‘Profesyonel gazete okuru’ olmak böyle bir şey işte; başka okurların neden sonra fark edebildiği gelişmelerden daha yolun başındayken haberdar olabiliyorum. Hem de kimsenin bana haber vermesi gerekmeden…
Son keşfim şu: TL’nin dolar karşısında değer kaybetmesinin en fazla vurduğu sektör pek çok girdisinin dolar olduğu medya, özellikle de gazeteler ya; bu durum gazetelerin iktidara karşı tavrında kendini bayağı belli ediyor…
Yakın zamanlara kadar iktidar ne yapsa aleyhinde bulunan gazeteler, iktidar mensupları ne dese karşı çıkan yazarlar yumuşamaya başladı; buna karşılık onların yıllardır ‘yandaş’ diye küçümsediği gazetelerin manşetleri ile yazarlarının iktidara yaklaşımları eleştirilere daha açık hale geldi.
Uyumlu ve huysuz
Bir tanıdığım, yıllar önce, sadece yayınlandığı ilde dağıtıma girip fazla bir satışı da olmayan, meslek jargonunda ‘reklam gazetesi’ diye bilinen bir gazeteyi sahibinden satın almıştı. Yeni patron olarak gazete binasına gittiği ilk gün, odasının kapısını çalan bir çalışan, kendisini ‘gazetenin birinci sayfasını hazırlayan kişi’ olarak tanımladıktan sonra, “Haberlere nasıl yaklaşacağımız ve manşetler konusunda bir talimatınız olacak mı?” sorusunu yöneltmişti.
Daha ilk gün.
“Nasıl yaparım da gazeteye kendi bakış açımı veririm?” diye günlerdir kara kara düşünen yeni patronun büyük sıkıntısı böylece ortadan kalkmıştı.
O olayı hep hatırladığım için şimdilerde yaşananlar beni fazla şaşırtmıyor.
Dünyanın en uyumlu gazetecilerinin bizim ülkemizde yaşadıklarını biliyorum.
Bir bildiğim de şu: Dünyanın ve ülkesinin içinde bulunduğu ortamı en fazla yadırgayan ve bu yüzden huysuzlaşan insanlar da yine bizim ülkemizin gazetecileridir. Etraf hep övenlerle dolu hale geldiğinde, daha önce o açığı kapatma çabası içerisinde bulunan gazeteler ve gazetecilerde şöyle bir silkinme yaşanıyorsa, bundandır.
Aklımda her iki durumla ilgili pek çok örnek var, ama kimseyi bulunduğu yerde huzursuz etmek niyetinde olmadığım için o örnekleri burada sıralamayacağım; hatta kişiler hakkında imada bile bulunmayacağım. Herkes ne yapmak istiyorsa yapsın, benim daha başlangıçta fark ettiğimi nasıl olsa başka okurlar da zamanla anlayacaktır.
Meslektaşların çoğu aynı zamanda sosyal medya kullanıcısı. Kiminin işlek Facebook hesabı var, kimi de günde birkaç kez Twitter ve Instagram mesajıyla takipçilerine ulaşıyor. İyi ki de öyle yapıyorlar. O sayede ilgilendikleri konularda gerçekte neler yaşandığını öğrenebiliyorum.
Pek çok meslektaş gazetelerde imzalarıyla çıkan haberlerden veya köşelerinde yazdıklarından çok daha açık sözlü oluyorlar sosyal medyada; hatta oradaki takipçilerinin kendileri hakkındaki kanaatlarına gazetedeki okurlarının kendileriyle ilgili ne düşüneceklerinden daha fazla önem verdiklerini hissediyorum.
Hele herhangi bir şekilde gazetelerde yazamaz olanlar, mesajlar yoluyla sosyal medyada ve katkıda bulundukları internet sitelerinde, kendilerini çok daha bağımsız hissettiklerini belli ediyorlar.
Gazetede yazamadıklarını başka isimle internette yazanlar
Daha önce herhangi bir yazısını okumadığım bir isim usta bir üslupla internette karşıma çıktığında ilk tepkim, “Acaba bildik bir yazarın mahlası mı?” oluyor… Gazetesinde yazamadıklarını bir biçimde daha geniş bir kitleyle paylaşma ihtiyacı duyuyor olabilirler diye düşündüğümden…
Giderek gazete dışı kalan yazarlar ve gazetelerde yazamadıklarını internet sitelerinde ya da sosyal medya mecralarında paylaşanlar, hâlâ gazetelerde boy gösteren meslektaşlardan sayıca daha kalabalık olmaya başladı.
Ne zaman artık medyada kendine yer bulamayan bir meslektaşla karşılaşsam, muhatabımın ilk işi, Twitter mesajlarında yazdıklarını hatrılatmak oluyor. Çok önem veriyorlar attıkları mesajlara…
Twitter‘da ülkemizde yerleşik yabancı gazetecileri sosyal medyada izlemeye öncelik verdiğimden yerli meslektaşları ihmal etmiştim, son zamanlarda dengeyi bulmak için özel çaba gösteriyorum ve bunu yapmaya başladığımdan beri de gazetelerde yazılmayan pek çok şey öğrendiğimi görüyorum.
Üstelik daha keskin, çoğu kez de mizahi bir üslup kullandıkları için daha da kolay okunuyorlar.
Medyamızdaki son durum bu. Hiç değilse benim gözümle durum bu.
ΩΩΩΩ
Necip güven denilen arkadaş duyduğunu anlamıyor gibi gözüküyor bence çok iyi anlıyor ancak kulağının üstüne yatmayı çok iyi beceriyor.kendisine ustan kim diye sormak lazım.
Bence sormaya gerek yok.
Senelerdir herkesi kullanip kullanip batiriyor acik asi aldatiyor daha sonra.milletede.
Beni aldattilar diyen meshur sulatan.
