Trabzon’da oynanan maç sonrasında çıkan çatışmacı ortam üzerinde düşünürken aklıma gelenler

24
Reklam

Süper Ligi uzaktan da olsa kaygıyla izleyenlerin görmek istemedikleri korkulu rüya Pazar akşamı gerçekleşti. Trabzon’da oynanan Trabzonspor-Fenerbahçe maçı biter bitmez başlayan çatışmacı ortam, yine de çok şükür, kan akmadan sona erdi.

Görüntüler, futbolseverlerin hafızalarında herhalde uzun yıllar yaşayacak.

En baştan şu kadarını söyleyeyim: Çatışmacı ortamın nereye evrilebileceği, bazıları günler öncesinden olduğunu söylese de, benim baktığım açıdan maçın yarısında bile belliydi.

Ara verildiğinde, kanallar arasında dolaşırken, aSpor kanalının yorumcusu Erman Toroğlu’dan, ‘‘Böyle giderse, görmesi gerekenler görüp tedbir almazlarsa, bu maç karakolda biter’’ tespitini dinledim.

Endişe edilen, maç bitince gerçekten oldu. 

Bu sezon, Süper Lig, iki takımın diğer takımların puan olarak çok önünde gittiği bir yarış halinde geçiyor. Galatasaray ile Fenerbahçe, biri 81, diğeri 79 puanla, daha şimdiden diğer takımlardan hayli öndeler. Bir sonraki takımla -Trabzonspor ile- aralarında 30 puan fark bulunuyor.

Üçüncü sıradakinin, ne yaparsa yapsın, sezon biterken diğerleriyle arayı kapatması mümkün değil. Fark büyük çünkü.

Maç Pazar günü Fenerbahçe’nin galibiyetiyle bittiğinde, konuk takım oyuncularını taciz etmek amacıyla sahaya atlayanlar, ligin puan tablosunu ve anlamını bilmiyor olamazlar.

Reklam

O tablo herkese şunu şöylüyor: Maç Fenerbahçe’nin değil de Trabzonspor’un galibiyetiyle bitseydi ve o sonuç Trabzonspor’a üç puan getirseydi bile, o puan hiçbir önem taşımayacaktı.

Lig bu sezon iki takımdan birinin şampiyonluğuyla sona erecek. O bir takım da ya Galatasaray ya da Fenerbahçe olacak. Diğer takımlar açısından dikkat edilmesi gereken tek şey, küme düşme çizgisine yaklaşmamak olmak zorunda.

Trabzonspor’un o anlamda da endişe etmesi gerekmiyor; bundan sonraki bütün maçlarında rakip takımlara yenilse bile küme düşmesi mümkün olabilecek bir yerde değil çünkü.

İyi de, Pazar günkü çatışmacı ortamı ‘suç’ yönünden soruşturacak ilgililer, Fenerbahçe oyuncularını taciz için sahaya girilmesini bir saldırı ve bu sebeple de ağır bir suç olarak karara bağlarlarsa ve en ağır cezayı evsahibi Trabzonspor’a keserlerse ne olacak?

Bu sorunun cevabını, uzak durmaları gerektiği halde sahaya giren ve kötü niyetle asla yanlarına yaklaşmamaları beklendiği halde rakip takım oyuncularına darp amaçlı yaklaşanların hiç mi hiç düşünmedikleri anlaşılıyor.

Sporseverlerin benden farklı düşünmediklerine emin olduğum bir görüşüm var: Bu yıl Süper Lig en kötü döneminde. Kendi hesabıma, tuttuğum takımın maçlarını bile izlemek içimden gelmiyor. Dikkatimi başka liglere yoğunlaştırıyorum.

Oysa, yine hepimizin fark ettiği gibi, yarışan takımlar son yılların en iyi oyuncularına sahip. Teknik yönetmenler oyuncularını modern futbolun en son taktikleriyle oynatıyorlar. Zevk alınacak goller atılıyor; kurallara uygun geçen karşılaşmaların seyrine doyum olmuyor.

Ancak maçlar, birkaçı hariç, hiç de seyredilecek olgunlukta geçmiyor. Kartlar havada uçuşuyor, oyuncular sakatlıklardan başlarını alamıyor. Bazen saha mezbaha görüntüsüne bürünüyor. Zengin kadrolu takımlar bile ilk 11 oluşturmakta zorlanıyor. 

Reklam

[Fenerbahçe’den Real Madrid’e transfer olan gencecik Arda Güler’e orada sahaya çıkma fırsatı verilmiyor, kızıyorum; ama bir yandan da iyi ki, bizim ligden uzakta diye düşünmeden de edemiyorum.

Bunlar saha içerisinde olanlar; bir de saha dışında oynanan -aslında asla oynanmaması gereken- oyunlar var.   

