AK Parti eskilerle barışıyor mu? Arınç ve Aksu ile başlayan yakınlaşma ne anlama geliyor?

56
Reklam

AK Parti’nin kurucu kadrosundan iki isme Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından önemli görevler tevdi edildi. Bülent Arınç yeni oluşturulan Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu‘nun (CYİK) atanan ilk üyesi oldu. Yine aynı kadrodan Abdülkadir Aksu da, haberlere göre, Vakıflar Bankası yönetim kurulu başkanlığına getirildi.

Her iki isim de bir süredir yönetimin ve partinin uzağında tutuluyordu.

Yapılana kızanlar olduğu görülüyor. Uzakta tutuldukları dönemde bu iki isme -ve onların durumunda olan başkalarına da- sövgüler yağdıran kişiler yeniden itibar kazandırma girişiminde ters köşeye yatırıldıkları için kızgın; kızgınlıklarını çok belli ediyorlar. Onların kendileri gibi gidişattan rahatsız olduklarını düşünen muhalifler arasından da bu keskin dönüşe olumlu gözle bakmayanlar çıkması doğal.

Hiç ayrılmamışlardı ki… Davutoğlu da öyle…

Oysa hem yapılan, hem de kendilerine uzatılan ele ellerini uzatarak mukabele eden Arınç ve Aksu‘nun tavrı doğrudur.

Arınç ve Aksu partilerinden hiçbir zaman kopmamışlardı. Rahatsızlıkları uzakta tutulmalarındandı. Onları ‘muhalif’ sayanların yaptığı, yanlış bir hesap.

Bu iki ismin kendilerini kendine özgü sebeplerle uzakta tutanın “Gelin” çağrısına tereddütsüz olumlu cevap vermelerinde şaşılacak bir durum yok.

Onlarla aynı durumda olan birkaç isim daha var. Kişiliklerine uygun konumlar teklif edilirse onların da benzer bir tepki vereceğini ve teklifi kabul edeceğini sanıyorum.

Reklam

‘Manifesto’ yayınlayan ve Ramazan vesilesiyle bazı illerdeki iftarlara katılıp görüş açıklayan eski başbakan Ahmet Davutoğlu mesela. Sesinin duyulması ve görüşlerine ilgi gösterilmesini istediğini belli ediyor Davutoğlu; davet edilir ve katılırsa o da Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu‘na ayrı bir değer katacaktır.

Hükümetin izlediği pek çok politikada Davutoğlu‘nun imzası var. 2014’te başbakan olduktan sonra zaten her alanda politika belirleme mevkiindeydi; ondan önce de dışişleri bakanı olarak Türkiye’nin dış politikasını belirlemede birebir sorumluluk taşımaktaydı.

Bugün izlenenlerin çoğu onun başlattığı politikalar…

Ona yeniden AK Parti içerisinde veya Cumhurbaşkanlığı kadrolarında yer açılması bir dizi yanlış anlaşılmayı ortadan kaldıracak, fuzuli bir parti girişimine harcanabilecek emeklerin heba olmasını da engelleyecektir.

Kimler gider, kimler kalır?

Görüşümü bir kez daha hatırlatayım: Cumhurbaşkanı hala gönüllerinden AK Parti’yi silememiş isimleri görevlendirmekle isabetli bir iş yapmış oluyor; davetini kabul edenler de öyle…

Davetin kimlere kadar uzanacağını bilmek şu sırada imkansız; ancak kritik eşik değerindeki İstanbul seçimi öncesinde yeni yakınlaşmalar yaşanması beni hiç şaşırtmaz.

Yine de davetin eskiden yönetimde yer almış herkesi kapsayacağını ve o durumda olanların bir bölümünün “Gel” çağrısı alsalar bile davete sıcak bakacaklarını sanmıyorum.

Reklam

Kimler mi?

Vaktiyle kurucusu veya sorumlusu oldukları partilerinin köklü bir değişime ihtiyacı olduğunu, ‘fabrika ayarlarına dönmek’ dışında ortaya atılacak herhangi bir formülün zevahiri kurtarma çabası olmaktan öteye geçemeyeceğini, bunun da tepeden tırnağa yenilenmiş AK Parti’de artık mümkün olmadığını, küçük görev kaydırmalarının makyaj tazeleme anlamı taşıdığını düşünenler özellikle…

Evet, öyle bir grubun var olduğu ve onların eski AK Parti’yi ve ilkelerini önemseyen çoğu genç yeni isimler tarafından tavır almaya sürekli teşvik edildikleri biliniyor.

Dün ve bugün AK Parti

AK Parti ağır bir siyasi-ekonomik bunalım süreci sırasında kurulmuş, günü kurtarma amacıyla değil, çağın ihtiyaçlarını da gözardı etmeden geleceği planlayan kapsamlı bir programla yola koyulmuştu. Kuruluş belgeleri bu niyetin dışa vurumudur.

Temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, bu sebeple Avrupa Birliği ile eşitlik ilkesine dayalı üyelik müzakerelerinin amaçlanıp Kopenhag kriterlerinin özellikle vurgulanması, ihmal edilmiş sınır ötesi ilgilerin güçlü bir biçimde tesis edilmesi, refahın geniş kitlelere yayılmasına öncelik verilmesi, eğitim, tarım, adalet alanlarında kalıcı reformlar yapılması amaçlanmakta ve bunların ‘ortak akıl’ yöntemiyle kotarılması hedeflenmekteydi.

Bu sebeple seçmenden ilgi gördü AK Parti, her seçimden oyunu artırarak çıktı.

Daha da önemlisi, Türkiye’ye uzun yıllar boyu ‘umutsuz vaka’ gözüyle bakan çevreler, Batı’da ve Doğu’da, AK Parti’nin ülkeye getirdiği hareketlenmeyi önce ilgi ile izlemeye başladılar; atılan önemli adımları gördükçe de ekonomisine kredi açmaya, onunla yakın ilişki kurmaya çaba gösterdiler.

O dönemin iddiaları bile farklıydı. Bütün olumlu özellikler listelerinde Türkiye yukarıya doğru tırmanıyor, yanlış gelişmeleri gözleyen kuruluşların kınama listelerinde ise aşağılara doğru hızla geriliyordu…

“Dünyanın yedinci büyük ekonomisiyiz, daha da büyüyeceğiz” denildiğinde buna inanılıyordu.

Bugün farklı noktalardayız.

Geçmişin iftihar edilesi döneminin sorumlusu da AK Parti’ydi, karşı karşıya kalınan sorunların üstesinden gelmekte bocalayan bugünün Türkiyesi’nin de sorumluluğu yine AK Parti’de…

İşlerin yolunda gittiği dönemde sorumluluklar taşımış bazı isimleri yeniden kadroya katmak bugünkü durumu eski haline döndürmeye yarar mı?

Herhalde yarayacağına inanıldığı için Bülent Arınç ve Abdülkadir Aksu ile başlatılan bu yola başvuruldu. Gerçekten yarayıp yaramayacağını en iyi bilebilecek olanlar, şu anda AK Parti’nin yönetim kadrolarının uzağında tutulanlar…

“Eskiler gelirse işler düzelir” görüşünde olan eski yüzler kendilerine davet gelirse gider, farklı görüşte olanların ise uzakta kalmaya ve ülke sorunları için farklı çıkış yolları aramaya devam etmeleri beklenir.

ΩΩΩΩ

Reklam

56 YORUMLAR

  1. Zaman geçtikçe eşyalar eskir, insanlar ve kurumlar değişir. Tabii olarak siyasi partiler de zamanla değişir. Oysa sözlü veya yazılı tartışmalarda AKP, CHP, MHP … diye konuşulup olumlu ve olumsuz tarafları dile getirilirken sanki bunlar hiç değişmemiş hep aynı partiymiş gibi bahsedilebiliyor. Halbuki örneğin AKP(2002) ile AKP(2019) aynı şey midir ?

    Abdullah Gül, Ali Babacan ve birlikte hareket ettikleri kimi eski AKP’li siyasetçilerin AKP(2019) ile bir bağlarının olmadığı açıktır. Hatta ‘Türk Tipi Başkanlık Sistemine’ karşı çıktıkları, toplumda yaratılan zıtlaşmadan rahatsız oldukları ve son olarak İ.B.B. Başkanlık seçimlerinin iptal edilmesinin geçmişteki ‘367 vakası’ ile aynı şey olduğunu söylüyorlar.

