Bugünün gençleri önlerindeki Türkiye tablosuna bakıp “Böyle bir ülke olur mu?” hayreti yaşıyorlarsa buna şaşırmamak lazım.
Gerçekten ülkemizde gün be gün meydana gelen gelişmeler gözü kulağı dünyaya açık gençler için hoş görüntü vermiyor.
Oysa ülkenin son 50 veya daha uzun tarihini bizzat yaşamış olanlar için durum farklı.
Ben de onlardan biriyim ve bana her şey hiç değişmeden birbirinin tekrarı olarak karşıma çıkıyormuş hissini veriyor.
Türkiye’de yaşamak biteviye her gün aynı filmi izlemek gibi.
Benim “Ölmeden önce mutlaka izlenmesi gereken 100 film” arasında saydığım bir Amerikan filmidir Türkiye’de ‘Bugün Aslında Dündü’ adıyla gösterime girmiş olan 1993 yapımı ‘Groundhog Day’ filmi.
Kışı geçirdiği delikten yılın hep aynı günü çıkan sansar türü bir hayvanın ilk görüntüsünün yazın erken veya geç geleceğini belli ettiği inancına sahip insanların yaşadığı bir yere gönderilen bir hava durumu sunucusunun başına gelenin hikayesidir film.
Her gün aynı saatte, aynı müzikle uyanır, aynı kişilerle karşılaşır ve günün bütününü bir gün öncesinin tamı tamına aynısı olarak yaşar zaman kısır döngüsüne tutulmuş olan sunucu.
Yaşanılan 24 saatin bir gün önce yaşanılan 24 saatin aynısı olduğu bir hayatı düşünebiliyor musunuz?
Amerikalı senarist düşünebildiği için bu çarpık durumdan izlenmeye değer bir film çıkarabilmiş…
Gelin görün ki, bizde henüz güne inmiş olmasa bile, belli yıllara ayırabileceğimiz zaman dilimlerinde hemen hemen aynı olaylar birbiri ardına tekerrür ediyor.
CHP’nin iktidarda olduğu tek parti döneminden başlayarak Demokrat Parti’nin iktidarda kaldığı 10 yılın son çeyreğinde, her 10 yılda bir yenisiyle karşılaşılan askeri darbelerden sonra, şartları AK Parti’yi doğuran geçen yüzyılın son döneminde ülkemizde yaşananlar birbirlerinden pek farklı değildir.
Hemen her dönemde, devlet adına hareket eden birileri ‘düşman’ saydıkları birilerine karşı güç kullanmış, siyasi rakiplerine gün yüzü göstermemeye çalışmış, çoğu yapay iddialarla ithamlar gündemi belirlemiştir.
Kimi zaman ‘komünizm’, kimi zaman ‘irtica’, kimi zaman da bir başka ‘tehdit’ gündemi belirlemiştir.
En bilinen örnek olay, Refah Partili Tayyip Erdoğan‘ın İstanbul’a belediye başkanı seçilmesi sonrasında yaşatılanlardır.
İstanbul’un başarısız olması beklenirken tam tersine halkın hoşuna gidecek icraatlara imza attığı görülmüş yeni belediye başkanının önünün, küçük bir kentte yaptığı bir konuşma içerisinden cımbızla çekilen bir cümle yüzünden kesilmesi olayı…
Cezaevine de atıldı belediye başkanı, başkanlıktan düşürüldüğü gibi siyasi yasaklı hale getirilip ‘muhtar bile olamayacağı’ manşetlere konu da yapıldı.
Parti lideri olabildi, ancak siyasi yasağı yüzünden milletvekili olamadı. Başbakanlığı üstlenebilmesi için yasa değişikliği, bir ilin milletvekilinden yoksun kalması ve ara seçim yapılması gerekti.
Gençler için tarih sayılabilecek bu olay bizlerin gözü önünde yaşandı.
Olayın kahramanlarının başlarına getirilenlerden sonra ülkede bir daha öylesine yanlışlıklar yaşanmaması kararlılığıyla ortaya çıkan bir kadro siyasi hayatı yeniden biçimlendirme imkanına kavuştu.
Değişiklik bu defa da kalıcı olamadı.
Vaktiyle yaşananlar tekrarlanıyor çünkü.
Geçmişte mağduriyetlere maruz bırakılmış olanlardan sayıları hayli azalmış bazıları hala iddialarını devam ettiriyor olsalar bile, o iddiaların sürdürücüsü durumundaki kadrolar aradaki benzerliği ya fark edemiyor, ya da fark ediyorsa bile umursamıyor.
Hatta zaman zaman geçmişle hesaplaşma amacıyla, eski günlerin sıkıntılara yol açmış, mağduriyetlere sebep olmuş yanlışlıklarını hatırlayıp sert ifadelerle kıyasıya eleştirdikleri de oluyor.
