Ülke öngörülemez halde, bu sebeple ortalıkta senaryodan geçilmiyor…

39
Reklam

Demokrasinin birden fazla özelliği vardır da en önemlisi öngörülebilirlik özelliğidir.

Seçim yapılır, sandıktan önde çıkana devletin yönetimi teslim edilir. Kural bu. Herkes bu kuralı bildiği için hesaplarını ona göre yapar. Hiçbir demokratik ülkede “Acaba iktidar seçimden kaçabilir mi?” diye bir soruya yer yoktur.

“Acaba seçimi kazanana devletin yönetiminin teslim edilmemesi mümkün müdür?” türü bir soru sorana, demokratik ülkelerde, aklını kaçırmış muamelesi yapılır.

Türkiye bir süreden beri garip soruların sorulabildiği, o soruların çoğuna doğru dürüst cevap verilemediği, senaryoların zihinleri esir aldığı bir ülkeye dönüştü.

O yüzden de öngörülemez bir görüntüye bürünüyor ülkemiz.

Öngörülemezlik örnekleri

En son gelişmeden başlayalım: 

İktidarın ‘yeni bir ekonomi modeli’ olarak duyurduğu, TL’nin yabancı paralar karşısında değerinin düşürülmesiyle ihracatın artması arasında kurulan ilişkiyi, ekonomi uzmanları anlamakta zorlanıyor.

Reklam

Hangi eğilimden olursa olsun, ‘ekonomist’ sıfatıyla tanınan kişiler, neredeyse tek ses halinde, “Böyle bir tez doğru değildir” tespitinde bulunuyor.

Peki de, ülkeyi yönetenler, neden böyle bir yolla düze çıkacağımıza, refaha kavuşacağımıza inanmamızı istiyorlar?

İşte size bir soru.

Soruya cevap ararken önümüzü göremez hale geliyoruz.

“Öngörülemezlik” dediğim bu işte.

Neden böyle bir zorlukla karşılaştık?

Bu sorunun cevabını biliyoruz: 

İstiklal Savaşı günlerinden beri ‘parlamenter sistem’ ile yönetilirken, AK Parti lideri de olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ‘başkanlık sistemi’ne geçilirse devlet yönetiminin daha kolaylaşacağı, bunun da vatandaşlara refah getirecek yeni bir dönemin önünü açacağı iddiasını dile getiriyor, ancak TBMM’de bunu sağlayacak çoğunluğa sahip olmadığı için iddiayı dile getirmekle yetiniyordu.

Reklam

O noktaya kadar hem ‘başkanlık sistemi’ne, hem de Tayyip Erdoğan’ın tek yetkili başkan olma arzusuna şiddetle karşı çıkan MHP lideri Devlet Bahçeli, birdenbire ortaya atılıp, “Getirin değişiklik teklifini, destekleyeceğiz” deyiverdi.

Ardından konu Meclis gündemine girdi, sonrasında gidilen referandumda AK Parti ve MHP kitlesinin oylarıyla ülkenin yönetim sistemi değişti.

Bugün karşı karşıya kalınan ciddi sorunların her biri, bize uygun olmadığı iyice ortaya çıkan yeni sistemin eseridir. Kararlar çabuk alınıyor, ancak yeni sistemle birlikte denge ve denetleme mekanizmalarından vazgeçildiği için, kararlarda yanlışlıklar fazlalaşıyor.

Anayasada ve yasalarında ‘bağımsız’ olması öngörülmüş Merkez Bankası gibi kurumlara müdahale o kolay alınan kararlarla mümkün olabiliyor.

‘Yeni ekonomik model’ denilen garip tez o müdahalelerin sonucu.

Müdahaleler TL’nin yabancı paralar karşısında pula dönmesini getirdi.

Sistem değişince sorunların büyüyeceği öngörülemedi.

Sorular ve senaryolar

İşler kolaylaşsın diye yapılmak istenen sistem değişikliğine şiddetle karşı çıkmakta olan MHP ve lideri Devlet Bahçeli ne oldu da birdenbire tavır değiştirdi; bunu bilen var mı?

Karşı çıkılırken tavır değişmesine yol açan herhangi bir gelişme yaşandığını hatırlamıyoruz.

Hatta sistem değişikliğini sürekli savunmakta olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bile, gerçekleşmeyeceğini gördüğü için üzerinde durmamaya başlamışken, öngörülemez biçimde, birdenbire, MHP’nin konuya sahip çıkmasının bir gerekçesi olmalı.

Fakat ne, nasıl bir gerekçe?

Taraflar bu konuda ikna edici açıklamalar yapmadığı için ortalıkta senaryoların dolaşmasını normal karşılamamız gerekiyor.

Senaryoların ortalıkta dolaştığı bir ülke öngörülemezlikle boğuşmaya mahkum.

Örnek mi?

