Shakespeare’in en fazla alıntılanan özdeyişlerinin başında, kankası Horatio’nun Prens Hamlet’e söylediği “Çürümüş bir şeyler var Danimarka’da” cümlesi gelir.
Danimarka’da değil ama komşusu İsveç’te şu sıralarda bir şeylerin piştiği kesin.
Önce başkent Stockholm’da terör örgütü militanlarının bir başka devletin başkanına yakışıksız davranışlar sergilemesi bütün dünyaya izlettirildi; ardından aşırı sağcı bir politikacının Kur’an-ı Kerim’i parlamento önünde yakmasına bir mahkemeleri izin verdi, adam da utanmadan dünya nüfusunun büyük bölümünün kutsal kitabını yakabildi. Bir baktık, aynı gün, terör örgütü güvenlik güçlerinin koruması altında, bir yabancı ülke aleyhine yeniden bir propaganda eylemi gerçekleştirdi.
Yabancı devlet başkanı Türkiye’nin cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, terör örgütünün aleyhine propaganda eylemi yaptığı ülke de ülkemiz…
Kur’an-ı Kerim yakma eylemi de, belli ki, Türkiye’de halkı galeyana getirmek amacıyla sahneye konulmuş…
İyi ama neden?
Türkiye ile İsveç arasında özellikle İsveç’in ülkemizin gönlünü kazanmasını gerektiren bir sorun var. İsveç NATO üyesi olmak istiyor ve bunu gerçekleştirebilmesi için Türkiye’nin itirazını kaldırması gerekiyor.
NATO’da kararlar bütün ülkelerin onayıyla alınabiliyor çünkü. Türkiye itirazını kaldırmadığı sürece, diğer üyelerin hepsi onaylasalar bile, İsveç’in arzusuna erişmesi mümkün değil.
Nitekim, İsveç hükümeti Türkiye’nin itirazlarını kaldırmasıyla sonuçlanacak bir süreç başlattı; ülkenin başbakanı, bakanları gönül almak amacıyla Ankara’yı ziyaret edip durdular.
Böyle bir ortamda, terör örgütünün eylemlerine, politikacının Kur’an yakmasına tanık olunmasını normal bir gelişme sayamayız.
Zaten beklendiği gibi, Türkiye’den hem resmi tepki verildi, hem de siyasi partiler yaptıkları açıklamalarla gelişmeleri kınadılar. İsveç’in ülkemizdeki temsilcilikleri önünde halktan insanlar da protesto gösterilerinde bulundular.
Protestolarda “Bir gece ansızın Stockholm’e geliriz” sloganları da atılmış…
Gelişmenin tam bu zamanda yaşanmasının bir anlamı olmalı.
İsveç ve onunla birlikte üyelik başvurusunda bulunan Finlandiya, 70 yıl boyunca NATO’dan uzak durdular. Sovyetler Birliği’nin gücünü sürdürdüğü ‘Soğuk Savaş’ yıllarında ciddi tehdit algısına rağmen iki ülke de ‘tarafsız’ statülerini korudular. Rusya’nın Ukrayna’ya asker göndererek bazı bölgelerini işgal etmeye kalkışması ve ardından insafsız bir savaşı başlatması tabloyu değiştirdi.
Şimdi iki ülke üye olmak arzusunda, NATO’nun Türkiye dışındaki üyeleri de onları yanlarında görmek istiyor.
İki ülke Türkiye’nin gönlünü alma çabasında.
Hiç değilse o izlenimi veriyorlar.
Ve birdenbire birbiri ardına yukarıda özetlediğim yakışıksız davranışlar olmaya başladı.
İtirazlarını kayda geçirse bile yeni üye alınmasına prensip olarak karşı çıkmayan Türkiye’yi, İsveç, bu yolla itirazını kesin tavra dönüştürmeye mi çabalıyor?
Akla gelebilecek ilk soru bu ama ben bu soruyu fazla mantıklı bulmuyorum.
Yoksa İsveç üzerinden -belki de İsveç hükümetine rağmen- hem iki ülkenin arasını bozmak, hem de Türkiye’yi NATO içerisinde kalamayacak hale getirmek isteyen başkalarının parmağını mı bu gelişmede aramak gerekiyor?
Özellikle ikinci sorumun hafif de olsa ‘komplo’ kokusu verdiğinin elbette farkındayım.
Ancak o soruyu sormamın ciddi bir sebebi var.
Sebep şu: İsveç’te terör örgütü gösterileri ve çirkin Kur’an yakma eylemleriyle eş zamanlı olarak değişik yabancı gazetelerde Türkiye’nin NATO üyeliğini sorgulayan yazılar çıkmaya başladı.
ABD’nin en yüksek satış rakamına sahip ve iş çevrelerinin yakından izlediği Wall Street Journal (WSJ) gazetesi, John Bolton’un Türkiye’nin NATO üyeliğinin gözden geçirilmesini, ya askıya alınmasını ya da ihraç mekanizmasının devreye girmesini tavsiye eden yazısını 16 Ocak günü sayfalarına taşıdı. [Yazının başlığı şu: “NATO’s Electoral Message for Erdogan.”]
John Bolton ABD’nin Birleşmiş Milletler temsilciliğinde (2005-2006) ve Donald Trump’ın ulusal güvenlik danışmanlığında (2018-2019) bulunmuş bir isim.
Yine ABD’nin bir başka itibarlı gazetesi, Washington Post (WP), önceki gün (20 Ocak 2023), bu defa 2009-2013 tarihleri arasında NATO Avrupa Müttefik Komutanlığı yapmış Gen. James Stavridis’in aynı konuyu tartışan bir makalesini yayımladı. [Yazının başlığı: “If Turkey Blocks Sweden and Finland, Will NATO Boot Turkey”]?
Bolton “Türkiye’yi NATO’dan atalım, hiç değilse üyeliğini rafa kaldıralım, ama Erdoğan’ın zehirli tavrına mutlaka karşı çıkalım” derken, Stavridis NATO için Türkiye’yi üye olarak bünyesinde bulundurmanın şart, İsveç ile Finlandiya’nın ittifaka üye olarak alınmasının da gerekli olduğunu yazıyor; ancak o da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı suçlamadan edemiyor.
Eminim başka yerlerde de benzer yazılar çıkıyor ve konu bu minvalde yabancı TV’lerin ekranlarında da tartışılıyordur. Ben her gün WSJ ile WP’ye göz attığım için ancak bu yazılardan haberdar olabildim.
[WP’ta yakın zamanlarda farklı konularda yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alan -bazısı imzasız başyazı olarak- başka makaleler de yayımlandı.]
Türkiye’nin NATO üyeliğini tartışan yazılarla Stockholm’de meydana gelen gösteriler bir arada mütalaa edildiğinde ortaya bir şablon çıkıyor. Görünürde İsveç -ama büyük ihtimalle İsveç üzerinden başkaları da- Ankara’yı rahatsız edip tepki vermeye sevk edecek, bu arada halkı da galeyana getirecek kışkırtıcı bir planı uygulamakta.
Eş zamanlı olarak da Cumhurbaşkanı Erdoğan hedefe konularak Türkiye’nin NATO üyeliğini sorgulayan yazılarla bir kampanya yürütülülüyor.
Planın Türkiye’yi zora düşürmek niyetiyle ilgisi ve bu yönüyle siyasi bir boyutu olduğu muhakkak; bu arada İsveç’in NATO’ya üyelik başvurusunu da zora sokarak istedikleri neyse o sonucu alma gayreti de fark ediliyor.
Tam da seçim öncesinde.
Ben bunu fark ediyorum da, Ankara’daki karar vericiler fark etmiyorlar mı? Elbette ediyorlar.
Umarım, oyuna gelinmez.
Danimarka’da değil ama İsveç’te yanlış bir şeyler oluyor Horatio…
[Son bir uyarı daha: “Bir gece ansızın Stockholm’e gelebiliriz” türü tehlikeli sloganlardan uzak durmak şart. Yarın orada bu sloganları atanların hiç ilgisi bulunmayan bir takım eylemler olur ve o eylemlerle sloganlar arasında irtibat kuranlar çıkabilir.]
ΩΩΩΩ
Aşağıdan devam…..
…….
İsveç’i temsil etmez,
Özgürlükse bu yetmez!
Nerden baksan kestane,
Yakmakla o Nur bitmez!
Yakılan şey kağıttır,
Gönüllerde ağıttır!
Kuran yakan cehalet,
Cehenneme yakıttır!
……..
……..
Cehennemlik ey gafil!
Haydi, tövbe et cahil!
Sitemkar bu davete
İzin veren de dahil!
Yakan yaktıran kimdir!
Buğz etmek tercihimdir
Ama tövbe ederse,
Yine de kardeşimdir!