Nasıl olsa ülke nüfusunun yarısı o günleri yaşamadı, okuyup öğrenmeye de niyetli değil, o günlerle bugünler arasında benzerlik kuramazlar.
Galiba böyle düşünülüyor.
CHP, DP, AP, ANAP, DYP, MHP, SHP, DSP… Cumhuriyet’ten AK Parti’ye gelene kadar iktidarda denenmiş partiler bunlar… Herbiri zamanında eleştirilecek çok yanlışlıklar yapıldı, ancak yanlışı yapanlardan sonra onların yerine gelenler vaktiyle eleştirdiklerine çok benzeyen yanlışlıkları kendileri de yaptılar.
İktidar değiştiriyor.
Zaman bizde eğitmiyor, öğretmiyor; hep aynı güne uyanan ve gün boyu başına geleceklerin bir gün önce başına gelenlerden farklı olmayacağını bilen adamın durumundayız.
Filmde kar yolları kapadığı için konuk olarak bulunduğu yerden çıkamayan sunucunun katlanmak zorunda kaldığı kısır döngü pek fazla sürmedi; sansar doğru yere baktı, kısa süre sonra kar kalktı ve yollar açıldı.
Peki biz ne yapabiliriz?
Kar ne zaman kalkacak? Yol ne zaman açılacak? Kısır döngüden ne zaman ve nasıl kurtulacağız?
Ne dersiniz…
ΩΩΩΩ
Sayın yazar ne dersiniz diye bitirmiş yazısını ama ne desek boş! Görebildiğim kadarıyla kısır döngüden çok önümüzde düz bir yol uzanıyor ve türkiye hiç olmadığı kadar kararlı adımlarla yürüyor geleceğe. O “dön baba dönelim!” yılları eski türkiyenin karanlık dönemleriyle birlikte tarih oldu, itirazı olan..?
İtirazım var! Türkiye kararlı adımlarla yürüyormuş, hangi istikamete yürüdüğünü söylememiş siniz.
“…geleceğe…!!!”
Yap-işlet-devret modeliyle yapılan ve Kasım 2012’de hizmete açılan Kütahya’daki Zafer Havalimanı’nın proje bedeli 50 milyon Euro olarak öngörülmüş. Yapımcı şirkete örneğin 2019 yılı için 1 milyon 232 bin yolcu garantisi verilirken gerçekleşen yolcu sayısı 82 binde kalmış. Devletin 2042 yılına kadar yapımcı şirkete 205 milyon Euro ödeyeceği hesaplanmış.
Bölgesel havalimanı Kütahya il merkezine 45, Afyonkarahisar il merkezine 55, Uşak il merkezine de yaklaşık 100 kilometre uzaklıkta bulunuyor. Söz konusu üç ilin toplam nüfusu 1 milyon 679 binken, Kütahya’ya 2 milyon yolcu kapasiteli bir havalimanı yapılması dikkat çekmişti.
Yani Kütahya Zafer Havalimanı “yap-işlet-devret” projesi olmamış. Bunun yerine “yap-biraz işlet-çok götür” projesi olmuş.
Yap-işlet-devret ha! Devletin cebinden beş kuruş çıkmayacak haa! Bu ne? Sadece bu mu, hepsi bunun gibi. Cumhuriyet tarihimizin en müsrif Başbakanı/Cumhurbaşkanı açık ara Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Türkiye de gidiyoruz gidiyoruz aynı yerdeyiz.Eller aya gidiyor biz hala yerdeyiz,bir tek sevindirici yanımız var 12 eylülden önce olduğu gibi kardeş kardeşi vurmuyoruz,buna çok seviniyorum.Yalnız diğer yanlarımız hep aynı hele şu liderlerimiz varya bunlar öncekileride aratıyor herhalde.Haftada bir gün toplanıp birbirine laf yetiştirmekten başka birşey söylemiyor.Hele birde medyamız varya koca koca adamlar oturmuş stüdyoya konuştukları şeye baksan:boş boş şeyler…Yazdıkları şeye baksan içler acısı. ALlah bu millete sabır ve selamet versin…Ülkemizin yolu açık olsun
Dünkünün devamı olarak bu günkü konuyla da ilgili yazılacak çok şeyler olabilir. Sözkonusu film birçok kişi tarafından hatırlandı, epey ilginç bir filmdi. Kısır-döngüvari benzer olaylar, daha sonra başka filmlerde de değişik şekillerde işlendi.