Evet, internet artik daha önemli ve daha yaygın bir medya çeşidi oldu. ABD ordusunun savunma birimlerinin mali destekleriyle ARPANET olarak başlatılmış bir proje. Sonra da yaygın kullanım için halka arzedilen ve neticede dünyaya malolan önemli bir teknolojik gelişimi temsil eder. Bilgiye ulaşma, bilgi paylaşımı ve muhtemel tatbikatları konusunda yıllara göre orantılı olarak olan gelişmeler internet sayesinde orantısız olarak her yıl kat be kat süratle artmaktadır. Onun için ülkeler arasındaki gelişmişlik farkını kapatabilmek için bu aslında bir fırsattır. Ülke-yöneticilerimizin “Biz herşeyi biliyoruz. Ben yaptım oldu-Hariçten gazel okumayınız” şeklinde bir davranışla eleştiri-serbest tartışma ortamlarına giden kanalları tıkamağa çalışması (sansür olayı!) başlarını kuma gömmekten bir farkı olmayan bir haldir.
Bu çağda internetten faydalanamayıp gerçekleri gizlemek adına sansürler getirmenin, Osmanlı döneminde gelecek korkusu ve endişesi yüzünden matbayı yasaklamış olmasından bir farkı yoktur. Matbaa yasaklanmamış olsaydı, ve bunun halka malolması konusuna Hanedan bizzat önayak olmuş olsaydı, Osmanlının ana doğrultusu ve geleceği harab olmazdı-bügünkü milletin çırpınışları, geleceği de bu şekilde harap olmazdı. Çünkü bilginin paylaşılmasıyla ortaya çıkan bilge insanlarımızın sayısının daha da artar, kendini daha çabuk yeniler ve içerden savunma mekanizmalarını, gücünü halktan alacak bir şekilde geliştirmiş olurdu. Bu temel güç te onun yıkılmasına kesinlikle müsade etmez, sistem kendi kendini ıslah eder bağırsaklarını temizler, parazitlerinden kurtarırdı.
İnternetin (her şeyde olduğu gibi) avantajları yanında dezavantajları da olabilir, ancak avantajlarından kesinlikle faydalanmalı. Dezavantaşları insanın yapısı geregi çift karakterli, yani “iyilik-kötülük potansiyelini birlikte içeriyor olması. Ancak bundan korkmamak, olaya temkinli yaklaşmak gerekir. Bugün milletvekili sayısı 600’e çıkarılırken Bakanlık sayısının düşürülmüş olmasının mantığını anlamak pek kolay değildir (lüzumsuz israf-masraf!). İnternettin temsil ettiği potansiyelden faydalanmak için başlı başına ve özellikle eğitim konusuna ait yeni Bakanlık kurulmuş olması gerekir. “İlim Çin’de olsa gidiniz alınız” denmiş. İnternet bilgiyi ayağına getirmiş daha ne istiyorsun, faydalan! Yurt dışındaki vatandaşlarımızın mesleki uzmanlıklarını internet yoluyla bir araya getirip faydalanmalı. Hızlı ve etkili eğitim mutlu-azınlık için değil, bütün halka düşük maliyetle yaygınlaştırılmalı ve eğitim hızlandırılmalıdır (tablet bilgisayar vermek-para savurmak yetmez-İsraf!). Özal dönemimde yurtdışındaki potansiyeli yoklayan 1-2 teşebbüs olduğunu bir yerlerde okumuştum. Bı tekrardan ve daha etkili bir şekilde yapılmalıdır.
İsrafa-masrafa boğazına kadar batmış ve ancak kriz geldikten sonra aklı-başına gelip, teşebbüse geçmeğe çalışan bir AKP ile bunlar ne kadar başarılır, şahsen kötümserim. Utanmadan, Osmanlıya özenti bu zihniyet Osmanlı ülkesini kurtarmağa değil, daha da batırma yolunda ilerliyor. En üst yönetim kademesi için emre amade, uçuşa hazır bekleyen 10-11 tane özel uçak var deniyor. Yahu, bu ne rezalet? Yetkili bir Başkanın ve yakın ekibinin aynı anda 10 uçağa binme imkanı ve gereği var mı? Her uçak ve kullanım maliyeti 2-3 fabrika demektir-lüzumsuz ithalatı önleyebilecek üretim birimi demektir. Milletin parası ne hakla çarcur ediliyor? Bu nasıl muhafazakarlık? Yazık değil mi? Bunun hesabını millet sormuyorsa ve soramıyorsa bunun sorumlusu da partizan manipulasyonla yine AKP dir. Milletin soramadığı her hesap, Allah’ın soracağı hesabı daha da ağırlaştırmaktadır (Allah’ın düzeni çetin, Akıl-İman Sentezi!)
Sn Karagülle’nin aşağıdaki yazı konusu “«Ortaklık»” üzerine….
Bu çok önemli bir konu. Ülkesine-Din’ine aidiyeti olan, toplum/ülke-yararlı düşünen, aklı-başında herkes bu konuya sahip çıkmalı. İyi bir patron öncelikle işinin-ehli iyi bir işçi/teknisyen olmalıdır. İşinin-ehli ve alın-teri konuları kültürümüzde haklı kazancın en önemli sembollerindendir. Aklın teri bu yaklaşımdan türetilmiş bir başka ifadedir (Bizce en makbulü olan, Akıl-İman Sentezinin ürünleridir). Bu yaklaşımın dışındaki başarılar çokçası “para/piyasa tanrısına” iman etmiş olmakla paranın satın alma gücüne dayandığı için pek makbul değildir. Para/güç özellikle gayri meşru-haram yollarla temin edilmişse makbul değildir-hayır getirmez (neyse konuyu bu doğrultuda dağıtmak şu an için gereksiz).