    Bununla birlikte A. Gül / A. Babacan ekibindeki siyasetçilerin, geçmiş AKP politikaları içindeki yanlışlar ve sorumlulukları hakkında kamuoyunu aydınlatmaları gerekir. Ufak tefek yanlışları kimse merak etmez, sıfır hatayla devlet yönetilemez. Fakat hepimizi yakından ilgilendiren bazı konular ise çok önemli. Bunları kısaca hatırlarsak ;

    1- Dış politika : Beşar Esad nezdinde Suriye ile çok güzel ilişkiler kurulmuşken ne oldu da Türkiye Suriye’deki iç savaşı destekler hale geldi ve başına büyük bir bela aldı. (PYD/YPG güçlendi, 3-4 milyon Suriyeli Türkiye’ye göç etti). Ayrıca AB, ABD ve Arap ülkeleri ile ilişkiler yerlerde sürünüyor. Dış politikadaki bu radikal değişim karşısında geçmişte A. Gül’ün tavrı ne olmuştu ?
    2- Cari açık : Gelişmekte olan ülkeler makul bir süre borçlanarak ve bu arada cari açık vererek ekonomi politikaları uygulayabilir. Fakat ülkeye giren dış sermaye orantısız bir şekilde inşaat sektöründe kullanıldı. Gerçek kalkınmayı sağlayacak teknoloji-sanayi alanlarındaki yatırımlar yetersiz kaldı. Ekonomideki bu gidişat karşısında geçmişte A. Babacan’ın tavrı ne olmuştu ?
    3- Tarımın çöküşü : Tarım ve hayvancılıktaki sorunları çözmek yerine gıda ithalatına dayalı bir politika uygulanmıştır. Bunun sonucunda yerli tarımsal ürünlerin fiyatları artmış ve kırsal alandan kentlere göç aşırı hızlanmıştır. Bu süreç ne zaman başlamıştır, sorumluları kimlerdir ?
    4- Diğer : A. Gül ve A. Babacan ekibi gerekli gördükleri başka konularda da açıklama/bilgilendirme yapabilirler tabi ki.

    Ben siyasetçi olmadığım için bu sorulara ne zaman ve ne şekilde cevap verileceği hakkında bir şey söyleyemem. Fakat benim görüşüm geçmişten bugüne yaşanan ve yukarıda bir kısmı verilen önemli konularda kamuoyunu bilgilendirmeden başarılı bir siyaset yapmada güçlük çekeceklerdir. Siz de geçmişte onlarla birlikte değil miydiniz diyenler de az sayıda olmayacaktır veya onlar bunu hatırlatacaktır.

    • Dikkati çektiğiniz konularda, Abdullah Gül ve Ali Babacan’ın verebilecekleri pek bir cevapları olmadığını düşnüyorum, Fatih Bey. Fakat, mesele şu ki, ülkemizde, bu insanlara, değindiğiniz meselelerde bir açıklama talep eden, yaptıkları açıklamalara göre kendilerine siyaseten destek vereceklerini (ya da vermeyeceklerini) söyleyen bir kamuoyu yok.

      Bir başka deyişle, bu insanların yeni bir siyasal parti kurmaları durumunda, kuracakları o partinin halk yığınlarından destek görüp görmeyeceğini belirleyen şey, bunların tarım ve hayvancılık, cari açığın hiç olmadığı kadar büyümesi gibi konularda siyaseten sorumlu olup olmadıkları, sorumlular ise, hangi noktaya kadar sorumlu oldukları soruları etrafında dönen bir sorgulama olmayacak.

      Ne CHP, ne HDP, ne AK Parti, ne MHP ve İyi Parti seçmenleri, tercihlerini bu tür konular ve sorgulamalar etrafında yapıyorlar bir seçimde sandığa gidip oy verme iradesi gösterirken. Bunu yapabilecek kamuoyundan da, seçmen kitlesinden de yoksunuz.

      İzlenen politikalar temelinde değil, kültürel kimlik ve duygusal aidiyetler etrafında biçimleniyor Türkiye siyaseti ve siyasal tercihler.

      Son zamanlarda, özellikle 31 Mart seçimleri öncesi sokak röportajlarında sıkça rast geldiğimiz, “Elim kırılsaydı da bunlara oy vermeseydim! Patlıcan olmuş 7 Lira, biber olmuş 14 Lira. Her şeyi ithal ediyor bunlar. Bizde tarım yapacak toprak mı yok? Ya var mı böyle bir dünya? Neyin kafasında bunlar?” diye isyan eden eski AK Parti seçmeni, zihninde izlenmesi gereken bir tarım politikası fikrine sahip olduğu için isyan etmiyordu. İsyanı, patlıcanın kilo fiyatı ile biberin kilo fiyatınaydı.

      Aynı seçmen, patlıcanın kilosu 2, biberin kilosu 3 lira olsaydı, “İthal ediyorlarsa ediyorlar. Ne var bunda? Benim çiftçim, benim köylüm diye diye ensemizde boza pişirildiği, patlıcanın bize 3, biberin 5 liradan yedirildiği günleri de hatırlıyorum ben. Ne benim köylümü? Elin köylüsü köylü değil mi? O nasıl hem ucuza üretip hem para kazanmasını biliyor? Bizimkiler de öğrensin. Bırak bu benim çiftçim ayaklarını kardeşim, Reis doğru yapıyor. Sebze et fiyatlarını düşük tutmak için dışarıdan ithal ediyor. Bunu yapmasa, bunlar yerli ürünü bize iki katına yedirirler emin ol.” derdi.

      Ben, siyaseten ve ahlaken, Saadet Partisi’ne yakınım ve o partinin seçmeniyim. Ama, pek çok açıdan kendisini bütün diğerlerinden olumlu bir biçimde ayrıştırdığım bu partinin makro siyasette (iktidar alternatifi) kendisine kısa ve orta vadede bir yer bulamayacağını gördüğüm için, A. Gül ve A. Babacan’ın da katılanı olacakları söylenen yeni bir partinin kurulmasını hem istiyor, hem de merakla ve umutla bekliyorum.

      Bu umudumun ve beklentimin, yeni partinin ülkenin siyasal iktidarında bir güç olması halinde, bağımsız bir ekonomi politikası izleyeceği, çalışanlara üretilen zenginlikten daha çok pay vereceği türü beklentiler değil.

      Kutuplaşma ve bilinçli olarak kültürel-duygusal aidiyetlere sıkıştırılmış, bu nedenle siyaset alanının alabildiğine daraltılmış olduğu bir Türkiye, hepimizi birden çürütüyor, adaletsizlik, hukuksuzluk ve ahlaksızlık mesele olmaktan çıkarılıp olağanlaştırılıyor.

      Zaten sorunlu olan düşünce özgürlüğü, siyasete ve siyasetçilere eleştirel yaklaşabilme özgürlüğü, siyasallaşmasının olabildiğince önüne geçilmiş bir hukuk düzeni yok. Lumpen ve sığ havuz medyası, kendi karşıtını da sığlaştırıyor. İktidar adına konuşanıyla, muhalefet adına konuşanıyla, sığlaşmanın dip noktalarında görünüyoruz. Meydanda, havuz medyasından tiplerle CHP’li muhalif tipler dışında kimse yok.

      Yüzbinlerle sayıyoruz artık cezaevindeki nüfusu. Sağlıklı bir toplumda hiç yeri olmaması gereken her türlü güç odağı, devlet içinde kümelenmiş kendi kadrolarıyla (hakim, savcı, polis şefi vs.) birbirlerine operasyon çekip duruyorlar, olan, cezaevlerine tıkılan onca insan başta gelmek üzere, hepimize oluyor.

      Eğtim, çok kötü değil, resmen ve alenen çökmüş durumda. Tarım ve hayavancılık da öyle.

      İşte bu tür meselelerde A. Gül ve A. Babacan isimlerinin ima ettiği bir kitle partisinin siyasal hayatımıza katılışını önemsemek gerekir.

