Tunus’ta başlayana ‘Arap baharı’ adı verildi; Fransa’da başlayan ‘Avrupa kışı’na dönüşebilir

12
Fransa'nın bir sonraki cumhurbaşkanı mı?: Marine Le Pen..
Reklam

Fransa alevlere teslim. Henüz hayatının baharını yaşamakta olan bir gence, polisin açtığı ve hedefine isabet edip öldüren ateş, bir kıvılcıma dönüştü. Fransa’nın belli başlı kentlerinin sokakları yangın yerine döndü.

Onyedi yaşındaki Nahel’in ölümünü, yaşadıkları ve vatandaşı oldukları ülkede devlet kurumlarının ayrımcılık yaptığının son örneği olarak değerlendirenler, günlerdir sokakları terk etmiyorlar. Ayaklananların çoğu genç. Fransa birdenbire -yeniden- bir iç-savaş manzarası veriyor.

Bu manzara Tunus’ta görüldüğünde, kıvılcım sadece orada kalmamış başka ülkelere de sıçramıştı ve ‘Arap baharı’ adını almıştı. Daha önce meydana gelmiş benzeri sokak hareketlerinden de biliyoruz; Fransa bu tür olaylara şerbetli, güvenlik önlemlerini artırarak ve orantısız şiddet uygulamaktan da çekinmeyerek, kalkışmayı sona erdirmenin yolunu buluyor.

Hiç kuşkusuz bu defa da öyle olabilir.

Olabilir ama her meydana gelen kalkışma Fransız toplumunda izlerini bırakıyor.

Siyaset bu tür hareketlenmelerden etkileniyor.

Aşırı sağ ve partileri, her kalkışma olayından sonra, toplumdan daha fazla destek buluyor.

Başında Marine Le Pen’in bulunduğu Ulusal Birlik (Rassemblement National) adlı parti -eski adı Milliyetçi Cephe (Front National) idi- her seçimde oyunu artırmayı ve parlamentodaki ikinci parti olmayı bu sayede başardı. 2007 seçiminde yüzde 10’un biraz üzerinde oy alabilen UBP, geçen yıl yapılan seçimde parlamentoya 89 milletvekili çıkarmayı sağlayan yüzde 23.4’lük bir oya kavuştu.

Reklam

Tunus’ta baş gösteren kıvılcım nasıl hemen ardından diğer Arap ülkelerini de etkilediyse, Fransa’da rahatsızlıkların sokağa taşması biçiminde kendini gösteren hareketlilikler de diğer Avrupa ülkelerini etkisi altına alıyor.

Etkilenme Avrupa ülkelerinde aşırı-sağın siyasi arenada yükselmesi biçiminde dışa vuruyor.

İspanya’da Vox adlı sağcı parti önceleri halktan ilgi görmezken şimdilerde tabanını artırdığı gibi bazı küçük yerlerde yönetimi de ele geçirebildi.

Türkiye’nin NATO üyeliğine itiraz ettiği İsveç’te Ankara’yı kızdıran eylemleri destekleyen İsveç Demokratları adını taşıyan aşırı sağcı parti, 2022 seçimlerinde %20’nin üzerinde oy alarak Meclis’te temsil hakkı elde etti ve ikinci büyük parti oluverdi.

Hollanda’da da Demokrasi Forumu adını taşıyan aşırı sağcı parti parlamentoda temsil ediliyor.

Dikkat ettiyseniz, İsveç’te ve Hollanda’da demokrasinin temel ilkeleriyle çelişkili programlara sahip aşırı sağcı iki partinin ikisi de, tuhaf bir biçimde, adlarında ‘demokrasi’ sözcüğünü kullanmaktalar.

İtalya’da başında Giorgia Meloni adlı kadının bulunduğu ‘İtalya’nın Kardeşleri’ adını taşıyan aşırı sağcı parti iktidarda ve Meloni ülkesinin başbakanı bugün.

Meloni aynı zamanda Avrupa Muhafazakarlar ve Reformcular Partisi’nin de lideri.