Sahadaki gerilimi artıran da, sanıyorum, saha dışı oyunların sahaya yansıması…

Takımların yöneticileri bazen en ağır ifadelerle birbirlerini suçluyorlar suçlamasına ama hiçbirinin ağzından sorunun esas nereden kaynaklandığını anlamamıza yarayacak ifadeler duymuyoruz. İmalı konuşuyorlar ve cümleleri arasındaki muğlaklığı ortadan kaldırmayı, gizemi çözmeyi bizlere bırakıyorlar.

Açık ifadeler kullanılmaması da, öyle sanıyorum ki, sahaya yansıyan gerilimde rol oynuyor.

Pazar günkü maçtan sonra da yine şifreli konuşmalar dinledik. Fenerbahçe başkanı Ali Koç, nereden icap ettiyse, ‘gerekirse alt lige düşmekten’ söz etti. Şampiyon da olabilecek bir takım durduk yere bir alt lige neden düşsün ki? Anlamak mümkün değil.

Trabzonspor kulübü başkanı Ertuğrul Doğan da, benim anlama kabiliyetimi sınayacak tarzda konuştu. 

Şu cümleyi birlikte okuyalım: 

‘‘Hiç kimse ya da herhangi bir kurum Trabzon şehrini, Trabzonspor Kulübünü ve Trabzonspor’un şerefli taraftarını dünkü olayların önüne meze etmeye kalkışmasın.’’    

Olaylar Trabzon şehrinde ve Trabzonspor maçı sonrasında çıktı; tamam, Trabzon şehrini, Trabzonspor kulübünü ve Trabzonspor’un şerefli taraftarlarını olan-bitenle ilişkilendirmeyelim, iyi de, bir Trabzonlu ve Trabzonspor kulübü başkanı, dolayısıyla Trabzonspor taraftarı Ertuğrul Doğan olarak, olaylardan kimin suçlanması gerektiğini de söyleyiverseniz daha iyi olmaz mıydı?

Genellikle böyle maçlarda kabahat hep hakeme kesilir; ancak yorumcular ve hatta kulüp yöneticileri, olaylı maçın hakemi Halil Umut Meler‘i birkaç küçük hata dışında suçlama yoluna gitmediler.

Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) var bereket suçlanabilecek taraf olarak…

Ancak TFF de bugüne kadar hiçbir kabahati üstlenmedi.

Yoksa suçlu aranmaması mı gerekiyor?

Ali Koç’un, maç sonrası yaptığı hiddetli ve şiddetli konuşmada, biletin kulübüne kesilmesinden endişe ettiği belli oluyordu.

Bir de bakmışız, bizde sokak kavgalarında da çoğunlukla yaşandığı gibi, dayak atılmak istenen bu olayda da suçlu ilan edilivermiş…

İşte o zaman, ilk kulağıma eriştiğinde anlayamadığım, ‘alt kümeye düşme’ endişesinin sebebini de kavramış olurum.

ΩΩΩΩ

Reklam

24 YORUMLAR

  1. Kızıl Goncalar dizisi acemice çekilmiş ama çok iyi bir deneme bence. Ülkeyi, bölünmüş gettoları, kültürel cepheleri, uzlaşmaz cemaatleri, bunların karşı karşıya gelince nasıl çatıştıklarını, konuştuklarını ve uzlaşmazlıklarını iyi resmetmeye çalışıyor. Ülke gerçekten birbirine hiç benzemeyen, bu yüzden birbirini anlaması çok zor, kendi gettolarına sıkışmış yığınlarla dolu. Bunları çatıştırmadan bu gemiyi yürütmek de bir maharet elbette. Ama sürekli birbirini görmezden gelen, yok sayan, saygı duymayan, anlamaya çalışmayan toplulukların ilk kaos halinde birbirine düşmeleri de çok kolay olur. Böyle bir ülkede yaşamak istemiyoruz. Anayasanın insan hakları çerçevesinde daha düzgün ve uygulanabilir bir hale gelmesi ve tüm doğmalardan kurtulması gerekiyor. İlerici bir anayasa olmadan iktidarın elinde oyuncak olmaktan kurtulamayacağız. İleriye bakamayacağız. Geçmişin çöplüğünden gelen saçma ideolojilerle çarpışıp duracağız. Elbette anlamsız, gençlerin beynini bunlarla yıkayarak sadece düşmanlıklar üretiyoruz ve ülkeyi dinamitliyoruz. Artık bunları geride bırakmalıyız. Önce bu yapay düşmanlıkları üreten iktidarı değiştireceğiz. Ama bunu aşağıdan yapmamız gerekiyor. Daha çok konuşarak, anlaşarak ve ileri bakarak.

