Gözlerim bine yakın davetli arasından ister istemez bizden tanıdık bir yüz aradı, ama nafile; Almanya’yı 16 yıl (1982-1998) başbakan olarak yönetmiş Helmut Kohl’un Fransa’nın Strasburg kentindeki Avrupa Parlamentosu’nda düzenlenen cenaze töreninde Türkiye’yi temsil eden bir kişi yoktu.
Vardıysa bile ben göremedim.
Avrupa Birliği’nden devlet başkanlarının orada bulunması doğaldı, hatta küs öldüğü Almanya başbakanı Angela Merkel’in varlığı ve övücü bir konuşma yapması bile şaşırtıcı değildi. İsrail’in başbakanı Benjamin Netanyahu’nun, Rusya Federasyonu başbakanı Dmytri Medvedev’in yanında Türkiye’den de –cumhurbaşkanı olmasa bile başbakan düzeyinde– bir temsil herhalde gerekirdi diye düşünüyorum.
Bir rüzgar.. Thatcher’i.. Reagan’ı.. Kohl’ü.. ve Özal’ı.. iktidara taşımıştı
Helmut Kohl ülkesinin Türkiye ile ilişkilerine önem veren bir başbakan olarak hatırlanıyor. Oğullarının biri İngiltere’de okurken tanıştığı bir Türk kızı ile evlenirken.. düğünün öncesi ve sonrasında ülkemize gelmiş.. ve her gelişinde Turgut Özal ile uzun görüşmeler yapmıştı.
Turgut Özal’ı Türkiye’de başbakanlığa taşıyan global rüzgar başka ülkelerde de benzer ideolojilere sahip kişilere aynı başarının yollarını açmıştı: Hepsi de özgürlükçü, liberal ekonomiden yana, komünizme karşı Margaret Thatcher İngiltere’de (1979), Ronald Reagan ABD’de (1980), Helmut Kohl Almanya’da (1982), Turgut Özal da Türkiye’de (1983) ülkelerini yönetme yetkisini kazandılar.
Komünizmin çöküşünde bu dörtlünün ülkelerini yönetiyor olmasının büyük katkısı olduğu muhakkaktır.
Helmut Kohl, Rusya’da komünizmin çökıüşünü de getiren Berlin Duvarı’nın yıkılışı (1989) sonrasında, hiçbir zaman gerçekleşmeyeceği sanılan iki Almanya’nın tek çatı altında birleşmesini sağlayan isimdir.
Avrupa’da iki büyük ve tahrip edici savaşın yaşanmasına sebep olmuş ülkedir Almanya; bu sebeple, İkinci Dünya Savaşı’nın galip ülkeleri, benzer bir durumun yeniden yaşanmamasının tek garantisi olarak gördükleri formülü kendi aralarında Almanya’nın parçalanmasında buldular.
Federal Alman Cumhuriyeti silahsızlandırılarak Batı Bloku içerisinde korundu; buna karşılık Demokratik Alman Cumhuriyeti (Doğu almanya) ise Sovyetler Birliği’nin himayesine bırakıldı. Doğu’daki komünist yönetim, Batı’ya geçişi imkansız hale getirmek için de, ikiye bölünmüş başkent Berlin’in tam ortasına bir duvar dikiverdi.
Yıllar sonra, önce (1989) o duvar yıkıldı, bir yıl sonra da iki Almanya birleşti.
Kohl’ün en büyük başarısı bunu sağlamaktı.
Bir başka başarısı da, Sovyet sisteminin yıkılışı sonrasında ortaya çıkan yeni devletlerin teker teker Batı bloku içerisine kabul edilmesini sağlamak oldu.
Strasbourg’taki törende yapılan konuşmaları dinlerken, Doğu’da kalmış Avrupa ülkelerinin Batı’yla bütünleşmesi sürecinde Kohl’un sevinçten ağlamaklı olduğunu da öğrendik.
Almanya’nın kökü bayağı eski Türkiye ile ilişkilerini araya giren yılların sevgi-nefret ikilemi dışına çıkararak yeniden sağlıklı bir çizgiye oturtma çabasını başlatan ve AB üyeliğinin olabileceği umudunu veren kişi de Helmut Kohl’du.