Reklam

Avrupa’da siyasi durumu bugün bu halde.

Bu durumda rol oynayan en önemli sebeplerin başında Fransa’da zaman zaman başgösteren hareketlenme geliyor.

“Fransa’da Emmanuel Macron’dan sonra cumhurbaşkanı kim olabilir” sorusunun cevabı bu son hareketlenmeyle birlikte daha kolay verilebilir hale geliyor.

Marine Le Pen.

Le Pen 2017 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde ikinci tura kalarak Macron karşısında %33.99 oranında oy almıştı. Geçen yıl (2022) yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde yine ikinci turda Macron ile yarıştı, yenildi ama oyunu %41,5’a çıkarmayı başardı.

Yeni bir seçimde Fransa’nın başına aşırı sağcı bir cumhurbaşkanı –Marine Le Pen– gelebilir.

Avrupa kışı esas o zaman başlar gibime geliyor.

Zaten bu sebeple, olanları iyi değerlendiremeyenler sonuçsuz kalması mukadder bu tür kalkışmaları desteklerken, polis kurşunuyla hayatını kaybeden 17 yaşındaki Nahel’in ailesi fertleri de dahil ülkenin derisi beyaz olmayan vatandaşları, gelişmeyi tedirginlikle izliyorlar.

Her kalkışma, onların Fransa’daki vatandaşlık statülerini biraz daha aşındırıyor, daha az eşit vatandaşlar haline geliyorlar.

ΩΩΩΩ

Reklam

12 YORUMLAR

  1. Hükümet burda fayda sağlıyor. Avrupa Mülteci akını gelmesin diye Türkiyeye para veriyor.

    Hükümet Milleti “Ensar – Muhacir” Kavramında vuruyor.

    Kardeşim Tüm mekke halkı Mediniye Göçmedi. O zaman ilk Müslümanlara Zulüm yapılıyordu Bunlar Göç etmiştir.
    Müslüman olan Medinelilere “ensar”, Mekke’den göç eden Müslümanlara da “muhacir” denmiştir (Allah yolunda hicret edenler.). DİKKAT EDİN Tüm medine halkına Ensar denmez Tüm mekke halkınada Muhacir denmez.

    Ensar (Arapça: أنـــــصــــار), Arapçada “yardım edenler, yardımcılar” demektir. Tüm medine halkı değil Müslüman medine halkı.

    Sayıyıda araştırırsanız 50-100 Kişiyi geçmez. Yani bizim savaştan dolayı 500.000 insana sınırda bakıp göndermek doığrusu Özalın Irak halkına yaptığı gibi.

  2. Göçmen, normalde insanların hereket etmeleri ile Göçmen alınır. İşi iyi bilen yabancılardan Göçmen alınır.
    Önemli Nokta Fazla sayıda Göçmen alırsan Türkiyenin DEMOGRAFİK yapısı Değiştirecek Noktaya gelmişse Tehlike çanları çalmaya başlamış.

    Suriyelisi, Afganlısı, Afrikalısı ile 10 milyon civarında bir göçmen-mülteci varlığından söz ediliyor Türkiye’de… Resmi ifadelerde 3 milyon 600 bini, tahminlere göre ise 5 milyonu Suriyeli bu insanlarınn.

    Şu an Hissetmiyorsunuz İlerde Suç oranları Artabilir. Bundan 3-4 sene evvel Ceza evinde yatanların %10 suriyeli şu anki rakamı Bilmiyorum. Malasef Hükümette her işi yalanla Götürüyor İstatistikler hakkında Bilgide vermiyor.
    Aynı siz nasıl etnik yapı veya mezhep olarak birbirinizi tutuyosanız Bunlarda kendi aralarında birbirini tutuyor. Toplu hareket ediyorlar Toplu olarak Türke saldırıyorlar.

    Malasef Türklerden Vergi alınırken Bunlar işyeri açınca Bunlara vergi yok. Ben Askerlik yapıyım, vergi vereyim Şu an kendimi

    VATANIMDA MÜLTECİ OLARAK HİSSEDİYORUM.