  2. Sayın yazar yeni veya eski kıytırık bir film özeti bulamadığı için yine stadyum ve holigan terörü üzerinden bugünkü yazısını kotarmış,
    muhalif maraba takımı da allah ne verdiyse döşenmiş, koçun kariyerinden girip trampın dönüşünden çıkmışlar…
    Trabzon ya da menemen farketmez, seçim öncesi ya da sonrası için sokakları şenlendirmek isteyen çevreler eleman sıkıntısı çekiyorlar, eskisi gibi ucuza tetikçi de bulunmuyor,
    ancak bir kulübün ya da terör örgütün varsa tosuncukları mobilize edebiliyorsunuz…
    Yalnız evinde sakince oturan 50 milyon oruçluyu şu sıralar fazla zorlamasalar iyi olur,
    gerilim hasar bırakır:))))

  3. H.B. 18 Mart 2024 De 22:44

    selamlar sayın H.B.
    deha tanımı yaparken, “insan zekâsının ve insan kişiliğinin erişebileceği en yüksek düzey olarak” sınırlı alıntılamışsınız çünkü tanım “herhangi bir alanda” ifadesini de içeriyor. matematik dehası olan birinin fizikçi ya da ressam olarak da deha olmasını bekleyemeyiz değil mi?
    bizim tarihi şahsiyetler hakkındaki düşüncelerimiz çoğunlukla başkalarının düşüncelerine, izlenimlerine, anılarına, anladıklarına dayanıyor çoğunlukla. burada bile bana gelen kimi cevaplara bakıyorum da söylediklerimi ya anlamamış ya çarpık anlamış ya da kasıtlı çarpıtmış olabiliyorlar. 3-5 kişinin okuduğu bir yorum köşesinde bunlar oluyorsa tarihi şahsiyetlerin söylediklerinin başına gelenleri siz düşünün. beslendiğimiz yerlerin çeşitli olması o nedenle önemli. o nedenle sizinle tartışılır diyorum, olduğu gibi anlamaya çalıştığınız için varsın aynı fikirde olmayalım,
    ne önemi var?
    bizim tarihimizle yüzleşmemiş ve barışmamız gerekir değil mi?
    hatasız, yanlışsız biri gelmiş te biz mi bilmiyoruz? chp zihniyeti gibi cumhuriyeti miad almak bizi sadece köksüzleştirir üstelik biyolojik olarak nasıl dna üzerinden geçmişimizi taşıyorsak ve bu miras bugün olduğumuz kişiyi şekillendiren bir faktör ise toplum bilinci olarak ta geçmişimize bağlıyız ve geçmişi anlamak bugünümüzü anlamak için önemli elbette. osmanlıyla hatta selçuklu ve öncesi ya da cumhuriyetle sorun yaşamak sadece sorunlarımızı arttırır. dönemlerin koşullarını bilmiyoruz, dolayısıyla doğruları ve yanlışlarıyla olduğu gibi kabul etmeli, doğruları entegre edip, yanlışlardan ders çıkarmalıyız. öteden beri gelen sorunlara dur deme irademiz var. bu iradeyi kullanmıyorsak dönüp dönüp suçlamanın, hesap sormanın faydası nedir?
    “Siz de bir yorumunuzda kemikleşmiş bir kitlesi vardır bu nedenle CeHaPe pek değişmez demiştiniz sanırsam.” doğrudur, yorumlarımı okuyanlar bilir benim de zaman zaman chp zihniyetine ağır eleştirilerim yok mu? elbette var, yanlış yanlıştır, eğip büktüğümüz zaman gerçekler değişiyor mu? değişmiyor değil mi? lakin aynı alt yapıdan geldiğim için ve bu çevrede yaşadığım için bütün bir kitleyi dini konularda önyargılı olduğunu düşünmek te çok hatalı olur derim tıpkı akp zihniyetini dini konularda hassas kabul etmek gibi.
    ben zaten hem ülkemizde hem de müslüman coğrafya da din konusunun büyük oranda anlaşılmadığını ve yanlış anlaşıldığını basit bir iki ritüele ve örtü cüppe gibi referanslara indirgendiğini üzüntü ile izliyorum.
    geçenlerde bir gazetecinin paylaşımında aktardığı mısırda enver sedatın anlattığı bir anektodu dinledim. müslüman kardeşlerden bir milletvekili yanına gelip eğer ülkede başörtüsü mecburiyeti getirirse kendilerini destekleyecekleri bilgisini iletmiş. sedatta sen kendi kızının başını örtemiyorsun ben bütün ülkenin nasıl örterim diye cevap vermiş.
    talebe bakar mısınız?
    mısır gibi bir ülkede adaletten yolsuzluğa zilyon sorun varken işleri güçleri örtü, sakal, cüppe olan bir zihniyetin başarılı olması mümkün mü? oysa mısırda isteyen başını örtüyor dileyen örtmüyor ne demek şimdi herkes örtecek? herkesin örttüğü ülkelere bak, talibanistana mesela, pardon afganistana. dipsiz karanlıklarda uyuşturucu ticaretiyle ayakta kalmaya çalışan bir ülke. nereye baksanız kimi dinleseniz aynı hikaye, coğrafyanın tek derdi kadınlar okuyamasın, anlayamasın, araba kullanamasın, çalışamasın hatta parklara bile gidemesinler. bir kitlenin paşamıza olan kin ve garezinin altında aynı sebep yok mu? kadınlara giyinme özgürlüğü tanıdı, seçme ve seçilme hakkı verdi, çalışma şansı getirdi, sosyal hayatta yerlerini aldılar bugün ben elimde olan imkanlara sahipsem bunu önce paşamıza sonra cumhuriyete borçluyum değil mi?
    din esasta adalettir, ahlaktır, etiktir, cömertliktir, paylaşmaktır, yardımlaşmaktır. ben doğuyu da batıyı da bizzat gidip görmüşlüğüm var az bir kitlenin müthiş zenginliğini ama öte yanda genel olarak büyük sefaleti, cehaleti, ayrımcılığı, gelişmemişliği izlemiş yine genel olarak kadınların halini, çaresizliğini bizzat görmüş biriyim, oturduğum yerden eleştirmiyorum. o nedenle de olmuyor işte. coğrafyam sadece kadına değil, insana, doğaya, Kur’ana bakışını değiştirmediği sürece aynı acıları yaşamaktan kurtulamayacak. yaşadıklarımız kader değil, tercihlerimiz.
    ben, paşamızın Kur’an okuyup okumadığını doğrusu bilmiyorum sanırım sizinki de bir zan sadece ama ortaya çıkardığı tefsirle milletin kutsalına büyük bir hizmet yaptığının altını bir daha çizeyim müsadenizle
    peki okuyan var mı?

