Siyasilerden hesabı başka siyasiler sormamalı, yargı ne güne duruyor…

14
Reklam

İYİ Parti’nin il kongreleri yapılıyor ve galiba bayağı hareketli de geçiyor. Bir büyük ilde kongre salonuna girişte izdiham yaşanmış; bir Anadolu ilinde ise delegeler liste kavgasına tutuşmuşlar…

Yeni kurulan ve medya tarafından sessizlikle karşılanan bir parti için bu hareketlilik hayra alamet sayılabilir.

Haberleri bir de bu gözle izlerken beni tereddüde sevk eden bir ayrıntı gözüme çarptı.

İstanbul il kongresine katılan genel başkan Meral Akşener’in konuşmasındaki bir ayrıntı…

En iyisi haberden okuyalım:

‘‘Akşener daha da cesaretlenmiş, iktidar ve yandaşlarına bindiriyor konuşmalarında, şöyle diyebiliyor: ‘İktidar olacağız ve ‘bizi affedin’ diyenlere imkan vermeyeceğiz. Bu ülkeyi bu hale getirenlerin hesabını soracağız. Bizi küçük ortaklarınızla karıştırmayın. Hani ‘bunun hesabını soracağım’ deyip de Saray’ın kapısından ayrılmayanlar… Biz söylediğimiz sözün arkasında duracağız.”

Bildik, ‘‘Partilileri gaza getirmek için yapılan türden bir konuşma işte’’ deyip geçebilirsiniz, ama ben geçemedim; bu ‘hesap sorma’ işi üzerinde biraz imal-i fikretmeye çalıştım.

1946’da olamayan 1950’de olabildi

Türkiye’de uzun süre iktidarda bulunan siyasi kadroların ister istemez hesaba çekilme endişeleri oluyor. Çünkü eline her mikrofon geçiren muhalif, bir yandan siyasi iktidarı kıyasıya eleştirirken diğer yandan da lafını ‘‘Bunların hesabını soracağız, burunlarından fitil fitil gelecek’’ türü tehditlerle tamamlıyor.

Reklam

Geriye baktığımda, seçime hile karıştırıldığı için siyasi hayatımızın en çirkin sayfalarından biri kabul edilen 1946 seçiminde, o tür lafların dönemin iktidarı üzerinde bıraktığı etkinin izlerini görebiliyorum.

Her iktidarın, illa en tepedekiler için söz konusu olmasa bile, etrafta bulunanlar, uzak-yakın çevre açısından kolayca anlatılması mümkün olmayan bazı olumsuzlukları bulunabiliyor. İktidarın gücünü yanlış işler için kullanabilenler parti saflarından ve devletlu yakınlarından çıkabiliyor; kendisi temiz olsa bile iktidar sahipleri, o yakınlarını feda etmek istemiyor veya onların üzerine gidildiğinde çirkefin kendilerine de sıçrayabileceği endişesini taşıyabiliyor.

Çok partili döneme geçildiği yıllarda yapılan ilk genel seçime hile karıştırılmasında o endişelerin etkisi olduğunu düşünüyorum.

Adnan Menderes’in pek çok partilisini şaşırtan ‘‘Devr-i sabık yaratmayacağız’’ çıkışının sebebini o endişeleri giderme amacına bağlıyorum.

‘‘Devr-i sabık yaratmayacağız’’ demek, iktidara gelme durumunda geçmiş dönemin üzerine insafsızca gidilmeyeceğinin ilanı demek…

Pek çok DP ileri geleni Menderes’in o açıklamasından rahatsızlık duymuştu; ancak 1950 seçiminde kaybedince mağlubiyeti tadan iktidar o söz sayesinde bunu sineye çekebildi. Kendisine gelip ‘‘İsterseniz müdahale edelim, iktidarda sizin devam etmenizi sağlayalım’’ teklifini yüzüne karşı söyleyen güç odağı temsilcilerine, İsmet İnönü ‘‘Eyvallah’’ demediyse, sebebi, Menderes’in yatıştırıcı o çıkışıydı gibime geliyor.

