Herkes ”Ekim ayında ikinci darbe geliyormuş, doğru mu?” diye soruyor…
Cezaevlerinde tutulanları FETÖ’cü gardiyanlar salıverecek… Kendilerini bugüne kadar gizlemeyi başarmış hassas mevkilerde bulunan FETÖ’cüler de işin içinde olacağı için…
Daha kanlı bir darbe olacakmış… Sokakları kan götürecekmiş…
Yanı başımda tekrarlana tekrarlana kulaklarımı ateşe veren bu iddianın sahibi, bana söylenene göre, Ergenekon davasından yargılanıp mahkûm edilen biriymiş…
Benim bildiğim, ’28 Şubat’çıların ”Gerekirse 5 milyon kişinin kanını akıtırız, ama yolumuzdan dönmeyiz” diye konuştuklarına dair bir iddia vardı.
Ergenekon davası sanığının iddiası şu ana dek sayısız gazete köşesinde yankı buldu; renklenip zenginleşerek…
”Darbenin sahibi ABD’ydi, ama ikili görüşmelerle Washington devreden çıktı; onun yerini İngiltere aldı; sonunda bu pis iş Almanya’nın kucağında kalacak” zenginliği…
İngiltere’nin Ali Kemal soyundan gelen Dışişleri Bakanı Boris Johnson dün ülkemizdeydi ve kendisinin de beklemediği bir sıcaklıkta karşılandı; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile ayrıntılı görüşmeler yaptı.
Gerçekten pisliğin yönetimi ABD’den İngiltere’ye geçmişse, Johnson‘un giderayak verdiği beyanlara bakılırsa, Londra da ”Ben bu işte yokum” noktasına gelmiş olabilir…
Daily Mail gazetesi, bugün, ”Boris Ankara’da Türkiye’nin AB üyeliği için çalışacağı mesajı verdi” başlıklı bir haberle çıktı.
Oysa, iki ay önce yapılan ‘Brexit‘ oylamasında, İngiliz halkını ‘‘Türkler AB yoluyla geliyor ha!” diye korkutarak zihinleri çelenlerin başında geliyordu Boris Johnson…
Neyse…
Times eski bir pisliği karıştırıyor
Herhalde ilişkileri yumuşatmaya çalışıldığından haberdar edilmediği için, bir başka İngiliz gazetesi, The Times, dün, ‘Eroin baronu devlet tetikçisi’ başlıklı bir haberi birinci sayfasında kullandı.
Vaktiyle Malatyaspor kulübü başkanlığı yapmış Nurettin Güven, haberde adı geçen ‘eroin baronu‘… Yasadışı işleri yüzünden baskılara açıkmış Güven ve habere göre MİT kendisini ve örgütünü operasyonlarda kullanmaya başlamış…
MİT’in hedef seçtiği Mehmet Kaygısız adlı sendikacıyı, 1994’te, Londra’daki bir kafede öldüren Nurettin Güven imiş…
Herhalde dikkatinizi çekmiştir. MİT’in, o dönemde siyasi hayatın içerisinde bulunan kişilerin, istihbarat bürokratlarının isimlerinin geçtiği haber 20 küsur yıl öncesine ait. 1994 yılında olup bitmiş bir olay şimdi haberleşiyor…
Devletle eroin kaçakçısını biraraya getiren MİT ajanının yönlendirmesiyle, dönemin sonradan içişleri va adalet bakanlıkları da yapan emniyet müdürü, Nurettin Güven’in sırtını ”Aslanım benim” diye sıvazlamış…
İlginç…
Ancak üzerindeki bayat kokusu yüzünden de rahatsız edici bir haber bu.
Öyle ya, 22 yıl önce yaşanmış bir cinayet olayını şimdilerde gündeme taşımanın bir anlamı olmalı…
Darbe yaralısı bir ülkeye yapılabilecek en büyük kötülük böyle haberleri ısıtıp yeniden piyasaya sürmektir.
Olay 22 yıl bayat, haber de 2 yıl…
Burun deliklerini kıracak kadar ‘bayat‘ kokusunu daha da çirkinleştiren bir yönü var bu haberin…
Türkiye’de bir başka vesileyle 2 yıl önce şimdi The Times‘a taşındığı biçimiyle bizde haber olması…
Ülkemizin önemli yargı uzmanı muhabirlerinden Cumhuriyet gazetesi kökenli Adnan Keskin konuyu Taraf‘ta haberleştirmişti. 10 Temmuz 2014 tarihinde.
