Putin dün sandıktan yüzde 90’a yakın oy alarak çıkmış.. Putin’in de alınan sonuca şaşırdığını sanıyorum.. Sebepleri var…

23
Reklam

Dün Rusya’da seçim günüydü. Sandıklar açılır açılmaz duyurulan ilk sonuçlara göre, ülkenin çelik ellerle yönetmeye alışmış lideri Vladimir Putin, oyların %87.8’ini alarak yeniden devlet başkanı seçilmiş bulunuyor.

Şaşırdınız mı?

Kendi hesabıma ben şaşırdım.

Yok, şaşırmam Putin’in bu seçimi de kazanmasıyla ilgili değil; o hangi seçime girse kazanması muhakkak olan liderlerden. Benim şaşırmam, duyurulan sandık sonucunun bu kez Putin’in de beklentilerinin ötesinde çıkmasından dolayı… 

Bence aldığı bu oya Putin de şaşırmıştır.

Hürriyet’ten..

Putin’in son 25 yıldır girdiği seçimlerden hep başarıyla çıktığı biliniyor. Başlarda yüzde 50’in biraz üzerinde, bir keresinde de yüzde 60 civarında oy alarak seçilince, işi kazaya bırakmamak için, ‘70/70 formülü’ diye anılan bir oran tespit etmişti.

‘‘Seçime katılım yüzde 70 civarında olacak, kullanılan oyların yüzde 70’ini de Putin alacak’’, kendisinin benimsediği ve ardı ardına seçimlerde uygulattığı 70/70 formülü bu. Eğer gerçekten sandıktan yüzde 87.8 sonucu çıktığı ilan edilirse, bu, Putincilerin liderlerine de bir sürprizi sayılabilir.

Aslına bakılırsa, Putin’in nasıl olur da kendisine benzeyen başka güçlü liderler gibi, girdiği seçimlerde yüzde 90’ın üzerinde oy alarak seçilmediği sorulabilir. Zaten bu soru yıllardır soruluyor da. Rusya’yı ve Putin’i gözlemlemeyi üstlenmiş bilim insanlarının üzerinde durdukları bir soru bu aynı zamanda.

Reklam

Rusya’da seçimler bu yazının girişine yerleştirdiğim karikatürdekine yakın bir ortamda yapılıyor. Sandıklara devlet bütün gücüyle hakim, Putin de devletin hakimi. Devlet ile Putin son 25 yılda eş-anlamlı hale gelmiş bulunuyor. Putin’in kaybetmesi devletin kaybetmesi anlamını taşıyor. Rusya için, bizde de kullanılan deyimle, bir ‘beka sorunu’ bu. Bu sebeple de seçimler devletin gözetimi altında yapılıyor ve istenen sonuç da alınıyor.

Tabii, sandıkta istenmeyen bir sonuç çıkma tehlikesini baştan savmak için, seçim öncesinde her türlü tedbire de başvuruluyor.

Alexey Navalny ismi herhalde hatırlanıyordur. Geçenlerde Sibirya’da tutulduğu cezaevinde hayatını kaybetmiş olan muhalif bir politik figürdü Navalny. Dışarıda başlattığı muhalefetini, başına her türlü bela gelebileceğini gördüğü halde, ülkesine dönerek de devam ettirmişti. Demokrasi ve hukuk sözcüklerin ciddiye alındığı hiçbir ülkede bir politikacıya reva görülmeyecek olaylar onun başına peş peşe gelmeye ondan sonra başladı.

Önce bir ilden diğerine giderken yolculuk ettiği uçakta hastalanmış, zehirlendiğinden kuşku duyulduğu için acil tedavi görmesi gerektiğinden ailesi tarafından Berlin’e götürülmek istenmesi engellenmeye çalışılmıştı.

Neden sonra götürüldüğü hastanede zehirlendiği anlaşıldı.

Tedavisi sonrasında yurtdışında kalması yönündeki tavsiyeleri dinlemeyen Navalny Rusya’ya döndü ve dün sonuçlanan seçimde karşısına aday olarak çıkmaya hazırlandığı Putin’e karşı muhalefetini, dozunu da artırarak sürdürdü.

‘‘Başa gelen çekilir’’ demiş midir, bilemem. Fakat Sovyetler Birliği döneminde komünist rejim muhalifi aydınların ikinci adresi haline gelmiş Sibirya, Putin tarafından yeniden canlandırılmıştı ve Navalny’in nasibine de oradaki cezaevine gönderilmek düştü.