“İyi bir patron öncelikle işinin-ehli iyi bir işçi/teknisyen olmalı” derken bunun tersinin ima ettiği durumları irdelemek gerek. Şöyle ki: Emeğini, alın terini, teknik bilgisini-aklını kullanan herkes iyi bir patron olmalıdır (teorik olarak). Ancak, bunda genelleme yapmak doğru olmaz- çünkü bu mümkün değildir. Ancak, buna en yakın iyi sonuç “ortak” olmaktır ki sadece medya konusu değil her mesleki konuda bu böyledir. “Ortaklık” patron olmağa en yakın bir pozisyondur. Ortaklar da kendileri arasından yatkın birini dönüşümlü olarak “Başkan-Patron” seçerler. Ancak, kenara çekilmezler; yakından denetlerler (buna Sn Karagülle’nin de kullandığı şekilde “demokrasi deniyor. Ancak bu eski Yunandan çok daha geriye giden bir kavramdır-bakmayın Yunan icadı olarak popüler hale getirilmiş olmasına). Bu ortaklık sistemi Akıl-İman Sentezi prensibi esasına göre olursa, başarısız olması mümkün değildir. Başarı garantidir.
Nlecip bey, yazınizda kendinizi tarif ediyoesunuz, OKIYALIM “(
Bundan dolayı da bir konu hakkında eskiden beri bilip okuduğu bir köşe yazarının fikrine artık çok fazla ihtiyaç duymuyor. En fazla bizim gibi yazdıkları hakkında tartışmak için bir yazar takip ediliyor artık.)”
Kendimden bir örnek vererek size sorularim olacak.
Nerde yaşadiğimi herkes biliyor yazmama gerek yok ve burada hiç bir gazete,yazar ve diğer haberler sakincali diye surlanmiyor, ve bende okumayi çok sevdiğim halde, BU YAZARLI hani size göre tartişmak için okuyoruz ya! Ben şahsen öğrenmek için okuyorum.
daha bir kaç gün öncesine kadar ABD nin 447 millet vekili olduğunu biliyordum vatandaşlığa muracaat ettiğim zaman bir kitapcık verdiler onda öğle yaziyordu, sayin F Kouru burada 435 yazınca tekrar o kitaba baktım benim okuduğum gibi rakamlar değişik google baktıp Fehmi beyin yazdığı doğru.
Ertesi gün gereken yerleri aradim ve o seride matbaa hatasi olmuş onlar o baskiları imha etmişler fakat ıclerinden bazi eyaltlerde dağitilan olduğu için ilan vermişler fakat o ilan ben okumadğjım için,3 yil o yalniş bilgiyi size gore “TARTIŞMAK” için okuduğum yazardan öğrenmiş oldum. Bu en basit bir ornek.
Peki siz DÜNYADA OLUP BITENLERI TÜRKIYEDEKI SOSYAL MEDYADAN OKUDUĞUNUZU YAZIYORSUNUZ.
Benim dünkü verdiğim linkin sansurlü olduğu için tekrar kopi ile gönderdim.
Siz dunyada olup bitenleri hangi yontemle okuyorsunuz?
2. Konuda eğer F Koruyu okumamiş olsaidim AKP daha dogrusu Reiscilerin bu kadar her şeyi tersten anladiğini, bir kişinin birkac isimle gayesinin parazit yaptiğinıda bilemezdim.
Onun için o kişilerin neden takma isim ile parazit yaptiklarinida bilmelisiniz! Sizce neden yapiyorlar?
Yalniz birseyi itiraf etmek istiyirum onlarin içerisinde sadece siz kendi isminizle ve kendi HAVUZDAN edindiğiniz bilginizle yaziyorsunuz.
Size nacizane bir tavsiem olacak, birazda dişaridan yazilanlari tarafsiz gözle okursaniz sizin için daha iyi olur.” ÇÜNKÜ” siz tartismak için ikuduğunuzdan dolayı! hiç değilse kendi kendinizle ters düşmesiniz.
Sağliklicakla tartişmaniz dileklerim le iyi tartışmalar, hoşca kalin.
No: duzeltme Okuduğunuzdan olacakti (i) harfi yalniş yazilmiş.
Nurdan hanım öğrenmek için ben kitaplara başvuruyorum daha çok. Sizin kitap milyonda bir olabilecek bir ihtimal ile o konuda yanlış basılmış olabilir ama bütün kitapların her konuda yanlış basılmış olması biraz zor. Şahıs olarak haber için pek sosyal medya kullanmıyorum, anlık bilgi olduğu için değişik haber tv kanallarından yararlanıyorum. Sizin sandığınız ve göstermek istediğiniz gibi birkaç yandaş kanalla sınırlı değilim, belli bir düzey ve kalitede olan tüm haber kanallarından yararlanıyorum. Kendi görüşlerimi zaten bildiğim için de kendi görüşlerime yakın olanlardan daha fazla karşıt olan görüşleri belli bir düzeyde ifade edenleri tercih ederim. Gerçekte tarafsızlık diye birşey olamayacağından, taraftarı olduklarını gereksiz olumluyanları değil taraflarını açıkça belli edenleri ama seviyelerini koruyanları ve demokratik tavır gösterenleri arayıp bulup izlemeye çalışırım. Şahsen sosyal medya haberlerine güvenmem ama toplumdaki genel eğilim olarak öyle ifade ettim. Tartışmayı da sanırım kavga etmek manasında aldığınız için kötü bir şey gibi algıladınız galiba. Ben fikir tartışmasından, eski deyimle münazaradan bahsetmiştim. Yani karşılıklı görüş alışverişi ve çeşitli argümanlarla taraf olduğu fikri savunmak manasında.
Necip bey, ben genelde şimdiki AKP lilerin yorumlarini istisnalar hariç okumam, fakat sizin yorumlarinizi okuyorum, nerdeise sizin Türkçe bilmediğinize inanacam.
İsterseniz dünkü Musa beyin verdiği linki birdaha izeyin.
Sizin yazinizla birlikte kopiledim.
Siz Türkeşin şu lafini “O TIRLARDAKI SILAHLAR VALLAHI DE BILLAHIDE TURKMENLERE GIYMIYORDU”duymadinizmi?
Yoksa Işida gittiğini soylemedide benmi öğle anladim?
En az üç kez izledim…
Birde sizin tartişma yazinizida ben kavga olarak değil fikir alişverisi olarak anladim ve onun içinde HAVUZ dişinda biraz araştirma yapmanizida tavsiye ettim.