DP sözünde de durdu.

O gün bugündür, bizler gibi gözlemciler rahatsızlık duysak bile, iktidara talip olan siyasiler hesap sorma işini fazlaca gündeme getirmiyor, getirmiş olsalar bile iktidara gelince o vaatlerini unutuyorlar…

Reklam
Hesabı kim soracak?

Başbakanlık ve bakanlık yapmış kişilerin Yüce Divan’a sevk edilme girişimi olmadı mı? Oldu, ancak ya Meclis’ten ya da Anayasa Mahkemesi’nden geri çevrildi o girişimler… Mahkumiyet alan yalnızca iki siyasi hatırlıyorum.

İntikamcı hisler, bunun görüntüsü bile ürkütücü olabiliyor.

Halk, kitleler böyle talepleri dile getirebilirler; hatta siyasi hayatın içerisinden birileri de gönüllerinden geçen o hisleri karşılarındaki topluluklarla paylaşabilirler; bana sorarsanız, lider düzeyindeki insanların ‘‘Hesap soracağız’’ türü tehditleri mümkün olduğu kadar az telaffuz etmelerinde yarar var.

Peki siyasilerden hiç mi hesap sorulmayacak?

Siyasilerden de hesap sorulur, hem de daha iktidarda oldukları, önemli görevler üstlendikleri halde sorulur. Sistemleri müsait olan ülkelerde her düzeydeki devlet yöneticisinin yargı denetimi yüzünden başı ağrıdığı gibi, sonunda cezaevini boyladığı da oluyor.

Örnekleri biliyorsunuz:

İsrail’in başbakanı Benjamin Netanyahu şu günlerde savcı tarafından hesaba çekiliyor; eski bir başbakan yardımcısı hala cezaevinde. İtalya’nın başbakanı iken Sylvio Berlusconi bir avukata rüşvet verdiği iddiasıyla mahkemeye celbedilmişti; vergi kaçakçılığı yaptığı için çarptırıldığı hapis cezası yüzünden bir süreliğine huzurevinde temizlikçi olarak çalışmak zorunda bırakıldı Berlusconi.

Benim temennim şu: Siyasinin siyasiden hesap sorduğu bir ülke olmak yerine, siyasi de olsalar herkesten yargının hesap sorduğu bir ülke olmanın yolunu aramalıyız.
ΩΩΩΩ

Reklam

14 YORUMLAR

  1. Yazılarınızı az çok takip ediyoruz,yargı ya hesap vermek güzel bir şey de 1960 darbesinden sonra başbakanları idam eden de yargı 80 darbesinden sonra suçsuz olarak bildiğimiz bazı sağdan ve soldan insanları idam eden de yargı 28 şubat post-modern darbesine alkış tutanlarda yargı 2007 de cumhurbaşkanlığı seçiminde kriz çıkaranlar da yargı,bunların hepsi doğru mu acaba hani sen diyordun ya yargıya hesap vermek bende diyorum ki herkesin herkese hesap verebildiği orta bir yol bulabilsek.Saygılarımla.

  2. Siyaset (politika-laf ebeliğine gerek yok) Tüm dünyada menfaat
    sağlama ve yemlenme makamıdır.
    Yanlış duymadımsa, Seçildikten birkaç ay sonra, memleketine geldiğinde,
    “kimse benden Genel Başkana karşı gelmeği beklemesin. Ben öyle nimetlere
    kavuştum ki….” deyivermiş, bir M.Vekili. Bu zat, muhtemelen, mebesluktan
    en az yararlanan birisidir de. Gerisini, var, siz hesablayın.

