Büyük bir saldırıya uğramış, kalleş bir darbe girişimi yaşamış bir ülkede ‘normal’in bir süre ortadan kaybolmasına şaşırmamak gerekiyor.
Saldırılara muhatap olmuş, darbeyle devrilmek istenmiş insanlar, ister istemez, “Başarılı olsalardı, onlar bize neler neler yapardı” diye düşünür.
Halkının üzerine ateş açan, Meclis’ini bombalayan, Cumhurbaşkanı’nı öldürmeye kalkışan insanlara müsamaha gösterilecek değil ya?
Galiba bu güne damga vuran düşünce bu…
Kimse, o yüzden, yapılanlara itiraz etmiyor; tam tersine, herkes bulunduğu yerde, genelde yapılanların benzerini kendi çapında etrafında tekrarlıyor.
Devlet darbecileri tasfiye ediyor ya, özel sektörde de tasfiyelere başvurulduğu kulaklara geliyor.
Benim tüylerim diken diken…
‘Tasfiye’ sözcüğünü her işittiğimde benim tüylerim diken diken olur.
Sebebini anlatayım:
ABD’de Harvard Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptıktan sonra Türkiye’ye döndüğümde akademik alanda ilerlemek istemiştim. Sınava girdim, kazandığım söylendi, ama benimle birlikte başka dallarda sınava girenler göreve başlatıldığı halde benim atama emrim bir türlü gelmedi.
Sonunda, rektörlük tarafından,“Başbakanlık Devlet Personel Dairesi Başkanlığı’nın takdiriyle atanmanız uygun görülmemiştir” diyen bir yazı elime tutuşturuldu.
Eş-zamanlı olarak, iki yıl ABD’nin en itibarlı teknoloji üniversitesi olan Massachusetts Institute of Technology’de (MIT) çalışmış ve doçentliğe hazırlanan eşimin de üniversiteyle ilişkisi kesildi.
Dönemin şartları bizleri ‘sakıncalı’ buluyordu.
Hayatımızın hiçbir döneminde ‘devlet-karşıtı’ bir faaliyete katılmadığımız halde…
İki çocukla işsiz-güçsüz bir aileye dönüştük.
1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu gereği açığa alınan, ataması yapılmayan, görevine son verilen onbinlerce insanla aynı kaderi paylaşarak…
‘Tasfiye’ sözcüğünün tüylerimi neden diken diken ettiğini herhalde anlamışsınızdır.
Bereket ‘altın bilezik’ sahibiyim, elim kalem tutuyor; o ara dönemde de, yurtdışındaki bazı gazete ve dergilere yazılar yazarak ayakta kalmaya çalıştım.
Sakıncalılar ve tehlikeliler…
Askeri dönemde kısıtlayıcı kuralları koyanlar, sakıncalı sayılarak ataması yapılmayan veya sessizce tasfiye edilen kişilerin yurtdışına çıkmalarını engellemiyor, ömrü billâh devlette görev alma yasağı getirme yoluna gitmiyorlardı.
İki yıl sonra devlette görev alabildim, arada katkıda bulunduğum yayın organlarının editörleriyle görüşmek üzere yurtdışına çıkabildim.
O dönemde ‘sakıncalı’ bulunanlara uygun görülen muamele buydu.
Dönemin bir de ‘tehlikeli’ buldukları ve gözaltına alıp tutukladıkları kişiler vardı. 12 Eylül (1980) askeri darbesinin ‘gerekçesi’ sayılan çeşitli eylemlere katılmış, ya da o eylemleri yapanları desteklemiş kişiler…
TRT televizyonu ve radyosu her gün onların isimlerini yayınlıyor, en görülür yerlerde fotoğrafları ‘Arananlar Listesi’ içinde teşhir ediliyordu.
Askeri darbe dönemlerinin, özlük haklarını 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu’nu işleterek ellerinden aldığı insanlar, yıllar sonra açtıkları davalar lehlerine sonuçlanınca, arada kaybettikleri maddi haklarına yeniden kavuşabildiler.
Tabii, arada, o uygulamalar yüzünden, pek çok ocağın söndüğünü, ailelerin bölündüğünü, ‘kaçak’ hayatı seçenlerin gittikleri ülkelerde sıfırdan başlamak zorunda kaldıkları için hayli zorluklar çektiğini de unutmamak gerekiyor.