21 Eylül 2018 at 17:56
Yoruma ilaveten ekteki videoyu izleyin. Tuğrul Türkeş niçin soruşturulmuyor o zaman ?
https://www.youtube.com/watch?v=hihY1aQ4dMk
Necip Güven
22 Eylül 2018 at 21:54
Musa bey sizin gönderdiğiniz videoda Türkeş bu tırdaki silahlar daeşe gidiyordu demiyor, 10 merminin 8 i satılıyor, 2 si elime geçiyor diyor yani giden mühimmatın çoğu Türkmenlerin eline tam geçemediğinden bahisle o manada Türkmenlere gitmiyor diyor. Yani Türkmenlere yeterli silah verilmiyor, böyle gönderildiği açıkça söylenirse de Türkmenlerin kırımına sebep olunur diyor. Türkmenlere gitmiyor, ulaşmıyor demek başka bir şey, Türkiye terör örgütü daeşe silah gönderiyor demek başka birşey
:)) Nurdan hanım kendiniz yazmışsınız Türkeş O TIRLARDAKI SILAHLAR VALLAHI DE BILLAHIDE TURKMENLERE GIYMIYORDU diyor. Bu ifadeden siz İşide gitti anlamını nasıl çıkartıyorsunuz. Eğer konuşmasının devamını dinlerseniz silah gönderilen Türkmenler ”Türkiye 10 tane mermi gönderiyorsa 8 i ortalıkta satılıyor, 2 si bize anca kalıyor. 20 göndersinler elimize 4 geçsin bari” diyormuş. Yani Suriyedeki karışıklıktan dolayı gönderilenlerin hepsinin Türkmenlerin eline tam geçmediğini vurgulamak istiyor. Geri kalanların kimin eline geçtiğine dair birşey söylemiyor. Biliyorsunuz Türkiye orada ÖSO gibi pek çok muhalif gurubu da destekliyor. Türkeş bu yüzden doğru dürüst ve yeterli silah vermiyorsunuz, bari Türkmenlere silah verdik demeyin ki, rejim ve Rusların onları ezmesine sebep olmayın , bahane vermeyin anlamında konuşuyor. İşide silah verildiğine dair bir kelime bile sarfetmiyor. İşidi abd nin kurduğu ve desteklediği, orada Kürt guruplara alan sağlamak için önce İşide bir yeri işgal ettirdiği sonra ypg ye kurtarttığı dünyanın bildiği bir sır. İşidi Türkiye destekliyor imajını bir zaman abd oluşturmak ve ülkemize bu bahaneyle çeşitli baskılar kurmak istedi. Ama Türkiye buna fırsat vermedi. Suriyede en büyük İşid temizliğini biz yaptık. İşidlileri Rakkadan abd nin toplayıp kaçırdığını BBC ispat etti. Bunlara rağmen birileri hala bu eskimiş suçlamayı ileri sürmeye çalışıyor. Bence boş bir çaba.
Necip bey , tartışma konumuz silahların nereye gittiği değil , hukukun aynı vakaya 2 farklı yaklaşımda bulunmasıydı ama siz ısrarla bunu hala anlamıyor veya A Haber vari yaklaşıma devam ediyorsunuz . Devletin gizli işleri olabilir , bunu biz araştırmıyoruz , ama hukuk niçin farklı içtihatlarda bulunuyor ? Bu konuyu irdelemeye çalışıyoruz ama siz hep ıskalıyorsunuz veya işinize öyle geliyor .
Musa bey sizin de anlamak istemediğiniz şu, Silahlar İşide gitti demek ile, silahlar Türkmenlere gitmiyordu demek farklı mana ve amaç içermektedir. Bu yüzden hukuki karşılığı da farklı oluyor. Birincisinde ülkenizin uluslararası bir terör örgütüne destek verdiğini söylüyorsunuz ve böyle birşey olmadığı için bu bir suç. Üstelik bunu düşman bir ülkenin ülkenizi uluslararası savaş suçları mahkemesine göndermek amaçlı yalan bir algı operasyonu yaptığı sırada ve bu operasyona destek ve delil vermek amacıyla yapıyorsunuz. İkincisi sadece bir tespit ve suç içermiyor. Bu ülkeye karşı yapılan bazı tavır ve operasyonları anlamak bu kadar da zor olmamalı.
Ortaklık medyası
Faizli işçilik dönemi medyası yazarları, patronlarına hizmet etmek zorundadırlar. Patronlarının izin verdiği kadar da oranları çoğaltma çabasındadırlar.
İşçilik döneminden ortaklık dönemine geçilirken yazarlar, sadece okurları memnun etmek durumundadırlar. Sermaye ve yönetim ile yazarları değil okuyucuları yani halkı memnun edip o halka ulaşırlar. Böylece demokrasi gerçekleşir.
Halk ikiye ayrılır. Hakkın yanında yer alanlar, kuvvetin yanında yer alanlar diye. Bir taraf çoğalır diğer taraf azalır. Yerlerini değiştirebilirler ama ortaklık düzeninde birbirini yok edemezler çünkü düzen hakem kararları bir kişi de olsa hakkını korur.
Yazarlar kooperatif kurmalı. Bir televizyonları, bir internet siteleri, bir de dergileri olmalıdır. Gazete israfı artık sona erecektir.
