Dostlarla sohbetin konusu: ‘CB Erdoğan ne yapar?’ Ben ne yapardım? Bir açıklama da beklenmeyen bir kişiden geldi…

65
Reklam

Dostlarla bir araya gelindiğinde, tahmin edeceğiniz gibi, şu sıralar sürekli İstanbul seçimi üzerinden siyaset konuşuluyor. Oyların ha babam de babam kim bilir kaç kez sayıldığı bir ortamda bu normal. Normal olmayan, konunun tek bir kişi ile ilgili bir biçimde gündemde yer almasıdır.

Şu soru nereye gitsem bana yöneltiliyor: “Tayyip Erdoğan ne yapar?”

Oysa herkes biliyor, bilmeyenler de bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın birkaç kez sözünü etmesiyle öğrenmiş olmalı, konu Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından karara bağlanacak.

Doğru soru “YSK ne yapar?” olmalı değil midir?

Hayır, insanlar ısrarla “Tayyip Erdoğan ne yapar?” diye yöneltiyorlar soruyu…

Soru sahiplerine, her defasında, “Bana ‘Onun yerinde sen olsan ne yapardın?’ diye sorsanız ne söyleyeceğim hazır da, AK Parti genel başkanı sıfatı da bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tavrının ne olacağını tahmin etmekte benim kadar sizler de zorlanmazsınız herhalde” cevabını veriyorum.

Öğrendik, biliyoruz: Cumhurbaşkanı Erdoğan, son birkaç yıldır, ne zaman şimdikine benzer bir çetrefil sorunla karşılaşsa başkalarının hiç de kolay benimseyemeyecekleri türden bir davranış sergiliyor.

Sorun ne kadar çetrefil ve içinden çıkılmaz gibi görünürse görünsün, Cumhurbaşkanı Erdoğan, en az sorun kadar çetrefil ve başkaları için içinden çıkılmaz gibi görünen bir tavrı benimseyebiliyor.

Reklam

Kendinizi onun yerine koyun. Bugünkü gibi bir durumla sizler karşılaşsanız, siyasi yolculuğunuzda her güzelliğin başlangıcı olan bir kentin belediye başkanlığını, başlangıçtan tam 25 yıl sonra, rakip partinin adayı sizin özenle seçip İstanbul halkının önüne çıkardığınız adaydan on binin biraz üzerinde fazla oy aldı diye ona bırakmanız beklendiğinde sizler nasıl davranırdınız?

Bu soruyu ben kendime sorduğumda vereceğim cevabın Tayyip Erdoğan’ın cevabından neredeyse taban tabana farklı olacağını biliyorum.

Muhtemelen çoğunuzun cevabı da, hatta konuya benden farklı yaklaşanlarınızınkiler de dahil olmak üzere, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın vermeye hazırlandığı cevaba tıpa tıp benzemeyecektir.

“Gideceği yere kadar gitmek” diye bir tabir var ya, Tayyip Bey işte o tabire uyan nadir kişiliklerden. Son zamanlarda hep öyle davrandı ve siyaseten kazandı, şimdi de aynı türden bir davranışla yine siyaseten kazanacağını düşünüyordur.

Dostlardan kaçınılmaz soru lafın burasında geliyor; gelmediğinde de “Onun yerinde ben olsam ne yapardım?” giriş sorumu onlara ben hatırlatıyorum…

Onun yerinde ben olsam benden beklenmeyen biçimde davranırdım.

Şimdilerde değil de geçmişte çoğu kez yaptığı ve sadece siyaseten değil hemen her alanda kazançlı çıkmasını getiren türden bir davranışla…

Makul olanı hatırlatan bir açıklama

Reklam

Muhtemel “Nasıl?” sorusuna cevap teşkil edecek bir açıklama dün eski bir yakınından geldi.

Okuyalım:

“İstanbul’da seçim sonuçları açıklanmaya başladıktan sonra o gece yaşananlar ve seçim sonuçlarının kesinleştirilmesinin bu kadar uzatılıp geciktirilmesi. İşin hukuki ve teknik kısmından ziyade politik söylemlere girilmesi. Bütün bunlar Türkiye’nin itibarına zarar verecek şeyler. Hukuki gerekçeler hızla tamamlandıktan sonra seçimin sonuçlarını açıklamak ve tartışmaları noktalamak gerekirdi. Aslen hukuki ve teknik bir mesele olan ve bu konuda yeterli bir geleneği olan seçim sonuçlarına itiraz ve bu itirazların incelenip sonuçlandırılması hızla bitirilmeli. Bu meselenin uzaması Türkiye’ye de zarar verir, demokrasimize de gölge düşürür.”

Bir cümle de bekleyeyim bu açıklamaya: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın şahsına da zarar verir…

Açıklamanın sahibi, AK Parti’nin kurucu kadrosundan, Tayyip Erdoğan siyasi yasaklı olduğu için ilk AK Parti hükümetinde başbakanlık sorumluluğunu üstlenmiş ve en kısa zamanda yasağı kaldırıp görevi ona bırakmış, AK Partili birinin cumhurbaşkanı seçilmesi zamanı geldiğinde o görev için uygun görülmüş Abdullah Gül

11. Cumhurbaşkanı Gül, AK Parti içerisinde faal iken temsil ettiği, Çankaya Köşkü’nde bulunduğu dönemde de kendine özgü üslubuyla fark ettirmeden yapmayı uygun bulduğu tavsiyelerin beslendiği makul çizgiyi şimdilerde nadiren de olsa yukarıdaki türden açıklamalarla sürdürüyor.

Makul çizgi bugün için o açıklamada yer alıyor.

Tayyip Erdoğan son dönemde ‘kendine makul’ gelen tavırla kararlar aldı, bu defa da yine benzer bir tutumun sahibi gibi davranıyor.

Ancak, yukarıda bir yerde hatırlattığım gibi, bu defa karar verecek olan o değil; görevin sahibi, anayasanın ‘bağımsız ve tarafsız’ diye nitelediği bir kurum olan YSK’nın her biri mesleklerinde çok kıdemli hukukçu üyeleri…

Umarım, süreci daha fazla uzatmadan hukuk içinde kalarak ülke için en doğru karara varır YSK…

ΩΩΩΩ

Reklam

65 YORUMLAR

  1. Seçim sonrası süreci yakından takip eden B. Yarkadaş, Maltepe’deki oy sayım işleminde sonlara geldindiği, gece geç saatlerde tamamlanacağı bilgisini paylaşmış attığı bir mesajla. Demek ki, İmamoğlu iki hafta gecikmeyle mazbatasına yarın kavuşuyor.

    Ne kazanmış oldu AK Parti? Kazanmış olduğu bir şey yok, kendi kalesine gol atmış oldu. Kendi seçmenlerinin bir bölümünde bile saygınlık erezyonuna uğradı. Kendi eliyle, haklı olarak mızıkçılık yapmakla eleştirdiği CHP’nin durumuna düşürdü kendisini.

    Bence bu işin vebali Peikancılar’ın hanesine yazacak; Cumhurbaşaknlığı uçağının sayın misaflerlerine yol görünecek.

    Önümüzdeki erken seçimlere bu YSK kadrosuyla gidilemeyeceğine göre, onlara da yol görünür.

    CHP’yi derin uykusundan uyandırdılar, hayat öpücüğü kondurdular. Cin şişeden çıktı artık, zor artık tutup şişeye geri tıkmaları.

    Beceriksizliğin bu kadarına da pes doğrusu!

  2. Burada kripto FETÖcü avcılığı ne kadar yanlışsa, trol avcılığına girişmek de o kadar yanlış, Nurdan Hanım. Göz teması bile kuramıyorken birbirimizde bu tür insan türleri keşfedip çıkarmak hepimize kaybettirir.

    Böyle bakmayı denesek?

  3. TÜM kötülüklerin, kayıbların kaynağı KİFAYETSİZ MUHTERİSLER, açıkgöz ! enayilerdir.
    Çünkü, bunlarda SORUMLULUK duygusu körlmiştir, Hesap ve AHİRET endişesi yok denecek düz eydedir.
    Amaçları klişe ifadesiyle Kasa, Masa ve Nisa’dır. Bukalemun hayvandır, deyip geçme, belki o, vazifesini yapıyordur. Allah bu şerirlerin şerrinden DÜNYAYI korusun . Smsunlu yücel, genelde, yaraya parmak basmış, fakat, o da bir müteahhit olan İmamınoğlunu tanımıyor, sanırım, 145 yıl önceye gitse, işbirlikçileri ile daha yakından tanır.
    H.K doğru söylemiş. Önemli olan Doğru çizgide YAŞAMAK. Zaten, Cenab-ı ALLAH, kişiye,
    niyeti (objektif hüsn-ü niyet kaidesi) ve ameli (eylemi) ne göre, ceza (karşılık) vereceğini beyan ediyor.

  4. Benim önerim, ilkin siyasal partilerin seçmenlerini yekpare bütünler olarak düşünmekten vaz geçmemiz, sayın Türkeş. CHP’ye oy verenler, sempati duyanlar kimler? Bir çırpıda size farklı motivasyolarla bu partiye oy veren farklı insan tipleri sayabilirim -siz de yapabilirsiniz bunu: Siyaseti hiç mi hiç takip etmeyen, sadece aileden gelen bir gelenek olarak CHP’ye oy veren terzi Fahriye Hanım, AK Parti’ye oy verenleri ‘şeriat getirip el kol kesecek kökten dinciler’ olarak gören korkutulmuş berber Fahri Bey, ağabeyinin ilçe belediye başkanı seçilmesi halinde nihayet bir iş sahibi olabileceğini düşünen Hüsnü, kendisini solcu hisseden, CHP’ye oy vererek soluculuğunu pratiğe dökmüş olacağını düşünen, ama asıl ilgi ve kaygı alanı üniversiteyi bu yıl bitirmek olan genç üniversiteli Hüsniye.

    Biraz düş gücümüzü zorlayarak, benzer çeşitliliği her siyasal parti için örnekleyebiliriz. Bunlardan hangisi olursak olalım, hiçbirimiz şu ya da bu terör örgütüyle şu ya da bu yakınlık veya uzaklıkta olan bir partiye oy verecek kadar ahmak, bile bile vatan haini olan insanlar değiliz. Eğer kendimizide, diğer partilerin seçmenlerini oy verdikleri partilere göre böylesi ahmaklar ya da bilnçli vatan hainleri olarak yaftalarsak, ya da bunun kuşkusuna kapılırsak, varabileceğimiz bir yer olmaz. Bu tür ithamlarla karşılaşanlar da kendi argümanlarını geliştirirler, “Madem öyle sen de. . .” şeklinde başlayan ifadelerle aynı ithamları diğerlerine yöneltirler. Böyle bir zaafı gösteren insanların sayısı arttıkça, ne gerçek anlamda bir toplum olabiliriz, ne bir adım yol kat edebiliriz.

    Bu zaafı kaşımak isteyen, hepimizin itirazla karşılaması gereken tipte siyastçiler her mahallede var. HDP’nin eş başkanı da böyle bir tip, iktidara vurucu güç olarak görevlere hazır olduğunun işaretini veren S. Peker adlı tipe kol kanat geren siyasetçi de böyle. Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında “Bunları seçim günü denize dökeceğiz!” diyerek abuk sabul laflar eden CHP’li şaşkın da öyle. Bu sıradan ve kendisine bile üç kuruş hayrı olmayan tiplerin oltasına yem olmamak, her birimizin vatandaşlık görevi.

    Hiçbir parti lideri eleştiriden, hakkındaki olumsuz kanaatlerden ve o kanaatlerin kamusal alanda ifadeye dökülmesinden azade değil. Siz T. Karamollaoğlu’nu emekliye ayrılması gereken bir insan olduğunu düşünüp heybesinde Türkiye’ye söyleyebileceği bir söz taşımadığını iddia edebilirsiniz. Ben T. Erdoğan’ın vasat, öngörüsüz, tutarsız bir lider olduğunu düşünüp yazabilirim. Her defasında bu liderin önüne arkasına “sayın” vb. sıfatlar getirmek zorunda da değiliz. Hiç kimse ilah değil. Önemli olan, aşağılayıcı, o liderin seçmenlerini yaralayan ya da kışkırtan ifadeler kullanmamak (Bana dönüp, “Sen bu dediğini yapıyor musun? Kaç kez “Derinceli Doğu Paşa” gibi ifadeler kullandın burada Doğu Perinçek için!” demeyin. Ben yaptıklarımı değil, sağduyulu ve ideal olanı yazmaya çalışıyorum.)