    Türkiyede (ve dünyada) sistem, nadiren DÜRÜST insan yetiştiriyor.
    Kemiğin başına oturdu mu, en doğru zannettiğin kimse ÇÜRÜK’e çıkıyor.
    Zira, “yiğit ER meydanında belli olur”, demişler ya.
    Bu sistem ve bu insan yapısıyla ve cazip mevkiler ve imkanlar karşısında
    (cüz’i cezalar yanında) dürüst ve YÜREKLİ HAKİM yetiştirmek de mümkün
    olmuyor. Zaten o hakimi oraya getiren de MECLİS veya hükumet
    veya payandaları. Hele emniyet teşkilatını DİZAYN EDENLER….
    FAZİLETİN peyda edilemediği bir ülkede İKTİDAR gücü ile
    PARA gücü, tahminlerin ötesinde ROL OYNUYOR.
    Belediyeler daha REZİLET. Mahkeme KARARINI uyguluyan
    Kaç Belediye var ? Meclis üyeleri hangi işleri takibediyor ? Ya Sayıştay…
    SAYIŞTAYın görevi GÜYA Devletin Gelir ve Giderini MURAKABE etmek.
    Eski, gölgeli adı ile DİVAN – MUHASEBAT. Adının değişmesi ile ne gölgesi
    kalmış, ne murakabesi, ne de SORGUSU. Hala, aynı küçük hesablara
    bakmıya devam ediyor mu ? Bilemem ; Memurun harcırahı doğru
    hesablanmış mı ? Mesai verdiği halde, o memur Maaşını ne kadar hak etmiş.
    Devede kulak şeyler…. Benim paramla, kendine görev olmıyan işler ve
    harcamaların hesabı hiç soruluyor mu ? Kaç yatırımın maliyet hesabı sorgu edilmiş ? ….
    Millet BÜTÇESİNİ YOLMIYA talip olanlar her iktidar’ın yanına hemen üleşiyor.
    DEVLET veya S.TOPLUM K.ları DÜRÜSTLÜĞÜ ile MARUF olmuş
    kaç kişiye TALTİFNAME vermiş ? ! Madalyalar hep, hırsızlara, GÖZ BOYAYICILARA.

    Şu sıra SİLAHLA-Mahkeme ile HESAP SORULUYOR. Peki, İçeri tıkılan İbadetteki ve Ticaretteki FETO’cular mı ? Yoksa, SALTANAT SÜREN Apo ve PKK’cılar mı,

    Devlet, Millet, din ve birlik için daha TEHLİKELİ ? VEYAHUT, Bir
    MİLLETİN ‘ 2-3 YILLIK Milli GELİRİNİ İÇ EDEN ve MİLLETE aleni
    düşmanlık eden HIRSIZ 28 ŞUBATÇILAR ve İŞBİRLİKÇİ Vurguncuları mı ?
    HANGİ HUKUKtan bahsediyoruz ? Başbakan, konuşup, duruyor.
    28 ŞUBAT VURGUNCULARINDAN, ZALİMLERİNDEN hesabı sormuş-sordurmuş
    mu, Sorduracak mı ?
    Bir zamanların C.Başkanı da, birini yolsuzluğu dillendirilince,
    ” düven öküzünün ağzı tutulmaz “demişti.
    Diğer bir C.Başkanı Özal, ” benim memurum işini bilir” demişti de,
    kısa zamanda, ZÜĞÜRT’ten, VAHŞİ Sermayeli nice PRENS peyda edivermişti.
    Bakanlar, Gazeteciler, Sanayiciler, Otelciler…. say da say…..

    “Devr-i sabık yaratmayacağız” demek, “DEVR-i SANIK” durumuna
    düşersek.!…. demektir.
    ” iktidar’da sizin devam etmenizi sağlıyalım ” diyenler, DİZ BOYU
    pisliğin içine bulaşanlardır. Or.Gn. Tahsin Şahinkaya, Or.Gen.Özden Örnek,
    Bakan Cavit Çağlar……. ve şürekası kimselerdir.
    Size de soruyorum : ” Hesap SORMAnın İNTİKAMLA ne alakası var”.
    Hesap sormıyanlar, bugünün “dürüstleri”, yarının ” hesap vermek için
    dizinin bağı ÇÖZÜLENLERİDİR.
    ZALİM (HIRSIZ)’a merhamet – bugün olduğu gibi – Mazluma ZULÜMDÜR
    YARGININ Hesap soracağı o Hakimler ve onları yetiştirecek Mektepler NEREDE ?
    Birileri AFRİNde can verirken, hesabı da verenlerdir. SALONLARDA oynaşanlar
    ise, sorulduğunda, hesabı da veremeyecek olanlardır.
    Son bir sözüm de, Meral Akşener hanımefendiye.
    RÜŞVET ve YOLSUZLUKla MÜCADELE BAKANLIĞI kurabilecek mi ?
    Onun garantisini versin, oy istiyorsa, OY DEDİRTMİYECEKSE… Gerisi laf- güzaftır.