Hakkında ipe sapa gelmeyen iddialara dayalı ceza davaları açılmış, Putin’in arzuları istikametinde karar vermeye alışmış yargı mensuplarının yol vermesiyle, ağır cezalara çarptırılmıştı Navalny.

Reklam

Cezaevinden de cenazesi çıktı.

Başka muhalifler veya potansiyel muhalifler?

Onlar da ya cezaevindeler ya da haklarında açılmış davalar yüzünden aday olmaları imkansız hale getirilmiş durumdalar.

Yine de alınan bütün tedbirlere rağmen birileri liderin istemediği biçimde oy kullanılabilirler diye, devlet sürekli hazırda bekler Rusya’da. Sandık güvenliğini sandıktan istenen sonucun çıkmasını sağlamakla görevli olanlar üstlenmiş durumda. Belli yerleşim yerlerinde -özellikle küçük ve gözden uzak yerlerde- mahalline getirilen sandıklara, oylar daha ilk seçmen gelmeden doldurulmuş durumdadır. [Ukrayna’nın Rus işgali altındaki illerindeki sandıklar seçimden üç gün önce açılmış; herhalde bu amaçla olmalı.]

Bu seçimde gerçekten sandıktan Putin’e oyların yüzde 90’a yakını çıkmışsa, devlet görevlileri, yetkilerini liderin istemeyeceği biçimde aşmışlar demektir.

Gözlemcilerin söylediğine göre, Putin, her girdikleri seçimden oyların tamamına yakınını alarak çıkan Ortadoğulu liderlere de benzemek istemiyor çünkü.

Rusya’daki seçimi muhabirleriyle izleyen Batılı gazetelerde, özellikle Ukrayna savaşına karşı olanlar ile savaşmak üzere silah altına alınmış gençlerin yakınlarının, rahatsızlıklarını belli etmek için seçimi fırsat bildiklerine dair haberler çıkmaktaydı.

Kremlin’in, seçmenleri sandık başına götürmek ve gittiklerinde onlara şirin görünmek için özel çaba gösterdiğini, sorun beklenebilecek yerlerde seçmenlerin sandviç ve içeceklerle ağırlandığını da o gazetelerde okudum.

Sizin anlayacağınız, bir yandan savaş yanlıları sandıklara huzursuzluklarını taşırken, bir yandan da Kremlin yiyecek-içecek taşımış sandık başlarına.

Trump’ın, ABD’deki seçimden seçilerek çıkarsa, Rusya’da dostu Putin’in hep kazanmasına özenerek ülkesindeki seçim sistemine dönük yenilikler peşinde koşması beklenebilir.

ABD işte o zaman daha da Ortadoğu ülkelerini andırabilir.

ΩΩΩΩ

Reklam

23 YORUMLAR

  1. DİDEM 18 Mart 2024 De 10:13

    Didem hnm, slm. “DEHA” insan zekâsının ve insan kişiliğinin erişebileceği en yüksek düzey olarak tanımlanırken olağanüstü bir içgörü özelliği de işin içindedir. Paşamızda bu yoktu. Taraf oldu, başlattığı kutuplaşmanın sonuçlarını kestiremedi. Tanımdaki kriter içgörü geleceği de kestirebilmekle ilgilidir. Örneğin, bilim/teknik alanında geliştirdiği bir teoriyi/icadı ileri süren “DEHA”, işi sağlama alır, püf noktalarını proaktif olarak herşeyi düşünür. Askeri başarılarını daha önce teslim ettim (Sezarın hakkı Sezara modunda!). Tekrara girmeyeceğim. Osmanlı çok uzun bir süreç. Uzun uzadıya girmek zaman alır. O konuya da girmeyelim dedim, ancak genel olarak onların da hatalarını kabul ettim, öyle değil mi?