Daha dün, Deva Partisi lideri Ali Babacan, partilileri önünde yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Sayın Erdoğan, iktidarının anahtarını, krizlerin ortağı Bahçeli’ye teslim etti. Artık Erdoğan’ın çizgisini, kendisine oy veren vatandaşlarımız değil, küçük ortak belirliyor. Ne yapacak ne talep edecek nerede arıza çıkaracak diye herkes küçük ortağa bakıyor. Sayın Bahçeli, adeta bir kayyum gibi iktidarın başında. Yetkiyi milletten almadan, Erdoğan’dan alıp ülkeyi yönetme gayretinde.”

Bu bir senaryo. Bu senaryoya göre, MHP, oyu ülke yönetmeye yetmediği için, iktidarı dolaylı biçimde paylaşma amacıyla böyle bir yola başvurmuş oluyor. Babacan, bir tür ‘kayyım’ yönetimine benzetmiş iktidarın iki ortağı arasındaki ilişkiyi.  

Kısa süre önce, AK Parti kurucularından, AK Parti iktidarında milli eğitim bakanlığı yapmış Hüseyin Çelik de, “Yüzde 50+1 gerekliliği Devlet Bahçeli’nin Tayyip Erdoğan’a tuzağıydı” demişti.

Senaryo mu? Elbette bu da bir senaryo.

Akıllarda soruların uçuştuğu bir ortamda bilinmeyeni senaryolarla açıklamak devreye girer; şimdi de öyle oluyor.

MHP-AK Parti birlikteliği iki tarafa da yaramamış görünüyor. Kamuoyu yoklamaları yalpalamaların iki partiyi de kendi tabanları nezdinde gözden düşürdüğüne işaret ediyor. AK Parti oylarında gerileme yanında MHP’de de gerileme görülüyor. Sonunda iktidarın değişmesini getirecek bir köklü sarsıntı yaşanacaksa, MHP’nin de siyasi varlığı zayıflayacaktır.

Neden böyle bir yola girdi MHP?

Bu sorunun açık seçik bir cevabı yok.

“Tuzak kurmak için…”

“İktidar üzerinde ‘kayyım’ konumuna gelmek için…”

“Zarar göreceğini öngöremediği için…”

Şimdiye kadar ileri sürülen senaryoların hiçbiri bana ikna edici gelmiyor.

Öngörülemezlik devam ediyor.

ΩΩΩΩ 

Reklam

39 YORUMLAR

  1. “Yavuz
    29 Kasım 2021 At 12:25
    “”—Duygularını bu kadar belli eden bir kişinin aldatılması çok zor olmasa gerek, hem içerde hem dışarda””
    Valla ne güzel bir cümle… Tam beni anlatıyor….”
    Yavuz bey sizin durumunuz bana daha veciz bir ifadeyi de hatırlattı:
    “Seveni öperler, öpeni severler!”

  2. “Mevsimini beklerken
    29 Kasım 2021 At 18:10
    “Götürüleri getirilerinden çok ama çok olan bir sürece girdik; yemin ederim, ülkemin, milletimin daha fazla zarara uğramasını istemiyorum!”
    Bunu kimse istemiyor,elbette ben de istemiyorum.”

    HASANIN İÇ YÜZÜNÜ BİLEMEYİZ AMA OSMAN AGA VE KENYALI ELEMAN PEK SİZİN GİBİ DÜŞÜNMÜYORLAR SANKİ:

    “Osman
    29 Kasım 2021 At 12:45
    Allah bu milleti açlıkla terbiye edecek.”

    “Kenyalı
    28 Kasım 2021 At 17:58
    Amin inşaAllah”

  3. Muhalefeti Abdullah Gül mü çekip çeviriyor? Herhangi bir partiye üye değilken muhalefet liderleri neden Gül’ün kapısında sıra bekliyor? Bu otorite ve gücün kaynağı nerden acaba?

  4. Türkiye küresel oyunun tasarlanmış karakteri değil, kukla veya kuklacı da değil. Türkiye kuklacıyı yukardan gören ve senaryoyu yazıp sahneyi açan bir sürecin ötesine geçmek istiyor. Uzun bir aradan sonra ilk kez müstakil ve tam bağımsız Türkiye olacak. Lobilerin ve saldırıların en büyük sebebi budur.

    • Faiz ve kur lobisine tam teslim olmuş bir Türkiye var, unutuyorsunuz. Bu sene 180 milyar, seneye 340 milyar TL faiz ödeyecek bu yolsuz iktidar. Nereden bağımsız. Darbeci BAE’ye bile teslim oldu sonunda yeşil dolarları görünce. Satacak ne kaldı onu anlamadık yalnızca.

  5. Ekonomik krizi görememek
    Faiz düşünce enflasyon PATLAR. Faiz kendiliğinden değil de EMİRLE düşünce: Dolar, Euro, altın, emlak, arsa, her türlü mal fiyatı FIRLAR. Öyle olunca bunları elinde tutan zenginler daha ZENGİN, malı mülkü olmayan fakirler daha FAKİR olur.”

    • Ey musa, faiz öyle ya da böyle düşünce kamu bankaları konut kredi faizlerini düşürür, malı mülkü olmayan fakirler ev sahibi olur!