  3. RTE biliyorsunuz ilk yıllarında “beraber ıslandık biz bu yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda” şarkısı ile başlardı mitinglerine.
    Şimdilerde bu şarkıyı hiç söylemiyor.
    O şarkı kimin için söyleniyordu?
    Beraber ıslandıklarıyla yollarını çoktandır ayırdılar.
    Beraber ıslana ıslana önce nezle, sonra grip, en sonunda da zatürree oldular.
    Bu hasta bu yataktan kalkamaz artık.
    Yapılan adaletsizliklerin hesabı sorulmayacak mı?
    Sayıştay denetiminden kaçırılan hesaplar gün gelip ortaya dökülmeyecek mi?
    AKP nin ilk yıllarında TV lerden naklen yayınlanan ihalelere ne oldu?
    Şimdi milyarlık ihaleler ihaleye bile çıkılmadan davet usulüyle veriliyor.
    Elbette bunların hesabı soulmalı.
    Ama Sayın Koru’nun dediği gibi yargının hesap sorduğu bir ülke olmalıyız önce.
    Ancak bu bizim ülkemiz için sadece bir hayal.
    Bağımsız yargı bu ülkede mümkün görünmüyor.
    En azından yakın gelecekte.
    Bir zamanlar ünformalılarınkarşısında önünü ilikleyen yargı mensupları şimdilerde siyasilerin ağzına bakıyor.
    Neredesin ey adalet?
    Sesimi duyuyorsan ortaya çık artık!

    • Hakikaten “Beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda” şarkısı niye mitinglerde eskisi gibi söylenmiyor? Yoksa ……….

  4. Siyasilerden hesap sormak bir pazarlık meselesidir.yargı hesap soramaz, bağımsız değildir. Başka bir siyasetçi de hesap soramaz o da hesap soracak yere gelene kadar hesap verecek çok iş yapmıştır. Hesabı soracak olan bir el dir ki amacı hesap sormak değildir o hesap üzerinden bir derdi vardır anlatmak istediği…bir gözdağı vardır vermek istediği…pazarlıktan daha kıymetli bir derdi vardır yoksa kimse bir siyasetçiyi yargılamaz. Pek sık karşılaştığımız bir durum da değil zaten.
    Dünyada aynı yargı caridir.
    Deniz Yücel i ertesi günü bırakan aynı yargı salih müslimi de bırakmıştır. Aynı yargı yunanistana kaçan darbeci askerleri iade etmemiştir. Aynı yargı almanya da pkk lıları yargılamaz. Aynı yargı Belçika da pkk’lılar yargılanamaz kararı alır. Aynı yargı zarrabı yargılar. Aynı yargı suistimallerden dolayı kiliseyi yargılamaz. Aynı yargı Berlusconi yi tek suçu rüşvet vermekmiş gibi rüşvetten yargılar. Yine aynı yargı Netanyahu yu defalarca sorgular ama daha ileri gitmez.
    Bu yargı bağımsız değildir olamayacaktır da. Bir el her zaman müdahil kalacaktır. Bu el ama iktidar olur ama vesayet ama derin devletin eli ama emperyalizmin eli olur. güç odakları değişsede müdahale değişmez. Siyasileri yargılayacak yargı budur. Bir siyasi yargılanıyorsa bilelim ki amaç onu yargılamak değildir. Amaç onun üzerinden bir mesaj vermektir. Yoksa iş pazarlık masalarında coktan biterdi.
    Meral hanım da bir mesaj veriyor olsa gerek değil mi biz hesap sormaktan vazgeçenlerden olmayacağız derken. Hesap işleri bunlar…