    CeHaPe cemaati ve yazarları Osmanlıyı yererken milad olarak Paşamızı esas alır göklere çıkarır ululaştırır. Atatürk Kuran’ı neden Türkçeye çevirdi video klibini izledikten sonra biraz inceledim, yazılan şiirlerden bazıları önyargılara ilginç örnektir. Kurduğu CeHaPe Paşamızın hatalarına abonedir. Siz de bir yorumunuzda kemikleşmiş bir kitlesi vardır bu nedenle CeHaPe pek değişmez demiştiniz sanırsam. Prof. Yaşar Nuri’yi de barındırmayıp itekleyen kitle budur. Teşhiste hatalı olduğumu sanmıyorum. Aynı altyapıdan gelmenize rağmen siz farklısınız DiN’e karşı önyargı bariyerlerini yıkmışsınız. Keşke Paşamız ve CeHaPe’deki o kemikleşmiş kitle de önyargılarını kırmış olabilseydi. Eller üstünde tutulur ve darbelerle Menderes ve arkadaşlarının katliyle birlikte anılmazdı.

    “DEHA” olduğu konusunu destekleyen pek bir şey göremiyorum. Bence, beş aşağı beş yukarı Paşamız da eski kafa. Tarihte bir sürü devlet kurduk ya, o da bir yenisini kurma konusunda “Ben yaptım oldu” modunda hareket etmiş. Kurtuluş Savaşından sonra kendisi gibi fedekarlık yapan ancak farklı düşünen kişileri hedef alıp bertaraf etmektense entegre edip kollektif davransaydı o zaman “DEHA” lık payesine hak kazanabilirdi (tanımdaki zeka-akıl bunu gerektirir).

    Çok kitap okuduğu söylenip durur. Türkçeye tercüme ettirdiği Kuran’ı okusaydı ve biraz kafa yorsaydı diyorum, ne de olsa etki etmeğe çalıştığı milletin bundan çok etkilendiği kutsalı olduğunu bilmesi lazım. Daha önceki yorumda ifade ettiğim gibi Kuran’da araç-gerek bol. Yanlış anlaşılabilecek bir takım söylem ve tavırlara gireceğine, bundan faydalanabilecek zeka ve beceriyi gösterebilseydi ve Tek Lider olarak iyi bir örnek olabilseydi. Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz denmiş.

    • GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK paşamız!..
      İyi ki var olmuş. İyi ki cumhuriyeti kurmuş.
      Kur’anı tercüme eden ilk yönetici olmak şerefine nail olmuş.
      Allah ondan razı olsun.
      Bu sayede 100 yılı geçen bir süredir bu topraklardaki biz Müslüman lar Peygamber ve dinimizi daha iyi öğrendik anladık ve inancımızı doğru olan! şekliyle yaşadık!
      Yaşar Nuri yada horoz keseresen kurbandan sayılır gibi üfürükten akıl yürüten kişileri kendi düşünceleri kendilerini bağlar diyelim ve biz önümüze bakalım!
      Ayrıca CeHaPe veya diğer partilerin birbirinden var farkları!!! zannıda yanlış.
      Hepsi birbirinden daha kötü: ispatı 25 yıl bir parti cumhuriyet ülkesinde nerdeyse tek başına iktidarda ve iktidarı sürdürüyor hala!!!

    • CHP yazamayıp CeHaPe yazan kibirli ifadeler hep aynı malum kaynaklardan fışkırıyor. Yöntemde aynı; Konuyu alakası olsada olmasa da hep CHP etrafında döndüreceksin.

  2. Rusya da suriye de mısır da yapılan tiranların görev süresini onaylamalar nerden seçim oluyor anlamadım.
    bu ülkelerde seçim yapılacak dendiğinde bir gülmeye başlıyorum ki zor duruyorum.

    • Didem hanıma sorarsanız bu saydığınız tiranlar sürekli seçim kazanıyormuş:))))))
      Bunlarla israil demokrasisini bir tutmak nasıl bir kafadır anlamak da mümkün değil?
      Ortadoğuya bataklık gözüyle bakan “Coğrafyam” takıntısına çare yok:)
      Bir de şöyle söyleyelim:
      Ortadoğunun her yeri bataklık değildir,
      bazı bölgelerinde vahalar vardır,
      oralar bataklık değil vahadır, ok?
      İsrailde yaşananları mezhep savaşı zanneden birine ne desek boş…