    • Öncelikle bizdekiler mülteci değil “yerleşimci”.
      Ve yerleşip, demografik, sosyolojik ve siyasi yapıyı bozmaları için bilerek getirildiler.

  3. Ben , Fransa’daki ic siyaseti , siyasi hareketleri bilmem , merak edip de takibetmiyorum.
    Ancak bir haftadan beri devam eden olayları, tepkileri, çatışmaları, kargaşayı gayet tabii ki izliyorum.
    Bu tip toplumsal tepkiler , göstericilerin o andaki haleti ruhiyeleri itibarıyla veya bazı
    kışkırtıcılar yüzünden ne yazık ki kontrolden çıkabiliyor , amacından sapabiliyor , durum vandalizme dönüşebiliyor.
    Ben bir de bizim açımızdan konuya bakmak istedim ; bizde bu tip olaylar karşısında gösterilen toplumsal tepkiler ya hiç yoktur veya pek cılız kalmakta yani yeterli ve etkili bir toplumsal tepki gelmemektedir .

    • Mucib bey hemen enseyi karartmayın, bizde de dur çağrısına uymayan suriyeli bir sürücü polis kurşunuyla hayatını kaybetti, en büyük tepkiyi devletimiz verdi, görevli açığa alındu, yargılandı, hayatını kaybeden sığınmacının ailesinden helallik alındı, kamu otoritesi kendi sorumluluğunu yerine getirdi, hepsi bu!

  4. Avrupa’da aşırı sağ güçsüzmüş, güçlenmesi için çomak sokuyor birileri demekki.
    Bizde de olurmu deyup, etnik yada inanç üzerine hesaplar yapanlar çıkarsa yanılırlar; siyaseten tamamen silinirler!!!
    Türk milleti affetmez! Burası parise benzemez.
    Mülteci sorununu başımıza bela eden Avrupa, parasıyla herbi işi yaptırabildiğini sanıyor😡. Bu gün böyle, yarın ?..
    Tüm doğuyu batıya taşıyarak nereye kadar? Yatırımları kaydıracaklar doğuya sonunda eninde🤗. BAŞKA SEÇENEK VARMI:
    Suriyedekileri gelmesinler diye ülkesinde tutabilmek için oralara yatırım iş istihdam yaratmaktan başka?
    Hep bana hep bana !.. AL SANA💪

  5. Memleketimizdeki ikiyüzlülüklerin en başında “bu mültecilerden nefret ediyorum” diyen adamların o mültecilerin oluşturduğu devasa ucuz iş gücü kaynağını dibine kadar kullanmaları geliyor. Türkiye’de bilhassa “81 il’e 81 üniversite” yanlışının ardından yaşanan süreçte, “elinin emeğine dayalı işler”i yapacak Türk vatandaşı sayısında gözle görülür bir düşüş yaşandı. Suriyelisi, Afgan’ı, Pakisi vd. mobilya, hayvancılık, inşaat, tekstil, deri gibi sektörlerin tamamında “vasıfsız” veya “yarı vasıflı” pozisyonları dolduruyorlar. Türkiye’de ihtiyaç duyulan üretimin aksamaması artık büyük oranda Suriyelilere, Afganlara, Ermenilere, Orta Asyalılara bağlı görünüyor. Üstelik “göçmenleri kovalım da bu işleri Türk çocukları yapsın” denilecek bir vasat da kalmadı ortada.
    Ben bunu Türkiye’nin gelişim yolculuğunda gayet de normal buluyorum. Sadece göçmenlerden oluşan iş gücünün sosyal güvenlik ve benzeri hakları konusunda hırsızlık yapılmasına tahammülüm yok.
    Bu “normal”, giderek burada çalışan göçmenlerin, buraya yerleşen mültecilerin çocuklarının da “buralı” olmasını sağlayacak bir normal. Fransa’daki gibi “siz bizim için üretiyor, bizim hayatımızı kolaylaştırıyorsunuz fakat kilimliklerinizi makbul bulmuyoruz, o yüzden sizi dilediğimiz gibi ezme hakkını da kendimizde buluyoruz” noktasına gelinirse işler akıl almaz şekilde sarpa sarabilir Türkiye açısından.
    Sadece mültecilere ya da göçmenlere değil, kendi hayal dünyalarında belirledikleri “makbul Türk” tanımına uymayan herkese düşmanlık etmek esasen bu toprakların ruhuna da fena halde aykırı bir durumdur. Fransa’ya bakıp ibret almak dururken insanları “köksüz bir ırkçılığa” çağırmak, bana sorarsanız memlekete yapılabilecek en büyük ihanetlerden biri, hatta belki de birincisidir.

