Seçim yenilensin isteniyor.. Yalnız İstanbul mu? Yoksa yerelle birlikte genel seçim de mi yenilensin? Düşüncelerim…

54
Reklam

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan CHP’nin İstanbul’daki belediye başkanlığı seçiminde hile yaptığı iddiasında. AK Parti günlerdir aynı iddia üzerine Yüksek Seçim Kurulu‘na (YSK) itirazlar edip oyları birkaç kez yeniden saydırttı, şimdi de seçimin iptalini talep ediyor…

Devlet Bahçeli‘nin açıklamalarına bakılırsa MHP de aynı talepten yana…

Belli ki, 31 Mart günü kendilerine oy vermediği anlaşılan bir kitlenin yenilenecek seçimde görüş değiştireceğini düşünüyor iktidar cephesi…

Daha önce yaşanmış bir senaryonun güncelleştirilmiş bir versiyonu bu. 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan genel seçimde, AK Parti’nin oyları tek başına iktidarı imkansız kılan bir orana düşmüştü; o zaman da Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın yönlendirmesi ile altı ay sonra o seçim yenilenmişti.

1 Kasım 2015 genel seçiminden, AK Parti, oylarını yüzde 49,5’a yükseltip konumunu güçlendirerek çıkmıştı.

Herhalde şimdi de beklenen aynı senaryonun İstanbul’da tekrarlanması…

İhtimaller, ihtimaller…

Acaba bu defa da aynı senaryo tekrarlanır mı?

Reklam

Yalnız İstanbul’da seçimin yenilenmesi, iktidara, bütün gücünü tek bir ile yoğunlaştırma ve böylece istediği sonucu alma kolaylığı sağlayabilir.

Ülkenin bütünüyle ilgilenmesi gerektiği için, son seçimde 58 il ve yüzlerce yerleşim merkezinde kampanya yürütmüş olan Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın bir ay veya biraz daha uzun bir süre boyunca İstanbul’un her semtinde yakın plan çalıştığını düşünün…

Elinde İstanbul yanında çok sayıda ilçe belediyesini de tutmaya devam eden iktidar partisi, başka illerdeki AK Partili belediyelerden de yardım alarak, yenilenecek seçimde tabloyu tersine çevirebilir.

Böyle bir ihtimal elbette vardır.

Tersi de olabilir ama…

İsterseniz o ihtimal üzerinde de birlikte düşünelim.

AK Parti’nin hiç de küçümsenmeyecek oranda bir taban oyu olduğu biliniyor. Araştırmalar sadık oy sahipleri oranının yüzde 25-30 civarında olduğuna işaret ediyor. Bu aslında Tayyip Erdoğan cazibesinin oylara yansımasıdır.

Taban oy üzerine AK Parti’nin icraatlarından memnun olan, istikrarı onun temsil ettiğine inanan, muhalefetin söylemlerini beğenmeyen veya CHP’ye bir türlü ısınamayan insanlardan da oy alıyor AK Parti.

Reklam

Oyları bu ikincil derecedeki ek taban sayesinde yükseliyor ve iktidarı elinde tutabiliyor.

Yüzde 49,5’luk 1 Kasım 2015 oyu böyle bir yükselme sonucu elde edilmişti.

Ancak, daha sonraki referandumlarda, 2018 genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşandığı üzere, AK Parti, çoğunluğu sağlamak için bir dış desteğe ihtiyaç duymaya ve o ihtiyacını MHP ile ittifak kurarak karşılamaya başladı.

İttifaksız girseydi, geçen yıl yapılan iki seçimde de ağa takılabilirdi AK Parti. 31 Mart’ta ülke genelinde iktidar cephesi olarak oyları yüzde 50’in üzerine çıkabildiyse, bu, Cumhur İttifakı sayesindedir.

Aynı ittifak AK Parti’nin ikincil derecedeki oy tabanının azalmasına da yol açıyor. Hep AK Parti’ye giden oyların bir bölümü son seçimde MHP’ye de kaydı, başka partilere de…

Bazı önemli il ve ilçelerle birlikte Ankara ve İstanbul’u da bu yüzden kaybetti AK Parti…

Kaybetmeye devam edebilir yenilenecek seçimde.

Özellikle de seçim sonrası sürecinde sergilenen tavır ve sözcülerinin söylemleri yüzünden…

AK Parti sandığı önemserdi, şimdi ise…

AK Parti bugüne kadar sandığı tartıştırmadan geldi; itirazlar hep muhalefetten AK Parti’ye yönelir ve AK Parti sandığa sahip çıkarak itirazları göğüslerdi. İlk defa bu seçimde rollerin değiştiğini ve sandığa yansıyan iradenin iktidar partisi tarafından sorgulandığını görüyoruz.

Halk -seçmenler- acaba bu dönüşümü beğeniyor mu?

Ya beğenmiyorsa?

Millet İttifakı‘nın bu seçimde Ankara ve İstanbul’da gösterdiği adaylar, geleneksel CHP seçmeni yanında daha önce eli CHP’ye oy vermeye gitmeyen bir kitleden de oy devşirmeyi başardılar. Ekrem İmamoğlu‘na oy verenler arasında daha önce AK Parti seçmeni olan azımsanmayacak bir kitlenin de varlığı söz konusu.

Onların AK Parti’den uzaklaşma sebepleri ortadan kalkmadan gidilecek bir seçimde iktidar cephesi yeniden yenilgi tadabilir.

İktidarın medya gücünün, ekranlara çıkması sağlanan yorumcularla görev tanımını iktidarın her icraatını övmek olarak gören kalem erbabının çabalarının bu seçimde ters teptiğini de bu tabloya ekleyebiliriz. Aynı yüzler ve kalemler önümüzdeki dönemde de benzer bir olumsuz işlev görebilir.

Bu arada ekonomik sıkıntıların artması ve bazı kesimlerde var olan yeni parti beklentisinin de bir biçimde karşılanabileceği ihtimallerini hesaba katmıyorum bile.

Terazinin iki kefesi de dolu sizin anlayacağınız. Yenilenen seçim CHP’nin İstanbul başarısını yok da edebilir, tam tersine iktidar cephesinin üzüleceği bir sonucu da getirebilir.

CHP’de herhalde bu yolda değerlendirmeler yapılıyordur.

Peki ya CHP, o değerlendirmeler sonucunda, “Madem seçim yenilenecek, bunu yalnız İstanbul için yapmayalım, bütün seçimi yenileyelim, hatta genel seçim de yenilensin” teklifini ortaya atarsa ne olur?

Görüyorsunuz, bu karmaşada üzerinde düşünülecek başka seçenekler de var.

ΩΩΩΩ

Reklam

54 YORUMLAR

  1. işiniz gücünüz fitne fesat %52 almış cumhur ittifakı daha ne zırvalıyorsunuz yiyorsa istanbul seçimini yenileyin bilgi belge ortada hırsızlık tesçil edilmiş

    • Beyin çok önemli bir organ tabi ki… Bu organ ancak , okumakla , araştırmakla , gözlem ve deneyler sonucunda elde edilen bilgi birikimi ile gelişir. 10 kişinin oy kullanacağı bir seçimde 9 kişi oy kullansın. Bunların 5 Ekrem İmam oğlu 4 Binali Yıldırım desin. Adi çoğunluk ilkesi gereği yarım insan farkla Ekrem İmam oğlu kazanır. Bu bizim Seçim yasasının bir hükmüdür. Mehmet anlaman zor bunu biliyorum ama yinede bir şansımı deneyim dedim.

  2. Merhaba Serkan Bey,

    Lutfen ukalalık ettiğimi düşünmeyin, ama, içtenliğime inanın, AK Parti’nin başlangıçtan bugüne gelen öyküsünü (benim Etyen Mahçupyan ve Bekir Ağırdır’dan ödünç alarak ve kısmen değiştirerek kullandığım) “sosyolojik-kültürel güç blokları” perspektifinden bakarak izlemeye çalışırsak, aradığımız bilgilerin gündelik olarak apaçık önümüzde durduğunu kolayca görebiliriz. Hangi partinin hangi lideri olduğu, liderlerin ne dediği, partilerin kaç oy alıp kimi belediye başkanı adayı gösterdiği gibi gündelik siyasetin aktörlerini takip ederek Türkiye’deki iktidar mücadelelerini ve siyaseti kavramak hayli güç. Hep birlikte görüyoruz: Düne kadar küfürleşenler pazara değil mezara kadar ittifak kurduklarını söylüyorlar; CHP lideri ile ülkücü geleneğin kentli kanadının lideri M. Akşener ortak mitinglerde boy gösteriyorlar vs.

    Meclis’te “İtiraz eden olursa kimi kelleler düşer!” uyarı ve tehditleriyle kabul edilen Cumhuriyet’imizin ilanından günümüze kadar uzanan bir uzun öykünün içindeyiz hepimiz. Bu öykünün, şahıslardan ve parti liderlerinden bağımsız gerçek aktörleri değişmeden kaldılar: (1) Dindar muhafazakar sosyoloji, (2) Azınlık olan seküler-modernleşmeci blok ve onun bürokratik devlet egemenliği, (3) Kürt mahallesi.

    Seküler iktidar bloğu, Cumhuriyet’in palazlandırdığı Batı-beselemeli seküler burjuvazi ve ordunun egemenliğine karşılık düşer. Bu bloğun elindeki devlet ve bürokrasi, onyıllarca, gündelik siyasetin içinde gerçekleşeceği oyun sahasının alanını (ve elbette ki sınırlarını) tayin etmiş, bütün siyasal partiler buna göre şekillenmiştir. Siyasal Partiler Kanunu, Anayasa Mahkemesi vs. Sınır ve kural koyucu bürokratik aygıtlardır. Dindar sosyoloji, kurnazca üretilmiş “şeriat tehlikesi” korkutmacasıyla, iktidar alanı ile kültürel alanın dışına itilmiş, “öteki”leştirilmiştir. Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Abdi İpekçi, Çorum ve Maraş olayları, Sivas Madımak vd. hep bu korkuyu ayakta tutmak ve inandırıcı kılmak için tezgahlanmış olaylardır. Kürtlerin payına “bölücülük” düşmüştür. Devlet eliyle kurulmuş olan Apo’nun (ki Stallinist Türk solunun çocuğu olup Doğu Perinçek’in kankasıdır -Google’a “Perinçek+kandil+gerilla” yazın, arama sonuçlarında “resimler” sekmesine tıklayın lutfen) PKK’sının kuruluşunu takip eden birinci yılda Türk ordusu ya da polisine sıkılmış tek kurşunu yoktur. Bu çetenin ardı ardına öldürdüğü ve Kürt illerinden temizlediği tüm yerel önderler Kürt demokratları ile Rızgari, ala-Rızgari, DDKD gibi yasal ve demokratik sol örgütlerdir. PKK terörü eliyle Kürtler vesayet altına alınmış, “bölücülük” korkutmacasına inandırıcılık kazandırılmıştır.