At izi, it izine…
1980’li yılların ortalarında Almanya’ya gidip ‘kaçak hayatı’ yaşayanları (Cem Karaca, Şanar Yurdatapan, Melike Demirağ gibi) yerlerinde görüp konuştuğumda, yaşadıkları dram beni perişan etmişti. Melike Demirağ’ın “Şimdi İstanbul’da olmak vardı, anasını satıyım” nakaratına sahip şarkısını ilk dinleyenlerdenim.
Şarkının Türkiye’de çalınması yasaktı…
Yasaklı Türkiye’de, askerler, uyguladıkları sıkı yönetim yüzünden soluğu yabancı ülkelerde alan insanların, yeni gittikleri yerlerde kendi aleyhlerinde çalıştıklarını fark edince, gidişleri zorlaştırmak için, hemen bir çare buldular: Avrupa ülkelerine rica edip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vize koydurdular.
Avrupa Birliği (AB) ile pazarlığa oturduğumuzda ilk madde haline getirdiğimiz ‘vizesiz seyahat’ konusu, aslında, 1980 askeri darbesini yapanların eseridir.
Ülkemizi ‘askeri darbe’ yapıldığında bir kısım halkın alkışladığı felâket noktasına getirmede faal rol almış ve bu sebeple cezalandırılması gerekenler yok muydu?
Vardı elbette. Nitekim, askeri yönetim, öyle olduğuna inandığı kadroları daha ilk günden tutuklamış, örgütleri hakkında uzun yıllar sürecek davalar da açmıştı.
Uzun yıllar sürdü de davalar ve ‘sorumlu’ diye cezaevlerine atılan insanlar beşer-onar yıl hapiste kaldılar da.
Necmettin Erbakan da vardı içlerinde, Alparslan Türkeş de…
At izinin it izine karıştığı günlerdi o günler…
İnsanın hafızası zayıf gerçekten; kendi yaşadıklarının dışında cereyan eden olayları çabucak unutuveriyor; bazen kendisinin veya çevresinin başına gelenleri de hatırlamakta zorlandığı oluyor.
Öyle olmasaydı, bugünlerde herhalde farklı uygulamalarla karşılaşırdık.
Darbeye girişen, darbecileri Pensilvanya’dan talimatlarla cepheye süren…
Kendi halkının üzerine ateş açan…
Meclis’ini bombalayan…
Kurumlarının tepesine bomba yağdıran…
Cumhurbaşkanı’nı öldürmeye kalkışan…
250 kadar kişinin ölümüne doğrudan veya dolaylı yol veren…
Kişiler…
Yasalarda yer alan en ağır cezaya müstehaktır, hiç kuşkusuz…
Devletin çeşitli kurumları içerisine, ülkeye bir gün böyle ‘uğursuz’ bir olay yaşatmaya kararlı ‘darbeci örgüt’ adına sızmış birileri varsa, böyle birileri olduklarından eminsek, elbette onların da göz yaşlarına bakmamalıyız.
Ancak bir noktaya kadar…
O noktayı ve ölçüyü açıklıyorum
Yan yana durduğu insanların bu niyetinden habersiz olanlar…
Gördükleri hayırlı hizmetlerin arkasında hain emeller olduğunu bilmeyen veya farkına varmayanlar…
Dostlukları, arkadaşlıkları yüzünden ‘örgüt üyesi’ sanılanlar…
Böyle ortamlarda devreye girerek geniş mağdur çevreler oluşmasına sebebiyet vermeyi âdet edinmiş ‘sayın muhbir vatandaşlar’ın gadrine uğrayanlar…
Bir-ikisi talimatla hareket ediyor diye, onlarla aynı iş yerinde bulunduğu için benzer muameleye tâbi tutulanlar…
Darbecilik ve darbeciler ile yolu hiç kesişmediği, darbeleri tasvip etmediği ve bunu sürekli ifade ettiği halde şimdilerde kendilerini cezaevlerinde bulmuş, işinden olmuş insanlar…
Gazeteci Nazlı Ilıcak ‘darbe’ ile ilintilendirilebilecek bir karakter midir meselâ?
Yanlış anlaşılır diye isimlerini vermekten çekindiğim rektörler, akademisyenler, bürokratlar, gazeteciler de var bu saydığım gruplardan birine girenler arasında.