  3. Atatürk’ün yyıllık cumhuriyeti niçin yanından yöresinden falso vermiyor, 8 senede yaptıklarını 80 senede niçin sat sat bitiremiyor, yık yık araziyi düzleye miyorlar diye hayıflanıyorlar!
    Daha yaptığı işleri annayamamış olanlar,
    yapamadıklarını (ömrü yetmedi) nassıl anlamayı düşünüyorlar?
    Hatay’a aklı ermeyenlerin, Musul Kerkük’ü anlamasını beklemek saflık olur.
    Yyıl sonra Irak ta bu hat için daha yeni temas başladı!
    Sıriyede kaç yıl beklenecek anlayın.
    Bağdat’a Şam’ a mı gitmek gerekiyormuş?
    Dolmabahçedemi ağırlayıp yatta fink attırmak mı??
    Bunları analiz yapa bilmek için Putin ne yapmış trlamp ne eymiş yerine,
    -natanyahu ya, ukraynaya, Suriye ve Irak a bakmak yetmez mi?
    -ne olacak en sonunda?
    ABD yapay zekiyeyi alacak ensonunda vatandaşlığa🤗🤗🤗
    -sen nerde olacak o anda:
    KALACAKSIN YAYA!

  4. …..
    Mahalle baskısına bak; silahla!
    Meraklı turşucu bir “yoldaş”, iştahla!
    Putin, Putin, Rasputin işin garanti
    Cuk gibi oturmuş bir durum mizahla!
    …..

  5. “rus halkının trajedisi” diye bir yorum yazılmış ben de benzer şeyler yazacaktım, rus edebiyatına olan ilgimden ve sevgimden dolayı en iyi bildiğim tarihlerden biridir rus tarihi ve gerçekten trajedilerle, büyük savaşlar ve büyük devrimlerle dolu bir talihsiz bir halkın coğrafyasıdır burası.
    yakın gelecekte de benzer olaylara tanık olacağız gibi.
    büyük bir kutupsallaşmaya doğru olaylar şekilleniyor diyebiliriz hatta varşova paktı benzeri bir yapılanma da belki yakın zamanda gündeme gelebilir.
    genel olarak uzun zaman iktidarları, devletleşme eğilimi gösteriyor ve imkanları istedikleri gibi kullanabiliyorlar dolayısıyla bu liderler ancak ölünce gidiyorlar, başka türlüsü de mümkün olmuyor. coğrafyamız da benzeri liderlerle dolu değil mi? sandığın kendi dinamikleri var, putin-ler natanyahu-lar, esed-ler, sisi-ler hep sandıktan başarı ile çıkıyorlar ve ölmeden de koltuklarını bırakmıyor ya da bırakamıyor ya da bıraktırılmıyorlar.
    peki, bu ülkelerin tamamında adaletsiz paylaşım, yoksulluk, yolsuzluk oranlarının yüksek olması tesadüf mü?

    • Didem hanım, netanyahu girdiği her seçimi kazanmıyor, aksine kaybediyor be aşırıdinci partiler sayesinde koalisyon hükümeti kurabiliyor!
      “…paylaşım, yoksulluk, yolsuzluk oranlarının yüksek olması tesadüf mü?” sorunuza ise ne desek boş…