      Normalleşme, toplumsal barışın yenien tesisi, kültürel-duygusal aidiyetlerin yüksek duvarları arasına hapsedilmişlik durumundan çıkış, dindar olmanın, laik olmanın, millyetçi olmanın vs. daha kaliteli içeriklerle tanımlandığı ve tartışıldığı bir gündelik medya hayatı; mümkünse Kürt sorununun (şiddetten beslenen çeşitli güç odaklarının (Ergenekoncu dediğimiz derin devlet yapıları ve PKK) altındaki zemini çekip almak, ve şiddetle arasına beklediğimiz türden bir mesafe koymayı beceremeyen siyasal partinin demokratik dönüşümünü hızlandırmak üzere) çözümü. . .

      Ve, gerçekten hepimize kazandıracak olan gerçek ve iyi bir eğitim sistemi, düzeyli bir entelektüel hayat.

      Yakında çökecek olan AK Parti Şirketi’nin tabanındaki dindar muhafazakar yığınların temsil edildikleri bir parti mutlaka olmalı. Bu, sadece bu insanların demokratik temsiliyeti, kazanılmış haklarının artırılarak elde tutulması açısından değil, toplumsal hayatın normalleşmesi, CHP’nin gelenekle barışması anlamındaki olumlu dönüşüm sürecinin devamı ve sonuç verici olması açısından da önemli.

      Bağımlı bir ülkeyiz.

      İktidara gelen siyasal partiler, kapitalizmin neo-liberal ekonomik politikalarını uygulamak vaadi ve iddiası ile iktidara geliyorlar (halka bunu söylemiyorlar elbette, ama hepsinin partilerini kurmadan önce yollarının hangi Batılı başkentlerden geçtiğini bilyoruz). Bugüne kadar hep böyle oldu, bundan sonra da böyle olacak.

      Ama, meselenin kültürel, eğitimsel, entelektüel, siyasal ayağında, yapılbilecek çok şey var. Bir yandan uluslararası ve yerli sermaye odaklarına kazandırırken, bir yandan ülkeyi bu alanlarda çok daha iyi bir noktaya getirebilir ahlaki soysuzlaşmadan, yolsuzluklardan uzak, nihai olarak iyi niyetli siyasal kadrolar.

      Bu açıdan, kurulacağı söylenen yeni kitle partisini ve onların kamuoyunda yakından bilinen siyasi figürlerini desteklemekte çok büyük yarar var.

      Sadece dindar muhafazakar yığınların temsili açısından değil, Türkiye’nin -siyasi ve ekonomik çöküntüden sonra şimdi de ahlaki çöküntünün göbeğine yuvarlanmış- AK Parti Şirketi’nden kurtularak normalleşmesi, toplumsal hayatın her alanında daha rasyonel, daha barışcıl, daha çok sesli, daha kaliteli bir rotaya girebilmesi açısından önemsemek gerekir.

      Hem de çok. . .

      • Türkiye’de siyasetin kültürel kimlik ve duygusal aidiyetler etrafında biçimlendiğini söylemişsiniz ve büyük ölçüde doğrudur. Zaten dikkat çekmek istediğim şey de tam budur. Dindarlık aidiyetini Erdoğan siyasette kullanıyor. Bu durumda A. Gül / A. Babacan partisi siyasi argüman olarak ‘yok öyle değil, esas dindar biziz’ diyecek değiller herhalde. Tam aksine dinin siyasette haddini aşan bir şekilde kullanılmasının doğru olmadığı gibi ülkeye verdiği zararlardan bahsedeceklerdir. O zaman sadede gelinecek ve sorduğum sorular gündeme gelecektir. (A. Gül / A. Babacan partisinin bir an önce kurulmasını ben de istiyorum ve bu kişilere güveniyorum).

  2. Cumgurbaşkanı sadece manevra yapıyor. Kendine ve AKPye alternatif oluşturabilecek her ihtimali düşünerek hareket ediyor. Eski isimlerin kendilerinin nasıl ayrıldıklarına bakmadan dahil olmalarını ise bir ahlâk meselesi olarak görüyorum.

  3. Bundan on gün önce, “S400’ler de hikaye. S400’ler gelmeyecek Türkiye’ye bence. Rahip Bronson’ın “S400 versiyonu” olarak bakıyorum ben buna.” diye yazdım. Erdoğan, “Bu iş bitti” demişti o gün, Savunma Bakanı, S400’lerin konuşlandırılması sonrası gelecek ambargo gibi yaptırımlara hazırlanılmakta olduğunu söylemişti. Sonra el yükselttiler. “Planlandığından bile önce getireceğiz, S400’ler Haziran’da burada!” müjdesini verdiler H. Gayret kardeşimize.

    Ben, Erdoğan ve diğerlerinin bu açık iddialarına rağmen, “Hikaye anlatıyor bunlar yine. ‘Bakın dik duruyor eğilmiyorum’ gazı veriyorlar millete Brunson olayında olduğu gibi” demeğe getirmiştim.

    Nedense, her fırsatta Erdoğan’ın ‘bağımsız dış politika’ izlediğini, bunun için Batı’nın düşmanlığını kazandığını, S400’lerin satın alınmış olmasının doğru karar olduğunu, çıkarlarımızın bunu gerektirdiğini, bu işin zaten bittiğini, Erdoğan’ın dik durup eğlmediğini vs. ileri süren arkadaşlar, benim bu iddiam karşısında topa girmek istemediler.

    Bir arkadaşımız çıksa ve “S400 işi bitti kardeşim, gelip burada kafa karıştırma. . ” dese de kafam rahatlasa.

    Güvenmiyor musunuz liderinize?

    “Biz bu işi bitirdik” demedi mi lideriniz? Öyle demiyor mu gazeteleriniz?

    Sizlere, “Bakın bağımsız dış politka yürütüyor, Batılı haçlılara meydan okuyorum” gazı vermedi mi?

    Niye bu ketumluk?

    Yoksa, “Biz işin içine CHP ve FETÖ muhabbetini katamayacağımız konularda topa girmeyiz. Reis’in söylediklerine de pek inanmayız. Alman gazeteci işinde de, Rahip Brunson işinde de bizi cascavlak açıkta bıraktı. Bu S400 topuna girmek yaş görünüyor.”diye mi düşünüyorsunuz?

    Ne dersiniz? S400’ler gelecek mi sizce? 🙂

    • Gelmez i dønusune hazirlaniyorlar herseyi Kabul eder senin arkadaslarin onlar partili degil erdogana iman etmis tayfa

  4. H.gayret amca benim durum gercekten hic iyi degil. Durumlar bildigiiin gibi degil.
    Hem ben buraya neden yaziyorumki. Neyse..
    Dualaşalım

    • Yorma kafanı; sayılı gün çabuk geçer; hatta askerliği seversen tezkere bırakırsın; yeni yasa çıktı biliyorsun:) benim en güzel yılım askerlikte geçti; jn.komando istedim olmadı ama tank da güzeldir: “içi evimiz dışı sevgilimiz!” en güzel ekmeği askerde yedim; devletimiz evlatlarına bakıyor… Yalnız yemek duasını içten okuyun ve disiplinden şaşmayın! “Yakaya gül takılır solunca atmak için / tanrı kızları yaratmış erlere satmak için / ve kahramanlar can verir, yurdu yaşatmak için..!

      • Geleneksel, “Ya ya ya, şa şa şa, yüce Türk ırkı sen çok yaşa!” ifadesiyle sona ermemiş bu kez. . .

        Şaşırdım ve de üzüldüm : )

  5. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı R.T.Erdoğan, arada bir ‘dava’ diye bir şeyden bahsediyor ve kimilerinin bu davaya ihanet ettiğini de söylüyor. Ben sağ-sol-merkez çeşitli partilere oy vermiş olanlardanım, aralarında AKP de var. Fakat bu ‘dava’ nın ne davası olduğunu, samimi söylüyorum, anlayabilmiş değilim. Bu konuda bilgili olan yorumcuların benim gibi ‘dava cahillerini’ aydınlatmasını rica ediyorum.
    Not : Sürekli Erdoğan karşıtı yorumlar yazanlar geri dursun ki, sorunun cevabını kaynağından alabilelim.

