Yapraklarla birlikte gazetelerden dökülen yazarlar.. Sizleri özleyeceğiz…

20
Reklam

Geçen hafta bir gazetede yargı müdahalesiyle yönetim değişti; ardından, kimi istenmediği kimi de devam etmeyi içine sindiremediği için yazarların çoğu o gazeteyi terk etti.
Bir başka gazetenin kıdemli yazarının köşesi ise kapatıldı.
Daha önce, baskıdan vazgeçip yalnızca internet üzerinden yayına başlayan bir gazete de bazı yazarlarıyla yolunu ayırmıştı.
Eylül ayı ile birlikte dallardan yapraklar düşer, bu eylül aynı zamanda medyada yaprakların düştüğü ay olarak zihinlere kazınacak.
Olayın bana bakan bir yüzü var da onun için bu konuya girdim.
Her sabah ilk işim, gece yarısı internete girme izni veren gazete sitelerine göz atmak ve baktığım köşelerden ‘OcakMedya’ sitemiz için 10 anlamlı yazıyı seçmek oluyor. 20 kadar gazeteden 10 yazarı ‘seçilmiş yazılar’ köşesinde konuk ediyoruz.
Yazıların illa benim gönlüme hoş gelmesi gerekmiyor, bana çok aykırı geldiği halde mutlaka okunması gerektiğine inandıklarımı da seçebiliyorum.
Gazetelerin yazarlarıyla yollarını ayırması benim işimi de zorlaştırıyor.
Türkiye köşe yazarı sayısı açısından zengin bir ülke olarak biliniyor. Yüzlerce yazar gazetelerde her gün okur önüne çıkıyor. Hiç kuşkusuz bu bir zenginlik. Ancak, okumayı ‘zorunlu’ kılan nitelikli yazı o kadar da kolay bulunmuyor. Bazen bir gazetede çok sayıda yazı o kategoriye girse bile, çeşitlilik olsun diye seçmemi değişik gazetelerden yapmayı yeğlediğim için de ayrıca zorlanıyorum.
Medyadan düşen her yaprak büyük bir kayıp benim için…
Söyleyecek -veya yazacak- bir şeyleri olan açısından bugünün ortamı bunun için gazetelere ihtiyacı ortadan kaldırıyor. Zaten çoğumuz gazetelere bayiden satın alarak değil internet üzerinden ulaşarak göz atıyoruz. Her hafta yayınlanan ‘tiraj raporu’ gazetelerin hala eskisi kadar satıldığını gösterse de bu bilginin gerçek olamayacağını hepimiz biliyoruz.
‘Basın İlan Kurumu’ (BİK) gazetelere ilan dağıtmaktan vazgeçtiğinde -eğer vazgeçerse- gerçek satış rakamlarıyla tanışacağız.
Çok satanlar listesinde yer alan bir gazetenin baskısına son verilmesini başka nasıl yorumlayabiliriz?
Evet, özel sektör ilanları artık belli gazetelere gidiyor, o gazeteler dışında kalanların reklam gelirleri düştü ve onlar için tek teselli BİK’in yönlendirdiği reklamlar; o da bu hizmetini bırakırsa…
Reklama doyan medya organlarında BİK ile ilgili olumsuz yayınları böyle bir ihtimalin habercisi olarak görüyorum.

Medyayı zor günler bekliyor

Ekonomik kriz ortamları yalnızca cepteki veya bankadaki paraları etkilemez; hayatın her alanı kötü gidişten etkilenir. İnsanlar bir süre sonra daha az sinemaya-tiyatroya gitmeye, yemeklerini daha fazla evde yemeye, gazete alıyorsa bundan vazgeçmeye başlar.
Fuzuli sayılan masraflardan kısılır önce.
Gazetelere verilen reklamlar da azalır.
Reklamların azalmasının alarm zilleri şimdiden çalmaya başladı.
Normalde gazetelerin iki gelir kaynağı vardır: Satış ve reklamlar…
Maliyet hesabı titizlikle yapıldığında, gazetelerin bugün üzerlerinde yazan fiyatının en az birkaç misline satılması gerekir; satışı artan gazetenin zararının büyüdüğü nadir ülkelerden biriyiz.
Sözün kısası, gazetelerin satıştan kar etmeleri mümkün değildir.
Zarar ancak reklamla kapatılabilir.
Reklamın azalması gazetelerin zararının büyümesi anlamına gelir.
Bu hesaba bir de, girdisi (makina, kâğıt, mürekkep) hemen bütünüyle dövize dayalı bir sektör olduğu için artan maliyet de katılırsa, gazetelerin işinin iyice içinden çıkılmaz hale geldiğini fark edersiniz.
Nitekim bir gazetemiz çareyi sayfa sayısını azaltmakta buldu.
Daha az sayfa daha az yazar anlamına da geliyor; sayfanın azalması köşe sayısını da azalttığı için…
Her gün 10 yazı seçmesi gereken bir yayın yöneticisi olarak, bu, benim işimi bayağı zorlaştırıyor.