    Liderler, siyastçiler eleştirilecekler, hem de kıyasıya. Ben M. Kemal’in zalim, buyurgan, adaletten uzak şeyler de yaptığını yazacağım, bir diğeri CHP’nin çöp dağları ve Nurettin Sözen’in İSKİ skandalı ile neredeyse özdeş hale gelen belediyecilik dönemlerini hatırlatacak. Bir diğeri, Erdoğan ile Bahçeli’nin tutarsızlığına, güvenilmezliğine işaret edecek dönemsel karşılaştırmalar ve hatırlatmalar yaparak.

    Devlet yönetmek, her yolunda gitmeyen işin sorumluluğunu dış güçlere, bunların yerli maşalarına vs. yükleyip aradan sıyrılma işi değil. Kılıçdaroğlu yapsa da değil, Erdoğan yapsa da değil. Böylesi bahanelere sığınmak bir kez meşru ya da kabul edilir hale gelirse, partilerin kurulması, seçmiler yapılması da anlamsızlaşır. Birileri ABD yüzünden der, diğerleri gelir Rusya yüzünden der.

    15 Temmuz hatırlatmaları da düzeyli ve yol alıcı siyasal tatışmalar, değerlendirmeler açısından yersiz ve gereksiz. “Siz evde oturup darbenin başarılı olmasını beklediniz balkonlara çıkıp tencereçalmak için, biz şehitler verdik!” diyemeyiz hiçbirimiz. “Hadi bakalım o gece sokağa çıkıp direndiğini kanıtla da senin güvenilir bir adam olduğunu görelim” de diyemeyiz. Bir parti adına veya bir siyasal gelenek adına bu tür direnişleri tek başımıza sahiplenemeyiz. Onca deneyimden sonra, tüm partilerin seçmenlerinin ezici çoğunluğunun darbelere karşı olup darbecilerden nefret ettiğini pekala söyleyebiliriz. Bu tür kritik deneyimler, siyasi rekabetin bir yana bırakılıp birlikte olunması gereken deneyimler. “Siz çıkmadınız, biz çıktık, dolayısıyla biz doğru ve ahlaki yerdeyiz, siz yanlış ve ahlaksız yerdesiniz” diyerek birbirimize girersek, bu sadece daha da kutuplaşmamıza neden olur.

    Ben ilk gençlik dönemime girerken, sosyalistler vardı, ülkücüler vardı, Türkeş vardı, Ecevit vardı, dindarlar vardı, dinle hiçbir alakası olmayan insanlar vardı, arabesk müzik dinleyenler vardı, rock dinleyenler vardı. Var olu vardı. Bugün de hepsi var bunların. Biz bu dünyadan ayrıldıktan sonra da olacak.

    Bu doğru ise, birbirimizin ayağına basmadan, birbirimize düşmanlaşmadan, biribirimize haksızlık etmeden bir toplum olarak yaşamanın yolunu bulmak. İster adına demokrasi deyin, ister dinimizden ilhamla hak ve adalete dayanan adil düzen deyin, mutlaka bunun bir yolunu bulmalıyız artık. Bu yolu İLKELER’E SADAKAT, VİCDAN, AKIL yoluyla bulabiliriz. Bir parti ya da ideoloji sayesinde değil.

    Muhtemelen siz ülkücüsünüz, ya da milliyeteçi-muhafazakar bir arkadaş. Sizin hakkınızı hukukunuzu gözetmek benim vatandaşlık görevim olduğu gibi kendimi ciddiye alıp kendime sayfı duyabilmemin bir gereği. Ben 18 yıla yakın bir zamandır sol demokratım. Daha önce miitan bir sosyalisttim. Önce Dev-Gençli sonra Troçkisttim. Siz de benim hakkımı hukukumu gözetin. Ortada yüzde 30’lar, yüzde 70’ler yok. Bu ülkede, bu topraklarda yaşayan insanlarız. İyiler de kötüler de her insan kümesine serpiştirilmiş halde. İyilerden olmaya çalışalım, birbirimizi iyi olmaya teşvik edelim. Selamlar

  5. Arkadaşlar bana biraz yardımcı olabilirmisiniz bu gün Sayın Bahçeli Mhp lilerin katıldığı kamptda Mhp nin oylarının % 18.80 olduğunu söyledi o zaman Cumhur ittifakının toplam oyları %51.65 olduğuna göre Ak oartininde oyu % 32.85 mi acaba Ak partili arkadaşlar ne düşünüyor bu konuda merak ediyorum.Hayırlı akşamlar

    • Cumhur ittifakının oylarının tamamı istenirse akpartinin istenirse de mhp nindir! Yani aslında devlet bey büyüklük göstermiş aslında:) allah ondan binlerce kere razı olsun; iki cihanda da sırtı yere gelmesin inşallah…

  6. Bu site yazi hayatina başlayalı ALLAH nasip ederse yakinda 3 yıl olacak.
    Geçen süre içerisinde! Erdoğani ve ihtidari elaştirenlere AKP nin trollerı tarafinda yazarimizda dahil, sürekli hakaret edilerek adeta linç edilmeye ve susturulmaya çalışıldı.
    Bunda bayağida başarili oldular, troller sayesinde siteyi yorumlari ile renklediren bir çok yorumcuda yorum yazmayi biraktı.

    Bugünkü gelinen noktada! Torolleri yönlendirenler, (patronları) baktilarki bütün yolsuzluklari burdaki küfür edip, aşağıladiklari yorumcular tarafindan belgeleri ve tarihleri ile birlikte teşhir ediliyor;
    Hemen, kulvar değiştirdiler, bu sefer kurt’luktan çıkıp kuzu postuna girerek taktik değiştirdiler….
    Ellerine verdikleri hazir yazilari dahi buraya yazarlarken benim gibi TÜRKCEYİ katleden troller birden bire kusursuz sayilacak bir Türkçe ile herkesi kibarliğa davet eden yazilar yazar oluverdiler….

    Siz troller! Aslinda siz, birşeyi anlayamiyorsunuz! Bir insan ne kadar eleştirilirse ve o insan gene kendisine yapilan eleştirileri ciddiye alarak eleştirenleri susturma (hapis attirma) yerine ben bunu yalniş yapmişimki beni eleştiriyorlar! Diyerek kendine ceki düzen verirse o insan ne çevresine nede kendine zarari dokunmaz….

    En basitinden bir Bahçeli örneği:
    Erdoğana gazi verdikçe o kendisinin rakipsiz olduğunu zannederek Bahçelini oyununa gelip, önce Türkiyeyi Dünyada itibarsizlaştirdi, sonrada içerde batiridi..
    O zamanlar yazarimizda dahil hatta Tuğrul Turkeşde dahi Bahçeli Erdoğana tuzak kuruyor diye uyardilar, Türkeşe pek laf söyleyen olmadi fakat sayin Koru gibi uyari yapanlarada neler denildiği arşivlerde yaziyor ve troller tarafi dan siteside defalarca çökertildı.

    Şimdilik Bahçeli sayesinde Erdoğan Sultan oldu…..o artik yerde,havada,ve denizde saraylarda yaşiyor…. önüne geleni elinin tersi ile itiyor hani bir ata sözümüz varya!”astiği astik kestiği kestik” şimdi Erdoğan o konumda, ve herşey onun emrinde….. Bahçelide amacina ulaşmak üzere! Biliyorsunuz Bahçelinin makamda mevkide gözü yok…
    Galiba hepimiz zamani gelince Bahceliye dua edeceğiz.
    İnşallah o günlere yakind kavuşuruz.

    O zaman trollerden hem biz hemde Dünya kurtarmiş olur.

    • Nurdan abla, sayın bahçeliye ne kadar dua etsek azdır; her fırsatta onun için hayır dualar edelim. Rabbimize hamdolsun; devletbey gibi fedakar bir liderimiz var ve devletbaşkanımızın da yanında duruyor… 41kere maşallah ve sübhallah, elhamdülillah…

      • H.GAYRET,
        Saat 17.00’de neşredilen yorumunda :” benim de maşallah dediğim üç gün yaşıyor ” diye yazıp,23.42’de Devlet Bey için ” 41 kere Maşallah ” demişsiniz.
        Biraz dikkat lütfen…

          • Devlet Bey buradaki yorumları okuyor olabilir !
            Aynı gün,aynı kişi tarafından yazılmış yorumlarda,”1 MaşaAllah için 3 gün; 40 MaşaAllah’tan sonra kaç gün ?” diye gün saymaya başlarsa diye hatırlattım… Sâkin ol…

          • 41’ini 40 yazdım.Sehven değil, ömrü daha da uzun olsun.
            Ağzının ayarını iyi biliyorsun madem, kazaen sevdiklerine de ‘MaşaALLAH’ diyebilirsin biraz daha dikkatli ol !

  7. Yav, Baran Kardeş, buralarda mısın, bilmiyorum. Ama ya sen ismini eğiştireceksin, ya da ben, böyle gitmeyecek görünüyor. Hamza Bey’den sonra şimdi de Bekir Bey isimlerimizi karıştırıp bana “Baran” demeğe başladı.

    Ya M. Kemal’in çocukluk öykülerinden ilham alıp “Senin adın da “B” ile başlıyor, benim adım da “B” ile başlıyor. Bundan sonra senin adın “X” olsun” diyerek benim adımı, ya da senin adını değiştireceğiz. Ne dersin?: )

    • Aşağıdaki münazara,ya da tartışmaya buradan devam
      ediyorum:Sade vatandaş tanımınıza katılmıyorum Bernar.

      Partiyle sandıkta oy vermekten başka hiç bir organik bağı olmayan bir insan olarak kendimi sade bir vatandaş olarak görüyorum.
      Burada oy verdiğim partiyi savunmam,haksız eleştirilere kendimce bir takım cevaplar vermem beni sade vatandaş olmaktan çıkarmaz diye düşünüyorum.

      Şayet siz de böyle iseniz,siyasetle ilginiz bir partiye oy vermek,internette,
      sosyal medyada
      siyasetle ilgili fikirler izhar etmekten ibaretse,siyaset
      adamları ile toplantılara katılmıyorsanız,bilfiil sahada
      siyasi çalışmalar yapmıyorsanız,siyasi partilerin kapısını aşındırmıyorsanız, milletvekili ya da siyasi parti temsilcileri ile teşrik-i mesai içinde değilseniz sizi de sade bir vatandaş sayarım.

      Ama bundan emin değilim.

      Aksini söylerseniz inanırım.

      Siyasetin içinde olmak,siyasi
      çalışmalar yapmak da ayıp değildir.

      Yukarıdaki mülahazalarım
      sade vatandaş sayılıp sayılmamayla ilgilidir.Ve benim kişisel düşüncemdir.
      Farklı fikirler de elbette
      olabilir.

      • Benim sıraladığınız etkinliklerde bulunma şansım zaten yok, Bekir Bey. Tayland’ın küçücük bir dağ köyünde yaşıyorum kedi köpekle. Türkçe’yi, sadece İnternet üzerinden özel yabancı dil dersi öncesi üç beş dakika öğrencilerimle söyleşirken kullanıyorum, bir de yazıştığım birkaç Saadet’e yakın genç arkadaş var.

        17 yaşımdan itibaren parlamenter siyasal partilerin önünden bile geçmişliğim yok; yaklaşık 18 yıl öncesine kadar, parlamento dışı sol örgütlerde faaliyet yürütmek yaşantımın ayrılmaz parçası idi, epeydir o da yok, çünkü hiçbir ideolojinin taraftarı değilim, kendimce ilkelerim var onca yaşanmışlıktan sonra vardığım. O ilkelere göre öyle veya böyle davranıyor ya da yazıyorum.

        Sıkı bir AK Parti ve Erdoğan savunucusuydum; karşılığı dayak da olsa EVET kampanyasına aktif olarak katıldım, aileden, sol mahalleden şutlansam da AK Parti’ye destek verdim. AK Parti lider partisi haline gelip tanınmaz bir duruma düşünce, sıkı bir Erdoğan ve AK Parti karşıtı oldum.

        Saadet Partisi bana en yakın gelenek ilkeler açısından. Saatlerce yol gidiyor, elçiliğe gidip Saadet’e basıyorum oyumu. Yeni parti söylentileri var. Kurulursa bakacağım ne söylediklerine, inandırcılık derecelerine. Aklıma yatarsa o partiye veririm.