      • Şu an gecenin kör saatleri artık, Fatih Bey. Gün boyu kimse bir adım öne çıkıp bir cevap vermedi, bundan sonra zor çıkar. Hele de, Trump’ın Erdoğan’la bugünkü telefon görüşmesinde”Tak” diye talep ettiği 7,5 yıla mahkum NASA çalışanı Türk’ü Erdoğan’ın “şak” diye salıverdikten sonra. İki haftadır, “Yaw, gidin işinize be kardeşim, S400’ler hikaye, yine ters köşe olacaksınız” diyorum, H. Gayret biladerimden başka bir tanesi çıkıp da “Sen öyle san! Getireceğiz S400’leri, sana da kapak olacak!” diyemedi. Hani derler ya kahvehanelerin amiyane deyimiyle “Cızırtı çok, lakin sonuç yok” diye, bu arkadaşların durumu biraz öyle.

  6. Arabasına binen müşterisini yolunacak kaz gibi gören istanbul taksicilerinden seçim tahmini alan acar gastecilerden sonra bir de youtuberların montajladığı benzeri videoları izleyerek seçimlerle ilgili kanaat oluşturmaya meraklı yeni bir tür de görmüş olduk buralarda. Övünmek gibi olmasın ama benim de -benden ırak olsunlar, cehenneme direk olsunlar!- yakın ve uzak bir çevrem vardır..:) gördüğüm kadarıyla yeni istanbul havaalanının hizmete girmiş olması çoğunda kalıcı hasar bırakmış; nerdeyse günlerdir zombiler gibi civarımda dolanıp duruyorlar ama durumları gerçekten de çok sakat..! İbb seçimlerinin iptal edilmesiyle birlikte tümüyle dağıtmış olsalar da asıl darbeyi havaalanından yemişler..:) öyle ki son günlerde burada da sıkça rastlar olduğumuz “kahpe felek, isyanlardayım, yansın bu dünya..!” kıvamındaki ebelek gübelek yazılmış yorumsulara ya da deneysel şiirimsilere bakılacak olursa aynı türün mensuplarında eşzamanlı bir haleti ruhiyenin egemen olduğunu da rahatça söyleyebiliriz. Son bir umut olarak gördükleri ibb seçimine bile asılacak halleri kalmamış sanki:) mübarek neymiş bu yeni havaalanı..? Kulesi mi batıyor desem; yarın bir gün açılacak olan çamlıcadaki anten kulesinden sonra ne hale gelebileceklerini düşünmek bile istemiyorum bu mankurtların..:) haksız mıyım bernar hocam?

    • Yani illa dikeceksiniz bir şeyler -içinde çimento olsun da ne olursa olsun durumları: ) Darılmaca gücenmece olmasın, ama sanki bir çimento takınıtısı var gibi gibi. Hani diktiklerinizi kendi cebizinden verseniz bir sorun olmayacak. Millet veriyor parayı, 1/9’u kuleye, köprüye, geri kalanı müteahhitlere cemaatlere.

      Ama, bu benim bakış açım tabii. Binali Abi’nin afişlerini astığın kahvehaneye gelen arkadaşlara amcalara biraz da kule dikme işlerini anlatmak da bir fikir olabilir yani.

      Hatta yükle telefona üç beş kule resmi (hepsinin memleketten olması da gerkemiyor, “Bak bu da Merzifon Kulesi. . . Yeni diktik.. .” der çakarsın bir kule resmi Dubai’den Hong Kong’dan geçersin.

      Millet köprü muhabbetini kanıksadı sanki, yeni şeyler duymak istiyor. Kule de pekala kulağa hoş geliyor, bence iş görür -bir takım yanlış anlama durumları olmazsa tabii 🙂

    • İstanbul havaalanı tam bir israf, Atatürk havaalanı zaten vardı şimdi atıl kaldı. Sabiha Gökçen havaalanında da kapasite artırımı imkanı vardı. Ayrıca gelip giden yerli ve yabancı yolcuların şikayetleri çok fazla. Yani anlattıkların hikaye, tabi ki her hikayenin bir alıcısı vardır ama onlar bu hikayeyi okumuşlardı zaten !

  7. Başarı
    AK Parti’nin kurucuları; Beşir Atalay, Bülent Arınç, Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan’dır. Bunlara Cemil Çiçek, Vecdi Gönül, Abdulkadir Aksu ve Mehmet Ali Şahin kuruluşta katılmışlardır. Bunlardan altısı Akevler ortağıdır. İkisinin de parti kurulmadan önce de Akevler ile yakın ilgileri vardı. Bu kurucu kadroya Davudoğlu ve Babacan da etkin rol oynayarak katıldılar. Akevler Ali Babacan’la ilgilenmemiştir. Davudoğlu’nu ise yakından takip etmiştir. Taktir etmiş, desteklediği kadroya almıştır. Sermaye’nin AK Parti kurucuları arasında saydığı kimseler vardır. Bunlar soluklarını başka partilerde aldılar.
    Erdoğan bunları AK Parti’den uzaklaştırdı, yakınlarına iş verdi böylece onlar da sustular. Erdoğan’ın anlamadığı bir husus vardır. Başarı isimlerle elde edilmez. Başarı bilgi ile ve tecrübe ile elde edilir. Yetmez, inanmak gerek. Canını verircesine çalışmak gerek. Bunlar bu bilgiyi nereden elde ettiler? Akevler’den. Akevler’de onlara birileri öğretmedi. Onlar çalışarak kendileri ürettiler. Adil Düzen onların ürünüdür. Sonra onlar İslamiyet’in hor görüldüğü günlerde katıldılar.
    AK Parti ve Erdoğan iktidarda kalıp 53’leri 71’leri görmek istiyorsa, Akevler’in barışçı siyasetini benimsemeliler. Kur’an’a sarılmalılar. Yaşlılara danışmalılar. Gençlerden de Adil Düzen üzerinde çalışanları seçmeliler. İmtihanlarda kapitalizmi, sosyalizmi, karma düzeni sormamalılar. Adil Düzen’i, Kur’an düzenini sormalılar. Gençlerimiz tüm düzenleri öğrenmelidirler. Sonra tercihleri onlar yaparlar.
    Her yazımda tekrar ediyorum. Günümüz, işçilik düzeninden ortaklık düzenine geçmektedir. Kanla veya kansız, ortaklık düzeni gelecektir. Başarılı olmak isteyenler ortaklık düzeni üzerinde çalışmalıdır. Çalışanlarla iş birliği yapmalıdırlar. Akevler’i dışlayanların başarı şansları yoktur.

  8. Kimi av meraklısı zenginlerin malikanelerinde koridorları süsleyen kurutulmuş ve doldurulmuş vahşi hayvan kafaları sergilenir. Zevk sahibi asiller vaktiyle avladıkları hayvanları bu şekilde biriktirerek hem önceki maceralarını hatırlar hem de gelip giden misafirlerine o bitmek tükenmek bilmez avcılık hikayelerini anlatabilmek için güzel bir vesile yaratmış olurlar. Hangi hayvan hangi mevsimde avlanır; avlanma yasaklarına veya üreme mevsimlerine göre nelere dikkat etmek gerekir gibi konularda konuklarıyla sohbet ederler. Onların beslenme alışkanlıkları ve karakterleri hakkında da daha bi yığın malumata sahiptirler. Vahşi doğada amaçsızca dolanıp duran bu yaban hayvanları hem asilzadelerin sofralarını renklendirir hem de içi doldurulmuş kuru kafalarıyla malikanelerin koridorlarını ve toplantı salonlarını süslerler. İsterse “anası için yaptırılmış” olsun, isterse inzivaya çekilmek için yapılmış olsun; her malikanenin duvarlarında mutlaka bikaç tane mostralık kelle sergileniyordur..:)))

  9. Dincilik yozlaşmaya mahkumdur

    İslam dünyasında birçok siyasal islam hareketi iyi niyetle başlayıp hayır işleriyle gelişmiştir. Fakat siyasi iktidara talip olmak noktasına geldiklerinde büyük değişimlere uğramışlardır. Aralarından birçoğu iktidarın nimetleri ile yozlaşmıştır. Nispeten dürüst kalabilenler ise yozlaşmayı gördükleri halde ‘bu islami hareketi bozan ben olmayayım’ diye görmezden geldikleri gibi ufak tefek menfaatlere de hayır diyememişlerdir. Tamamen dürüst kalanlar ise durumu görüp yozlaşan ‘davadan’ uzaklaşmışlardır.