Yazarlar özlenir

Köşesi kapatılan, kovulan veya ayrılan her yazar, eminim, sadece benim işimi zorlaştırmakla kalmıyor, geniş bir okur kitlesinin geleneksel olarak izleyegeldiği gazetelerden soğumasına da yol açıyor.
Haber ajanslarına dayalı bir gazeteciliğin yerleştiği günümüzde, gazeteler, yazarları yüzü suyu hürmetine alınıyor ve okunuyor çünkü. Birinin ayrılması o yazarı sevmeyeni bile rahatsız eder.
Etmeli de.
Ali Bayramoğlu‘nun ne düşündüğünü merak etmiyor musunuz? Hasan Bülent Kahraman‘ın bilgelik dolu yazılarını? Derya Sazak‘ın yazılarına serpiştirdiği siyasetin içinden bilgilere dayalı analizlerini? Reha Muhtar‘ın coşkulu üslubuyla okurunu çıkardığı verimli ve sevimli yolculukları? Şu son birkaç yıl içerisinde bir gün önce varken sonrasında kaybolan nice yazar var, onları?
Ayrılmaya zorlananlar ile köşesinden uzaklaştırılanları da özleyeceksiniz.
Ben şimdiden özledim bile.
ΩΩΩΩ

Reklam

20 YORUMLAR

  1. Sayın Koru, dökülen yapraklar yanında; koparılan, ezilen hoyratça çiğnenen yapraklardan da bahsetseniz. En fazla gazetecinin tutuklu veya hükümlü olduğu ülke oldugunuzdan, alternatif düşünceleri seslendirdiği için düşman görülüp kapatılan gazetelerden de bahsetseniz… aman sade suya tirit, tatlı su hakperestligi yapmaktan vazgeçmeyin…

  2. “Yazıların illa benim gönlüme hoş gelmesi gerekmiyor”
    Yazılarına yapılan yorumlar için aynı şey geçerli değil!