En iyisi şu metni okuyalım:
”Taraf gazetesinden Adnan Keskin’in haberine göre, sendikacı Mehmet Kaygısız’ın öldürülmesini çete, ülkücü gruplarla ilişkisiyle bilinen, Malatyaspor Başkanlığı da yapan ve Avrupa ülkelerinde uyuşturucu ve silahlarla yakalanıp hapis yatan işadamı Nurettin Güven’den istemiş. Güven, Tarık Ümit tarafından cinayet öncesi ‘hadi aslanım hadi koçum’ denerek motive edilmesi için eski İçişleri Bakanı ve Emniyet Müdürü Mehmet Ağar’ın odasına götürülmüş. Ağar, bu görevi yaparken, tetikçi-kaçakçıya derhal pasaport çıkarmış. Nurettin Güven ise talimatı hızla ve bizzat yerine getirdikten sonra Ankara’yı arayıp ‘Kaygısız devrildi’ bilgisini vermiş. Hızlı yargısız infaza şaşıran Tarık Ümit ise cinayetten sonra ‘O iş tamam ağabey’ diyerek Ağar’ı bilgilendirmiş.” (Radikal, 11 Temmuz 2014).
Keskin‘in konuyu haberleştirmesinin sebebi var: Susurluk kazası sonrası geçmiş dönemin fâili meçhul cinayetlerini işleyenleri yargılayan mahkemeye, ısrarla peşine düşüldüğü halde bir türlü elde edilemeyen belgeyi, MİT, tam o günlerde sunmuştu…
Olay eskiydi, ama 13 sayfalık telefon görüşmelerini içeren belgenin mahkemeye sunumu yeniydi. Haber değeri de büyüktü.
MİT, yine de, elindeki belgelerin tamamını mahkemeye göndermemiş, bazı bilgileri yargıçlardan saklamayı ihmal etmemişti.
Nereden biliyoruz? Şuradan: Tapelerde ismi bolca geçen bir MİT ajanı var ve o ajan savcılıkta verdiği ifadesinde ‘‘Görüşmenin hepsi kasetteydi, ama tapelerde yok; bazı kısımların temizlenmesini anlamıyorum” demişti…
İngiliz gazetesi bayat bir haberi verirken Londra’da işlenmiş bir cinayeti öncelemiş doğal olarak; oysa iki yıl kadar önce mahkemeye sunulduğu için kamuoyuyla paylaşılmış o tapeler bir maden…
Uyuşturucu kaçakçısının sırtı sıvazlanıyor… Adam eylem yapmak için yurtdışına çıkacak, ama pasaportunda vize yok… Kendisi başvursa, büyük ihtimalle, ilgili ülke konsolosluğundan red cevabı gelecek…
Tapelerde MİT ajanının devletin yetkilisi ile uyuşturucu taciri arasında geçen görüşmeyi aktardığı şu bölüme dikkat:
”Dedi ki vize problemleriniz vardır, sorun değildir dedi. Çağırdı Aslan’ı (dönemin emniyet üst düzey yöneticisi), pat pasaport… Cumartesi günü gitti kendisi daha (..) sefarete. Cumartesi konsolosluktan Amerikan vizesi aldı. Sabahleyin uçağa bindirdik. Nurettin’i yolladık.”
”Elimizde liste var” demişti Çiller…
Unutmayalım: O dönem Türkiye’nin ‘bitirme kararlılığı’ taşıyan PKK ile mücadelesi dönemiydi. Başbakan Tansu Çiller 4 Kasım 1993 tarihinde bir basın toplantısı düzenlemiş ve orada şunları söylemişti:
”Elimizde PKK’ya yardım eden Kürt işadamlarının listesi var. Listede 60 kadar isim bulunuyor. Devlet PKK’yla olduğu gibi, PKK’ya mali destek sağlayanlarla da her biçimde mücadele edecektir.”
Hatırladınız mı?
O zaman şunu da hatırlayacaksınız: 14 Ocak 1994’te Behçet Cantürk, 25 Şubat’ta Yusuf Ziya Ekinci öldürüldü. Ardından Savaş Buldan, Hacı Karay, Adnan Yıldırım, Namık Erdoğan, Medet Serhat, Faik Candan, Fevzi Arslan, Şahin Arslan, Mecit Baskın…
Çiller ”Elimizde 60 kadar isim bulunuyor” demişti ya, o listeden isimlerdi bunlar…
Bir başka listede ise öldürülecekler arasında Mehmet Ali Birand‘ın ismi vardı.
Karanlık günleri hatırlatmış oldu ‘Times‘ gazetesi bizlere…
İyi de gazetenin haberi şimdi vermekle esas niyeti ne olabilir?
ΩΩΩΩ