Bundan 10-15 sene öncesine kadar ülkemiz ve dünyanın her konuda durumunu, olayları ve gelişmeleri öğrenmek için radyo, televizyon ve gazeteyi kullanırdık. Evlerimize en az 1 gazete mutlaka girerdi. Şu anda evet böyleydi diyebilecek olanlar 45 yaş ve üzeri insanlardır. Özellikle 25 yaş altı kişiler hayatlarında gazete satın almamış bile olabilirler. Bugün ben günde 15-20 gazeteyi internetten takip ediyorum ancak evime senelerdir gazete girmiyor artık. Üzücü ama gerçek bu. Haberler için radyo-tv ve gazeteye ihtiyaç olduğu zamanlarda haliyle köşe yazarları ve onların yazdıkları da çok önemliydi, çünkü günde 1 gazete alanın bile olayları daha geniş takip edebilen birilerinin görüşlerini bilmek için daha çok okuyup yazan siyasilerle işadamlarıyla görüşüp konuşan köşe yazarlarını takip etmesi gerekmekteydi. Bu yüzden köşe yazarlığı toplumu hem bilgilendiren hem de yönlendiren bir konumdaydı. Ama özellikle son 10 yıl içinde artık hem bilgi hem haber hem de her alandaki gelişmelere, insanlar internet üzerinden ve sosyal medyanın da ilavesiyle direkt olarak ulaşabiliyorlar. Herhangi bir siyasiyi doğrudan dinliyor, o konuda başka siyasilerin görüşleriyle karşılaştırıyor ve her vatandaş konu hakkında kendi görüş ve kararını oluşturabiliyor. Bundan dolayı da bir konu hakkında eskiden beri bilip okuduğu bir köşe yazarının fikrine artık çok fazla ihtiyaç duymuyor. En fazla bizim gibi yazdıkları hakkında tartışmak için bir yazar takip ediliyor artık. Ve bunun için o yazarın fiilen bir gazetede çalışması, bir tv veya radyoda program yapması da gerekmiyor. Bu durum belki de fikir özgürlüğü açısından zaman içinde daha iyi bir seviyeye gelmemize imkan sağlayacaktır. Çünkü gazetede yazan bir kişinin üzerinde sadece dışarıdan, muhalefet ettiği kesimlerden baskı gelmiyor, gazetenin patronunun veya içinde bulunduğu mahallenin psikolojik hatta maddi baskısı da olabiliyor. Sonuç olarak nerede yazarsa yazsın eğer bir fikir insanının önünde iki seçenek var bence, Ya olabildiğince objektif olacak ve her konuyu artsı ve eksisiyle doğru ve gerçekçi değerlendirerek toplumun geniş bir kesimine hitap edecek, ya da içinde bulunduğu mahallenin hoşuna gidecek şekilde yazarak kısıtlı bir çevreye hapsolacak. Bugün yandaş diye nitelenen bazılarının tercihi ikinci durumdur. Ancak yazarların çoğuna bakarsak aslında maalesef çoğu birilerinin yandaşı olarak yazmakta. Bu yüzden de artık toplumda eskisi gibi etkinlikleri kalmamış durumdadır. Dijitalleşme de bu etki azalmasının hızlanmasına yol açmıştır. Ama bu imkan objektif kullanılırsa çarkları tekrar geri çevirme potansiyeline de sahiptir.
Yıllar önce, üniversite yıllarında, sosyolog olan bir öğretim görevlisi, o dönem, eğer yanlış hatırlamıyorsam cumhuriyet gazetesinde yer alan bir sosyolojik yazı üzerine yaptığı yorumda, fuhuşun, ekonomik değil, daha çok sosyolojik bir olgu olduğunu söylemişti. Yani insanların, çoğunlukla, geçinme sıkıntısı gibi ekonomik nedenler ile değil, iyi elbiseler giymek, güzel kozmetikler kullanmak, daha iyi yaşamak vb. nedenlerle fuhuşa sürüklendiğini söylemişti. Kuşkusuz ekonomik nedenleri de tamamen dışlamadan ama çoğunlukla sorunun sosyolojik olduğunu söylemişti.
– yukardaki parağrafı yazmamın nedeni, her davranışın, her olayın, her olgunun gerisinde, o davranışa, eyleme, olaya, olguya neden olan mekanizmalar, sistemler olduğunu, başka bir alandaki bir örnek değerlendirme ile anlatmak içindi.
– Daha önce de sık sık bu olguya dikkat çekmeye çalıştım. ülkelerin, ülkemizin içinde bulunduğu duruma neden olan (gelişmiş ülke olmasına da geri kalmasına da…), olgular, olaylar, durumların altında yatan mekanizmalar var ve bu mekanizmalarda değişiklik yapmazsak sonucumuz hep benzer olur. Yani daha ahlaklı, daha gelişmiş, daha özgür, daha adil toplum olabilmemiz için, daha farklı mekanizmalar edinmemiz gerekiyor.
– Mekanizmalar ifadesini kullanıyorum çünkü duygusal, ekonomik, sosyolojik, psikolojik, düşünsel, bilgisel vb. çok geniş pekçok yönü olan bir sistemdir ifade etmek istediğim.
– Mesela atatürkün “cumhuriyet, ilmi hür, irfanı hür, vicdanı hür bireyler ister” sözü, demokrasi olabilmesi için birey olabilmiş insanlardan oluşan bir topluluğun gerekliliğini ifade eder. Toplum tebadan vatandaş kültürüne geçemedikten sonra seçimlerden sadece krallar çıkar. Burda da “toplum neden hala teba, neden vatandaş olamıyor, onun mekanizmaları neler, toplumun vatandaş olabilmesi için nelerin değişmesi gerekir?” sorusu ortaya çıkıyor. yani toplumun 2018 senesinde hala teba olarak kalmasının altında yatan nedenler olduğu sonucu ortaya çıkıyor. Toplumun teba olarak kalmasını sağlayan sistemi, mekanizmayı bulup onu orkadan kaldırıp, toplumun vatandaş olabilmesi için gerekli sistemi, mekanizmayı kurabilmemiz gerekiyor.
– Geçmiş yazılarımdan bir tanesinde, ülkemizde kapitalizmin çarpık olmasının siyasi partilerde lider sultasına neden olduğunu (kuşkusuz başka etkilerinden de bahsederek) anlatmıştım. Yani ülkemizde demokrasinin olmamasının (bunu birey olamamanın olarak da anlayabilirsiniz) en önemli nedenlerinden biri ülkemizde çarpık kapitalizmin olması. yani devletin servet dağıtan konumunda olması olduğunu yazmıştım. (kapitalizm: özel ya da tüzel kişilerin pazar için üretim yaptığı ve fiyatın arz-talep dengesi ile piyasada oluştuğu sistemdir. oysa çarpık kapitalizmde fiyat oluşumuna veya üretim ve tüketime devlet müdahale eder). Yani devlet, kimin ne kadar gelir elde edeceğini belirler. bu da devletin ele geçirilmesini ve devleti ele geçirenin haksız şekilde servet edinmesini, güç edinmesini, makam ve mevki edinmesini, itibar edinmesini sağlar. Mesela bu tespit, ülkenin içinde bulunduğu durumun altyapısına ilişkin olarak ekonomik boyutu ifade eden bir tespit.