  3. şu ya da bu gazeteci ya da yazara özel olarak üzülmüyorum. fakat insanların işlerini kaybetmesine, insanların özgürlüklerinin elinden alınmasına üzülüyorum.
    özel olarak gazetecilere ve yazarlara üzülmememin 2 sebebi var:
    -1- Bu durumda olmamızın önemli nedenlerinden bir tanesi de gazetecilerin gazetecilik yapmamaları, taraftar olmaları veya başka işlerle uğraşmaları.
    -2- içinde bulunduğumuz şartlar, özel olarak bir kişiye üzülmeyi mümkün kılmayan, hepimizin ya da pekçok kişinin bedel ödediği dönemler. Önemli olan bu dönemi biran önce atlatmak.
    – Bu dönemi atlatmak için de gazetecilerin (herne kadar çok geç kalmalarının yanında hala gazetecilik yapmak gibi bir düşünceleri yok. bu tespitim de sadece yandaşlar için değil, muhalif gazeteciler için de geçerli) gazetecilik etik ve kuralları içinde hareket etmeyi öğrenmeleri gerekiyor.
    – piyasaya baktığımda (yandaşlar zaten belli), muhaliflerin derdi de gazetecilik olmadığını görüyorum bu da beni umutsuzluğa sevk ediyor.
    – mesela karar yazarları hala belli bir ideolojinin adamları. mesela artıgerçekin yazarları, belli bir ideolojinin adamları. hem de,(bana göre) ırkçı bir ideolojinin adamları. diğerleri için de durum pek farklı değil.
    – Kuşkusuz her insan gibi gazetecinin de düşüncesi olur.
    – Ancak ideolojik taraftar olanların düşüncesi olmaz. ideolojik taraf olmak düşünce değildir. belki taraf seçene kadar beyin vardır, ondan sonra beyin tatile çıkar.
    – Bu nedenle de koskoca türkiyede çok az kişinin görüşleri benim için çok değerlidir. (katılmadığım pekçok düşünceleri olmasına rağmen):
    -Toplumda bireylerin (yani atatürkün deyimi ile “ilmi, irfanı, vicdanı hür” insanlar) sayısı az olduğunda o toplumda bilim de, sanat da, ahlak da, teknoloji de, hukuk da, demokrasi de olmaz. Zaten atatürk bunu taa o yıllarda dile getirmiş: “Cumhuriyet, ilmi hür, irfanı hür, vicdanı hür bireyler ister” sözü, demokrasi için, teba kültüründen vatandaş kültürüne, cemaatin bir üyesinden bir bireye geçiş zorunluluğunu ifade eder.
    – Gazetecileri cemaat üyesiyse, iş adamları cemaat üyesiyse, (sol örgütler de cemaatlerdir), yazarları cemaat üyesiyse, tiyatro sanatçıları cemaat üyesiyse, sinema sanatçıları cemaat üyesiyle o toplum, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, ahlak, liyakat harici her yere gider.
    – Bugün insanların yaşamlarında hemşehrilik, solculuk, alevilik, sağcılık, islamcılık, sünnilik, türklük, kürtlük önemli ise, bu insanların cemaat üyesinden başka birşey olmadığı anlamına gelir.
    – İşe girerken, tanıdık aracılığıyla girmemiz, işe adam alırken tanıdık aracılığıyla aramamız, başımız her sıkıştığında alevilikten, solculuktan, sağcılıktan medet ummamız, bizim cemaat üyeliğimizden başka bir anlamı yoktur.
    – daha önce sorduğum soruyu (uç örnek olarak), tekrar soruyorum:
    – Bu toplumda 5 tane mevlana veya yunus emre olsa, içinde bulunduğumuz durumda olur muyuz?
    – Bu soruya siz başka isimleri ekleyebilirsiniz. mesela “5 tane hz ömer olsa …” derseniz. vb.
    – ancak böyle bir soruya, insanların çoğunluğu, “bu üllkede 5 tane mevlana olsa ülkenin durumu böyle olmaz” diye cevap verecektir.
    – bu cevap, benim tezimi doğrulayacaktır. bu ülkede aydınlar ahlaklı, düşünce üreten, adaletli olmadığı için, bu toplumda gazeteciler işlerini iyi yapmadığı, ahlaklı olmadığı, adil haber yapmadığı için, bu toplumda iş adamları, işlerini bir siyasi partiye yanaşmadan, piyasa kuralları içinde yürütmeye çalışmadıkları için şu an bu kadar insan, uyduruk gerekçelerle işinden, ekmeğinden oldu. bu ülkede bu zulüm bu nedenledir.

    • ilave! her dönem mevlana ya da yunusun olmayacağını biliyorum. Ancak toplumun ileri gelenleri biraz daha düzgün olsaydı bugün bu durumda olmazdık. ekonomistler, gazeteciler, sinemacılar, şarkıcılar vs. bunu anlatmaya çalışıyorum.
      düşüncemi anlatabilmek için uç örnek veriyorum.

      • Merhaba Hamza bey! Saydiklarinizdan her zaman ve her dönemde var olmasina varda! Şimdiki zamanlarda İslami kullanarak köşe dönenler onlar gibilerine hayati zehir ettikleri içn, bir varlik gosteremiyorlar.
        Muhakak bir yafta yapıştiriyorlar.
        Sağlikli ve mutlu kalın

    • ” çok kritik günlerden geçiyoruz” cümlesini gene kendileri ” kurtuluş savaşı veriyoruz” diye tercüme ettiler.
      Eğer yurt içindeki gruplar “kurtuluş savaşı” veriyorlarsa, boyle savaşlarda gazetecilik aranmaz.
      Silahların kalemler olduğu bir savaşta erlerde gazeteciler olacaktır.
      Tarafsızlığını koruyabilen sn Koru gibi gazetecilerde aslında bu savaştan beri değil. Onlarda akl-i selim tarafında oldukları halde etkilendiler.