    Siyasal İslam, fikir fakirliği yüzünden bir fikir üretemeyip, acaba dini siyasette nasıl kullanıp da halkın desteğini alırım diyenlerin girdiği çıkmaz sokaktır. Zira nice Peygamberin sağlayamadığı tam dürüst dünya yaşamını kim sağlayabilir ? Halkın çoğu dini görünümlü siyasetçileri sorgulamadığı için Siyasal İslam hareketleri sonunda kendilerini yolsuzluk içinde bulurlar. Fakat seküler siyaset yaparsanız, tam dürüst olmasa da idare edecek kadar dürüst bir toplum düzeni kurma şansınız vardır. Zira seküler siyaset akılcılık ve gerçekçilik üzerinde kurulduğundan ayakları yere basan bir yolda ilerleyebilirsiniz.

    Eğer Kuran’ı önyargısız okursanız, dinci davranışların tehlikesine karşı uyarıldığımızı göreceksiniz. Müslümanlar için seküler siyaset Kuran’a göre caizdir. Fakat Kuran’ı terk edip rivayet ve pek çoğu uydurma hadislere itibar ederseniz ne olur ? İslam dünyasının içinde bulunduğu durum olur !

    • “Halkın çoğu dini görünümlü siyasetçileri sorgulamadığı için”…. Evet, bu doğru! Bunun sebebi de şu: bu halk dinini bilmiyor. “Akıl*İman sentezi” zafiyetinden mustarip. “Sorumlu müslüman” mertebesine ulaşmış olanların sayısı nefs’e uyanların yanında ezici azınlıkta kalmış durumda. Şayet bu ülke düzelmeye doğru gidecekse, öncelikle din hocalarını, cemaat hocalarını eğiterek başlayacaksın işe.

      “Akıl*İman sentezi” zafiyetinden mustarip olmayan kişi, dindar bir vatandaş olsun veya bu ülkenin siyasal yöneticisi, bu ülkenin gemiş geçmiş seküler/laikçi yöneticiden daha iyisi yapar ve daha başarılı olur.

      • Din adamları geçimlerini nasıl sağlıyor … yani ortada bir ‘din adamları sınıfı’ var ve bu Kuran’a aykırı. Diğer yandan ‘seküler/laikçi’ demişsiniz. Ben laik düzeni savunuyorum, laikçi düzeni değil, ikisinin arasında çok fark var biliyorsunuz.

        • Laik veya Laikçi düzen TC kurulalı beri var zaten. Bu düzende dindarlar şunun şurasında 15 yıldır iş başındalar. Ancak, daha iyisi mümkün….

          • Putperestlerin çağı geçti diyenler var. Ancak, putperestiğın modern versiyonları devam edip duruyor…misal, para & piyasa tanrıçası/tanrısı (ppt !). Bir de onu kontrol etmeğe çalışırken insanlığı o’na köle etmeğe çalışanlar var..

            Dindarlık bitmez, mümkün değil! İnsanın fıtratında olan önemli bir özelliktir bu. Çünkü, Allah insanı bir şeylere inanabilecek kapasitede yaratmıştır, çok çeşitlidir (hatta: ateistlik de deistlik te bir inançtır).

      • “Öncelikle din hocalarını, cemaat hocalarını eğiterek başlayacaksın işe” derken biliyorum ki bu hassas bir konu. Bundan amaç, toplum üzerinde etkileri olan bu insanlara anlatılması gereken “Hz. Peygamberimiz döneminden, önemli kısmı şüpheli olan hadislerin dünyasından dünyamızın bugünkü çetin şartlarına teşrif etmelerine yardımcı olmak, günümüz Türkiyesi müslümanlarına/ülkeye daha çok Kur’an içeriğine göre faydalı olmalarını sağlamak (ki Kur’an temel ilkeleri itibariyle her zaman dilimine hitap eder)” yönünde ki buna özellikle bugün ivedilikle ihtiyaç var. Yoksa, bunu yaparken ahiretlerini riske atmak değil…

  10. Brexiti engellemek için aylar yıllardır türlü türlü numaralar çevirip duran ingiliz başbakanı tam da benden bu kadar deyip istifa kararı almışken yapılan ab parlametosu seçimlerinde ise brexit karşıtı adaylar birlik yanlısı olanlardan daha fazla oy almış iyi mi..? Şimdi de tekrar mı referandum yapsaydık falan gibi bir noktaya gelmişler ki evlere şenlik..:) bu arada diğer ab ülkelerinde de başta faşistler ve sonra da yeşiller öne çıkmış; eyyamcı merkez partiler ise iyice güç kaybetmiş. Bu yüzden yunanistanda erken seçim kararı alınmış, avusturyada hükümet düşmüş, may istifa etti, merkel zaten gidici… İspanyada sosyalistler öndeymiş ama yeterli çoğunluğu elde edemedikleri için kimi belediyeleri sağcılara kaptırmışlar. Güneydeki sevdiğimiz ülkede ise bir(1) mebus eksik olduğu için koalisyon hükümetini kuramıyorlarmış ve erken genel seçim çağrıları havada uçuşuyor. Keşke imkanı olsaydı da bizim “ilkeler ittifakı”ndaki güzide partilerimizden birisi kendilerine bir düzine kadar mebus gönderseydi..:) Öyle ya; söz konusu demokrasiyse 15 marabayı mı esirgeyeceğiz..? neyse, pek bi çağdaş/gelişmiş ülkelerin durumu böyle işte; o yüzden başkanlık sistemini ülkemize kazandıran devlet ve tayyip beylerin kıymetini bilelim lütfen! İtirazı olan..?

    • İtirazım var ! Uzun uzun bahsettiğin o Avrupa ülkelerinin tamamına yakını Türkiye’den çok ileri ülkeler. May istifa etmiş de Merkel zaten gidiciymiş de, nolmuş yani o memleketlerde başka adam (kadın) mı yok ? Fakat sen diyorsun ki ” Dünya 5’ten büyüktür amma velakin Türkiye 1’den küçüktür, ol nedenle elimizdeki ‘1’ de giderse ‘0’ (sıfır) oluruz. ” Allah akıl fikir dersin demeyeceğim, zira aslında söylediklerine sen de inanmıyorsun.

    • İtirazım var! Bu tür değişiklikler onlar için teferruattır. Hayat devam eder ve ekonomileri zarar görmez. Ortalık karışmaz. Kendi aralarında olağan şeylerdir…

      Bizim İçişleri Bakanının bir valiliğe gönderilen “1 milyon 668 bin lira değerinde sıfır km Mercedes”i savunma beyanatı normal mi? Buna bu ülkede %90 itiraz yoksa bu ÜLKE BATMAĞA MAHKUMdur! Bir arkadaşım var. Bu durumu anlattım “YUH”, çekti ve ilave etti: “Söylemesi ayıp, maaşım Valininkinden 5 kat daha fazla. Özel arabamı 10 yıldır kullanmaktayım. Çalıştığım işyeri bana iş için özel bir araba vermez. İşyerinde 2 araba vardır. İş için kullanmak isteyen anahtarını alır kullanır garaja teslim eder”. Bizimkindeki savunmaya bak! Hangi “İSRAFİSTAN”da yaşıyor bu adam? “Devletin valisinin arabası eskidiği zaman yılda 2-3 tane verilir”. Allah selamet versin! Anadolu’nun bağrından çıkmış, ortalama bir vatandaş olan Bakan Soylu makam koltuğuna oturduğunda ne hale gelebiliyor! Bunu anlamak mümkün değil. Bu vali Bey/Valilik yılda 1 araba eskitiyorsa ofisinde oturup asli görevini yapmıyor demektir! Yazık, günah!.. İtirazı olan..?

