“İlişkilerimiz hiç bu kadar iyi olmamıştı” demiş Trump…

5
Reklam

İyi haber: ABD Başkanı Donald Trump, New York’ta, Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile görüşmesi sonrasında, “İki ülke ilişkilerinin daha önce hiç olmadığı kadar birbirine yakın olduğu” açıklamasını yaptı.

Kötü haber: Bu açıklama doğruları yansıtmıyor.

Doğrusu şu: Türkiye ile ABD ilişkileri iyi bir zeminde gitmiyor.

ABD’nin ağırlığı o kadar eski değil

Önce bir tarihi saptama yapalım: Şimdilerde ‘dünya lideri’ bir ‘süpergüç’ olduğu herkes tarafından kabul edilen ABD’nin dünya siyasetinde etkili hale gelmesi bayağı yeni bir olaydır.

Bayağı bir zorlama ile olmuştur.

İlk dünya savaşı (1914-1918) sırasında, ABD, ‘tarafsız’ kalmaya çalışmış, bir gemisinin batırılması sonrası (1917) savaşa zoraki taraf olmuş, Avrupa kıtasına ilk Amerikan askeri 1918 yılında ayak basmıştır.

ABD’nin 2. Dünya Savaşı’na dahil olması da ABD toprağına (Pearl Harbor) Japonya’nın saldırısı (1941) üzerinedir; o saldırı olmasaydı ABD savaşın dışında kalacaktı.

Bu tarihi arka-plana bakarak ‘zoraki süpergüç’ sayabiliriz ABD’yi.

Ülkede “Bizim başka kıtalarda ne işimiz var?” sorusu eşliğinde ‘tecrit’ politikasını savunan ciddi bir damar vardır. O damarın etkisi dış politika tercihlerinde kendisini çoğu kere belli eder.

Dünyanın 38 ayrı yerinde onbinlerce Amerikan personelinin görev yaptığı askeri üsleri olması bu gerçeği değiştirmez: ABD dünya jandarmalığını 2. Dünya Savaşı sonrasında üstlenmiş, bu durumu Soğuk Savaş sırasında oluşan ‘komünizme karşı cephe’ liderliği ile pekişmiştir.

Türkiye’nin Washington nezdindeki önemi de, Sovyetler Birliği ile sınır ülkesi olması sayesinde o yıllarda gerçekleşmiştir. Sovyet tehdidi ne zaman artsa ABD gözünde Türkiye’nin de önemi onunla paralel olarak artmıştır.

İki ülke arasında varlığından söz edilen ‘ittifak ilişkisi’ Türkiye’nin ABD liderliğindeki NATO üyeliği ile başlamıştır ve NATO’ya üyeliğimizin temelinde de ‘komünizm tehdidi’ ve Sovyetler Birliği ile sınırdaş oluşumuz yatmaktadır.

Komünizm tehlikesini ciddiye almayan, Moskova ile yakın ilişkiler kurmaya kalkışan siyasiler (1960’da Menderes, 1971 ve 1980’de Demirel) ‘darbe’ ile cezalandırılmıştır…

Adalet Partisi’ne (AP) genel başkan seçildiği günlerde ‘Morrison Süleyman’ diye anılması kimseyi yanıltmasın; Süleyman Demirel’i hiçbir zaman kendine yakın bulmamıştır Washington.

Bir damar Özal’ı da tehlikeli buluyordu

Turgut Özal’ı ise sevdi ABD, Washington’daki etkili isimler onu kendilerine yakın buldu. Ancak yine de, ABD başkentinde etkili bir damar, Özal’ın dindarlığını tehlikeli bulmaktaydı.
Hasan Cemal
’in Özal ile ilgili kitabında (‘Özal Hikayesi’, 1989), Pentagon’dan bir ismin literatürümüze kazandırdığı ‘takiye’ sözcüğünü hatırlayın. O damara göre, Özal ‘gerçek kimliğini saklamakta’ idi.