    Bu vesayet düzenine ilk kitlesel ve tarihsel itiraz, Demokrat Parti deneyimidir. Menderes’in başına ne geldiğini biliyoruz. Milli Görüş teması etrafında vücut bulan Refah Partisi de dindar-muhafazakar sosyolojinin itirazının siyasal görünümüdür. Bu partinin başına neler geldiğini de biliyoruz. Kürt illerinde bu partiye yönelik kitlesel teveccühünü de biliyoruz.

    AK Parti, söz konusu vesayetin kırıldığı bir tarihsel sürece karşılık geliyor. Ne var ki, bunun tamamen düzen karşıtı bir toplumsal-kitlesel itiraz olduğunu düşünmek de aşırı bir iyimserlik olur. Seküler azınlığın düzeninin sorunsuz işlemesi, siyasal partilerin düzene rıza üretimi ile mümkün. 2001 krizi sonucu toptan sandığa gömülen düzen partileri, artık rıza üretemez hale gelmişlerdi. AK Parti, bir yandan dindar sosyolojinin temsilciliğine soyunurken, diğer yandan, seküler sermaye ve iktidar bloğundan gelecek direnci kırabilmek için onun ve Batı’nın liberal kapitalist düzeninin gereklerini de yerine getirmek durumundaydı -özellikle Batı gözünde meşruiyet üretebilmek için.

    Siyaset arenasında, vesayetin güç odakları ile dindarların mücadelesine tanık olduk. Bürokraside gücü olmayan AK Parti, ona bürokratik gücünü kazandırmaya talip Gülenciler, liberaller, demokratlar (ben bunlar arasındayım) bir blok oldu, seküler vesayetçiler karşı blok. Ergenekon, bu iktidar mücadelesinin simgesel imasıdır.

    Vesayetin beli kırıldı, dindarların ve Kürtlerin gücünü arkasına alan AK Parti hızla güç kazandı. O dönemin Yeni Şafak, Zaman ve Taraf Gazeteleri, bu mücadelenin medya dünyasındaki tezahürü idi. Benim, dindarların öncülüğünde Türkiye’nin toplumsal adalet devrimi olarak selamladığım bu tarihsel akışının tekerine çomak sokan Gülen oldu. Hep daha fazlasını talep etti AK Parti’den. Azılı bir Kürt düşmanı ve Türk millyetçisi olan Gülen, AK Parti’nin Kürtlerden aldığı gücü kıraması halinde daha fazla iktidar taleplerinin karşılanacağını düşündü -AK Parti’nin tek müttefiki kendisi olmalı, AK Parti Cemaat’in bağımlı aktörü haline getirilmeliydi. Gülen’in 17 Aralık ve MİT hamlesi geri tepti. İttifak bozuldu. Sarsılan ve kendisini güvende hissetmeyen Erdoğan, Gezi ile birlikte panik içinde Kürtlerle olan ittifakını bozdu ve yapayalnız kaldı.

    Perinçek ve Ergenekon’un içeriden çıkıp yeniden sazı eline alması bundan sonradır. Gülencilerin başına gelenleri de biliyoruz, vesayete direnişin simge isimleri Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan, Mümtazer Türköne, Ali Bulaç, Ahmet Turan Alkan’ın başına gelenleri de.

    Başkanlık sistemine hızlı geçiş, Perinçekçilerle seküler iktidar blokunun devletçi-milliyetçi bileşeni MHP’nin siyasal hamlesidir. Erdoğan, tam da kendisinden beklenildiği üzere, AK Parti’nin içini boşalttı, dindarlar gitti seküler jöleliler, Nagehan Avcı’lar geldi. Adı Cumhur İttifakı olup MHP ve Ergenekonculara hizmet eden iktidar bloğu, Erdoğan ve AK Parti’yi süratle Kürtlerden uzaklaştırdı, Erdoğan’ı kendisine mahkum etti. Nedim Şener gibi tipler gündelik olarak TV kanallarındaki ‘tartışma’(!) programlarında boy gösterirken, sayın F. Koru okurlarına ancak kendi sitesinden ulaşabiliyor. Vesayete karşı mücadelenin kararlı ve kahraman aydınları Mümtazer Türköne ve Ahmet Altan müebbetlik, siyasal İslam’ın belki de biricik onurlu direnşçisi A. Kuytul içeride, Sabah, Star, Akşam ve bilimum sözde gazetede kalem oynatan her dönemin adamı ve kadınları paralarına para katarken, bunların seküler patronları ihalelerine ihale katıyorlar.

    Bellki gündelik siyaseti izlerken, bir adım geri çıkıp önümüzdeki tabloya bir perspektiften ve serinkanlılıktan bakmak daha doğru.

    Erdoğan’ın eşitler arasında bir adım önde olduğu AK Partisi için solculardan yediğim dayak dahil başına hayli bela almış olan ben azılı Erdoğan düşmanı, Perinçek dediğimde HEPSİ köşelerine kaçışıp suskunluğa gömülen buradaki tayfa ise AK Parti ve Erdoğan dostu. . .

    Ne yapalım, doğruyu söylemeye çalışanın dokuz köyden de kovulduğu topraklar burası! : )

  3. Biraz da gülelim.
    https://www.dailymotion.com/video/xuu0h5
    Bunu izleyince İstanbul seçimleri geldi aklıma.
    Seçim öyle bir hal aldı ki, artık bu bulutlu havanın bir an evvel dağılmasını temenni ediyorum.
    Ortamın ciddi havasını dağıtıp bir nebze tebessüm ettirebilirsem ne mutlu bana!

    • Sudanda başlamışlar bugün bulutlu havayı dağıtmaya; az bekleyin hele muhsin arkadaş, ciddi havalar daha kapıda sanki…

  4. Aşağıdaki sözler, cinayetten 20 yıl ağır hapis, küçük yaşta kızı alıkoyma, yaralama, azmettirme, ruhsatsız tabanca, organize çete suçundan hapis cezası almış olan ve dosyası Yargıtay’da bekleyen bir adama ait:

    “Arkamda Devlet Bahçeli var, biz iki parti, tek parti olduk. Partinin adına da Cumhur İttifakı dedik arkadaşlar. Rabbim’in izniyle, bu Cumhur İttifakıyla, pazara kadar değil mezara kadar gideceğiz inşallah. Bu düşmanları da, bu memlekette yok edene kadar, kanımızın son damlasına kadar mücadele verip, Rabbimin izniyle bunların içte ve dışta, yurtta da anasını belleyeceğiz arkadaşlar.”

    Adam, Adana’nın Kozan ilçesinde seçimden birinci çıktı. YSK, sabıka kaydı dolayısıyla başkanlığını düşürdü. Mazbata, seçimde ikinci olan adaya verildi.

    Hala memleketin beka sorununu görüp kavrayamamış benim gibi şaşkınlara ders olsun. . .

  5. Yav Bernar usta! aşağıda “İstanbul gönül işi, aşk işi” derken sen de mi aşağıdaki kafiyeliYORUM’dan malzeme çıkardın. Kenar mahalle delikanlısı – gelin ifadesini kullanmışsın da dikkatimi çekti….Aşağıda iki gün önce ne demiştik!

    …..
    Peygamber gözüyle baktığımız aziz İstanbul!
    Fatih’in manevi emaneti; leziz İstanbul!

    AKP’nin aşk hikayesi, Reisin aşkı bu şehir…
    Var mı ula dahası, bilmem başka ne denir….

    Kaptırırlar mı ki onu taşralı bir delikanlıya?
    Umarim! işi havale etmezler bir eli kanlıya!…..
    …..
    http://u0i.626.myftpupload.com/organize-usulsuzluk-ve-suistimal-teshisi-var-ak-partinin-duyunca-aman-allahim-aklima-mukayyet-ol-dedim/ H.K. 8 Nisan 2019 at 21:12

    Bir diğer alıntı da şu aşağıdakinden. Hürriyette dün rastladım (ya da Sabah’ta). Sn Erdoğan Rusya’ya gitmeden önce verdiği değişik konulardaki kısa beyanatların birinde İsrail’e sıra geldiğinde “İsrailin yaptığı ‘çalıp oynamak’ ” ifadesini kullanmış. “Çalıp oynamak” tanımı geçen hafta sonundaki kafiyeliYorum’da şöyle geçiyordu:

    Her kim ise şu Temelli,
    Ettiĝi laflardan belli!
    Yahudi çalıp durur,..
    Bunlarınki çiftetelli!
    …….
    http://u0i.626.myftpupload.com/ysk-ve-yargi-sinifi-adaletin-kestigi-parmak-neden-acimaz-bu-soru-uzerine-dusuncelerim/ H.K. 6 Nisan 2019 at 22:51

    “Demek ki F. Koru’nun bu köşesini okuyanlar Sn Erdoğan’a kullanması için buradan da malzeme üretiyor”diye geçti aklımdan. Ancak, keşke haklı olarak eleştirdiğimiz ve bulunduğumuz ülke-yararlı teklifler de kendisine götürülse diyor insan. Ancak, bunun emarelerini göremiyoruz… malefes!

    Yine geçen gün Hürriyette rastladım. Sn Başkan, Başdanışman kadrolarına yeni elemanlar almış. Biri Sanayi ve Teknoloji konusunda bir atama. Baktım kimmiş, özellikleri neymiş, işinin ne kadar ehli, göreve ne kadar “uygun” diye. İmam-Hatip/ilahiyat mezunu, ayrıca Kırıkkale Üniversitesi Sosyoloji bölümünde lisansüstü yapmış biri. İmam hatip ilahiyatı küçümseyemem. Allah korusun. Ancak, böyle özelliklerde biri “Sanayi ve Teknoloji” birimi için ne kadar “uygun” biri. Lütfen aklı başında bir AKP’li çıksın bunu bir izah etsin. Gerçekten böyle önemli pozisyonlar için bu cenahta eleman sıkıntısı mı var? Yoksa, “Önemli mi ya, bu “uygun” kişi bizden. Bu kardeşimiz nasiplensin. Nasıl olsa bir beklentimiz yok, her şey Başkan’ın iki dudağı arasından çıkıyor” kabilinden bir tavır mı?…

    • Valla işi ehline verince ya gidip bylock üretiyor ya da tübitak ın şifreli telefonlarını klonluyor..! Hiç olmadı tib in altına meçhule giden fiber kablolar çektirip ne var ne yok flashbelleklere yükleyip sıvışıp gidiyorlar okyanus ötesine..! O badem bıyıklı mutemetlerin yerine 101kangal köpeği bağlasak bu işler çok daha iyi yürürdü..! Açtırma şimdi kutuyu şair…

      • Sn H. Gayret, konuya odaklan şairi falan boşver. Aklı başında biri olarak çıka çıka yine sen mi çıktın? Bylockmış, Tubitakmış! Kutuyu açarsan aç, bana ne yahu! Madem konuya girdin, sana diyeceğim şu: Adam olsaydın, uyumasaydın, akıllı olsaydın, kendini kullandırmasaydın.

