Çok uyumlu, fazla sorun çıkarmayan bir muhalefetimiz olduğunun herhalde herkes farkındadır. Başkaları olmasa bile iktidarın bu durumu hayli önceden keşfettiğini ve politikalarını bunu bilerek daha rahat belirlediğini sanıyorum.
Lafa gelince en ağırı muhalefet sözcülerinin ağzında, ancak işe gelince eylem bayağı yumuşuyor, uyumlu hale geliyor.
En son örnek erken seçimle ilgili.
Muhalefetin ana gövdesini oluşturan Millet İttifakı içerisinde yer alan partiler, AK Parti ile iktidar ortağı MHP’nin seçim tarihini erkene çekme niyeti iyice belirgin hale gelince bir karşı çıkış yapmışlardı. Önce İYİ Parti sözcülerinden işittiğimiz “Seçim tarihi erkene alınacaksa biz ancak 6 Nisan 2023’ten önceki bir tarihi kabul edebiliriz” çıkışı, hemen arkasından, diğer muhalefet partileri sözcülerince de tekrarlanmaya başlanmıştı.
“Herhalde son yemekli buluşmada üzerinde etraflıca durulmuş ve birlikte kararlaştırılmış bir ilke kararı bu” diye düşünmüştüm.
Kararın ardındaki hesap muhalefet açısından doğruydu.
Bir önceki seçimde uygulanan, ittifak içerisindeki partilere birlikte oldukları için yarar sağlayan kolaylığın kendilerine daha az milletvekili çıkarma sonucu getirdiğini görünce, iktidar, geçen yıl Meclis’ten geçirdiği seçim yasasıyla o kolaylığı iptal edivermişti. Yeni seçim yasası içerisinde yer alan partiler için ittifakı yararlı olmaktan çıkarıyor.
Ayrıca, sandık güvenliği açısından da sakıncalı bir maddesi var yeni yasanın: 1950’li yıllardan beri uygulanan bir düzenlemeyle, il ve ilçelerde en kıdemli hakimin başkanlığında oluşan seçim kurullarına yeni yasada farklı bir düzen getirilmiş ve kıdem şartı ortadan kaldırılmış bulunuyor.
Yeni yasa bu yılın 6 Nisan günü yürürlüğe girecek.
Seçim o tarihten sonra yapıldığı takdirde yeni yasa uygulanacak, daha önce yapılacak bir seçimde ise eski yasadaki çerçeve geçerli olacak.
Muhalefetin erken seçim için ‘en geç 6 Nisan’ tarihinde ısrarının sebebi buydu.
Hesap kesinlikle muhalefet açısından mantıklıydı.
İktidar sözcüleri ve AK Parti’nin itibar ettiği gazeteler ile TV yorumcuları ise, muhalefetin ‘6 Nisan şartı’ çıkışını piyasaya sürmesinden de önce, seçimin öyle fazla erken bir tarihte değil, zamanından bir-iki hafta önce için düşünüldüğünü yazıp telaffuz etmeye başlamışlardı.
Sonunda onların dediği doğru çıktı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan seçimin 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılacağını açıkladı.
MHP lideri Devlet Bahçeli de, onunla eş zamanlı olarak, kendilerinin 14 Mayıs seçimine hazır olduklarını duyurdu.
Belli ki, AK Parti ve MHP liderleri, arası sıklaşmış ev ziyaretlerinde, konuyu tartışıp tarihi birlikte belirlemişler.
“Neden 14 Mayıs tarihi seçilmiş olabilir?” sorusuna cevap olarak, 73 yıl önce, yine bir 14 Mayıs günü yapılan seçimde, CHP iktidarının sonlandırıldığı gerekçesi veriliyor. CHP iktidarını sonlandıran Demokrat Parti, o seçimin kampanyasında “Yeter söz milletindir” sloganını kullanmıştı; AK Parti bu seçimde aynı sloganı kullanmaya hazırlanıyor.
