Devletten devlete üst düzey ziyaretlerde iki taraf da birbirlerine mümkün olan en nazik biçimde davranır; hiç değilse açık olan etkinliklerde… Kapalı kapılar arkasında ihtilaflı konular ele alınır, nezaketi zorlayan ifadeler gider-gelir, ancak sıra farklı simaların da yer aldığı etkinliklere gelince, taraflar kendilerini tutar, karşı tarafı incitecek sözlerden kaçınırlar…
Alman Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’in yaptığı bu yüzden kabul edilebilir bir davranış tarzı değildir.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bakın ne diyor:
’’Biz bunları şimdi konuşmayacak mıyız? Söyleyemeyecek miyiz? Ben aslında bunları konuşmak istemezdim ama Sayın Başkan bunları dile getirince ben bunu konuşmak zorunda kaldım. Keşke konuşmaz olaydım. Halbuki bunları biz gündüz aramızda konuştuk. Tekrar burada bunları konuşmaya gerek yoktu. Çünkü bu sofrayı ben bir muhabbet sofrası olarak görüyordum ve bir muhabbet sofrasında da aslında bunlar konuşulmazdı.’’
İki ülkenin ileri gelenleri ‘sorunlu’ konuları aralarında konuşmuş, iki taraf da önem verdiği konularda serzenişlerini karşı tarafa iletmiş, muhtemelen anlayış da görmüştür. Ziyaret edilen ülkenin cumhurbaşkanının kendisini ziyaret eden cumhurbaşkanının onuruna verdiği yemekli davette, daha önce konuşulmuş dikenli konuları davetliler önünde bir kez daha tekrarlaması, görülmüş ve duyulmuş bir şey değildir.
Frank-Walter Steinmeier konuğu Tayyip Erdoğan için verdiği ziyafette tam da bunu yaptı işte.
Almanya Türkiye’nin, Türkiye de Almanya’nın nesi olur?
Türkiye ile Almanya aralarında tarihi bağlar da bulunan iki ülke. Daha da önemlisi, İkinci Dünya Savaşı’ndan büyük kentleri tahrip olarak çıkmış, ağır ekonomik yükümlülükler altında bulunan Almanya’nın yeniden inşa hareketinde yararlandığı insan gücü Türkler’di. ‘Mucize’ olarak tanımlanan Almanya’nın savaş sonrası kalkınma hamlesinin en önemli unsuru olan işçilerimiz ve aileleri, milyonlarcası, o ülkeyi artık ‘ikinci vatan’ biliyor.
Çoğu bugün Alman vatandaşıdır ve bu özellikleriyle seçimlerde dikkate alınması gereken bir gruptur.
Ülkelerin birbiriyleriyle ilişkilerini vazgeçilmez kılan bir başka unsur da, Alman sermayesinin Türkiye yatırımları ve Türkiye’nin dış ticaretinde Almanya’nın en büyük payı teşkil ettiği ikili ticari ilişkilerdir.
Durum bu olunca, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı onuruna verilen ziyafette yukarıda alıntıladığım tarzda bir serzenişte bulunmayan sevk eden davranış gerçekten sakil kaçıyor.
Neden böyle bir davranış?
Bu defa da ABD ve Trump
Alışılmış diplomatik kuralları zorlayanlar yalnız Almanlar olsa neyse, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya’dan hemen önce Birleşmiş Milletler (BM) yıllık toplantısı vesilesiyle uğradığı ABD’de de nezaketi zorlayan tavırlar kendini belli etti.
‘Stratejik’ sıfatıyla anılan ilişkilerin söz konusu olduğu iki ülkenin -ABD ile Türkiye’nin- üst düzey yöneticileri, aralarında en ciddi sorunların yaşandığı dönemlerde bile, BM yıllık toplantısını ihtilafları gidermek için bir fırsat olarak değerlendirmişler, karşılıklı sergilenen jestlerle buzları kırmanın yollarını aramışlardır.