Bill Clinton, törendeki konuşmasında, “Kohl bize kendimizden, görev dönemimizden ve kariyerlerimizden daha büyük bir şeylerle meşgul olma şansını verdi” derken, onun iyi ilişkiler kurma çabasını gösterdiği ülkeler arasında Türkiye’yi de saydı.
Yıldızların parladığı anlar
Avrupa ülkelerinde en uzun süreyle başbakanlık yapanlar listesinin ilk sırasında 16 yıl ile Kohl bulunuyor. Bu başarıyı ona sağlayan üstün aklı, engin deneyimi, herkesle iyi geçinmesi gibi hasletler değildi; şansı yaver gitmişti ve Avrupa’daki altüst oluşları iyi değerlendirebilmişti.
Tarihte öyle sıkça meydana gelmediği bilinen yıldızın parladığı anları yakalamayı bilmişti Kohl.
(‘Yıldızın Parladığı Anlar’ (Sternstunden der Menschheit) Avusturyalı yazar Stefan Zweig’in dünya tarihinde altüst oluşlar yaşandığı dönemlerde ortaya çıkan büyük adamları anlattığı kitabının adıdır. Zweig’in bu kategoride değerlendirdiği kişiler arasında Lenin, Tolstoy, Dostoyevski, Napoleon Bonapart, Goeth ve Handel yanında Bizans’ı fetheden Fatih Sultan Mehmed de bulunmaktadır.)
Yoksa ülkesinde ‘lahana’ sıfatıyla küçümsenen bir politikacıydı alt tarafı.
Parti başkanlığı ve başbakanlığı terk etmesi gerektiğinde, bir gün öncesine kadar birlikte olduğu dostlarıyla yollarını ayırmış, kendisini ‘unutulacaklar’ arasına atmıştı.. ölümünden birkaç yıl önce evlendiği ikinci karısı da, öz çocuklarıyla bile arasını açacak bir davranış sergileyince.. Helmut Kohl yalnızları oynamaya başlamıştı.
Vaktiyle kendisinin hayli sıkıntılı günler geçirmesine sebep olmuş Almanya’nın şimdiki cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’in Strasbourg’taki törene davet edilmemesi dikkat çekiciydi.
Ölümü üzerinden 15 gün geçtikten sonra dün onuruna düzenlenen Avrupa Parlamentosu’ndaki tören bu sebeple şaşırtıcı oldu benim için…
Aralarında eski-yeni devlet adamlarının, cumhurbaşkanları ve başbakanların bulunduğu bine yakın davetli, Avrupa tarihinde silinmez izler bırakmış bir adamı uğurladılar…
Turgut Özal sağ olsaydı o törene mutlaka davet edilirdi. İspanya’nın eski sosyal demokrat başbakanı Felipe Gonzalez (1982-1996) bile oradaydı, üstelik bir de konuşma yaptı.
ΩΩΩΩ
Yazık. Türkiye neredeyse kendi halkının yarısı dahil herkesle kavgalı. İktidarın tek dost gördüğü Katar bile çok dillendirdiği Arakanlılar yerine zengin ABD’nin kasırgazedelerine yardım ediyor. Ölüm. En insanca olaylar karşısında bile siyasi davranarak, Dünya’da yalnızlaşarak nereye varacağız? Eyy…eyy diye herkese posta atmamıza bizim dışımızda herkes komedi olarak değerlendiriyor. Dünya’nın maskarasıyız adeta…
Bize her defasında aşağılık muamelede bulunan avrupaya bu konuda gitmemek.. Yerinde bir karar diye düşünüyorum.
Türkiyemiz büyüktür. Önüne gelen herkesin ayağına gitmemeli.
Bizden biri katılma isteğini bildirse acaba uçağı indirirler miydi? Yoksa “Türk vatandaşlarıyla buluşabilirler, sakın fırsat vermeyin, takibe alın.” derler miydi. Ya da çizdikleri çizgilerin dışına adım dahi attırmazlar mıydı? Yoksa “iyi ki geldiniz” deyip yollarına gül mü sererlerdi. Aklıma merhum M.A.Ersoy’un birinci dünya savaşında Filistin işgalinin Almanya’daki yarattığı sevinci anlattığı hatırası da geldi. Almanlar Özal’ı değil sadece alayımızı çok severler. Sağ olsunlar…
Frank-Walter Steinmeier oradaydı ama konuşma yapmadı.
https://youtu.be/uJNuwrWTdXk?t=41m8s
Yoruma kapalı.