    • Tarihi uzlaşmaya çalışmak boşa iştigal diye düşünüyorum. Tarihi şahsiyetlerin seveni de nefret edeni de olacaktır. Kimse ona ve buna zorlanamaz. O yüzden geçmişe takılmayı bırakalım. İleriye bakalım. Uzlaşacaksak şimdi, bu şartlarda ve ileri doğru uzlaşmak zorundayız. Bana Osmanlı’yı getirip buna saygı duyacaksın diyemez kimse. Saygı da duymuyorum, sevmiyorum da. Böyle bir mecburiyetim yok kesinlikle. Uzlaşma karşılıklı zorlama ve saygı göstertme ile değil, anlayabileceğimiz ortak noktaları bulmak ile olur. Tek çare ileri bakmak. Eğer gelecekte uzlaşamıyorsak da bir an önce boşanmakta fayda var.

    • Yine sondan başlıyayım, Didem hnm. Diğer noktalara da, uzatmamak için kısaca, ima yollu değineceğim. O devirde de okuyan mutlaka vardır (hem eski türkçe ve hem yeni türkçe tabir edildiği şekilde) ama etkisi belli ki eşik seviyenin altında kalmış, yetmemiş. Onun için, madem, tüm sorumluluğu eline almış, “Deha” bir Paşamız var, kendisi her alanda iyi örnek olmalıydı. Görünüşe göre niyeti/motivasyonu belli belirsiz ama ilgisiz de değil, “dini” konulara girmiş (misal, sembolik değerde üzüm-şarap sorgulanması). Madem ilgisi var, girmiş, tercüme ettirdiği Kuran’da çok daha adamakıllı, motivasyon kaynağı olarak kullanılacak önemli, adeta biçilmiş kaftan türü araç-gereçler var. Tekrar girip uzatmak istemiyorum. Sadece ülkeye değil, tüm İslam coğrafyasına da örnek olma fırsatı var(dı).

      Okumamış veya okuduğunu anlamamış, elverişli araç-gereçler olduğunu görememiş. Neticede bunlar “deha” tanımına uygun değil. Çünkü, “deha” seviyesinde zeka ve içgörü varsa bu her alana yansır, önemli konularda kendini gösterir. Askeri alanda başarılı olması “Deha” seviyesinin bir sonucu olabilir, ancak başarılı olmak istiyen üçgüdüyle herkes işin içinde, canlarını ortaya koyarak emre amade. Toplumda bunu aynı zamanda Allah’a kulluk bilinci/borcu gören katmanlar dominant. Sosyal/kıyafet alanlardaki değişiklikler, kadın hakları vs hepsi zaman sürecinde ele alınabilirdi. Misal, “Efendiler, evet arkadaşlar bu konularda da iyileştirmelere gidereceğiz, ancak ülke bazında daha önemli önceliklerimiz var; eğitim-enerji-ekonomi,..”