      • sayın baran su!
        ben şu kişi bunu yaptı şekilde yazmak istemiyorum. anlamı da yok. ancak genel olarak doğru yapılmadığı ortada. yapılsa idi bu durumda olmazdık.
        – Defalarca yazdım. sorun niyet sorunu değil. solcular özgürlük, adalet vb. için işkence gördüler, görüyorlar. ancak günlük davranışları ile aslında adaletsizliği, baskıyı destekliyorlar. yani kendi işkencecilerini beslediler, besliyorlar. gerçekten sol kesim, kendi değerlerine göre davransaydı bugün bu adaletsizlik olmazdı. tabii sadece sol kesim değil, iyiniyetli herkes için bu durum geçerli. üçkağıtçıları, artniyetlileri ise suçlamıyorum onlar zaten kendilerine yakışanı yapıyorlar.

  4. Önceki yazimda bahs ettiğim Ali Uyandıranin /Analiz yasiini yayinlayan link maalesef Türkiyede açilmiyormuş, onun için yaziyi copiledim.
    Her konuda olduğu gibi “Basin” konusunda dunyanin en özgür ülkesinin okurları yazilari anca kopileme yolu ile okuyabiliyor.
    Bu gibi olaylarda sayin Koru ve onu gbilerınin NASIL SARTLARDA GOREV YAPTIKLARINI GOZLER ÖNUNE SERIYORLAR.
    KOPI YAZI
    Yandaş isimden ilginç yazı: Bütün AK Partililer yargılanacak!
    AKP yandaşı İnternethaber.com sitesinin sahibi Hadi Özışık’ın kardeşi olan ve bu sitede köşe yazan Süleyman Özışık ‘ittifak ettikleri kesimlerin kendilerini yargılamak istediği’ kesimler olduğunu öne sürdü.
    17-25 Aralık sürecinde AKP desteğini arkasına alan internet sitesinin yazarı ilginç bir yazı kaleme aldı.
    ‘Bütün AK Partililer yargılanacak!’ başlığını taşıyan yazıda Özışık’ta, geçmişte hizmet hareketinin düzenlediği ve herkesin takdirini kazanan başta Türkçe Olimpiyatları olmak üzere birçok etkinliğin müdavimi olmasının, hizmet hareketine yakın gazetecilere yaklaşmasının korkusu sardığı görülüyor.
    O dönemde hareketin itibar ve saygınlığını kullanan Özışık, daha sonra AKP gemisine binerek çoğu zaman geçmişte çok iyi tanıdığı kişiler hakkında iftira nitelikli yazılar yazmış olmasının kendini kurtaramayacağını düşünüyor…
    Özışık korkusunu şu cümlelerle açığa vuruyor:
    ”Dün CHP’nin eski milletvekillerinden Dursun Çiçek benim kapattığım tartışmayı çok ilginç ve bir o kadar da korkunç bir noktadan ele alarak yeniden başlattı. Ne söylediğini kendisinden dinleyelim:
    “Hakimlerle, savcılarla görüşüyoruz. Onlara bazı yargılamaların bu soruşturmaların niye sonuçlanmadığını soruyoruz.
    Onlar da bize, “Türk yargısının durumunu biliyorsunuz, hâkim ve savcıların üçte biri sanık oldu, görevinden atıldı dolayısıyla bizim iktidarı yargılayacak gücümüz yok iktidarı düşürmek muhalefete düşer sizin göreviniz, siyasetçilerin görevi. Onları iktidardan indirin bakın biz onları nasıl yargılıyoruz göreceksiniz’ diyor.
    Bunu söyleyenler arasında başsavcılar da var!”
    Şimdi hepiniz, bunu söyleyen hakim ve savcıların, AK Partili isimleri hangi suçtan yargılamak istediklerini merak ediyorsunuz değil mi?
    Onu da Dursun Çiçek söylesin:
    “Vakti zamanında Fetö ile kurdukları ilişkiden dolayı yargılayacaklar”
    Belki laf kalabalığından anlamamış olanlar olabilir diye tekrar özet geçeyim.