  6. MİLYARLARCA DOLARINIZ OLSA
    Milyarlarca dolarınız olsa, bir ülkede birçok şirket arazi vs. kapatacak olsanız, o ülkede dolar kurunun;
    – Düşmesini mi istersiniz?
    – Yoksa yükselmesini mi istersiniz?
    Tabii ki yükselmesini istersiniz.
    O ülkede kur yükseldiğinde aynı miktar dolar ile bir şirket alacağınız parayla 2-3 şirket alırsız.
    Yada bir şirkete ödeyeceğiniz doların yarısı ile o şirketi alırsınız.
    Çok önemli bir soru:
    -Başta Katar olmak üzere sıcak para geldiği iddia edilen ülkeler var.
    Bu sıcak paranın gerçekten o ülkelere ait olduğunu düşünen var mı?
    Bu paraların ülkemizden yasa dışı yollarla çıkarılıp çıkarılmadığını düşünen var mı?

  7. Allah bu milleti açlıkla terbiye edecek.

    Un fiyatları uçmuş ekmek 2.5 tl oldu; 4 tl olacak diyorlar.

    Ekmek eskiden 400gr ‘dı gramajı ile oynanmasaydı 400gr ekmek şuan 5Tl olacaktı.

    İstanbulda Halk Ekmek önünde Dağ gibi kuyruklar oluştu.

    CHP çalışıyor birileri gibi laf üretmiyor durmak yok yola devam.

    TÜRKİYE’NİN İLK AVRUPANIN EN BÜYÜK ATIK YAKMA VE ENERJİ ÜRETİM TESİSİ

    https://www.youtube.com/watch?v=HNt8chR1gig

  8. FABRİKA TADİLATTAYMIŞ
    2-3 gün önce un-yem ticareti yapan bir tanıdığıma uğradım.
    Bir yem fabrikasına bir kamyon yem siparişi vermek istemiş. Fabrikanın tadilatta olduğu gerekçesiyle siparişini almamışlar.
    Tanıdığım “yüklü zam öncesi hep tadilatta olurlar” dedi.
    Bu tanıdığım yılın ilk aylarında, 50 kg.lık unun çuvalının yıl sonu 250 TL yi bulabileceğini söylemişti. Şu an 360 TL. Piyasada 380 rakamı da duydum. Ancak tanıdığımda fiyat bu.
    Dün bir zincir markette sıvı ayçiçek yağı yoktu.
    Geçen hafta tanıdığım bir tüccar birçok firmanın Aralık ayı başında oluşacak muhtemel fiyatı beklediğini, bu nedenle sipariş almadığını ve vermediğini söylemişti.

  9. Eğer bir parti seçimde çoğunluğun oyunu alamamışsa, demokrasilerde ülkeler koalisyonlarla yönetiliyor, ittifaklarla değil.

    Neden AKP ve MHP koalisyon kurmuyor? Koalisyonlarda partilerin başarı ve başarısızlıktaki payını seçmen görüyor, görünen köy de klavuz istemediğinden algı uyandırma işi başarılı olmaz.

    Bu günlerde Almanya’da bir koalisyonun nasıl oluştuğunun tipik bir örneğini görüyoruz. Koalisyonu kurmak isteyen üç partinin üyelerinden oluşan çok sayıda komisyon koalisyon anlaşmasını hazırladı ve şimdi her üç parti de tek tek, kendi içinde, hazırlanan proğramı millet önünde tartışıyor.
    Almanya’da partiler olgulardan yola çıkarak, biz bu işi başaracağız algısını seçmende oluşturmaya çalışıyorlar.

    • Almanlar hesap kitap adamı, bizim millet ve siyasiler ise komplo ve kumpas adamı. Bizde siyaset de, demokrasi de, ülke yönetimi de böyle çarpık o yüzden.

      • Ender arkadaş, onun için mi almanlar şu frankfurt havaalanını bitirip de hizmete açamıyorlar bir türlü? Biz onlardan çok sonra başlamıştık dünyanın en büyük havaalanı inşaatına, birkaç yıldır da çalışıyor istanbulda, almanlar hala hesap kitap mı yapıyorlar, ne iş?

        • H. Gayret arkadaṣ, Berlin havaalanı ile Frankfurt‘ u karıṣtırdınız. Almanya’nın en büyük havaalanı Frankfurt 8 Temmuz 1936 tarihinden beri hizmette. Inanmıyorsanız Google sorun.

  10. Aydın Ünal Ağustos 2015’te şu tweet’i attı: “Ağzından köpükler saçarak konuşan siyasetin zavallısı Devlet Bahçeli için, bütün o köpükleri itinayla yalayacağı yeni bir süreç başlıyor.” Bu mesajdan sonra gerçekten de yeni bir süreç başladı. Benim kanaatim Bahçeli’nin bulunduğu konuma devletimizin bazı unsurlarının desteğiyle geldiği ve kararlarını da bu unsurların isteğine göre şekillendirdiği yönünde. Toplumumuzun, deşifre olmasaydı Mahir Kaynak’ı da bir sol siyasi partinin genel başkanı olarak tanımış olabileceği söylenirdi zamanında.