Dünyadaki kısıtlı zaman sürecinde gelip geçen hayatlar da birer film gibi. Büyük ölçekte, insanlığın yaşadığı krizlerin hemen her biri yapılan hataların insanlığı kısır döngü içine çekmesiyle sonuçlanıyor. Kısır döngüde bazı kafalar ambale olurken, ana kitle baskı altında başını kaldıramaz bir halde adeta koşturmaca veya rölantide yaşamağa mahkum oluyor. DiNi olarak düşünelim. Durumlar çok kötüleştiğinde içeri rahmet kapıları da atılabiliyor (buna ilahi ip de denebilir!) ve böylece insanlık kısır döngü halinden kurtulabiliyor.
Bu işler, çokçası peygamberler ve bazen de (varisleri olan) bilim insanları/alimler tarafından oluyor. Her kısır-döngü alemine giriş iblisin kümülatif etkileriyle vukubuluyor, bu ana etkiyle büyük hatalar yapılabiliyor. Rahmet kapılarının kısır döngü düzenine atılması bu negatif etkiyi ortadan kaldırmak için ilahi müdahele olarak görülebilir. Kısır döngüler bireysel olabiliyor (ambale ve baskı durumundan içinden çıkılmaz hale gelince, kişide irade zafiyeti fazlaysa, intiharlar da olabiliyor). Kısır döngüler toplumsal, ülkeler bazında ve hatta dünya bazında düşünülebilir. Büyük ölçekte, dünyanın Evrende boşlukta hızla gidiyorken bir de kendi etrafında (hiç farketmesek te) büyük bir hızla fır dönmesi (saatte yaklaşık 1600 km hızla, şaka değil!), insanın engin ruh kapasitesine kıyasla bir kısır döngü hali olarak algılanabilir. Dolayısıyla her ölüm olayı bu kısır döngü halinden son bir çıkış hali olarak da görülebilir/yorumlanabilir.
Gelelim, milli ve yerli kısır döngü halimize.. Cumhuriyet öncesinde Osmanlı kısır döngüye gireli çok olmuştu. Bunun farkında olup kurtulmak için çırpınanlar yok değildi. Bunların gayretleri gürültüye gitti, çünkü diğerlerinin yarattığı kaos ortamında bu sesler kısıldı ve hatta gürültüde boğuldu. Bu döngüden kurtulabilmek için kurtuluş yavaşı imtihanından geçtik ve başarılı olduk. Vesile olan M.Kemal Paşa ve mesai arkadaşlarına borçluyuz. Şükran duymalıyız, Amenna!
(Konuya devam bir sonraki fırsata kaldı. İşim çıktı arkadaş! Bırakmak zorundayım. Bir başka sefere yine buradayım…)
H Gayret! Gardaşım iyki siz yurt dışındasınız, abla olmak kolay değįl linki okuyunca! Hemen aklıma siz geldınız, kardeşime bu linki gõndereyimde okusun sakın Tûrkiyeye gezmeye gitmesin diye buraya aktardim.
Hadi hoşca kal.
https://ahvalnews-com.cdn.ampproject.org/c/s/ahvalnews.com/tr/darbe-iddialari/akplilerin-yavas-yavas-yurt-disina-ciktiklari-soyleniyor-sectikleri-ulkeler-de?amp
https://halkweb.com.tr/gulun-eski-danismanindan-erdogana-biraz-da-sizin-soros-baglantilarinizdan-
bahsedelim/
https://images.app.goo.gl/w684sWW4141jwEGV7
https://images.app.goo.gl/ELabtA4Mzok2Wmsa8
Çok muhtemeldir ki, adını hayatlarında ilk kez Reis’lerinin ağzından duyup, kendilerinden beklenildiği üzere “Karolsun Soros!” diye bağıran, “Madem Soros’a yakın kişiler ile görüşmüşlüğü var, o zaman Osman Kavala da kahrolsun!” diye cızırdayan cahiller ordusuna soralım bakalım:
Gelip sizlere aşağıdakileri söylesem, bana nasıl karşılık vereceksiniz:
(1) Reis, 2003 yılında Davos’ta Soros’un bizatihi kendisi ile bir araya gelip görüştü. “Türkiye’de açık toplumu biz temsil ediyoruz. Bizi destekleyin” dedi.
(2) Sümeyye Erdoğan (evet evet! Erdoğan’ın kızı Sümeyye) stajını Soros’un desteklediği TESEV’de yaptı.
(3) Erdoğan’ın bugün vatan haini diye önünüze attığı Osman Kavala, bir zamanlar sivil siyasetin yanında durup darbecilere karşı safta yer aldığı için, Erdoğan açısından pek muteber bir aydın idi.
Gelip Erdoğan’ın Soros ile çekilmiş (her ikisinin de halinden hoşnut kelle gibi sırıttıkları), Osman Kavala ile çekilmiş resimlerini burnunuza dayasam, “Madem öyle, o zaman Reis de kahrolsun!” diyecek misiniz, pamucumun anti-emperyalistleri?