Bu defa öyle olmadı. BM’de birbiri ardına konuşmanın getirdiği karşılaşma dışında, iki ülke lideri –Donald Trump ile Tayyip Erdoğan– hiç yüz yüze gelemedi. Evsahibi ülkenin en üst yöneticisi olarak verdiği yemekte, Trump, masasına, Erdoğan’ın aynı karede yer almak istemeyeceği bir lideri oturtarak ve bunu yapacağını önceden ilan ederek, en doğal buluşma ve görüşme ortamını da işlevsiz hale getirmekten çekinmedi.
New York’ta başka liderlerle görüştü Trump ve Erdoğan, ancak ikili bir araya gelmedi.
Oysa konuşup görüşecek konular da vardı aralarında.
Yeniden soruyorum: Neden böyle bir davranış?
Türkiye elbette bu tür yanlış davranışlara aldıracak bir ülke değil. Böyle davranıldı diye kendi doğrularından da vazgeçeceği sanılmamalı. Ancak yine de bu konu üzerinde düşünmek ve ‘doğru’ bilinenleri sorgulamak gerekiyor.
Üzerinde düşünülmesi gereken konu, yanlış davranış sahiplerinin bu davranışlarının diplomatik nezaket sınırlarını zorladığını bilecek durumda olmaları ve buna rağmen öyle davranmalarıdır.
Sebebi şu: Almanya ve ABD’de, Türkiye’ye yönelik eleştiriler, yapanlara puan kazandırıyor.
Bunun sebebi de, Türkiye’nin bugünlerde dışarıya verdiği imajdır…
İmaj, daha doğrusu algı, bugünün dünyasında çoğu kez gerçeklerin yerini tutuyor.
Türkiye’nin şimdiki imajı ve algılanması sorunlu.
Esas üzerinde durulup irdelenmesi gereken de ‘imajımız neden bozuk’ sorunudur.
Yanlışlar karşı tarafı da yanlışlara sürüklüyor.
Nitekim, 2010’lara kadar, Türkiye, eleştirilen değil örnek gösterilen bir ülkeydi ve Almanya da ABD de Türkiye yetkililerinin gönlünü almak için çaba göstermekteydi.
Düşünelim isterim.
ΩΩΩΩ
AKP eski Millet vekilinin Fuat Gecen in AKPnın yolsuzluk konusunda kendileri yapmişsa normal başkalarina gelince suç olarak kabul ettiklerini anlatan üstün kaliteli AKP lileri anlattığı AKP markalı vidiyosu
https://m.youtube.com/watch?v=2hXKqucwOTs
90 lı yılarda hangi onursuzluk olmuş. – Kardak meselesi olmuş. Yunan piçleri geldiği gibi gitmişler. Bosna Hersek savaşı olmuş Türkiye’nin sayesinde bir devlet kurulmuş. Uçaklarımız İtalya üzerinden Sırp bombalamış. 70 li yıllarda Kıbrıs malüm. Arkadaş yaşı küçük olabilir. Hangi dik durmamayı anlatıyor. Bir açıklasada öğrensek. Ekonomik durum da bugünki gibiydi. Pek fark yok yani anlıyacağınız. Türkiye her zaman dik durmuştur. Avrupalı veya abd li Türkiyeyi çok iyi bilir. Geçmişini kötülemekle elimize ne geçer…
”Allaha sukurler olsun ki 2 sene onceki gibi
bu siteyi cokertmeye gucleri yetmiyor” ilginc bir ifade .Siteye baktim toplam yorumcu sayisina muazzam bir sayi.