  11. Yolun kenarlarına çalı dikilir. Zamanla oradan geçen koyunların yünleri çalılara takılır. Uyanık! ta bu yünleri toplar, çıkarır, çarpar! Eğirir iplik yapar, kazak örer pazarda Bulgardan sınır alışverişine gelenlere döviz ile! satar! ?
    (Onunla da borcunu ödeyecek tir! masalda?).
    -Dolar yuro mu arttı, £’nin mi değeri düştü?
    -Şam camiinde namaz kılmaya sen mi gidecektin, yoksa Şam’dan onlar mı sana gelecek ti?
    Öngörülememezlik herşeye sirayet etmiş gibi!
    -her iktidara gelen kendine özgü bir sistem mi getirecek?
    -“adamına göre” iş’ mi icat edilecek artık?
    Hafıza tazeleyelim:
    **Sayın RTE tırnağıyla kazıyarak adeta bulunduğu konuma gelmedi mi?**
    *Şimdi ise o Makama “kimi getirsek acebaa”!!!!
    diye absürt bir soru yok mu gündem de???
    Sonuç: Niçin bir kişi! Ya da onun kurduğu oluşum bunca zamandır varlığını sürdürmektedir? de….
    Aynı süreci yaşamadan birilerini çıkarmaya çalışıyorsunuz o noktaya TELEFERİK’le?

  12. 2023 veya erken seçim olursa daha evvel anadoluda olsa ayağına vurur diye eline çapa verilmeyecek geleceğin başbakanı ve kanas canan iktidara gelecek. Bana göre pandemi, savaşlar ve terör nedeniyle; örneğin 2 yıldır gelmesi gereken 70 milyar lira civarında turizm gelirinin gelmemesi, yurtdışında çalışan vatandaşlarımızın “ortalık karışık dur bakayım” diye ülkemize göndermekten imtina ettiği dovizler, thy vesair dışa bağımlı şirketlerin zararları, pandemi nedeniyle toplanamayan-ertelenen vergiler, yapılan sosyal yardımlar nedeniyle sayın yazara göre kötü yönetim nedeniyle girilen ekonomik kriz sona erdirilecek ve ülkemiz hızla kalkınmaya başlayacak. Yollar, köprüler, doğal gaz aramaları, üç ülkede verilen savaş, muhalefetin asıl rahatsızlığının temeli olan savunma sanayide %20 den %75 e çıkan yerlilik, uydular ihaler sıhalar sungular yerli otomobil projeleri gibi para harcayan eski köhne projeler rafa kaldırılıp yepyeni uzay yolu projeleri yürürlüğe konacak.
    Bu arada, gençlik festivallerinde sınırsız bira dağıtıp, kendi masasında 35000 tl şarap kapağı açma parasını istanbulluya ödeten liyakat sıralaması yapılsa 18 milyonuncu çıkacak kişinin yüzünde rabbiyessir gören geleceğin başbakanı 5 li çete besli çete deyip niye meydanlarda bağırıyormuş onu da çözdüm. Neyse yerim dar:))))

  13. “Görünür değil ama işin göbeğindeyim” diyen ünlü düşünürden örneklerle öngürülemez olduğumuz ilan edikmiş.
    Asıl bu yamalı bıhaç nasıl HDP ve İyi Parti ve dahi kendileri CHP ile aynı torbaya girip aday çıakarcak bir onu öngürün isterseniz.
    Ha ha ha aha çok komik değil mi

    • Akp ve Mhp iki benzemez partiydi koalisyon kurabildiler değil mi? Hatta sabah akşam birbirlerine küfrederlerdi. Şimdi kuzu sarması ikisi de. Birisi şimdiden CB adayını da açıkladı. Diğeri ise kabul etti mi etmedi mi belli değil. Sahi ne zaman açıklayacak Cumhur ittifakı adaylarını. Yazarımız da sordu ama cevap yok hala.

      Mhp 5 yıldır iktidarda olmasa da iktidarda sayılır. İktidarın tüm nimetlerini yiyor, ama hiç bir sorumluluğu yok siyaseten. Çünkü ittifak ama koalisyon ortağı gibi sorumluluk almıyor. Şimdi ona hesap sormayacak mıyız yani. Soracağız elbette. Söke söke. Bakın görün.

      • MHP ile AKP nin tabanı aynı.İnanmazsan her türlü analiz var elde.
        AKP çözüm sürecinde anyayı konyayı görüp geri çekilince ve 15 temmuz gibi
        bir haçlı seferi karşısında pek zor değil aynı politika etrafında
        İyi parti ile HDP yi nasıl aynı yatağa sokacaksınız diyeceğim.