Erdoğan ve anti-emperyalist kelimeleri yan yana gelince sırıtıyor zaten. İkisini aynı cümlede kullansan düşük cümle olur, cümleyi bir türlü toparlayamazsın. Dinci-dinbaz takımı emperyalizmden rahatsız olmaz zaten, hemen işbirliği yolları ararlar. Tecrübeyle sabittir! İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin kurucuları olan ve kuvay-ı milliye için katli vaciptir fetvaları veren sözde din! adamlarının adlarını okullara vermeye kalktılar.
Biz sadece Türkiyede değil dünyadada hukuk mukuk tanımıyoruz! Erdoğan nalınada vuruyor mihinada Sadece Türkiyede kanunları hiçe saymiyor Dünyayı de Türkiye gibi zannediyor ve Şimdide Dünya ile başımız dertde.
Bugün yabancı bir yazar! Erdoğanın,, Pakistan ziyaretinde Hindistana meydan okumasındaki amacını yazmaş. İslam dünyasının Sûnni Liderliğı…
Diğer taraftan! İtalyada yakalanan gemideki itirafci Türkiyenin dümenlerini tek tek sıralamış;
TÜRK ASKERİ VE İSTİHBARAT YETKİLELİRİ GEMİDEYDİ”
Bugünkü İtalyan gazetelerinde yer alan haberlere göre polise itiraflarda bulunan tanık, geminin Mersin Limanı’nda silah ve askeri araç yükleyerek Trablus’a gittiğini anlattı.
İçerdeki halkı ve kanunlaride en ince ayrıntılari ile anlatan yazide aşağıdaki linkte.
https://www.tr724.com/bir-gun-herkes-kendi-15-temmuzunu-yasayacak/
Ordunun tuzağa düşürüleceğini bile bile TBM de 500 küsür parmak evete kalkan bir ûlke halkı DIKTATÕRLUĞU onaylamış ve kabullenmiştir. Koyunlara çobanlık yapmak ćok kolay! Art niyetli çoban koyunlari tek bir kurtla yok eder.
Fakat! Atların ćobani vazifesini yapmazsa atlara bir kurt değil sürüsü dahi saldırsa atları değil õnce çobanı yer çünkü atlar batılı ülkelerin halklari gibi kaçar, ve kendilerini kurtarırlar.
bizim gibi 3. Dünya ülkeke halklari koyun olduğu için “çobanlara õnce sağılıyorlar, sonrada kurtlara yem oluyorlar.
Iki gün õnce sarayda hanım müftûlere verilen yemekte First lady; “İslamda israf “harm ve yasak” diye konuşma yapmış…o konuşma sosyal medyayi salladı.50,000 dolarlık çanta ve mağaza kapatma ejder ler falan..ey koyunuz ya birşey bilmiyoruz.sağın sağacağınız kadar..
Adalet ve hukukun hergün defalarca çiğnendiği Türkiye kabile devleti bile olamayacak durumda.Aladet ve hukuk üzerine bazı özlü sözleri duyuruyorum.Belki birilerine faydası olur.
“Bir günlük adalet altmış yıllık ibadetten faziletlidir.”Hz. Muhammed.
“Eğitimli insanlar öncelikle adalete değer verir. Eğitimli insanlar adalet olmadancesaret sahibi olunca asi olurlar. Küçük insanlar adalet olmadan cesaret sahibiolunca haydut olurlar.”Konfüçyüs.
“Kendine yapılmasını istemediğini sen de başkasına yapma.”Konfüçyüs.
“Kuvvetsiz adalet aciz, adaletsiz kuvvet de zalimdir.”Pascal.
“Nomos (hukuk) herşeyin kralıdır.”Heredotus“İnsanları iyi yapan yasalardır.”Aristo.
“Hukuk her şeyin üzerinde olmalıdır.”Aristo.
“Eğer yasalara saygı gösterilmesini istiyorsak, önce saygı duyulacak yasalaryapılması lazımdır.”Louis D. Brandeis.
“Hukukun bittiği yerde tiranlık başlar.”William Pitt.
“Yasaların ilk ve temel amacı bireylerin mutlak haklarını korumak ve düzenlemektir.”William Blackstone.
“İnsanların refah ve huzurunun temeli hukuktur.”Marcus Tullius Cicero.
3“Demokrasi, temsili ve çoğulcu karakteri ile seçmene hesap verilmesini, kamumakamlarının hukuka uymak yükümlülüğünü ve adaletin yansız bir şekildedağıtılmasını da zorunlu kılar. Kimse hukukun üstünde olamaz.”Paris Şartı
“Adalet, herkese kendi hakkını vermek konusunda kat’i ve devamlı bir iradedir.”Lustinianus.
“Adalet mülkün temelidir.”Nizamülmülk.
“Adalet ilkin devletten gelmelidir. Çünkü hukuk, devletin toplumsal düzenidir.”Aristo.