    Adalet Bakanlığı’na bağlı bazı ulusalcı ya da Kemalist hakim ve savcılar, AK Parti’nin gelmiş geçmiş tüm yöneticilerini Fetö ile ilişkilerinden dolayı yargılamak için can atıyor.
    Bunun için de CHP’lilere, “Siz bunları iktidardan indirin, gerisini bize bırakın” diyor.
    Bir an, AK Parti’nin iktidardan düştüğünü ve partili herkesin Fetö ile ilişkiden dolayı yargılandığını varsayalım.
    Nasıl olacak bu yargılama?
    Bahsettikleri dönemde, ortada resmi olarak işlenmiş ve kayıtlara geçmiş bir suç yok. Suç olmadığı gibi suç örgütü de yok. Yani şimdinin Fetö terör örgütü, o dönemde Fetullah Gülen Cemaati olarak biliniyor.
    Adamlar kafaya koymuş ama…
    Olmayan bir suçtan ve olmayan bir suç örgütü ile ilişki üzerinden binlerce, belki de yüzbinlerce insanı yargılamak için gün sayıyorlar.
    Adalet Bakanlığı bu işin peşine düşmeli ve CHP’nin ucundan kenarından ilgilendiği bütün hakim ve savcıların kimler olduğunu ortaya çıkarmalı…
    Olmayan bir suçtan ötürü binlerce insanı yargılama hevesinde olan her kim var ise bu meslekten derhal ama derhal uzaklaştırılmalı…”
    ÖZIŞIK YIRTACAK MI?
    Özışık, cemaatin şu an yasadışı örgüt kabul edildiğini, ancak geçmişte masum olduğunu söylüyor çünkü kendisini çok nefis bir manevrayla gemiden gemiye atlayarak kurtardığını düşünüyor.
    Özışık gibi yandaş kalemler onbinlerce insanın yıllar önce de, bugün de kimsenin suç kabul edemeyeceği uydurma delillerle sohbete katılma, burs ve kurban bağışlama, bankaya para yatırma, sendikalı olma, kurumlarda çalışma, Digitürk aboneliğini iptal ettirme, telefonuna uygulama indirme gibi suçlamalarla işinden, özgürlüğünden edilmesini söz konusu işlemler 17-25 Aralık’tan sonra yapıldıysa onaylıyor. Önce yapanların tabiri caizse tövbesini de dönüp karşı tarafa saydırmış olmak şartıyla makbul sayıyor.
    Peki ya tövbesi(!) kabul edilmeyenler?
    Elbete kendileri de bu çuvala gireceği için bu tip gazeteci kimlikli yandaşlarda paranoya ve panik ataklar yaşanması normal. Hiçbir zaman evrensel hukuku savunmadıkları için bundan sonra da kendilerini ‘ya ben de şu davete gittiğim için yargılanırsam’ korkusu sarması sıklıkla olacaktır.
    BELKİ DE ‘KEMALİST TERÖR ÖRGÜTÜ’ ALTYAPISI HAZIRLANIYOR
    İttifak ettikleri kesimin gücü eline alırsa neler yapabileceğini tahmin ediyorlar zira.
    Ayarını bozdukları kantarın gün gelip kendilerini de tartacağını bilerek yaşamak zorunda kalacakları bir gerçek olsa da bu tiplerin arkasındaki güçlerin önünde iki yol var.
    Ya hukuka dönecekler ve herkes hukuk güvenliğine tekrar kavuşacak…
    Ya da kendilerine operasyon çekeceğini düşündükleri kesimlere ilk operasyonu kendileri çekecekler.
    Sizce hangisini seçerler?
    Ali Uyandıran / Analiz

    • Tabiki erken davranma fırsatını yakalayabilirlerse ikinci yolu tercih edecekler. Birinci yolda onlar için kurtuluş olmadığını biliyorlar. Yani hukuka dönemezler çünkü girdikleri hukuksuzluklara orada da yakalanacaklarini biliyorlar.
      Artık onlar için yazı-tura meselesi, kim erken davranırsa …