  14. Temel, biriktirdiği çay paralarıyla aldığı son model arabasıyla , yeni yapılan Karadeniz otoyolunda son sürat ilerlerken birdenbire önüne çıkan bir köpek yavrusu yüzünden kaza geçirir !
    Kaza haberini duyar duymaz hastahaneye koşan çok samimi arkadaşı Dursun , yüzü gözü sargılar içindeki Temel’e önce bir geçmiş olsun der,
    – Vah vah Temelum, uşşağum çok çok geçmiş olsun, yahu ferilmiş sadakan varmiş, eyi ki elmedin ! dedikten sonra dayanmaz ve o merak ettiği soruyu sorar,
    – Eyi de Temelum, onine çikan enuği ( enik) ezup geçeydun daaa.. ; ormanda ne işun fardi ?
    Derin bir iç geçiren Temel, şöyle cevap verir ,
    – Ula Tursun ! Pen da işte senun teduğuni yapayurdum ama ğayvan yandaki ormana kaçince pen da arkasinden mecburi ormana taldum daa ..! Ne edeceğidum başka !
    Selamlar, iyi günler

  15. Sayın Yazarımız hiçbir senaryoyu kabul etmiyor, öngörülemezlikte öngörülemezlik diyor ama bunun nedenlerini de açıklamıyor…

    Daha önce de hem yazarımızın hem de diğer gazeteci yazarların, iddialı olan konuları işlediklerinde asıl baklayı ağızlarından çıkarmadıklarını, bunu okuyucuya bırakarak güya bir nevi, bir yerlere, bakınız, “yazılarımda böyle bir şey yazmış mıyım/söylemiş miyim” türü bir savunma mekanizmasının arkasına gizlenmek olarak yorumlamış ve bundan şikayet etmiştim! Bunu tek bir şeyle açıklayabiliriz: KORKU!

    Kilit soru şu ki; “İşler kolaylaşsın diye yapılmak istenen sistem değişikliğine şiddetle karşı çıkmakta olan MHP ve lideri Devlet Bahçeli ne oldu da birdenbire tavır değiştirdi; bunu bilen var mı?” Yazarımız sorduğu bu sorunun cevabını elbette ki biliyordur, bilmiyor olsa da sorduğu bu soru etrafında dolanmalı, kritik yapmalı değil miydi? Hayır! Soruyu orta yere bırakıp cevapsız kalmasını istemek “bilenler biliyordur, bilmeyenlerin ise bilmesine gerek yok” gibi sorunun etrafında dolan/dırıl/ıp bir neticeye varmamak olacak şey değildir. Halkın doğru haber/bilgi almasını sağlayacak olanlar gazeteci-yazarlar değil de kim/ler/dir?

    Soruya dönecek olursak; 2002 seçiminde meclis dışında kalan Bahçeli ne oldu da günümüze kadar siyasetin en etkili aktörü haline geldi.. aldığı halk desteği (oy oranı), onu veya partisini hükümet etmeye değil ortağı olacak kadar bile değilken -ve aslında partisi bölünmüş, Akşener liderliğine tabanının en az yarısını da kaptırmışken- hükümete yön veren gücünü/iktidarını nereden alıyor? Soru bu.

    Haydi bu soruyu bir kaç soru ile cevaplayalım…

    Bahçeli gücünü/iktidarını ve siyasette etkili bir aktör olmasının erkini,

    – Devletin, siyasete müdahalesinin demokratik kurallara büründürülerek sivil siyaseti/siyasileri dengelemesinden!..

    – Demokrasi uygulamasının ivme kazanması ile halkın sivil yöneticiler etrafında kenetlenmesi ve demokratik güç temerküz eden/edecek politikacıların sisteme tehdit algısıyla törpülenmesi gereğinden…

    – Coğrafyamızda gelişen uluslararası politikalar/müdahaleler ve ülkemiz aleyhine gelişen olaylar sivil siyasete/hükümete bırakılamayacak kadar büyük ve önemli olduğundan; hızlı karar alama adına TBMM’nin de devre dışı bırakılarak yeni sistemle hızlı karar almak gereğinden ve Sn. Bahçeli’nin hükümet içerisine yerleştirilen “bürokratik devletin” bir eli olarak olmaktan alıyor diyebilir miyiz?

    Gördüğünüz gibi ben de sorduğum sorunun etrafında dolanıp durdum. Nedenini açıklamadan önce bir soru daha sormuş olayım: ‘Sn. Erdoğan’ı Bahçeli’ye mahkum eden günahı neydi?’

    Şimdi soruların etrafında dolanıp durduğumun nedenini açıklayayım: Bu soruların cevaplarını ben de BİLMİYORUM!

    Ama gazeteci-yazarlar ile araştırmacılar da böyle mi.. benim (bizim) gibi mi?

    Neyse, biz bilmesek de olur.

    • “erdoğan askeri vesayeti bitirdi” cümlesiyle övünen ak partililer övüne dursun ama gerçekte böyle bir şey yok. vesayet Erdoğan’ı kendine lider yaparak büyümesini sürdürdü ve başkanlık sistemi ile nihai zirvesine çıktı. askeri vesayet bunu türk siyasetinin ekürisi olan perinçek-bahçeli ikilisi eliyle yaptı. perinçek hapisteyken Erdoğan gönderdiği aracılarla perinçek ile anlaştı önce, sonra da Erdoğan-perinçek ikilisi anlaşarak devlet bahçeliyi yanlarına çekti. “paşa paşa geleceksiniz yanımıza” erdoğanın henüz ittifak gerçekleşmeden çok önce savurduğu bir tehdit.

      eğer bir tuzak varsa erdoğan-perinçek ikilisinin MHP’ye kurduğu bir tuzaktan bahsedilebilir. çünkü işlenen suçlarda kullanabilecekleri elverişli bir kitleydi MHP. Erdoğan’ın metin yazarının bahçeli için söylediği “siyasetin zavallısı” yakıştırması da bu dediğimi doğruluyor.

