You are currently viewing Vatandaş suskun.. Etraf sessiz.. Bu ne anlama geliyor?

Vatandaş suskun.. Etraf sessiz.. Bu ne anlama geliyor?

Ben de Taha Akyol’un Karar‘da çıkan bugünkü yazısından öğrendim. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan pazar günü İstanbul Çengelköy’de bir çay bahçesinde sohbet etme imkanı bulduğu vatandaşların hallerinden memnun olduğu kanaatine varmış ve bunu da sonradan yaptığı konuşmasında kendisini dinleyenlerle paylaşmış.

En iyisi konuşmasının o bölümünü aktarayım:

“Çınaraltı’ndaydım. Kimsenin baktım ki çarşıdan pazardan bahsettiği yok, herkes halinden memnun. Şikayetiniz nedir falan dediğim zaman, ‘marketlere biraz daha bağırın’ diyorlar. Gerekirse fiyatlara ayarı biz çekeceğiz. Ucuz ürün vermek zorundayız.”

Belli ki, vatandaşın hayat pahalılığından şikayetçi olmasını beklemiş Cumhurbaşkanı…

Haklı bir beklenti bu. Resmi rakamlar bile özellikle gıda maddelerinde fiyat artışlarının ciddi boyutlara ulaştığını gösteriyor. TÜİK’in son verilerine göre, TÜFE’de yıllık artış yüzde 20.35. Bu yılın Ocak ayında gıda fiyatları bir önceki aya göre yüzde 6.43 artmış…

Önceki ay da öyleydi, ondan önceki ay da… Hep artıyor fiyatlar…

Peki de, vatandaş, AK Parti genel başkanı sıfatı da bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ı karşısında bulmuşken, ekonomide yaşanan sıkıntılardan hissesine düşeni aktararak içini boşaltmayı neden düşünmemiş?

Belli ki, Cumhurbaşkanı bunu özellikle beklemiş…

Neden?

Taha Akyol, bunu çekingenliğe bağlıyor ve onu da ‘saygı’ ile açıklıyor…

Acaba?

Fotoğraflara bakarak da bu soruya cevap vermek mümkün aslında.

Cumhurbaşkanının çay bahçesi sohbetinden edindiği izlenimi bir gün sonra konuşmasında paylaşmasını, beklediğini alamamasıyla yorumlamak mümkün.

Sessizliğin iyi bir şey olmadığını en iyi siyasetle uğraşanlar bilir. Vatandaş suskunsa içinde fırtınalar kopuyor olabilir.

Lafın burasında, herkesin bildiğini sandığım, birbiri ardına vergi artışına maruz bırakılmış halkın her seferinde homurdanmasına aldırmayan devlet yöneticisinin, son yüksek zammı takiben kendisine iletilen “Halk gülüp oynamaya başladı” haberine verdiği “Eyvah” tepkisiyle ilgili fıkrayı hatırlatmanın zamanı.

Ancak kimseyi rencide etmek istemediğim için fıkranın yukarıdaki kısa özetiyle yetineyim.

Karar yazarı, Atatürk‘ün 1930’da Yalova’da vatandaşlarla konuşurken karşılaştığı suskunluğu bozmak için sorduğu “Çekinmeden söyleyin, halk hükümetten memnun mu, değil mi?” sorusunu da aktarıyor.

[Atatürk, aynı günlerde (tarih 6 Mart 1930’dur), yakını Hasan Rıza Soyak’a, yine bir Anadolu gezisi sırasında uğradığı Antalya’da, ülkedeki ekonomik durumun vahametinden haberdar olduğunu şu sözlerle belirtmekteydi:

Bunalıyorum çocuk, büyük bir ıstırap içinde bunalıyorum’ dedi, ‘görüyorsun ya, her gittiğimiz yerde mütemadiyen dert, şikayet dinliyoruz. Her taraf derin bir yokluk, maddi, manevi perişanlık içinde. Ferahlatıcı pek az şeye rastlıyoruz; maatteessüf memleketin hakiki durumu bu işte.”]

Bazen insanlar konuşmaları gerektiği yerde susarlar da…

‘Gönül belediyeciliği’ ilgi görmedi

Geçen hafta, Cumhurbaşkanı Erdoğan, günümüzde ‘yerel yönetim’ konusunda söylenebilecek en ileri mesajları ihtiva eden, yapılabilecek en güzel projeleri birbiri ardına sıralayan bir sunum yaptı partisi adına. Bir tür ‘manifesto’ idi sunduğu…

‘Gönül belediyeciliği’ adını verdiği bir genel çerçeve içerisinde sunduğu projeler gerçekten çok parlaktı.

Aradan geçen günlerde ‘manifesto’ diye adlandırmayı hak eden sunumun etkilerini ölçmeye çalıştım. Gördüğüm şu: AK Parti’nin her yaptığına onay veren, iyi bir icraat gördüğünde onu büyütmeyi görev bilen kişi ve çevreler bile sunumda yer alan vaatleri ve ileri belediyecilik anlayışını fazla önemsemiş görünmediler.

Çay bahçesinde sohbet edilen kişilerin suskunluğundan daha önemli olan bence bu durum.

Seçime sayılı haftalar kaldı, ancak iktidar partisi adına yapılan vaatler ilgi uyandırmıyor.

Garipsediğim konulardan biri de, AK Parti’nin itibar ettiği kalemlerin seçim öncesi yazdıklarından, memnuniyetsizliğin onların satırlarına da yansıdığının anlaşılması… Biraz da bu sebeple olsa gerek, ‘gönül belediyesi’ vaatlerini açarak halktan oy talep etmek yerine, muhalefeti eleştirmeyi daha fazla yeğliyorlar.

Hatta var olan muhalefet eleştirisiyle de yetinmeyip ortalıkta en küçük emaresi bile görünmeyen AK Parti’de varsaydıkları rahatsızlığa muhtemel parti oluşumu senaryoları bina ederek oradan sonuç çıkarmaya çalışıyorlar.

En fazla dillendirdikleri ‘Beka sorunu’ kavramını da iktidarın yerelde kaybedilmesi olarak gördüklerini açık ediyorlar.

Ağır bir sözcüğü bu kadar hafif bir muhtemel gelişmeye bağlamak o sözcüğü de hafifleştiriyor.

Seçimden olağanüstü sonuçlar bekleyenler var. Yukarıda işaret ettiğim gibi, bu beklenti en fazla iktidar partisinin itibar ettiği medyada. Ben o beklenti içerisinde olanlardan değilim.

Rahat olabilir iktidar ve iktidar partisi çevresi.

Serbest piyasaya müdahale edilirse

Esas sorun, seçimde verilen vaatler seçim sonrasında yerine getirilemez duruma düşülürse ve hayat pahalılığının şiddeti azalmazsa yaşanmaya başlanacak.

Sürekli olağanüstü görüntü, sürekli beka endişesi ekonomik sıkıntıları azaltmaz; tersine sıkıntıların daha fazla hissedilmesine de yol açabilir. Hele bir de adı ‘serbest piyasa ekonomisi’ olan bir sistemde piyasalara müdahale edilmeye kalkışılırsa…

Çengelköy’de kendisiyle sohbet ederken Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın beklemesine rağmen ona herhangi bir şikayet iletmeyenler fazla önemli değil bence; esas önemli olan, onunla ast-üst ilişkisi içerisinde bulunanların kendisine gerçekleri aktarıp aktarmadıklardır.

Herhalde aktarıyorlardır.

ΩΩΩΩ