Onların listelerdeki varlığı, aslında yapılanları tasvip edenler arasında bile “Acaba bana da sıra gelir mi?” tedirginliğine yol açıyor, görmüyor musunuz?
“Başarılı olsalardı, onlar bize neler neler yapardı” iyi bir ölçü değil; iyi ölçü istiyorsanız, evrensel ölçü şu: “Kimseye adaletsiz davranmayınız…” Kur’an-ı Kerim “Bi’l kısti” diyor ölçü olarak; “Âdil davranın” demek…
Adalet herkese lâzım.
ΩΩΩΩ
Yukarıdaki yorumları okuyunca aşağıdaki ayetler aklıma geldi:
AHZAB-66- “Yüzleri ateşe çevrildiği gün: “Keşke Allah’a itaat etseydik, keşke Peygambere itaat etseydik” derler.”
AHZAB-67- “Rabbimiz! Biz yöneticilerimize ve büyüklerimize itaat etmiştik, fakat onlar bizi yoldan saptırdılar” derler.”
AHZAB-68- “Rabbimiz! Onlara iki kat azab ver ve onları büyük bir lanetle rahmetinden kov ”
Kuran’ı Kerim’de bahsedilen kişilerin kim olduğunu mahşerde Mahkeme-i Kübra’da göreceğiz.
hafif miyobum ama kalemle silah arasında fark görmeyenlerdenim. bana göre nazlı ılıcak asla masum değildir, cemaatle selamlaşan dahi masum değildir ,bir şekilde karışan anlamında.
17-25 Aralıktan sonra halen fetö ile bağlantıda bulunanların masum olduğuna nasıl inanabiliriz?
Bu soruyu açıklamanız hepimizi aydınlatacaktır.
Bu ülkedeki insanların büyük çoğunluğunun bir duruşu yok malesef. Şimdi bu cemaat için binbir türlü şey düşünenler, yazıp, çizenler 2013 e kadar neredeydiniz? Hiç kimsede azıcık feraset yok muydu? O zaman niye konuşmadinız? Ben 2003 yılında-maddi durumum çok kötü olduğu ve az bir ücretle bir dostun hatrına kayıt oldum- dershanelerine gittim. O genç yaşımda çok yanlişlarıni gördüm. Çok ısrar etmelerine rağmen istedikleri üniversite ve istedikleri fakülteye gitmedim. Onlardan ayrıldığım için bana “nankör” dediler. Şimdi öyle genç bir yaşta bazı şeyleri fark ettim de bugün konuşan ve vaktiyle daha düne kadar cemaatin değirmenine su taşıyan o kadar insan bir şeyler fark etmedi mi? Heleki cemaatin içinde “ikinci” adam diye bilinen, 17-25 Aralıktan sonra “aklı başına gelen” ve şimdilerde ateş püskürenler hangi yüzle konuşup yaziyorlar?
Fehmi Koru abicim, bu kamudan atılanlara hatta bu hareketin ev hanımlarına dahi müsamaha gösterilmesi üzerine F16’dan bomba atılan milyonların yüreğini soğutmaz, bu bir. İkincisi zaten bu tasfiye dediğimiz olay herkes gibi sınava girip hakedilmiş ve emek ile kazanılan pozisyon olsa eyvallah, haklısın. Ama bu arkadaşlar soruları hile ile aldıkları ve mülakatlarda milyonların hakkına girerek bu meslekleri edindiklerinden bunların ihracı tasfiye değildir, olsa olsa milli varlıkların hırsızlardan geri almaktır.
Deyerli site okurlari,benim yorumumdaki yazi hatalari cep telefonumun editoründen kaynaklaniyor,bu nedenle sizlerden özür diliyorum.Hosca kalin.
Valla onu bunu bilmem biz son iki yıldır yaşadıklarımızı biliriz bütün eğitim kademelerinde memursen listeleri havada uçuştu.liyakatsız insanlar koltuklara yerleştirildi apaçık haklar yenildi ispatlı belgelerle sabit peki şimdi ne olacak kim çözecek bu problemi?