    • Sayın Mim ve sayın H.K arkadaşlarım.gayreti anlamış ve itirazlarınızı yazmışsınız.Sizi tebrik ederim.Arkadaşın dediklerini bir anlayabilsem, ben de itiraz edeceğim ve kendimi tebrik edeceğim ama olmuyor işte…Varsa bir anlama kılavuzu paylaşırsanız sevinirim.Mesela yukarıda bir yazısı var.Ben o yazıdan;gayretin ayı postuna bürünüp,geyik boynuzundan mamul şapkası başındayken camışlarla birlikte çamur banyosu yaptığı şeklinde anladım.Nesine itiraz edeyim şimdi bunun?

    • Yaw boş ver sen Merkel’i, Brexit muhabbetlerini.

      Söyle bakalım, S400’ler geliyor mu? : )

      • O iş bitti bernar hocam; s400 anlaşması artık bitmiş bi anlaşmadır..:) tamamen anlaşıldı mı; mutabık mıyız..?

  11. ist.seçimini iptal ettirmişler. ultra HD ekranda izlenecek bir seçim 25 gün sonra. ithalat -akaryakıt vergisiyle değirmen dnmez olmuş. bol keseden yapılan gereksiz- erken harcamalar gün gelmiş tırmalamakla kalmamış kanatıyor! döviz üzerinden yapılan deli dumrul sözleşmeleri tabakhanenin yakında gibi kokuyor. ank, izmir, adana, mersin, hatay B.şehirlri hizmet işte böyle yapılır demek için 24 hzr.’ı bekliyorlar. D.B. davul kimin boynundaysa tokmağıda onun eline vermiş. Sn. RTE’den (partiden değil!) zanedilendn de fazla insan mennun. yaptığı bazı şeyleri anlamasalar da o giderse K.K. mı gelecek? gelmesiiin diyen bir koro. eli kolu bağlı oturup beklenilmez herhalde. nerede yanlış varsa düzeltilir, nerede ne yapılması gerekiyorsa yapılır. o yanlış yapsın düşsünde ben geleyim diyenler daha çok k.ç yalar. ‘BEN ONLARDAN DAHA İYİSİNİ YAPARIM, ABD, İNG, RUS, TARİKAT, CEMAAT ADAMI DEĞİLİM” diyen varsa bundan sonra o kazanır.

  12. Zaman geçtikçe ak partililer olarak insanlara bişeyler anlatmamız zorlaşıyor. Bu aralar sayin bahçelinin geçmiste soylediklerinden dolayi yapilan elestirileri anlatmaya calisirken, simdide sayin B.Arınc in 17-25 saldirisindan sonra baslayan ve bi kac gun onceye kadar sarf ettigi sozleri aciklamakla ugrasacagiz.

    • Gayretli okur sen daha askere gitmedin mi; bırak da o açıklamaları biz yapalım çekirge; git gez dolaş arkadaşlarınla, eşi dostu bi ziyaret et..! Ya da saçlarını kestir şimdiden; ne biliim bi pideciye, tulumba tatlıcısına filan gidin yiyin için biraz..:) Oruç oruç yorma kendini burda….

    • Bence işiniz hem zor, hem kolay, sayın Gayretli Okur.

      Kolay, çünkü seçmenlerinizin büyük çoğunluğu sizlerden bütün o tutarsızlıklarınız konusunda bir açıklama beklemiyorlar. Kültürel nedenlerle, inançları nedeniyle, A-haber bombardımanına maruz kalmışlıkları dolayısıyla, sizin bir şeyler anlatmanıza gerek kalmadan, oylarını yine partinize verecekler.

      Diğerleri? Tereddüt edenler? 31 Mart’da sandığa gitmemiş olanlar?

      Keşke, işiniz sadece Bahçeli’nin geçmişteki hakaretlerini makul ve anlaşılır göstermekle, şimdi de bunun yanına B. Arınç’ın geçmişteki sözlerinin yol açtığı meselenin üstesinden gelme gereğinden ibaret olsaydı.

      Öylesine duyarsıznız ki kendi seçmenlerinizin yaşamına dahi, meslenin bu ve benzeri şeyler olduğunu düşünüyorsunuz.

      Tereddüt yaşayanların ezici çoğunluğu, uçuracakken yere çakılan başkanlık sisteminin yol açtığı soysuzlaşmayı ve yozlaşmayı, giderek yoksullaşıyor olmalarını kafaya takmış durumda.

      Siz ise, meselenin Bahçeli ile Arınç meselelerini anlatma sıkıntısı olduğunu düşünebiliyorsunuz.

      Boşuna demiyorum ben, “Ne partisi kardeşim, karşımızda duran resmen AK Parti Şirketi!” diye itiraz ederken.

  13. Süleyman Soylu’nun, kendi bakanlığının talimatıyla Samsun Valisi Osman Kaymak’a 1 milyon 668 bin lira değerinde sıfır km Mercedes makam aracı gönderilmesini makul ve meşru gösterirken söyledikleri:

    “Devletin valisinin arabası eskidiği zaman yılda 2-3 tane verilir. Yılda 10-12 tane kaymakamlık, 4 tane de valilik arabası verilir. Eskilerin yerine yeni değiştirilerek gönderilir, konulur.”

    Seçimlerle ilgili endişesini de paylaşmış. Gerilim ve gerginlikten uzak durulmasını arzu ediyormuş, ama endişeleri varmış:

    “Ama endişem odur ki bu seçimde sonuçlara göre ortaya konulacak maalesef bir ideolojik kamplaşmanın, siyaseti ciddi bir şekilde yeniden germenin hesabı yapıldığı kanaatini taşıyorum ben. İnşallah endişemde haksız çıkarım.”

    Yoruma hacet var mı?

  14. Erdoğan ortağı olduğu El Adalet bin Siyaset şirketinin çoğunluk hisselerini ele geçirince, yönetimde anlaşamadığı bazı kişileri ortaklıktan çıkardı, bazılarını ise etkisiz hale getirdi. Daha sonra şirketin adını El Siyaset bir Adam olarak değiştirdi ve şirketi de tek başına yönetmeye başladı.

    Fakat şirketin işleri kötü gitmeye başladı ve sonunda ‘beka’ tehlikesi belirdi. Bunun üzerine eski ortaklar haklıymış galiba deyu onları tekrar yönetime çağırmaya başladı. Kimileri bu daveti ‘Allah’ın bir lütfu’ olarak gördüler ve iki rekat şükür namazından sonra göreve başladılar. Halbuki Erdoğan’ın değişmeyeceğini ve kendilerinin vitrin süsü olacaklarını biliyorlardı, fakat teklif edilen makamlar pek güzeldi !

    Başka birileri ise “biz senin hatalarını düzeltme memurları mıyız, mademki o kadar çok hata yaptın o halde samimi ol ve istifa et” dediler ve eskiden doğruluğu kanıtlanmış kendi doğruları ve yöntemleri ile bir şirket kurmak için harekete geçtiler.

    • Aynen anlattığınız gibi oldu, Fatih Bey.

      Edoğan’ın kurduğu tek adam rejiminin belki de yegane olumlu sonucu, omurgasızların ve omurgası dayanıksızların gözle görülür hale gelmesi oldu. Kendi doğruları gibi kişilikleri ve sağlam karakterleri de sınanmış olanlar, kimlerle yol yürünemeyeceğini biliyorlar -dışarıdan bakan ve onlardan adım atlmalarını bekleyen insanlar gibi.

      Bir zamanlar parti içindeki ‘özgülağırlığı’ndan dem vuranın düştüğü hal ortada.

      “Gel partinin başına geç!” dendiğinde hoplaya zıplaya göreve talip olup teşekkür konuşmasında partinin en önemli kurucusundan söz etmeyen, “Şimdi de partinin başından gidiyorsunz, hadi bakalım toz ol!” dendiğinde süt dökmüş kedi gibi iki söz edemeden gidenler, kendilerine yakışanı yapmalılar -gölge etmesinler, başka ihsan istemez.

      Bunlardan birisi muhtemel Saadet oyları için, diğeri de Kürt oyları için sürüldüler vitrine.

      Amaç, partinin hala olumluya doğru ciddi bir değişim potansiyeli taşıdığı izlenimi uyandırarak küskün seçmeni ikna etmeye çalışmak.