    • Mühendislik hesapları sonuç vermediğinde “görünmeyen faktör” varlığı gündeme gelir. Bahçeli’ye atfedilen “yüksek akıl” , Perinçek’e yamanan ama bir türlü tutmayan “güç” , reise yakıştırılan “herşeye muktedir olma” ve bir kaç mafyatik grupla kendini temsil ettiren, son derece zaaflar içindeki sözüm ona derin devlet veya ergenekon (adı herneyse) yapısının da hükümet, devlet üstü feraset, basiret ve güç vehimlerinin hepsi bir yanılsama. Ortada bir sürü akla mantığa, siyasetin doğal akışına uymayan sonuçlar var. Bu verilerin hepsi bizim o görünmeyen faktöre odaklanmamızı işaret ediyor. O faktör de devletler, dinler ve uluslar üstü “finans kapital” sistemidir. Bunları bir araya getiren de birgün dağıtacak olanda bu “finans kapital” in kendi çıkarlarına göre belirlediği siyasal rotası olmalıdır.

      • Yukarda yazdığım metinde 1 trilyon dolarlık gizli bir soru var. Sizin bu söylediklerinizin o soruyla bağlantısı var. Evet bir yanılsama var ama kimin yanılsaması?

        Ben en iyisi o soruyu sorayım;

        Erdoğan-Perinçek ikilisi asla yan yana gelmeyecek ezeli iki düşman olarak bilinir. Tutuklu olduğu hapishabeye aracılar göndererek Perinçekle anlaşıp aynı amaç için onları birlikte çalıştıran güç Erdoğan’ı buna nasıl ikna etti. Tahmin edersiniz ki bu ikna bir anda olmadı, “mezara kadar gizlenecek sır görüşme” ile başlayan ve Perinçek ile beraber tutuklu bulunanlar arasındaki konuşma kayıtları raporlaştırılıp Erdoğan’adunulmasıyla tamamlanan bir ikna süreci var, sorunun cevabı da bu süreçte gizli.

        Ben Erdoğan’ı ikna için önüne konulan raporların “dış güçler” “dış mihraklar” söylemini çürüttüğüne inanıyorum.

        Yani dış güçler küresel sermaye şu bu gibi iddialar tamamen bir komplo teorilerinden ibaret. Sonuçta kimse kimseye silah zoruyla bir şey yaptırmıyor. En fazla yapılan hatalar masaya konur ve öyle de oluyor.

    • Hasan sayın yazar daha neyi açıklasın; “öngörülemezlik” kalkanıyla siyasi manipülasyon ve finansal saldırları göğüslüyoruz işte daha ne!
      Bunu görmek ya da göstermek neden KORKAKLIK olsun ki?

    • Sorduğunuz soruları üzerinde haylice durarak ve düşünerek biraz da kendi açılımlarımla sanırım anlamış gibi oldum. Yazdıklarınıza hak da veriyorum. Muğlak bir husus da şu:
      Kasım 2015 seçimleri sonrasında Bahçeli siyaseten mevta olma ihtimaline doğru kuvvetle yürürken,yani kazan kaldıran muhalifleri onu devireceklerken ve hatta devirmişlerken,hatırlayın ortaya bir takım hile-i şeriye kabilinden tuhaf yargı oyunlarıyla muhaliflerin kazandığı parti içi seçim sonrası muhalifler MHP’den uzaklaştırıldı ve kaybeden Bahçeli’ye MHP koltuğu tekrar verildi. Burada Bahçeli’nin bence hiçbir kontrolü yoktu. Yani Bahçeli söylem değiştirdi ve AKP’yi etkiledi bu doğru ama,öncesinde de MHP ‘de bir dizayn olmuştu;”bunu,kim,niye yaptı?” diye de düşünmek lazım.Erdoğan mı Bahçeli’ye,Bahçeli’mi Erdoğan’a mahkum oldu; öyle görünüyor ki,ikisi de birbirine mahkum oldu ve kuvvetle muhtemel bir üçüncü -belki daha fazla- akıl her iki tarafa da yön verdi. Ama biz görünürdeki siyasetçilere bakıp “herşeyi bunlar düşünüyor” bakış açısıyla fikir yürütüyoruz(Bu son cümleyi sizin için kullanmadım;zira şu yazınızda bile o üçüncü aklı sorgulamaktasınız,yani ben genel itibariyle bu cümleyi yazmış oldum.) belki onlar da kendilerinden habersiz yönlendirmelerle yürüyorlar ve yönetimde olmanın,kendilerini önemli görmenin hazzının yanıltıcılığı veya bağımlılı kalmanın zorunlu etkileri altında hiç yapmayacakları şeyleri yapıyorlar.
      Yazdım,yazıyoruz, ama ne yazarsak,ne düşünürsek düşünelim,düşündüklerimiz, yazdıklarımız, belki yazacaklarımız şu istifhamları cevaplamak için -doğru ama- yine de tam ve en doğru cevaba ulaşmak yönünden çok eksik kalacaklar. Muğlak,tuhaf ve çok karışık ilişkiler, insan zaafları,bu zaafların başkaları tarafından kullanımları, güdümlemeler, saplantılı zihniyetlerin inatla topluma bir yön çizme çabaları, yönlendirenlerin de etkisinden uzak olmadıkları insanın en büyük zaafları olan menfaat hırsları ve bunların (yani menfaatlerin) kendilerini ve yönlendirenlerin etkilediklerini de yönlendirme özellikleri gibi akla gelebilecek bir sürü karışık,çetrefilli durumların etkileri de var.