Fehmi bey, darbe yapanların sizi kanaat önderimizle görüştürelim demesi bir hedef şaşırtma olamaz mı, hani cinayet filmlerinde, filmin başından beri bir şüpheli gösterilir ama filmin sonunda katil hiç şüphelenmediğiniz kişidir. inşallah cemaattir bunu yapan ve gereği yapılıyor zaten ama insanın aklına daha derin, uluslararası bir derin devlet eli önce ergenekonla askeriyeyi tasfiye etti, aynı el cemaati bitirdi sonra sıra Tayyip Erdoğana ve ülkemizi bitirmeye yönelik olamaz mı. yani herşey bu kadar kolay olamaz diye düşünüyorum.
Zaten, 2010 yılında medyada, oynanacak yeni oyunun, Suni bir cemaat – AK Parti kavgası çıkarılarak, önce AK Parti eli ile Cemaatin tasfiye edileceği, Cemaatin tasfiyesinden sonra da, AK Partinin tasfiye edileceğini Taraf’ta Emre Uslu yazmıştı. Ben bu filmin nasıl oynanacağını merakla bekliyordum. Cemaatin tasfiyesine kadarki kısmı şu ana kadar oynanmış sayılır. Temennim o ki, Rabbim onlara filmin tamamını oynatma fırsatı vermez.
Yine aynı dönemde, İnternete düşen bir ses kaydında, Dnz Tüm amiral R.C.G. Bolyoz ve Ergenekon sanıkları için “Arkadaşlar harekete geçti tüm düzenlemeler yapılıyor, tüm arkadaşları bir – bir buçuk sene içerisinde salı verecekler. Hepsi beraat edecek. Sanıklardan teker teker özür dileyecekler. Bu hatayı tekrar yapamayacağız. Biz kendimize aşırı şekilde güvendiğimizden bu hatayı yaptık. İnsanın hataya en yakın olduğu durum, kendine en fazla güvendiği (kendini çok güçlü zannettiği) durumdur. Kendimizi yeniden organize edeceğiz. Onların çoluk çocuğuna bu ülkeyi dar, bir ekmek parasına muhtaç edeceğiz.” (Ki şu anda cemaat için bu gerçekleşmiş sayılır)
Zaten, 15 Temmuz Darbesinin başarısız olmasından sonra, İngiliz gazeteci Robert Fisk “6-7 ay sonra asıl ikinci büyük bir dalganın geleceğini” söylüyor. Benim acizane içtihadım, derin bir oyun var. Bu oyun, arap baharı zincirinin Türkiye halkası. Bunu Gezi ile yapmak istediler, olmadı. Darbe ile denediler. Amaç, İsraili’n ve şer güçlerin önündeki Türkiye seddini yıkmak. Türkiye’yi Irak ve Suriye’ye çevirmek. Orta Doğu bataklığının sınırları içerisine alarak, Büyük İsrail – Büyük Ermenistan projelerinin önünü açmak.
şimdi soru basit kutsal kitabımızın herhangi bir yerinde zalim olun, adaletsiz olun diye bir telkin, ima veya açık emir mevcut mudur? eğer yoksa zulme rıza zalimliktir, adaletsizliğe rıza haksızlıktır ! hak gözetmeyen o hallerde zarar gören masum çocukların, ebeveynlerinin hatasından dolayı dağıtılan ocakların, kandırıldık deyip omuzlarında ki yumurta küfesini bırakamayanların göz göre göre haksızlığa uğrarlarsa sığınacakları bir merci ve melce olan Arş-ı Adalet elbette vardır.
O yüzden dan dun konuşup, yazanlara, adaletsiz terazileri ile hak dağıtanlara Ya Hak ! deyip kısa bir ömürde değmeyecek meselelerde ahkam kesenlere şu ayeti hatırlatmayı vazife ittihaz ediyorum:
”Herkesin kazandığı ancak kendi boynuna geçer (sorumluluğunu gerektirir). Hiçbir günahkar başkasının günahını taşımaz. Sonra hep dönüp Rabbinize varacaksınız. o vakit O, size ayrılığa düştüğünüz gerçeği haber verecektir” Enam-164 Elmalılı Hamdi Yazır
Sitenize aldığınız reklamları lütfen dikkate alınız. Yazınızın tam da bir Kur’an-ı Kerim ayetine denk gelen yerinde ” Hz. İSA’nın TANRI olduğu …..” reklamı var 🙁
Sayın okuyucu,
Reklam servisimiz Google Adsense’dir. Çıkan reklamların içeriğini biz göremiyoruz ve bilmiyoruz. Yani reklamları Google alıyor, seçiyor.. Reklamlar bizim siteye özel değil, site ziyaretçisine özel olarak gösteriliyor.