      Elde bir saygınlık ya da inandırıclıkları kaldı mı bilinmez, kalmış olan varsa, onu da harcasınlar 23 Haziran için. . .

  15. Zaten bu konuyu ocak yazari veysi bey cok guzel øzetlemis e aric partiye døndu diye akp aklandimi?birde su baris PKK la ne oldu ?kizdim attim masayi davutoglu in asagi indi aric partiden atildi aksu uzun zamandir yok zaten ben aksunun sadece kurt oylari icin geldi zaten ici bosalmis bankalarin basina al birazda siz lemalanin uzun zamandir midenize birsey dusmedi demek artik millet gørmeli hukuku ekonomisi issizligi dis politikasi bitmis bir ulkeyi iki isigi sønmus Black hul yolcusu iki yildizmi kurtaracak ?sn koru tek adam sistemi devam ettigi muttece fazla umit baglamayin ulkenin yep yeni bir partiye ve dønusume ihtiyaci var yeni bir anayasaya akp parti cøplugunde yerini almali chp de cunki globan dunyanin gereklerini bilmiyorlar hala 1940 li yillari yasayorlar

  16. Arınç’ın oğlu Mücahit Arınç’ın vekilliği sonrası aradaki buzlar eridi deniliyordu yani İstişare Kurulu üyeliği bir nevi bonus oldu.Aksu da küskün değildi küskün olsa muhalif çizgide olurdu. Sadık Yakut’lar, Mevlüt Uysal’lar boşta bırakılmadı.Kamuoyu tepkisi herhalde hesap edilmiştir bu atamalara.Gül ve Davutoğlu bir çağrı olsa bile olumsuz yanıt verir. Şu trenden inme mevzuları gönül kırıcı olmuştu, öncesi de var elbet.Ben isterdim ki yanlışa yanlış diyebilenlere kulak verilseydi, incitilmeselerdi keşke. O vakit bu buhranlı dönemleri belki de yaşamazdık.

  17. Chp adayı m.ince cb seçimini kaybettikten sonra tavuk beslemeye gitmek veya bisikletle dünya turuna çıkmak yerine dersimli kemale “onursal genel başkanlık” önerip genelbaşkanlık koltuğuna da kendisi oturmak istemişti. O da on kere seçim kaybedip gitmemişim de şimdi mi bana onurdan bahsediyorsun diyerek yerinde kalmıştı hatırlarsanız. Peki, iptal edilen ibb seçimlerinde m.inceye göre çok daha iyi bi sonuç almış olan imamcık tekrar benzeri bi sonuç elde ederse(başkanlığı kazanması şart değil:)ne olacak? Müdürüm sen kalk biraz da biz oturalım şu koltuğa mı diyecek yoksa chp camisinde tabur imamlığına razı mı gelecek..?

    • Fikir jimnastiği iyidir H.Gayret. Mesela Erdoğan önümüzdeki c.başkanlığı seçimini kaybederse ne yapabilir ? Belki Türkiye’de hurma ağacı yetiştirme işine girişir veya yatla dünya turuna çıkar … Bir de Ekrem beye imamcık demişsin, doğru söylemişsin. Zira Türkiye’de artık ‘imam’ kelimesi ile ‘dürüstlük’ kelimesi yan yana gelemiyor. Yarabbi ne günlere geldik …

    • Yaw, boş ver sen CHP’lieri. Bak ortada bir ton kulis haberi dolaşıyor. Bunlara bakılırsa, “Bak burası önemli”ci Damat kayın pederinin yerine göz koymuş. “Devlet başkanı dururken bir ABD Başkanı’nın ağırladığı bakanım, alim Allah” diyerekten çakmış o resmi anlayan anlar diyerekten. Bakanların En Soylusu da kendince hesaplar içindeymiş.

      Aman aile fertleri bir takım iddialarla (!) birbirlerine girmesinler de, o cenahta kimin neye göz koyduğu, ne dolaplar çevirdiği şahsen benim umurumda değil -gidiciler zaten.

  18. HAKKETEN SIKILDIM BU SİYASAL İSLAMCILARDAN!
    OPRTUNİZİM, KİBİR, MEYLÜRRAHAT YAW
    YETER YETER YETER!!!!

  19. Hala bu ülkede en başta hukukun , paralelinde ekonominin , dış politikanın ırzına geçilmişken ve yazı içinde ismi geçen herkesin olanlarda fazlasıyla mesuliyeti varken Fehmi Bey zekasında bir insanın şark kurnazlarından ümit beslemesine şaşıyorum. Memlekette dünyanın en büyük titan saadet zinciri kurulmuş , al gülüm ver gülüm yapan organize hırsızlık şebekesinden hayır bekleyenler hangi alemde yaşıyorlar , şaşıyorum. Aksu ne anlar bankacılıktan , koca bir bankanın yönetim kurulu başkanı yapılıyor. Sebebini bilen geri gelsin derim. Muhafazakar aile çocuklarını deistliğin ateizmin agnostizmin girdabına iten hırsız şebekesine güzelleme yapmayı bırakın Fehmi Bey , yeni nesil muhafazakar gençler (başakşehir gençliği misal ) ince bıyıklı/sakallı belediye ihalelerinden hamuduyla götüren babalarının yediği haltlara bakıp dinden soğudular. Tiksindirdiler insanları. Din bu ise ben bu dinden değilim modundalar. Artık bizim mahalle kendi kendinden nefret eder durumda. Bütün değer yargıları alt üst edildi. Sözüm ona “Müslüman” ların dine verdiği zararı moskof vermedi. Bayburt bayburd olalı rus zulmü gördü ermeni zulmü gördü böyle zulüm görmedi Fehmi Beeeyy! Kaderin şiddetli tokadıyla toplum olarak uyanmak istemiyorsak herkes istiğfar etsin ve kendine çeki düzen versin , ramazanın son 10 günü memleketin pis siyasetçileriyle kalbimi iğfal etmeyeyim diye çaba gösterirken yazınız maalesef çabamı baltaladı. Va esefa !!!

  20. Arınç’ı bilmem ama uzun yıllar Türkiye siyasetinde/yönetiminde önemli -özellikle İçişleri Bakanlığı- görevleri yapmış olan Abdulkadir Aksu’nun Yüksek İstişare heyetinde yer alacak olması bana çok manidar geldi.

    Benim, merhum Turgut Özal hükümetlerinde İçişleri Bakanı olarak (o dönemde cemaat yapılanmasının -özellikle Emniyet Genel Müdürlüğünde- oluşmaya başladığını), AK Parti ilk dönem hükumetlerinde yine İçişleri Bakanı, bölgeden (Diyarbakır’lı) biri olarak, Doğu ve Güneydoğu aşiretleri üzerinde -özellikle PKK bağlamında- etkili olan bir isim olarak hatırladığım Aksu’yu, ilerlemiş yaşına rağmen yeniden devlet yönetimde görmeyi; İmamoğlu özelinde, Türkiye’nin siyasi yelpazesinin sol-ulusalcı kliğe evrilecek olmasının önüne çekilecek setin ilk adımı olarak anlamlandırmış olmam umarım pek uçuk kaçmaz.

    15 Temmuz mel’un darbesiyle beraber mezkur kliğin, AK Parti ve liderini kuşatmış olduğunu, ABD’nin ekonomik tehdidinin etkisiyle S 400 alımıyla ilgili kararın gözden geçirileceği bu hengamda, sanırım Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Heyetinin oluşturulmasını ve Aksu gibi gizemli bir duayenin isminin öne çıkmasını, Ergenokon tayfasına; ”hızlı koşuyorsun, azıcık dinlenme faslına geç” gibi bir uyarı olarak görüyorum çünkü; yeni bir ekonomik darbeyi ülkenin taşıyabileceği öngörülmüyor. Böylece Türkiye’nin Batı aleyhine bir ”eksen kayması” yaşamasının önüne de geçilmek isteniyor.

    Peki, Arınç’ın istişare heyetindeki ”özgül ağırlığı” nedir ki soru ise, Aksu’nun dış politika yönlü ağırlığı ne ise, iç politikaya yönelik muhafazakar tabanı konsolide edecek yönünü de Arınç’ın renklendirmiş olacağı ile cevap bulabilir.