      Sosyal/kıyafet konularında değişime susamış, can atan/dört gözle bekleyen bir kesim olabilir, ancak bu fraksiyonun taleplerine öncelik vermek ve bunu tüm ülkeye yasaklarla dayatmak, bu uğurda ortalığı kırıp dökmek “Deha” seviyesinde bir zeka ürünü ve içgörü değil en azından önyargı ve diktatörlüğü çağrıştıran bir yaklaşım ki bu fay hatlarının bolca bulunduğu ülkemizde ayrı kırılganlıklar ve ileriye dönük sorunlar yaratır. Japon ve G. Kore liderleri bu tür işlere girmiş mi, yoksa kırılganlıktan ziyade devamiyet mi var? “azm”in motivasyonla somut gelişmelere topyekün odaklanması mı var? Bence ikincisi (vurgulayıp duruYORUM, “Akıl-İman Sentezi” bazında hiçbirinden altta kalmayız; prototipleri yok değil). Bizde değişim/gelişim Paşamızın hatalarıyla japon ve G.Kore örneğindeki gibi büyük katılımlı veya topyekün olamamış. Paşamız, şüphesiz, Avrupa’ya hevesli elit bir fraksiyon yaratmış, yetmemiş! Misal, bu elitllere genel olarak bakıyoruz bir de ne görelim! yurtdışına giden gitmiş, geri gelmemiş, gittiği yerde erimiş ne dil kalmış, ne de din. Buyrun cenaze namazına! Yurtta kalanlar arasında da kaybolanlar gırla ve daha önemlisi, bir kutuplaşma/kamplaşma bir kavga gürültüdür gidiyor (darbeler, şiddet/kanlı olaylarla destekli tepe-eksenli bir kısır döngü). Nihai analizde, Paşamızın, hatalarının ülkeye maliyeti oldukça büyük! Zeka-İçgörü seviyesi bunu kestiremediyse “Deha” tanımından oldukça uzaktır, müsadenizle.

      • motivasyon paşaların işi değil, paşalar sadece askerleri işlerini en iyi şekilde yapmaları için motive eder ve etmişlerdir kulaklarımı hala tırmalayan o çok duyduğumuz meşhur “ölürsem şehit kalırsam gazi anlayışı içinde” motivasyonu tamamen paşaların eseridir.

        mevzuyla alakalı, bana göre motivasyon vaizlerin varlık sebebidir ve tek gorevleridir. vaizlerin başka da bir görevi yoktur. din öğretmekle görevli değildirler sadece motive edicidirler. peki neye motive edecekler? boş bir soru değildir, yalnızca öğrenmeye motive etmekle vazifeli kişiye vaiz denir. peki bizim vaizlerimiz sarıklı cüppeli şalvarlı hocalarimiz tarikat ve cemaatlerimiz neye motive ediyor?

        bu da boş bir soru değildir. bir gün babam olur olmadik konularda fetva hükümleri veriyor hükümlerini de uydurma hadislerle yanlış ayet mealleriyle destekliyor. benim babam ümmi birisi nerden öğrendi böyle konuşmayı acaba diye merak ettim. sert ve bağırarak konuşan vaizleri dinliyor sürekli. bildiği bir iki vaiz var onlar da yıllar önce hakkın rahmetine kavuşmuş kimseler. onların internette var olan kayıtlarını dönüp dönüp dinliyor. sonuç alakasız fetvalar veren ümmi bir fakih olup çıkıyor. bunu yapan paşa mı şimdi.

        • Barancığım, kaç tane Paşa var lider olarak ülkenin geleceğinde tüm sorumluluğu almış ve “Tek Adam”lık yapmış. Dediğin “ölürsem şehit, kalırsam gazi” asker olsun sivil olsun zaten devlet politikası. Müslüman ağırlıklı nüfusa sahip bir ülkede şehitlik derecesi yüksek bir seviye. Yani müslüman halk da devletiyle bu noktada kaynaşmış. Bu önemli ortak nokta istismar edilmemeli. Ancak, diğer birçok konular da düşünülmek zorunda. Örneğin, “cahil-işsiz kalırsan da niyazi” olursun.

          Vaaz verecek vaiz birkaç nakarattan sonra ancak nasihat eder ve halka cami-mescitin yerini gösterir. Bunların hepsinin bir değeri vardır şüphesiz, ama yetiyor mu? Halkın durumu ortada. Daha etkin olmağa bakmak gerek. Zira, Kuran’da artık peygamber gelmeyeceği bildirilmiş. Ayrıca, “Allah’ın düzeni çetin” ayeti var. Aklınızı kullanmazsanız üzerinize pislik yağdırırım şeklinde ayet de var. “İman” ın kıymetini bilemeyip idiolojik veya adi suçlarla topluma başağrısı olanlar bir bakıma diğerleri için pislik derecesinde olabilir. Proaktif bir şekilde aklı kullanmak ve imanın kıymetini bilmekle mükellefiz.