Washington’da görüştüğü bir kişidir Türk gazeteciye bunu söyleyen. Özal üzerine konuşmaktadırlar. Cemal’in ‘Amerikalı diplomat’ diye andığı kişi, Özal’ın politikacılığını, taktisyenliğini övüyor önce. Sabrını da…

İsterseniz bundan sonrasını kitaptan (2. 18-19) okuyalım:

“Ayrıca bir konunun henüz sırası değilse, zamanı gelince indirilmek üzere, dosyalayıp rafa kaldırılmasını iyi biliyor. Sabırlı.’

Bunu söylerken, iki elinin arasındaki hayali bir dosyayı omzunun üstünden arkasındaki rafa fırlatır gibi yapıyor.

Bir an susup ekliyor:

‘Özal gerçekten çok iyi bir takiyyeci.!’

‘Takiyye…’

Şaşırmış gibi:

‘Sahiden bilmiyor musun?

‘Bilmiyorum.’

Biraz hayretle eğiliyor bana doğru; sesinde alaycı bir titreşim:

‘Şu Allahın işine bak’ diyor, ‘bir Amerikan Yahudisi, Müslüman bir Türke, takiyyenin ne olduğunu anlatacak…”

[Hasan Cemal kendisine o tespiti kimin yaptığını kitabında açıklamıyor; ama siz bana güvenin, Serdar Turgut’a Pentagon’da Türkiye’den bazı toprakların kopartılacağına dair haritayı gösteren kişidir o: Harold Rhode yani.]

İlişkilerin ‘iyi’ olması şart ama…

‘O damar’ diye andığım çizgi şu sırada Washington’da her zamankinden daha etkili. Bugün Sovyetler Birliği yok, komünizm bir tehdit teşkil etmiyor; buna karşılık el-Kaide ve IŞİD (DEAŞ veya DAİŞ de deniliyor) var ve ABD ülkelerle ilişkilerini bu yeni tehdide olan tavırlarına bakarak belirliyor.

Washington’da hakim olan, dünyaya tehdidin İslâm ülkelerinden geldiği anlayışıdır.

“İslâm’dan geliyor” diyenler ve bunu açıkça söyleyenler de vardır bu tespiti yapanlar arasında.

Türkiye’yi de bu gözle değerlendiriyor Washington.

Ankara IŞİD’e karşı ne yaparsa yapsın o damara yaranamıyor; kendisinden hep daha fazlası bekleniyor.

Yaklaşımı farklı, şu anda ülkelerine hakim görünen ‘damar’ için iyi hisler beslemeyen etkin çevreler de var ABD’de; Türkiye’yi önemseyen, AK Parti, Tayyip Erdoğan ve kadrosuna olumlu bakan çevreler… Ancak, son birkaç yıldır Türkiye’nin izlediği politik çizgi onların seslerini kısmalarına ve sessiz kalmalarına yol açtı.

Hakim çizgi, Amerikan basınına da yansıyan biçimde, Türkiye’ye karşı; her zaman Türkiye ile iyi geçinmekten yana olan çevreler ise eskisi kadar varlıklarını hissettirmiyorlar.

Böyle bir ortam için, ABD Başkanı Trump’ın, “İki ülke ilişkilerinin daha önce hiç olmadığı kadar birbirine yakın olduğu” açıklaması ‘iyi’ bir haber sayılsa bile gerçeği yansıtmıyor.

İyi olması gerekiyor ikili ilişkilerin, Türkiye için de, Türkiye’nin içinde yer aldığı bölge ve dünya için de… ABD önemli bir ülke zira. Türkiye de önemli.

O konuda ön almak da Türkiye’ye düşüyor.