…..
Erdoğan cok akilli. Türkiye vatandaşlarını uyutmasını iyi beceriyor.
O kuran yakan ucubeyi adam yerine koyan özde değil sözde Müslümanlar önce kendilerine baksınlar.Hapishaneler hasta ve bebekler ile dolu. İftira ile yuvalar yıktılar.
Acaba neden?
Bunu kalkıp sormazlar oysaki DİNDE israf haram. Kul hakkı faizle dolar alip o kurani yakanlari zengin ediyoruz ve onlara muhtac oluyoruz. Bu Kuran yakanlar İslamın İ sini yaşamiyan bir ülkenin Elçiliğinin önünde değil gidip herhangi bir meydanda yaksaidi.
O zaman derdik bu irkçılık yapiyor.
Ama Türkiye seçime gidiyor. Ben şahsen “Sn. Koruya katılmiyorum”
Gayeleri, Türk halkını galyana getirip seçimleri kazanmak.
10 sene önce ABD de bir papaz KURANI KERIMI yakacağını söyledi.
Buralardaki Müslümanlar yakarsa yenisini basarız dediler ama Müslüman olmayan dünyanın ve ABD nin her yerindan insanlar
Adami anasından doğduğuna pişman ettirdiler ve adam kuzu kuzu inine çekildi.
Dünyada hemen hemen 2 miliyar Müslüman var hıç kimse aldırış etmedi bizimkiler ayağa kalktı.
Dini siyasete alet eden bir ülke her zaman 1 adım ileri 5 adım geri gider.
Yakında Rusyanın kolonisi olursak hıç şaşırmam.
Major religious groups
Christianity (31.2%)
Islam (24.1%)
Irreligion (16%)
Hinduism (15.1%)
Buddhism (6.9%)
Folk religions (5.7%)
Sikhism (0.3%)
Judaism (0.2%)
CHP ‘Her Firavun’un bir Musa’sı vardır.’ sözü ile din istismarı yaparak kendisini Hz. Musa yerine koyuyor!
Tarih, İslamı zedelemeyi düşünen nice Ebu Cehillerle doludur. Ama unuttukları bir şey var. Kuran’nın muhafızı Allah’tır.
“Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki bu imanın en zayıf derecesidir.”
Saldırdıkları şey bizim değerimiz. Siyasi görüşlere malzeme edilemez. İktidar yanlısı, muhalif yanlısı herkesin bu meseleye sahip çıkıp tepki vermesi gerekir.
Kutsal kitabı yakarak kendini ifade etmeye kalkan kişi. Ya manyaktır ya da aşağılık bir kışkırtıcı. Buna ifade özgürlüğü zırvası altında izin veren İsveç hükümeti daha da kışkırtıcıdır. İsveç ‘in Kur’an-ı Kerim yakılmasını izin vermesi batının gerçek yüzünü gösteren son gelişmedir.
Muhalefet acil bir şekilde tutarlı bir söylem ve eylem planı geliştirmeli. Asıl önemlisi ve bundan önce yapılması gereken ülkeye ulaşılabilir bir vizyon çizmesi gerekiyor. İçte ve dışta. İktidarın herşeyi ortada ve açık. Aday belli, tarih belli, vizyon belli. Saklamıyorlar ve açıkça ilan ediyorlar. Ortaya koydukları yeni ittihatçı vizyon da 100 yıl öncekinden hiç farklı değil. Bu kadar açık yapılan bir siyasette muhalefete düşen pozisyon almaktır. Bunu yapmazlarsa ve iktidarın kuyruğuna takılırlarsa (yok en milli benim gibi) hiç bir değişim olmaz. İktidar o alanda kimseye zırnık koklatmaz. Eli güçlü. Bu vizyonun yapılabilir ve başarılı olur bir yanı da yok. 100 yıl önceki gibi batmaya mahkum en baştan. Çünkü hesaplar hep yanlış. O zaman olduğu gibi. Muhalefet bu yanlış hesabı açıkça ikna ederek göstermeli. Bunu açık seçik “millet”e gösteremezse muhalefet “Millet”e yenilir. Karşılarında başörtüsünü dahi pas (pas) olarak gören, hiç bir değeri olmayan bir rakip var. Bu hiç unutulmasın.
AKP FETÖ elele iken dönemin kullanışlı aptallarını hatırlıyor musunuz? M.A.Birand, C.Çandar, H.Cemal, Altanlar başta olmak üzere bilumum sözde köşeci, sözde aydınlar.
Türkiye artık onların pozisyonundadır. Medeniyet dediğimiz tek dişi kalmış canavar bunu, daha doğrusu en iyi yaptığı şeyi başarmıştır. Köleliğin, sömürgeciliğin, soykırımcılığın, o hep en yukarda sallar göründükleri insan hakları ihlallerinin mucitleri yüzyıllar önce neyse şimdi de odurlar. Bana biri söyleyebilir mi acaba kullanışlı aptal olmayan tek bir Müslüman devlet? Arka sokaklarında dindaşlarına köleliği reva görüp vitrinde gösterişli binalar diken bedevileri Müslüman’dan sayanlar hiç lafa girmesinler. Adına batı dediğimiz eğitimi, bilimi, teknolojiyi önem vererek öne çıkan insanlara hiç kızmayalım. Biz niye böyle olamıyoruz acaba diye düşünelim. Hoş artık düşünme yetisi kalan insanımız azaldı.
Başta eski silah ve teknolojilerinin tek alıcısı, yeni silahlarını denemek için sürekli aralarında hır çıkan, ülkenin kaynaklarını bir bilemedin beş aile eli ile durmadan sömüren, yatırımlarını ve nakitlerini durmadan yurtdışına çıkaran, höt denilince casusunu, katilini, misyonerini hemen veren, kendine en denk süper gücün bile varlıklarını dondurma yetisi olduğunu dünya alem bilirken bunu çok daha net, kolay, hoyratça söyleyebildikleri, elini ayağını bağladıkları nur topu gibi bir devletleri oldu.
Nato’ya aday ülkeler birileri öpürse de köpürse de eninde sonunda Türkiye’yi atmak dahil her yolla Nato’ya alınacaklardır. Aksini iddia edenlerle tüm varlığımla (o da ne demekse) bahse varım.
Adamların yaptıkları kumpas, komplo vs değildir. Düpedüz haddimizi bildiriyorlar. Siz buna müstehaksınız diyorlar. Hukuku guguk, her konuda dökülen birini kim takar? Siz hiç bir dilencinin “Arabanı buraya park etme” dediği yere arabasını park etmeyen herhangi bir şoför gördünüz mü?
Bir gece ansızın gelirmişiz; ne yapacaksın gidince? Kıbrıs’a gittin de ne oldu? Adamlar gittiğin adanın yarısını AB’ye aldı.
Gümrüklerini sıfırladın, açık pazarları oldun; vize işini çözebildin mi?
Van minıt dediklerinle arayı düzeltmek için bin takla atıyorsun.
Kırmızı çizgilerinin inşaat alanına, olay alanına girilmez diye çekilen şeritler kadar değeri kaldı mı?
Karşınızda her seçim öncesi bulunan milyar dolarlık petrol, doğalgaz, altın rezervlerine inanlar mı var sanıyorsunuz?
O bir gurubun tekeline geçen “Titre ve kendine dön” ü rahmet okuyalı çok oldu.
Artık Dönülmez Akşamın Ufkundayız, Vakit Çook geç…
Yahya bey “Adına batı dediğimiz eğitimi, bilimi, teknolojiyi önem vererek öne çıkan insanlara hiç kızmayalım. Biz niye böyle olamıyoruz acaba diye düşünelim.” diyorsunuz da;
Valla batılıları da isveçlileri çok iyi tanırım ve kitap yakmak gibi bir adetleri vardır, özellikle de rahiplerin, hatta kitabın yazarını bile rahatlıkla yakabilirler, ama bırakın okumuşlarımızı bizim en cahilimiz bile kitap yakmaz;
en fazla ismet paşanın yaptığı gibi osmanlıdan kalma vagonlar dolusu tarihi yazma eserleri kilosu 25 kuruştan bulgaristana satarız, ama yakmayız, kusura bakmayın:)
TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ
Algı gelişmiş araçlarla oluşturulur.
İstenen hasat çoğu zaman elde edilir.
Aslında figüranlar,figüran olduğunu bilmezler.
Yaygin düşünce teşekkül ettirilince ,harekete geçme zamanı gelmiştir.
Güvenip komşu büyük ülkeye,ittifakkiniza caka atarsınız.
İttifakin belirleyici unsurunu yola getirmek hesabinda olabilirsiniz.
Komşu büyük devlet bu arada sizi ahtopot gibi her konuda kolları içine hapseder.