    • Oysa SP’nin niye 28 Şubat davasına müdahil olmadığı sorusuna bir cevap verilmiş değil. Şevket Kazan’ın “28 Şubat mahkemesi”ndeki ifadesinde “Kahraman ordumuzla aramızda bir ihtilaf yoktu” sözlerine de bir açıklama getirilmiş değil. Hatırlarsınız, Meral abla da gitti, aynı mahkemede, davacı olmadığını söylemişti. Oysa o günlerde darbecilerin “yağlı kazığa oturtmaktan” sözettiği bir kişi idi kendisi. Karamollaoğlu’nun işi zor. CHP ile ittifak yapsa, meydanlarda 10. Yıl Marşı eşliğinde CHP seçmenini selamlamak da var işin ucunda. Bekaroğlu bu işi başardı, ama Karamollaoğlu başarabilir mi? AK Parti ile ittifak kursalar, Karamollaoğlu Erdoğan’ın gölgesinde kaybolup gidebilir.. Bir de şimdiye kadar AK Parti ve Erdoğan hakkında söyledikleri hatırlatıldığında ne diyecekler.. Sanki, İyi Parti eğer CHP ile ittifak kurmayacaksa birileri SP’yi Meral Akşener’e yamamaya çalışacak gibi.Abdurrahmn Dilipak

  5. Fehmi Bey, ohal kapsamında iptal edilen pasaportlar ile ilgili başvurulacak herhangi bir merci bile yok. Yapılan hatali işlemi duzeltilmesi için gidebilecegimiz hiçbir birim yok. Lütfen bu konuda yardım edin. Doktora eğitimine devam edemiyoruz. Hayatımiz, calismalarimiz askida kaldı. Bu konuda lütfen destek verin.

  6. ”Peki siyasilerden hiç mi hesap sorulmayacak?”
    ..sorulmaz olur mu Sn. Koru?

    Sizin örneğiniz üzerinden gidelim. Menderes ve bakanları Zorlu ile Polatkan’dan hesap soruldu ya. Önlerine konulan faturanın bedeli, hayatları oldu. Darağacına gönderildiler.
    Hesabı kim sordu? Sakın demeyin, ihtilal oldu, asker yönetime el koydu da falan filan… Hesabı ”yargı” sordu değil mi? Arkasında kim vardı? Tekrar iktidarı ele geçiren siyaset adamı ve ortakları…

    Peki, şimdi ”ne de olsa yargıya güvenmek zorundayız” temennisini bir tarafta tutarak, güven endeksi sıralamasında yargının sıralamasını hatırlayalım. Kötüye yakın iyi! Toplum neden yargıya da güvenmiyor? Uluslararası yargı camiasında yargımızın durumu ne?

    Hakimin verdiği karara karşılık onu, aile efradı, canı ve haysiyeti, şerefi üzerinden tehdit ederek yaklaşan güç sahiplerini kim durduracak? Yargı mı?

    Huzurevinde temizlikçi bir Belisconi düşünebiliyor musunuz? Komik belki, ama o ülkesinde kurulacak koalisyon hükümetinin kiliti konumundaki partinin hala genel başkanı.

    Kötülüklerin anası İsrail, başbakanını yargılayan ülke konumunda bizden daha demokratik duruyor değil mi?

    Siz siyasetçilerin, ne ”Devr-i sabık yaratmayacağız” sözüne, ne de ”hesap soracağız” lafına inanın. Siyaset kurumu değil muktedir olmak, iktidar oldukları dönemlerin bile gereğini yerine getiremediler..iktidarı kaybederiz korkusuyla..

    Yargı ise hep güç odaklarına yaslanarak iktidar dönemleri yaşadı bu ülkede…

    Bu ülkede erkler, her biri kendi iktidarını kurmanın peşinde.

    Yargıya güvenelim!..