  6. H.B. 17 Mart 2024 De 23:32

    genelde aynı başlıkları işaret etmişsiniz yine ama bunları tartışmak elbette daha iyi anlamak için de faydalı.
    deha konusunda anlaşamadık, bana göre temel yanılgınız deha olmayı paket program olarak kabul etmeniz, bir kişi her alanda deha olmaz genellikle. imparatorluk, güçlü devletler tarafından işgal edilmiş, halk yokluklar içinde. paşamız bütün yurdu dolaşıyor, kongreler yapıyor, genelgeler çıkarıyor bütün anadoluyu tek tek gezip örgütlüyor, akabinde bir kurtuluş savaşı başlatıyor, neredeyse silahsız, cephanesiz bir orduya baş komutanlık yapıyor, iyi yönettiği için bütün cephelerde başarı kazanılıyor ve kurtuluş savaşı zaferle sona eriyor.
    dolayısıyla, paşamız askeri bir dehadır.
    ardından bütün takdirlere rağmen monarşi yerine cumhuriyeti tercih ediyor ve milletin iradesine dayalı bir meclisle beraber ilelebet yaşayacak olan bir devlet kuruyor.
    dolayısıyla paşamız devlet kurmada bir dehadır.
    biz oturduğumuz yerden falanca konuda hassas olabilirdi diye ahkam kesebiliriz ve bazı noktalarda haklı da olabiliriz buna itiraz etmem ama kutuplaşmaya bir miad olarak temellendirilmesi ise haklı ve gerçekçi değil, hatta hatalı.
    osmanlının batıya dönmek isteyen bir yüzü hep olmamış mı? geleneksel-modern çatışması din üzerinden ya da sosyoloji hep yaşanmamış mı?
    osmanlı imparatorluğunun genel olarak ama özellikle son bir kaç yüzyılı isyanlar, ayaklanmalar, kargaşalar, karışıklıklarla geçmiş, hem fethedilen yerlerde hem de anadoluda. her zaman farklı görüş ve inançta olan toplulukların kutuplaşması hep olagelmiş mi? ortaçağlardan tanzimata pek çok isyan ve ayaklanmalar kanlı bir şekilde bastırılmış, hurufilik tarikatına mensup kişilerin fatih sultan mehmet döneminde yakıldığı yazılıyor mesela, hepsi haksız mıydı? ya da hepsi haklı olabilir mi? kimi dini sebeplerle kimi ekonomik yüzlerce olaydan bahsediyoruz. arada masum insanlar ölmedi mi? şimdi dönüp her bir padişahı hassas davranmamakla suçlayabilir miyiz? kaldı bu sadece bizim tarihimize ait bir mesele değil, dünyanın her yerinde dini, ekonomik zilyon sebeplerle isyanlar, devrimler olmuş. ama bunların hiç birini bölücülük için miad alamayız. tarih hassasiyet konusunda deha olmayan dehalarla doludur.
    bana kalırsa kanuni sultan süleyman da bir deha idi ama zamanında pek çok isyanlar, kargaşalar olmui pek çok tarikat şeyhleri idam edilmiş. hemen her dönemde idam edilen şeyhler ve müritler var zaten. bu dönemlerde masumlar ölmedi mi peki? dönüp daha hassas olabilirdi diyebiliriz haklı da olabiliriz lakin onun büyüklüğünü ve dehasını takdir etmememize engel değil.
    kurtuluş savaşından sonraki dönemde farklı düşünenleri bir araya getirip birleştirici olabilir miydi?
    yüzyıllardır neden birleşemedik?
    bugün neden birleşemiyoruz?
    kendisinden önce neden olmadı ve kendisinden sonra neden olmuyorsa aynı nedenlerden dolayı kurtuluş savaşından sonraki dönemde farklı düşünenleri bir araya getirip birleştirici olamazdı belki de. biliyordu belki de. farklı kimlikler varsa ve anlayışlar ve kültür farklılıkları kutuplaşma kaçınılmazdır. ortak payda yoksa bunu yaratamazsınız. kastımız din olduğu için mesela din ortak payda olabilir diyelim ama hepimizin din anlayışı başka. farklı anlayışlar nasıl ortak payda bulacak? din-de olmayan şeyler din olmuşken, din bazı kesimlerde dinciliğe evrilmişken. coğrafyamıza bakalım, ortak payda bulabilmiş mi, birleşebilmiş mi? yüzyıllardır mezhep savaşları yaşanıyor işte. biri çıksın birleştirsin, neden çıkmıyor, neden birleştirmiyor? dindarım, muhafazakarım iddiasında olan insanlar var bugün yönetimde mesela, neden kutuplaşmaya son vermiyor neden birleştirmiyor aksine körüklüyor? başka coğrafyalarda genel olarak ve dönemsel olarak durum farklı mı? değil. dini, ekonomik, sosyal bir çok farklı sebeple kutuplaşılıyor işte. bugün yine nato-varşova paktı benzeri bir kutuplaşmaya evriliyoruz, biri çıksın dünyayı birleştirsin.
    söylemesi şık olabilir ama anka kuşu gibi adı var kendi yok bir gerçeklik bu.
    daha önce de yazdım, toplumların bilinci yükselmediği sürece kutuplaşmayı bir lider çıkıp elini şaklatarak düzeltemez. toplumların bunu talep edecek bir bilince ulaşması gerekiyor.
    90’ların başında biz g. kore ile benzer ekonomik görünüme sahiptik ama onlar ilerlediler biz geriledik. her ne kadar önemli bir neden olsa da bunu sadece bugünkü iktidara ve ne kadar kötü yönetildiğimize bağlamakta haksızlık olur, toplum olarak bizim bir g. kore olamadığımız gerçeğini de kabul etmemiz gerekiyor.
    https://www.mahfiegilmez.com/2017/08/turkiye-ve-guney-kore-ekonomilerinin.htm
    ben linki amel imanın cüzü değildir görüşü kendime ait olmadığı için verdim. sonuç olarak iman kişisel bir konu ve olup olmadığı bilinemez. azalır, çoğalır o da değişiklik gösterir zaten, kimseyi de ilgilendirmez. oku ayetine atıf yapmışsınız, bugün oku-yan var mı? olsa toplum-lar bu halde olur mu? müslüman toplumlar bu halde olur mu? cehaletin ıssız karanlığında kalır mı? oku-saydık zaten 10 japonya, 20 kore olan biz olurduk. okusaydı mısır, arabistan, yemen, filistin ve diğerleri bugün bu halde olur muydu? oku-saydık bugün her geçen gün yoksulluk ve yolsuzluğun arttığı bir ülke olur muyduk? “iki günü bir olan müslüman kayıptadır” demişsiniz ya bırakalım yerinde saymayı, geri gidene ne diyeceğiz?
    neden oku-muyoruz öyleyse?
    bir yerde hayal kırıklığı arayacaksak burada aramalı değil miyiz?