Artık istesenizde bu sarmaldan çıkmaniz imkansiz olur.
Bu durumda,ittifakin baş aktörü,sizi ahtopotun kollarından kurtarmak değil,orada kaderinizle yüzleşmenizi bekler.
Bilirki esas sorun ittifakin ortağı değil,ittifakin küçük ortağini ayartan büyük kuzey ayısıdır.
İttifak ayrtılanı değil,ayartanı hedefe koymaktan başka şansi yoktur.
Durum çok aci çektirici olmaz inşallah
İsveç ve finlandiyanın nato üyesi olup olmamasının uluslararası askeri dengeler açısından hiçbir önemi ve değeri yoktur, en azından nato açısından…
Sam amcanın tuvalet kağıdı aniden bittiği zamanlar koparıp kullanabilceği türden yedek parçalardır bunlar:)
Gerçek ihtiyaç sahibi ise;
vatan savunması yapan kahraman ukraynalılardır ama bırakın natoya almayı, almanya leopar tanklarını bile ukraynaya vermek istemiyor, neden acaba?
Savaşı daha genişletmek istemiyorlar elbette. Sonuçta karşılarında ne yapacağı belli olmayan deli bir diktatör var. Nükleer silah kullanmayı dahi seçenek olarak görebilecek kadar delirmiş birisi. Yılbaşında sivilleri füzelerle vuran birisi. Yaptıklarının hepsi insanlık suçu elbette. Ve teker teker kendi oligarklarını da öldürüyor batıda. Çoğu intihar ediyor kazaya kurban gidiyor aynı zamanlarda. Böyle birisinden rasyonel haraketler bekleyemezsiniz. Tüm dünya ortak hareket etmezse herkesin başına bela olacak birisi. Diktatörler böyle deliliklere başvurmadan en başta izole edilmeliler. Tüm dünyanın ve kendi ülkelerinin de selameti açısından.
Erdoğan ve ekibi batıya yüzlerini döndüler ve Batı karşıtı bir politika izliyorlar uzun zamandır. Bunu Mahçupyan’ın nitelemesiyle “yeni ittihatçılık” denen bir strateji çerçevesinde yapıyorlar. Tüm söylemleri, “yeni Türkiye”, mavi vatan, yerli milli, dava, beka, kızılelma gibi hamaset kokan bilinen milliyetçi, içe kapanmacı, kavgacı söylemler. Bu yolla içerde safları sıkı tutuyorlar. Ayrıca dışardan gelen eleştirileri bunlar emperyalist bizi yok etmek istiyorlar gibi tepkilerle yok sayabiliyorlar. NATO, Avrupa Konseyi gibi Batı kurumlarından da aynı sebeplerle çıkmak istiyorlar. Bunun yolunu yapıyorlar yavaş yavaş. Çünkü kendi otokrat yönetimleri için engel olarak görüyorlar bu kurumları. İşin elbette emperyalizme karşı olmak vs ile alakası yok. Bir gece ansızın gelebilirim sözü en tepeden söylendi. Bilakis, bu yönetim emperyalist rüyalar görüyor. Putin Ukrayna’yı işgal etti. Suriye’ye üs kurdu. Bunlara ses dahi çıkarmadılar. Putin ile gayet iyi ikili ilişkiler yürütüyorlar. Emperyalistlerin yaptığı gibi hem Ukrayna’ya silah satıyorlar hem Rusya’ya lojistik destek veriyorlar (meyve sebze). Savaşı durdurmak için Putin’in kıskaca alınması politikalarına engel oluyorlar. Örneğin Rus oligarkları bizim sularda ağırlıyorlar. Çin Uygur Türklerini işkence ile asimile ediyor. Buna da hiç bir itirazları yok. Sonuçta iktidarın nasıl bir strateji izlediği açık. Batıdan Türkiye’yi koparmak istiyor. Bunu giderek artan dozda ifade ediyorlar. Buna karşı muhalefetin pozisyonunu net bir şekilde belirlemesi gerekiyor. İktidar açık bir şekilde Batıdan ve demokrasiden ayrılmak, otokrat ve diktatörler sınıfına girmek istiyor. Şu anda demokrasiden epey uzaklaştık, tek adam rejimi Türkiye’yi otokratlar sınıfına soktu zaten. Muhalefet buna karşı ne söylüyor bunu daha açık ortaya koymalı. İktidarın iki yüzlü emperyalist hülyalı politikalarını rasyonel bir şekilde eleştirmeli, ülkenin dünyadaki pozisyonunu iyi değerlendirmeli ve Türkiye için bir yol haritası çizmeli. Hiç bir ülke emperyalist rüyalarla bir yere varamaz. Dünya savaşları, Putin’in içine düştüğü hal bunu defalarca göstermesi lazımdı. Ancak hala bu emperyal hülya satılabiliyorsa demek ki hiç bir şey öğrenmemişiz. İktidarın stratejisini bu yönde çizmesi de halkı buna ikna ettiğine ve edebileceğine güvenmesinden kaynaklanıyor. Ülkeyi ve “Millet”i yeni bir ittihatçı maceraya sokmak istiyorlar. Önceki ittihatçıların sonu malum, imparatorluğu bitirdiler. Bunların farklı olmasını gerektirecek hiç bir yeni durum yok.
Dünyanın maruz kaldığı Salman Rüşti ve isvaçte veya Danimarka’da veya Finlandiya’da Kuran yakma hadiselerinin en temel nedeni zeminin müsaitliği olduğu anlaşılıyor. Genelde batılı ülkelerde bu tür eylemlerin alıcısı bulunmuyor çünkü inanç ve din konularına ilgisiz toplumlar olmaları hatta kendi dinlerinin kutsallarıyla da alay eden ve bunu ifade özgürlüğü gören insanların olduğu toplumlar. Dolayısıyla bu tür eylemlerin genel olarak hedefi bütün Müslüman toplumlar olarak görülmüyor olması da tepkilerin zayıflığı veya alakasızlığın sebebi olabilir.
Bu tür eylemlere en güçlü tepkiyi veren ülkelerin başında Türkiye gelmesinden dolayı hedef ülkenin de Türkiye olduğu bir gerçek. tamamen siyasi amaçlı eylemlerin kimin işine yaradığıyla ilgili ise NATO, Rusya ve Türkiye’deki siyasi iktidarın işine yaradığını söylemek mümkün ama hangisinin fail olduğu üzerinde tartışırken üçünden biri üzerinde yoğunlaşmak haksızlık olabilir.
Bence bütün değerlendirmeler üçüne de eşit mesafede yürütülmeli. Neden? Çünkü üçünün de amacı aynı da ondan:)) bu konuda bir amaç birliği içinde olduklarından şüphem yok. Dolayısıyla tepkilerin üçüne birden gösterilmesi adil bir tavır olur.
Allah aşkına Stokholm’de Erdoğan maketini idam ipiyle sallandırmak Erdoğan’dan başka kimin işine yarar acaba? NATO yaptırdı desek Erdoğan yer mi bu numaraları! Erdoğan bu numaraları yemez, çünkü adamın hayatı bu tür numaralara karşı mücadeleyle geçmiş ve bu numaraların nerde ne işe yarayacağını Erdoğan’dan daha iyi bilen kaç siyasi vardır dünyada acaba. Cimpin bir Putin iki Erdoğan üç bunlar yemez böyle numaraları!
Bu eylemlerin hepsi Erdoğan’a yarıyor elbette. Batı karşıtı söylemlerini artırmasını sağlıyor. Başörtüsünü pas (pas) olarak gördüğü gibi. Kindar siyaset böyle bir şey. İçerde ve dışarda kutuplaştır, böl, parçala ve yönet. Tüm tek adamların ortak stratejisi aynı. Onlar ve bizler gibi. “Millet” ve zillet gibi. Ya bendensin ya yoksun gibi.
Baran bey! Birileri ellerini güçlendırmek için kendi yaptırdıklari numarayı tabiiki yemez.
Dün bir gazete „Isveç Tahriklerine Devam Ediyor“ diye bir baṣlık atmıṣtı.
Tahrik eden Isveç değil, Danimarka’da „Katı Tutum= Stram Kurs“ adındaki partinin ṣefi Rasmus Paludan.
Rasmus Paludan, Islam ve mülteci düṣmanlığı ile tanınan Danimarka’lı aṣırı sağcı bir siyasetçi.
Neden Kuran’ı Danimarka’da değil, Isveç’te yakıyor.
Çünkü Isveç Nato’ya girmek istiyor. Türkiye karṣı çıkıyor. Tahrikleri için ortam müsait. Ayrıca kendisi Isveç vatandaṣı.
Almanya’daki aṣırı sağcı parti Putin yanlısı, Rasmus Paludan’da Putin yanlısı olabilir.