    İktidar olduğunda ”gereği düşünüldü” diyecek.

    Oysa bize kuvvetleri dengeleyecek,” işler bir sistem” lazım.

  7. Hesap Sorma
    Sosyoloji ilminin kurucusu İbn-i Haldun ve Avrupa’da sosyolojinin öncülerinden Durkheim kişilerin kendi iradeleriyle değil topluluğun baskısı ile davrandıklarını iddia etmişlerdir. Benim doğup büyüdüğüm ocakta töreler vardı. Herkes ona göre hareket ederdi, etmeyenler o bucakta yaşama imkanı bulamazdı. Öldürme töresi vardı. Ben bile daha talebe iken tabanca ile gezmek zorundaydım.
    Büyük uygarlıklar olduktan sonra kuvvet uygarlıkları – Fransız ve Sovyet devriminde olduğu gibi – birbirlerini öldürürler. Oysa peygamberler inkılaptan sonra genel af çıkarırlar. Bunun en büyük örneği Mekke’nin fethinde olmuştur. Muhammed, Mekkelileri yalnız affetmemiş aynı zamanda şehri onlara teslim etmiş ve arkasında askeri güç de bırakmamıştır.
    Meral Akşener’in kalabalık toplantıları sizi aldatmasın. Dolar aşkına toplananlar dolar başaramayınca dağılıp giderler. Genç Parti bu konuda örnektir. Tarihte böyle, Sermaye’nin kurduğu partiler olmuştur. Bugün hiçbirinin izi kalmamıştır.
    Akşener, Sermaye’nin desteğiyle MHP’yi dağıtmak için parti kurdu diye düşünüyorum. Binde birin üzerinde oy alırsa, cumhurbaşkanlığı referandumundan sonra ikinci yanılgımı yaşamış olurum. AK Parti’yi devre dışı bırakmanın yolu Adil Düzen’i benimseyerek halka onunla gitmektir. Halk kendisine daha iyisi sunulmadıkça mevcudu değiştirmez. Adil Düzen’e sahip çıkmayan partiler AK Parti’yi geçemez. Adil Düzen’e de patent ile, sloganlar ile değil müspet ilmin ve Kur’an’ın verileri ile sahip çıkılabilir.

  8. Sahi bizde yargi varmi? Oy makineleri nasıl olsa harıl harıl çalışiyor. Türkiyeyi yönetmeye talip olanlar ve yönetenlerin bu milletle ne alip veremediğı var bu ülkeyi bu kadar geriyorlar.
    Yoksa böl parçala yönet rejimi geldide bizimmi haberimiz yok.
    Meclisdeki koltuklarda ne hikmet varsa bir oturan birdaha kalkmak istemiyor.
    Bizdeki oy makinesinin önemli anahtarları zaten politikacıların ağzında. Tehdit,kavga, hakaret ve yalan onun için bizim icraatçílara değil biyat edeceğimiz politikacílara ihtiyacímız var. Bakalım Meral hanım bunları becere bilecekmi?
    Tehditlere başladığına göre arkası gelir.
    Allah bu ülkeyi politikacıların şerrinden korusun.

      • O konuda benim bilgim yok, çünkü benim çocuklarımın hakkını gasp eden öğretmenlerden çok çektim. Orta okulda notlarının düşüklüğün den dolayi okuldan atılma noktasına gelen oğlum dişarda dünya sıralamasında ilk 100 e giren únúversiteyi ilk ona girerek üstün başarı ile bitirdi.herkes yan gelip yatarken ben gece gündüz çalışmak zorunda bırakan eğitim sistemini mağdurlarını başínda gelenlerden birisi olarak bana bu soruyu sormak yerini çocuklarıni bir yúzúk sermayesi ile Amerkada okutan Uzun adamınız olan “REİSİNEZE” sorun yağan yağmurlarda o onlarla beraber islanmışti. Bu arada
        Damat Albayrak’a da sınavda kendisine soru verildi mi? onu da bir zahmet kendisine sorun.

Yoruma kapalı.