Dünyada her şey ‘iyi-kötü’ ayrımında olduğu kadar keskin değildir. ‘Doğru’ ve ‘güzel’ gibi kavramlara yüklenen anlam insandan insana değişebilir. Kimisine ‘doğru’ gelen onlardan başkasına o kadar da ‘doğru’ görünmeyebilir. ‘Güzel’ sözcüğünün akla düşürdüğü de kolayca ölçüye vurulamaz.
Bazılarımız çirkini bile sevebilir.
Konu üzerinde beni düşündüren işin siyasete bakan yüzü.
Siyasi hayatta fikirler birbirinden ayrıldığı için demokrasi ile yönetilen ülkelerde birden fazla parti bulunuyor. İşin doğası da bu zaten. İnsanlar arasında var olan fikri farklılıkları göz önünde tutarsak işin doğasının bu olduğunu fazla zahmet etmeksizin anlarız. Herkesi tek bir çatı altında toplayamadığımız gibi, bütün vatandaşları aynı partinin çatısı altında buluşturamayız da.
Yukarıda okuduklarınız size malumun ilamı gibi göründüyse yanlışta değilsiniz. Gerçekten de şu ana kadar yazdıklarım atalarımız olan Adem-Havva ikilisinin dünyaya ayak bastıkları ilk güne ait bir gerçekliktir.
İnsanlar farklı farklıdır ve bu durum siyasi hayata da aynen yansır.
Siyasi hayatta doğru tek değildir
Öyleyse neden iktidar ve muhalefet sözcüleri sanki tek doğru kendilerine aitmiş ve karşı taraf mahza yanlışı, kötüyü ve çirkini temsil edermiş gibi davranıyor, konuşuyor ve bunun herkes tarafından kabul edilmesini arzu ettiğini belli ediyor?
Basit görünen bu soru aslında Türkiye’nin bugünkü açmazlarının sebebini daha çarpıcı biçimde anlamama yarıyor.
Türkiye’de siyasi hayat çok-partili özellik kazandığından beri iktidarların biri geliyor, diğeri gidiyor. En uzun süreli iktidarı AK Partili yıllarda gördük. Daha önceleri 10 yılı aşan süreyle devamlı iktidar olmuş bir parti yok ülkemizde.
Değişmeyen tek şey, iktidarlarla muhalefet olanların birbirlerine bakış tarzları. Her biri diğerinin olmamasını arzuluyor gibi davranıyor, üslubunu da buna göre ayarlıyor. İktidarlar muhalif tek bir kişi, grup, örgüt, parti olmasa ülkenin daha müreffeh olacağı düşüncesine sahip olduğu hissini veriyor tavrıyla ve uygulamalarıyla; muhalefet ise ülkenin başına gelen en büyük belanın o günkü iktidar olduğuna inandığını belli eden bir söylemi ülke gündemine dayıyor.
Olağanüstülükler biraz da bu sebeple yaşandı Türkiye’de.
Eline iktidar olma fırsatı geçiren siyasi görüş, geçmiş iktidarlara yönelttiği ne kadar eleştiri varsa, hatta biraz daha fazlasını, kendi döneminde yapma hakkına sahip olduğu görüntüsünü verebiliyor.
O görüntüyü verdiğini bile tam anlayamadan.
Geçmişten bugüne…
Bu tavırların halkı yanlarına çekme arzusuyla ilgili olduğunu elbette ben de biliyorum. Kendi fikirlerini, politikalarını, icraatlarını veya yapacaklarını anlatmayla kendilerinden uzakta duran insanları yanlarına çekmeleri zor, hatta imkansız siyasi partilerin; karşılarında yer alanları kötülemeleri de gerekli. Ancak, kötüleme yok etmeyi arzulamaya, hatta yok etmeye kadar varmalı mı?
İşin gerçeği şu: Bugünlerin temelleri çok önceleri atıldı.
Çok-partili hayatın ilk örneklerinin verildiği Demokrat Parti (DP) döneminde zamanın iktidarı zamanın muhalefetinin çetin yıpratıcı kampanyalarının hedefiydi. Buna karşılık, DP de muhalefete karşı anlayışlı davranmadı. Muhaliflerini hapse atabildi, hep muhalif politikacıya oy veren bir ili ilçe haline getirebildi, iktidara karşı çıkanları siyaseten yargılayacak özel Meclis komisyonları kurmaya kadar işi vardırabildi.
Muhalefetin lideri de ‘‘Sizi ben bile kurtaramam’’ tehditleri savurabildi iktidara karşı; darbe olduğunda da askerlerin güdümündeki hükümetlerde yer alabildi.
Hep ‘herkes benim doğrularımı kabul etmeli’, ‘ben güzelim, o çirkin’ yaklaşımı yüzünden…
Oysa doğru ve çirkin gibi kavramlar görecelidir ve insandan insana değişir.
Zaten bu yüzden, yani fikirler farklılaştığı için, birden fazla siyasi parti ve her partinin de hitap ettiği bir kitle bulunur demokrasilerde.
Karşı tarafı ‘bütün kötülüklerin anası’ olarak görmek ve göstermek o taraftan da benzer bir tepki almayı getiriyor kaçınılmaz olarak…
Siyasi hayatın içerisinde yer alanlar birbirlerini kötüleyeyim derken aslında uğraş alanlarını çirkinleştirdiklerinin farkına varmıyorlar.
Bu anlayışı yıkmak şart.
İşin tuhaf tarafı şu: Aslında bunu yapmak o kadar da zor değil.
Hiç uzağa gitmeye gerek yok; çok yakın geçmişe kadar AK Parti ile MHP sözcülerinin birbirleri, görüşleri, liderleri hakkında sarf ettikleri cümleler ile bugünkü samimi birliktelikleri bunun aslında istenirse yapılabileceğini gösteriyor.
Elbette istenirse…
Ben de işte ‘‘İstenmeli’’ demek için bu yazıyı yazdım.
ΩΩΩΩ