Saygılarımla,
Birincisi darbeler tarihi Fetö ile başlamadı. Tüm Fetö üyelerini sınırdışı etseniz de gelecekte darbe tehlikesi ortadan kalkmış olmaz. İkincisi Fetö ile işbirliği içindeki dış gücü iyi tespit edip ona göre Dünya’da ittifaklar aramalıyız. Üçüncüsü işe alımda liyakati ön plana çıkarmak gerekir ki kendini herhangi bir sürüye ait hisseden ve sürünün başına minnet duyan koyunlar eliyle değil Devletine ve Milletine bağlı fertler eliyle işler yürütülsün. Dördüncüsü askerimizi darbeler için kullanışlı bir araç olmaktan çıkaralım.
Fehmi bey ramazan bayramında bir tartışma esnasında bu örgütten olduğunu bildiğimiz bir kişinin adı geçti de, ben adalet deyince tartıştığım kişi “falan kişi geldi işyerimde “Tayyip İtalya’da deniz kenarında ev kiralamış 17 Temmuz’da kaçacak dedi” dedi.” Daha çevremizde bizlerin basit vatandaşlar olarak duyduğumuz neler var. İlkbaharda çok büyük olaylar olacak. Bu olmayınca Temmuz Ağustosta büyük olaylar olacak diye örgütten bazılarının söylediklerini bizzat biliyorum. Bursa-İnegöl gibi bir yerde bile bazı örgüt mensuplarının darbe olacak dediklerini isim vererek söyleyen eş dost var. Adaletsizlik var mı? Kesinlikle var. Ancak bu darbeye teşebbüs edenin ismi cismi belli. FETÖ. Ama bizzat yaptı. Ama birilerinin maşası kullanıldı.
Onların listelerdeki varlığı, aslında yapılanları tasvip edenler arasında bile “Acaba bana da sıra gelir mi?” tedirginliğine yol açıyor, görmüyor musunuz?
Fehmi Bey bu paragraftaki “tasvip edenler”,”tasvip etmeyenler ” şeklinde Olmalı değil miydi ? Teşekkürler.
devlet eliyle köy enstitülerini kurduk “komünist yetiştiriyor “diye kapattık. devlet eliyle imam hatipleri kurduk “milli görüşçü yetiştiriyor” diye 28 şubat sürecinde orta kısımlarını kapattık. devlet desteğiyle fethullahçı okulları kurduk “darbeci yetiştiriyor” diye kapattık. suç kimde?
Uçlar her zaman yanılır. Hâkikat orta yoldur. Maalesef daha hâlâ huzurlu, arızası minimuma indirgenmiş bir sistem/ülke/kültür meydana getiremedik; hep yama yöntemler ve cadı avı.
Fehmi bey,nazlı ılıcak konusunda yaniliyorsun.oğlu bile kaç kere uyardı.direkt ilişkili Fetö ile…
Geçmişte bunların dershanelerinde veya okullarında okumuş olmak cezalandırılmayı gerektirmez. Zaten bu şekilde bu taife ile yolları kesişmeyen aile yok neredeyse Türkiye’de.
Velakin, kumpaslar ortaya çıktığı halde, MİT tırları durdurulduğu halde,17-25 Aralıkta ülkenin başbakanı hedef alındığı halde, bunları görüp durduğu halde, bunların derneklerine, sendikalarına üye olmaya,onlara yardımda bulunmaya devam edenlerin iyi niyetli oldukları, masum oldukları söylenemez.
ABD Elkaideye yardım edenlere müsamaha gösterir mi?
Adaletli olunmalı. eyvallah.
Kuru arasında yaş yanmamalı, eyvallah.
Birilerinin gadri sebebi ile bir başkasının yaftalanmasına da izin verilmemeli, eyvallah.
Ama boğulmakta olan adama; dikkat et çırpınırken etrafındakilere zarar verme denilmez.
Aç adamın dini olmadığı gibi. Şu süreçte, asıl ve acil mesele güvenlik ve arınmadır. keşke olmasa ama bir kısım insan bu aciliyet sırasında illa ki mağdur olacaktır.
