Diktatör, hakkında iki mısra yazan bir şairi ölüme gönderecek, bir başka şairi arayıp onu da günahına ortak ediyor

14
Reklam

Sovyetler Birliği için 1930’lar Josef Stalin’in devlet başkanı olarak ülkesinde terör estirdiği yıllardır. Ülkesini Lenin tarafından kurulmuş komünist sistemin parti genel sekreterine tanıdığı tek adamlık gücüyle tam 30 yıl yönetmişti Stalin.

Onun döneminde çok sayıda muhalif kendisini kürek mahkumu olarak Sibirya’da bulmuştur.

Alexander Soljenitsin’in ‘Gulag Takımadaları’ adlı üç ciltlik nehir-romanında anlatılan vahşi aydın kırımını hatırlayalım.

Halkın tepesinde en azgın baskıların uygulandığı 1934 yılının haziran ayında, Stalin, bir gün, ülkenin en büyük şairi Boris Pasternak’ı telefonla arar.  

Pasternak yıllar sonra bir de roman yazacak, o romanını ülkesinde bastıramadığı için İtalya’ya göndererek Sovyetler Birliği dışında yayınını sağlayacak, o romanı ertesi yıl -1958- kendisine Nobel edebiyat ödülünü kazandıracaktır.

Yıllar sonra -1965- Julie Christie ve Ömer Şerif’in başrolünü paylaştığı filme de konu olan meşhur ‘Doktor Jivago’ romanı…

Telefon çalıp kendisini arayanın Stalin olduğunu öğrenince Pasternak’ın ne hale geldiğini tahminde zorlanıyorum.

Şaşırtıcı olan Stalin’in büyük şairi arama sebebidir.

Reklam

Rusya’nın Pasternak kadar önemli birkaç şairinden biri olan Osip Mandelstam eleştirel yaklaşımı yüzünden gözaltına alınmıştır ve Stalin bu konuda ne düşündüğünü öğrenmek için Pasternak’ı aramıştır.

Mandelstam’ın o günlerden sonra başına gelenleri, bir yazıdan aynen nakledeyim:

“1934’te Stalin üzerine yazdığı bir şiirinden ötürü tutuklandı. Önce Urallar’daki küçük bir kasabaya, oradan da Voronezh’e sürüldü. 1937 Mayıs’ında sürgün süresi bitince Moskova’ya döndü. Bir yıl sonra ikinci kez tutuklanarak beş yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Cezasını çekeceği kampa giderken, yolda kalp krizinden öldüğü bildirildi.”

Mandelstam bir yıl önce -1933- ‘Stalin Epigramı’ adını taşıyan ve edebiyat çevrelerinde elden ele dolaşan kısa bir şiir yayımlamıştır.

Acaba Pasternak kendisi gibi şair olan Mandelstam’ın tutuklanması hakkında görüşünü almak istemiş olan ülkenin tek adamına ne demiş olabilir?

“Ne yapıyorsun, bir edebiyat insanına böyle bir muamele reva görülür mü?” tepkisini mi vermiştir, yoksa “O da çok ileri gitmişti, başına gelen az bile” demiş olabilir mi?

Rivayetler muhtelif.

Konunun dikkatime gelmesi, üç yıl sonra 90 yaşına girecek olan ve hemen her yıl Nobel edebiyat ödülünü kazanması beklendiği halde bir türlü o ödüle layık görülmeyen Arnavutluk’un en bilinen romancısı İsmail Kadare’nin şu sıralarda İngilizcesi ‘A Dictator Calls’ (Bir Diktatör Arıyor) adıyla yayımlanan yeni romanı oldu.

Reklam

Arnavut yazar, romanında, 1930’lardan bugüne konuya ilişkin yapılmış birbirinden çok farklı açıklamalar üzerinde oynayıp durmakta. Tam 13 ayrı tez var ikili arasındaki görüşmede geçenlerle ilgili.

Pasternak’a yakın olanlar -eşi, yayıncısı- ne demesi gerekiyor idiyse onu en yetkin biçimde söylediğini ileri sürerken, Stalin’in çevresi -özellikle de KGB- Pasternak’ı ‘ödlek’ gösterecek ifadeler kullanmakta.

Kadare’nin romanı çıkana kadar Stalin ile Pasternak arasında üçüncü bir kişiyle –Mandelstam ile- ilgili bir telefon görüşmesi geçtiğinden haberdar değildim. 

İşin bizler için ilginç yönü, Pasternak ile Mandelstam’ın neredeyse bütün eserleri dilimize kazandırılmış bulunuyor ve her iki şair-yazar da bizim edebiyat çevrelerimizin yakından tanıdığı isimler.