        Ben yukarda net bir örnek verdim ve sordum. O kadroya öyle bir kişi “uygun mu”? Darbe teşebbüsünden önce imam hatipliler ilgisiz konulardaki posizyonlarda daha azdı da şimdi daha mı çoğaldı demek istiyorsun?

        Sorum hala geçerli; aklı başında bir AKP’li çıksın yukarda değindiğim noktada, yani “Sanayi ve Teknoloji” konusundaki danışmanlığa imam hatip/ilahiyat/sosyoloji konularında ihtisası olan biri “uygun” mu? Sorumluluğun gereği her pozisyona işinin ehli birini bulmakla yükümlüsün. Üstelik bu konuda ayet var, hadis var. Devletin kanunları da işi ehline vermeni gerektiriyor. Emniyet konusunda herhangi bir şüphen varsa, devletin istihbarat kurumunu görevlendir. Ezberine bir “Ben yaptım oldu” ile normal usulün aksini iddia edemezsin. Bu da işin temelinde “torpile girer ve her torpil bir yolsuzluktur”. Ülkenin geri kalmasında en önemli sebep “işleri ehline vermemek”le ilgilidir.

  6. Anadolu’nun kadim kültürünün güzelliğinin bir yanı da, ezgileri, türküleri gibi, özlü sözleridir.

    “Takke düştü kel göründü”, “Bu sökük artık dikiş tutmaz”, “Varma İstanbul Kızı’mızın üstüne ‘Binali’nin gemicikleri, bankalarda altınları var!’diyerek, gider gönlünü ‘kenar belediye’ delikanlısına kaptırır”, “Adamın asabını bozmayın, vermem vallahi!’dersen, “İstanbul senin tapulu malın mı?” diye sorarlar, hem söke söke, hem bağırttıta bağırttıra alırlar, altında kalırsın!” gibi gibi.

    İsteyen bildiklerini eklesin.

    • Dağılmadan önce bir iki şey söyleyebilir miyiz, Bekir Bey?

      “Verin başkanlık sistemini uçurayım sizi!” dedi lideriniz. Aradan 10 ay geçmedi, ülkenin bütün büyükşehirlerinden temizlendiniz.

      “Ulen Kemal, kim len bu İmamoğlu!” dedi lideriniz. İstanbullu liderinizi çıktığı İstanbul’da sandığa gömdü, ‘kenar ilçe’ belediye başkanına kaptırdı gönlünü.

      “Görünüşte yüzde 52 ile yırttık, ama 10 ayda kaybettiklerimiz, kaybedeceklerimizin garantisidir.” der gibisiniz: “Aynen öyle!” diyoruz!

      Sonra, “Ya ben zaten iktidardan düşüp gideceğimizi biliyordum ve bunu da aslında söylemiştim daha önce, ama. . .” diyerek “Çevir kazı yanmasın!” durumları olmasın bu kez, Bekir Bey.

      Gelin şuraya kocaman kocaman: “Erken seçim falan olmaz. Seçimler 2023’de normal zamanında yapılır” demeğe getiren bir şeyler yazın, kayıtlara geçsin, şimdiden kenara not edeyim. Birileri su koyuverince kimin daha önce ne söylediğini arşivlerden bulup çıkarmak zor oluyor. Aşağıda Resim A’da görüldüğü gibi:

      Bekir Bey: 9 Nisan 2019 at 11:48 (yani seçimden sonra): “CHP,yoldan geçen bir CHP’liyi tutup aday yapsaydı aynı sonucu gene alırdı.”

      Bekir Bey: “15 Mart 2019 at 14:49” (yani seçimden önce): “Ben Cumhur İttifakı’nın İstanbul’u da,Ankara’yı da alacağına inanıyorum.”

      Bu halk size 2022’yi göstermez. 2021’de yolcusunuz. 🙂

      • Yaw Bernar Bey!

        Dağılmadan önce İstanbul’un 25 ilçesini
        alan,büyükşehirde oyları
        rakibiyle %48’de eşit olan,%48.50’ta eşit olan sadece yarımın yarsında farklılaşan bir lider sandığa nasıl gömülmüş olur,bir de onu açıklayıver
        bi zahmet!

        15.3.2019’da yaptığım yorum aşağıda.Uyanıklık yapıp bir cümlesini paylaşıyorsun.Yorumum şu:

        “Seçmen 2 ittifak etrafında kümelendiği için,yüzde
        elli oy oranını aşan taraf yarışı kazanmış demektir bana göre.Bu ister Cumhur İttifakı,ister Millet İttifakı olsun.Ankara ve İstanbul’u
        kaybetse bile bu böyledir.
        Çünkü %50’yi aşan ittifakın
        bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimini kazanma ihtimali
        daha yüksek olacaktır. Cumhurbaşkanlığı seçimine böyle bir avantajla başlayacaktır;
        her ne kadar o güne kadar
        köprünün altından çok sular akacak olsa da.

        Ben Cumhur İttifakı’nın
        İstanbul’u da,Ankara’yı
        da alacağına inanıyorum.
        Türkiye geneli oy oranının
        da 50’den fazla olacağını düşünüyorum.Ne kadar fazla olacağını bilemem.

        Yüzde olarak kimse tam bir oran veremez.Verse de öylesine vermiş olur”

        Ne demişim?%50’yi aşan
        galiptir demişim.

        Aştı mı %50’yi ?Aştı.Sizi ekti mi?Ekti.

        Tekrar dağılabilirsiniz, toplaştıysanız.

        • Bekir Bey, dün göz atmanızı önerdiğim seçim analizlerine bak(a)mamanızı anlıyorum -biliyorum, hayli moral bozucu. Ama ayak diremeyin, gelin kabul edin: MHP’nin oyunun en az yüzde 14 olduğunda uzlaşıyor herkes (yüzde 17 bulgusuna ulaşanlar da var).

          Nedir efendim İttifakı’nızın aldığı oy: yüzde 51,64
          Düşünüz bundan MHP oylarını, kalır 37.64

          Ben ne diyorum?

          Uçuracaktınız, uçuramadınız. Dolayısıyla, bir gece ansızın gelecek iken bir erken seçimde ansızın gideceksiniz.

          Ha bana şunu söyleyebilirsiniz elbet: “Nereden çıkarıyorsun benim AK Partili olduğumu? Benim kılavuzum Derinceli Doğu!”

          Ben de “Hayırlı işler o zaman” der susarım yani 🙂

  7. “Onların AK Parti’den uzaklaşma sebepleri ortadan kalkmadan gidilecek bir seçimde iktidar cephesi yeniden yenilgi tadabilir.”

  8. yenilen kazanana kadar seçim yapalım. ya da anadolu analarını anlayalım:ana obez olması muhtemel cocuğunun iştahını kesmek için tabağı önünden çeker. çocuk zır zır zırlar. ana duymaz. babasına şikaye eder.
    baba karısına müdahaleyi sevmez(nedendir bilinmez sadece kendi bilir). kadın namustur bu millet için. Bu halk sandığada kadına da saygı duyar. Herkesin de duymasını ister.

  9. Yerel seçim sonrası İstanbul için , iktidar tarafından yapılan mülahazaları , Sn. Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olmasın diye 367 krizini çıkaranlar yıllar önce yapmıştı. Sanki tarih tekerrür ediyor. Ama bu işin sonunda hep kazanan millet , kaybeden ise hep hukuku guguka çevirenler oluyor . Tecrübeyle sabittir.Seçimi tekrara gerek yoktur. tekrarı halinde İstanbulda Ak Pati daha büyük bir yenilgiyle karşılaşır. Hatta bu yenilgi 4,5 yıl sonraki başkanlık seçimlerinin kaybedilmesini sağlayacak domine etkisini de başlatır.
    Bİr zamanlar Sabahattin Kanadoğlu tarafından uydurulan hukuk garabetleri ne yazıkki , buna maruz kalıp mağdur olan kesim tarafından uygulanmaya çalışılıyor. Bu ise tarihten hiç ders alınmadığının en önemli delili maaalesef.

  10. İmamoğlundan Allah razı olsun.
    Evvel Allahin sonrada onun sayesinde Erdoğanın seçimleri nasil kazandiğini hem dünya hemde bizler öğrenmiş olduk.

    Kendileri yaptiği hilleleri başkalaride yapacağini düşünerek Polisleri devreye sokktular.
    Ben saba namazindan sonra hemen Televiziyonda haberleri açarim.(şu an burada sabahin 7 si)
    Bu gün-de haberleri actim birde ne göreyim T CUMHURİYETİNİN POLISLERI ellerinde liste kapi kapi dolaşiyorlar.
    Hayirdir inşallah dememe kalmadan haberi suna sipikerin gözleri fal taşi gibi açilmiş bir an kendini evinde oturmuş haberleri izlediğini zanneti, “yazik polislere hallarine bakin görevleri milleti korumak fakat onlar kimleri koruyor.” Gibisinden serzenişte bulundu, arkasindan seyircilerden af diledi. Ve şoyle dedi ben onlara acrken kendimi unuttum.”
    Malûm Tayyp Cumhurriyeti nin Korumalari ve Polisleri DÜNYADA pek popiler.
    İmamoğluna tekrar Helal olsun.
    Erdoganin gercek yüzunu gözleri gitmeyenlere gösterdi.

  11. Gönül belediyeciliği demişlerdi, ama gönül işlerinden pek anlamadıklarını gösteriyorlar. Düğün gecesi için ellerinde ne varsa seferber ettiler. Damat Binali’yi aklayıp pakladılar. “Hem gemileri var, hem de devletin zirvesini görmüş, daha iyisini mi bulacaksın” dediler. Gelin görün ki Gelin İstanbul bir kenar mahalle delikanlısına kaçtı.

    Zorla güzellik olmaz: Koyuverin Gelin’i gitsin.