        Dini bir inanç sahibi olmadım, dolayısıyla kripto Cemaatçi falan çıkma benden. FETÖ sözcüğü benim dilimin bir parçası değil. Dilimi o veya bu parti liderinin işaretine göre değiştirmiyorum. Nasıl içinde “AKP” diye yazdığım tek bir yorum metni yoksa ve her seferinde “AK Parti” şeklinde yazıyorsam, suçlayıcı dil ifadesinin referansı dışında, FETÖ sözcüğünü kullanmayı reddediyorum. Bugün hala Cemaat’e sempati duyan bir insanla hiçbir sorunum yok benim. Arkadaşlık kurarım, söyleşirim, onun hala Cemaat’e sempati duymasının yanlışlığını görmesini sağlamaya çalışırım. Bunların ezici çoğunluğunun darbeyle bilmem neyle ilgili olup bunu amaçladığına inanmıyorum. Sıradan Cemmat sempatizanlarının başına gelene üzülüyorum, o insanlara sahip çıkılması gerektiğine, o insanlarımızın vatandaşımız, komşumuz, arkadaşımız olduğuna ve olması gerektiğine inanıyorum. Benim derdim Gülen’in kendisiyle ve etrafındaki karanlık halka ile. Benimkisi, “İlk taşı masum olan atsın” hesabı, bunun ilkesel tutumu. Herkes yanlış fikirlerin, yanlış insanların peşine takılabilir, gönül verebilir. Suça karışmış ise, suçu adil ve bağımsız mahkemelerde kanıtlanmış ise, o zaman değişir. Onbinlerce insanın Gülen darbe yapıp başa gelsin diye o adama destek olduğuna beni kimse inandıramaz. Darbeye kalkışanlar, buna şu veya bu yoldan destek olanlar hain, gerisi talihsiz insanlar, epeyce bir kısmının da masum olduğu halde eften püften gerekçelerle içeri atıldığına inanıyorum. Bu söylediklerim yüzünden başıma bela gelir mi? Hayat böylesi korkularla yaşanmaz.

        Velhasılı, FETÖcü de değilim, PKK’lı da değilim, bir partinin üyesi ya da görevlisi de değilim. Ne kaldıysa ömür süremden, doğru bildiğini söyleyen biri olarak tüketmek istiyorum kalan o sınırlı sayıda yılı -ya da ayı, belki günü, bilinmez bu. Korkaklığı reddediyorum. Sahipsiz bırakılmış, mağdur edilmiş Kürdün de, Gülen’e gönül vermiş ama benim anladığım anlamda suça bulaşmamış insanların da arkadaşıyım, dostuyum.

        Vakti zamanında devlet bana hem şeriatçılıktan ve Atatürk’e hakaretten, hem PKK propagandası yapmaktan bastı cezayı. Alakası yoktu halbuki. Devletin bana “Aha düşmanın bu, vatan hainleri bu!” diye işaret ettiğine hiç, ama hiç inanmam. Bugün öyle der, yarın başka der, işine ne gelirse artık. Demirtaş Cumhurbaşkanı adayı idi, şimdi zindanda. Nesine inanacaksın bu devletin? İnançsız bir adamdan şeriatçı çıkardı aynı devlet, hayatımı alt üst etti. Ahmet Altan da öyle, Mümtazer Türköne de öyle. Yani, amiyane deyimle söylersek, “Hayvan terli,yemez artık”.

  8. İstanbulu kayıp eden muhalefet sineyi millet döner mi denilmekte.İşte o zaman CB tehlikeye girer .31 marta hükümet 12 ayda vereceği sosyal yardımları ve destekleri vs 2 ayda verdiğinden ekonomik kriz pek farkedilmedi.Şu anda yapilacak bir genel seçim çok tehlikeli.

  9. İHANETİN BEDELI”
    İstanbul dünya güzeliydi.Sevdiği insan ona ihanet etmiş. Ve ihanetini de itiraf etmişti.Şimdi İstanbuldan ne beklenir.O da tabi diğerini seçti.
    –eeeee ne oldu ondan sonra.
    esas olan diyorki şimdi istanbula
    — “Ya benimsin ya da kara toprak”
    yazık olacak istanbula bu aşk böyle bitmemeliydi.

  10. Doğru olan
    Yargılama esnasında yargılama konusu hakkında herkes görüşünü açıklar. Tartışma olur. Tartışma olay üzerinde olur. Uygulanacak maddeler üzerinde olur. Hakimlerin kararlarında adaletsiz olacağı iddia edilemez. Bu hususta ihsas bile yapılmaz. Bu, yargıya müdahale eder. Hakimi tehdit, hakimi yönlendirme suçtur. Hakimler de davasının devam ettiği sürede değişik sorular sorabilirler. Bu konunun açıklanması ile ilişkilidir. Avukatların hukuki görüşlerini öğrenmesi içindir ama hakim sonuna kadar hüküm hakkında bir beyanda bulunamaz. Karar delillere ve kurallara göre verilir.
    Akevler sözleşmelerinde hakemlik maddesi vardır. Yönetim kurulu üyelerinde hakemlik yapacakları yazılmıştır. Savcı bunu hukuka aykırı bulup hem davalı hem davacı durumunda olduğumuzu iddia etti. Yalnız yönetim kurulu üyeleri değil başka hakemler vardır. “Davacı iken yönetim kurulu üyeleri hakem olmayabilirler.” dedim. “Ya olurlarsa?” dedi. “Reddi hakim yapar” dedim çünkü davacı olmak demek ihsası rey etmek demektir.
    Yüksek Seçim Kurulu daha karar vermedi. Herhangi bir ihsası reyde de bulunmadı. Sadece yalan haberleri doğru haberlerle etkisiz hale getirdi.
    Yüksek Seçim Kurulu’nun haksız yargıda bulunacağını iddia etmek suçtur. Bu suç bugün işlenmektedir. Gerek Binali Yıldırım gerek Cumhurbaşkanı “Yüksek Seçim Kurulu ne derse o olur.” demiyor. O halde bu tartışma ne?
    Evet, ben diyorum ki Yüksek Seçim Kurulu karar verecektir. Onun kararı adil karardır çünkü yetki ondadır. Ne derse doğru olan odur. Pozitif hukukun kuralı budur. Bunlar yanlış olabilirler ama bugün ülkemiz pozitif hukuk kuralları içinde yaşamaktadır.

  11. Dün, sayın Abdullah Gül’den kendisini olumlayarak söz etmiştim. Aynı yorum metnimde, bana hemen itiraz ederek O’nun mutedil, sağduyulu bir devlet adamı olarak saygınlığına gölge düşürmek isteyenlerin kimler olacağını da öngörmüştüm.

    Hemen sıraya girdiler, yanıltmadılar. : )

    A. Gül’e atılan çamur, yakın geçimişi doğru hatırlama özürlüsü zihinlerin gülünesi ithamları tutmaz.

    Çünkü, her şey gözlerimizin önünde yaşandı.

    Nasıl CHP’nin çöp dağlarını “İnsanları yanıltmayın, onlar çöp dağları falan değil, belediyenin inekleri için biriktirilmiş saman yığınlarıydı” diye yutturmak mümkün değil ise, sayın Gül’den başarısızlıkların sorumlusu bir siyaset adamı figürü çıkarmak da mümkün değil. Sapla samanı, dönemleri birbirine karıştırmayalım lutfen : )

    Telaşa da gerek yok. Sayın Gül bir partinin kurucusu ya da lideri olmayacak, Beyler. O, her zamanki bilgeligi, saygın devlet adamlığıyla, gündelik siyasetin dışında saygın bir figür olarak sakince yol göstermeye devam edecek.

    Yeni başarı öyküleri, genç, dinamik, çok fazla tanınmayan bir ekiple gelecek inşallah. . .

  12. Eskiden, sular gider, suyun ne zaman geleceği de bilinmediğinden muslukları açardık. Bazen bir tısss! sesi duyar, su geliyor diye koşardık ancak tısss sesinden sonra birkaç damla su gelir, tekrar kesilirdi.
    – Abdullah Gül’ de tam o dönemki bizim musluklar gibi. Bir “tısss” sesi ile insanları ümitlendiriyor, sonra tekrar ses kesiliyor. Godot gibi oldu mübarek.
    – Öncelikle, daha önceki yazılarımda da defalarca belirttim. İnsanlar kurtarıcı aramaktan vazgeçtiğinde ülkemiz kurtulur. Fakat diyelim ki henüz bu aşamada değiliz; öyleyse, insanların en azından kimi kurtarıcı olarak seçeceği konusunda biraz mantıklı olması gerekiyor. Biz henüz kurtarıcı seçeceğimiz insanları bile doğru dürüst belirleyemiyoruz.
    – Abdullah gül, mehmet şimşek, babacan, davutoğlu vb. insanlar sadece iyi görünen insanlardır. iyi insanlar değiller. Bu insanlar, bu ülkenin bu bataklığa gelişinde kaptan köşkündeydiler. Yani bu ülkeyi bu bataklığa getirdiler. Şimdi insanlar, bunlardan bu ülkeyi kurtarmasını istiyorlar. Oysa bunlar, ya işi bilmedikleri için ya da bildikleri halde, ülke değil, kendi koltuklarını tercih ettikleri için, ülkenin bu bataklığa gelmesine katkı yaptılar. Yani bunlar ya yeteneksiz ya da iyi insan değiller ki ben bunların iyi insanlar olmadığını düşünüyorum. sadece “bana iyi desinler” diye düşünen insanlar. gerçekte iyi insan değiller.
    – O zamanki bir köşe yazısında okumuştum: abdullah gül, dışişleri bakanlığı döneminde amerikalı parlementerle yaptığı görüşmede hükümetinin yapacaklarını anlatınca, parlementerler; “iyi ama siz seçimlerde farklı şeyler söylemiştiniz” diye itiraz etmişler. Gülün cevabı: “bizde seçmene verilen sözlerin bir önemi yoktur” mealinde. Bunun üzerine parlementerler: “adama bak! kendi halkına yalan söylediğini itiraf ediyor” olmuş. “Dünyanın en iyi adamı”nın uluslararası arenada, evrensel iyi kavramından ne kadar uzak olduğunun somut örneğidir bu yaşanan. Bizim “iyi”, “dürüstlük”, “doğru” vb. kavramlarımız, evrensel değerlerde değil, yerel düzeydedir ve aslında zannettiğimiz gibi “iyi” kavramımız iyi değil, “dürüstlük” kavramımız da dürüstlüğü içermiyor.
    – Abdullah gül, babacan, davutoğlu, şimşek gibi “iyi adam” olarak bilinenlerin o dönem hata yaptığını (olabilir, herkes hata yapar), kabul edelim. O zaman, bu kişilerin hatalarını telafi etmesi beklenmez mi?
    – Bu ülkenin kaymağını yediler. ülke uçuruma giderken, cumhurbaşkanlığı, ekonomi bakanlığı, başbakanlık vb. yaptılar ama hatalarını düzeltmeye geldiğinde, hiç ortalıkta yoklar.
    – 4 yaşında çocuklar bile, dağıttıkları oyuncaklarını toplarken, bunlar, kendi oyuncaklarını değil, ülkeyi dağıtmışken, 4 yaşındaki çocuk kadar bile sorumluluk duymayan adamlar. insan bu ülkeye yaptığı kötülüklerden biraz utanır da birazcık, bazı şeyleri göze alır. bunlar korkudan “tısss” sesinden başka ses çıkaramıyorlar.
    – Abdullah gül, ülkeyi çamura batıranlardan abdullah gül, ortaya çıkardıkları pisliği temizlemek için en ufak bir gayret göstermezken, başkaları ortalığı temizlemeye uğraştığında, tekrar “kurtarıcı” rolüne bürünmeye çalışıyor.
    – Sıfır risk, ama “çatı aday”, sıfır risk ama ülkenin “kurtarıcısı, iyi insan”.
    – Bunlar iyi insan değil. bunlar olsa olsa, başka adam çıkmadığı için, çölde susayıp da serap görenler gibi olan islamcılar için iyi insan olabilir. bunlar ülkeyi batırdılar ama yaptıkları hatayı düzeltmek için, en ufak bir riski bile alamayan, korkak, sorumsuz insanlar.
    – Etyen mahçupyan da dahil, hakan albayrak da dahil, ülkenin bu duruma gelmesinde payı olan insanların, iyi adam gibi kendilerini pazarlamasına, elimden geldiği kadar karşı çıkacağım.
    – bu ülke, en azından iyi-kötü ayrımını öğrenmeli.
    – bu ülke, kurtarıcı aramamayı (görebileceğim bir zaman dilimi içinde) öğrenemese bile, en azından kurtarıcı olarak kimi seçmesi gerektiği konusunda daha doğru kararlar verebilmeli. 4 yaşındaki çocuk kadar (hem kendi oyuncaklarını değil ülkeyi bataklığa sokmu,ş hem de ülkenin kaymağını yemiş insanlar) sorumluluk hissetmeyen insanlardan iyi insan olamayacağı gibi, kurtarıcı hiç olmaz.