Stalin hakkında da nice kitap yayımlandı.

Ama işte bu olay benim dikkatimden kaçmış.

Ne büyük sorumluluk Stalin’in Pasternak’a yüklediği…

Pasternak bir başka şairin başına gelebilecekleri engellemek için dili döndüğünce onu savunan sözler sarf etmiş, Stalin buna rağmen Mandelstam’ı ölüme gönderdiyse bir türlü, yok kendine özel sebeplerle -kıskançlık, çekememezlik veya korkaklık aklıma gelen birkaç sebep- sesini çıkarmamış veya aleyhinde konuşmuşsa bir başka türlü dert.

Haksızlıklar karşısında susmak kötü, haksızlığa onaylayarak destek vermek daha da kötü…

Diktatördeki şu rahatlığa bakın. Adamı ölüme gönderecek olması ve bir başkasını onun başına saracağı derdine ortak etmesi yetmezmiş gibi, bu yaptığını duyurarak adamı –Pasternak’ı- günümüze kadar spekülasyonların odağı haline getiriyor.

Bu yazıyı yazarken bile tüylerim diken diken oluyor.

Doktor Jivago romanını da romandan çevrilen filmi de çok sevmiştim.

ΩΩΩΩ

Reklam

14 YORUMLAR

  1. aydınlar toplumun aynası derler, bence toplumun feneri olmalılar. ancak aydının da o toplumun içinden çıktığını unutmayalım tüm arazlarıyla. pasternak ne demiştir bilmem ama, bu toplumda böyle bir hadise olsa sesini çıkarmayacak mebzul miktarda aydın kitlemiz olduğu gerçek. sesini çıkaranlar zaten çoktan yurtdışına gitmek zorunda hissettiler, muhalif hissedenler bile düşük yoğunlukla hareket ediyorlar.
    yargılamıyorum aslında. sadece tespitim bu şekilde.
    aydınıyla halkıyla, medeniyet tasavvurumuz yoksa, hak ettiğimize layığız.

  2. 15 temmuz darbe sürecinin etraflıca çalışılmış bir filmi yapılsa dünyanın tüm ödüllerini toplar herhalde, çünkü 15 Temmuz’un planlamasında bizzat bulunduğunu itiraf eden Gökhan Sönmezateş’e göre de “dünyanın en büyük kumpası” olara niteleniyor.

  3. Elbette Pasternak hangi yolu seçerse seçsin başına gelecekleri tahmin edebiliyor olmalıdır. Bu yüzden korkusuyla başa çıkabilmişse kendince doğru cevabı vermiştir sanıyorum.

    Mandelstam’a verilen ilk cezadan da bu anlaşılıyor. İkincisinde bir kampta beş yıl ağır hapis cezası.
    Voronezh sürgününün koşullarını bilemiyorum ama kinci cezadan daha hafif bir ceza gibi göründüğü için Pasternak’ın verdiği cevabın cezayı hafiflettiğini düşünüyorum.

    Acaba Nazım Hikmet’e sorsaydı o ne derdi acaba?

  4. “ZALİM” SÖZÜNE İTİRAZ ETMEME: İDAM
    Tarihi seyyahlardan İbni Battuta 1300’lü yıllarda Hindistan’da hüküm süren Türk hanedanlığı olan Tuğluklu devletinde naklettiği Sultan Muhammed Tuğluk’un uygulamaları:
    –Horasan’lı alim Şahabettin’in kadılık görevini kabul etmediği için zorla pislik yedirilerek öldürülmesi.
    –İki şeyhin, sultan hakkında “zalim” sözünü duydukları halde itiraz etmemeleri nedeniyle idam edilmeleri.
    Daha önce de dile getirdiğim gibi hukuksuzluk yolu “tren yolu” gibidir.
    Bu yola rızan ile girersin.
    Nereye nasıl gideceğine özgür iradenle karar veremezsin.
    Hep daha çok hukuksuzluk yapmaya “mecbur” kalırsın.
    Güncel ve özele dönersek.
    Yani ülkemize ve iktidarımıza.
    İktidar derken iktidarı “asıl” ayakta tutan muhalefeti de kastediyorum.
    İşler her çıkmaza girdiğinde bir “cambaza bak” filmi vizyona giriyor
    Şu anda yeni bir senaryo mu yazılıyor?
    Yoksa çekimlere başlandı mı?