  12. Öncelikle, cumhurbaşkanı, yerel seçimlerde, muhalif adayların karşısına kendisini koyarak yerel seçimlere gitti ve büyükşehirlerde seçimi kaybetti. devletin bütün imkanları hukuksuz ve haksız bir şekilde kullanmasına rağmen kaybetti. kendi yaptıkları (hayali seçmenler. bir evde akla, mantığa aykırı seçmen kaydı, metruk binalarda seçmen kaydı gibi hileler) hilelere rağmen kaybetti. muhalefetin, “seçmen kaydırma, hayali seçmenler var” itirazlarını, “hayali seçmen yok”, “türkiye seçim güvenliğinin en yüksek olduğu ülkelerden birisidir” diyerek girdikleri seçimlerde kaybettiler. cumhurbaşkanı, seçimlere aktif katılarak bu seçimi, bir güvenoylaması olmasına sebep oldu. ve güvenoylamasını kaybetti.
    – Cumhurbaşkanı, seçimler sonrası tavrı ile de, cumhurbaşkanlığının meşruiyetini kaybetti.
    – Bütün bu nedenlerle, yerel seçimlerle birlikte, cumhurbaşkanlığı seçiminin de yeniden yapılması gerekiyor.
    – Türkiye, artık, tayyip erdoğanı 2023’e kadar taşıyamaz.
    – cumhurbaşkanının meşruiyeti kalmamıştıry
    – AA’nın ve YSK’nın da meşruiyeti kalmamıştır. her iki kurum yöneticilerinin de istifa edip, hukuka uyacak yeni yöneticilerle birlikte yeni seçimlerin yapılması gerekmektedir.
    – Türkiyede, demokrasinin tekrar rayına oturması için cumhurbaşkanlığı seçiminin yerel seçimlerle birlikte yapılması artık bir zorunluluk olmuştur.
    – Türkiye, tarrip erdoğanı 2023’e kadar taşıyamaz.
    – hem ülkeyi düşürdükleri durum nedeniyle, hem de yerel seçim sürecindeki ortaya çıkan, yukarda izah etmeye çalıştığım gerekçeler nedeniyle, tayyip erdoğanın 2023’den önce seçime gitmesi gerekmektedir.
    – Tayyip erdoğan, türkiyeden büyük değildir. bir başka ifade ile; türkiye, tayyip erdoğandan büyüktür.
    – seçim öncesi açıklamaları nedeniyle (cumhurbaşkanlığını tartışmayız açıklamaları) chp, bu gerekliliği dillendirmeyebilir.
    – ancak, kesinlikle cumhurbaşkanlığı seçiminin yenilenmesi gerekiyor.

    • Hamza bey! Yureğinize sağlık, sizin yorumunzda dahil genelde bu günkü şimdiye kadar yapilmiş yorumlarin istisnalar hariç hepsi cok yerinde ve zihin acici.
      Saglikli ve mutlu kalin??

      • teşekkür ederim nurdan hanım! zaten seçimler öncesinde, seçim sonucuna göre cumhurbaşkanlığının meşruiyetinin tartışmaya açılabileceği konuşuluyordu. hatta bu konu kılıçdaroğluna da soruldu. kılıçdaroğlu cumhurbaşkanının meşruiyetini tartışmaya açmayacaklarını söyledi. imamoğlunun da benzer açıklamasını hatırlıyorum.
        – herne kadar chp, cumhurbaşkanının meşruiyetini tartışmaya açmasa bile, yukarda açıklamaya çalıştığım fiili olaylar ve yaklaşımlar (özellikle erdoğan ve akpnin yaklaşımlarından bahsediyorum), cumhurbaşkanının meşruiyetini ister istemez tartışmaya açıyor.
        – artık bizim, yerel seçimleri aşıp, cumhurbaşkanlığı seçimlerini tartışmamız lazım.

        • şu an imamoğlunu canlı yayında dinliyorum. ilk kez imamoğlunun konuşmasını dinliyorum. müthiş bir konuşmacı, sapla samanı çok iyi ayıran birisi. neyi, nasıl, ne zaman konuşması gerektiğini, neyi, nasıl, ne zaman yapması gerektiğini iyi bilen bir kişi izlenimi edindim.
          – İmamoğlunun konuşması ile kafamda birkaç düşünce ortaya çıktı:
          1- Bu imamoğlunun karşısında rtenin hiçbir şansı yok. yani herikisi de aday olsa, imamoğlu rteyi sandığa gömer.
          2- istanbul seçimleri ile ilgili süreç uzadıkça, rtenin siyasi ömrü daha da kısalıyor, kısalacak. yani rte, ne kadar farkında bilemiyorum ama, istanbulun rantı ile kendi siyasi geleceği arasında seçim yapmak zorunda:
          A- ya, abdüllatif şenerin dediği gibiyse, 17 yılda yenilen 1 trilyon dolarlık ranttan vazgeçecek, böylece siyasi ömrünü birkaç ay daha uzatacak ve siyasi ömrünün sonunda nispeten daha huzurlu bir yaşamı olacak.
          B- ya da, istanbulun rantından vazgeçmemeye çalışacak ve bu çabada süreç uzadıkça da, bu sürecin uzunluğu ile ters orantılı olarak siyasi ömrü birkaç ay daha kısalacak ve siyasi yaşamı kısaldıktan sonra da daha az huzurlu bir yaşamı olacak.
          – yani, istanbul belediye başkanlığı ile ilgili süreç, rtenin siyasi ömrü üzerinde şu ya da bu şekilde etkili olacaktır.

          • A- Bu 1 trilyon $ in dökümünü çıkarabilirse çok iyi olur. Bu ne kadarı kefenin cebine sığar acaba?

            B- Yoksa meselenin önemli bir noktası da vazgeçmesi halinde bu kadar rantın muhalefetin eline geçmesinden olan endişe mi? Bunun için mi bırakmak istemez. Kim olursa olsun. Şu rant işi partizanlık ve şahsi amaçlar için kullanılmasın. Türkiye’nin bir an önce gelişmesi için kullanılsın. Bunun için kim seçilirse seçilsin helal olsun. Aksi takdirde haram olsun. Cehennemin ne olduğunu bilseler katiyetle harama bulaşmazlar.

  13. Ben gazeteci olsam, “AK Parti’nin yularını ben tutuyorum” diyen Derinceli Doğu Paşa’ya gider ona sorarım İstanbul seçimlerinde AK Parti’nin ne yapacağını. Adam, Sn. Cumhurbaşkanı’nı nereden alıp nereye getirdiğini birer birer, madde madde, ve de tane tane anlatıyor. Yetmiyor, “Erdoğan’a verdiğiniz oy Perinçek’e verilmiş oydur” diyor. Bir bildiği vardır herhalde.

    https://www.youtube.com/watch?v=ztkYnf7C7UA

    Peki bu yüzde 0.2’lik partinin lideri bu işi nasıl becermiş? Becermiş, çünkü elinde “Erdoğan’ın 38 adet yolsuzluk kaseti” varmış. Adam bunu dalga gerçermiş gibi adını İKNA ODASI koyduğu programda söylüyor!

    https://www.youtube.com/watch?v=AGgnR1yGe4U

    Peki neredeyse önüne gelene haraket davası açan Cumhurbaşakanımız ya da bir AKPartili vatandaş neden bugüne kadar bu yüzde 0.2’lik partinin liderine karşı bir dava açmamış? Ben bilmiyorum, belki Bekir Bey biliyordur ve çıkar açıklar, bizler de aydınlanmış oluruz. (Geçenlerde pek meraklı olduğunu, Karar Gazetesi’nin bile sıkı okuru olduğunu söylemişti Bekir Bey. Benim gibi hemen konuda da yazıyor, yorumda bulunuyor. Bu 38 kaset işini son 3 haftada 5 kez farklı yorum metinlerimde dile getirdim. Nedense ne o ne da başka bir Reisçi arkadaş topa girmek istemedi. Belki de gözlerinden kaçmıştır her seferinde!)

    Ben, “Erdoğan aslında vasat bir lider” diyorum, yemediğim hakaret kalmıyor. Adam, “Elimde 38 yolsuzluk kaseti var bunun” diyor, ama yorum sayfaları yorum sayfaları olalı beri Reisçi tayfadan bir tanesinden içinde Perinçek sözü geçen tek bir yorum metni görmedi. “Adaletin bu mu dünya?” diye sorası geliyor insanın ister istemez.

    Neyse, diyeceğim o ki, Doğu’nun ne ayrıcalığı var, ben hç anlamadım. 🙂

    • Bernar Bey,
      İktidara hazırlandığı halde,iktidara geldiği halde,’İktidarda kimin olduğunu henüz anlamıyanlar’ orta yerde dururken,’hiç anlamadım’ demişsiniz.Anladığım kadarıyla mes’eleyi çözmek için ‘iktidara gelmek’ istiyorsunuz!
      30 yıl önceki Dedeman Otel’deki ictimada,1999’da Gölcük’de ( hadi orayı es geçelim..) siz de bulunsaydınız,belki farkederdiniz…

      • Peki bir Anadolu yiğidinin 350.383 kişinin önemseyip dinlediği aşağıdaki sözleri bu muammayı aydınlatmamıza yardımcı olur mu, Bayındır Bey? Ben artık Bekir Bey’den umudumu kestim. Yorumumda açık adrese taahütlü salladım çağrı mektubumu belki de 5. kez. Yine tık yok.

        https://www.youtube.com/watch?v=Q5FLnD2sd2E

        Hani, o sözünü ettiğiniz içtimada bu tür konularda tık dememe üzerine yemin edilip ant da içilmiş midir acaba diye de soruyorum kendime.

        Neyse, nasıl olsa havalar biraz daha ısındığında artık bu konulara da ötesinden berisinden girilir ; )

    • Merhaba Bernar bey,
      Yukarda bahsetmiş oldugunuz konuda daha fazla bilgiye nereden ulaşabilirim?

      ( Derinceli Doğu Paşa’ya gider ona sorarım İstanbul seçimlerinde AK Parti’nin ne yapacağını. Adam, Sn. Cumhurbaşkanı’nı nereden alıp nereye getirdiğini birer birer, madde madde, ve de tane tane anlatıyor.)

      • Uzunca bir yazıyla size yanıt verdim, ‘ilgili konuda’ daha fazla bilginin aslında gündelik siyasetin içinde fazlasıyla mevcut olduğunu dile getirmeye çalıştım, sayın Sayar. Birkaç eklemede bulunayım istiyorum.

        Bu ‘dokunanın elini yakan’ konuyla ilgili olarak, Erdoğan’ın bazılarımızca kafa karışıklığı ve şaşkınlıkla karşılanan dilini takip etmek kendi başına hayli bilgi verici aslında. Neler diyor, sn. Erdoğan dindar-muhafazakar yığınlara ve hepimize? Belli bir perspektiften baktığımızda ve sözleri üzerine düşündüğümüzde, bize hayli bilgi verdiğini görüyoruz.

