadığı bir ittifaka girerlerse , kendi başarılarından menkul olmayan , AK partinin başarısızlığı ve ekonomiyi batırması sebebiyle başarılı olma ihtimalleri var. Ha ülkeyi yönetme başarılarının olabileceğini sanmıyorum.
    Bu sebeplerden yazarımızın bugünkü değerlendirmesini çok önemli buluyorum. Kendisine sağlıklı uzun ömürler diliyorum.
    Kalın sağlıcakla.

    • Musa bey bu paragrafı aşağılardaki “muhalefet” adlı yorumcumuzdan aldım:
      “Üçüncü olarak, muhalefet sadece CHP’den ibaret değil. Eskiden Ak Parti’den kopan seçmenin gideceği yer yoktu. Şu an iki hatta daha fazla alternatif belirmiş durumda. Hem de çok nitelikli ve tecrübeli kadrolarla.”
      Eski yorumculardan ender arkadaşın kulakları çınlasın o da;
      piyasa alternatiften geçilmiyor, hangisi gelse daha iyi yönetir diyordu!
      Didem hanım da sürekli yeterince “adam yetiştiremediğimizden” dem vuruyordu.

      • Ne derlerse desinler hocam , HDP’lilerle görüşüp , fotoğraf çeken BABACAN , DAVUTOĞLU gibi şahıslardan bu ülkeye hayır gelmez. PKK ile mücadele ne kadar şehidimiz oldu , ne kadar gazimiz var ? Bunları düşünen bir adam ( Eğer adamsa ) Milletin gözü önünde terör örgütü PKK’nın ta kendisi olan HDP ile görüşen bu zevatlara itibar etmez.
        Ben etmiyorum. Kim ne derse desin. İnsanlar bu vatan için can verirken , kolu koparken , ayağı koparken , gözünü kaybederken , bu HDP PKK lıların partisiyle ittifak için görüşenler bu ülke için neyin diyetini ödemişler ki , utanmadan alternatif olma peşindeler. Ayıptır günahtır. Kalın sağlıcakla. BU millet buınlar oy falan vermez. Ancak iktidar da artık işi götüremiyor. Bu da ortada.

  17. İNTİHAR-2

    Başta sayın yazar olmak üzere intihar eden genç ile ilgili olarak bütün muhalefet olaylara kendi cephelerinden bakarak yorumlar getirdiler.
    Bu yorumların çoğunluğu müslümanları, iktidarı ve toplumu hakaret seviyesinde eleştiri içeriyor. Muhalefet ve muhalifler bu sorunu çözeceklerini, gençleri özgürleştirerek mutlu hayatlarına kavuşturacaklarını söylüyorlar. İşleri gerçekten zor;
    Hayata çok fazla müdahale eden islam dini,
    Tarikatlar, cemaatler,
    Türgev-ensar gibi vakıflar dernekler
    Ailenin hala sürdüğü anlaşılan baskı ve kontrolu
    Yolda tramvayda hadsizce gençleri uyaran amcalar
    Bin yıldır iç içe geçmiş toplum ve sosyal yapılar öyle bir kaç kamulaştırma ve yasakla özgürlüğün önünden çekilmesi zor görünüyor.
    Daha çok araştırma yapmalı mühalefet, örneğin batıdaki intihar oranları da yazıldı bu süreçte; Rusya almanya norveç isveç gibi batı ülkeleri başı çekiyor. Türkiye kore, afrika gibi istatistik almanın zor olduğu ülkeler dışarıda tutulsa bile çok çok aşağılarda. Din baskısının olmadığı, aile baskısını bırakın tavsiyelerinin bile engellendiği batı toplumlarında maddi refahın doruklarında yaşayan sağlık, eğitim, spor gibi aktiveleri en üst seviyede yaşayan işsizlik gibi bir derdi olmayan batılı gençlerde niçin bu intihar olayı bu kadar yüksek. Muhalefet müslümalara “yobazlar, gericiler, çöl arapları vs.” demeden önce bunu bir kez daha düşünmeli. Batıda olmayıp bizde olan ne var? Nasıl olduda bu kadar ekonomik bunalımlar geçiren ülkemiz içinde 8 milyon mülteci ve fikri bölünmelerine rağmen intihar oranlarını bu kadar düşük tutabildi. Benim aklıma yukarıdaki liste geliyor yeniden;

    Hayata müdahale eden islam dini
    Korumacı aile
    Tarikatlar cemaatler
    Türgev ensar gibi vakıflar
    Sokakta sizi uyaran hadsiz amcalar
    bin yıldır iç içe geçmiş toplum yapısı

    Olayları Leman sam ve tarkan gözüyle bakmayanlar için bir yorum denemesi benimki.

  18. Öncelikle, iktidar önce dilde kurulur. İktidarın söylemini sabah akşam tekrar ederek onun yerini almaları imkansız.

    İkinci olarak CHP içinde inanılmaz jakoben bir damar var. Bu damarın harekete geçmesi için bir olay yeterli oluyor. Ondan sonra da bütün olayları unutup o olayı tartışıyorlar. Adamların belediye başkanları görevden alınmak üzere ama Moğol istilası karşısında ulemanın meleklerin cinsiyetini tartışmalarına benzer şekilde Elazığ’daki trajik olayı tartışıyorlar. Hem de günlerce.

