You are currently viewing Bir gazetecinin -bu ben oluyorum- bir günlük uğraşısından bilinmesi yararlı ayrıntılar…

Bir gazetecinin -bu ben oluyorum- bir günlük uğraşısından bilinmesi yararlı ayrıntılar…

Bizim işimizin yarısı arşivcilik. 

Çevremden biliyorum, düne kadar geleneksel haber kaynaklarına -gazetelere ve TV kanallarına- yoğunlaşan pek çok insan, son zamanlarda alternatif yol arayışına giriyor.

Alternatif yol ise birden fazla.

En önemlisi Youtube üzerinden yapılan yayınları izlemek.

Pek çok gazeteci -kimi geleneksel medyayı terk ederek, kimi kendisine başka çare bırakılmadığı için- Youtube’da kanal sahibi oldu. Milyonun üzerinde aboneye sahip olan, her yorumu onbinlerce kişi tarafından izlenen gazeteciler var.

Bazılarını günlük izleme listeme aldığım bu meslekdaşları tebrik ediyorum.

Çevremde bana “Sen de yap, bir kanal aç, yorumlarını paylaş” telkininde bulunanlar çok. 

Övünmek gibi olmasın ama aslında bu işe ilk başlayanlardanım. Youtube’daki hesabıma girip bir kez daha kontrol ettim. 2017 yılının en başında, birbiri ardına beş hafta boyunca, değişik konularda yorumlarla izleyici karşısına çıkmıştım. Arkada kitaplarım, önümde emektar yazı masam, onun üzerinde yayınlanmış kitaplarımdan birkaçı, fazla uzun olmayan -5-6 dakika kadar- yorumlar yapmıştım.

Youtube’da duruyor onlar.

5-10 bin kişi izlemiş herbirini, bazılarını 10 binden de fazla kişi…

Sonrasında yaptığımı kendim de çok beğenmediğimden durdum; “Benim işim yazarlık” diye de kendimi teselli ettim.

Erken yola çıkmanın bazen böyle mahzurları olur. Daha sonra aynı yolu seçenler, hele bir de çıkışları herkesin merakla izlediği olayların yaşandığı bir döneme rastladıysa, çıkar çıkmaz kitlesini bulma şansına kavuştu.

Görüşlerimi yayınlamakla yetiniyor, yorum için davet eden alternatif kanallara genellikle ‘Hayır’ demiyorum.

Tabii bir de her hafta salı gecesi Flash-TV’de katıldığım ‘Şura’ programı var. 

[Flash-TV’nin yayınına son verdiğini, programların ‘Flash-Haber’ adını taşıyan yeni kanalda devam edeceğini öğrendim. Size de duyururum.]  

Bu yazıya “Bizim işimizin yarısı arşivcilik” cümlesiyle girmemin sebebi de kendimi televizyoncudan çok yazar olarak görmem sebebiyle. 

Son 50 yıl boyunca her günümün birkaç saati okuyup not almakla geçti, geçiyor. Kitaplar okuyorum, günlük gazetelere göz atıyorum, haftalık-aylık dergileri karıştırıyorum, sonradan işime yarayacak ya da yeniden başvurmam gerekecek bilgilerle karşılaştığımda, onları bir yerlere kaydediyorum.

Önce not kartlarına not alarak başladım, sonra defterlere… Bu arada, gazete kesiklerini de dosyalara…

Dijitale geçtiğimde eski arşivimden işe yaramayacak olanlar dev bir yığına dönüşmüştü.

Pek çok kişi ben ne zaman arşiv konusunu açsam “Ne gereği var, internet arama motorları ne güne duruyor, istediğin bilgiye hemen ulaşabiliyorsun” tepkisini veriyor. 

Elbette ben de ‘Google’ kullanıcısıyım ve böyle bir kolaylığı dünyaya sunmuş olan insanlara hayır dua edesim geliyor. Eskiden erişmem birkaç saati alan bir bilgi veya belge, şimdilerde birkaç dakika içerisinde karşıma çıkıyor.

Yine de arşiv gerekliliği sürüyor.

Neyi arayacağımı bilmem için en başta arşivimin olması gerekiyor.

Her gün yaklaşık yerli-yabancı 25 gazeteye göz atıyorum. Bana bunu sağlayan yüklü sayılabilecek bir abone bedeli ödediğim ‘pressreader’ diye bir program var. Orada binlerce gazete ve dergi elinizin altında. İçlerinden ayırdıklarımı her gün benim için seçerek önüme getiriyor program.

Okuduklarım içerisinde ileride yararlanmam gerekeceğini düşündüğüm haber ve yazılara şöyle bir tıklayınca program onu nereye kaydetmeyi düşündüğümü soruyor, tercihimi öğrenince derhal o yazıyı arşivime ekliyor.

Yıllardır kullandığım arşiv programının adı ‘Evernote’

‘Apple eco-sistemi’ içerisinde olduğum için saklamaya değer bulduğum metinleri günlük dosyalar halinde iPad’imin ‘Notes’ programına kopyalıyorum. Gazete ve dergileri okuyup son haber/makaleyi programa kopyaladıktan sonra o günün arşivini teşkil eden dosyayı baştan aşağı yeniden gözden geçiriyorum.

İçlerinden en fazla dikkatimi çeken bazılarının başlığını ayrı bir deftere kaydediyorum.

Defter de farklı bir defter ama.

Farklılığı, özel kalemiyle kaydı yapılan notların sonradan defterden silinebilmesi. Aynı sayfaya defalarca not alınıp o notlar defalarca silinebiliyor. Tükenmez kalem gibi tükenmez defter yapmışlar…

Tabii silmeden önce kaydı tuttuğum notları içeren sayfayı farklı bir dosya halinde kolay ulaşılabilecek bir veri deposuna gönderiyorum.

Bunun için de ‘dropbox’ deposunu kullanıyorum.

Kayıtların silinebildiği özel kalemli defterin adı ‘RocketBook’ (Amazon‘da var). Kayıtları tuttuğum sayfanın cep telefonumla çektiğim fotoğrafını, defterin özel programı, hemen ‘dropbox’ hesabıma kendisi gönderiyor. Program, istersem, el yazımla tuttuğum notu düz metne de çevirebiliyor.

Bu işlem bitip not sayfam veri deposuna ulaşınca, kaydı tuttuğum defter sayfasını, ertesi gün yeniden kullanmak üzere siliyorum.

Karmaşık mı oldu? Öyle görünse de işlemlerin bütünü hiç karmaşık değil.

Birkaç basamaklı bir işlem olduğu için, okumam, okuduklarımdan arşiv için tercihlerim, içlerinden bazısını deftere kaydetmem, defterdeki sayfayı fotoğrafını çekerek veri deposuna göndermem işlemleri sırasında belleğim birkaç kez devreye girdiği için arşiv korumasına aldığım malzeme daha kolay aklımda kalıyor.

Gazeteciler için arşiv çok önemli, ancak bilgiyle az çok teması bulunan her mesleğin de yararlanılacak kaynaklar için bir arşive ihtiyacı olabilir.

Anlattığım benim uyguladığım yöntem.

Tavsiye ederim.

 ΩΩΩΩ