        Saadet Partisi’nin FETÖ ve PKK kayığına binenler arasında olduğunu söylüyor, söz gelimi. Niye Saadet’i dindar muhafazakar kitlelerin gözünde itibarsızlaştırmaya ve güvenilmez kılmaya yönelik bu özel çaba? Çok basit: Deruniler (yani Derinceliler) yakında (yani şartlar olgunlaştığında) Bahçeli eliyle Erdoğan’ın ipini çektiklerinde, ortada dindar muhafazakarların siyasal arenada temsili olan bir parti olmasın istiyorlar. AK Parti’de kopanlar gidecek yer bulamasın, bunların Erdoğan’ın alternatifi olarak parlatacaklarından birilerini seçmelerini istiyorlar -İyi Parti, CHP, MHP, hepsi olur bunlar için. Aynı çaba, A. Gül ve diğer şahsiyetler için de fazlasıyla mevcut. Peki ama niye? Dindar muhafazakar kitlelerin uyanmasından korkuyorlar -öyle ya, bir lideri teslim almak kolay, onbinlerce üyesi, teşkilatı olan bir partiyi nasıl kontrol edeceksiniz?

        Dindar yığınlarda Erdoğan ve AK Parti’nin dindarların temsilcisi olan parti yanılsaması sayesinde, Deruniler bürokrasiyi istedikleri gibi temizliyorlar. Temizlenenlerin yalnızca Gülenciler olduğunu düşünmüyorsunuzdur herhalde? KHK’larla işlerinden atılan doktorlar olan Cihangir İslam ile Ö. Faruk Gergerlioğlu’nun Gülencilik ile ne alakası olabilir?

        A. Kuytul neden zindanda? Youtube’da bir tık ötenizde duran videolarında söyledikleri dolayısıyla elbette! Neden polis Adana’da Furkan Vakfı taraftarlarına copla ve biber gazıyla saldırdığında, başörtülü bayanların ve kendilerine çiçek uzatmaya çalışan erkeklerin kafasını yardığında, bayan polisler o hanımların başörtüsüne yapışıp çıkardıklarında Erdoğan dahil bütün bir dindar camiadan tek bir homurtu işitilmedi? Neden Furkan Vakfı’nın yurtlarına ve mallarına çöküldü? Neden bütün dini cemaatler Erdoğan arkasında hizaya sokuldu? (bunun iki istisnası oldu: A. Kuytul liderliğindeki Furkan Vakfı ile Risalei Nur geleneği içindeki Yeni Asya gurubu. Bunlardan ikincisinin Erdoğan iktidarında yaşadığı baskı ve yıldırmaların öyküsünü, Ruşen Çakır’a konuk olan Yeni Asya Genel Yayın Müdürü Kazım Güleç’ten dinleyebilirsiniz). Neden ortalıkta folyok yumurta yokken Erdoğan bir gün çıkıp “bam bam bam!” tadında “İslam’ı 14 asır öncesi hükümleriyle kalkıp bugün uygulayamazsınız” diye buyurdu ve “İslam güncellenmeli” talebini dile getirdi. Neden 15 yıl bekledi, neden şimdi? Neden ortalık karışmadı?

        Neden Karar Gazetesi yayın hayatına başladı? Neden reklam alması engelleniyor? Neden AK Parti’de 53 kurucu üyeden parti bürokrasisinde yer alan üç kişi kaldı: Erdoğan, Binali Yıldırım ve Bekir Bozdağ?

        Neden 15 Temmuz’a “yakından bakmak isteyen” ve CHP’li bir bağımsız gazateci olan bayan alınıp hapse atıldı? Neden AK Parti mecliste bu meselenin araştırılmasını red oyları vererek engelliyor?

        Neden Saadet Partisi A. Gül’ü çatı aday olarak öneriyor, ve neden A. Gül’ün bahçesine helikopterle eski genel kurmay başkanı iniyor?

        Bütün bu insanların (ve benim) bir Erdoğan takıntısı mı var gerçekten? Yoksa, Saadet liderinden Karar Gazetesi yazarlarına, Etyen Mahçupyan’dan Alparslan Kuytul’a varıncaya kadar pek çok insan balık hafızalı olmayı reddedip Türkiye’ye “bir perspektiften” baktıkları için mi bu böyle?

        Söz gelimi siz, sayın Sayar: Balık hafızalılaştırabildiklerinden misiniz?

        Ben unutmadım. Bir tümamiral, vakti zamanında, “Aldığımız haberlere göre bu iş uzun sürmeyecek. Kendilerine en güvendikleri anda çoluk çocuk demeden rövanş alacağız. Kendimize çok güvenerek hata yaptık. Şimdi aynı hatayı onlar yapıyor. Bir iki sene içerisinde bu manzara tam tersine dönecek. Adamlar kaçacaklar. Ve rövanşı çok farklı olacak. Yani bunun rövanşında çok can yanacak. Bir sürü hesaplaşma olacak. İki sene çok, belki bir sene içinde. Aç kalacaklar. Bak söyleyeyim, aç kalacaklar.” demiş, “Bu kadar da boş değiliz yaa!” diye özgüvenle tamamlamıştı sözlerini -hatırladınız mı?

        https://www.youtube.com/watch?v=5ATAhYX8i6Q

        Peki Perinçek cezaevinden çıktığı akşam ne demişti: “Kınından çıkmış kılıç gibiyiz. Ve görevlere hazırız.”

        https://www.youtube.com/watch?v=XgGGNVo1ijk

        Beş yıl kadar sonra zafer mutluluğu içinde neyi ilan etti: “BOB eşbakanını alırız, önümüze katarız, onu mecburiyetlerimizin görevlisi yaparız!” Adam boşuna savunmuyor Cumhur İttifakı’nı.

        Demek ki göre verilmiş, verilen görev de başarıyla ifa olunmuş! 🙂

        Perinçek boş sallamaz, Sayar Bey. “Nereden biliyorsun?” diye sormayın -beni genç bir Dev-Genç militanı olarak düştüğüm mapus damları anılarıma geri döndürmüş olursunuz. 🙂 Meğer bize yaptıkları, daha sonraki onyıllarda yapacaklarının garantisi imiş -iyi mi!? Biz mahallenin delisi sayardık bu Aydınlıkçıları, MİT’le iş kotardıkları için arada bir pataklardık ama pek ciddiye almazdık -bunlardan çok daha mühim meselelerimizin olduğunu düşünürdük.

        Durumun ciddiyetinin farkına vardığımızda iş işten geçmişti 🙂

  14. Ülkemizde iki kişiden biri kumar oynuyor, alınan verilere göre. Dahası,
    kumarin Yaman bir düşmanı olan Merhum TİMURTAŞ HOCAnın oğlu da bu Kumar
    kuruluşlurından birinin başına oturtulmuş. (Yanlış duymadımsa). Muhakkak ki
    – annesi ne diyor bilemem ama – babasının kemikleri sızlıyordur. AKP’nin seçim
    sıkıntısında Onun AAH’ı rol oynamış olabilir, diyen çıkar mı ? Çünkü, bir
    büyüyümüz yazar, ” TUVALET süpürgesi ile CAMİ TEMİZLENMEZ ” der de.
    Bu büyüğümüz, bir de, Müslümanlar Köy (bedevi) kültürü ile İSLAMI yaşamıya
    çalışmamalı. Çünkü, İSLAM Köy Kültürü ile yaşanamaz ve yayılamaz ” der. Nitekim,
    malumdur ki, İslam; Yesrib, MEDİNE (medeni) olunca Devlet hüviyeti kazandı.

    Fakat, b. b ay ı n d ı r basit bir hesabı bilmece haline getirmiş.
    Bilhassa, AKP’lilerin ilk okuldaki çocukları bu bilmeceli problemi çözebilir mi, acaba ?
    Rahmetli Menderes bile çözememişti. Mamafih onun arkasında ÇIPLAK tabanlı
    Halktan başka kimse yoktu. Oysa, karşısında k ı l ı ç gibi duran, halkı adamdan
    saymıyan, sözde çağdaş Şimarık güçler vardı. Halbuki, Tayyip Erdoğan’ın yanında
    gerçeği görecek, bu hesabı yapabilecek kıymetli mühendisler olsa gerek. Kime
    yaranacağını da bileceksin.

    Bizim bir fizik Hocamız vardı ; ” Problemi anlamak, onu yarı yarıya Çözmek
    demektir ” derdi. Kınıyanın kınamasından da korkma derdi. Hayatta, bu sözün
    kıymetini öğreten çok olayla karşılaştık.

    HARVARD mezunu olduğuna göre – İslam Enstitüsü mezunu olduğunu
    ihmal etsek de – F.Koru, Ekonomist Tayyip beyle oturup, bu muammayı çözebilir,
    ne dersiniz, b.bayındır ?

    • Abdurrahman Serdar Bey,
      Sorunuza başka sorular da ekliyerek cevap hakkımı kullanacağım.30 dakika müsaade

    • Abdurrahman Serdar Bey,
      25 TEMMUZ 2012 Tarihinde attığı twitte :
      “Gazeteci ve Yazarlar Vakfının iftarındaydık.Tüm konuklarla beraber Hocaefendi’nin selâmını aldık.Dostlarla görüştük,hasbihal ettik”
      diyen ‘Pelikansever’ Hilal Kaplan,29 Oca 2019 tarihli twitinde :
      ” Bu Cumartesi Birlik Vakfı’na bekliyorum inşallah.Konu 15 Temmuz’la sınırlı kalmayacak ama onu da gelenlere anlatırız” demiş.
      Ahmet Davutoğlu Hoca’nın paldır-küldür uzaklaştırılmasında kendilerine ‘zevat-ı muhterem’ lerin yan rol verdiği ‘pelikan çiftliğinin’ müntesiplerinden olan bu bayandan 15 Temmuz dersleri alacak kadar ‘kaht-ı ricâl’ sıkıntısı mı yaşıyor Birlik Vakfı ve gençleri ? ! Hadi ‘Kaht-ı rical’ eksikliği var âmenna.’ KAHT-I NİSÂ’ sıkıntısı da var ki,15 Temmuz’u ondan öğreniyorsunuz.Gerçi siz orada da pek rahat değilsiniz ya ! Epey sabırlı veya tahammüllü olduğunuzu zannediyorum… ( O KONULARA HAVALAR BİRAZ DAHA ISINSIN GİRERİZ ..)
      “Timurtaş Hoca’nın oğlu nasıl Spor Toto’ya müdür olur” eleştirilerine bir anlam veremediğini söyleyip : ‘Babam yanlış tanıtılıyor. Renkli televizyonun girdiği ilk ev bizimkiydi’ ” diyen oğlu Spor Toto Teşkilát Müdürü Bekir Yunus Uçar’ı , Hayrettin Karaman Hoca ile beraber Birlik Vakfına : ‘Vergilendirilmiş piyango kazancının kutsallığı’ hakkında, mensupları-müdavimleri tenvir etmesi için Vakfa davet edilmesini teklif ediyorum. Merhum Timurtaş Uçar Hocamızın da bu vesileyle Fatihalarla yâd edilmesine vesile olur…
      Abdurrahman Bey,
      Birlik Vakfı 2009 yılı 23 Kasım’ında ABD istanbul Başkonsolosu Sharon Anderholm Wiener’ i misafir etmiş ve ” ABD’nin Yeni Ortadoğu Politikası” üzerine mensuplarınızı ,müntesiplerinizi, müdavimlerinizi tenvir etmişti.Aradan koskoca 10 yıl geçmiş,köprülerimizin üzerinden çok ‘FIRAT’suyu geçmiş.’ABD’nin bugünkü Orta Doğu Politikalarında geldiği ( ve bizi de getirdiği ) politikaları anlatması için ABD’den tekrar davet edilirse koşa koşa gelir.Bizim cenahtaki ‘TAKSİMETRELİ’ gazeteci,yazar,telelevizyoncu ve hatipler gibi harcırah bile istemiyebilir
      Abdurrahman Bey,
      Zaman zaman buralarda yorumlarınıza rastlar ve okurdum.Adımı zikrederek bir sual ettiniz,
      biz de ‘kâse-i fağfur’un kapağını devede kulak nisbetinde,’miktar-ı münasib’ araladık… Size, sağlık ve saadet,bulunduğunuz yerde de sabır-tahammül dilerim.
      Ee,sorunuz güme gitmesin.. Fehmi Koru Bey, Ekonomist Tayyip Bey’le oturup, bu muammayı çözmeye kalksa ne olur ? El cevap :Fehmi Bey’e yazık olur. ‘ Mail-i inhidam’ binanın,restorasyonu olmaz.
      Belki de,AKSU’nun oğlunun kıta sahanlığındaki ‘ hafriyat’ kamyonlarına iş çıkar, bir de oradan rant sağlar.
      Hürmetler ederim.