– Mesela amerikada, içki yasağı farklı bir mekanizma, farklı bir sistem oluşmasına neden olmuş, böylesine mantıksız bir yasak, ülkede mafyanın güçlenmesine neden olmuştu.
– Mesela, ülkemizde sigaradan alınan vergilerin artırılması, sigara kaçakcılığını artırmıştı.
– Örneklerden de görüleceği gibi, ülkemizin (ülkelerin) içinde bulunduğu durumun altında yatan mekanizmalar, sistemler, nedenler var ve bunlar çok yönlü, ancak bu pekçok yön de birbiri ile ilişki ve etkileşim halinde bütünsel bir sistem, bir arkaplan, neden oluşturuyor.
– Yani bizim, ülkemizde ahlaksızlığı, soygunu, israfı, adaletsizliği, üretimsizliği, baskı ve zulmü azaltabilmek için, yok edebilmek için, bunlara neden olan etkenleri, mekanizmaları, sistemleri, önkabulleri, önyargıları, anlayışları, tartışıp, bunların değişmesini sağlamamız gerekiyor. Yoksa iktidara kim gelirse gelsin, ülkede hangi kurumlar olursa olsun değişen çok fazla şey olmayacaktır.
Hamza bey mükemmel bir tesbit tebrikler.⭐⭐⭐⭐⭐
teşekkür ederim nurdan hanım.
– aslında bunların devamının gelmesi ve ülkenin gelişimine engel teşkil eden önkabullerin, algıların, doğruların, duygu ve düşüncelerin, yaklaşımların tartışılması gerekiyor. elimden geldiğince bunları yazıyorum çünkü gerçekten ülkeye ayakbağı oluyorlar.
-Ancak bunları yazılarımın içinde, güncel olaylarla ilişkili yorumların içerisinde bahsediyorum. çoğunlukla da güme gittiğini hissediyorum.
– Mesela, cumhuriyet gazetesi ile ilgili gelişmeler hakkındaki yazımda, ulusalcılığın ve atatürkçülüğün aslında solu koyun gibi yönlendirmek için birer tasma olduğunu yazdım.
– mesela chp ile ilgili tartışmalarda chpnin özüne dönmesi gibi bir saçmalığın olamıyacağını çeşitli nedenlerle açıkladım. kimsenin atatürkçü olmak zorunda olmadığını ve chpnin atatürkü kutsama partisi olamıyacağını yazdım. (Atatürkçü olmamak demek atatürkün bu ülkeye yaptığı büyük hizmetleri inkar etmek ya da atatürkün dehasını inkar etmek değildir. Ben atatürkçü olmayan birisi olarak, atatürkün taa o yıllardaki tespitlerine hayranlık duyuyorum) chpnin çağdaş değerleri sahiplenmesi gerektiğini ve altı oku parti ambleminden çıkarması gerektiğini yazdım. Benim söylediğim doğru anlamında yazmanın ötesinde, doğru kabul edilen atatürkçülük ve chp oklarının ya da ulusalcılığın sorgulanması gereği için yazdım. bunlar sorgulanmadığı, doğru zemine oturmadığı sürece, ne siyaset, ne insanların beyinleri özgürleşemez. böyle bir toplum kolaylıkla yönetilir, yönlendirilir, birilerinin oyuncağı olur.
– benzer tartışmaları karar gazetesinde ilahiyatçı sayın mustafa öztürk, din konusunda yapmaya çalışıyor, yine karardan mehmet ocaktan din algısı üzerine tartışma açmaya uğraşıyor. ancak bu iki yazarın yazılarının altına yazılan yorumları gördüğümde bazen hayalkırıklığı yaşıyorum. Bu iki yazar da, bence, çok önemli bir şey yapmaya çalışıyorlar. Çünkü özelde ülkemizde, genelde ise islam ülkelerindeki din algısında ciddi sorunlar var. dinin toplum yaşamındaki önemini gözönüne aldığımızda, müslüman toplumları da bu ağırlıkla birlikte değerlendirdiğimizde, din algısının doğru olmadığı çok açık olarak ortaya çıkıyor. Din doğru algılansa bu kadar ahlaksızlık olmaz. din doğru algılansa bu kadar gerilik olmaz.
saygılarımla…
…yazarlar ” çok daha açık sözlü oluyorlar, sosyal Medya’da ” demiş, Koru.
Tabii ki öyle olacaklar, PARA ile Talimatla yazamaz oluyorlar da ondan. Kendi
iç alemlerini aksettirmek, gocundukları olayları yazmak zorunda kalıyorlar, yani
DOĞALLAŞIYORLAR, birazcık da olsa samimiyete dönüyor, gerçekleri, belki doğruları
dile getirmek zorunda kalıyorlar,
NOT : Dünkü yazıya geç yorum yapabildim. Samimi ve gerçekçi olabilmek
için HERKESİN OKUMASINI tavsiye ediyorum.
Notunuzu aldım ve okudum. Kovmuş olması iyi de bütün yazdıklarınızda fazlaca yeni bir şey yok! her biri Akıl-İman Sentezi zafiyetinin göstergeleri, başka bir deyişle ezberine Müslümanlık! Çeşitli örneklerini gördükçe insanın sorası geliyor: araştırarak, sorgulayarak sonradan olma Müslümanlar mı yoksa, anadan doğma olanlar, çoğunlukla ezberine, çelişkili yaşamakta olan robot marka Müslümanlar mı toplumuna/ülkesine daha yararlı? Yanlış anlaşılmasın, Akıl-İman sentezi zafiyetinde olanlar arasında sadece imam-hatip marka değil, seküler (laik) marka Müslümanlar da var.