Yapılması gereken mağdur olanların mağduriyetlerini gidermelerinin önünün kapanmamasıdır. Haklarını arayabilmeleri engellenmemelidir, diye düşünüyorum
Saygılarımla
Çok iyimsersiniz. Emin olun başarısız oldukları bir darbe girişimde yaptıklarına bakın. Şayet başarılı olsalardı düşünmek bile istemiyorum. Bu olay pat diye ortaya çıkmadı üç yıldır bas bas söyleniyor bu kişiler saflarını bozmak yerine saf sıklaştırdılar.zaten bu süreçte ayrılan çıkanlar kirli yüzünü görenler ayrıldılar
Bir ölçü de ben vereyim izninizle:
Darbe başarılı olsaydı kasım kasım ortalalıkta dolaşacak tıynette olanların tamamının devletten ayıklanması şart.
Keza,darbe başarılı olsaydı,bizim hoca ne büyük adammış, hükümete nasıl haddini bildirdi diye düşünecek olanlar da ayıklanmalı.
Aynı şekilde bu sefer başarılı olamadık ama bir sonraki girişimde bunların haddini mutlaka bildireceğiz diye düşünenler de devletten atılmalı.
Bunlar subjektif kıstaslar,hukuken buna göre bir şey yapılamaz denebilir. Ben de zaten bunlar idam edilsinler demiyorum.Ama devletten de ayıklansınlar izninizle. Bir daha böyle bir felaket yaşamak istemiyoruz.
17/25 Aralık darbesini, MİT tırlarının durdurulmasını gördüğü halde hala paralel örgütün derneklerine üye olmaya, parasal yardımda bulunmaya devam edenlerin pek de masum oldukları söylenemez. Çünkü sempati duydukları örgütün sadece hükümete değil, topyekun Türkiye’ye, Türk halkına zarar verdiğini görememek aptallıktır. Müsadenizle aptallar devletten ayıklansınlar.
Sayın Bekir,
Ceza hukukuna vakıf mısın bilmiyorum ama insanları şu şöyle olsaydı bunu yaparlardı, şöyle davranırlardı şeklinde bir ihtimalle cezalandırma hiç bir ceza hukuku anlayışında yoktur. Ceza geçerli kanunlara göre suç sabit olduğu zaman tahakkuk eder yoksa insanlar suç işleme ihtimaline göre cezalandırılmaz! Mesela aşiretler arası kavgada cinayet olduğu zaman bile sadece cinayeti gerçekleştirene ceza verilir halbuki o cinayet bütün aşiretin sahiplendiği, alkışladığı bir suçtur. Bir caninin cinayetinden dolayı aşiretine, okuluna, derneğine el konmaz.
Kimse başkasının işlediği suçtan sorumlu tutulamaz (Kur’an-ı Kerim).
“şeyh said” idam edildi, sonra kahraman ilan edildi. “seyyid rıza” idam edildi, sonra kahraman ilan edildi. “adnan menderes” idam edildi, sonra kahraman ilan edildi. öfke ile değil mantıkla hareket edelim.
Sayın Fehmi Koru,
Nazlı Ilıcak sadece göz altına alınmıştır. Suçu sabit değildir. Devlette böyle bir şeyi peşinen iddaa etmiyor. Fakat şu soruyu sormak milletin bir ferdi olarak benim hakkımdır: Bir güruha bu kadar kuvvetle kefil olan birisinin böyle bir gurubun gayri meşru planları konusunda birilerinden ufakta olsa bir ima almış olabilir mi? Almışsa kulabına su kaçıranlar kimdir? Ayrıca Nazlı hanım mevcut durumda kullanıldığını hissediyor mu? Nazlı hanımın bir Ekrem Dumanlı olmadığını tabiki takdir edebilmekteyim.
Sonuç olarak Nazlı hanımın tanıklığına, ve FETÖ’ ye mektup götürmüş bir kişi olarak (Medyada öğle çıktı siz de yalanmamadınız) sizin tanıklığınıza ihtiyaç var. Bu sizi, o iğrenç eylemle ilişkilendirdiğimiz anlamına gelmez.
Saygılarımla.