  15. İstanbul’daki oyların tamamı 1 kez bile sayılmadığı halde,
    bir kaç kez saydırılmaktan bahsedilmiş yazıda.

    • Bende kendimden şüphe etmiştim Fehmi koru da böyle yazınca, acaba oyların tamamı mı sayıldı diye?!

      • bazı yerlerde geçersiz oylar, bazı yerlerde ise bütün oylar yeniden sayıldı.

  16. Tabii insanın gönlünden neler geçmiyor ki? Keşke mümkün olsaydı da akpartili yılların bütün seçimlerini bi yeniletebilseydik; hatta hiç yapılmamış olsalar ne güzel olurdu ama çare yok işte..? Geçmişi geri getirip eski türkiyenin tüm aktörlerini yerli yerine koyup akpartiyi de daha doğmadan boğmuş olsaydık türkiye de bugünkü durumda olmazdı değil mi..? Bu şimdilik mümkün görünmese de eski türkiye özlemiyle yanıp tutuşan bu zombiler sürüsü için bişeyler yapılamaz mı? Ne biliim belki tematik bir tarih müzesi kurularak bu şizofrenler sürüsü hem sergilenmiş olurlar hem de canlandırma ve simülasyon maksadıyla doğal dekor olarak kullanılabilirler. Nostalji turizmi gerçek anlamda gelir getirici bir dal olduğu gibi yeni nesillerin tarihbilincini de olgunlaştıracaktır. Çünkü sosyal evrimin iyice anlaşılabilmesi için bu türden hafıza kayıtları da önemli bir işleve sahiptir…

      • Nurdan abla, kusura bakmayın; çocuk ben yokken nickname in anahtarını alıp izinsiz dolaşmaya çıkmış! Şimdi diğer sayfalarda onu arıyorum; ortalığın anasını ağlatmış buralarda..! Bakalım akşama nerelerden çıkıp gelecek hayta; geçen sefer karar ın sayfa diplerinden birinden tutup getirmişlerdi..:) bıktım ben bundan; bikaç kere bloggerların yanına çıraklığa filan verdim ama bi işe de yaramadı:( böyle giderse youtuber ya da korsan olur bu çocuk dediler..! Allah muhafaza havuz medyasına filan düşüp boğulup gidecek diye ödümüz kopuyor; gerçi biraz sörf yapmayı biliyor ama gene de ne biliim sanal alem yani… Neyse, çocuklar dayılarına çekti maalesef…

  17. Şu anChp Genel başkanıKılıçtaroğlu ve İyi Parti Genel Başkanı Sayın ;Meral Akşener şuan İstanbul seçimleriyle ilgili basınaçıklaması yapıyorlar ve bizimhabdr kanalları diye bildiğimiz NTV HaberTürk CNN Türk,TRHaber,hiçbirisi yayınlamıyor.Bu bu haksızlıkları Sayın İİmamoğlu söyleyince günlerce aleyhine çevirip internet sayfalarında haber olarak tutup birde özür bekliyoruz diye utanmada bulunuyorlar.Tarih muktedirlerin güçlerini kaybettikten sonra hukuk ve Adalet önünde hesabını soracaktır,sanmasınki o medya patronlarıda ihale karşılığı yapmış oldukları bu şahsiyetsiz adaletsiz söyleyecek cümle bulamıyorum yaptıkları yayınlardan dolayı halka hesap verecekleri günü bekliyorum.Her duyarlı vatandaştanda protesto etmesini ve kınamasını bekliyorum vebu basınınülkemizde olmasından dolayıda utanıyorum

    • Zaten izlemiyoruz o kanalları.. Onlar da iyi biliyor reytinglerinde düşüş olduğunu; ama ne yapsınlar son çırpınışları bunlar. İnternet haberciligini o kanalların sonunu getirecektir.

  18. İstanbul seçimlerinin gölgelediği gerçek şu: Dindar muhafazakarlar Erdoğan ve AK Parti’ye kaybettirecekler.

    AK Parti’nin 17 yıl boyunca ülkeyi yönetmesi için Erdoğan’ın muazzam bir lider, bir siyaset dehası olması gerekmiyordu -böyle de değildi zaten.

    Ülkenin en kalabalık sosyolojik aktörü dindar muhafazakarlar ile millyetçi muhafazakarlar idi. Bu iki toplumsal kesimin birincisinin desteğini arkasına almış, diğerinden hatırı sayılır oy devşiren bir kitle partisinin, çok basit ve anlaşılır bir matematiksel gerçeklik dolayısıyla, girdiği seçimleri kazanması kuvvetle muhtemeldi. Kaldı ki, ortada, istikrar ve kalkınma beklentisiyle, daha önce DSP, ANAP, Doğru Yol, hatta CHP gibi partilere oy vermis kentli seçmenlerle Kürtler gibi, hayli geniş bir potansiyel oy havuzu da vardı – adeta bir ekstra bonus gibi hemen orada, kullıma hazır bekliyordu. Resim değişiyor artık.

    Bugün artık elde olmayan, partinin kurumsal yapısını yıkarak bundan tüm gücün kendi elinde toplandığı bir lider partisi çıkaran Erdoğan’ın birer birer tükettiği avantajlarını sıralayalım:

    (1) Uzunca bir dönem etkili bir şekilde kullanılmış, haklı ve meşru bir iddia olan “mazlumiyet” iddiası artık elde değil. Bir devlet partisi olarak, artık ne mazlum, ne de adalet taleplerine dönüp bakacak bir parti AK Parti.

    (2) “Uçacağız, ama bırakmıyorlar ki yapalım” iddia ve yakınması da başkanlık sistemine geçildiği andan itibaren kullanılırlığını yitirdi. AK Parti ve Erdoğan’ın bir devlet partisi olarak her şeyi kontrol ettiğini herkes gibi seçmenleri de görüyor. “Al başkanlık sistemini ve bizleri uçur” dedi halk. Ama Erdoğan ne uçurabildi, ne de uçurabileceğine ilişkin inandırıcı argümanlar üretebiliyor.

    (3) “Benim borum ötecek!” kapışmasında Gülenciler kaybettiler; ama, Erdoğan da devlet bürokrasisindeki kontolünü yitirdi. Bir de bunlara sırtını döndüğü Kürler eklendi. Zinde güçlerle ve seküler sermaye odaklarıyla kurduğu, zahiri olarak MHP gibi görünen yeni ortaklık, Erdoğan’ın hem dilini değiştirdi, hem de sözcülüğünü yaptığı insanları. Halk yığınlarının ekonomik beklentilerini bir kenara atıp seküler sermaye bloklarının ve kendi zenginlerinin sözcüsü AK Parti. Erdoğan’ın dili, dindar muhafazakarların dili değil. Milliyetçi, buyurgan, sağduyu yoksunu, düşmanlaştırıcı ve kutuplaştırıcı bir dil bu.

    (4) Yurt dışından gelen ucuz para AK Parti’nin siyaset sahnesinde kurduğu tahakkümde çok büyük rol oynadı. Yönettiği belediyeleri İSKİ yolsuzluk skandalı, çöp yığınları, leş gibi kokan Haliç ile hatırlanan CHP’ye, halka sadece ekonomik kriz ve hamaset sunmuş sağcı düzen partilerine karşı, oluk oluk akan sıcak para ile yollar, hastahaneler, köprüler yaptı AK Parti. Yetmezmiş gibi, Cumhuriyet tarihinin en devasa özelleştirme furyası ile para kaynalarına yeni kaynaklar ekledi. Etkili sosyal yardım politikaları sayesinde, büyük kentlerdeki kent yoksullarına destek oldu, bu yığınları kendisine sadık birer oy depose ve parti militanlarına dönüştürdü. Artık sermaye gelmiyor. Gelmediği gibi çıkıp gidiyor.

    (5) Har vurup harman savurma yıllarında tarımsal ve hayvansal ürünlerin alayını ithal etmekte bir sorun yoktu. Cüzdanında birden çok kredi kartı olan halkın umurunda değildi böyle şeyler. Kredi kartı sayesinde kazandığından çok tüketiyordu, üstelik eşe dosta kıyak cep telefonlarından “Alo” ve “Bye bye” diyebilyordu. Pirinç soğan Habeşistan’dan mı, yoksa Konya’dan mı geliyordu? Böyle şeyler neden umurunda olsundu ki! İnsanlarımız Hatice’ye değil Netice’ye bakıyordu: Naylon poşetler dolup evin yolu tutulduğu sürece sorun yoktu yani! Şimdi artık böyle değil. Soğan patates fiyatlarını konuşmak zorunda kalıyor, varlık kuyruklarında “Ne olacak bu memleketin hali” muhabbetlerine giriyor.

    (6) Her yapısal, ideolojik krizini seçim yoluyla çözebiliyordu Erdoğan. Nitekim, 5 yıl içinde 7 kez seçime götürmüştü ülkeyi. O yol da kapanıyor artık.

    (7) Erdoğan, ilk defa “güçlü” ve “yenilmez” lider görüntüsüne kalıcı bir çizik yedi. Muhaliflerinin bile inandırılmış olduğu o izlenimin pek de doğru olmadığı açığa çıktı.