    Eskilerden, en ağır toplardan Gül ile Babacan bu heyette yer almaya davet edilecekler mi?

    Diğer ağır toplardan biri olan Davutoğlu, Dış İşleri ve Başbakanlığı dönemlerinde uygulanan politikalarının tesiri devam ederken ve sevabına-günahına ortak olduğu bugünkü hükumetle yeniden mesai yapabileceğinin cevabını, yayınladığı manifesto ile ön almış olarak vermiş oldu zaten. Sanırım o da daveti geri çevirmeyecektir.

    Ekonomik ve siyasi olarak kritik bir süreçten geçen ülkemizde, tabi ki yüksek düzeyde istişare yapmak ve kararlarını uygulamak, netice almak gerekir. Ülke yönetiminde bulunmuş tecrübeli zevatın buna katkı sunması en tabii olandır.

    İhtiyaç duyulan Yüksek İstişare Heyetinin sadece AK Partili eski-yeni zevattan oluşmasını istemek eksik kalır. Buna katkı sunacak nice deneyimli ve akademik ama AK Partili olmayan yetişmiş insanımız vardır elbette. Henüz diğer isimler ortaya çıkmadığı için bir değerlendirme yapmak ta eksik kalır.

    Ben heyetin, AK Partili ve muhafazakar cenahtan oluşacağını tahmin ettiğim için ve semeresinin AK Partiye bir kazanç olarak kaydedileceği hesabı içerisinde olunduğunu düşündüğümden; ihtiyacen yeni bir çıkış, yeni bir parti hareketi içerisinde bulunan Gül ile Babacan’ın, nazik bir dil ile ve gerekçelerini de sunarak -yapılmadı denmesin kabilinden yapılacak olan- daveti iade edeceklerini düşünüyorum.

    Kritik süreçten geçen bir dünyada ve devletimizin de içinde bulunduğu bölgemizde, ülkemizin ali menfaatleri için gerçekten akılcı, reel istişare yapmaya ve neticelerini tez zamanda almaya, çok ama çok ihtiyacımız var.

    Geçekten…

    • Abdülkadir Aksu, Vakıfbank Yönetim Kurulu Başkanlığı’na getirilmiş. (Eski İçişleri Bakanı, yeni kamu bankası Bakanı ! )

      • Evet F.K.T. Bey.
        Ben Arınç ile beraber Aksu’yu da Yüksek İstişare Kuruluna atanmış halde okuyup/anlamış olarak yorum yapmış bulunuyorum. Bu bir hata.

        Beraberinde Aksu gibi bir ismin kamu bankası yönetim kuruluna atanmış olması az buz bir şey olmasa gerek.

        Vakıfbank gibi bir bankanın yönetim kurulu başkanlığına getirilmiş olmak mali konularda ona, banka kaynaklarının kullanımı konusunda, istişari manada hayli bir görev düşeceği anlamına da geliyor olabilir.

          • Akpartiden önce sürekli görev zararı yazan bir bankaydı vakıfbank ve diğerleri; şimdi hepsi de yıllardır katlanarak kar ediyor sn. Fkt..! Eski ve yeni türkiyenin en büyük farkı karlılıktır..:)

  21. İKTİDAR OYUNLARI HER YERDE VE HER ZAMAN BİRBİRİNE ÇOK BENZERLER.
    Muhtemel rakipleri ya makam ve büyük imkanlar sunarak saflarına katmak.
    Ya da buna rağmen teslim olmayanları bazı yöntemlerle tehdit etmek ve bir sebeple cezalandırmak.
    Tarihin yönetim ve liderliği korumanın değişmez kuralı.
    POLİTİK DEHA BU ALSA GEREK.
    Bütün marifet gel dendiğinde koşa koşa gelenlerin sıraya girmesi.
    Git dendiğinde pılı pırtıyı toplayıp sessizce uzaklaştırılmak.
    Eli güçlü olanlar kuralları koyarlar.
    Burada asıl metot taltif edilenlere geniş kadrosu ile imkan tanınmasıdır.
    Günün birinde vicdaninin sesine dayanamayıp kulak verme gibi bir yanlışlığa girer ve içer de muhaliflik yapmaya kalkarsa Devlet imkanlarından faydalanan yakın çevresinin göbek bağı kesilme tehlikesi doğar.
    İşte sayesinde nemalandığı bu yakın çevresi, bunu kaybetmek tehlikesi karşısında vicdaninin sesini çıkarmasına engel olmak için yapmayacağı şey yoktur.(mahallesinin baskısı)
    Oto kontrol sistemi ile şirazeden çıkacaklar böylece kontrol altında tutarlar.
    Liderlik, yönettiklerinin güçleri ölçüsünde hakkaniyetli bir şekilde nemalandırma marifetinden geçer.
    Yönetilenler tatmin olduğu sürece sorun olmaz.
    Çoğunluk hakkına razı oldukça lider işini en iyi bir şekilde yapmış demektir.

  22. İçerine katılmadığım makale. Bit Pazar’ın Nur yağabileceğini düşünen olabilir. Aksu Kürt oylara göz kırpmaktır Arınç ise Saadet oylarına mesaj. AKP seçim endeksli hareket ediyor. Buradan 82 milyona bir şey çıkmaz. Melih Hamamcıoğlu

  23. Bülent Arınç saraya atanması sonrası Sayın Melih Gökçek’in tepkisini çok merak ediyorum. Malumunuz Bülent Arınç ve Melih Gökçek arası bir hayli limon…..
    Selam ve dua ile….

  24. Erdoğan ,Aklinca Bülent Arinçla! Dişardaki itibarini düzeltirecek….
    Gülen Cemaatiden bahs ediyorum!
    Her halde bu sefer avuçlarini yalarlar.

    Öğle Gulen cemaatinden 16 / 17 yil Hapis cezasina çarptirdiklari 3/4 kişiyi tahliye ederek başladiklari dümenlerini geri kalanlar içinde ilk vuruş düdüğnü “hoca efendiye bir emirleri olup olmadiğini sormaya” gidenlere
    ile başlamişa benziyor.

    Tabii koltuk sallanmaya başllayinca.
    Birden bire bütün düşmanlar dost oldular.
    Daha arkasi Istanbul seçimlerinden öncede sonrada gelecek ve gelmeyede devam edecek.

  25. Bir süredir beklentisinde olduğum yazı geldi sayın Koru’dan.

    Bülent Arınç ve Ahmet Davutoğlu, Abdullah Gül isminin ima ettiği tutarlı ve samimi, ilkesel, bütünleşik vizyondan, o vizyon ve ilkeler etrafında bir araya gelmiş kadrolardan ayrıştırılmalıydı. Bir Ocak Medya yazarının tabiri ile söylersek, “trenden indirilenler”in hepsinin aynı görünmesi gibi bir tehlike söz konusuydu.

    Bülent Arınç’ın ve benzerlerinin kendilerini kendi elleriyle ayrıştırarak AK Parti Şirketi ile yeniden kucaklaşmaları, bir ilkesizlikler ve tutarsızlıklar manzumesi olan Ahmet Davutoğlu’nun da nihai olarak Şirket’e geri dönecek görünmesi, benim açımdan sevindirci olur.

    Arı, berrak bir suya ihtiyacımız var, bulanık bir suya değil. Bugünün muhafazakar ruhunda ve ülkemizin yakın geleceğinin siyasal serüveninde, ilkeleri, düşünce ve vizyonları açısından ayrışmış siyasal kadrolara ihtiyacımız var.

    Abdullah Gül, o tutarlı, sahici ve inandırıcı siyasal geleneğin ve kadroların imasıdır.

    Çok değerlidir. . .

  26. yani diyosunuz ki hele bi siz yolu acin zaten niyetinizde yeni parti muhaliflik falan degil. asil amac yemlenmek birakinda Gül gibi partik uygun konjoktude etkili bi sekilde kurulabilsin ayakbagi olmayin “sadakatinizin” karsiligini da baskan verecektir ayak bagi olmayin yani. dogru bem ce de sizce sayin koru;))

Yoruma kapalı.