    • Didem hanım “toplum olarak bizim bir g. kore olamadığımız gerçeğini de kabul etmemiz gerekiyor.” diyor, elhak doğrudur!

    • Birileri dönemine göre deha olabilir, kime göre deha ayrıca. Ama onu bugüne project etmek ve yeniden aynı zihniyete ülkeyi mahkum etmek elbette kötücü ve zararlı bir düşünce. Kanuni örneğin döneminde Osmanlı’yı daha fazla topraklara yaymış. Buna başarı denebilir mi. Hurufileri geçin, kendi çocuklarına torunlarına yaptığı zulmün haddi hesabı yok. Bugünün dünyasında böyle bir lidere yer olmasını düşünmek ise üstüne son derece tehlikeli. Örneği de var zaten. Putin aynı işgalci zihniyetle Ukrayna’yı işgal etti ve bir şekilde üçüncü dünya savaşının fitilini ateşledi. Zaman zaman nükleer silah kullanacağını dahi ima ediyor. Emperyalist bir zihin dünyasında yaşıyor. Bu ikinci dünya savaşından beri yaşanan en geniş işgal ve dünyayı tekrar kutuplaştıran bir girişim oldu. Bütün ülkeler savaş bütçelerini azami artırıyorlar. Türkiye geçen yıldan bu yıla iki kat artırmış. Üstelik giderek fakirleştiği halde. Ayrıca dünyaya da savaş ürünleri satan bir ülke konumuna yükseldi. Bunlar dünya barışına temelden tehdit ve karanlık bir döneme adım adım gidiyoruz düşünmeden. Geçmiş örneklerle yaşamak ve onları yeniden canlandırmaya çalışmak, kim olursa olsun, zararlı bir düşünce ve bu bağnazlıktan kurtulmadan eski hataları tekrarlamaktan kurtulamayız. İlerici olmak ve bugünün şartlarını ve sonrasını düşünerek hareket etmek gerekiyor. Geçmiş ve tarih sadece ders almak ve hataları tekrarlamamak üzere düşünülmeli. Bugünün problemlerine çare bulamayanlar geçmişin çöplüğünde başarı hikayeleri karıştırırlar.

      • geçmişle neden sorunlarınız var anlamakta zorlanıyorum.
        osmanlı padişahları bizim değerlerimiz,
        mustafa kemal paşa da öyle.
        dün, bugünümüzün bir parçası. sadece ders almak değil, anlamak, anlamlandırmak, ekonomik ve kültürel mirasa da sahip çıkmalı değil miyiz?
        onları değerlendirirken kendi zamanları içinde değerlendirmek gerekir, bugünden bakıp geçmişe ahkam kesemeyiz. kanuninin yaşadığı dönem ülkelerin birbirlerine yayıldıkları zaman, ya fetih yapıyorsun ya da fethediliyorsun. üstelik bu değişmiş değil, ya sömürensin ya da gelip seni sömürüyorlar. altınlarımız burnumuzun önünden götürülüyor ve bizler seyrediyoruz işte, sahip çıkamıyoruz. dünyada bu liderler boşuna gelip durmuyor ya sömürecek ya da sömürülmeye izin verecek kişiler seçilip duruyor. ve evet, dünya yine bir savaşa hazırlanıyor. yeni bir düzene evriliyor.
        deha seçimlerimle sorunu olan başkaları da var mı?