Inanın o kadar ön yargili yaklaşimlar .ithamlar .yeri geldiginde iftiralar da bulunma olayiniz var ki topu topu 2 defa burada yazdim ve samimi soyluyorum Nurdan hanimin yorumlarinida bir kac kez okudum fikir alisverisinin yapilamayacagi ,birkac yorumcunun ulkenin kendi etrafinda döndügünü sandıgı ,beslenilen kaynaklarin dogrulugunun dahi teyyid edilmeden sarınılacak bir arguman olarak görüldügü ,daha ziyade bu ulkenin gerceklerine uzak yada bu ülkeden uzakta yasayip analiz güçlügü çekenlerin yer aldigi bir yazar köşesi.Fehmi beyle sıkıntım yok uzun yillardir begeni ile takip ettigim degerli bir yazar.Ancak bazen Fehmi beyin bile aralara sıkıştırdıgı cumlelerde keramet arayanlar var, inaniyorum ki bazen yorumlari okuyorsa vay be ben bunumu ima etmişim diye eminim şaşiriyordur.Açikca bir itirafta bulunayim mi ?Ne zaman ki kendi ulke başkanınızında dogru bir şeyler yapıyor olabileceğine kanat getirebilir ,dik durmanında bir onur ve mucadele olabileceğini kavrar, hafizanızı 90 yılla sınırlamaz Edirne Kars sınırını aşabilir ,başka ulkeler karşısında sırtı sıvazlanamayacak ülküleri olan komplekslerinden ve batı hayrancılığından yakanızı kurtarabilirseniz ; kısaca Chp ,fetö ve hdp (pkk) zihniyetinin bu ulkeye verdigi zaraları bir nebze olsun hatirlayabilirseniz ,inaniyorum bu ülkede dogru giden bir şeylerin de olabileceğini görebileceksiniz….
Bakıyorum da ne kadar çok Imf hayranı varmış. Denetlemek ile danışmanın ayırdına varamıyorlar ama, Imf nin şefkat ve sevgisini yakinen biliyor, hararetle tavsiye ediyorlar. Bu milletin bir daha Imf nin kapısına bile gitmeyeceğini bir türlü anlayamıyorlar. Bu anlayamama hali epeyce kişinin problemi demek ki.
Geçenlerde rüyamda bir adam sürekli bana eyyyy Kar2729 haddini bil haddini…… diye bağırıp tehtit ediyordu….. Ben de eh görürsen diye mırıldandım…. ……. Yine geçenlerde aynı adam rüyamda bu sefer sevgili kar2729 biraz borç para ver dedi…. Bende hayırdır ….. geçenlerde eyyyyy kar2729 diye NARA atıyordun….. Noooldu dedim……. tabi ki borç para vermedim….. Yine dün gece rüyamda gördüm…… bu sefer yabacı bir ekonomi danışman şirketi ile anlaşmış… İsmi de MCKINSEY mi ? kinskeymi …. öyle bir şey….. O şirkette her şeyine el koymuş…. Haraç mezat satıyordu…. Üzüldüm tabi ki… Hayırdır inşallah….. Sayın Koru ve değerli yorumcu arkadaşlar rüyamın yorumunu yapar mısınız… pek anlamadım….
arkadaşına söyle, mckinsey yerine imfye gitsin. daha iyi olur.
1- Öncelikle imf bir kurum. uluslararası bir kurum ve güvenilir bir kurum.
– mckinsey ise bir şirket. dahası da güvenilmez bir şirket. enron firması ile anılan, ve birtakım dolaplar çevirdiği de iddia edilen bir şirket.
2- Ayrıca imf, ekonominin düze çıkması için yapılması gerekenler nelerdir onları bildirecek.
– mckinsey ise, ekonominin düze çıkması ile ilgilenmeyecek. türkiyenin borç bulabilmesi ve borçlarını ödeyebilmesi ile ilgilenecek.
3- imf, direk olarak senin kurumlarını denetlemiyordu.
– mckinsey ise bir denetim firması ve gelip senin kurumlarını denetleyecek. “dış güçler”in inanmayacağı yalanları engellerken, “dış güçler”in nasıl kandırılabileceği üzerine kafa yorabilir. yorabilir diyorum çünkü mckinseyin türkiyeden daha fazla “dış güçler”den müşterileri var. Onları aldatmayı 10 kez düşünecektir.
ve son önemli ayrıntı:
4- imf düşük faizli yüklü miktarda, babanın oğluna bile vermediği parayı verecek.