    • Hamza bey nadiren de olsa tamamına katılabileceğim bir yorum olmuş, sağolun. Başta belirttiğiniz musluk seslerini de yeniden duymamıza az kaldı nasılsa:) ayrıca artık devletbaşkanımızın çalışma ofisi ve ikametgahlarına su veren iski ve aski şebekelerinin emniyetlerine daha çok dikkat edilmelidir. Özellikle protokol yolları güzergahında ibb ekiplerinin yapacağı kazı ve tamir çalışmalarına da azami dikkat gösterilmelidir…! Sandıklarda gösterilen ihmale benzemez çünkü…

    • ilave!
      – tabii ki “tıss” sesinin önemini yadsımıyorum. ya da ülkenin bu duruma gelmesinde sorumluluğu olup da bugün muhalif yazılar yazanların önemini yadsımıyorum. onların değerini biliyorum.
      – abdullah gül, babacan tabii ki parti kursunlar. belki bazı adaylarına oy da verebilirim.
      – Söylemek istediğim: bunların yerlerinin, yaptıklarının, yapacaklarının ve yapabileceklerinin doğru belirlenmesi gerektiğini düşünüyorum. yani hakkının, yanlışları ve doğruları ile tam verilmesi gerektiğini düşünüyorum. eğer böyle olmazsa, hep söylenilen “liyakat” lafını da çöpe atmamız gerekir. Yani liyakat burda da geçerli bir durum.
      – Bunların değerlerini abartmak, bugün yaptıklarını aşırı değerli bulup, geçmişteki yaptıklarının üstünü örtmek, her dönem belli çizgisini sürdüren yığınla insana haksızlık etmek demektir.
      – Böyle bir yaklaşım, aynı zamanda, ülkede, ülkenin kaymağını yiyip, sonra da 4 yaşındaki çocuk kadar sorumluluk hissetmeyenlerin değerli, her dönem dürüst kalanların ise daha değersiz olmasını sistemleştirir.
      – sözümü uzatıyorum farkındayım: yine başkalarının bir düşüncesi ile düşüncemi anlatmaya çalışacağım:
      shekspirin bir kitabında şöyle bir olay geçer: romada haksızlığa uğrayan bir adam vardır. romalılar bu adama çok büyük kötülük yaparlar. bu adam romayı terketmek zorunda kalır. sonra da, romanın düşmanlarına sığınır ve romanın düşmanları ile birlikte romaya karşı savaşır. Romayı ele geçirirler.
      – Savaş sonrasında, romanın düşmanı olan kral (ya da komutan herneyse), romalıya şu şekilde konuşur: “ben seni geri götüremem. Sen Romaya ihanet ettin. seni ülkeme götürürsem, seninle birlikte ihaneti de ülkeme götürmüş olurum.” ve romalıyı orda öldürür. (tam olarak böylemiydi o bölüm hatırlamıyorum. ama buna benzer birşeydi).

      • Valla hamza bey, benim de maşallah dediğim üç gün yaşıyor yani:) başkalarının düşüncesiyle kendi düşüncemi açıkliim demişsin ama onu beceremediğin gibi romalı komutanın düşüncesini de mahvettin. Neyse, niyetin halis olsun da; yavaş yavaş…

  13. NE İSTANBULMUŞ BE!YOKSA NE KOLTUK MUŞ BE Mİ, DESEM YADA NE BU İKDİDAR HIRSI MI DESEM.VEYA NE RANT MIŞ BU BÖYLE Mİ DESEM YADA ALLAH AŞKINA SİZ NEYİN KAVGASINI MÜCADELESİNİ YAPIYORSUNUZ MU DESEM.BEN EĞER E.İMAMOĞLUNUN YERİNDE OLSAM EĞER SEÇİMİ TEKRAR ETTİRME GİBİ BİR KARAR VERİLİRSE ‘ALIN KARDEŞİM BAŞKANLIK SİZİN OLSUN ÜLKEM 2 AY DAHA VAKİT KAYBETMESİN 2 AY DA SEÇİMDEN SONRA SÜRER BEN KAYBEDEYİM AMA ÜLKEM KAZANSIN’DER BIRAKIRIM BUNLARA.UTANIRLAR MI ACABA O ZAMAN BU BİZİM MÜSLÜMANIM DEYİP AZİZ MİLLETİMDEN OY ALANLAR.DAVA DEYİP TE YAPTIKLARI DAVAYA AYKIRI OLAN ÜLKEMİN ŞAŞKINLARI!DAVA İSLAM SA İSLAMA FETÖ İLE BİRLİKTE ÇOK ZARAR VERDİNİZ,DAVA ÜLKE BÜTÜNLÜĞÜ ÜLKE GELECEĞİ İSE NE BİRLİKTELİK BIRAKTINIZ NE GELECEK!DAVA SİZİN CEBİNİZİ YANDAŞIN KESESİNİ DOLDURMAK SA DOLDU TAŞTI;NE MİLLETTE NEDE DEVLETTE SİZİN CEBİNİZE VERİLECEK PARA KALMADI.HAKİKATEN NE İSTİYORSUNUZ BU MİLLETTEN ÇIKIN APAÇIK SÖYLEYİN.SİZİN DAVA NIZ NE BUNU ADAM GİBİ BİRİNİZ ÇIKIP İÇİNİZDEN CANLI YAYIN DA DESİN.AKP NİN DAVASI BUDUR DİYE.SİZİ HERKES KANDIRDI SİZ DE MİLLETİ!FETÖ KANDIRDI,ALDATILDIK DEDİNİZ PKK-HDP KANDIRDI YANILDIK DEDİNİZ ŞİMDİDE PERİNÇEK Mİ KANDIRIYOR.HANİ 15 TEMMUZDAN SONRA YARGIDA BİRLİKTE OLDUĞUNUZ ŞAHIS.BU ŞAHIS Kİ pkk KAMPLARINDAN aponun YANINDAN ÇIKMAYAN ZAT.ALLAH AŞKINA BU DEVLETİN KURUMLARI YOKMU?VAR.BİR BELEDİYE BAŞKANI EĞER DEVLETE MİLLETE YANLIŞ YAPARSA PARLAMENTO,YARGI,İÇİŞLERİ BAKANLIĞI VE DİĞER DEVLET KURUMLARI”DUR KUL AHMET YANLIŞ YAPIYORSUN”DER.YOKSA YANLIŞ YAPANA DUR DİYECEK KURUMUMUZ MU KALMADI.HANİ SİZİNKİLER YANLIŞ YAPINCA DUR DEMİYOR YA KİMSE ,KORKUYOR MUSUNUZ ALIŞKANLIK YAPAR DA BUNLARA DA DEMEZLER DİYE!KORKMAYIN ÇÜNKÜ KORKUNUN ECELE FAYDASI YOK.KORKACAKSANIZ ALLAH’TAN KORKUN BAŞKA KİMSEDEN KORKMAYIN.ALLAH KORKUSU OLMAYAN HERŞEYİ YAPAR,SİZDE BU YOLDA EPEY YOL KATETTİNİZ.SON OLARAK SUÇ SADECE SİZ DE DEĞİL.BENCE BU MUHALEFET VARYA,KENDİNİ HİÇ YENİLEMEYEN KOLTUKLARA YAPIŞIP KALAN,YENİ BİR UMUT OLAMAYAN,YENİ YÜZLER ÇIKARMAYAN KISACASI YENİ HİÇBİRŞEYİ OLMAYAN MUHALEFET!VE DE HEP GERİDE BEKLEYEN MUHALEFET.BU MİLLET İÇİNDE ÇOK BABA YİĞİTLER VAR.BIRAKIN ONLAR BARİ BİŞEYLER YAPSINLAR EY MİLLET SESİMİZ GELİYOR MU?SEN KİMSİN DEMEYİN BİZ MİLETİZ MİLLET…..

    • One minute! Büyük harflerle yazınca büyük millet olunmuyor samsunlu arkadaş; önce yukarda hamza beyin yazdıklarını bi oku; ondan sonra da yazını düzelt…

    • Bu yazı ve yazıda dile gelen ses, neden bu ülkeden ve insanlarından umut kesilemeyeceğine işaret eden yüreklendirici ve umut verici bir yazı. Selamıyorum, seviniyorum.

  14. İmamoğlu’na başkanlığı vermek gibi bir niyet olsa herhalde süreç bu kadar uzatılmazdı.Belli ki hesaplar karışık.Erdoğan ve Ak Parti çevreleri topu YSK’ya atarken Bahçeli ikidir seçimin yenilenmesi gerektiğini söylüyor.Buradan benim çıkardığım netice Ak Parti kurmaylarının açıkça dile getir(e)medikleri şeylerin Bahçeli aracılığıyla söylendiği.İş bu noktaya varır mı bilemem ama her geçen gün ekonomiye zararı dokunduğu ortadayken mazbata teslim edilmediğine göre niyet bu olsa gerek.İnşallah ben yanılıyorumdur da ülkem nefes alır.

  15. 2 seçim gördüm ,secim öncesinde ve sonrasında hırsız var söylemlerinin olmadığı ,ölülere dahi oy kullandırıldı saçmalığının dillendirilmedigi,oy pusulalarının çöplerden çıkmasının yaşanmadığı ,oy pusulalarının fazla fazla basıldığı söylemlerinin olmadığı, algı operasyonlarının günler öncesinden baslatilmayip ,secim sonrasında da dillendirilmediği 2 secim; 7 haziran ve 31 mart .Muhalif basının ve adayların hic dillendirmedigi.Bu secim çok farklı oldu .Yine aynı zümrenin hic dillendirmedigi bir şeyler var.Sandıkların %5 inde tekrar sayım yapılıyor ve sonuç 29 binlerden fark 14 binlere düşüyor.Dillendirilmiyor ;bu oy gaspını yapanlar kimler ? Sandıkların %5 inde bu sonuç çıkıyorsa ,%5 lik sandıkta 15 bin seçmenin oyu kaydırma ,hile ,yok saymayla muhalefete yarayışını yapan yada yaptıranlar kimler ? Bu gün bunu yapan, halkın seçim iradesini yok sayanlar yada bunu dillendirmeyip göz yumanlar yarın neler yaparlar ? Demokratlıktan, adaletten, halkçılıktan dem vuranların en büyük sınavda tökezlediğine maalesef şahit oluyoruz.
    Sayın koru ; keşke bu tablo karşısında %5 lik sandıklarda 15 bin seçmeninizin oyu yok hükmünde olsaydı ve bu şaibe ortaya çıksaydı siz ne yapardınız sorusunu da size sorabilecek yakınlarınız olsaydı.
    Keşke İmamoğlunun yerinede kendinizi koyup böyle bir tablo karşısında neler düşünmeniz gerektiğini sizlere sorabilecek yakınlarınız olsaydı.
    Yine yakınlarınız keşke şunu sorabilseydi size ,seçim sonuçları tam tersine olsa Yıldırım 29 bin önde olsa ve tekrar itirazlar sonucu oy farkı 14 binlere düşseydi bugün kılıçdaroğlu yada imamoglunun yerinde olsaydınız neler yapardınız yada ne düşünürdünüz ?