En önemlisi Rasmus Paludan’ın eline seçmenine adını duyurmak için önemli bir fırsat geçmiṣ durumda. Daha önce de Kuran yakmıṣtı.
Neden Isveç Kuran yakmayı yasaklamıyor. Çünkü Incil de yakılsa yasaklayamazlar.
Almanya’da dini duyguları incitmek diye bir suç yok. Kendi dinleri içinde geçerli bir kural.
Gazete haberlerine göre, Isviçre’nin Bern ṣehrinde Filistinliler Incil yaktılar. Polis suç araṣtırması yapmadı.
Geliṣmiṣ demokrasilerde ifade özgürlüğü uzun yılların mücadelesi ile kazanılmıṣ bir hak. Kolay değiṣtirmezler…
Aynen öyle, batıda konuşma ve ifade özgürlüğü önünde çok sınır yok. Papa’yla da dalga geçersiniz, İsa ile de Musa ile de. Sadece yahudilere söz yok. Orada Avrupa’nın kötü bir sicili var. Ve oraya tekrar gitmek istemiyorlar ve kısıtlar getirmişler. Elbette bu eylemler yapılmasa iyi olur. Ancak bir kaç deli bunları yaptı diye de ülkeler karşı karşıya gelmemeli. İsveç’in tamamı bunları desteklemiyor. Bizim siyasilerin İsveç’i toptan hedef alan söylemleri yanlış elbette. İsveç’i Türkiye gibi gösteri için valilikten izin alınması gereken bir yer zannediyorlar. Gerçi mahkemeden izin almış ilgili kişi. Ama orada mahkemeler de bağımsız. Yani hükümetin mahkemeye emir verme yetkisi de bizdeki gibi. Yani tam bir elmalar armutlar meselesi. Muhalefet iktidarın kuyruğundan çıkmalı. Daha özgün bir söylem geliştirmeli. Hemen İsveç’e çıkarma yapmalılar. Barış çubuğuyla elbette.
Muhalefet gitsin doğrudan başbakanla görüşsün demiyorum. Sivil toplum örgütleriyle, kiliselerle, araştırma kurumlarıyla görüşsün. Bu eylemin İsveç’i temsil etmediği gösterilsin. Muhalefet biraz bu uyuşuk halini bırakmalı ve demokrat açılımlara başlamalı. İktidar her kozu kullanacak. Karşı hamle almazsalar atı alan ittihatçılar ülkeyi uçuruma sürükleyecekler. Son düzlükteyiz.
Türkiye’de muhalefet böyle konularda konuṣmadan biraz bilgi edinseler ve düṣünseler iyi olur. Türkiye’yi özgürleṣtirmekten bahsediyorlar ama, özgürlükten ne anladıklarını anlamak bazen zor.
Almancı arkadaş, düşünce ve ifade özgürlüğü açısından kitapları yasaklamak yerine yakmak sizce makul olabilir ama bize göre biraz ters bir durum bu…
Evet biz yakmayız okumayız, duvara asarız yada kütüphaneye süs diye koyarız, arada da ninni gibi dinleriz.
H.Gayret, kitap yasaklamak veya yakmak bence ayıplamak, kınamak gereken ilkel bir davranıṣ.
Ben hukuktan anlamam ama, kanunlarda kutsal kitap yakmak suç değildir gibi bir madde de bulunmaz sanırım. Iveç’te hakimler kitap yakma konusunda da özgür olarak karar verebiliyorlar.
Isveç’i 5 defa karavanla gezdim. Gezilerin toplamı 5 ayı geçer. Bir çok Isveçli ile konuṣma imkanım oldu. Çok samimi, nazik ve yardım sever insanlar.
Bazı kesimler her konuyu, Cb karşı çıkıldığını Cb nin gitmesi için her yolu denediğini, hatta dış güçlerinde cb nin gitmesi için çabaladığını düşünürler, neden?
Bir Ülke Muhalefetinin iktidarın gitmesini istemesinden doğal bir şey ne olabilir. Tersi olursa o zaman anormal olur. Bu Ülkede hiçbir kimse Alternatifsiz değildir. Cb nin gitmesini isteyen vatandaşlarında en doğal hakkı değil mi? Sanki bu Ülkede her şey dört dörtlük kişi başı milli gelir otuz bin dolar. İktidarın kalmak için mücadelesi nasıl doğal ise, muhalefetin den iktidarın gitmesini istemesinde bir o kadar doğal değil mi?
Bu normal demokrasilerde yaşanan sıradan bir iktidar-muhalefet karşılaşması değil, muhalefette oldukları halde eski Türkiye özlemcileriyle, “darbe şakşakçıları”yla, yeni müstemleke aktörleriyle, küresel güç merkezleri ile “yerli ve milli” cesur sivil siyasetçilerin sandıkta “son” hesaplaşmasıdır. Bu yüzden Bloomberg yazarı Bobby Ghosh şu başlığı attı: “2023’te dünyanın en önemli seçimi Türkiye’de olacak.”
Bu yüzden aynı yazar şu notu düştü: “Batılı liderler, Türkler oylarını kullanana kadar diken üstünde oturmaya devam edecek.”
Bu yüzden 14 Mayıs 2023 seçimi, Türkiye’nin dünya arenasında etkin olacağı “Küresel İhtilal”e imza atacağı gündür.
Bu Seçim önemli diye bir şey yoktur. 1983 seçimlerinden bu yana siyaseti ve seçimleri takip ederim, her seçimde söylenen klasik söz. Bu seçimi de iktidar veya muhalefet kazansın, diğer seçimlerde olduğu gibi bu seçimden sonrada hayat kaldığı yerden devam edecektir. Dış güçler konusuna gelince, dış güçlerin ülkemize karşı tutumu Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana emellerine ulaşmak için sürekli mücadele içinde olmuştur. Burada en öneli ve bir o kadar da hassas olan ise Ülkemizi yönetenlerin öngörüleridir. Ülkemiz yönetimine talip olanların hiç birisininde dış güçlere güdümüne girecek kadar aklını peynir ekmekle yiyemez/yedirmezler. Ekonomik olarak ne olur derseniz, ekonomide aynı şekilde geleceği öngörerek plan yapmaları gerekir. Bir plan yapılmadığı takdir diğer krizlerde olduğu gibi beş-on yıl geriden gideriz. Ben dört-beş yıldır, gelecek yıl bu yıldan iyi olmayacaktır diye söylüyorum, yine tekrar edeyim gelecek yıl bu yıldan iyi olmayacak.
Önemi otokrasi ile demokrasi arasında seçim yapacak olmamızdan kaynaklanıyor. Elbette demokrasiden tarafım. Ya siz?
Adalet olmayan bir yerde demokrasinin varlığı tartışılır.
Mevcut yönetim sisteminde demokrasinin hali ortada.
Yakılan Kuran Türkçe tercüme mi idi acaba! Başka müslümanlardan ses çıkıyor mu? Herkes kendi derdinde galiba. Geri kalmışlığın gözü kör olsun. “Akıl*İman Sentezi” zafiyetinde ancak bu kadar olsa gerek. Gel de rahmetliyi anma şimdi. Mustafa Kemal Atatürk Paşamız, Halifeliği kaldırmasaydı, siyasi olmaktan ziyade bir dayanışma ve otoriter-güvenilir bir bilgi merkezi olarak Ayasofya ile Süleymaniye arasında bir yerde görkemli ama masrafsız/israfsız ve İslam’ın evrenselliği ruhuna uygun nurlu bir mimaride restore edilip yaşatılsaydı diyorum… Dünya’ya ve tüm müslümanlara birçok faydası olurdu. İyi ki oldu diyen varsa, aksine, ne bir 9/11 olayı, ne bir ISIS olayı olurdu, ne de bu defa İsveç’te gördüğümüz gibi cahilane böylesine taşkınlıklar olabilirdi. Büyük ihtimal ki Dünya çok daha gelişmiş müslüman ülkelerle daha güzel bir dünya olurdu.
Bu “Halifelik” merkezine müslüman ağırlıklı nüfusu olan her ülkeden seçkin, en azından 2 avrupa dilini akıcı konuşabilen ve en azından üniversite diplomalı, DiN’in yanısıra tabiat bilimlerindeki temel araştırma konularında yüksek lisans veya doktora sahibi alimler rotasyonlu olarak gelir Stadyum gibi geniş mekanlardan DiN/Dünya/Tabiat/İnsanlık konularında mesaj verir Işık saçardı. Ayrıca, bu dayanışmanın Türkiye’ye ve tüm müslüman alemine épaylaşma kültürü” ağır basan ekonomik faydaları da olurdu. Bir başka avantajı da DiN’imiz ezberine yetişmiş, aklını yeterince kullanamayanların temsiliyetine/sözcülüğüne/önderliğine kalmazdı. İşte, bütün bunlar düşünülemediği için bu günkü şartlara mahkumuz. Vebalin en büyüğü ileriyi göremeyen, bu günlerin geleceğini kestiremeyen paşamızın ve onu ikna etmekte aciz kalanların.