      Bir de, yaşadığımız zemin itibariyle hürriyetin sınırsız zemininde bir hoşgörü ikliminde yaşamıyoruz. Böylesi zamanlarda düşünceler bile kendini sınırlamak ihtiyacı hissediyor,bunu da görmek lazım. Bu sebeple “Açık açık konuşun,yuvarlamayın” kabilinden ara ara yaptığınız bazı yüklenmelerinize hak vermiyorum. Toplumu yönlendirenler okuyup düşünenlerdir ve onlar da topluma oranla sayıca hayli azınlıkta kalırlar;okuyup düşünme pozisyonun da olanlar da arif kabilinden anlama yeteneği gelişmiş insanlardır. Arife ise anlayacağı dilden hitap da yeterlidir;illa da herşeyi dümdük ifade etmek gerekmiyor yani. “Çıkarın ağzınızdaki şu baklayı!” diyorsunuz da, o ağızdaki baklanın ne olduğunu anlamıyor musunuz? bal gibi anlıyor ve ifade de ediyorsunuz;beynimin aldığı o zevki,illa da gözlerim de alsın,kulaklarım da alsın diyorsanız o ayrı bir mesele,fakat götürüleri getirilerinden çok daha fazla olacaksa buna ne gerek var?

      • Gerek var efendim;
        Bir kere son paragrafınızda “tekil düşünüyorsunuz” :).. hele “beynimin aldığı o zevki, illa da gözlerim de alsın, kulaklarım da alsın diyorsanız o ayrı bir mesele,…” gibi bir tekil! beklenti içerisinde hiç değilim…

        Sanıyor muyuz ki, (konumuz gereği) gazeteleri, gazeteci-yazarları sadece toplumu idare edenler, yönetenler, yönlendirenler okuyor/takip ediyor ve -Sn. Yazarımızı dışında tutarak veya daha da yüksekçe bir konuma yerleştirmiş olarak- halk, toplumun ekseri kesimi bundan veraste? Değil elbette;
        insanımız, gerçek bilgiye sahip olma ihtiyacı/beklentisi içerisinde.

        “…yaşadığımız zemin itibariyle hürriyetin sınırsız zemininde…” -yandaş basını bir kenarda tutarak söylemek gerekirse- herkesin avazı çıktığı kadar bağırarak “hürriyeti” çağırması, kısıtlanan özgürlüklerle beraber elimizden uçup giden mal varlığımızın, emeğimizin ve neticesi olarak ulusal/uluslararası ekonomik, siyasi ve dış politika kazanımlarımızın nasıl ve hangi uygulamalarla, kim/ler/in eliyle uçup gittiğini ve kimleri, hangi ülkeleri beslediğini haykırmamız gerekmiyor mu? Bakınız -bunu iktidar sahipleri söylüyor- bir “ekonomik savaş” veriyoruz diye! Kim/ler/e karşı, nasıl bir savaşsa bunu bilmek toplumun hakkı, bilgilendirmek te basının olsa gerek.

        “Sn. Yazarımızı dışında tutarak veya daha da yüksekçe bir konuma yerleştirmiş olarak” dedim ya…Evet, Allah(ı) var; belki neredeyse başka mecralara gerek kalmayacak kadar onunla hemhal olmak, her sabah onu okuyarak güne başlamak güncel olarak bizi yeterince besliyor, lakin bazı şeyleri de daha üst perdeden daha bariz dillendirmek gerekiyor. Bunu hem yazarımızdan hem de basın sorumluluğunu üstlenen zevattan beklediğim için yazdım.

        Demokratik kurumların ve uygulamalarının ülkemize siyasi, ekonomik ve sosyal kazanımları yeniden sağlamasının gereği ikna edilmesi gereken yığınlar var. Benimkisi, bir nevi, toplumu bilgilendirme görevini kendine meslek edinenlere beklentimi duyurmak gibi bir şey.

        Götürüleri getirilerinden çok ama çok olan bir sürece girdik; yemin ederim, ülkemin, milletimin daha fazla zarara uğramasını istemiyorum!