  16. Rahmetli Necip FAZIL, ” biz borazanla üflesek düdük sesi gib verirler, kendileri düdük üflese BORAZAN gibi gösterirler” demişti. Aynı havayı yaşıyoruz galiba, son günlerde. Ömer Çelik’i hiç dinlemek istiyeniniz olmuyor sanki. Hatta, Sözde İmamınoğlu 145 yıldır biz bu MÜCDELEYİ veriyoruz, diyor. Kendileri
    (onlar) KİMMİŞ ki ? Biraz açıklayıverse, sizler de kafayı bulursunuz, hiç olmazsa. İçinizde bu konuya açıklık
    getirecek birileri çıkar mı, acaba ?
    KORU’nun sorusunu tersinden sorsak NASIL olur. Yani, CHP, AK Partınin yerinde (pozisyonunda) olsa idi, NE Yapardı ? Bu soru da nerden Hatırıma geldi ? CHP, Geziantep Başkan adayı Celal DOĞAN, seçim gecesi efkar-ı umumiyenin huzurunda HÜNGÜR HÜNGÜR ağladı da, devrin ADALET Bakanı S. Oktay, o gece Gaziantebe geldi ve Seçim KURULU Odasına yerleşerek, bir HAFTALIK uğraştan sonra, C. Doğan’ın göz yaşlarını silip, KOLTUĞA OTURTMUŞTU.
    Keza, Tayyip Erdoğan 1989 da Beyoğlu Belediye Başkanı seçildiği halde, birkaç günlük çalışmadan sonra MAHKEME kendini o yükten kurtarmıştı ! Başka seçimler de var, onları da başka şahitler dile DOLASIN, eğer yürek varsa. ve yürek varsa, din iman zaten yok, ama, NAMUSUNA, ANASINA, AVRADINA küfretmek şartıyla Milletin gözü önünde bahsettiğim seçimler hakkında canlı şahitlerle konuşalım.

    Görülüyor ki, Büyükçekmece seçimleri-sayımları-delilleri denince, sözde İmamınoğlu’nun d6izinin bağı ÇÖZÜLÜYOR.
    Siz, neden bahsediyorsunuz, Seçim HİLESİ KONUSU’nda laf etmiğe DİLİN olmalı. Bu işlerin USTASI, sabıka kaydı olan CHP’dir. Şimdi de, kendine yakışanı yapmış, kendinizi akıntıya vermeyin..
    1946 seçim hilesi ve ona gelinciye kadar ŞEHİT KELLELERİ götüren nice seçim ve hileleri. GÜNEŞ MOTEL
    daha yakında bir örnek. CHP Gaziantep M.Vekili vardı, İnceoğlu ; kaç seçimin OYLARINI birkaç lahmacun
    karşılığı topladığını kulaklarımla dinledim…..
    Sn. KORU’dan ve TÜM TV.lerden bir RİCAM var : T.C. TV.lerinin TAMAMI bu HAFTAYI sözde ERMENİ SOYKIRIMI’na (2-3 saat ayırsınlar). NADİR kalan CANLI ŞAHİTLERİN ağzından CANLI OLARAK yayın yapsınlar.
    Ben bu yayının yapılmasını HÜKUMETTEN ve CUMHURBAŞKANI’ından da rica ediyorum. CHP şarlatanlığı kadar, ERMENİ ŞARLATANLIĞINA da CANLI delillerle SON VERDİRMEK ZAMANI. Çünkü, yeni bir ARAP BAHARI ve AFRİKA BAHARI geliyor. Tertipçileri ABD’nin EMİR KULU-YAVŞAĞI, vicdanlarını, dinlerini ŞAHSİ ve ailevi MENFAATI uğruna satmış müslüman Halkın PARA BABASI ÜÇlü ÇETE. Bu baharın Rüzgarları
    İran’a ve Ülkemize kadar gelecek gibi görünüyor. Dini, imanı, şanı şerefi YAĞMA PARASI olan Şehvetperest SATILMIŞ adamlardan herşey beklenir.
    Yorumcu HK’nın yazısı, burada yazı yazmak kadar, okuru, KUR’AN OKUMAYA, dinlemeğe sevk ederse – ülkemiz için – büyük kazanç olur.

    • Abdurrahman Serdar Bey,Yazısının bir yerinde :
      “..Başka seçimler de var, onları da başka şahitler dile DOLASIN, eğer yürek varsa. ve yürek varsa, din iman zaten yok, ama, NAMUSUNA, ANASINA, AVRADINA küfretmek şartıyla Milletin gözü önünde bahsettiğim seçimler hakkında canlı şahitlerle konuşalım.” demiş..
      İmâ ettiği hâdiseyi,canlı şâhitler efkâr-ı umûmiyeye söyliyemez !
      ‘Memnû avdet etmeden mâni zâil olmaz ‘ sözü, bu konuda ters takla atar :
      ‘Mâni zâil olmadan,memnû avdet edemez ‘..
      Muhtemelen buralarda dolaşan pek çok kişi,hangi tarihteki seçimlerin kasdedildiğini,kimin kime ‘sinn-ü kaf’ eylediğini,’sinn-ü kaf’ yiyen kişinin sonra nasıl hazmettiğini bilmiyordur.Abdurrahman Serdar Bey’e neyi,kimi kasdedettiğini sormuyorum,ben de söylemiyeceğim..
      Halıyı temizlemek için kaldırdığınızda,altından bir kamyon çöp çıkar.

    • Kuran’ı hüzünlenmek, haz duymak için okumak keyif işi. Ben diyorum ki öğrenecek çok şeyimiz var. En önemlisi “güzel amel” ile hareket etmeyi öğrenebilmek ve çok çalışmak. Bir bütün olarak tek bir DiN ile, ve aramızda en kolay anlaşabilmemiz için tek bir dille insan olarak yaşamak…

  17. Bir ülkede kurumlara eleman atama yetkisi olanlar liyakat mi yoksa sempatizan mi ilkesine göre davranıyorlar.
    Bir kurumun başına getirilen kişi dürüstlüğü,bilgisi,adil olması,tecrübesi ,hakkaniyete inananlardan mı seçiliyor.
    Yoksa geçmiş davranışlarından,eylemlerinden,sözlerinden atama yapacak muktedirin kurşun askeri olmaya çoktan teşne olanlardan mı seçiliyor.
    Bu sorulara gönlümüzden geçen cevabi verdiğimizde işin aslı çok daha berrak anlaşılır.
    Ülkede empati yapanların azlığı veya çokluğu negatif veya pozitif sonuçlarda etkili olur.
    Şuan hassas kurumlardan özellikle de adalet gibi devletlerin üzerinde oturduğu adalet dağıtan kurumlardan hakkaniyet beklenmektedir.
    ‘SİZİ BURAYA TIKAN GÜÇ BÖYLE İSTİYOR’.Sözü geçmişten beri bu ülkenin semalarında hala yankılanıyor.
    Son 200 yılda bu topraklarda değişen fazla bir şey yok.
    Atamayı yapan irade bize ‘bağımsız ve adil kararı bekleyin diyor’
    Bizde bu sözü söyleme hakkı atamayı yapmayanlar söylediğinde inandırıcı olabilir diyoruz.
    Atamalar ince eleyip sık dokumalar bu günler içi değil mı idi.
    Kritik kararlar ,mühürsüz oyların kabulu.
    Dün mühürsüz oyların kabul edilmesi ,bu gün aynı başkan ve kurum tarafından kabul edilmemesi ne anlama geliyor. ikisinden biri yanlış olmaz mı.?
    Karanlık güçlerden medet umanlar gün gelir karanlık güçlerin esiri olur.
    Halk dün de bu günde yarında yaşadıkları,yaşayacakları vicdanın da karşılığı varsa adil olur.
    Vicdanın mahkum ettiğini, hiçbir mahkeme aklayamaz.
    DÜN ADALETLE OYNAYANLAR ŞİMDİ ADALETSİZLİĞE UĞRUYORLAR.
    BUGÜN ADALETLE OYNAYANLAR YARIN ADALETSİZLİĞE UĞRARLAR.
    HER İKİSİ DE ADİL DEĞİL.
    YOL YAKINKEN ADALET HERKESE LAZIM DİYELİM.
    BUNU EGEMENLER SÖYLEDİĞİ ZAMAN SONUÇ VERİR.
    GÜÇ SAHİPLERİNİ KENDİ İŞLERİNE GELMESE BİLE ADİL OLMAYA ÇAĞIRMAMIZ ,İLERDE EBEDİ OLMAYACAK EGEMENLİKLERİ İÇİN ŞİMDİDEN BİR SİGORTA GÖREVİ GÖREBİLİR.

  18. Seçimden önce,hangi ittifak %50’den fazla oy alırsa seçimin galibi odur şeklinde bir başarı kriteri ortaya koymuştum.Bu kritere göre seçimin tartışmasız galibi Cumhur İttifakıdır.

    Süleyman Karagülle hoca
    başarı kriteri olarak kazanılan
    belediye sayısını koymuş. Şu cümleler Hoca’nın dünkü yorumundan:

    “…AK Parti 31 Mart seçimlerini %55 ile kazanmıştır. Hem de hile yaparak değil belki de kendisine hile yapılarak…”

    Yani nereden bakarsanız bakın yarışın galibi Cumhur
    İttifakıdır.

    Bakmayın siz bazı çevrelerin kuyruğu dik tutmaya çalışmasına.Bahar beklentileri
    şimdilik 2023’e ertelendi.

    • Partinizin ağır topu, AK Parti’nin medya yüzü adam ile İranlı uyuşturucu baronunun kankalığı hakkındaki sorumu görmezden gelmeyi düşünmüyorsunuzdur herhalde, Bekir Bey -yoksa düşünüyor musunuz?

      “Hani nerde, ben bulamıyorum” falan demeyesiniz diye aşağıya kopyalıyorum.

      Dün benim bodoslama girdiğim, sizin ise kaçamak bir “Ben savunmasını okudum, gayet de makul buldum” diyerek geçiştirdiğiniz şu Pelikancılar mevzuunda da bir sorumoldu size. Pelikancı dostlarınız, vatan bayrak muhabbetleri arkasında çevirdikleri köşe-kapmaca-dolar-bulmaca oyunlarını faş eden gazete yazısına mahkeme yoluyla erişim yasağı getirdiler. Niye acaba? Korktukları nedir?

      . . .

      Herif AK Parti milletvekili, ama ismi İranlı uyuşturucu baronu Naci Şerifi Zindaşti ile yan yana anılıyor (yaltak ve yalaka basında değil elbette -onlar Emel’in sıfır kilometre makyajsız hali ile meşguller, ana haber diye böyle şeyleri basıyorlar.)

      Doğrudan size soruyorum, Bekir Bey. Birisi AK Parti’nin medyadaki en tanınmış simalarından. Eski AK Parti milletvekili, bu başımıza bela ucube başkanlık sisteminin akıl babası. Diğeri, 2007’de Büyükçekmece’de düzenlenen operasyonda 75 kilo eroinle yakalanıp tutuklanmış olan İranlı uyuşturucu çetesinin lideri. Bu herif, nasıl olduysa, “gizli tanık” olmak şartıyla serbest bırakıldı.

      Zindaşti denen bu adamın kızı olan Arzu Sharifi Zindaşti, 26 Eylül 2014’te, çete içindeki bir hesaplaşmanın sonucu olarak, Büyükçekmece’de trafik ışıklarında durduğu sırada, yanındaki Devrim Öztunç adlı kadınla birlikte tabancayla ve çapraz ateş sonucu öldürüldü. Katil, İlhan Ünğan idi. Aradan geçen zaman içinde izini kaybettirmiş olan Zindaşti, kızının öcünü almak için 4 kişinin infaz kararını verdi ve onları öldürttü.

      Zindaşti, 2018 yılında tekrar yakalandı, ama 19 Ekim günü tahliye edildi. Tahliyesini izleyen üç saat içinde izini kaybettirdi, buhar olup uçtu.

      Bir telefonla Zindaşti’nin tahliye edilmesini sağlamış olan isim kimdir? Bunu Bekir Bey açıklasın bize. Diğer okurları bilmiyorum, ama ben o ismin kim olduğunu merak ediyorum.

      Bekir Bey, başını WhatsUp’taki arkadaş gurubundaki “Yaw bu İmamoğlu da FETÖcü çıktı!” muhabbetlerinden kaldırablirise, bir araştırıp bulsun o esrarengiz ismin kim olduğunu. Ben sadece bir ipucu vereceğim:

      O kişi, Zindaşti’nin hapishaneden çıkmasını kendisinin sağladığı iddialarına “Kim o? Tanımıyorum” diye karşılık verdi. Sonra, Zindaşti ile bir yemek masasında birlikte çekilmiş fotoğrafı muhalif gazetelerde yayımlanınca, ağız değiştirdi ve Zindaşti’yi tanıdığını kabul etti:

      “2011 veya 2014… Vatandaşlık için yardım istedi. Vatandaşlık Genel Müdürlüğü’ne müracaat etti. Ben de genel müdürü aradım yardımcı olmalarını istedim. Müdür bir ay sonra bana döndü, ‘hocam bu adamın sıkıntıları falan var’ dedi. Ben de sıkıntı varsa kalsın dedim. Bir daha da görmedim adamı, ilk ve son görüşümdü”

      Kim bu adam, Bekir Bey? Cevabınızı dört gözle bekliyorum.