    • Özellikle deniz kuvvetleri komutanlığının yeni buluşu yüksek teknoloji! ürünü meşhur “fetömetre” yazılımına şimdiden 800 000 kişinin takildigini hesaba katarsak kopacak gürültünün şiddetini tahmin edebiliriz.
      Ne diyelim başa gelen çekilir…

    • Yalniş Anlaşılmasin Yukardki yazı bana ait değil onun için bu yorumu yazinin sonundaki yazarin sorduğu soruya cevap olarak yaziyorum!
      (Sizce hangisini seçerler?)
      Sorunun cevabı.
      4. Deniz alti Sarayı satin alirlar! Yalniz alacaklari O saray öğle 40 küsür miliyon insan kapasitesi olan saray olmayacak. Bu nedenle yüzde 52 oyla RT Cunhuriyetini onaylayanlarin’da yeni sarayda yerleri olmiyacağindan dolayi.
      O Yüzde 52 seçmene sorularına karşılik cevap olarak MAVİ MARMARA GEMISINDE ÖLEN VE YARALANLARA verdiği cevabin aynisinın bir kelimesini değiştirerek halleder. “Oy verirken banami sordunuz’da oy verdiniz” böylece konuyu kapatmiş olur.
      Yalniz o saray yarim milliyara alainan uçan saray gibi bir sarayda olmayacak.
      Sadece ve sadece DÜNYA VE ÜMMATIN LIDERI HANEDENLERINE YETECEK KADAR ŞÖYLE 1200 CIVARINDA ODACIKLARI OLURSA ÜMMETIN LIDERI VE AILESI O KADARADA KANAAT EDERLER
      Nemelazim son uçan Sarayin sadece 7 tane odasi varmiş! Buda gösteriyorki ümmetin liderinin ne kadar mutavazi bir yaşantisi var.
      Belkide o cevabi almislardirlar bile çünkü o atesli taraftarları burada dahil bütün sosyal medya ve diğer yerlerde hakaretlere ve kufurlerini aniden birakarak kayiplara kariştilar.
      Gerci arada bir isim degistirerek güya muhalefetmiş gibi yazarak ışlerini halletmeye çalişsalar dahı, eskisi kadar popiler değiller.

  5. linkini verdiğim bu yazarin 15 Eylül yazisinin dün Ocak Medyadakı seçilmiş 10 yazarlar arasinda olup lmadığını bilmiyorum, fakat bugün başka bir sitede bu yazıya analiz yazan bir yazi okudum onun için önce bu yazarin yazisinin linkini buray aktarıp daha sonrada analiz yapan linkin Turkiyede açılıp açılmayaciğini deneyerek eğer açilmassa kopileyip buraya aktarmak istiyorum çünkü
    Ali Uyandıran / Analizi ilginç bir analiz.
    http://m.internethaber.com/butun-ak-partililer-yargilanacak-1903290y.htm?utm_source=partners&utm_medium=gazeteoku.com&utm_campaign=feed

  6. İlber Ortaylı katıldığı bir TV programında sunucunun;
    “yeni Türkiye” kuruluyor ne söylersiniz?
    sorusunu daha bitirmeden;
    kaykilarak “b… kurarlar” deyiveriyor.
    Sunucu bu kötü sözü düzeltme çabasıyla “zor kurarlar” diyorsunuz degilmi diyerek düzeltmeye çalışıyor
    İlber hoca “hayır efendim hiç kuramazsiniz, böyle bir teşebbüsle mevcut olanida yikarsiniz manasına b… kurarsiniz diyorum” diyor
    Yaşananlara bakınca….
    Bence İlber hoca haklı…
    İnsanlar asgari müştereklerde birleşerek devlet kurarlar.
    Toplumların birbirlerini düşmanlastirarak devlet kurdukları nerede görülmüş.