AKPARTİ KURULMADAN ÖNCE, ANAVATAN PARTİSİNDE YÖNETİCİOLARAK GÖREVYAPTIM. AKABİNDE MESUT YILMAZ BAŞKANLIĞI DÖNEMİNDE AYNİDÜŞÜNCELERİ PAYLAŞMADIĞIM İÇİN HEM ÜYELİK HEMDE YÖNETİCİLİKTEN AYRILDIM VE FAZİLET PARTİSNDE YÖNETİCİLİKYAPTIM. TEKDERDİM ,BİZE İTÜ DE OKUMA ŞANSINI SUNAN SEVGİLİ VATANDAŞLARIMIZA BORCUMU ÖDEYEBİLMEKTİ. ANCAK; GÖRDÜMKİ SİYASİ PARTİLER MAALESEF HİZMET YERİOLMAKTAN ÇOK İNSANLARIN MENFAAT ARADIKLARI BİR YER HALİNE DÖNÜŞMÜŞ. BUNU YAŞAYARAK ÖĞRENMİŞ OLDUM.
BUNU ANLATMAMAMIN SEBEBİ AKPARTİ KURULDUĞUNDAN BU YANA SONSEÇİMLER DAHİL AKPARTİYE OYVERDİM. 2023 HEDEFLERİNE İNANDIM. AMA BU SON EKONOMİK KRİZ BENİ ÇOK ÜZDÜ. ŞİMDİ ACABA YANILDIMMI. 2023 HEDEFLERİ VARMI YOKMU. VARSA BU KONUDA DERİN BİLGİLERİNİZLE BİR YAZI KALEME ALIRSANIZ. BİZİ VE BENİMGİBİ DÜŞÜNENLERİ AYDINLATIRSINIZ.
YÜCE RABBİM BU MİLLETE HERZAMAN EN GÜZELİNİ NASİPETSİN. BEN BU MİLLETE BANASUNDUĞU İMKANLAR NEDENİYLE SONSUZ TEŞEKKÜRLERİMİ ARZ EDİYORUM. REFİK KIRCI
Refik bey 2023, 2053 ve 2071 hedefleri var ve inşaallah gerçekleşecek, bizden sonrakiler de daha başka hedefler koyacaklar. Ama bir hedef varsa unutmayın ki o hedefe varmakta bazı güçlük, zorluk ve ıstıraplar da vardır ve olacaktır. Ayrıca en önemlisi hedefe varmanızı önlemek, hedef yolundaki doğal zorluk ve engebelere ek olarak yola ilave zorluk ve tuzaklar yerleştirecek olanlar da olacaktır. İlk zorlukta vazgeçilen hedef zaten hedef değildir ve hiç olmamıştır.
Mutlaka gerçekleşecektir Necip bey bende bu gerçekleşme ihtimaline yürekten inaniyorum; 2023 hedefleri 2071 de, 2053 hedefleri 20153 te, 2071 hedefleride 2271 de gerçekleşecek olsada…….
Hedefsizlikten iyidir öyle değil mi? Ben 53 yaşındayım, daha önce böyle bir hedef konulduğunu hatırlamıyorum. Belki de bu hedefsizlik yüzünden hedef koymak bu kadar farklı algılanıyor .
Necip bey yukarda sizin de buyurduğunuz gibi internet önemli hale geldi. Klasik medya (gazete-radyo-TV) ancak daha kaliteli ve objektif/güvenilir bilgi kaynağı kalmakla, internetli ortamda başarıyla varlıklarını sürdürebilirler. Eleştirebilen ve kaliteli medya az olduğu için bu konuda ciddi kayıplar olması gayet doğaldır. Türkiyede böylesine bir medya pek kalmadı çünkü gelecek endişesiyle bırakmadılar: Paranoyadan, eleştirenleri hapise attılar-önemli kısmı suçsuz! Hiç kimse görevini layıkıyla yapmadı daha önceki medya bunu layıkıyla yapmadı ancak, hali hazırda ayar çekilen başka bir deyişle “yandaşlaştırılan” medya da bugün buna dahildir). Herseyi şekillendiren insanın “nefs oyunları”, ve bunu besleyen İblise uymak! Boşuna mı Kuran’da bu konu en büyük cihad olarak tanımlanmış. Allah rızasına uygun insan olmanın (kulluğun) yolu “Nefs” kontrolünden geçiyor. Ve AKP cenahının bu konuyu başından beri bilmesi gerekiyordu (iman-hatipli ağırlık!). Olaylara herşeyin yanında dini gözlüklerle bakmayı da ihmal etmemek gerek.
Hedef koymak şüphesiz önemli. Ancak, sırf hedef koymuş olmak için de hedef konulmaz. Hedeflere ulaşmayı gerektiren mentalite geliştirmek (iman gereği ve doğrultusunda) ve aynı yönde amelde bulunmak şart. Bu olmayınca durumu tanımlamak için internetteki bazı bilgiler de yardımcı olabiliyor (İsrafa boğazına kadar batmış mentalitenin üstüne üstlük benimsediği süper-lüks özel uçakların çağrıştırdıkları!….)
1) Adam olacak çocuk .okundan belli olur (bir kimsenin yeni başladığı işte başarılı olup olamayacağı ilk davranışlarından anlaşılır)
2) Kılavuzu karga olanın burnu .oktan kurtulmaz. (anlamı açık, istediğin yere çek….)
3) Düşün düşün, .oktur işin (kötü bir durumdan çıkar yol bulunamadığı zaman söylenen bir söz.)
4) Ak .öt kara .öt hamamda belli olur (israf politikaları tuzağına nefis-enfes bir mal bulmuş mağribî gibi dalarsan-kriz hamamında terlersin tabii)….
2023 hedefleri ktidarda kalmak 2053 çocuklarının iktidari 2073 torunlarının iktidarı Daha ne istiyorsunuz gözünüze dizinize durmasın.
Dik duranlar, yoluna devam etti ve kendini kapının önünde buldu.
Kıvırtabilen,eğilip bükülebilenler gazetelerde yazmaya devam ediyor.
Bazı insanlar bukalemun gibi ortama çabuk ayak uydurur.