  4. Anlaşılmayacak ne var Fehmi bey?

    Futbol veya başka alanlarda belli kesim insanlarımız malesef barut gibi ve anlamsız bir şeklide aşırıya kaçma eğilimli, adeta “nefs”ini şiddetle tatmin etme peşinde, doyumsuz! Doyuracak fırsatlar kolluyor. Ekonominin bozuk olması insanları daha da bozuyor. Genel olarak bu tür olaylar ülkemizde motivasyonlu akıl ve iman işbirliğinde kaliteli eğitim temellerinin vaktiyle atılamamış olmasının bugünlere yansıması. Bu temellerin atılması için en müsait zaman aralığı Kurtuluş Savaşından muzaffer olarak çıktığımızın akabindeki silkinme sürecidir. Ülkeye don biçilmiş ancak gömleğin ilikleri ülkenin iki yakasını simetrik şekilde bir araya getirebilecek şekilde atılmamıştı. Düğmeler çarpık iliklenmişti! (Paşamızın ENöncelik sorunu!). Daha sonraları kendisi günde 1-2 paket sigara ve içki alışkanlığından bir türlü vazgeçemediğinden olsa gerek can derdine düşerken, daha önce kurup ülkeyi teslim ettiği CeHaPe aynı doğrultuda artan dozlarda yoluna devam etti.

    Milli eğitim, “iman” denince en azından tüyleri diken diken olan sözde akılcı modernistlere teslim edildi. Bunlar adeta sahabeler gibi iştahla çalışan hizmet erleriydi. Ancak, “modern, akılcı ve materyalist” bu yaklaşım tabanda yadırganmıştı. Keşke yadırganmayacak şekilde düşünülerek tasarlansaydı ve uygulansaydı. Velhasıl, bu iş eğitim ve kalitesine dayalı uzun vadeli bir süreç. Umalım ki daha iyi günler gelecektir.

  5. genellikle yorumlarımda adalet ve yolsuzluk kavramlarını merkeze alıp, onların çevresinde gelişen bir bakış açısıyla yazarım çünkü toplumu şekillendiren ana kavramlardır. bir ülkede adaletsizlik ve yolsuzluk varsa ve artıyorsa toplumun kültürel değerlerinde, ahlaki normlarında, siyasi ve sosyal kurumlarında bozulma ve radikal bir değişim görürüz buna sosyal çürüme denir.
    bu çürüme hayatın her alanına sirayet eder ve toplumu dönüştürür.
    yaşanan pek çok acıyı, şiddet ve skandalı kanıksayıp, duyarsız ve kayıtsız kalarak normalleştiriyoruz. centilmenliğin yerini nobranlık, nezaket ve zerafetin yerini şirretlik aldı uzun zamandır. başlıca sebeplerden biri siyasetin kurumlara olan etkisi ve kullandığı ayrıştırmacı dil.
    suçun cezasız kalması, yozlaşmışlık, kuralsızlık, hesap verilmezlik, cehalet, görgüsüzlük ve ego savaşlarının olduğu ortamlarda rol modellerimiz toplumu şekillendiriyor işte. diyalog yerine şiddet yükseliyor.
    “trabzonda oynanan maç sonrasında çıkan çatışmacı ortam üzerinde dururken aklıma gelenler” bunlar.
    toplumsal gidişe toplumun kendisi yön verebilir, ortak bir irade ile,
    birlikte yaşama isteği ve toplum olma bilinci göstererek, iletişim dilini tercih ederek yolunu çizebilir ya da orman kuralları geçerli olmak üzere yoluna devam edebilir.

  6. Bu ülkede taşları bağlamışlar köpekleri salmışlar durumu var hep. Hiç bir işte bir tane sorumlu yok. Daha doğrusu her işin bir tane sorumlusu var. O da sorumsuzca davranıyor. Ne kanun, ne anayasa ne de AİHM tanıyor. Böyle olunca suç ve suçluyu koruma en üst düzeyde devam ediyor. Örneğin bir kaymakam bir imamı dövüyor. Sonrası yok. Döven göreve devam. Üstelik 80 küsür kaymakam ve vali de sahip çıkıyor suçluya. Ayan beyan. Bir siyasetçi Ankara’da merkezde öğle vakti süikasta kurban gidiyor. Azmettiriciler vuranlar kaçanlar hepsi belli, ama dava açılamıyor. Örnekler bir iki değil artık ayyuka çıkmış. Adamı darbeden zorla içerde tutuyorlar. Mahkemeler AYM AİHM çıkarın diyor. Hop tepeden müdahele, anayasayı tanımıyorum. Suç ve suçluyu böyle korudukça bu ülkede suçlar katlanarak artar. Kaos da giderek artar. Bir nane de olmaz bu ülkeden. Netekim.