      Eski bir radyo reklam anonsu geliyor aklıma:

      “Demirbank, hayırlı işler diler. . .”

      Paçalarınızdan hayırı işler akıyor. . .

      • Ben böyle karanlık işlerden anlamam.Karanlık işler uzmanlık alanınıza giriyor sanırım.Piyasaya yabancı olmadığınız anlaşılıyor.

        • Bekir bey, boşuna dememişler ayının bildiği kırk türkü, kırkı da armut üstüne diye! Kaptanpaşa lisesinin “Kurtuluşçu”larından bir yorgun demokrat çıkarmak biraz zorlama olurdu zaten…

          • H.Gayret ve Bekir Bey !
            *********
            6 Ocak 2015
            MHP Genel Başkanı Bahçeli:
            ” İranlı kaçakçıyı yargının elinden alan bir şahsiyet hukuktan bahsedecek kadar temizlik taşımalıdır.” demiş.
            ***
            Zindaşti’nin hapishaneden çıkmasını mı kasdetmiş acaba ?

  19. Seçimle geldiler seçimle gitmeyecekler…
    Allem edecekler kallem edecekler….
    İmamoğlu na mazbatayı vermeyecekler!
    Kendinizi boşa avutmayın.
    Artık mutlakiyet rejimine geçtik.
    Referandumla kabul ettik genel seçimle damgayı bastık.

    • Bu tür laflara, M. İnce’nin seçim kampanyası mitinglerini Internet üzerinden izlerken, yan taraftaki eşzamanlı “sohbet” kutusunda da sıkça rastlardım. Esas olarak iki tür siyaset cahili gurup vardı orada: “Bu kez olacak” diyen iyimserler, bir de “Olmayacak, çünkü adam diktatörlük kurdu” diyen, ‘yenilgi yenilgi bezmiş’ karamsarlar. Muhtemelen siz de oralardaydınız ve buna benzer laflar giriyordunuz klavyenizden.

      “Diktatörlük altında yaşıyoruz!” yaygarası basanlar, Erdoğan’ın her şeyi kontrol ettiğini iddia edenlerde akıl olmadığı gibi mahçubiyet duygusu da yok herhalde. Mutlakiyet altında yaşıyor idiysek, şu İstanbul’da neredeyse iki haftadır yaşanan kepazelik niye? Nasıl oldu da ‘diktatör’ kendi kontrol ettiği seçim sürecinden kendisini neredeye tüm büyük şehirlerde kaybettirerek çıktı? Resmen ve açıkça saçmalıyorsunuz.

      Erdoğan iktidarının seçimle gideceği gün geldiğinde gitmeyeceğini söyleyebilmek için, Türkiye siyasal tarihi üzerine iki paragraf yazı okumamış olmak gerekir.

      “Ben gelidm, seçimde kaybettim, ama gitmeyeceğim” diyebilmek için önce devlete sahip olmak gerekir, öyle değil mi? Peki Erdoğan devlete sahip mi?

      İmamoğlu’na mazbatayı vermeyeceklermiş. Hayır Efendim, verecekler. Velev ki yanıldım, vermeyecekler.Velev ki yanlış üzerine yanlış adım at(tırıl)an Erdoğan bir vahim yanlış daha yaptı. Peki bir yolunu bulup mazbatayı İamamoğlu’na vermemek İmamoğlu’nun İBB Başkanı olmayacağı anlamına mı gelecek?

      Ben olsam, sayın Koru’nun “Gideceği yere kadar gitmek” tabirine uygun davranan nadir siyasetçilerden biri olarak tanımladığı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yerinde, o tabire uygun adım atmaktan bu kez özellikle sakınırdım -çünkü her şey yolunda giderken “gideceği yere kadar gitmek” bir şey, işler sarpa sarmış durumdayken buna yeltenmek çok başka bir şey.

      Konuyla pek alakası yok görünse de, şöyle tamamlamış olayım: Herhalde biliyorsunuz, AK Parti’nin ağır toplarından birisine (kim olduğunu bize Bekir Bey söyleyecek), İranlı uyuşturucu baronunu bir telefonla hapishaneden kurtaranın kendisi olup olmadığı soruldu. “Kimmiş bu Zindaşti? Tanımıyorum.” karşılığını verdi. Sonra, BAM BAM BAM! Adamın tanmımadığını söylediği bu uyuşturucu çetesi başıyla lüks bir restoranda yemek yerken çekilmiş fotoğrafları bütün muhalif gazetelerde. AK Parti ağır topu ağız değiştirdi, “Evet, tanıyorum, ama. . .” diyerekten “çevir kazı yanmasın” durumlarına düştü.

      Herkesin elindeki malzemeyi zamanı geldiğinde kendisine servis edeceği medya mecraları vardır. İnşallah AK Partili bakanlar ve bürokratlar bu bilgiyi akılda tutarak ve yeterince dikkatli (ve ahlaki) davranarak ifa etmişlerdir ve ediyorlardır görevlerini. Zor durumlara düşmelerini kimse istemez -sonra, kirli ilişkilerinin faş edildiği gazete yazısına erişimi mahkeme yoluyla engellemek gibi yollara başvurmak zorunda kalırlar. Öyle değil mi ama Bekir Bey?

      • Bernar bey…çoğu zaman sizi eleştirsem de yorumlarınızı okumadan geçmiyorum….Burdaki yorumcuların hemen hemen hepsi (kendim de dahil) kendi doğrularımızı yazıyoruz…Bu çoğu zaman taraftarlık duygularıyla karşılıklı atışmalara dönmekte bir kargaşalık durumu yaratmakta…ve böylece iyice kutuplaşıyoruz….sizi takdir ediyorum kendi doğrularınızı bıkıp usanmadan emek harcıyorsunuz…. Burdaki yorumcuların çoğu muhafazakar yorumcular ve birbirimize düşmüş vaziyetteyiz.. Herkes daha iyi olsun ona uğraşıyor…Benim burdaki yorumculara ve kendime teklifim var…Doğruya doğru yanlışa yanlış derken ve tezlerimizi ortaya koyarken karşı fikirlerin değerlerini aşağılamadan vazgeçelim… doğru ve iyiyi bulmada birbirimize yardım edelim…Çünkü bende dahil karşı tarafın kışkırtıcılı bir yazısını görünce bizlerde kışkırtıcı yorumlar yazıp mesafelerimizi açıyoruz….Herkesin sevmediği veya canının yandığı bir durum var ona göre kendini konumlandırıyor….olurmu bilmem ama burdaki seviyeli tartışmalar herkesin ufkunu açar….Bence herkes elindeki kılıçları bir indirsin kalkanlar yerine konulsun derim…. Sağduyu hakim olsun….sonra eminim herkes kendi yanlışını ve doğrusunu görmeye başlar…… Ama illa ben doğruyum başkası yanlış fikri devam ederse bundan kimseye bir fayda çıkmaz….. Bence… kendimden başlayarak kin ve öfke kusan yorumları görmeyelim ve kendiliğinden kaybolsun gitsin…. Bence buna önayak olacak iki kişi var…. Bernar ve H.Gayret….Çünkü buranının en iyi yorumcularından….

        • Ben çağrınıza uyarım, sayın Türkeş. Ama, iyi niyet meleği ya da elçisi de değilim doğrusu. Siz, bana, “kanı bozuk” gibi düzinelerce hakaret sözcükleriyle yüklenildiğinde de bu sağduylu çağrıları yapınız lutfen. Bir de, her muhalif sesi FETÖcü, PKKcı diye itham etmekten vaz geçiniz. Benzeri ithamlarla, vatan haini muamelesine gündelik olarak maruz kalmakla siz yüz yüze kalsanız duygusal sabrınız nereye kadar devam eder, bir düşünün isterim.

          30 yılımdan fazlası türlü çeşitli tutkulu siyasal tavır alışlarla geçti. Sivri, yer yer sokak ağzı kokan, militanca ve kışkırtıcı dile de yabancı veya uzak değilim, akademisyen arka plandan gelen sakin dile de.

          Çağrınızı temkinle, ama iyimserlikle karşılıyorum. Bu mesajdan sonra, sakin dilimle sürdüreceğim yorumlarımı. Herkesin çağrınıza kulak vermesini umuyor ve talep ediyorum.

          Selamlar.

          • Fetö ve pkk gibi unsurlardan muzdarip oldu bu ülke ve insanlar… biz de bu hassaiyete kapılmış yorumlar yapıyoruz doğrudur…Ama sorun aslında kimin fetöcü veya değil olduğunu kimin kripto olup olmadığını tam kestirilemediği için insanlar ortaya konuşuyor bence…Alınganlıklar da bu yüzden oluyor diye düşünüyorum….Ayrıca fetöden dolayı mağdur olan insanların varlığı tabiki vardır…Yıllarca cemaat olduğu düşünülerek destek veya yardım yaptı insanlar sırf Allah rızası için….bunların sorunlarına biran önce giderilmesi de şarttır…mağduriyetler vardır…Ama etrafımızda şunu da görüyoruz militanlaşmış, mankurtlaşmış, palu ailesi gibi daha bu yollardan gitmek isteyenlerin varlığı da hiç eksik değil…Bunlar toz olup da kaybolmadılar… varlıklarını bir şekilde sürdürüyorlar…. intikam duygularıyla daha milleti etkilemeye çalıştıkları görülüyor….İşte sorun da burda başlıyor bence…..
            H.Gayret bey ve Siz bu sayfada yorumlarınızla başı çekiyor ve sayfanın önden gidenlerisiniz…Sizlerin ufuk açmasıyla kutuplaşmadan biryerlere gidilebilir…. bence herkes yavaştan yavaştan kılıçları kınına sokmalıdır…..Benim en büyük endişem yüzde 30 un Yüzde 70 e hakim olmasıdır….
            Selamlar

        • H. Gayret mi buranın en iyi yorumcularından? “Benim saldırgan adamım en iyi yorumcudur” derseniz belki biraz hak verilebilir.

          Muhalif kokan herkesi darbeci gören o (ancak darbe yapan askerleri muhalif gördüğüne pek rastlanılmamıştır). Küfür tek millettir şeklinde saplantısı olan o. Hulasa, sapla samanı ayıramayan o. Yeni düşüncelere, sentezlere aklı ermeyen o…… Tek bildiği bişey var:

          “₺₺₺ $$$ €€€’ları kaparım, vazifemi yaparım”

          gerisi teferruat…..

          • Dost acı söylermiş derler sayın h.k. ama maşallah ağzından bal damlıyor; sağol..:)

      • Sayın Bernar; olaylara makro düzeyde bakan biri olarak bütün yorumcular gibi sizi de takip ediyorum.
        Detaylara takılıp kalanlardan olmadığınızı anlıyorum.
        Bütün mesele gerçek güç sahipleri kim?
        Figuranlar kim?
        *
        Senaryoyu yazanlar kimler.?
        Başrol oyuncusunu kimler seçmiş?
        Devlet son iki yüz yılda kimler en kritik yerlerde mevzilerini koruyor hala.
        Egemenler ve gerçek güç sahipleri kim?
        Kendine egemen rolü biçilen kim?
        Geçici bir süre sarayın 40 anahtarından 30 eline verilip kendini egemenler bahçesinde arzı endam ettirenler kim?
        Emri demiri kestiği veya kestirildiği günlerden emrin pastayı kesemez duruma geçmesi ne kadar zaman alacak?
        Yanına konan refakatçi; derinlerden gelecek seslere uygun emir mi bekliyor?
        Karizmatik lider çok iş görür.
        Yıllarca savunduğu ideallerin zıddını yaptıran gerçek muktedirler.
        Yakın tarihte sol iktidara IMF ileanlaşma, Milliyetçiliği tekelinde bulunduranlara ;ayrılıkçı etnik lideri idamdan kurtarma,Ümmetçi diye yola çıkıp ulusalcılığa evrilen ;işte hep bu egemenin marifetleri değil de nedir.
        Egemenin gücünü nasıl anlarız.
        Savunduğu ilkelerin tersini karizmatik liderlere yaptırma gücü.
        Aysberg gibi olan derin güçler su üstünde görünen çok küçük kısmından duyduğumuz sözlerin, icraat makamında olanlarca kendi savundukları fikirlerin hilafına olsa dahi eksiksiz yerine getirildiğini görmemiz.
        Ben yarım asrı geçen ömrümde hep bu aysberg in su üstünde görünen kısmından duyduklarımı test ettiğimde şunu gördüm:
        Evet dünyadaki küresel ısınmaya bağlı olarak çok yavaş değişen buz kütleleri gibi derinlerde ısı farkları fazla değişken olamadığı gibi suyun altındaki kitle çok yavaş hacim değiştirmesi gibi.
        Ülkeler; Devlet kuran devletler tarafından bazen bu derinler katalizör etkisiyle ancak kısa sürede mutasyona uğratılabilir.
        Ama rolü değişmez sadece orada rol alanlar belki değişebilir.
        Aslında çoğu defa rol alanlarda değişmez,sadece yeni zamanda yeni şartlara adapte olurlar.
        Çünki, bunlar işin erbabıdırlar,herkes bunlarla öncelikle çalışmayı denerler.
        Gerçek söz sahiplerini anlayabilirsek detaylara takılıp kalmayız belki.
        Hiçbir yerde hiçbir olay tesadüfen olmuyor.
        Çok az ihtimalde olsa hesap edilmeyen bir olay olduğunda da ona da bir çözüm yolu bulunmakta güçlük çekmez gerçek güç sahipleri.
        Biz bu durumda şunu anlamalıyız.
        Gerçek güç sahipleri kısa,orta ,uzun vadede ne istiyor.
        Eğer bunu gerçeğe yakın tespit edebilirsek kendimizi, gelecekteolacak büyük değişimlere daha hazırlıklı olabiliriz belki.