İsveç’teki olay hakkındaki kafiyeli düşüncelere devam (Molla Kasım’dan vize kaydıyla!)….
….
Özgürlükler şahane!
Nerden baksan bahane
İşbu siyasi kafa,
Kestane mi kestane!
Kitapsız, kızgınlıkta,
Azgın mı azgınlıkta,
Tam mermer, nato kafa!
Bu kafa azınlıkta!…
…..
Sayın HB “en azından 2 avrupa dilini akıcı konuşabilen ve en azından üniversite diplomalı” filan demişsiniz de;
isterseniz sular seller gibi yabancı diller bilsinler, bilmem nerelerden doktoralı olsunlar, yeri geldiğinde iki kelime:
“one minute!” diyemedikten sonra ne anlamı var bunların?
Benim dediğim olay başka! Geçmişten geleceğe gelişime alternatif ve daha etkin bir geçiş! iç enerjiye motivasyonla hedefe daha süratli varış!
Senin dediğin olay başka! Yedekte bulundurup yeri geldiğinde daha sonra söylenecek bir sözü şahsi hislere/nefse kapılıp pat diye söylemek. Böyle klişeleri ağzına sakız ede ede bir hal oldun! Helal olsun! Marifet mi marifet Ha maşallah ha gayret!!
….
Önce bir “One minute!”
“Dünya 5’ten büyük”
Bu da ayrı bir unite
Bir diğeri IMF’yi kovduk
Bunlar ayrı ayrı hatice,
Yapıldı da ne oldu?
Hani nerede netice,
Olan oldu! kaça mâloldu?
…
Sayın HB “en azından üniversite diplomalı” olsun dediğin din adamları y.nuri ve z.beyaz gibiler değildir inşallah?
“Stadyum gibi geniş mekanlardan DiN/Dünya/Tabiat/İnsanlık konularında mesaj verir Işık saçardı.” dediklerin eğer bunlarsa;
zulmün zindanlarında, kibrit kutularının üzerine risalesini yazarak kuranın nurunu dünyaya saçan bediüzzaman hazretleri bizim için kafidir, ok?
İlahi sayın B, Kur’an ın Türkçesini yakınca az günah olsun, arapçasını yakarsan cehennemliksin diyeceksin sandım😂.
1453 te bizanslılarda meleklerin cinsiyetini tartışan papazlar geldi aklıma.
Halifeliği kaldırmış Atatürk, iyi yapmış,
Vatikan’a alternatif gibi olmasın! onlara benzemeyelim! diye yapmış olmasını umardım.
(onlar Noel kutluyor diye bizde yapmayalım diye çırpınan Müslümanları beğenmiyormuyuz yoksa?)
Son bir hatırlatma,
Hilafet olsun temenniniz sizi bağlar, saygı duyarım sadece. Merkezinin ise,
İstanbul’da! yani Türkiye de olmasını istemek te yazı konusu olan! batının ikircikli yüzünü gösteren tavır ve davranışları gibi sanki.
Niçin sizin hilafet toplantıları heryıl bir başka müslüman ülkede olmasın mesela?
Aklı hem kullanmak hem çalıştırmak hem geleceği planlamak biz faniler için çok kolay olmuyor..
Siz Sn N., ülkenin ve müslümanların halinden memnunsanız o da sizi bağlar. Herkes aidiyetine göre birşeyler yazar. Daha yazılabilecek çok şey var. Bir başka bahara! Zaman darlığında ancak bu kadar olabiliyor… hafta sonu.
İsveç BBakanı, kutsal kitabı yakmak…
ile başlamış söze,
terör yada teröristlere karşı tutum davranışlerı hakkında yada ırkçılık konusunda bir çözüm yok!
yani NATO işi değişti nefret suçu konusu giriverdi gündeme! ceza? yok!
Bu inanç konularında Avrupalı Vatikan sayesinde tecrübeli galiba!
İslam alemi?..
Bir başka pencere:
yarın birgün başka bir inanca ait değerlere saldırı olursa, örneğin Kime soracaklar? kim cevap verecek? (bunlar batılının sorunu)
İslam dininde Allah ile kul arasında aracı yok!
yani islam dünyasına birisi bir soru sorsa;
“haçlı seferi düzenlemek, işit vari yapılar kutup islamın adını kullanmak!..”
şeklinde bir karar bir fetva verilebilecek bir duruma mı getirmek!! böylesi provakasyonlar acaba?
PROVAKASYONA AÇIK
Provakasyona açık olursan böyle olur.
İşi gücü bırakır cevap yetiştirmeye çalışırsın.
Çalışırsın diyorum. Zira hiçbir zaman gerekli cevabı da veremezsin.
Kitabın sahibi kitabını korur. Hicr-9.
Kitap sahipliğine soyunanlara dikkat.
İnsanları da bunlar müslüman ediyor.
Tabii ki, Allah’ın “hâdî” ismini de gaspederek.
İslamiyet’e bir (1)gram helâl yeseler acil servise gidecek olanlar kadar kimse zarar veremez.
O yüzdendir ki,” Münafıklar cehennemin en alt katındadırlar.” Nisa-145. hükmü açıklanmış.
bütün dünya erdoğana karşı!
ülkenin yaşadığı bunca sorun dururken bir de yandaş basının arabeskleriyle gündem dolduruluyor.
the economist’te türkiye otoriterleşiyor kapağından tutun da isveçte yaşanan olaylara kadar. sanki sanırsınız hakkında haberler çıkan, seçim öncesi olası kritikleri yapılan tek ülke biziz, tek CB bizimki, aldığı kararlar nedeniyle protesto edilen sadece biz varız. yandaş basın dışında dünya ile irtibatı olmayanların, bırakalım yabancı dilde okumayı, kendi dilinde çevirisine bile ilgi duymayanların algısı böyle. italya da seçim yaklaşırken, dünyada hiç bir gazete ve dergide italya hakkında kritikler çıkmıyor mesela, dünyanın bir yerlerinde kimi karar ve tavırlar için çeşitli protestolar da olmuyor doğal olarak, putinden, bidena, scholzdan macrona ya da xi jinpinge konuşulan başka lider mi yok, elbette hayır,
bu kesim için sadece biz varız ve bir erdoğan düşmanlığı var,
dünyayı sadece erdoğan düşmanlığı üzerinden okuyabiliyorlar.
elbette, bir algı mühendisliğinin sonucu bu, bir dünya lideri yaratma çalışmasının ve bir dünya liderinin düşmanları olur algısının sonucu, tekrarlanan cümleler ve etkilerle yaratılan bir anlayış bu, oysa insanların temel gıda maddelerini bile alamadıkları bir ülkeden bir dünya lideri çıkar mı?
coğrafya kaderdir derler,
çevremizde önemli olaylar olan bir ülke olduğumuz için hakkımızda fazlasıyla haber çıkması da bu algı operasyonları ile sanki normal değilmiş gibi lanse ediliyor, oysa rusya-ukrayna savaşından her gün olayların ve bombaların patladığı ortadoğu coğrafyasına kadar, ekonomik bir ticaret alanına dönen akdeniz de dahil, cereyan eden çoğu aksiyon bizim çevremizde olup bitmiyor mu? coğrafyamızın popülerliği kimsenin dikkatini çekmiyor mu? jeopolitik diye bir şey yok mu?
türkiye, grönland’ın komşusu mu?
seçimler öncesi her ülke gibi bize de ilgi olması, ülke hakkında doğru yanlış çeşitli haber, yazı ve kritiklerin yer alması ya da natonun önemli bir üyesi olduğumuza göre, burada verdiğimiz kararların etkilerinin olması, dünyanın bir yerlerinde birilerinin onaylaması ya da rahatsız olması son derece sıradan değil mi?
abd nin ya da iranın kararları benzer protestolara neden olmuyor mu?
yok, dış güçler ülkemize saldırıyor,
yok, dünya erdoğana karşı.
yok, herkes bizi kıskanıyor…
ne zaman kurtulacağız bakalım bu cıvık arabeskten ve ilkel zihniyetten???