– mckinsey firması ise, para falan vermeyecek. en iyi ihtimalle, (tabi “dış güçler”in alacaklarını güvenceye alabilirse), yüksek faizle türkiyenin borçlanmasını sağlayacak.
– Yukardaki farklar, akpnin her işi eline yüzüne bulaştırma becerisini yeterince kanıtlıyor. düşük faizli kredi dururken tefeciye gitmek nasıl bir mantık, nasıl bir “düşünce” yeteneği, nasıl bir psikoloji, nasıl bir kompleks bilemiyorum.
Hanadanının Varisi Damat bey kompleksi.
TC de economist kalmamiş kala kala ekonomiyi batiran kalmiş.
Kar2729
Hayırdır inşallah diyecem amam…..Ruyanda görduğun kişi araba kullanmasini dahi bilmezken kendisini gemi kaptani olarak tanitmiş ve o gemiyi batirmak için uğraşirken tam batiracağı an zamani yetmediğinden dolayi kaptanlik belgesini yenilemek için denizdeki baliklara muracaat ediyor ve onlarda bu adam bizi balikçilarin oltasindan kurtaracak diye onun kaptanlığinı tekrar onayliyorlar.
Ruyanizda sizden borç para istemesini nedeni, o balikçilarin oltalarina yem almak, gemidekileride susturmak için gemini zindanlarini genişletmek.
Sizde onun maksadıni iyi bildiğinizden istediğini vermeyince o ekonomistlerle anlaşarak baliklari biraz daha oyalayip kaptanliğini kayin babadan damada ve oğula ilalebet garantildikten sonra, balikcilara gereken yemi vererek balikları avlatip kendisi ve sülalesini denizler kirali ilan ederek o gemiyi batirip sadece kendi sulalesi ve marabalari için güvenli bir limana seçeciğinin emaralari gibi.
Onun için hiçte hayıra yorulacak bir ruya değil.
Ruyanin Yorumunun genel anlami Gelecek seçimlerde % 60 oy demek.
Baliklarin kahramani olarak.
Yakında,EEEEEY DEMEĞE BAŞLAYIP gene ruyaniza gelecektir. Ruya görmemeye
gayret edin, tavsiyesinde bulunacam ama o da sizin elinizde olan birşy değil.
???
şu mckinsey meselesi ayrı bir önemi hak ediyor. tabii ki mckinsey meselesi, erdoğanın ingilteredeki dünyanın önde gelen fon yöneticileri ile yaptığı görüşmeden, yine berat albayrakın aynı yöneticileri “bizim dünya liderinin dili sürçtü aslında faiz enflasyonun sonucu olduğunu söyleyecekti”ye ikna için ikinci ingiltere görüşmesi ve daha sonra yapılan avrupa temaslarından bağımsız değil. Ve yine tabii ki mckinsey meselesi, fehmi korunun burda bahsettiği türkiyeye karşı değişen davranışlardan da bağımsız değil. Ama yine de ayrı ele alınması gereken bir durum.
– Tıpkı osmanlı imparatorluğu gibi. Osmanlı nasıl yaptıkları ettikleri ile koskoca imparatorluğu tüketti ise, bunlar da aynı şekilde türkiye cumhuriyetini tükettiler.
– Osmanlı imparatorları nasıl koskoca osmanlının hazinesini yabancılara bırakmak zorunda kaldılar, para basma, vergi toplama işini bile “dış güçler”e vermek zorunda kaldılarsa, bunlar da aynı yolda yürüyorlar.
Kafanın osmanlı kafası olması ile bir bağlantısı var mı bilemiyorum. tartışılması gereken bir nokta. ancak süreç aynı osmanlı imparatorluğundaki gibi işliyor. şimdi türkiye ekonomisini, maliyesini vb. mckinsey şirketine veriyorlar. Şu an osmanlı imparatorluğundan tek farkı, yabancılar direk olarak türk parasını basma işini ve vergi toplama işini yapmayacaklar. Ancak bu, yabancıların bu konularda söz hakkı olmadığı anlamına gelmiyor. para basma ve vergi toplama da dahil, her konuda alınacak kararlarda mckinsey firmasının önemli etkisinin olacağını tahmin ediyorum.