“Medeniyetin ilk şartı adalettir.”Sigmund Freud.
“Mutlak hak mutlak haksızlıktır.”Cicero.
“Özgürlük ve hukuk ikiz kızkardeşlerdir. Özgürlük sadece sağlam bir düzen içindegerçekleşebilir. Özgürlüğü korumak ve yıkıldığı yerde yeniden inşaa etmek, özgürlükaşıklarının ilk görevidir.”Friedrich Ebert.
“Dünya yıkılsa da bırak adalet yerini bulsun.”(Fiat justitia, pereat mundus.)Latin Atasözü.KAYNAK:HUKUK ÜZERİNE ÖZLÜ SÖZLER(Derleyen: Prof.Dr.Coşkun Can Aktan).
sayın yazarın bahsettiği kısır döngüden bir hemster ya da sütçü beygiri gibi sürekli aynı yörünge üzerinde dönüp durmakla kurtulunamiicaa da açık; bunun çaresi de gözlükleri değiştirmekten geçiyor ya da olduğunuz yerde yüzünüzü tam aksi istikamete çevirip hızla koşmaya başlayın:)
Nurdan hanım!Gayet haklısınız.Malum reisi in çıraklığı ne ki ustalığı üstün olsun. Ya yalakalık yapacaksın yada ezileceksin.İşte AKP nin adalet ,demokrasi ,özgürlük,hak hukuk,adalet anlayışı!Takkesi düştü keli gözüktü.Uyanan uyanadı,uyanmayan hâlâ derin uykusunda.Uyanacakları da yok….Saygılar.
Rol model kıstasları ,Kur an-ı Kerim de var.İyice ,samimi olarak ve akıl erdirerek okunmalıdır.Kişi ve toplumlar nasıl olmalıdırın cevabını bulursunuz.Rol model olarak birilerin ardına takılmayın.Saygılar.
Einstein’ın meşhur bir sözü vardır. “Ahmaklık, aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir”
Sn. Fehmi Koru da bugünkü yazısında buna işaret ediyor. Türk insanı 1950’den buyana hemen aynı şeyleri yaptığı için hemen aynı sonuçlar elde ediliyor. Tabi ki bunu yapanlar aslında farklı sonuçlar bekliyorlar ama olmuyor. O halde Einstein’ın tarifine göre ahmaklar.
Tabi ahmaklık üzerine konuştuğumuz bir kişi değil de toplum olunca iş değişiyor. Kolayca o ahmak ben değilim öteki denebiliyor. Yani ahmaklık dersinin sınav sonuçlarına itirazlar bitmez, zira sınav kağıtlarını değerlendirenler de ahmak olabilir. Değerlendirenleri denetleyenler de ahmak olabilir ve bu silsile şeklinde en tepeye kadar çıkabilir.
Buna göre bir toplumda ahmaklığın kaynağını belirlemek mümkün değildir. Bir şekilde ahmaklığı belirlemenin yöntemini bulan toplumlar gelişmiş ülke olmuştur diğerleri de gelişmemiş veya kibarca ‘az gelişmiş ülke’ olmuştur.
Sadece sonuçları tartışmanın da bir çeşit ahmaklık olduğunu anlamak yoluyla bu sorunu çözmeye başlayabiliriz.
eğer refah partisi kurulmasaydı iktidara gelmeye çalışmasaydı mhp kadrolarıda partileşmek yerine adalet partisinin içinde kalsalardı chp hiçbir zaman iktidara gelemez en azından siyaset bu kadar çıkmaza girmezdi. şimdi başa dönüp bir sağdan birde soldan partiyle bu işi götürsek en azından problemlerin birini çözmüş oluruz. %15 refah %10 mhp oy alıyor a.p. %20 yle iktidara gelemiyor chp aradan sıyrılıyor.
fehmi bey sizi en az 20 yildir okurum son 3 yıldır siz de bu hikmet gibi bozuldunuz yani kurulu düzen in suyuna uydunuz belediye başkanıyken uydurma gerekçelerle ceza verdiler diyorsunuz hic de uydurma olmadığı açığa çıktı o okunan şiiri lütfen tekrar tekrar oku verilenin ne kadar isabetli olduğu görülmüştür daha liberal bir gözlükle bak günü kurtaran yazılardan hemen vaz geç saygilar
Türkiye nin partili Cumhurbaşkanı Erdoğan,yargıya yine müdahale etti.Huylu huyundan vazgeçmezmiş.İstanbul 30.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hakkında beraat kararı verilen Ogezi davası sanıklarından Osman Kavalalı,Erdoğan ın uydurduğu ”Kakışma”suçu üzerine apar topar tekrar tutuklandı.Erdoğan,”Kakışma”terimini sözde 15 Temmuz darbe senaryosu için de söylemişti.Anayasada ”Kakışma ”suçu diye bir suç yok.Bir taraftan,yargı kararına saygı duymalı diyen Erdoğan,diğer taraftan ”kakışma”uyduruk suçla Kavalalı yı yeniden tutuklattı ve yeniden yargıya müdahale etti.Erdoğan a göre Türk yargısı Erdoğan güdümlü olursa bağımsız yargı,güdümlü olmaz da huykuka saygılı olursa yargıç ve savcılar soruşturmaya alınır,Feötöcülükle suçlanıp tutuklanırlar.Böyle bir memlekette bağımsız yargı var mıdır?Yargı bağımsız kararlar verebilir mi?Anayasanın 9.maddesinde ” Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.”deniliyor.Yargı yetkisi Erdoğan nın tek adam rejimine teslim edilir denmiyor.
