You are currently viewing Gürcistan, Libya, Suriye ve Ukrayna.. ‘Putin Doktrini’ Türkiye’ye ne anlatıyor? 

Gürcistan, Libya, Suriye ve Ukrayna.. ‘Putin Doktrini’ Türkiye’ye ne anlatıyor? 

Mahalleden biri önümü kesip sordu: “Ukrayna’yı mı, Rusya’yı mı tutmalıyız?

Karşımdakini iyi tanımadığım için kaçamak cevap verdim: “Biz Türkiye’yi tutmalıyız.”

Sorduğu soruyu bu kez kendisi cevapladı muhatabım: “Ukrayna’yı tutmalıyız. Biz her zaman mazlumların yanında olduk.”

Farklı düşünenler, Ukrayna’ya işgal için asker gönderilmesini ‘Amerikan emperyalizmi ile hesaplaşma’ olarak değerlendirip Rusya’nın gezegenimizi ‘Üçüncü Dünya Savaşı’ tehdidi altına sokmasını kabul edilebilir -hatta desteklenmesi gereken- bir girişim olarak görenlerimiz de var; ancak ülkemiz vatandaşlarının önemli bir bölümünün bizim komşu gibi düşündüğüne eminim.

Önünü arkasını düşünerek mi böyle bir tavır alıyor bizim insanlarımız? Sanmıyorum. Günün sonunda ağır bir faturanın ülkemize çıkartılacağını hissedip daha çok içgüdüsel olarak Ukrayna’yı tutuyorlar.

Doktrinler ve Putin Doktrini  

Diplomasi ve savunma alanlarında kullanılan bir kavramdır ‘doktrin’… Politik tavrı önemli bir devletin yöneticisi konumundaki bir liderin, ülkesi adına, kendisinden önceki ülke liderlerinden farklı belirlediği, başka ülkeleri ilgilendiren politik tavra ‘doktrin’ deniliyor.

ABD’de 1823’te James Monroe ile başlayıp Truman, Eisenhower, Kennedy, Johnson, Nixon, Carter, Reagan, Clinton, Bush, Obama, Trump ile devam ederek şu anda aynı görevi sürdüren Joe Biden’e kadar gelip geçen başkanların hepsinin kendi adlarıyla anılan birer doktrini var.

Çoğu ABD’nin yakın-uzak komşularıyla ilgili -bazısı Türkiye’yi de ilgilendiren- politik tavırları hakkında bu doktrinlerin…  

Harry S. Truman’ın İkinci Dünya Savaşı sonrasında, 12 Mart 1947 tarihinde, ülkesi adına Kongre’de açıkladığı ‘doktrin’in en önemli unsuru Türkiye’nin Boğazlar rejimiyle ilgiliydi.

Yalta’da ABD ve İngiltere ile Avrupa’yı aralarında paylaşma amacıyla aynı masaya oturan Sovyetler Birliği, Yalta’dan iki yıl sonra Türkiye’nin egemenlik alanını tartışmaya açmıştı. Moskova Montrö Antlaşması ile Türkiye’nin egemenlik alanı haline getirilmiş Boğazlar üzerinde söz hakkı istiyordu.

‘Truman doktrini’ bir yönüyle Moskova’ya “Bunu yapamazsın” mesajıydı.

Kaynaklar Rusya’nın da değişik dönemlerde yönetiminde bulunmuş liderlerinin adıyla anılmayı hak eden ‘doktrinleri’ olduğunu belirtiyor.

En önemlisi, 2014 yılı Aralık ayında devlet başkanı Vladimir Putin tarafından belirlenmiş askeri doktrindir.

Rusya, o doktrin metninde öngörülen kapsam içerisinde, işgalle veya dost bir yönetime geçişi sağlamak amacıyla, Ukrayna’yı dize getirme seferi başlatmış görünüyor.

Bugüne kadar Rusya tarafından girişilmiş askeri operasyonlara yakından bakıldığında, her birinde ortak yönler fark edilebiliyor.

Moskova’nın Gürcistan’a, Ukrayna, Suriye ve Libya’ya dönük operasyonlarında benzer bir yön var.