– Bence türkiye, imfye başvursa idi, hem bağımsızlığını daha fazla korurdu hem de ekonomisinin düze çıkma ihtimali daha fazla olurdu.
– mckinsey anlaşması, denize düşen yılana sarılır deyiminin pratik halidir. Oysa bizim alternatiflerimiz var. hem de çok fazla. tabii ilk önce akpnin iktidardan gitmesi lazım. akp ise kendi koltuk sevdasına ülkeyi ateşe atıyor.
1) Merkel’e bakıyoruz gayet sakin konuşuyor. Her yerde ve her zaman sakin. Sesini hiç yükseltmiyor. Çin’in başındaki Zat’a bakıyoruz; hiç bağırıp çağırmıyor. Putin bazen güç gösterisi yapıyor ve “Dünyanın her noktasını vuracak” silahlarından bahsediyor ama bağırıp çağırmadan, “Eyyy Avrupa, Eyy Amerika…” diye naralanmadan.
2) Dünyanın belli başlı ülkelerinin liderleri, lider gibi davranıyor; düzgün ve sakin konuşuyorlar. Bir tek bizim ülkenin başındaki Zat bağıra çağıra, nârâlana nârâlana konuşuyor. Bu, bizde köklü bir sorun olmalı. Mehmet Akif bizim Müslümanlığımızı beğenmezdi. “Siz gidin saffet-i İslam’ı Japonlarda görün” derdi.
3) Başımızdaki Zat’ın İslam ve tarih anlayışı biraz sorunlu. “Konuştuğun zaman yumuşak konuş” ve “İçinizde konuşacak olanlar ya hayır konuşsun ya da sussun” gibi sözlerden pek nasibini almamış. Esip gürlediği zaman mutlu oluyor. Olan da bize ve imajımıza oluyor. Türkiye’nin imajını bozan kişi başımızdaki Zat’tır. Eğer “İslam ahlâkı” diye bir şey varsa gavur liderlerin İslam ahlâkına uygun bir üslupla konuşutuklarını söyleyebiliriz.
4) Muhammed Ali öldü. Bizim Zat cenazeye koştu. Ama cenazeye yanaştırmadılar. Yusuf İslam tabutun başındaydı. Yusuf abi “Önce Müslümanları tanısaydım Müslüman olmazdım” demişti. Bu örnek her şeyi ortaya koyuyor aslında.
5) Kadir Mısıroğlu 1980’lerde darbeden sonra ülkeden kaçmış, “yurda dön” çağrısına uymamıştı. Mangalda kül bırakmayanlar darbe olunca derhal tüyüyor, ortalıktan toz oluyorlar. Mısıroğlu da tüymüş, geri dön çağrısına icabet etmemişti. Bu yüzden vatandaşlıktan çıkarılmıştı. Doğrusu da buydu. Bana göre vatandaşlığa tekrar alınmamalıydı. İngiltere’de yaşamalı, ölmeli ve orada gömülmeliydi. Mısıroğlu Türkiye’ye döndüğüne göre Can Dündar da dönecektir, dönmelidir.
6) Mısıroğlu Saray’da ağırlandı, baştâcı edildi. Yüksek fikirlerini televizyon ve internet marifetiyle kitlelere aktarıyor. İnsanları irşad ediyor, “üstad” diye tebcil ediliyor. Mısıroğlu, Cübbeli, Nihat Doğan vs. makbul kişiler, göz önündeler. Yandaş olmayan kalemler ise işsiz. Konuşmaları, yazmaları istenmiyor.
Hergün hakaret ettikleri beğenmedikleri düşman gördükleri batıya kaçıyorlar hiç islam ülkesine kaçtıkları yok
Hiç mutludeğilim. Bu” makkenzy ” danışmanlık şirketi nereden çıktı.
Yine istemeden ” IMF”mi düştü yolumuz.Ekonomimizde sıkıntıyok değilmiydi. Ama söylenilenler ile yapıla gelenler pek uyuşmuyor.