  7. Hep söylüyorum yine söyleyeceğim. Muhalefeti değiştirmeden Erdoğanı değiştiremezsiniz. Muhalefet Erdoğan’ın makbul muhalefeti çünkü. Nasıl değişecek peki. Muhalif partiler önce demokrasiyi kendilerine uygulayacaklar. Seçimler tabandan tavana doğru olacak. Merkez aşağılara doğrudan müdahale edemeyecek. Parti disiplini diye bir zorbalık olmayacak. Ondan sonra görün bakın nasıl muhalefet çıkıyor ortaya.

    • Tebrikler ülkenin temel sorununun muhalefet olduğunu anlayan nadir arkadaslardan birisiniz.
      cidgi bir muhalefet olsa AKP 2000
      lerin başındaki DSP nin akıbetine uğrayacak ama muhalefetimiz buna izin vermiyor.

  8. Rus Halkının Trajedisi

    Türkler ile ilgili ilk gezi kitabını (Seyahatname) yazan İbn-i Fadlan (877-960) kitabında Türklerden bahsettiği kadar Ruslardan ve onların kendisine garip gelen adetlerinden bahsediyor. Türklerin ilk Müslümanlığı kabul etmeye başladığı dönemle ilgili ilginç bilgiler sunuyor.

    Kitaptan anlaşıldığı kadarı ile o zamandan beri Ruslar ile Türkler yakın coğrafyalarda yaşamaya başlamışlar. Hatta meşhur bir İngiliz atasözüne göre “Rus’u keselersen altından Tatar çıkar” da deniyor.

    Eski Sovyet coğrafyasında bu yakınlık yüzyıllardır sürse de bizim Rusya ile ilişkilerimiz çoğunda yenildiğimiz hep savaşlar nedeniyle olmuş. Çok rahat söylenebilecek olan şey Rusya’nın müdahalesi olmasa bugün Türkiye Balkanları elinde tutmaya devam edebileceğiydi.

    İşin bir yönü bu. Diğer yönü ise Rusya’nın ve Rus halkının trajedisi.

    Rusya dünyanın en tenha ülkelerinden birisi. Yani kilometre kare başına sadece 9 kişi düşüyor (Ülkemizde 110). 75 Trilyon dolarlık enerji kaynaklarına sahip oldukları belirtiliyor. Yani ne başka ülkelerin toprağına ne de imkanlarına ihtiyaç duyuyor. Yapmaları gereken sakince hukuka uygun hareket edip, halkının refahı için çalışmak. Ama bu olmuyor.

    Rusya bugün yılda en çok kadının öldürüldüğü ülke. Aile içi şiddet çok yaygın. Erkekler yaygın alkol ve uyuşturucu kullanımından dolayı genç yaşta ölüyorlar. Geleceğe ait umut olmadığı için her yıl 1.5 milyondan fazla kürtaj yapıldığı söyleniyor. Ondan dolayı da nüfus artmıyor. Büyük teşviklere rağmen bu durum değiştirilemedi.

    Eskiden çok çocuk olunca birkaçının savaşta kaybedilmesi tolere edilebiliyordu. Şimdi ise Rusların genelde bir çocuğu oluyor. Onun kaybedilmesi ailenin geleceğinin kararması anlamına geliyor. Ondan dolayı aileler özellikle Çeçen savaşı sırasında organize olarak çocuklarının anlamsız şekilde öldürülmelerine karşı çıkmışlardı. Ukrayna savaşı uzamasına ve verilen kayıplar yüzbinlerle ifade edilmesine karşılık o eski protestolar artık yapılamıyor. Rusya demokrasi, hukuk devleti ve özgürlükler açısından Yeltsin günlerinden çok geriye gitti.

    Rusya’nın Ukrayna’yı işgal ederek dünyayı olduğu kadar hem kendi ülkesini hem de halkını çok zor bir duruma düşürdü. Ruslar ve Ukraynalılar aynı dili farklı şivelerle konuşan insanlar. Aynı dine inanıyorlar. En işgal etmemesi gereken ülkeyi işgale kalkışan bir zihniyetin kendinden farklı diğer ülkelere neler yapabileceği ise akıl sahipleri için endişe verici. Ama en büyük zarar kendi halkına. Savaşta öldüğü söylenen 300 bin Rus genci bir daha gelmeyecek.