    Eleştirdikleri şeyleri kendileri de yapıyorlar. Hakkında iddiada bulundukları kişilere herhangi bir söz hakkı tanıma konusunda bir çabaları yok.

    Üçüncü olarak, muhalefet sadece CHP’den ibaret değil. Eskiden Ak Parti’den kopan seçmenin gideceği yer yoktu. Şu an iki hatta daha fazla alternatif belirmiş durumda. Hem de çok nitelikli ve tecrübeli kadrolarla.

    Dördüncü olarak, katarakt insanda üçüncü körlük sebebi imiş. Diğer ikisi ise siyaset (ideoloji) ve din imiş. Bu söz iktidar için geçerli olduğu oranda muhalefet için de geçerli.

  19. Bazen bir takım iyi oynadığı için kazanmaz, rakibi kötü oynadığı için kazanır.
    Siyasettin değişmez kuralından birisi rakibi kötü olması, yani tencere, iktidarları yenilmekle bırakmamış siyaset çöplüğüne de attığı olmuştur. Bu defa kötü değil çok kötü, bu defa halk sıtmaya razı olmayacağa benziyor.
    İktidar, yirmi yıllık iktidarını, dezavantajdan avantaja çevirerek, yapılacak seçimde muhalefetin 1-0 mağlup başlamasını sağlamak için çalışacaktır.
    Bu ülkenin en büyük talihsizliği chp gibi ana muhalefetin oluşudur. Bir muhalefet için erken şeçim şartlarının tümü ortaya çıkmasına rağmen ana muhalefet etkisiz kalıyorsa bu iş de bir iş var demektir.
    Gazetecilerin, siyasilerin büyük yolsuzluk ortaya çıkarması şu şartlarda neredeyse imkansız. Ülkemizdeki şartlar malum, bir de bakmışsınız ya ajan ya da terörle bağlantın kuruluveriyor. Bunu en bariz örneği mit tırları, tam olarak ne olduğu anlaşılmadan kapatıldı.
    Muhalefet partilerinin yapamadıklarını iktidar yapmaktadır. İktidarın en büyük beslenme kaynağı muhalefet olmuştur, özellikle de anamuhalefet.
    Bu arada “Yiğidi Öldür Hakkını Yeme”
    Kim ne derse desin!
    İktidar, yakın zamana kadar aldığı oyların hakkını vermiştir.
    Darısı Muhalefetin başına.

    • Ahmed bey “Bir muhalefet için erken şeçim şartlarının tümü ortaya çıkmasına rağmen ana muhalefet etkisiz kalıyorsa bu iş de bir iş var demektir.” demişsiniz ama
      başkanlık sisteminde “erken seçim” diye bir şey yok, seçimler 5 yılda bir yapılıyor, mecbur!

      “Gazetecilerin, siyasilerin büyük yolsuzluk ortaya çıkarması şu şartlarda neredeyse imkansız.” diyorsunuz elhak öyledir!
      O tip gazeteciler de, siyasiler de, büyük yolsuzluklar da eski türkiyede kaldı zaten:)

      “İktidar, yakın zamana kadar aldığı oyların hakkını vermiştir.
      Darısı Muhalefetin başına.”
      diye hayır(!)duada bulunmuşsunuz ama
      istanbul belediyesinin haline bakılacak olursa o iş de yaş…

      • -Bu yeni sistemde erken seçim hiçbir şartta olmaz mı? o halde muhalefet partileri seçimin ertesi günü dükkanlarına kilit vurup evlerinde tavuk, hindi, kaz, kuş, böcek börtü beslesinler de en azından ülke ekonomisine bir katkıda bulunmuş olurlar, iktidarda dış güçler iç güçler bahanesi üretmeden icraatları yapsa nasıl olur.
        – Yolsuzluklar ne kadar eskide kalsa da, siyasetle yolsuzluk birbirine yakın olduğu kadar başka hiçbir kurumla yakın olma ihtimali düşük bir ihtimal. Bütün yolsuzluklar direk veya endirekt siyasetle yolları kesişmiştir.
        -İstanbul belediyesi çalışanlarına uygulanan sıra dışı uygulamaya bakılırsa, tekrar geri almayı hayal edenler, ağzından peyniri düşüren karga misali seyretmekle yetinir.

  20. yani kisaca muhalefet toplumla ve degerleri ile butunlesmeli. diyorsunuz. haklisiniz. diyorum.

  21. Hah işte tam da bu yüzden “herkes konumunu bir daha düşünmeli ” diyorum. Ergüder Yoldaş güzel bir örnek hepimize..

  22. Normalde Sadece tek bir gazeteci, bir tek Cevheri Güven haberleri bile iktidarın düşmesine yeter ama o haberleri gören duyan var mı?

    Var, gören duyan var. onlar da gene iktidarın yönetim mekanizmaları yani ortakları. Hiç bir muhalefet partisi görmüyor, duymuyor.

    Böyle olunca da önümüzdeki seçimleri gene iktidarın kazanacağına kesin gözüyle bakıyorum ben. Muhalefetin seçim kazanabileceğini aklım bir türlü almıyor.

    İktidarın içerdeki destekçilerinden daha güçlü ve daha büyük dış destekçileri var çünkü, Asya ülkelerinden Kafkasya’ya Çin’den Rusya’ya İngiltere’den Amerika’ya kadar tüm dünya iktidarın arkasında, ben öyle zannediyorum.

Yoruma kapalı.