  7. Trabzonspor başkanı kimi suçlar bilemem ama bence gerçek suçlu Ataman ve ataman bey gibi düşünenler. ataman bey gibi düşünenler şöyle söylüyorlar “Erdoğan’ın koç grubuyla bir kavgası var ve koçlar tamamen Erdoğan’a biat edene kadar da bu kavga bitmez”

    peki gerçekte böyle bir kavga var mı?

    ben böyle bir kavganın hiç bir emaresini göremiyorum. Erdoğan ile koç grubu arasında bir kavga olsa ben de görürdüm herhalde.

    birincisi Erdoğan rahmi Koç’u sarayında ağırladı.
    ikincisi koç grubu Erdoğan’dan en büyük ihaleleri almaya devam ediyor ve büyümesini de sürdürüyor. koç grubu Erdoğan’ın en büyük iş ortaklarından biri.

    üçüncüsü de ataman beyler koçları CHP’li bir muhalif olarak görüyorlar, halbuki Erdoğan politikalarını aciklamalariyla ilk önce destekleyen gene koç grubu yöneticileri.

    e o zaman Trabzonspor holiganlarini kim niye sahaya sürüyor?

    el cevap hiç bir sebebi yok, öylesine, yani sırf gerilim eksik olmasın diye yani ve herkesçe malum kişi sahaya sürüyor. niye çünkü gerilim o malum kişinin tek ve çok etkili bir yönetim aracı da ondan. gerilim yapmadan yönetemiyor da ondan.

    Ataman beyler öyle düşündükleri sürece de bu gerilimler hiç bitmez.

    gerçek suçluyu öğrendiğimize göre dağılabiliriz artık😁🤣

    • Hiç kimse kusura bakmasın, Türk futbolunda bugün yaşanan gerilimin asıl müsebbibi Fenerbahçe ve Galatasaray’ı yönetenlerdir. Futbolu bu kadar tahrik edip, camiaları birbirine yabancılaştırmak bir şampiyonluk için mi? Yeter artık, aklınızı başınıza alın. Kışkırtıcılık yapmayın, bundan beklenen odaklara malzeme vermeyin.

  8. Bir Ülkede Hukuk Adalet yoksa bu tür olayların olması da kaçınılmaz olur. Sadece sporda mı, ekonomide sağlık da eğitimde yani bütün alandan hukuksuzluk adaletsizlik olur ve hiç bir gelişme olmadığı gibi daha gerileme olur. Bu yüzden Adalet, adalet, adalet illa ADALET.
    bu olayların önlenmesi için faillerin gereken cezaları almaları ile olur, peki gereken cezayı alırlar mı?
    Daha önce yaşananlara olduğu gibi, Adaletin olmadığı bu olayların sonucunda görülecektir. Tabi ki de hatırlayan olursa……

  9. Siyasette gerilim… Sokakta gerilim… Çarşı pazarda gerilim… Trafikte gerilim… Okulda gerilim… Futbolda gerilim…
    Bu ülkenin sigortası bu kadar elektrik yükünü kaldırmaz…

    • kontrollü gerilim trafoyu patlatmaz. bakan Tunçun açıklamasına göre spor bakanı yasadışı bahis siteleri üzerinde durmuş ve olayla bağlantısının araştırılmasını istemiş. bir de “kendi savunmanın dışında” saldıran var mı diye soruşturuluyornuş. bu aciklamaya göre fenere de ceza çıkacağını öngörebiliriz.

      endişeye gerek yok, rokcu celalin kültür abidesi bakanının kaos yönetimi üzerine bilimsel bitirme tezi var:))))))

  10. İmamoğlu’na sormak istiyorum: “Kent uzlaşısı” yaptığı DEM Partililere Belediye Meclis Üyelikleri ve Esenyurt Belediye Başkanlığı dışında hangi sözleri verdi?

  11. Fehmi abi suçlu arıyor. Her ne kadar en kolayı Türkiye Futbol Federasyonu’nu (TFF) sorumlu tutup “Vurun abalıya” şeklinde yerden yere çalmaksa da hâkim olan yaklaşım, işi iktidara kadar götürüp, yoldaki herkesi suçlamak. Varılmak istenen sonuç ise amiyane tabirle, “Bizden bir cacık olmaz” durumu.
    Altını çizeceğim husus ise hiç mi hiç dile getirilmedi: Türkiye’nin itibarının aldığı hasar.
    İtibar, telgraf tellerindeki kuşlar gibidir… Uçup gitmeleri için ufacık bir ses yeterlidir. Ondan sonra kuşları getirip aynı yere koymak imkânsızdır.