Bakın şair ”ABDURRAHİM KARAKOÇ ” nediyor;
”Kargadan kılavuz tut, Yahudi’den tutma ha!
Hastalığa selâm dur, haçlı hapı yutma ha!
Aldatıp çıkardılar ceddimizin yolundan
Geleceği kurarken geçmişi unutma ha! ..”
Valla şair diyeceğini demiş, bu firma ”YAHUDİ” firmasımıdır acaba. Biz bu durumu merak ediyoruz. . Sayın arkadaşlarım aydınlatırlarsa sevinirim. saygılarımla
Abdürrahim Karakoç burada “ezberine bir Müslüman” olmadığını, “akıl-iman sentezi”nin mümkün olacağına işaret ediyor. Şairane bir şeyler yazmak için illa ki duygusal olmak gerekmez…
Bu arada, bizim “first lady” mize rahibe kılığında bir hava vermeyi ihmal etmemiş birileri. Ne de olsa AB çevrelerinde seküler olsalar da rahibelere ayrı bir saygı duyulduğunu tahmin edebiliyorlar. Algı oluşturmak için seçilmiş olsa gerek, yoksa Beşiktaşlı mıydı!?
abdurrahim karakoç, iyi hoş şairdir hepsi o kadar. daha önceden de necip fazıl için yazdım. şairlerin analizleri hep sorunludur. çok ciddiye almayın. karakoçun değerlendirmesi de ortalama bir ırkçı düzeyinin ötesine geçmiyor. sokağa çıkın, herhangi bir akpliyi veya mhpliyi bulun, aynı sözleri duyarsınız.
– imfyi gitmeden imfye gitmek sözünüz ise doğru bir değerlendirme.
– şimdi türkiye bütün dünyaya el açmış dilenme pozisyonunda. böyle olunca da sadaka (pardon borç) verecekler, daha önce yaptığın ve hala yapmakta olduğun hataları düzeltmeni istiyorlar (haklı olarak).
(not: necip fazılın para için yazdığını öğrendiğimde ise tam bir şok olmuştu. “ele verir talkını, kendi yutar salkımı” gibi bir durum oluşmuştu.)
pardon düzeltiyorum. imfye gitmeden imfye gitme sözü tam doğru değil. imfye gitmek mckinsey’e gitmekten daha iyidir.
ANKARA-Anadolu Ajansı
Hazine ve Maliye Bakanlığınca, “ekonominin danışmanlık firmasına bırakıldığı” ve “IMF programına dönüldüğü” gibi akla hayale gelmeyecek, mantıkla bağdaşmayan, tamamen art niyetli ve tek amacı provokasyon olan değerlendirmeler yapıldığı ve bunların gerçeklerle alakası olmadığı bildirildi.
Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın 20 Eylül’de Yeni Ekonomik Programı (YEP) açıkladığı hatırlatılarak, YEP’in temel bileşenlerinden birinin mali disiplin ve bu kapsamda güçlü ve sürdürülebilir kamu maliyesinin sağlanması olduğu belirtildi.
Bu çerçevede, YEP’te kamu maliyesine yönelik harcamalarda tasarruf sağlanması ve ilave gelir üretici tedbirlerin alınması öngörüldüğü anımsatılan açıklamada, söz konusu tasarruf ve gelir tedbirlerinin etkin şekilde yerine getirilebilmesi amacıyla, bakanlık bünyesinde Kamu Maliyesi Dönüşüm ve Değişim Ofisi’nin kurulacağının ifade edildiği aktarıldı.
Kamu Maliyesi Dönüşüm ve Değişim Ofisinin, kamu maliyesine yönelik YEP’te öngörülen tedbirlerin uygulamasına liderlik edilmesinin yanı sıra yeni tedbirlerin süreklilik esası çerçevesinde tasarlanması ve bunların uygulamasından sorumlu olacağının altı çizilen açıklamada, ofisin bakanlıklar ve ülkenin kendi insan kaynağından oluştuğu, tamamı kamu görevlisi olan Hazine ve Maliye Bakanlığının mevcut çalışanlarından kurulduğuna dikkat çekildi.