  5. Sayın yazar hem
    “Bu yazıyı yazarken bile tüylerim diken diken oluyor.” diyor, hem de
    “Doktor Jivago romanını da romandan çevrilen filmi de çok sevmiştim.” diyebiliyor, ne iş?
    prensin doğradığı amerikalı gasteci herkese ibret olsun, beterin beteri vardır derler:)

    • her acinin bir tadi vardir. acinin bitmesi mutluluk verir. baskasinin acisini anlama hissetme vicdani rahatlattigi icin mutluluk verir. vb…
      bazi seyler anlasimiyor degil mi?

  6. Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır da haksızlıklara onay verenlere ne demeli !
    Ben işin içinden çıkamadım !

  7. 1) CHP’nin bir dış politikası vizyonu var mı?
    2) Kemal Kılıçdaroğlu neden Amerika, İngiltere, Avrupa hayranı büyükelçileri göreve getiriyor?
    Partisinde Atatürkçü, antiemperyalist, milliyetçi dünyaya daha yerli ve milli açıdan bakacak bir isim yok mu?

    • Marifet güçlüyü elestirebilmektir. Asıl soru ülkeyi yöneten Akp nin bir dış politikasi varmı diyebilmektir. Malum bir gün bir güne uymuyor.

  8. Yazarın bu yazısı kadar hiçbir yazı midemi bulandırmamıştı (hamilemiyin neyin aceba).
    Stalin’i okuyunca 2023-1930=piskevit hesabının sonucu nedir diye hesap bile yapamadım kahrımdan!
    Sonra hemen Hitler geldi aklıma.
    Alamanlarla Çanakkalede omuz omuza!..
    Sonra hicaz demir yolunu yaparken yılan misali yaptıkları ve Osmanlıyı nassı söğüşlemiş oldukları tepemden alev fışkarttı adeta😡😡😡😡😡.
    Beş kızgın emoşu da görünce.. Kılıç beyin beşli çeyesi!☹️ (Yaa ne’tçezbizböyle?).
    10-15 yıl önce bir küçük yorumla yetmez ama evetçi olduğunu sonradan öğrendiğim bir (yazılarını takip ettiğim) yazara sıra sana /size gelir bu kafayla!!! tespitim tutmuştu da.. yazar beni bir bulsa…
    (Şimdi de yandaş fondaş vb basın! için aynı şeyleri düşünüyorum🤗. Vardır bir bildikleri elbet. Ayvayıya ejderide naneyide yiyecek onlar sonuçta!).
    Bir tek Nazım Hikmetin bu topraklarda yaşamını sürdürememesine içerlerim.
    Uğur Mumcu kışlalı ipekçi gibi insanlara üzülürüm. Gaffar Okkan Eşref Bitlis Yazıcıolu Adnan Kahveci en son Sinan hoca gibilere tanrıdan rahmet dilemek gelir içimden sadece.😢.
    Son söz şunu söyleyebilirim tecrübe ile:
    BİR ELİN NESİ VAR… İKİ ELİN…

  9. Çok şükür, Fehmi Bey bu gün
    siyasetin dışında bir konuyu yazmış , doğrusu hem sevindim hem de biraz
    şaşırdım !
    Ama iyi olmuş , artık şahsen bana bizdeki rezil siyasetten gerçekten gına geldi .
    Ancak konu bir yandan da ‘ ne alaka ‘ dedirtecek cinsten olmuş biraz !
    Öyle de olsa siyasetten farklı olması iyi olmuş, ancak ben ‘ bizdeki bir benzeriyle bağlantı mı kurmak istiyor acaba ‘ diye biraz artniyetli düşünmeden de edemedim !
    Ben haliyle bu konuyu hiç bilmem , hoş nerden bileceğiz ki !
    Ancak mantık yürüterek ne cevap verdigi hakkında şöyle bir tahmin yürütülebilir ; iki şairin aralarındaki ilişkiye göre yani ona uygun bir cevap vermiş olma ihtimali yüksektir, yani araları iyi idiyse iyi , kötü idiyse kötü ?
    Sadede gelirsek ; ne yazık ki böyle şeyler hayatta hepimizin başına gelebilir ,bu konuda en güzel hareket tarzını Peygamberimiz şöyle ifade etmiş: Haksızlığa gücün yetiyorsa elinle , yetmiyorsa dilinle müdahale et , o da olmuyorsa içinden kötüle ve orayı terket !
    Bir de ‘ Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır ‘ diye gayet güzel bir söz var ama kime aittir , nedir tam
    bilmem, kimi hadistir kimi değildir diyor ?

Yoruma kapalı.