    • Herşeyin sorumlusu bir kişi olduğuna göre elbette sorumlu da belli, iktidar. Diğer kimse üzerine sorumluluk almaz, sorumlu olsa da ceza almaz. Bakanlara müdürlere bürokratlara hepsine bakın. Hiçbir işte bir tane sorumlu ceza almıyor. Soma maden faciasında kamu görevlilerini mahkemeye çıkarmadılar aradan 15 yıl geçti. Deprem oldu 50-100 bin kişi öldü evsiz kaldı, üç beş müteahhitten geriye bir tane kamu görevlisi sorumlu tutulmuyor. En tepedekinin bir altındaki sorumlu, hani şu imar affı getirip milleti tabutluk binalarda ölüme mahkum eden bakan pişkin pişkin İstanbul’a belediye başkan adayı yapılıyor. Herhalde İstanbul’u da depreme aynı zihniyetle hazırlayacak. Bu rezilliğin içinde elbette iktidara hiç söz söylenmesin. Ölenler suçlu hep zaten. Yada kader böyle ne yapalım kardeşim. Böyle pişkinliklerin olduğu ülkeye itibar da gelmiyor elbette. İstanbul’a uğrayıp kaçıyorlar.

  12. Lig rezil bir hal aldı.Biraz geriye gidersek Holding patronu basarizliklarini örtmek için aylar önce çok rezil bir açıklama yaptı ve herkesi özellikle hakemleri hedef gösterdi.Yok avmlerde takip ettirirmis bilmem ne .Bu işlerin baslangici bu toplantidir sonrasinda da gördük hakem dövmeler maçı terk etmeler.
    Fitili yak sonra kenara cekil .
    Dün bile rakibi yani GS yi ima ediyordu.
    Öncelikle kardeşim siz Trabzon ile husumetlisiniz maçı bitir adam gibi git yok ortada toplan seyirciyi tahrik et.Sonra herkesi suçla 3 temmuzmus bilmem ne .
    Gördük 3 temmuzu çanta çanta paraların taşınmasını.Sen becereme şampiyon olamama herkesi suçla yazık git şirketlerinin başında otur.

  13. Bunda anlaşılmıyacak ne var?Birileri muhalif olduğundan bileti kesildi.Emir verildi o günah keçisi kriminalize edilerek yoldan çikartılıp devrilmesi gerekiyor.Süper kupa intikamı alınacak … GALATASARAY ŞAMPİYON ….
    BİR GALATASARAYLI OKARAK UTANIYORUM…

  14. Bu olayi , ülkenin icinde bulunduğu genel durumdan ayrı düşünmemek gerekir, hepsinin doğrudan veya dolaylı olarak birbiriyle maddi veya manevi bağlantıları vardır.
    Gayet tabii ki ayrıntılara girildiği taktirde ayrı ayrı eleştirilecek bir çok farklı konu var .
    Bir kere olay göz göre göre gelmiş ve gerektiği şekilde de müdahale edilememiştir.
    Ben emniyetin yerinde olsam derhal sahanın bütün giriş ve çıkış kapılarını kapatırım ve o sahaya dolanlarin hepsini sudan çıkmış balık gibi teker teker avlarım.
    Burada ne diğer seyircilerin ve ne de kulüplerin hiç bir suçu günahı yoktur ama gelin görün ki ceza da maalesef onlara kesilecektir !
    Devlet dediğin olayların arkasından sürüklenip nal toplamaz , olayların önünden gider ve gereken bütün hakimiyeti tam olarak sağlar.

  15. FUTBOL, SADECE FUTBOL DEĞİLDİR.
    Sayın KORU bu sitede çok kez futboldan bir kesit sunarak, özellikle siyaset ile ilgili çıkarımlarda bulunur.
    Daha doğrusu futbolda yaşananların benzerlerinin siyasette de yaşandığını açıklar.
    Futbolumuz, siyasetimizin de bir
    numune-i imtisalidir.
    Futbolda işlet karakolda gitme istikametine girmişse “üç vakte kadar” siyasetin de karakolluk olacağı iddiası kehanet sayılmaz herhalde.
    Bir de sayın KORU’dan bugün Trump’ın
    “Ben seçilemezsem ABD kan gölüne döner.Ben seçilemezsem bu ABDnin son seçimi olur” ifadelerini gündeme taşıyacağını düşünüyordum.
    Ancak dün Trump’ı gündeme taşıdığı için hemen gündeme almak istemediğini düşünüyorum.
    Trump’tan yeni skandallar gelmediği taktirde en kısa zamanda gündeme gelecektir.
    Anlaşılan Trump Kongre Baskınında yarım kalan işini tamamlamak niyetinde.
    Bazılarının da benzer kriminal işleri yarım kalmıştı.
    Trump’ın son açıklamaları, ABD anayasasının hatırlayabildiğim kadarıyla Ek 14. maddesini birçok eyaletin işletmesine neden olabilir.

Yoruma kapalı.