Hedef seçilen ülkelerde ‘azınlık’ konumunda olan gruplarla ayrılıkçı politik bir çizgi için işbirliği yapılıyor. Önce, ayrılıkçı azınlıktan yararlanılarak bir bölgeyi ana gövdeden koparma sonucu getirecek bir hareketlenme tetikleniyor. Bunun için ayrılıkçılara askeri destek de sağlanıyor. Sonrasında, hareketlenen grubun oluşturduğu bölgede egemen hale gelmesini ‘ayrı devlet’ olarak resmen tanıyor Moskova.

Gürcistan’da (2008 Ağustos) Güney Osetya ile Abhazya’da izlediği politika buydu. Ayrılıkçı gruplar desteklendi. Tek yanlı bağımsızlıklarını ilan eden o iki bölgenin Gürcistan’dan kopması sağlandı. O iki bölgenin bağımsızlığını tanıyan tek ülke Rusya.

Kırım’da Rusya yine aynı yolu izledi. Ukrayna’nın bir parçası olan Kırım’da ayrılıkçı gruplar desteklendi. İç karışıklık çıkınca Ukrayna’nın itirazlarına rağmen referanduma gidildi ve onun Rusya’ya bağlanma yönünde sonuç vermesi sağlandı. BM’nin yasal olmadığına dair kararına rağmen, referandum sonucu kullanılarak, Kırım Rusya’ya ilhak edildi.

Ukrayna’da da olan bu değil mi?

Donetsk ve Luhansk’ta ayrılıkçı güçler kışkırtılarak Kiev’den kopmayı getirecek süreç Moskova tarafından başlatıldı. Bu iki bölgede ayrılıkçı gruplar bağımsızlıklarını ilan eder etmez Moskova onları derhal tanıdı.

Libya’da da aynı çizgi izleniyor. Başkent Trablus’ta uluslararası tanınırlığa sahip bir hükümet ve Meclis var; buna karşılık, ülkenin ikinci büyük merkezi Bingazi’de kendisini ‘mareşal’ ilan etmiş ve iç savaş çıkartmış Khalifa Haftar kendi hükümetini oluşturmuş durumda. 24 Aralık 2021 tarihinde ülke çapında yapılacak başkanlık seçiminde Haftar da adaydı ve bu yolla ülkenin başına gelmeyi bekliyordu. Ülkenin seçim kurulu, aday listesindeki belirsizlikleri ileri sürerek seçimi erteletmeseydi, Rusya destekli Haftar belki de seçim yoluyla ülke yönetimini ele geçirebilecekti. 

Suriye’de ise bir yandan bir azınlığa dayalı Şam hükümetini desteklerken diğer yandan da ülkenin kuzeyindeki ayrılıkçı gruplara desteğini eksik etmiyor Rusya. Ayrılıkçı YPG/PYD güçlerinin Moskova’da ofisleri var. Örgüt temsilcileri sıkça gittikleri Moskova’da kırmızı halı muamelesi görüyorlar.

İki ülkede, Rusya, daha önce Gürcistan ve Ukrayna’da izleyip başarıyla sonuçlandırdığı taktikleri devreye sokmak için gün sayıyor.

Ordusuna Ukrayna’yı işgal emrini vermesinden bir gün önce Putin’in yaptığı konuşmada verdiği mesajlar, üstü pek az örtülü bir biçimde, Ukrayna’da meydana gelecek değişimle sınırlı kalınmayacağının işaretleriyle dolu. 

Konuşmada en fazla dikkat çeken şu bölüm ülkemizi de ilgilendiriyor:

“Geçmişte, 18. yüzyılda, Karadeniz kıyıları Türkiye ve Osmanlı’ya karşı mücadele alanı olarak kullanılmıştı. Şimdi bu ismi yok etmek istiyorlar. Ünlü komutanların çalışmalarını yok etmek istiyorlar. Karadeniz’e erişimimizi yok etmek istiyorlar.”

Çarlık döneminden başlayarak, Sovyetler’in 1947 dolayımında da tekrarladığı Boğazlar üzerinde söz hakkı talebi Putin’in hiç yabancısı değil.

Doktrininin açık edilmemiş bir parçası da bu.

“Ukrayna’da Amerikan emperyalizmi durdurulmak isteniyor” diye işgale olumlu yaklaşanlar, o konuşmadan habersiz olabilirler mi?

Emperyalizmler arasında komşumuz olanı (Rusya’yı) uzaktakine (ABD’ye) tercih mi etmeliyiz?

Bereket Türkiye’de halk sağduyusuyla komşumuzun benimsediği tavrı aldı.

ΩΩΩΩ