AK Parti sözcüleri 31 Mart seçiminde oylarının çalındığı iddialarında ısrarlı. Bir gencin “Seçim neden yenileniyor?” sorusuna “Oyları çaldılar çünkü” cevabını veren, şimdilerde “Oylarımız iç edildi” diyerek iddiasını sürdürüyor. Namaz çıkışında “Hırsızlara oy vermeyin” çağrısı da yapıldı.
“İç ettiler” ithamında bulunan AK Parti’nin İstanbul büyükşehir belediye başkan adayı… “Hırsızlara oy vermeyin” çağrısı yapan da AK Parti’nin genel başkanı…
Arkasında bakanlıklar, başbakanlık ve TBMM başkanlığı bulunan Binali Yıldırım‘ın “İç ettiler” iddiasını önemsemek gerekir. “Hırsızlara oy vermeyin” diyen ise Cumhurbaşkanı; doğal olarak onun sözünün de bir ağırlığı var…
‘Çalınma’ konusunda bu kadar ısrarcı olununca, onlardan aldıkları işaretle yazı yazan ve yorumda bulunanlar da, günlerden beri, YSK kararını aynı iddiayı yansıtır biçimde yazılarına ve yorumlarına malzeme yapıyorlar.
Çok ciddi bir iddia bu…
Yüksek Seçim Kurulu (YSK) seçimi 23 Haziran’da yeniletme kararını bu iddia üzerine oturtmamış olsa bile, AK Parti’nin yetkili ve etkili isimlerinin ısrarcı tavırları konunun üzerinde düşünmeyi gerektiriyor.
Suç varsa suçlu nerede?
Ben de düşündüm. Düşündüklerimi aşağıda özetliyorum.
‘Hırsızlık’, ilkelinden en gelişmişine bütün hukuk sistemlerinde ‘suç’ sayılan bir cürüm. ’10 Emir’de de “Hırsızlık yapmayacaksın” diye bir madde var. Bizde bazen bir kilo baklava çalan çocukların birkaç yıl hapis cezasına çarptırıldıkları ara sıra gazetelere haber oluyor.
İddiaya göre, bu defa çalınan birkaç kilo baklava değil, İstanbul halkının sandık başına gitme zahmetine katlandıkları oyları çalındı. YSK’nın seçimi yenileme kararı yüzünden pek çok İstanbullu yaz tatili programını değiştirmek zorunda kalacak.
Daha da önemlisi, 15 milyondan fazla insanın yaşadığı ülkemizin en büyük kenti birkaç ay ‘kayyum’ ile yönetilecek ve bunun müsebbibi de YSK’nın seçimi yenileme kararı. O kararın temelinde ise AK Parti sözcülerinin ‘hırsızlık’ gerekçesine dayalı resmi itirazları bulunuyor.
Olayın ciddiliği tartışılmaz.
Ciddi ciddi tartışmaya hazırım, ama denklemde bir boşluk hissetmemek de imkansız. Boşluk şu: Suç varsa, birileri bir suç işlemişse, o birilerinin kim olduğunun tespit edilmesi ve suç işleyenlerin cezalandırılmaları gerekmez mi?
Sınav sorularını çalarak kendileriyle birlikte yarışan diğer adayların hakkını yedikleri iddiasıyla haklarında gözaltı işlemi yapılmış, tutuklanmış, yargılanmakta olan, bir bölümü cezalara da çarptırılmış insanlar var.
Ha sınav sorusunu çalmak, ha oyları… İkisi arasında bir mukayese yapmak gerekirse, millet iradesini sakatlama yönüyle oy çalmanın çok daha vahim bir suç olması gerekir. İddia doğruysa, birileri sandığa düşen oyları çaldıkları için İstanbul belediye başkansız kaldı, oy verenler de bir kez daha sandığa gitmek zorunda bırakıldı.
İyi de bu suçu işleyen ‘birileri’ kim?
Bu soruya da ‘başka birilerinin’ cevap vermesi gerekmiyor mu?
Suç varsa, oyların kullanıldığı sandıkların başında işlenmiş olmalı o suç. Sandıklar, o sandıkların güvenliğinden sorumlu olanlar ve onları görevlendirenler belli. Hangi sandıkta oy çalındıysa o sandığın görevlilerinden hesap sormak, yasaya aykırı bir görevlendirme söz konusuysa görevlendirenleri hesaba çekmek neden akıllara gelmiyor?
‘Çalma’ fiiliyle, doğrudan suçlanmasa bile, CHP ilişkilendiriliyor. “Hırsızlara oy vermeyin” çağrısının muhatabı CHP’den başkası olamaz. “Çaldılar” veya “İç ettiler” ithamlarını yetkili ve etkili ağızlardan işittiğimde, benim aklıma yalnızca “Bunu yapsa yapsa CHP yapmıştır” düşüncesi geliyor.
CHP çalmışsa oylarımızı neden CHP hakkında bir işlem yapılmıyor?
‘Suç’ varsa ‘suçlu’ da olmalı, ‘suçlu’nun olduğu yerde de ‘ceza’ gündeme gelmelidir.
Mantık bunu gerektirir.
Oysa şimdi bunun tam tersi söz konusu: ‘Suç’ atfı yapılıyor, ‘suçlu’ da ima yoluyla belirleniyor, ancak ‘ceza’ vermek için herhangi bir hareket görülmüyor.
Yoksa ithamlar yersiz mi? Ortada bir ‘suç’ ve dolayısıyla ‘suçlu’ yok da biz boşu boşuna mı yazın ortasında bir kez daha sandık başına gitmek zorunda bırakılıyoruz?
Bu durumun da bir hukuki sonucu olması gerekir ama. Birine ağır bir suç atfetmek veya olmayan bir suçtan dolayı ilgisiz birilerini (bu olayda bir kez daha sandık başına gitmek zorunda bırakılan seçmenleri ve yenilenen seçim kampanyası için yeniden külfet altına giren adaylar ile partilerini) cezalandırmak da suç olmalı.
Günlerdir bunları düşünüp duruyorum işte ve işin içinden çıkamıyorum.
Muhalefet partilerinden biri -bu durumdan en fazla etkilenen CHP ve Saadet Partisi mesela- konuya açıklık kazandırmak üzere suç duyurusunda bulunamazlar mı?
Kabahat askıda mı yoksa yine?
Uzun yıllar önce, Demokrat Parti döneminde, muhalif tiyatro eserleriyle seyirci karşısına çıkan Muammer Karaca‘nın sahneye taşıdığı oyunların birinin adı ‘Kabahat Askıda’ idi.
[Bir diğerinin adı da ‘Etnan Bey Duymasın’dı. Menderes de gidip en ön sıradan kahkalarla izlemişti kendisini hicveden oyunu. Demirel’in kendisiyle ilgili muhalif oyunu izlerken attığı kahkahalar için yazının başındaki fotoğrafa bir kez daha bakabilirsiniz.]
Şimdi de kabahat, hatta suç, hatta cürüm iddiası var, ama sanki askı suçlanıyor…
ΩΩΩΩ