Bazıları bildiğini okur,rengini korur.
İleride tarih dik duranları ve eğilip bükülenleri yazacak hiç kuşkusuz.
Bugünlerde geçer.
İnsanlar ölür, ağaçlar kurur.
” Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında büyük gazaba sebep olur.” Saff-3
İnanmadığınız şeyi söylemeniz, Allah katında büyük gazaba sebep olur gibi de anlaşılabilir ve bu liste uzatılabilir. Bizim mahallenin sakallı hayalperestleri ve haneyi fakirde işe sokulacak evlad iyal belasına tempo tutanlarının bu ayete masadak olduklarını üzülerek ifade etmek gerekir. Eğer Hakka tarafgirlik maksadınız ise önce hakikata, adalete tarafgir olmak gerekir. Bir şeyin bütünü pak ve hak değilse o şeyin adını her daim hakikatin merci ve melce olan İslam hakikatı ile merbut göstermeye çalışmak yeryüzünde yapılabilecek en büyük zulümdür.
Sn sebilürreşad: Öyle yazın ki zahmetsiz ve daha kolayca anlaşılsın ve o oranda da daha fazla okura ulaşmış olsun. Misal, “……Bizim mahallenin sakallı hayalperestleri ve haneyi fakirde işe sokulacak evlad iyal belasına tempo tutanlarının bu ayete masadak olduklarını üzülerek ifade etmek gerekir…” ifadesindeki bazı kelimeleri anlamak için 3-5 defa sözlüğe bakmak icap ediyor. Bu zahmete herkes katlanmaz…. Bunu bir geribildirim veya geribesleme olarak alın.
O kelimeler eskimez Osmanlıca lügatımdan özen ile seçilip kortikal gri cevher beslemesi içindir, kim isterse okuyup istifade edebilir. Bu sayfada kari için okunması elzem tek yazar müellif Fehmi Koru’dur. Vesselam
Öyleyse, F.K. yazıları yoruma kapansın, sadece okuyan okusun. İfadenizin son kısmında kendinizi küçümsemeyin bence…
sebillürreşadın ne yazdığını anlamadım ama kendisinin kendi yazdığını anlamadığını anladım. kendisinden pay biçince de, anlamadığı sebilürreşadın haklı olduğuna karar verdim.
Müellif Fehmi Koru yazılarını yoruma kapatsa, yazıları yoruma kapalı tonbaklara benzer ohal muhaldir. Yoruma tahammülsüz olanların fikri rüçhaniyeti yoktur.
Bu arada, “kortikal”i Osmanlıca sözlükte bulmak mümkün değil (!)(!) vesselam?! Ve aleykümselam….
Hocam siz yazın biz zevkle okuruz. Faydalanmak isteyenler , Abdullah Yeğin’in Osmanlıca lügatını kullanabilirler. Faydalanmak istemeyenler zaten lügate bakmasalar da olur .
Medya ülkenin aynası.
Bana medyanı göster sana ülkenin ne OLDUĞUNU göstereyim.
Bir toplum eğer medyanin tavrını Analitik zekasıyla yorumlayamıyorsa gerçekleri ancak çakildıktan sonra anlar.
Medyanın Öyle bir etkisi vardır ki Hanı söylerler Almanlar Berlin’de Rus tanklarını Gören’e kadar Almanlar’ın Moskova’ya girdiğini bilirlermiş.
Tarihte ve günümüzde yönetimler ve güç sahiplerinin ilk ele geçirilmesi gereken yer olarak görmüşlerdir.
Millet Nasılsa gazetecileride onun içinden çikmiş ve aynı hastalıkları taşır.
Aslında herkes herkes kadar dürüst şikayet aslında hortumun çapıyla alakalı.
Yetkilere bir şekilde ulaşanları gördüğünüzde bunu daha iyi anlarsınız.
Evine ekmek getiren bir yazar patronun kirli işler çevirdiğini bilse gazetesinde bunu yazsa ne olur.
Kimse bilse bile patronu aleyhınde yazamaz ancak istifa eder ki Buda çok onurlu bir şeydir.
Bilmiyoruz ÇOĞU zaman kovulanın erken davranıp istifa etme erdemleride çok olur.
Patronlar medyayı,güç sahipleride medya patronlarını, onlarıda iktidarlar yönetir.
Gelişmiş ülkelerde genelde güç ve para sahipleri medyada etkilidir.
Internet ortamında yazmak tam özgürlük sağlar mı bilmiyorum F.k. Daha uyu bilir.
Burada yazmak Kazanç getiriyorsa reklam V.s. O zaman buradaysa patron reklam verenler olur.
Yazılanlar reklam verenlerın bağlantılarına dokunduğunda işin rengi ortaya çikar.
Eğer bir yerde parasal ilişki varsa orada her türlü Melanet var demektır.
Beslendiği yerde başka sanal alemde başka veya özel ortamlarda başka Şeyler söyleyenler kendilerini temize mi çıkaracaklar yoksa gündüz foseptıkte gece Gül bahçesinde mi şakıyorlar.
Halkı üç beş kuruşa manipüle edip kendilerini geçindiriyorlar.
Böyle başa böyle tarak.
Toplum yalan söyleme oranıyla her kesiminin yalan söyleme ORANI birbirine çok yakındır.
Toplum genelde dürüst değilse
Gazetecisine, öğretmenide, imamida,işadamıda,işçisi de,
Idarecilerinde dürüst olamaz.
Sizin gibi profesyonel bir bakış açısıyla kuşbakışı göremesekte, yazı hayatını dijital platformlardan takip eden benim gibi amatör okurun kıyısından köşesinden sezgisel de olsa hissettiği bir değişim bu.
TL nin dolar karşısında değer kaybetmesiyle izah etmek eksik bir izah gibi geliyor bana. Kuşkusuz bunda ulu bilge! dünya liderimizin! başarısı küçümsenemez.
Bu durum, yanlış olan gidişatımızın sosyolojik bir tepkiye dönüşmesiyle başlayacak normalleşme beklentisine etkisi ne olur acaba?
Yoruma kapalı.