Darbe girişimi başarılı olsaydı… Başlıklı bir yazı bekliyoruz
Evet yazinizi alkisliyoruz ama gelin görünki fethullah gülen kendini acindirmakta ustadir her basin kamerasi görüsunde tansiyon ölctürmesi gibi paralle iliskisi olanlarda hocalarindan ögrenmisler bazi seyleri kendilerini saklamaktada ustadirlar.
Zaten akparti gelecek secimlerde oy kaybederse bu sürecte hata yaptigi icin olacaktir
ee artik hata yapmamasi artik kacinilmaz insani gölgesinden süphe eder hale getirdiler.
Allah yardimicimiz olsun
sizden mesela böyle bir olay önemli bir batı (abd,fransa,ingiltere,almanya) ülkesinde olsa nasıl bir tablo ile karşılaşırdık yollu bir yazı bekliyorum
Fehmi Bey: Yazdıklarınızı katılıyorum. Darbe girişiminin sıcaklığı henüz geçmedi. Bu alçak girişimin faillerinin en ağır cezalara çarptırılması hepimizin beklentisidir. Kamuda ve özel sektörde bu gruba destek verenlerin belirlenerek hukuki çerçevede cezalandırılmalarını bekliyoruz. Ancak geçmişte bir şekilde bu grupla yolları kesişen tüm vatandaşlarımıza karşı bir cadı avına başlanması hukuksuzluğu beraberinde getireceği gibi ülkemizi de bir kaosa sürükler. Anne-babaları tarafından Cemaat okullarına gönderilen çok sayıda gencin tamamını bu grubun mensubu olarak görmemiz yanlıştır. Üstelik iktidar partisinin millletvekillerinin önemli bir bölümünün geçmiş yıllarda çocuklarını bu okullara gönderdiklerini de unutmayalım. Önemli bir sınavdan geçeceğiz. Aman bu dönemde darbecilere ve bunların işbirlikçilerine aman vermeyelim. Ama özellikle topluma geri kazanabileceğimiz gençlerimiz için de bir rehabilitasyon programını hayata geçirmek için bir çalışma yapalım.
Kaç yıldır bu ülkede fetö konuşuluyor. insanlar da uyansın artık. Nazlı Ilıcak, Türköne gibileri bilmiyorlar mı bunların iyi insanlar olmadığını. Bu güne gelene kadar binlerce insanı mağdur ettiler. Bülent Arınç’ın söylediklerini görmüyor musunuz? Terörü, teröristi, darbecileri, katilleri savunmasınlar.
Sana göre iyi insanlar kimler?
Sadece tek bir şey söyleyeceğim, kendi döneminizde size itham edilen şeyler, tamamen inancınızdan dolayı, Müslümanlara yapılan ikinci sınıf vatandaş muamelesinden dolayı idi. Fakat bugün gelinen noktada içimizde bizden gibi görünen Münafık hainlerin Milletin canına, devletin bekasına kastettiği bir durum. Benim anlamadığım siz kendinizi onlar ile veya onları kendiniz ile neden özdeşleştiriyorsunuz veya benzetiyorsunuz? Nazlı Ilıcak konusunda ise, darbecilerin veya yandaşlarının örgütün savunuculugunu yapmak, onlara yazılı olarak destek vermek ne kadar doğru? Bu basın özgürlüğü mü sizce? Milletin değerleri mi, batının veya Fetö nün çıkarları mı daha önemli? Biraz insanın elini vicdanına koyup hareket etmekte fayda var.
Nihat Bey.. Nazlı Ilıcak gibi insanlar Cemaatin darbe planı yaptığını biliyorlardı ama gene de Cemaati savunmaya devam etti diye bir şey var mı? Eğer darbeden sonra “bu kanlı darbeyi yapmış olsa bile cemaatin yanında durmak lazım” deseydi o zaman cezayı hakederdi ama darbeyi de yapanları da reddettiler. Ali Bulaç, Ahmet Turan Alkan, Mümtazer Türköne gibi başka yazarlar ve cemaate mensup gözüken binlerce insan da açıktan darbeyi reddetti, kabul etmedi. Darbeye dolaylı dolaysız hiç bir şekilde katılmamış, darbeyi alkışlamamış insanlara cemaatin içindeydin, birlikteydin diyerek suçlu muamelesi yapılamaz, zulümdür. Kur’an “sizin birilerine karşı olan öfkeniz, kininiz sizi adaletsizliğe iletmesin” diyor, bundan daha güzel bir düstur var mı? insanlar kinlerinden dolayı adaletsizliğe girebiliyorlar ki Kur’an bu ikazı yapıyor.