    • Rus çocukları savaşlarda ölmez, rusyada yaşayan türkler ve diğer halkların çocukları ölür, afganistanda da böyle oldu, çeçenistanda da, ukraynada da…
      Daha savaşın başında rus gençliği komşu ülkelere hızla taşındı, geri kalanı bizim çekik gözlü kuzenler…

    • “Ruslar ve Ukraynalılar aynı dili farklı şivelerle konuşan insanlar. Aynı dine inanıyorlar”.

      Savaşlar hep dinler yüzünden çıkartılıyor deyip İslamdan çıkan, küfre batan ve müslüman mahallesinde salyangoz satan “deist”, “ateist” bilumum “ist” oğlu “ist”lere ne demeli? Oysaki mesele, Kuran’da vurgulanan “NEFS” (bireysel kontrol) ve “ŞİRK” (İlahi kontrol) konularını anlamamaktır. Allah büyük, Dünyanın İslama ihtiyacı büyük. Her ne sebeple olursa olsun ataların İslamı kabulü ne isabetli, kafa yormak anlamak ve de anlatmak lazım ki kavga gürültü bitsin. Bu arada tarihe bir not daha düşelim: İki “Nefs” birbirine musallat olmuş zarar üretiyorsa, en azından biri “Şirk” içindedir.

      *******
      …..
      At sırtında hep giyinmiş kuşanmış kürkler,
      Nice devlet kurduk diye övünür durur Türkler,
      Bir o kadar da yıkmışlardır, kimse duymasın!
      Artık yok! DiN-i huzur sorumluluk yükler!

      Nedir o kardeşin kardeşi öldürmesi?
      Aradaki bozguncu iblisin vesvesesi,
      Habil-Kabil’den beri tevhid dinidir İslam!
      “Nefs” ve “Şirk”i öğrenmek işin alfabesi!…
      …..
      *******

  9. Benim bildiğine göre 160 milyon seçmen vardı,bunların ne kadarı seçime katıldı
    bilmiyorum ama bu kadar oy hemen seçimin bittiği anda nasıl sayıldı, işte orayı anlayamadım! ?
    Galiba seçim devam ederken bir yandan sayım da yapılmış, neden olmasın!
    Şaka bir yana da bu seçim sisteminin bizde de uygulanması bence çok çok yerinde olacaktır , zira her bir şeyimiz tamam , bir bu seçim sistemi eksik , olursa dörtbaşı mamur bir düzenimiz olmuş olur !
    Böyyük adamlarımız gaarik bunun bir çaresine bakiversinler !

  10. Sayın yazar rusyadaki “seçimler devletin gözetimi altında yapılıyor” filan demiş ama
    açık oy gizli sayım yöntemi
    bizim de tek partili chp yıllarından aşina olduğumuz bir şark kurnazlığıdır!
    Ama bugünkü gizli oy açık sayım sisteminin de çok sağlıklı olduğunu söyleyemeyiz,
    çünkü seçmenlerin mührü basmak için
    illaki bir kutunun içine girip saklanması
    çok da etik değil,
    en azından isteyen seçmenler direkt sandık kurulunun gözleri önünde mührü basıp oyunu kullanabilmelidir, niye saklanmalıyız ki?
    İstemeyen pimpirikli korkak seçmenler ise gidip kümesin içinde kullanabilirler…
    İşgal altındaki ukrayna topraklarında kurulan seçim sandıklarının bir hükmü yoktur ama
    türkiyenin kontrolü altında olan kuzey suriye ahalisi de en azından bizim genel seçimlerde artık oy kullanabilmelidir,
    sürekli askeri yönetimle devam edilemez yani…

    • Açık oy açık sayım olsun evet. Yok böyle olmayacak. Siz en iyisi seçimleri kaldırın. Başka türlü rahat etmeyeceksiniz çünkü. Devlet de ses vermiş zaten. Yeni yüzyılın lideri olmadan olmaz artık diye son noktayı koymuş. Ebedi lider ilan edecekmiş Erdoğan’ı. Yakışır elbette ülkeye. Demokrasi oy seçim falan ne demek. Mesele memleket meselesi ise hepsi teferruat zaten. Seçtik bir tane işte daha ne istiyorsunuz. Bir daha bir daha seçmenin ne anlamı var ki. Seçimlerin zaten bir rolü kalmadı. Nasıl olsa sonuç değişmiyor artık.

Yoruma kapalı.