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, Gezi Parkı odaklı olaylara ilişkin 16 sanığın yargılandığı davayı karara bağlamış, aralarında Osman Kavala’nın da bulunduğu 9 sanığın, “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs”, “mala zarar verme”, “nitelik yağma”, “tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirilmesi”, “kasten yaralama”, “ağırlaştırılmış yaralama” ve “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na muhalefet” suçlarından beraatlerine karar vermişti.
Anadolu Kültür AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala, “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme” suçundan Erdoğan karardan memnun olmadı diye yeniden tutuklandı.”Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs suçundan da beraart etmişti halbuki.”Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs”suçu ile Kavalalı nın beraat ettiği ”Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını kısmen veya tamamen engellmeye teşebbüs”suçu arasında bir fark yok.Yani Kavalalı beraat ettiği suçlamadan kelimeleri değiştirilerek yeniden suçlanmıştır.Beraat ettiği aynı suçlamadan tekrar suçlanmıştır.”Dön baba dönelim”misali,Kavalalı yine güdümlü yargının hışmına uğramıştır.Türkiye nin partili Cumhurbaşkanına göre,güdümlü yargı vazgeçemediği anti demokratik kartıdır.Güdümlü yargı ile diktatörlüğünü sürdürmek istemektedir.Güdümlü yargı üyesi olmak istemeyen yargıç ve savcılar Erdoağna göre vatan haini Fetöcülerdir.Gel de; Türkiye de bağımsız yargı var deyin, diyebilirseniz.
Erdoğan,bağımsız yargıya tekrar müdahale ederek anayasanın 9.maddesini tekrar çiğnemiştir.45. hükümetin başbakanı olan Turgut Özal,vaktiyle ”Anayasa bir kere çiğnenmekle birşey olmaz.” demişti.Anayasayı çiğneme çığırını o açtı.Erdoğan inatla ve defalarca çiğnemeye devam ediyor.Erdoğan meğer kimin öğrencisi imiş herhalde anlaşıldı.Erdoğan ın kısır döngüsü, inatla ve cahilane olarak devam ediyor.Erdoğan ın tek adam rejimini demokratik yolla son vermediğiniz sürece Türkiye de; huzur,güven,güvenlik,adalet,hukuk,özgürlük,demokrasi,kişi hakları gibi değerler asla egemen olmaz.Saygılar.
COĞRAFYA KADERDİR FEHMİ BEY.
Şifayı bulduk. Hukuk cinayetleri yargı mensuplarınca işleniyor. Hukuk diye birşey yok. Türkiye büyük bir çöküşte ve savruluşta.
Troller memnun sadece gidişattan.
Hukuk birilerinin intikam aracı.
Yerelde de böyle, genelde de.
Bir milyon kişi ölse de, tutuklansa da kimsenin umrunda olmaz.
6 milyon suriyeli var nasılsa.
Yeni yurttaşlar.
Hukuk kırıntısının olduğu eski zamanları mumla arıyoruz.
İnsanların hayatı vicdansızca, canice mahvediliyor.
Artık bu coğrafyada umutlar tükendi.
Burayı trollere bırakıp çekip gitmek lazım.
Ama gitmemize de izin vermiyorlar.
böyle müslümanlık (!), böyle türklük (!), böyle demokrasi (!) kaderimiz oldu.
Üç kuruşluk dünyada, birilerinin keyfi için yaşamlar yerle bir ediliyor.
Son yaşadığımız çetin -eskinin kışlarına göre çok ta çetin sayılmayan- kış şartlarından dolayı ilçemizde bulunan küçük sanayi sitesi esnafindan birisi, sitenin -ilçenin de- açıl(a)mayan yolu yüzünden şu paylaşımı yapmıştı: “Güneş açacak, karlar eriyecek, yolumuz açılacak”.
Yerel yönetimenden umudunu kesmiş bir vaziyette veya onu alaya alır bir şekilde…Bu işi yapacak başka ne bir kurum ne de kişi vardı.