Karşıdan bakıldığında bu yapılanlar devlet imkanlarını eline geçiren bir cemaatin rakip cemaati ve destekcilerini yok etme kampanyasına benziyor.
Darbe girişimi Fetullahçılar tarafından yapıldığı genel kanaat bu yüzden siz de haksızlık yapmayın Nazlı Ilıcak hocanın en önde taraftarıydı ve eski yazılarını bakarsanız neler neler yazdığını herkes okudu Nazlı Ilıcak iyi bir örnek değildir bu yazı için madem örgütü destekliyorsun şimdi hesap sormazsa hükümet çok salak görünmez mi?
Bu kısmı yol gösterici ve evrensel bir düstur. “Başarılı olsalardı, onlar bize neler neler yapardı” iyi bir ölçü değil; iyi ölçü istiyorsanız, evrensel ölçü şu: “Kimseye adaletsiz davranmayınız…” Kur’an-ı Kerim “Bi’l kısti” diyor ölçü olarak; “Âdil davranın” demek
Alkışlıyorum… ??? İnşaallah sesiniz etkili makamlara gidiyordur.
Kamuda alakasız insanların mağdur edildiğine şahit olmak bizi derinden yaralıyor. Çocuk yaşlarından beri ülkücü, Türk Eğitim Sen ilçe temsilcisi bir arkadaşımız eşiyle birlikte görevden uzaklaştırıldı. Kime ağlayalım? Nazlı İlıcak’a mı yoksa tek bileziği öğretmenlik olan bu ve benzeri kardeşlerimize mi? Adalet evet ama lütfen Basra harap olmadan…
“Medyanın darbelerdeki rolü üç kısımdır:
Bir: Toplumu darbeye hazırlamak.
İki: Darbe yapılırken alkışlamak.
Üç: Sonrasında darbeciler için çalışmak.
Yakın ve uzak tarihimizde bunun yüzlerce örneğini gördük.
***
Medya bilinçli ya da bilinçsiz olarak darbe kışkırtıcılığı yapabilir.
Nasıl mı?
Her gün iç savaştan ve bölünmeden söz ederek.
Tehlike ve tehdit algısı oluşturup, dehşet duyguları pompalayarak…
Mütemadiyen kutuplaşmadan, yalnızlaşmadan dem vurarak…
Yalan haberlerle, ağır ve mesnetsiz eleştirilerle demokratik kurumlara duyulan güveni sarsarak…
Amaç, “Bunlar gitsin de kim gelirse gelsin” dedirtmektir.
Amaç “Biri bizi kurtarsın” duygusu oluşturmaktır.
Bu amaca ulaşmak için medya psikolojik harekat üssü olarak kullanılır.
***
15 Temmuz’dan önce de bunları yapmadılar mı?
“Kutuplaştık, ölüyoruz”, “yalnızlaştık ölüyoruz”, “batıyoruz, ölüyoruz”, “bölünüyoruz, ölüyoruz” diyerek bizi müdahaleye hazırlamadılar mı?
Terörle mücadeleyi devletin halkına karşı açtığı bir savaş olarak göstermeye çalışanlar…
Türkiye’nin Ortadoğu’daki terör örgütlerine yardım ettiği iftirasını yayanlar…
Kültürel farklılıkları kimlik çatışmasına dönüştürmek için yaralarımızı kaşıyanlar, fay hatlarımızla oynayanlar…
Muhalefetin yerine düşmanlığı, eleştirinin yerine hakareti koyanlar…
“Paralel, dikey” diyerek mezkur terör örgütüyle ilgili uyarıları sarakaya alanlar, mevzuyu sulandıranlar…
Unutmayalım!
Tanksız, topsuz, uçaksız darbe yapılabilir; medyasız yapılamaz.
15 Temmuz gecesi darbecilere destek vermemiş olsalar da medyamızın bir kısmının bu mevzudaki sicilinin tertemiz olduğunu söylemek zordur.(İ.A)”
İşte Nazlı ILICAK da bunun için alınıyor…
Yoruma kapalı.