    Dindar muhafazakarlar, dili başka, arka çıktığı ve koruyup kolladığı insanlar başka Erdoğan ile uzun süre yürümek istemeyecektir. 31 Mart bunun ilk güçlü işareti oldu, gerisi de gelecek.

    İstanbul’da hangi ata oynayacağının nihai yazgısı açısından pek bir önemi yok. İster alsın mazbatayı Binali’ye versin, ister seçim iptal etsin. İsterse “Yaw, aslında biz kazanmıştık ama. . .” deyip gönülsüzce İmamoğlu’nun eline tutuştursun mazbatayı. Bunlar işin Hatice kısmı. Netice ise önümüzdeki erken genel seçimlerde gelecek.

    Ülkemizin yazgısı bir kez daha dindar muhafazakarların elinde. Ya Saadet diyecek, ya da gerçek dindar muhafazakar kitle partisini kurup yola devam edecek. Gönül, güçlerin tek merkezde toplanmasını diliyor, ama en doğrusunu halkımız bilir. Bekleyip göreceğiz.

  19. TARTININ AYARINDAN İŞİNİZE GELDİĞİ GİBİ OYNANILIRSA BİR GÜN GELİR AYARINDAN OYNADIĞINIZ TARTIDA TARTILIR SİNİZ.
    Bu hep böyle olur.
    Adaleti gücü eline geçirenler zayıfları ezmek için kullandığında,yarin öbür gün kendisi o adalet terazisinde kendini tartılırken görür.
    Bu gün yüzde on barajını savunanlar dün bunun en acımasız ve antidemokratik olduğunu savunurken bugün tam tersini savunurlar;yarın bu durum işlerine gelmeyince yine en önceki tavrı sergileyeceklerdir.
    Dün muktedir olanlar aynı tavırları sergilerdi.
    Hep aynı film.
    Kaybeden muktedirler bunun ancak sahtekarlıkla olabileceğini ellerindeki bürokratik ve medya desteğiyle kaynatıp dururlar.
    Şiddet gören çocuğun büyünce kendi çocuklarına şiddet uygulaması;bilimin tespiti.
    Fatih belediyesi bu yöntemle tekrarlandı ve o zamanki kazanan aday kaybettirildi.
    Şimdi ki esip gürleyen koalisyonun desteğiyle ayakta durmaya çalışan yetkili İstanbul 1994 seçiminde yüzde yirmibeşle aradan sıyrılmıştı.
    O zamanın müktedirleri bir bahane ile seçimi tekrarlatsaydı bu zat ı çoğumuz tanımayacaktı bile.
    Herkes kaybettiği yerde tekrar seçim ister.
    Bugün ki durumu görünce referandum ve son anda veri akışının durması önceden hep en yüksekten başlayıp rakiplere haydı evinize uyumaya gidin bu iş bitti mesajlari vermek.
    Son anda mühürsüz oyları geçerli kılma operasyonu.
    Kafamızda cevap bulamayan yakıcı sorular.
    Şimdi bir yede yapılacak tekrar seçimin iktidar kazansa da kaybedeni olur.
    Devlet imkanlarını bir şehre akit ,muhtarlık seçimleri için köylere giden seçmenler bu sefer birde burada oy kullandırtma.
    EĞER SEÇİM YENİLECEKSE ;KAYBEDENLERİN DE KENDİ SEÇİM BÖLGESİNDE SEÇİMİ TEKRARLAMA İSTEĞİ YERİNE GETİRİLMELİDİR.
    Yoksa sadece iktidar veya koalısyon partilerinin seçim yenileme istekleri yasal olsun diye bir kanun da çıkarılabilir.
    Belki koalisyonun yapması gereken bu kanunu anayasaya aykırı değilse çıkarmak.
    Anayasaya aykırı olma durumu varsa anayasayı koalısyon değiştirebilir.
    Belki C.B.K. (cumhurbaşkanlığı kararnamesi )dahi çıkarabilirler.AYM nın buna karşı çıkabileceğini düşünmüyorum.
    İBB de çoğunluk koalisyonda olduğuna göre; dün olduğu gibi yarın İBB başkani görevden herhangi bir sebepten alındığında İBB meclisinde çoğunluk olan koalisyonun sececeğı aday İBB başkanı olacaktır.
    Yanı demem o ki ;her durumda koalisyonun eli güçlü.
    Bütün bunlar yapılırken aynı şeyler dün başınıza getirildiği gibi,yarın hesap döner aynen sizin çıkardığınız kanunları size uygularlar.
    Hanı bir muktedir yargılanırken;beni evrensel hukuk kurallarına göre yargılayın demişti.
    Ona verilen cevap şuydu :SİZİ SİZİN ÇIKARDIĞINIZ KANUNLARLA YARGILAYACAĞIZ.
    OYSA HER ZAMAN İSTENEN, GERÇEK ADALET HERKESİN GÜVENECEĞİ TEK KURUM OLMALIDIR.
    KENDİNİ GÜÇLÜ GÖRENLER VEYA ÖYLE SANANLAR ADALET HEPİMİZE LAZIM DEMELİDİR.
    ZAYIFLARIN BUNU SÖYLEMESİ BİR ŞEY İFADE ETMEZ VE ETMEMİŞTİR.

  20. Farklı
    7 Haziran’da muhalefet oy aldı ama hükümet kuramadı. Erdoğan haklı olarak “Ya bana ya CHP’ye tam destek verin.” manasında konuştu. Halk ona destek verdi. Şimdi ise durum belli değildir. AK Parti umutsuz bir adayla çıktı. Bu sebeple İstanbullular İmamoğlu’nu tercih etti.
    Binali Yıldırım İstanbul Büyükşehir Belediyesi için mantıksız bir adaydır. Kötü adaydır demiyorum, uygun olmayan adaydır.

    1- Binali Yıldırım İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ihalelerini yürütmüştür. Erdoğan Sermaye’nin isteklerini onunla yerine getirmiştir. O zaman Yıldırım iyi görevli idi çünkü Sermaye Erdoğan’ı destekliyordu. Sermaye ise şimdi cephe almıştır. Artık Binali Yıldırım’ın görevi bitmiştir. Artık Sermaye’yi kayırma diye bir politikası yoktur. O işte mahir olan bir arkadaşını tekrar İstanbul’a getirmek mantıksızdır.

    2- Binali Yıldırım Sermaye destekli olarak Ahmet Davutoğlu’nun yerine en yüksek makamlara çıkarılmıştır. Halk bundan dolayı Binali Yıldırım’a kuşku ile bakmaktadır. Davudoğlu’nu kenara atıp Türkiye’nin kaynaklarının deposuna Binali Yıldırım’ın getirilmesinde mantıklı bir düşünce yoktur.

    3- Meclis Başkanlığı’nı bırakıp İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı tercih, İstanbul kaynaklarını tercih demektir. Ülkeye hizmet yerine Sermaye’ye hizmet tercih edildi. İstanbul halkı bunu takdir edecek durumda değildir.

    4- Binali Yıldırım seçim esnasında İstanbul halkı ile, İstanbul esnafı ile hiç ilgilenmedi. Sadece iş adamları ile toplantılar yaptı. Bedrettin Dalan gibi paraya dayandı ve olmadı. Bu davranışı mantıkla izah edemeyiz. Sermaye nasılsa onu destekliyordu. Sermaye’e uzak, halka yakın davranıp köprüyü geçinceye kadar gereğini yapacaktı. Ne var ki bizzat Binali Yıldırım da çevrenin baskısı ile aday olmuştu, seçilmek için çalışmadı, haklı idi.

    Seçimler yenilenirse ne olur?
    Eğer AK Parti yine Binali Yıldırım’ı aday yaparsa hiç yenilenmesin. Oyu düşecektir. Adil Düzen’i benimseyen bir aday koyacaksa, Numan Kurtulmuş olabilir, Hayati Yazıcı olabilir, Cumhur ittifakına oy verenler, ona da oy verirler.

    Yazıcı veya Kurtulmuş başkan olunca bir şey değişmeyecektir ama oy alabilirler.
    Sadece tahlil yapıyorum. Ben ise tarafsızım. Halk iktidara da muhalefete de kesin dersini verdi. Bundan sonrakiler önemli değil.

    • Süleyman Ağabey,
      ” Eğer AK Parti yine Binali Yıldırım’ı aday yaparsa hiç yenilenmesin. Oyu düşecektir. Adil Düzen’i benimseyen bir aday koyacaksa, Numan Kurtulmuş olabilir, Hayati Yazıcı olabilir, Cumhur ittifakına oy verenler, ona da oy verirler” demişsiniz.
      İsim telaffuz ederseniz,zikrettiğiniz isimlerden dolayı muahaze eden çıkabilir.Harun-Karun vs..
      Hafıza galerinizdeki isimlerin içinden bula bula, bu isimleri öne çıkartıyorsanız DURUMUMUZ SON DERECE VAHİM DEMEKTİR.Aklınıza gelen başka isimler varsa onları da zikrederseniz,galerinizde bir tenzifat yapmaya acizâne yardımcı olurum.

      • Süleyman Ağabey,
        Şayet,Numan Kurtulmuş veya Hayati Yazıcı’nın (muhal farz) aday gösterildiği açıklandığı gün,diğer ittifakın adayı da Ekrem İmamoğlu olursa,Mazbata Ekrem İmamoğlu’na seçimden önce verilmiş olur.
        Cumhur İttifakı,’Adil Düzen’i benimseyen aday koyulacaksa, Numan Kurtulmuş olabilir, Hayati Yazıcı olabilir.’ sözünüzü kaale alıp aday gösterirse, ‘Adil Düzen’i benimseyen (!) bu nümune şahsiyetler sebebiyle sizi de dinleyen kalmaz.
        Veya,’Süleyman Ağabey Cumhur ittifakının sadece kaybetmesi için değil, hezimete uğraması için sûret-i hak’tan görünüp öneride bulunuyor’ diyenler çıkabilir.
        Süleyman Ağabey,siz 6 sıfır atılmadan önceki kaimelerin tedavülde olmadığını unutmuş olamazsınız …
        Süleyman Akdemir Bey’e bir sorun bakalım ne diyecek ? Sağlık ve âfiyetler dilerim…

  21. Çırpınırdı karadeniz… çırpının iyidir.. zinde kalırsınız… erken seçimden önce erken sayım var…. hey gidi karadeniz..