ΩΩΩΩ

Reklam

5 YORUMLAR

  1. ABD İngiltere’deki Sermaye ile savaş halinde. Sermaye Hillary’i ile anlaşarak 15 Temmuz’u gerçekleştirdi, yenildi. Sermaye projesini gerçekleştirmek için siyasetini değiştirdi. Trump ile işbirliği yaptı ve onun başkanlığını sağladı. Yani Trump bugün başkansa bunu 15 Temmuz’a borçludur ama Sermaye ile de anlaşmış durumdadır. Şimdi dört dere arasında ne yapacağını bilemez durumdadır.
    Ne yapacaklarına karar vermemiş kimseler her gün çelişkili sözler söylerler. Bu söz Trump’un her şeyin bilincinde olduğunu gösterir. Trump ne yapmalı? Seçimden sonra söylediklerini gerçekleştirmelidir.
    1- Silahlı güçleri ABD’den çekmelidir. Dünyayı kendi haline bırakmalıdır. Bu yenilmek demek değildir, geri çekilme değildir.
    2-ABD Merkez Bankası’nı devletleştirmeli ve Dolar’ı altına kote etmelidir. Bugünkü altın değeri ile verdiği sözde bundan sonra durmalıdır.
    3-Dünyanın uygarlaşma gelişmesine eşitlik sağlamak amacıyla üretim yapmak için faizsiz olarak doları kredi olarak vermelidir. Üretim karşılığı verdiği için enflasyon yapmaz, değerini korur. Dünyaya silahla değil dolarla hükmetmelidir. Rothschild’i ancak böyle yenebilir.
    4- Dünya araştırma merkezini kurmalıdır. Mükâfatı Nobel Vakfı değil ABD vermelidir. Hasılı ABD bugünkü imkanını insanlığa hizmete çevirmeli. Mafyanın değil iktidardaki yönetimin yanında olmalıdır. İnsanlık anayasasına uydukları nispette doları faizsiz borç olarak vermelidir. Devletlerine karşı olan tüm örgütlerden uzak olmalıdır.
    Yorumlarımı çok az kişi okuyor. Küfür edenler var ama yanlışlarımı gösteren yok. ABD bu yazdıklarımdan haberdar olmuyorsa yaşamaya ve süper güç olmaya hakkı vardır ama Sermaye’nin talimatları ile Adil Düzen ile ilgilenmiyorsa demek ki ömrünü doldurmuştur.

    • Değerlı hocam siz doğruları yazdığınız için küfür ediyorlar, her kötü laf sahibinindır.
      Ayrıcada sizin yaziş uslubunuz çok değişik okuması da çok zevkli ve öğretici, sizin bazi görüşlerinize katılmassam dahi onlardanda çok faydalaniyorum.
      Bu arada diğer sitelere yorum yazarkende hep sizin yazılarınızdan örnekler veriyorum.
      Allah sağlikli uzun ömürler versin ve bizleride sizin yazilarinizdan mahrum etmesin.
      Sağlıklı ömür dileklerimle,Allaha emanet olun.

  2. Amerika”dan gelen haberleri ve-veya yalanları,hayretle ve esfle izledim.Tepeden bakanlar,aşağıdaki insanları karınca gibi görüyor olmalı.Sayın Koru”nın doğrularını okurken CNN TÜRK”te,”neden yalan söyleriz”konulu bir açık oturum yayınlanıyor.”Bilimsel” yaklaşım ve izahların hepsi dikkate değer.Yalan katagorize ediliyor.Öne çıkan ve “Ronald”a uyanı klasik benzetme:KUYRUKLU YALAN!..”Alemi kör,herkesi aptal sayan”ların eline kalmak ne hazin tecelli ya Rab.

  3. Evet hiç bu kadar iyi olmamıştı. Trump için gerçekden öğle, Türkiyenin bütün parası Trump taraftarlarının kesesine giriyor.
    Yalnış anlaşılması sıradan taraftarlar değil,
    Lobi şirketleri, Avukatlar vb.

Yoruma kapalı.