    • Her ülkede bir halde “sen başkasısın!” sorunu muhakkak var. Bunu en aza indirebilmek mümkün. AYRIM YAPMAYARAK!
      Kendi çocuklarını aileni aşiretini ihya edip devlet dairelerine yerleştirip, köşe başlarına okuldan arkadaşını, stk lara ahbaplarını, sendikalara yoldaşlarını yerleştirirsen!
      tarlanda çalıştıracak işçi bulamadığını annadığında afrikalı suriyeli afganistanlı çoban aramaya başlarsın ertesinde!!!
      BİRDE BAKMIŞSINKİ ONLARLA AKRABASIINNN:))))

  6. fark etti ki Afrika Fransa’dan büyüktür. Tek başına Cezayir bile Fransa’dan büyüktür. (Ölçümüz yüzölçümü üzerine değil.) Ve kara çocuklar, dünyanın yüzüne karşı haykırmaya başladı.
    Fransa’nın tarihi kapkara sayfalarla dolu. Her şeyi bilen amcaya sorun, “Fransa’nın katliam tarihi” yazın, üç beş yere bakın, yüzyıllar içinde ne kadar çok katliam yaptıklarını, milyonlarca insanı nasıl katlettiklerini görürsünüz. Öldürdükleri siyah derililerin kafalarının fotoğrafını posta pulunda kullandıklarını görürsünüz.
    Yüz yıl sonra Paris’i kimlerin yöneteceğini de görürsünüz dikkatli bakarsanız.

  7. Yazının son paragrafında belirtildiği gibi [“Her kalkışma, onların Fransa’daki vatandaşlık statülerini biraz daha aşındırıyor, daha az eşit vatandaşlar haline geliyorlar.”] Belki de zaten amaç budur.
    Bazılarının daha eşit olmasını sağlayacak yasal düzenlemeler yapıldığını görmemiz de mümkündür.

    • emperyalist ve şovenist aşırı ırkçı yaklaşımıyla bilinir. O çok demokratik olarak bildiğimiz Fransa eski devlet başkanı Bay Mitterrand’ın bir sözü hafızalardan kolay silinmez. “Afrikalıların çok öldürülmesi önemli değil, önemli olan batı çıkarlardır” sözü, ne denli barbar olduklarını açıklar. Fransa’da isyana dönüşen olayların altında biraz da İngilizlerin oyunu olduğu kanısındayım. Bu olayların asıl sebebi bence Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron’un “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşmiştir” diyerek Atlantik derin yapılanmasına meydan okumasıdır. Nitekim dönemin Amerikan devlet başkanı Donald Trump, doğrudan Fransa’yı tehdit ederek istihbarat üzerinden Fransa’da sarı yelek eylemlerini başlatmıştır. Bu noktada Anglosakson derinliği ile Fransa’nın tehdidini okumak daha doğru olacaktır.

  8. Sayın yazar “ülkenin derisi beyaz olmayan vatandaşları, gelişmeyi tedirginlikle izliyorlar.” derken belli ki arap kökenli fransız vatandaşlarını filan kastediyor ama fransızların da pek öyle sütbeyaz bir ırk olduğunu söyleyemeyiz bence:)

Yoruma kapalı.