Fatih çekirgenin gösterdiği haritayı okusanız , Burnumuzun dibinde ABD nin ne aradığını sorgulasanız, Suriyenin kuzeyinde ne aradığını hatırlasanız, 3km dibimizdeki Üsleri ve askerleri görseniz, parasını verdiğimiz uçakları neden alamadığımızı inceleseniz, S400 u hindistan alırken S300 u yunanistan kullanırken isteyip de alamadığımız patriotları düşünseniz neden bize yaptırım uygulandığını görseniz, Fransa da bir bakanın karikatürünü yapınca derginin toplatıldığını hafızanızı zorlayarak hatırlasanız, Biden
amcamızın paralı askerini Kılıçbeyimize danışman olarak gönderdiğini görebilseniz, savaş sıtratejilerini değiştiren IHA ve SIHALARın YERLİ işbirlikçiler ile engellendiğini görebilseniz, İsteyip de alamadığımızz Heronların 24 saat geç veri ilettiğini hatırlasanız.
KİMİN kime düşman ve engel olmaya çalıştığını eğer vicdan kırıntınız ve adalet duygunuz var ise anlayabilirsiniz.
Erdoğan bizim babamızın oğlu veya çıkar beklediğimiz biri değil ,bizler bu ülkede doğmuş bu ülkeyi vatan edinmiş gerektiğinde herşeyini feda edecek bir ferdiyiz ,derdimiz Bu ülkeye zeval gelmesin .Yoksa ali gelmiş veli gitmiş hiç umurumuzda olmaz .
Bilmem anlatabildim mi.
aslında pek anlatamadınız,
bir de ben deneyeyim.
ne erdoğan ne de bir başkası sizin babanızın oğlu değildir, bizim kanlımız ya da düşmanımız hiç değildir, ideolojik bir karşıtlığımız zaten yoktur. 2016-2018 yorumlarım sitede duruyor değil mi? bu dönemde mevcut merkez iktidarı desteklememiz gerekir, bir şeylerin değişmesi için doğru bir noktada olabiliriz mealli yorumlarımı siz biliyorsunuz.
demek ki eleştirilerimiz kişisel değil.
burnumuzun dibin ne aradığını sorguladığımız abd nin suriye savaşı başladığı zaman kankası kimdi? eğit-donat partneri kimdi? esed iktidarı yerinde kalsaydı, bugün burnumuzun 3 km ötesindeki üs ve askerleri işaret edecek miydiniz? eh bir hatırlayın madem.
yaptırım konusu sadece türkiyeye yapılan bir uygulama değil, abd nin bir tür zorba ve mafya devlet olduğunu hiç birimiz inkar etmiyoruz. dolayısıyla tüm devletler belli dönemlerde belli yaptırımlarla karşılaşıyorlar, geçmişte kıbrısa asker çıkarmadık mı?
abd üslerini kapatmadık mı?
gelecekte benzer sorunlarımız olmayacak mı?
tarih okumanız yok mu? tarihin bütün zamanlarında şehir devletleri kurulduğundan beri aynı hikaye. elbette böylesi kıymetli bir jeopolitik konumda olan ülkemiz de benzer yaptırımlar ve engellemelerle karşılaşacak, bunun mevcut iktidar ve kişilerle hiç bir alakası yok. ama gözden kaçırmamamız gereken önemli bir nokta var.
bir ülkenin güvenliği; parası, ekonomisi ve sınırlarıdır.
paramız pul, ekonomimiz batık, sınırlarımızda delik deşik.
akp iktidarı zamanında milyonlarca göçmen aldık ve hatalı suriye politikamız nedeniyle hala gelmeye devam ediyorlar.
bu noktada ülkenin yeterince güçlü tutulmadığına dair eleştirilerimiz var. biz, şu oluyor, bu saldırıyor, falan silahı almamız engelleniyor diye ağıt yakmak, ağlayıp sızlanmak yerine ülkemizi ekonomik ve stratejik bakımdan güçlü tutmak zorunda değil miyiz?
öyle mi peki???
rifkin, abd’li bir ekonomist, markele de danışmanlık yapmıştı, dünyanın önde gelen yenilenebilir enerji, elektrik iletim, inşaat, mimarlık, bilişim, elektronik, taşımacılık ve lojistik şirketlerine danışmanlık hizmeti veren bir şirketi başkanı, bu tür şirketlerden danışmanlık almak, know-how çalışmaları yapmak gizli saklı ilişkiler yerine toplumun gözü önünde bunu açıklamak benim çok yanlış bulduğum işler değil. ama siz öküz altında buzağı aramak isterseniz ben engel olmayayım.
iha ve sihalar konusunda kimsenin engel olmaya çalıştığı yok,
burada devlet imkanlarının herkese eşit, hakkaniyet ve şeffaflıkta olması gerektiğinin altı çiziliyor, müteahhitler yerine baykar benzeri 10 firma daha baykar kadar/gibi desteklenseydi türkiye bugün daha farklı bir yerde olmaz mıydı? burada maksadını aşan bir ifade var, yoksa insan alenen çıkıp hepimizin gurur duyduğu projelere milletin önünde karşıyım der mi? benzer gafları bütün siyasetçiler yapıyorlar, her şeye rağmen siyasetçiler sözlerini çarpıltılmayacak şekilde ifade etmekle sorumludurlar. bu yönden eleştirebiliriz ama çıkıp ta yerli işbirlikçi derseniz yıllarca bakanlık yapmış, akp döneminin nispeten en başarılı dönemine imza atmış biri için, bu beni ikna etmez, sizi ediyorsa paşa gönlünüz bilir.
son olarak
benim vicdanım ve adalet duygum ülkenin haline ve rakamlara bakar ahmet bey,
size de tavsiye ederim,
kimin ne söylediğine değil, ne yaptığına bakarım.
kimin zenginleştiğine kimin yoksullaştığına,
kimin hangi imkanları nasıl kullandığına,
israf rakamlarına,
kapalı verilen ihalelere,
sefalet ve enflasyon ve yolsuzluk endekslerine bakarım.
vergi cennetlerine kaçırılan paraların miktarına bakarım.
gri listede neden yer aldığımızı anlamaya bakarım.
siz de bakın,
bakalım o zaman adalet duygunuz, vicdan ve ahlakınız ne diyor olacak?
derdimiz ülkeye zeval gelmesin,
doğru olduğuna inanalım kimse gitsin derdimiz yok,
falan gidince babam gelmeyecek, değil mi?
bilmem anlatabildim mi???
Bu soruyu Fehmi koruya sor bence…eninim Korunun yarınki veya yarından da yakınki yazısı Erdoganin 3 defa başkan seçilmesinin kanunlara uygun olup olmayacağı…..haftaya göreceğiz….
TESADÜFÜN BU KADARI !
Ülkemizde birileri siyaseten zorda kalsa, seçmen kitlesini tahrik edecek olaylar oluyor.
Tahriklerin dozajından, ne kadar zorda olduğunu anlamak mümkün.
Kamuoyu araştırmalarına gerek yok.
Filistin’den de bir haber kaçınılmaz.
İçeride de sembol mabedlere, sembol orijinli tahrikler kaçınılmaz.
Unutmayın, Kur’an-ı Kerim’i koruyacak olan Allah’tır, Allah.
Ben demiyorum. Allah diyor.
Hamasî söylemlerle kutsal kitabımızı koruma iddidiasında olanlara dikkkat diyorum.
-Nato’ya alınma / alınmama,
-Tr’de seçim,
-TR içinde parti kapatmaları ve olası sonrası.
bunlar masanın üstündeki düğmeler!
(birde bunların masa altında olduğunu düşün)
Tüm tvlerde bir örgütün propagandası yapıldı gün boyu! hata!!!
hiç dikkate bile alınmamalımı? hayır alınmalı!
ama nassı?
işte burda politika ve gerçek politikacı devreye gir!.. (emiyor! niye???).
“Bolton “Türkiye’yi NATO’dan atalım, hiç değilse üyeliğini rafa kaldıralım,..” “
ile “bir gece ansızın gelebiliriz!..” yada çocuğa “seni Türklere veririm diye korkutmak”..
Bu dillerle nereye? (monşerlerimi özletmek niyet)
Not:adamlar x örgütü terörist bile dememiş!!
-Bunları niye engellesin?
-Din ile alakalı konularda TR niçin muhatap kabul ediyor kendini? (elçilik önünde protestoya karşı çık! yetmezmi?) dinin propagandasıyla ekmeklerine yağ ..!!
Son söz:
Bu ülkelere şöyle bir ön anlaşma önerelim: sizi natoya alalım lakin, TR nin terör listesindeki ve aleyhimize bir duruma sessiz kalırsanız vs..
natoda şunu şunu … (bizde sizin lehinize.. diyeceğim ama sana ihtiyaçları yokki aslında!)
şeklinde bir anlaşma yapılsın!!!
Eeeee… daha çok fırın ekmek yemek gerek (ekmek diyorsun pasta aklına geliyor).
Bu acemilikleri gördükçe niçin batılının doğuyu yönettiği’ ni sorgularım hep!