  22. 10 nisan 2019

    Saray’a ve Meclis’e ‘yorgunluğu tespit eden’ araç ihalesi

    Sürücüsünün yorgunluğunu tespit ederek ikaz etme özelliği bulunan, tam otomatik kiralık araç ihalesi açıldı.
    Cumhurbaşkanlığı Sarayı güvenlik ve resmi hizmetlerde kullandığı araç filosuna 25 yeni kiralık araç daha katacak. Daha önce açılan bazı araç kiralama ihalelerini, “Ödeneğin üstünde teklif verilmesi” gibi gerekçelerle iptal eden Cumhurbaşkanlığı, 36 ay süresince kullanmak üzere sürücülü, 6’sı yabancı menşeli, 19’u da yerli araç kiralamak üzere ihale ilanı yayımladı.
    Birgün’den Hüseyin Şimşek’in haberine göre asgari 2017 model ve sedan kasa, siyah veya metalik gri olması istenilen yabancı araçlar için aranan özelliklerden bazıları şöyle sıralandı: “Motor hacmi 1900-2000 cc arası, otomatik vites, elektronik park freni, elektrikli ve ısıtmalı yan aynalar, anahtarsız çalıştırma sistemi, görsel park desteği, geri görüş kamerası, tam otomatik klima, yağmur sensörü.”
    Yabancı araçların 170 bin kilometre, yerli araçların ise 110 bin kilometreden daha fazla kullanılmamış olması istendi.
    7 AYLIĞINA KİRALIK ARAÇ
    Geçen günlerde üç yıllık süre için 66 araç kiralayan Türkiye Büyük Millet Meclisi de 10 yeni araç daha kiralamak için ihale açtı. Yedi ay süre ile kiralanacak araçlar, TBMM’yi ziyarete gelen yabancı ülke meclis başkanları ve beraberlerindeki parlamento heyetleri ile diplomatik konukların hizmetinde kullanılacak.
    ‘SÜRÜCÜNÜN YORGUNLUĞUNU TESPİT EDEN İKAZ SİSTEMİ OLSUN’
    Siyah, lacivert ya da füme metalik renk olması istenen araçların, “En az 2015 model ve 1598 cc. motor hacmine sahip olması, yol bilgisayarı ile sürücünün yorgunluğunu tespit eden ikaz sistemi bulunması” gibi teknik özelliklerinin bulunması şart koşuldu. (HABER MERKEZİ)
    *********************************
    Aşağıda adı geçen zevat,1598- 2000 cc motor hacmine sahip , yol bilgisayarı ile sürücünün yorgunluğunu tespit eden ikaz sistemi bulunan tam otomatik muhtelif marka makam araçlarının uyarıları sonucunda ‘metal yorgunluğu” gerekçesi ile istifa etmişlerdir.Kamuoyuna duyurulur.
    AK Parti İstanbul B.Ş.B.Başkanı: Kadir Topbaş,Ankara :Melih Gökçek,Bursa: Recep Altepe,Balıkesir: Edip Uğur,Düzce: Mehmet Keleş,Ordu: Enver Yılmaz,Uşak: Nurullah Şahan, Niğde: Faruk Akdoğan Nevşehir: Hasan Ünver

  23. Ak Parti belediye işi gönül işi parolasıyla yola çıktı ama; aslında belediye işi borç işi olarak görüldü. Ak Partinin kaybettiği bütün belediyeler borç batağındadır. Yeni seçilen başkanların işi çok zor. Hergün belediyelere haciz haberleriyle uyanacağız gibi görünüyor. Kimse bu borçları gündeme getirmiyor ama en büyük sorunlardan biridir. Muhtemelen YSK Cuma günü Ekrem İmamoğlu’yu başkan ilan edecektir. Ekrem Bey bu borçlarla başarı sağlar mı bilinmez. Sonbaharda meclisin yeni dönemiyle beraber Genel seçim gündeme gelebilir.
    Türkiye ekonomik olarak bir uçurumun kenarında durmaktadır. Bir an önce ekonomiye müdahale edilmelidir. Dolar almış başını gidiyor; semt pazarları ateş pahası… Seçimden önce tencere kaynamıyordu seçimden sonra tencere kaynamasını bi kenara tencereyi yakacak ateş bulunamıyor.
    SAYGILAR SEVGİLER

  24. CHP şu konjonktürde asla yerel genel seçimler istemez. Yeni bir parti kurulmadan erken seçimlere gitmek CHP’nin işine gelmez.

    Erken genel seçim yapılacak elbette, ama D. Bahçeli istediği zaman. Bahçeli, azalarak da olsa hala daha güçlü biçimde Erdoğan’a destek veren dindar-muhafazakar yığınların ekonomik sefalet nedeniyle AK Parti’den uzaklaşmasını bekleyecek. Milliyetçi oyları şimdiden MHP’ye kaptırmış, kentli merkez sağ seçmeni yitirmiş AK Parti’den daha alacağı hayli oy var milliyetçiliğin geleneksel partisinin. Olmuş armut gibi toplayacak AK Parti’den kaçan oyları -adeta bir taş dahi atmadan.

    Erdoğan İstanbul seçimini iptal ettirir ve şehri yeniden seçime götürmeye kalkışırsa, muhalefetin yeni seçimleri protesto ederek seçilecek AK Partili belediye başkanını gayrı-meşru duruma düşürmek isteyebilir. Erdoğan’a karşı da muazzam bir moral üstünlük kazanmış olur.

    Buna, “Deli misin! Ne yani, rantçılık, yolsuzluk bir beş yıl daha devam etsin diye altın tepside mi sunsunlar İstanbul’u Erdoğan’a!” denilerek itiraz edileblir. Ben öyle düşünmüyorum.

    En geç 2021’de gidilecek erken seçimlerde Erdoğan iktidarını yitirecek. “Elimizde 38 adet yolsuzluk kaseti var Erdoğan’ın, kılını kıpırdatamaz” diyen (ve her nasılsa bu yenilir yutulmaz laflara rağmen hakkında hiçbir hakaret soruşturması açılmayan) Doğu Perinçek’in bu koleksiyonu içinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile ilgili olanlar vardır herhalde -yoksa da bulunur ve koleksiyona eklenir.

    Derunilerde ve derinclelilerde oyun bitmez. Siyaset stratejisini Erdoğan’dan çok daha iyi bildikleri de aşikar. Baksanıza, Erdoğan’ı 10 ayda öyle bir duruma düşürdüler ki, ne ekonomiye ve geleceğe ilişkin seçmenine umut verecek bir laf çıkıyor ağzından, ne de İstanbul’da sonucu kendisine yarayacak bir seçenek bıraktılar sözde strateji dehasına: Mazbatayı Binali Bey’e verse bir türlü, İmamoğlu’na verse başka türlü. Seçimi iptal etse bir dert, İstanbul’u kaybettiğini itiraf etse başka bir dert.

    En az dert getiren seçenek, “YSK bizim hakkımızı gözetmedi, oyların tüm ilçelerde yeniden sayımını kabul etmiş olsaydı YSK, biz kazanacaktık” deyip sonucu kabullenmek. Bence birkaç güne olacak olan da bu.

    Yanılmayı isterim ama. Bunun dışında kalan iki seçenekten hangisini seçerse seçsin, Erdoğan gelecek erken seçimlerde en az yüzde 3 oyu İstanbul rezaleti dolayısıyla kaybeder, kendi sonunu hızlandırmış olur.

  25. Erdoğan bundan sonra çırpındıkça batacak!!!….
    ÇÜNKÜ o etrafinda dürüst iş yapan istemiyor, onun en sevdigi insan tipleri dünyaya ihrac ettiği troller bu nedenden dolayi, Dünyada Türkiyenın itibarını bitirdi.

    Erdoğan bugün gene Avrupa ve ABD televiziyonlarinda bar bar bağıriyordu “15,000 oyla seçimi kazanılırmi?” Diye YSK memurlarini terörist ilan etti.
    Tabii onlarda korkudan AKP hanesine 30 veya 40 bin oy kaydirirlar herhalde..

    Turkiyede kimse cesaret edip de…
    kendisine şöyle bir soru sormuyor “siz mezardaki öluleri oy için dirilterek, dirilerden bir kişiye ölulerin adina 10 tane kimliği verip neden ayri ayri mahallerde oy kullandiriyorsunuz? ona rağmen seçimi kayip ediyorsunuz, sonrada kalkip kazanan tarafa iftira atiyorsunuz?

    Ankaranin bir semtinde her zaman CHP kazaniyor, AKP o semti kazanmak için
    orda oturan AKP lilerin evlerine hayeli seçmen yerleştirdiklari ortaya çikinca, ortaya çikaranlara, hemen arkasindan Erdoğana HAKARETTEN davalar açılmiş, birtaneside benim eski MHPli abim hemde davayı Ankarada değil izmirde acmişlar.
    O abimin Kızı ve kiz kardeşim ikiside MHP
    delegesı, Abimde IYI partili.
    ERDOĞAN şimdiye kadar hep böl parçala yönet taktiği ile seçimleri kazandı.

    Acaba yeğenim ve bacim bunlara rağmen AKP adayınami oy verdiler?
    Iki ay önce kiz kardeşım oy vermeye gtmeyeceğini söylemişti, seçimden sonra konuştuğumda, oy verdiğini söyledi.
    Ben kendisine kime oy verdiğini sormadim, fak oyunu AKP ye vermediğindende eminim.

  26. CHP ‘nin genel seçim teklifine iktidar evet demez, diyemez; çünkü, son yerel seçim sonuçları göstermiş oldu ki, AK Partiye yükselen bir itiraz var ve bu hâl üzere gireceği bir genel seçimde AK Parti, evdeki bulgurdan da olur saikiyle bir yeni genel seçime cesaret edemez.

    Erdoğan İstanbul’u vermek istemiyor ve bunda kendince haklı!

    Bugün, yüzde 53 civarındaki oy oranıyla son yerel seçimin galibi aslında AK Parti, ama İstanbul’da mağlup olmak ta bununla eşdeğer.

    Yani bugün Istanbul’u kaybetmek şimdi ve gelecek bir seçimde de geneli kaybetmek kadar bir anlam ifade eder. Istanbul’ da iktidar olamayan genelde de iktidar olamaz!

    Bu nedenle Erdoğan yasal itirazlar yoluyla bunu geri döndürmek istiyor; oldu oldu; olmadı bir yolunu bulup -İstanbul seçiminin yenilenmesi gibi- Istanbul’u geri almanın peşinde. Bahçeli de -şapkasından başka tavşanlar çıkarması ihtimal dahilinde olmakla beraber- o da böyle istiyor.

    Yenilenmiş bir İstanbul seçiminde; “mağdur olana” hep arka duran bu halk -ki AK Partiye de bu ekmeği fazlasıyla yedirdi- yine kendince mağdur olana arka çıkacaktır; Erdoğan’da bunun farkındadır.

    Allah vere de, bu kez Bahçeli’nin ipiyle kuyuya inmeye…Kendisinin kaybedeceğinden daha önemlisi, ülkenin kaybedecekleridir…

    Ekonomik sıkıntının yanında bir de sosyal çalkantılı döneme girmemiş olalım inşaallah.

Yoruma kapalı.