İktidarın açıkladığı 14 Mayıs’ta seçim tarihine itiraz etmesi ve kendilerinin savundukları ‘6 Nisan öncesi şartı’nda ısrar etmeleri beklenen muhalefetten en ufak bir tepki gelmedi.
Oysa, muhalefetin ana gövdesini oluşturan partilere önderlik yapan ve daha önce kamuoyu oluşturmak için Merkez Bankası’nın, TÜİK’in, SADAT’ın kapısına dayandığı bilinen CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, bu defa da Yüksek Seçim Kurulu’nun önüne giderek meydan okumasını bekleyenler vardı.
Teknik bir hukuk kuralından hareketle, 14 Mayıs’ta yapılacak seçimde bile yeni seçim yasasının uygulanamayacağını hatırlatmak için…
Hayrettir, 14 Mayıs tarihi muhalefetten itirazsız kabul gördü.
Neden acaba?
Bu soruyu yönelttiğim muhalif çevreden insanlar, nasıl olsa kazanılacak bir seçimin zamanından bir ay önceye alınmasının bile önemli olduğu gerekçesinden öte bir açıklama yapmakta zorlandılar.
Muhalefet seçimi kazanacağından son derece emin; seçim tarihini de, yeni yasada sandık güvenliği konusunu tartışmalı hale getiren maddenin varlığını da fazla önemsemiyor.
Galiba, Cumhur İttifakı’nın yeniden aday göstermeye hazırlandığı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önündeki anayasal engeli bile mesele etmeyecek muhalefet.
Tayyip Erdoğan 2014 ve 2018 yıllarında yapılan seçimlerde tam iki kez halk tarafından cumhurbaşkanı seçildi; anayasada (m. 101) iki defa seçilmiş bir kişinin üçüncü defa aday olamayacağı yazılı.
Yine de aday olabilir Cumhurbaşkanı Erdoğan; anayasa (m. 116) seçim kararını TBMM alırsa iki defa seçilmesine rağmen üçüncü defa aday olmasına izin veriyor çünkü.
Ancak, erken seçim kararını TBMM almayacak, Cumhurbaşkanı Erdoğan seçimi yenileme yetkisini kullanacak.
Millet İttifakı ile birlikte diğer muhalefet partileri de, anayasal engeli hatırlatıp bu durumda Cumhur İttifakı’nın Tayyip Erdoğan’ı aday gösteremeyeceği görüşünü savunuyorlar.
Artık herhalde “Savunuyorlardı ama artık vazgeçtiler” dememiz gerekecek.
CHP sözcüleri “Aday olsun, biz kendisini sandıkta yenmek istiyoruz” görüşünü dillendiriyorlar.
Evet, ülkemiz muhalefeti bu kadar uyumlu bir muhalefet işte.
Peki de, anayasada varlığını sürdüren, cumhurbaşkanlığı süresini iki defa ile sınırlı tutan madde ne olacak?
Milletvekilleri anayasada yazılı olan yemini ederek göreve başlarken, anayasaya sadık kalacakları sözünü de verirler. O madde anayasada duracak ve muhalefet onun gereğinin yerine gelmesi konusunda ısrarcı olmayacak; Cumhur İttifakı adayı seçilirse bu onun cumhurbaşkanlığında üçüncü dönemi olacak ve anayasadaki o maddeyle bu durumun tezat teşkil etmesine aldırılmayacak.
Öyle mi?
Bu nasıl iş?
Dostlarla bir arada seçimi ne zaman konuşsak, içimizden biri mutlaka şu soruyu soruyor: “Muhalefet gerçekten iktidara gelmek istiyor mu, yoksa herhangi bir sebeple AK Parti’nin bir dönem daha iş başında kalması mı tercih ediliyor?”
Her sorana “Öyle şey olur mu?” cevabını verirken soru bana çok anlamsız geliyordu.
Yoksa kuşkular haklı olabilir mi?
ΩΩΩΩ