Niçin batılı doğuyu sömürür daha iyi anlarım!
Batının silik on vadisinde yetişen meyvelere niye biz el koyup sondaj yapamıyoz?
Avrupa birliğinin arasına tel örgü çekilsin diyemiyoruz da!!!!..
biz komşularımızın sonırına beton dökmüşüz???
RTE. nin ; o kendine özgü herkese kafa tutan , haddini bildiren ! tutum ve davranışlarından dolayı dışarda da antipati çekmesini bir yere kadar anlamak mümkündür .
Ancak ; hic kimseye bir zararı olmayan , aksine insanlığı iyilik ve güzelliğe davet eden , fazilet timsali , üstelik Hıristiyanlığa ve Musevilige de saygılı olan Kur’ani Kerim’e karşı yapılan bu kin dolu, hain ve faşist saldırıyı anlamak mümkün degil , Avrupa’da bu cağda böylesine ilkel bir zihniyet gerçekten insanı korkutuyor !
Aslında AB. nin en kısa zamanda ve derhal aklını başına alması gerekir !
Belli ki ne II. Dünya Savaşı ne de Salman Rusdi’den hic ders almamış bu aptallar !
İlden ilçelere veya köylere seyahatin kamyonlarla yapıldığı dönemlerde araçta iki mevki varmış. Birinci mevkiyi şoförün yanında bulunan bir ya da iki kişilik koltuklar, ikinci mevkiyi ise kamyonun kasası oluştururmuş. Tabii olarak şoför mahalli pahalı, kamyon kasası ise daha ucuzmuş. Bir gün bir yolcu şoför mahalline oturmuş. Para toplanırken de cebinden 50 kuruşu çıkartmış. Halbuki oranın fiyatı iki lira imiş. İki lira istendiğinde vermek istememiş. Bunun üzerine oradan “hem 50 kuruşa hem de şoför mahalli” terslemesi eşliğinde kamyon kasasına alınmış. Sonra da bu söz, bulunduğu ortamın gereklerinden daha azını yerine getirerek orada kalmak isteyenlere söylemek için dillere pelesenk olmuş.
Türkiye, AB aday üyeliği, NATO, AB Gümrük Birliği ve daha nice Batı Kuruluşunda üye. Her ne kadar umuma mahsus pasaport sahipleri olmasa da diplomatik, hususi ve resmi pasaport sahipleri vizeden muaf Avrupa Birliği ülkelerine rahatlıkla seyahat edebiliyorlar. Türk malları Avrupa piyasalarına gümrük birliği içinde rahatlıkla giriyor. Milyonlarca Türk kökenli yurttaş Avrupa Birliği’nde yaşıyor.
Son yıllarda ülkenin hukuk devleti ve özgürlük normlarında büyük aşınmalar olduğu, Türkiye’nin dış politikasının da AB ile değil Rusya ile daha fazla uyumlu olduğunu söylemeye bile gerek yok. Türkiye Batının hiçbir normuna saygı göstermeden kara düzen gitmek istiyor. Buna belli bir süre katlansalar bile bunun sürdürülebilirliği yok.
Tüm bu makaleler; ya hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, ifade hürriyeti yani kısaca demokrasi normlarınızı yüksek tutarsınız ya da artık sizi sırtımızda taşımayız uyarısından ibaret. Hele hele seçimlere hile karıştırıp, muhtemel adayları ayak oyunları ile eleyip, anayasanızı paspas yaparsanız, biz de size Kuzey Kore, İran, Rusya muamelesi yaparız demeye getiriyor.
Hem 50 kuruşa hem de şoför mahalli bir yere kadar.
Şoför arkadaş “demokrasi normlarınızı yüksek tutarsınız ya da artık sizi sırtımızda taşımayız uyarısını” sen savaşa rağmen hala oluk oluk rus turistleri ağırlamaya devam eden finlandiyaya yap tamam mı? Rusya muamelesi buysa biz de isteriz:))
Gördüğünüz gibi hem Altılı Masa içinde hem de CHP çevresinde kıran kırana bir adaylık kavgası var. CHP’liler ısrarla Akşener’in Kılıçdaroğlu’nun adaylığına onay verdiğini söyleseler de ne Akşener’in ne de İmamoğlu’nun bu kavgadan vazgeçmediği çok açık.
Doğal olarak küreselciler ve medyaları da vazgeçmiş değil. ABD ve İngiltere’deki son Türkiye karşıtı yayınların çoğalması tesadüf değil. Büyük oranda tercihleri, kendilerine en yakın isim İmamoğlu’nun Altılı Masa’nın adayı olması. Gerçi ince hesap yapan İngilizler hâlâ gül gibi bir adayda ısrar ediyorlar ama kaba saba ABD’lilerin tercihi daha etkili olacak gibi. Bu sürecin sürprizi hiç şüphesiz Kılıçdaroğlu olur.
En iyisi, “Kuran yakma işi”ni KINAMAK ve olayı fazla büyütmemek. İşin vehametini, ne yaptıklarını bilmiyorlar!
…..
Yakanlar, yaktıranlar!
Ha körler, ha sağırlar,
Ellerde haç bayraklar,
Birbirini ağırlar!….
Con Bolton’a puan tam!
Kınadı mı uncle Sam!:
Hepinizi Mahşerde
Haydi görecez bakam!
…..
İskandinav ülkeleri soğuk. Rusya soğuk. Türkiye sıcak ve belkide olması gerektiğinden fazla misafirperver bir ülke. Dengeleri değiştirmek istiyenler Türkiye’nin iyi niyetlerini sabote etmek istiyenler hep olmuştur, olacaktır.
Gelişme potansiyelinin önü açık bir Türkiye’nin bu yolda kararlılığı çok önemli. Sessiz sakin ve derinden Allah’a referansla, sabır ve israrla bu kararlılığın gösterilmesi lazım. Seçimlere kazasız belasız girip şek ve şüphe olmaksızın seçimi kazanacak ekibi belirlemesi, ve ekonomik olabildiğince teknik gelişmesine odaklanması en büyük kervan. Bu kervan’a sağdan soldan sataşanlar olacaktır, aldırmamak lazım.
……
Hedefindir sabır, huzur,
Aldırma gönül aldırma.
Bela belasını bulur
Gereği yok, saldırma!
Allah’ın dediği olur! .
Yükün ağır bak kaldırma
İştahlanma, hele dur
Amaç yoldur, “yol aldırma”
Kervan yola, hele destur!
……
ABD adına Türkiye’ye gelen senatör Joe Biden Demirel ve Ecevit’e “Yunanistan’ın NATO’ya dönüşünü veto ediyorsunuz…Bu engeli kaldırın” mesajını iletti…Yunanistan’ın NATO üyeliğine dönmesine Demirel & Ecevit karşı çıktı…12 Eylül 1980 darbesini yapanların ilk işi Yunanistan’ın NATO’ya dönüşüne karşılığında hiçbir taviz almadan kabul etmek oldu…Ukrayna, İsveç, Finlandiya gibi ülkelerin NATO üyeliğini veto etme hakkı Türkiye’nin ABD karşısındaki en büyük silahı ve kozudur…Öte yandan Ukrayna, İsveç, Finlandiya gibi ülkelerin NATO üyeliğini onaylayan Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri bozulur…Ukrayna Türkiye ve Almanya’dan leopard tankı istiyor…Ukrayna’nın bu talebini karşılarsa bu iki ülke Rusya ile savaşın eşiğine gelebilir…
Hakan bey “Öte yandan Ukrayna, İsveç, Finlandiya gibi ülkelerin NATO üyeliğini onaylayan Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri bozulur…” demişsiniz ama daha önce yunanistanın üyeliğini onayladık diye rusyayla ilişkilerimiz bozulmuş mu?
Bir de “Ukrayna Türkiye ve Almanya’dan leopard tankı istiyor…Ukrayna’nın bu talebini karşılarsa bu iki ülke Rusya ile savaşın eşiğine gelebilir…” diyorsunuz ama türkiye daha fazlasını verdi ukraynaya, bayraktar sihaları için yakılmış şarkılar, marşlar var her yerde, şimdi rusya bizimle gerçekten savaşabilir mi?
Erdoğan’ın gitmesini isteyen kimse yok bu tamamen iç mesele dış dünya Erdoğan gibi bir adamı bulmuş bir kere bırakmak istemiyorlar. Erdoğan’ın gitmesini isteseler farklı davranırlar, ellerinde Erdoğan’ı bir günde düşürecek kozları var ve hiç birini ileri sürmüyorlar neden?