  7. Basında çıkar yol
    1970’lerde Fehmi Koru ve Atilla Koç Akevler’de Kaynak Yayınevi’ni kurdular. İkisi de bıraktı. Biri meşhur yazar oldu. Diğeri de bakan oldu. Eğer o yayınevine sahip çıksalardı şimdi dökülen yapraklar orada yeşerecekti. Hal böyledir. Ali Koç veya Fehmi Koru Akevler’in 10.000 ortaklı kooperatif faaliyetine katılmalılar. Çocuklarından biri bunu kendisine meslek yapmalıdır.
    1-Önce 5000 TL vererek kendileri Akevler İstanbul Hizmet ve Dayanışma Kooperatifi’nin Ar-Ge çalışmasına ortak olmalıdırlar.
    2- Sonra 5000 TL ortaklıkla on yazar bulup Kooperatife baş vurmalılar. Süleyman Akdemir onların bütün kuruluş hizmetlerini yapacaktır. Bankada hesap açıp bir dergi kooperatifini kurmalıdır.
    3- Ocak Medya’da yayınlanan yazılardan seçilenler basılı dergi haline gerilip dağıtılmalıdır. Bu, 50.000 TL sermayeye sahip dergi olacaktır.
    4- Bu para ile Yalova’da arsa alacağız. Diğer ortaklarla birleşerek arsa alacağız. Arsa dört beş kat kar etmiş olacak. Kooperatif aldığı için değerlenecek. Bunun %10 u dergi kooperatifinin olacak.
    5- İnternet ortamında gazete olarak çıkacak, basın ortamında dergi olarak çıkacak. Dergiye abone olanlar yazarları görecek. Okuyucular ortak olmuş olacaklar.
    Ortaklık sisteminin medyası oluşmuş olacaktır.
    Nasıl motorlu araba icat edilince fayton sanayisi çökmüşse bugün de mevcut basın çökmektedir. Bunu ancak ortaklık sistemi kurabilir.

  8. Reaktör hızla sönüyor!
    Endüstri tecrübemden biliyorum, bir saflaştırma prosesi için hidrojen ile oksijeni birleştirip, su olarak proses dışına çıkarılıyordu.
    Proses reaktöründe, hidrojen ve oksijen gerekli şartlar sağlanmadan asla bir patlama gerçekleşmiyordu. Yani oksijen ve hidrojen bir araya gelince öyle hemen su oluşmuyor.
    Bu patlama gerçekleşmesi için reaktörün 600 santigrad sıcaklığın üzerine çıkması gerekiyor, bu da yetmez reaktör içerisine katalizör olarak potasyumpermanganat olması ve uygun miktarda ham proses akışkanına, yine uygun miktarda saf hidrojen enjekte etmek zorunda idik. Zira, ortamda hidrojen miktarı ile oksijen miktarını ayarlanamaz ise reaksiyon gerçekleşmiyor ve reaktör sıcaklığı düşmeye başlıyordu.
    Uygun şartları sağladığınızda, bu patlamalar ile reaktör sıcaklığı 680 santigradlarda en iyi saflaşma gerçekleşiyor ve biz prosesten oksijeni, su elde ederek uzaklaştırabiliyorduk. Eğer reaktör sıcaklığını , ilave soğutma ile 680 derecede tutamaz ve reaktör girişine hidrojen vermeye devam ederseniz proses kontrolden çıkıp, çevresinide imha eden bir infilak olabilirdi. (Meraklıları için; ham argon yani %2 oksijen içeren gazdan, 2 vpm yani milyonda 2 oksijen içeren saf argon gazı elde etme prosesi)
    Ben toplumuda bir reaktöre benzetiyorum. Bir ilahi-tabii proses var! Eğer toplum dinamiklerini iyi yönetemezseniz reaktör ya söner veya aşırı ısınıp infilak eder.
    Şimdi biz bu ilahi-tabii prosesin girdilerini yok ederek bir nevi bu sosyal prosesi=reaktörü söndürüyoruz.
    Unutmayalımki reaktörü uygun proses sıcaklığına getirmek için çok yüksek enerji=maliyet ödemek zorunda kalacağız. Eğer amacımız bir proses=bir ürün elde etmek ise?

  9. “Her gün 10 yazı seçmesi gereken bir yayın yöneticisi olarak, bu, benim işimi bayağı zorlaştırıyor.” demişsiniz.
    Aksine kolaylaştırıyor.
    Gazete ve yazar sayısı azaldıkça sizde seçeceğiniz yazar sayısını azaltırsınız. :))
    Mesela 10 yazı yerine 5 yazı.