        • “Götürüleri getirilerinden çok ama çok olan bir sürece girdik; yemin ederim, ülkemin, milletimin daha fazla zarara uğramasını istemiyorum!”
          Bunu kimse istemiyor,elbette ben de istemiyorum. Ama toplum olarak hak etiğimiz için,hak ettiğimizin getirilerini yaşayarak öğrenmeden de,kendimizi de hiçbirşeyi de düzeltemeyeceğiz. Bu öyle üçbuçuk yazarın çizerin yazmasıyla çizmesiyle düzeltilecek birşey değil. İşte cebri lutfi ile bir yola girdik ve toplum kendi sancısını çekerek kendi doğumunu da yapacak. Yoksa Fehmi Bey gibi yazarlar dediklerinizi yazsa ne olacak? Toplum hemen yola mı gelecek sanıyorsunuz? Fazla iyimser bir beklenti bu. Hep beraber takatimiz kadarını zorlayarak yaşanacak olanı yaşayacağız,yüzyılların birikimi tortulardan da ancak öyle arınacağız kanaatindeyim ben.

          • Siyaset biraz da görünmeyenin görünür hale gelmesi için görüneni konuşma yorumlama değil mi. Burası da siyaset konuşulan bir yer.

            Haklısınız tamam da, bir partinin Mehmet Eymüre soruşturma İstemi’yle Cumhuriyet savcısına verdiği dilekçenin de sonucunu merak etmeyelim mi?

          • “Ben konuşmayın,merak etmeyin” demiyorum kardeşim. Yazımı üstteki kısmıyla ve bütünüyle değerlendirin. Şimdi Fehmi Bey kendine göre bir üslup belirlemiş ve bir yol tutturmuş gidiyor. Boş iş mi yapıyor,bence bu ortamda değerli bir iş yapıyor. Ama Hasan Bey ve onun gibi birkaç kişi arada bir Fehmi Bey’e ” Koç yiğidim,Battal Gazi gibi adamsın,savulun bre narasıyla şöyle bir meydanı inletiversen,herkes tırsacak,ortalık sütliman olacak” mealli sataşmalarla gaz verip duruyor. İyi de bizim Battal Gazi bu ortamda bir eser,iki eser,sonra da Silivri’nin koridorlarında eser. Elbette büyük bir kahramanlık da yapmış olur aynı zamanda. Ama o zaman arada yazdığımız şu platform da ortadan kalkar. Eee ne geçer elimize? Hasan Bey’de yorumlarını artık bize mektupla mı iletir,telgrafla mı gönderir,yani ne yapar bilemiyorum.
            Düştüğümüz hikmet yolunda hikmete uygun hareket etmek lazım. Her mevsimin yapılacak işi var. 40 derece Temmuz sıcağında paltoyla dolaşamazsınız, eksi sıcaklıkta da tişörtle dolaşamazsınız. Zamana göre uygun hareket aynı zamanda o zamana ait sabrın işleyiş metodudur. Horozun vakitsizce ötmesi neye alamettir? Ben anlayamıyorum belki de bazı şeyleri,aklımın almadığına da kendimce dokunuyorum. Yine de herkes en iyisini kendisi bilir…böyle işte.

  16. Öngörülemezlik devam etmiyor! Cumhur ittifakı Haziran 2023’deki seçimi kazanacak,( yüzde 50+1 yetiyor) millet ittifakı bir daha kaybedecek.

  17. Sn Koru ongorulemezlik var doğru diyorsunuz.
    Yaklaşık 1.. 1.5 yıl sonra seçim yapılacak .Kimi seçeceksiniz adı sanı belli mi değil.Programi belli mi değil.
    Asıl ongorulemezlik bu değil mi sizce.Sabahtan akşama seçim diye cigiranlar aday bile aciklayamiyorlar.asil ongorulemezlik bu.

    • ahmet bey karsi taraf icin uzulme. aday cikarttiklatinda kara propagnda icin yeterince sure olacak.

      • Kara propaganda nedir bilmem.Tek bildiğim icraatı olan her görüşü destekler 3 koyunu gudemeyecekleri de eleştirim.

  18. MHP’nin kısa vadede tek bir sebep için Tayyip beye yanaştığını düşünüyorum. 15 Temmuz sonrası boşalan devlet içinde “KADROLAŞMAK” için. Ki bu başarısını(!) da zaman zaman ortalığa saçılan fotoğraflardan, siyasetçileri bile döverek adam etmeye çalışıp hiçbir hesap vermemelerinden bile görebiliyoruz. Uzun vadeyi düşünmek bile istemiyorum. Tayyip bey sanırım yine büyük bir “ALDANIŞ”ın içinde. Duygularını bu kadar belli eden bir kişinin aldatılması çok zor olmasa gerek, hem içerde hem dışarda.

    • “”—Duygularını bu kadar belli eden bir kişinin aldatılması çok zor olmasa gerek, hem içerde hem dışarda””
      Valla ne güzel bir cümle… Tam beni anlatıyor….

Yoruma kapalı.