Anlatılanın aksine dış dünya için ne Erdoğan’ın bir önemi var ne de Türkiye’nin bir önemi var. Mesele Erdoğan veya Türkiye meselesi değil, mesele güçlü devletlerin güçlerini paylaşmama mücadelesi ve Erdoğan’ı da Türkiye’yi de bu güç mücadelesine çerez yapıyorlar hepsi bu. Erdoğan da kendi zaaflarının kurbanı olarak çerez olmaya dünden razı bir gönüllü sadece. Aksi halde hiç bir akıllı bu denli tehlikeli potansiyel taşıyan sonuçların tek sorumlusu olmak istemez ve kendi milletine karşı cephe açmaz, fakat Erdoğan buna rağmen muhalefete cephe açmış bulunuyor.
Oysa ülkesini milletini düşünen liderler siyasette etkili olan bütün unsurları toplar ve bütün riskleri masaya yatırarak benim için değil ülkeniz için karar verin der, sorumluluğu kendinde toplamaz. Sonuçta her bir lider tek başına kos-koca bir milleti kurtaracak gücü olmadığını bilir. Kaldıki böyle durumlarda liderin zaafları uluslararası pazarlık masalarında en çok yararlanılan şeylerden biridir.
Türkiye sadece bizim için önemli, bizden başka hiç bir devlet için sinek kadar bile bir önemi bulunmuyor. İspat mı istiyorsunuz;
Batı eksenli dünya ile Doğu eksenli iki dünya var, batı eksenli dünyanın kendine göre takip ettiği bir stratejileri var aynı şekilde Doğu eksenli ülkelerin de bir stratejileri var ve avantaj Doğu eksenli ülkelerin lehine ve dünya nüfus yoğunluğu da Doğu eksenli ülkelerde bulunuyor batı dünyasının nüfusu çok az. Bu ne anlama geliyor güç mücadelesi bir dünya savaşına dönerse zaten az olan batı nüfusu iyice azalacak demek. Bu durumda batı ülkeleri ne yapabilir, nasıl bir tedbir almalı ki yıkıcı bir savaştan korunabilsinler.
Eğer bir savaş ihtimali varsa yapmanız gereken ilk şey savaşı kendi bölgenizden mümkün olduğunca uzak bir yere taşımak ve sınırları korumaya almak. Bu yöntem tek bir ülke için söz konusu değil fakat NATO gibi güçlü ittifakların çok kolay yapabilecekleri bir şey. Peki bunu pratikte nasıl yaparlar?
Önce savaş Ortadoğu’da yürütülüyordu ve rusyayı Ortadoğu bataklığına çektiler fakat Rusya oyunu farketti ve Ortadoğu’ya devlet olarak yüklenmek yerine paramiliter guruplarla ve onlara destek veren az bir askeri varlıkla yetindi. Batı Rusya’nın bu emperyal tutumuna sesini çıkarmayınca cesaretlenerek Ukrayna’ya girdi ama temkinli bir giriş yaptı.
Öncelikle şunu bilmemiz lazım ne Doğu eksenli ülkeler ne de batı eksenli ülkeler kesinlikle bir dünya savaşı lokmasını istemiyorlar bunun için her iki taraf da mümkün olduğunca temkinli hareket ediyorlar. Kabul edilebilir sınırlar içinde mücadele yürütmeye azami dikkat ediyorlar. Fakat bir mücadelenin içindeyseniz her an işlerin kontrolden çıkabileceğini de hesaba katmak zorundasınız.
Eğer işler kontrolden çıkar da büyük bir savaşa dönüşürse batı ülkelerinin sınırı Türkiye’den başlıyor ve Türkiye bir NATO ülkesi. Eğer Türkiye NATO üyesi olmasaydı işleri daha kolay olabilirdi, sınırlarını Türkiye’yi dışarda bırakacak şekilde muhafazaya alabilirlerdi. O zaman yapmaları gereken ilk şey Türkiye’yi NATO üyeliğinden çıkarıp ittifak sınırlarını muhafazaya alabilirler. Zaten yaptıkları bütün askeri yığınaklar da buna işaret ediyor.
Peki bu durumda Türkiye’yi Doğu ittifakına itip onları güçlendirmiş olmazlar mı? İşte bizim için kilit soru bu; boyunu aşkın duş borca batmış, askeri olarak zayıflamış ağır silahlardan yoksun siyasi iç çekişmelerin ortasında kalmış ekonomik olarak bitkin bir ülkenin iki ittifaka da sağlayacağı bir katkı olabilir mi? Batılıları rahatlatan da bu gerçek olsa gerek.
Yani olası bir dünya savaşında gözden çıkarabilecekleri tek ülke Türkiye olarak görünüyor.
Tam yerinde bir not: Bu benim herhangi bir güvenlikle ilgili bir tek makale bile okumadan akıl yürütmesiyle yaptığım bir düşünce, anlayacağınız keçelden bir farkım yok yani:))
Geçtiğimiz ay Youtube’da Osmanlı’nın son 50 yılında neler yaşandığını anlatan bir belgesel yayınlandı. Uluslararası ayaklanmaların nasıl çıkarıldığı ve bunlarla nasıl sonuç alındığı anlatılıyor belgeselde. Son derece göz açıcı bir yayın.
https://www.youtube.com/watch?v=l9INc_wkbAo
İsveç’teki olayların arkasında da benzer durumlar olabilir. Görüntünün başka figürler tarafından icra edilmesi önemli değil.
Uzun zamandır Rusya, İran ve Çin, Türkiye’yi büyük bedeller ödeyerek sahip olduğu savunma zırhından çıkarmak istiyor. O zırhtan çıktığı anda Türkiye büyük saldırılara açık hale gelecek. Batının karşıtı haline gelecek. O zaman Yunanistan, Suriye ve Irak bile Türkiye’ye saldırmaya cesaret edebilecekler. Orta Asya Cumhuriyetleri nasıl bir muamele görüyorsa ülkemize de ondan sonra o şekilde muamele edilecek. Belki uzun vadede Avrupa’ya yerleşmiş Türklerin bile oralardan sürgün edilmesine yol açacak olaylar başlatılacak.
AKP’nin son döneminde edindiği (Politics makes strange badfellows) açık-gizli ortakları da Türkiye’nin demokrasi ve hukuk devleti normlarından uzaklaşarak Rusya, İran ve Çin’in uydusu olmasını milliyetçilik ve vatanseverlik adı altında destekliyorlar. Doğu Türkistan’da zülüm altında yaşayan Uygurlara “terörist” bile diyorlar ve ortaklarından bir çıt bile çıkmıyor. Biliyorlar ki hukuk devleti ve demokrasi varsa onlar yoklar. Tersi durumda ise ülke onların.
Belgesel beni dehşete düşürdü. Siz de bakın size de öyle gelecek mi?
Ne yapsalar boşuna!
Aksine yaptıkları her şey milletin biraz daha uyanmasına sebep oluyor!
Batı da muhalefete verdikleri destek ve onlara yaptıkları yatırımın boşa gittiğini görüyor ki Başkan Erdoğan’ın kazanmasından duydukları endişeyi gizlemiyorlar, yüksek sesle ilan ediyorlar.
Korkmakta haklılar çünkü Başkan Erdoğan emperyalistlerin bölgedeki etkilerini kıracak politikalar takip ederek Türkiye’yi mazlum coğrafyaların ümidi haline getirmiştir.
Muhalefetin en etkili olduğu eleştiri alanı olan ekonomide de son zamanlarda atılan adımların alınan kararların, küskünleri dargınları kararsızları Erdoğan’a yönlendirdiği görülüyor.
Altılı masa aday tartışmaları yapadursun, muhalif çevreler bile Başkan Erdoğan’ın ipi rahatlıkla göğüsleyeceğini fısıldamaya başladılar!
Böyle devam ederse, Cumhur İttifakı’nın cumhurbaşkanlığı seçimlerinde zorlanmayacağı anlaşılıyor.
Milletvekili listeleri de seçmenin tepki vermeyeceği, tasvip edeceği şekilde düzenlenirse, 2023 seçimlerinin Cumhur İttifakı’nın zaferiyle sonuçlanabileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu, aynı zamanda gayri milli siyasilerin ve çapsız liderlerin de partilerinin de tasfiyesi anlamına gelecektir!
Hadi hayırlısı!
Asıl sorulmasi gereken soru Neden bu adamlar Erdoğan a karşı ve onun seçilmesini istemiyorlar?
Bu sorunun cevabını bulmalıyız.İcimizdeki muhalefet de Erdoğan gitsin de ne olursa olsun diyor aradaki bu paralelligi düşünelim.
Mayıs s kadar vaktimiz var.
Haçlılar namusnuza dokunmaz diyen adamlardan bu özeleştiri beklemek pek bir saflık Ahmet bey .
Hepsini özenle haçlılar aldı ,koruyor kolluyor.
Onlarda mamalarının hakkını veriyor.
Yoruma kapalı.