  10. Köşelerini bırakmak zorunda bırakılan yazarlara baktığımızda , Fehmi Koru , Taha Akyol , Derya Sazak , Ali Bayramoğlu gibi tecrübeli yazarlar . Hatta Ahmet Taşgetiren de ortalıkta görünmüyor . Belki bir yerlerde yazıyor ama haberimiz yok. Bence asıl tehlike köşelerinde yazmaya devam edebilenler için . Çünkü merak edilip okunma oranları , izlenme oranları bir hayli düşük kalıyor . Artık bu teknoloji ve iletişim çağında bilinen ve tanınan yazarların köşelerinden uzaklaştırılması kendileri için yeni fırsatlar oluşturuyor aslında . Kendi bağımsız platformlarında kendilerine gönülden bağlı , demokrasi ve özgürlük aşığı okurlarıyla hep birlikte olabiliyorlar . Asıl köşelerinde kalanlar düşünsün . Bir gün bu devran sona erdiğinde ne iş yapacaklar ? Şimdiden düşünseler iyi olur kendileri için.

  11. Kalemlerini başkalarinin emrine vermemiş gerçek köşe yazaraları okuyucularinin özel öğretmenleri ve dert ortaklari gibiler.
    Hayatın akişina gore okurlarini hem eğitiyorlar hemde eylendiriyorlar.
    Yazar ve okurları bir birlerine o kadar alişiyorlarki bu alişganlik aile gibi onlari birbirine kenetliyor.
    Onun için okuduğunuz yazar aniden veda yazisi dahi yazdirtmadan kösesini kapatıp yazilarini dahi internetteki sitelerinden kaldirilinca okuyucu olarak vucudunuzdan bir uzvunuzu kayıp etmiş gibi oluyorsunuz.
    6 ay sonra bir internet gazetesinde yazarınızın kendine ait bir sitede tekrar yazmaya başladiğini okuyunca benim gibi kütuphanede olduğunuzu unutup çocuklar gibi sevinçten havalara uçunca çevrenizdeki tanimadıklarınız size piyangdan para çıktiğini zannederek sizi tebrik dahi ediyorlar.
    Hürriyetlerini ellerinden alarak susturulmuş yazarlarin yani sıra kalan bir kaç yazari da kovdurarak ve ayrilmaya mecbur ettirerek susturiyorlar ki
    İnsanlar onlarin emirlerindeki çakma yazarlari okusunlar ve onların yaptikları yalnişlardan haberi olmasin.

  12. yazarın önemini gösteren turnusol kağıdı zamanları.
    gerçekten bir yazar veya gazeteci halk için önemli olup olmadığı böyle günlerde anlaşılır.
    ya yok olur gider veya yok edilemez f.k. beyler gibi.
    Eğer birilerinin yazarlığinı yaparsaniz
    faydanız olmadığı görüldüğü an kapı önüne konulurlar.
    yeni teknolojik imkanlar sapla samanı ayırmada yardıma koşuyor.
    İNTERNET yazarlığı.
    Günümüzde doğruları seslendiren çalışanlara yeni bir imkan doğdu.
    Artık insanlar gazete almıyor veya hergecen gün daha az alacaktır.
    Bilmiyorum buradada ne gibi sorunlar var gerçekleri seslendirmede.
    Dürüst bildiğimiz yazarları okumaya devam edecektir halkımız.
    Geçen yazınızda BİS ten bahsetmeniz.
    DAHA nice konseyler var onlar onay vermeden geçilmeyen köprüler kurmuşlar.
    ilaç.alkol.bilimsel yayın.daha nice standartların onay verici kurumları.
    Kredi kartı ile yapılan her alışverişte birilerine komisyon verme durumu.
    Heryerde daha bilmediğimiz nice tezgahlar.
    Belkide bütün bunlar olması gereken işler.
    Mantığın kabul etmediği gerçekmiş gibi anlatılirsa bunu kabul etmemiz mümkün değildir.
    Konumuza dönersek yazarlığina devam edenler ve takip edilenlerin gerçek gazeteci ve yazar olduğunu kabul etmek durumundayız.
    Diğerleri için yeni bir oluşum beklemeleri gerekebilir.
    Geçen TCMB takıldım yine ortakları ve oranlarını açıklamak suç mu oluyor acaba.
    Bizi aydınlatma görevinde olanlar bu konuya bir açıklık getirse iyi olur değil mi.

Yoruma kapalı.