        • Değerli kardeşim Avam Bey. Yakalayıp yerinde imalı ifadelerle işaret ettiğiniz noktalar, sorduğunuz kimi sorular, düşüncelerin özgürce dile getirilebildiği ortamlarda hakkıyla tartışılır ve hemen hepimizi şaşırtacak bir açıklığa kavuşturulabilir. Bunun için, siyasal yönelimimiz her ne olursa olsun, her birimizin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeye çaba göstermesi gerekiyor. Siyasi aktörlerden, kendimizi yakın hissettiğimiz siyasal partilerden uzak kalmaya çalışarak, esas kriterleri İLKELER olarak ortaya koyarak, bütün bir toplum olarak çok güzel, çok şaşılası yerlere ulaşabiliriz.

          AK Parti’nin ilk dönem yılları o güzellikleri yaşamamıza fırsat tanıdı, vesile oldu. O sayededir ki, kendi bildiği türden solculuktan vaz geçmemiş olan ben, bir zamanların Ülkü Ocakları Başkanı, benim kadar tutkulu bir miltan olan sevgili Mümtazer Türköne ile kardeşleşebildim.

          Ülkesini ve insanlarını GERÇEKTEN sevenler, ithamların en ağırı olan “vatan hainliği” ithamını bu kadar kolay telafuz etmez, farklı düşünen insanları teröristlerin ateşine odun taşımakla suçlamaz.

          İktidar bozar, yoldan çıkarır, hatta canavarlaştırır. Rus sosylaist devriminin öncü partisi Bolşevik Partisi’nin Merkez Komitesi üyelerinden eceliyle ölen sadece Lenin ile Stalin’dir. Geri kalan onlarcası, kendi yoldaşlarının mahkemelerinde yargılanmış ve ölüme, çalışma kamplarına mahkum edilmiş, Kızıl Ordu’nun komutanı Leon Troçki, kaçıp gittiği Meksika’daki evinde, kendisine Troçkist bir militan süsüyle misafir olan Stalin’in ajanı tarafından başına aldığı çekiç darbeleriyle can vermiştir. Fransız Devrimi, yine yoldaşın yoldaşına karşı giriştiği kıyımlar tarihidir aynı zamanda. Böyle olduğu içindir “Devrim kendi çocuklarını yiyiyor” ifadesinin ün kazanması, siyasi literatüre girmesi.

          İkitdarların bozulması, yozlaşması, kendi insanlarını yemesi, solculukla, sağcılıkla, din ile ideoloji ile açıklanabilecek bir olay değil. Aynı model öykü, tüm iktidarların ortak paydası. Bunu akılda tutmak gerekiyor bence.

          Hepimiz ilkelerde ısrarcı olalım, derim. Sivil olandan yana tavıralmakta tereddüt etmeyelim. Devletin karmaşık, çoğu kere gizli tehlizlerinde olan bitenlere en uzak, insanları bölüp ayrıştırmaktan en çok sakınan, hak, hukuk, adalet ilkelerine en sahip çıkar görünen siyasi gelenek hangisi ise, oraya yakın duralım. Yoksa böyle bir siyasal parti ya da gelenek, karınca kararınca, doğuşuna ve yükselişine katkıda bulunmaya çalışalım.

          Sağduyunun ve üzrine titrenesi ilkelere ifadesi kazandırıldığında, bu işin sağcısı solcusu olmaz. AK Parti’nin ilk yılları böyle değil miydi? Bir Tanrısı olmadığını söyleyen Ahmet Altan, Taraf’ta, dindar muhafazakar dostlarıyla, Kemalist vesayetin yedi düvel oyunlarına meydan okumuyor muydu? Sevgili Ali Bayramoğlu ile sevgili Mümtazer Türköne, aynı panellerde, aynı televizyon progrmlarında yan yana,aynı ortak hedefte konuşup kardeşleşmemişler miydi?

          Hep birlikte ahlaka, sivil olana, hak hukuk ve adalet ilkelerine sahip çıkar hale geldiğimizde, inanın devlet denen o karmaşık mekanizma da şeffaflşaır ve atık ayak bağı olmaktan çıkar, hepimizin üzerinde uzlaştığı, otak çıkarlarımızı gözeten kamusal bir aygıt haline gelir.

          Sivil ve devlete uzak olan makuliyette bir araya gelmekte yarar görüyorum. . .

      • Bernar Bey,dün de kaset maset işlerinden bahsediyor,bize bir takım
        sorular yöneltiyordu.Yanlış
        kapı çalıyor.Her konuyu uzmanına,işin erbabına sormak gerekir.Fetö Holdingin “Kaset İmalat Montaj Dinleme Tesisleri A.Ş.”ne müracaat etmesi gerekiyordu halbuki.O da olmadı,hiç olmazsa Fetönün imal ettiği kasetleri komuoyuna sürmekle memur olanların
        kapısını çalması gerekirdi.
        Hem bu işaret ettiğim odaklar pek yabancı değiller kendisine.Ne de olsa seçim müttefiki olurlar birbirleriyle.

        Haksız mıyım Bernar bey?

        Ayrıca benim şuraya yazdığım yorumların alayını bir araya toplayıp
        inceleseniz kendi halinde
        sade bir vatandaşın fikirlerinden başka bir şey
        bulamazsınız.

        Aynı şey sizin yorumlar için söylenebilir mi acaba?

        • Ahlaksızlığı ve ahlaksızları savunmak zor zanaatttir, Bekir Bey. . .

          Birbirimizi kandırmaya girişmeyelim, en azından samimiyeti ve cesareti yitirmeyelim: En az benim kadar militanca bir tarafgirlik içindesiniz. Bu, “kendi halinde fikirlerini yazan sade bir vatandaşım ben” numaralarını bir kenara bırakalım bence.

          Kendi halinde sade vantandaşlar ne zamandan beri A. Kekeç yazılarını yorum niyetine burada gözümüze dayıyorlar?

          Kendi halinde sade vatandaşlar ne zamandan beri Cumhurbaşkanı’nın uçağının gediklisi Pelikancı Hanım’ın tutkulu avukatlığına soyunuyorlar?

          Yok öyle “Bence söz konusu hanımın savunması pekala makul” demeğe getirip ortadan toz olmak. Müvekkiliniz olan hanım, bir tesettür firmasını FETÖcü olmakla suçladı, gazetesindeki köşesinden o tesettür şirletinin ürünlerini boykot etmeye çağırdı. Aradan zaman geçti. Aynı şirket, bu boykotcu köşe yazarı hanımın kocasıyla sahibi olduğu dnışmanlık şirketini bir şekilde memnun etmiş olmalı, bu kez karşımıza o şirketin moda etkinliğinin profesyonel danışmanı olarak çıktı. Kendisini savunma telaşıyla söyledikleri, en çoşkulu AK Parti seçmenini bile gülümsetecek cinsten.

          Ben, kendi halinde, fikirlerini söyleyen sade vatandaş değilim -böyle kepazeliklerin arkasına saklanmam. İlkelerin, o ilkerin bayrağını elden düşürmeyenlerin coşkulu militanıyım. Cihangir İslam’ların, F. Gergerlioğlu ve daha binlerce güzel, ahlaklı insanın kardeşiyim.

          Taraftarı olduğum, sol kaşı üzerinde kalıcı iz bırakacak okkalı bir laptop darbesi yemeyi hak edecek kadar sol mahallede AK Parti salyangozu satmaya yeltenmiş, yaşadığı şehri değiştirmek zorunda kalmış, M. Kemalin askerleri güruhunun hışmına uğramış bir sol demokrat olarak, AK Parti’yi elimizden çalanların tutkulu muhalifiyim.

          Aklı bir karış havada Kemalist arkadaşımızın deyimiyle, Saadet Partisi’nin ve dindar muhafazakarların iflah olmaz müridiyim.

          Dolayısıyla soruyorum size: 75 kilo uyuşturucu ile yakalanan İranlı uyuşturucu baronu Zindaşti’nin “gizli tanık” kontenjanından serbest bırakılmasını sağlayan, bu adam önce ortadan kaybolup sonra kızı aynı çetenin adamlarından biri tarafından İstanbul’da öldürüldüğünde hasımlrından 4 can aldıktan sonra 2018’de yeniden tutuklandıktan sonra, savcıya gelen bir telefonla serbest bırakılmasını sağlayan AK Parti’nin ağırtop abisi kim?

          Beni FETÖcü ilan etmek, sorduğum sorunun yanıtı olmuyor maalesef.

          Siz, “Aha Emel’in sıfır kilometre makyajsız resmi, söyleyin bakalım sevgili okurlar, makyajlı halinden bir farkı var mı” gibi şebeklikleri, “İstanbul seçimlerinde hile var!” yaygarasıyla yan yana ana haber diye basan gazeteler tek kelime etmeyince, vatan millet sakarya derken kimlerin malı götürdüğünü de kimse duyup bilmiyor sanıyorsunuz.

          “Kim o Zindaşti? Tanımıyorum.”dedi partinizin ağır topu, TV kanallarınızdaki çakma tartışma programlarının demirbaşı ağabeyiniz. Ertesi gün, GÜM! GÜM! GÜM! Ağabeyinizin o uyuşturucu baronu katille aynı masada yemek yerken çekilmiş fotoğrafları gazete sayfalarında!

          “Evet, tanıyorum, ama. . .” diyerek ağız değiştirmek zorunda kalan AK Parti’nin ağır abisinin “çevir kazı yanmasın” tadında söylediklerini de sizden alalım.

          Yer mi, Bekir Bey?

          Yoksa, “Acil bir iş gezisine çıkıyorum, benim yerime H. Gayret Bey açıklasın” demeyi mi yeğlersiniz? 😉

          • Güldürüyorsun beni Bernar!(Yaşça senden büyük olduğumu zannettiğim için böyle hitap ediyorum).

            Bak Bernar!
            Ben verdiğim oyun sonuna kadar arkasındayım. Tuttuğum partiyi,yani Ak Partiyi tam savunurum.

            Velakin benim bu tavrım, sade bir vatandaş tavrından başka bir şey değil.Kimsenin sözcüsü değilim.Bakanlarla tanışmam,vekillerle tanışmam(sadece 1 tane vekili şehrimizde yolda falan görsem
            selamlaşırız),il başkanlarını,ilçe başkanlarını tanımam,bir parti binasını eşiğinden içeri adım atmışlığım yok.
            Hayatımta meclise ziyaretçi sıfatıyla bile girmedim,yerini bilmem.
            Ak Parti Genel Merkezi’nin,
            bakanlıkların yerini bilmem.

            Ama bütün bu bilmediklerime rağmen Ak Parti’yi savunurum.Şahsi
            çıkarım için değil memleketin hayrına olduğu için savunurum.
            28 Şubat’ı yaşamış bir insan olarak savunurum.
            Balık hafızalı olmadığım için savunurum.
            Ekonomik gerekçelerle hiç bir zaman oy vermedim.
            Ak Parti’den 82 milyon ne kadar yararlandıysa ben de o kadar yararlandım. Maaşlara %5 zam gelirse benim emekli maaşım da
            %5 artar.Bu sebeple bana maaşlı trol diyen falan olursa gönül rahatlığıyla
            “trol senin babandır” restini çekerim.