Hoş, araç-gereç ekipman mevcut; eskiye nazaran çok geniş imkan ve şartlar da olmasına rağmen ortaya iş çıkaracak irade yok. Un var şeker var; helva yapacak gayret(!) yok.
Kim değiştirecek bu mebzul işleyişi?
Monoton, her yeni bir güne hep aynı gün gibi uyanıyor şeklinde yıllarımız, ömrümüz tükeniyor, öyle ki nesiller boyu bu devam ediyor.
Düzeni değiştireceğiz diye yola koyulanlar bir süre sonra düzenin bir parçası veya ona ram oluyor.
Bu denli güçlü, her kesin, her kesimin ram olduğu bu düzeni kim kurgular kim işler halde tutar?
Yoksa bu, başlı başına bir düzensizlik, sistemsizlik mi?
Bunu bizimle aynı zamanda yaşayan kaç ülke var dünyada?
Gün görmüş, idarede bulunmuş, aydın; isminin başında koca koca ünvan bulunan akademisyenler, medyada baş köşeyi tutmuş zevat, yurtdışı görmüş, ülkeler, kültürler tanımış kanaat önderleri ortak bir yol, yeni bir çıkış belirlemekten acizler galiba.
Ülkü, makam-mansıp ve para pul ile, şöhret ile beslenir olduktan bu tarafa tatile çıktı veya evrim değiştirdi.
Şimdi herkes kış uykusunda…
Güneş açacak, karlar kalkacak, bahar gelecek; kuşlar ötecek, otlar bitecek, ekinler biçilecek, ambarlar dolacak; biz hala uyanmayacağız!
Herkesin tuzu kuru.
Karınlar tok, sırt pek…
Ülkü ne ki, ideal ne ki?
Öyle bir düzen ki, hepimiz memnun ve mesrur…
Öyle bir devlet ki, kutsallardan daha kutsal…
Öyle bir ene (ben) ki, devletten de kutsal.
“Güneş açacak, karlar eriyecek, yollar açılacak!”.
Sistem ile ene (ben) arasına sıkışık insan, olağanüstü bir güçten çıkış yolu açmasını bekliyor. Kendi gücünü, kolektif bilincin gücünü öteleyerek..
Bu filmi yıllar öncesinden hatırladım. Filmde işlenen kısır döngü olayı (fasit daire) ülkemizin içine mütemadiyen girip çıktığı durumları temsil etmiyor değil… Filmde iki saate sığdırılmış olaylar. Ona rağmen gına gelmişti seyrederken. Türkiye’nin “dön dolaş yine bana gel” marka dairesel olayları neredeyse yüzyıl oldu hala devam ediyor (1000 yıl devam edeceğini iddia edenler genleriyle aramızda). Bize kalmış neticede… Allahın izniyle (yani samimiyetle O’na yönelirsek) kısır döngüden bütün ülke olarak kurtulabiliriz. M.K. Atatürk Paşa dahil herkes için iyi olacağına inanıYORUM… Önce, dünkü kafiyeliYORUM uzantısı (bazıları göre bozuntusu olsa da olur!).
*******
…..
Kutuplanmış zıt güçler, mücadelesi kabil!
Çelişkili hal bunlar! bir değil iki değil!
Denenen bu ülkede «`Baş`kanlık» sistemi ya,
“Baş” tek otoriteyse, mümkün mü böyle fiil?
Mümkündür diyen varsa, söylesin kim kaybeden,
Muhalefet akbaba, bekler durur haybeden!
Sistem çalışmıyorsa, kaos onlara yarar,
Ortalık karışırken, medet umar darbeden!
Tezat kararlar veren, bizde ne Hakimler var!
Birçoğunun ünleri, sınırımızı aşar,
Biri der “çıksın artık”! öbürküsü “yok! olmaz”,
Hukuk bizde böylece, altın çağını yaşar!….
Keçiler katırlarla, hakim olsa düzene,
Ancak bu kadar olur! halkı üzen üzene!..
İnatçılıktan bıktı, iğrendi artık millet,
Anket yap sor istersen; sıkıysa haydi dene!
Biri bir şey yaparken, öbürü gelir bozar,
Bir başkası kudurur, cin-ifrit olur kızar!
Paranoyak hal bunlar, ruhi durumlar sakat,
Hata üstüne hata, kaos azdıkça azar….
Ülke “yapboz” tahtası, istikrardan eser yok,
Yatırım yapan olmaz, yabancının karnı tok!
Hazine eriyorken, işsizlik rekor kırmış,
Projeler lüzumsuz;… önceliksiz, israf çok…
Yabancıya kafa tut, ihtiyacın varken sen!
Turistler bile gelmez, biraz dikkat etmezsen,
Cancağızım iş lazım, millete para lazım,…
Para gökten yağar mı? bir şey üretemezsen!