            Sade bir vatandaşım.Ama memlekette neler olup bittiğini basına yansıdığı kadarıyla 1970’li yıllardan
            beri takip ederim.Fakat kapalı kapılar ardında olup bitenleri bilmem.Mesela burada bahsettiğin olayları senden duyuyorum.Basına yansıdıysa bile.

            Sana göre günlük 1-2 gazeteyi takip eden, örneğin Ahmet Kekeç’i okuyan sade vatandaş olmaktan çıkıyor mu?

            15 Temmuz’da sokağa dökülenler benim gibi sade vatandaşlar değil miydi?

            Hülasa Baran,bana ne soracaksan,ne diyeceksen
            bu özelliklerimi bilerek söyle.

            Şu ana kadar ne söylediysem,ne yazdıysam
            arkasındayım.
            İnanmadığım bir şeyi ne yazarım,ne konuşurum.

          • Kendi halinde sade bir vatandaş ancak; mapus damındaki fetöcü terörislerin örgüt propagandası yapan metinlerini sanki kendisi yazmış gibi buradan çarşaf çarşaf paylaşır…

          • Sizin, Necip Güven Bey’in, Didem Hanım’ın trollükle uzaktan yakından ilgisi olmayan AK Parti seçmen ve taraftararı olduğunuzu başından beri biliyorum. Size yönelik trol imasında da bulunmadım, iktidardan maddi bir çıkarınız olduğu türünden bir terbiyesizlikte de bulunmadım.

            Söylediğim şey basit ve anlaşılır: Diğer arkadaşların aksine, AK Parti’ye yönelik en ufak bir itiraza katlanamayan, benim yeriz ve AKParti’ye bile faydası olmadığını düşündüğüm fanatik bir tarafgirlik içindeesiniz. Ne siz, ne de ben, öyle kendi halinde siyaseti izleyip yeri geldiğinde fikir beyan eden iki sade vatandaş değiliz.

            Ahmet Kekeç’i okumak elbette suç ya da bir fanatizm belirtisi değil. Ama, bir cümle yorum yazmayıp, “Alın bunu okuyun!” diye burnumuza A. Kekeç yazıları dayarsanız kopyala yapıştır usulü, kendi halinde sade vatandaş kimliğinizi yitirirsiniz.

            Sizin eliniz yazmaya varmadı, ihale yine bana kaldı: İranlı uyuşturucu baronu katille kanka olan partiliniz Burhan Kuzu. Yüzlerce resmi muhalif gazetelerde ve Internet’de dolaşıyor günlerdir.

          • Cevabımda sehven bir kez de Baran demişim,Bernar yerine.Aradaki benzerlikten dolayı olmalı.

  20. İlk paragrafta “Oyların ha babam de babam kim bilir kaç kez sayıldığı..” dikkatimi çekti. Tekrar tekrar sayılıyor da niye hala sonuç alınamadı? Sayan heyette ayrı ayrı parti temsilcilikleri bulunuyor mu.. Nasıl sayılıyor. Bir ara Sn Türkeş’in dediği gibi “kameralar önünde sayılsın” ve naklen verilsin bitsin bu iş! Politika ve seçimlerden gına geldi artık…. Ne olursa olsun, dileyelim hak yerini bulsun…

    Bu arada insanlık uygarlığı önemli bir aşamaya şahit oldu. Geçen hafta dünyadan 53 milyon ışık yılı (kabaca 500 trilyon km, 1 trilyon km = 1.000.000.000.000 km!) uzakta bir karadeliğin çekilmiş fotoğrafı bütün dünyada aynı anda paylaşıldı. M87 Galaksi (gökada) deki merkeze yuvalanmış muazzam bir çekim alanı. Proje 20 ülkeden toplam 200 bilim insanının dahil edildiği dünya çapında, kabaca 55 milyon dolara malolan bir projey idi. Dünyanın çeşitli bölgelerinde faal olan 8 tane EH teleskopunun biribirine bağlanarak ağ teşkiliyle bütünleşerek dünya çapında oluşturdukları güç ile bu gök cismine odaklanarak bu fotoğraf çekilmiş oldu.

    Karadelikler o kadar muazzam bir çekim alanına sahip ki (mıknatıs gibi) bu alana giren her cisim çekilip yakalanıyor; ışık ışını dahi olsa kaçış yok! Karadelikler bu özellikleriyle içinde bulundukları gökadada içersinde bir elektrik süpürgesi hükmünde. Ancak, etkisi ve fonksiyonu açısından farklı farklı tanımlamak ta mümkün. Harvard Ünversitesindeki konuyla ilgili birimin direktörü Dr. Loeb şöyle tanımlamış; diyor ki “Karadelikler bir hapishanenin duvarları gibidir. İçeri bir girdiniz mi bir daha çıkış yok ve hiçbir şekilde iletişim de yok”. Bu epey ilginç geldi ve bana Kurandaki bazı ayetleri hatırlattı .

    Yüce Kitabımız Kur’an bir çok konuda ipuçlarıyla dolu. Dikkatlerimiz bir çok konuya çekilir, genellikle ayrıntılara girilmez (bu gayette doğaldır). Allah (cc), göklerden bahseder, yıldızlardan, gezgenlerden ve yörüngelerinden… Evrenin yaratılışına sahip çıkan Allah (cc), DiN gününün de sahibi (El Fatiha!). Cin sûresinde nakledilen cin yaratıklarının bazı gözlemleri çok ilginçtir. Şöyle başlar Cin sûresi: “De ki: Cinlerden bir topluluğun (Kur’an’ı) dinleyip şöyle söyledikleri bana vahyolundu:….”

    “Biz göğe çıkmak istedik: Bir de ne görelim: orası sert ve kuvvetli bekçiler, şihablar, alevler, (roket gibi mermiler)le dolu! Önceleri biz göğün bazı yerlerinde oturup dinleme merkezleri edinirdik. Ama şimdi kim dinlemeye kalkışırsa, derhal kendini gözetleyip izleyen bir alevle karşılaşıyor.”(Cin, 72/8-9).

    “Göklerdeki sert ve kuvvetli bekçiler” tanımı “karadelik” tanımına pekala da uyuyor. Bu önemli bir bilgi ve çok önemli bir işaret…. Bu sûrede ima edilen başka ilginç ve önemli şeyler de var…. Belki başka bir vesileyle değinme fırsatı olabilir. Yazı uzadı!.

    • 50 milyon isik yili uzakta demek,
      ayni zaman su anda gordugumuz o fotoraf gecmiste olan bi ani yansitmaktadir. yaklasik 50 milyon oncesinin goruntusune bakiyoruz.

      • Evet, astronomik ölçekte eski fotoğraflara bakarak nostalji yapmayı seviyor uygarlığımız!

        Yalnız, önce-sonra kavramı düşündüğümüz hız birimine bağlı. Hız, uygarlığın ulaşabildiği hız olarak günümüz uzay aracı hızı ise bu karadeliğe ulaşmak doğrusal bir hareketle kabaca143 bin yıl sürer (kolay iş!). Ancak, doğrusal hareket mümkün değil. O karadeliğe Mars’a gider gibi gitmek zorunda kalırsak, bu süre 5.5 milyon yıl sürer. Nasıl gidesen git, çok sıkıcı ve uzun bir yolculuk, yani! Arasıra uzaklarda görünecek bir kaç tane maytap şovunun dışında başka bir şey yok! Etraf zifiri karanlık git babam git… Her yer karanlık! Ancak, Hamiyet Yüceses’in “makberini” dinleyerek, biraz efkar dağıtabiliriz (https://www.youtube.com/watch?v=DmmJfnkv3Ss ).

        En iyisi, oturalım oturduğumuz yerde, dünyanın kıymetini bilelim! Türkiyenin kıymetini bildiğimiz yok, nasıl olsa!… “Yok, ben yöneteceğim, yok sen yönetemezsin”… Yönetimde “Biz” noktasına ulaşamadı Türkiyedeki uygarlık! Yabancılar, “karadeliği hakettiniz” diyorlar….

        • Sayın h.k., ülkemizin kıymetini bilmesek yönetmek için bu kadar hevesle yarışır mıydık? Seçime katılım %84 yani..:)

  21. 29 binden 13 bine düşen oy.. nasıl düşmüş…… yetkili hakim ve parti müşahitleri huzurunda….. Büyükçekmece bi hukuksuzluk varsa ataştırılmasın mı…..Adalet adalet diyorsunuz….. biraz bekle bakim acelen ne…. onca hırsızlık var…yok avrupaymış… adamların umrundaydı…. Onlar ancak darbecilere sahip çıkar…… Her türlü darbecisever onlar…..

    • Gecen. secimlerde ayni yaygarayi kopartan muhalefete neden karsi cikildi ozaman .Yenilgiyi kabul etmek erdemliktir.Yoksa kendi bekaasi icin memleketi uçuruma götürmek son derece sakıncalıdir.Mazallah bunun altinda kalirlar hiç kimse kurtaramaz.

    • 29 binden değil.Daha süreci tam ve doğru bilmiyorsunuz.Fark 28.000 iken Akp’nin birleştirme tutanaklarında yaptığı hatalar düzeltildi Chp’nin yaptığı hatalar düzeltildi ve fark 21.000 düştü.Daha sonra 5 ilçede oyların tamamı İstanbul genelinde ise geçersiz oyların tamamı sayıldı.Normalde geçersiz olan,parti logosunun üzerine basılan geneli akp oyları olan oylar hakim huzurunda iyi niyet göstergesi olarak geçerli kabul edildi. ve fark Akp lehine eridi.Tabi tekrar sayımlarda Chp lehinede azda olsa geçersiz oy hakim huzurunda geçerli hale geldi.Devletin hakimi huzurunda hakka hukuka uygun olarak SAYIM YAPILDI ve fark daha fazla kapanmadı.Farkın daha fazla erimediğini gören Akp’li yöneticilerde yenilgiyi hazmedemeyip Büyükçekmece üzerinden farklı senaryolar ile seçimi komple yeniletmek istiyorlar.Olay bu kadar basit ve NET.

      • Abdullah bey zaten ilj andan itibaren Ak partili seçmenlere algı olarak 29000 den başladı burakara düştü diyerek algıyı buradan başlattılar halbuki ıslak imzalı tiutanaklar işlenince 21000 oy fark vardı şu an itibarıyla geçersiz oyları zorlayarak gelunen nokta 14000 yani 7000 oy fark var kapanması mümkün olmadığını bildikleri halde itirazların önünü açmak için uydurulmuş yalanlar.Gelinen noktaya zaman kazanmak için Ak oartili seçmenkeri avutmak vedelil toplayıp itirazları ve seçim iptaline götürmek için uydurulmuş rakamlar keşmekeşi yerse seçmenim diye yalan uydurdular demekki yiyenler varmış bunu öğrendik.

  22. Cumhurbaşkanı Erdoğan ne yapar sorusu sorulmasının nedeni şudur: Recep Tayyip Erdoğan bugüne kadar başbakan olmak üzere bir çok üst yetkiliyi görevden almış ve aldırmıstir. Aslında sorunun altında yatan; cumhurbaşkanı YSK’yi dize getirir mi sorusudur? Ysk süreci uzattıkça halkın güvenini de o kadar düşürüyor. Bütün halk neredeyse kabullenmiş Ekrem imamoglu seçimin galibidir. Büyükcekmece süreci Türkiye için çok vahim bir durumdur. Avrupa gözünde çok ama çok düştük. Türkiye demokratik bir ülkedir. Seçimle gelen seçimle gider. Bundan daha doğal ne olabilir? Ekonomi ve işsizliğin iyileşme ihtiyacımız var. Bu iki konuya odaklanmak yerine; Turkiyenin onurunu yerler altına almaya çalışıyoruz.
    SAYGILAR SEVGİLER

  23. Hukuk içinde karar mı dediniz.kulağa ne kadar hoş geliyor.
    Çok kıdemli hakimlerden oluşan ysk önünde bulunan itiraz müracaatını sonuçlandırmak yerine henüz önüne gelmemiş bir itiraz ile değerlendireceğini söylüyorsa bu durumu hukukun neresine koyacağız.
    Tuzu kokutmak böyle bir şey işte.

Yoruma kapalı.