“Ver mehteri” diyorlar, sözde her derde deva!
Karanlık çıkmaz-sokak, yol yordamı bedava!…
Kurtlar bize rehberse, bizimkisi tam bozkurt,
Hem millidir hem yerli, bak yine puslu hava!
Sonumuz ne olacak, böyle giderse beyler?
Darbeler sivilleşti, oldu ya böyle şeyler!
Kötüsünü hakettik, `kader` dedik herşeye,
Tecelli Allah’tandır, inşallah güzel eyler!
……..
*******
Kar ne zaman kalkacak? Yol ne zaman açılacak? Kısır döngüden ne zaman ve nasıl kurtulacağız?
Soru/sorun bu?
Biz yarım yüzyıldan beri diyoruz ki:
Sistem/düzen değişince yani var olan “zalim sistem/düzen” sona erip “ADİL DÜZEN” kurulunca kar kalkacak, yol açılacak, kısır döngü sona erecek.
Süleyman Karagülle bunu çok yazdı, her gün ve her hafta yazmaya devam ediyor…
http://www.akevler.org sitesindeki makaleler, kitaplar ve seminer notlarından okunabilir…
Necmettin Erbakan da hayatının sonuna kadar bunu anlattı ve gerçekleştirmeye çalıştı; Şubat ayı ve son haftasında yani Erbakan’ı anma ve anlama günlerindeyiz, O’nu bir de bu yönü ile anıp anlamalı…
Ve’s-SELAM…
“Kısır döngüden ne zaman ve nasıl kurtulacağız?” diyorsunuz. Dertlisiniz, ben de.
Biz, biz alamadıkça dertlisiniz. Ben de.
Aynı yerde dönelemeyi bırakabilirseniz bence mesele kendiliğinden hallolur gibi ahmet bey…
Kemal sunal filmlerin çoğunda halk kahramanı, halkın çocuğu olarak izleyicinin karşısına çıkardı. Belki de halkın içinden birini seçmek lazımdır. Bir kere seçeceğimiz kişi: Hiçbir menfaat gözetmeksizin hizmet edecek. Çocuk çocuklarını servete boğmayacak, kendi çocukları da halkın çocukları gibi ülkenin kamu okullarında okuması, halkın çocuğu gibi askerlik yapması gerekir. Öyle bir kişi bulmalıyız ki, Kemal sunal karakteri gibi doğal olmalı halk ile iç içe olmalı…. Güleryüzlü ve sevecen olmalıdır.
Rol modeli hababam sınıfı olanın hali de işte böyle bişey:)
DEVLETİN GERÇEK SAHİPLERİ DEĞİŞMİYOR Kİ.
Devletin gerçek sahipleri neden ortada görünmek istemez.
Figüranlara iş gördürülür.
Figüranlar günah keçisi olur her daim.
Eskiyen,yıpranan figüranlar değişir yerlerine yenileri konur.
Eskimeyen,değişmeyen veya zamanın şartlarında çok az değişen gerçek güç sahipleri ortada görünmek istemez.
Yapmak istediklerini yaptırmaya her zaman muktedirler..
Figüranlar da durumdan memnundur aslında.
Sahne önünde olmak günah keçisi olmaya çoktan gönüllüdürler.
Bu iş için o kadar gönüllü var ki rol için birbiriyle amansız kapışırlar.
Peki neden?
Aslında figüranlık için için iyi ücret ödenmesidir.
Kendilerine,yakınlarına,dostlarına ve taraftarlarına bu iş karşılığı çoğu zaman cömert davranılır.
Bedelini ödemek şartıyla her iş için eleman bulunacağını üst akıllar çok iyi bilir.
Kalıcı olmanın bedeli.
Sahnedekilerden usanıldığı an onları yenileri ile değiştirmek.
Sanırım eskimemek için eskitilmesi gerekenleri bulmakta marifet.
Toplumları eskiyenlerin yerine yenilerini bulup önüne atmak ve birazda bunlarla oyalanın denmektedir.
Nereye kadar.
Toplumlar da zamanla tecrübe kazanana kadar.
Derinlerde suların sıcaklığı fazla değişken değildir.
Dünyanın düzeni bu.
Yönetenler değişse de yönetilenler asla değişmez.
Herkes hak ettiğini alır.
Filmin başrol oyuncusu aynı günü doğru bir şekilde kullanıp piyano çalma gibi yetenekler elde etmişti.
Adalet ekonomi özgür medya konularında maksimum negatif sıkıntıya rağmen iktidar partisi oyu hala yüzde 35.
İstanbul seçimleri bir umut ışığı oldu.
Bakalım erken veya normal seçimde sansar doğru tarafa bakacakmı.
Yoruma kapalı.