“İddia ve iftiralar ucuz siyasi kazanç çabası”
Kısa sürede diğer bakanlıklar, devlet bankaları ve diğer devlet kurumlarından kamu görevlilerinin de sürece dahil edileceği ve bu şekilde kurumlar arasında ortak iş yapma kültürünün geliştirilmesinin ve hızlı sonuç alınmasının sağlanacağına işaret edilen açıklamada, şunlara yer verildi:
“Ofisin, çalışma yöntemlerinde dünyadaki en başarılı örnekleri analiz edebilmesi için gerek görüldüğünde danışmanlık alması öngörülmüştür. Bu kapsamda, Sayın Bakanımızın daha önce kamu ve özel birçok kurumun hizmet aldığı danışmanlık firmalarından birisini gündeme getirmesinin ardından ‘ekonominin danışmanlık firmasına bırakıldığı’ ve ‘IMF programına dönüldüğü’ gibi akla hayale gelmeyecek, mantıkla bağdaşmayan, tamamen art niyetli ve tek amacı provokasyon olan değerlendirmeler yapılmıştır. Bu değerlendirmelerin gerçeklerle uzaktan yakından alakası yoktur.
Türkiye için bir kez daha faydalı bir icraat adımı atıldığında, bir kez daha kamuya güçlü bir kurum kazandırılmaya çalışıldığında, yakından tanıdığımız aynı koro olayı çarpıtmak, süreci baltalamak için karşımıza çıkmıştır. Bu değerlendirmeleri yapanların geçmişlerini bilmesek, basit bir danışmanlık mevzusu ile ilgili yaptıkları çarpıtmayı ‘öküzün altında buzağı arama’ olarak değerlendirebilirdik. Ancak, ortaya atılan iddia ve iftiralar art niyetli provokasyon ve ucuz siyasi kazanç çabasından başka bir şey değildir.”
Çalışma alanının, tek taraflı ve dünyadaki en başarılı modellerin Türkiye’ye kazandırılmasıyla sınırlı olacağı vurgulanan açıklamada, şunlar kaydedildi:
“Söz konusu danışmanlığın, hiçbir icra fonksiyonu ya da yetkisi olmayacaktır. Türkiye’de ilk defa hayata geçirilecek böyle bir ofisin en doğru modelle kurgulanması sonrasında, güçlü ve yerli insan kaynağımız ile kamuda büyük bir değişim ve dönüşüm süreci başlayacaktır. YEP ile ilgili ortaya konulan hedeflere ulaşmak için kararlılığımız tamdır.”
Muhabir: Mehtap Yılmaz
Steinmeier’in herkesin önünde Erdoğan’a söyledikleri, sizin burada, insan hakları, gazetecilik, hukuk devleti gibi konularda yazdıklarınızdan farklı şeyler değil.
Erdoğan Alman kamuoyuna rağmen resmi davetliydi. Bu ziyaret nedeniyle Steinmeier ve Merkel basında ve televizyonda çok eleştirildi. Almanya’da kapalı kapılar arkasında konuşulanlar kimseyi ilgilendirmiyor. Steinmeier bu konuşmayı yapmak zorundaydı ve bunu günler önce de söyledi.
Putin’le olduğu gibi yakın geçmişte söylenenleri unutur yeni bir başlangıç yaparız gibi bir beklentiyle Almanya’ya gelindi galiba…
Gazetecilik, terörizm, insan hakları, hukuk devleti konularında Erdoğan’la Steinmeier ve Merkel farklı şeyler anlıyorlar. Erdoğan’ın Almanya ziyaret bu farklı görüşleri değiştirmedi daha da pekiştirdi. Bence esas sorun bu durum olsa gerek…
Kabul edin etmeyin, tr cumhurbaşkanınin uluslararası arenadaki imaji, son alti senelik kendi katkıları ile, kaddafi ve saddam ile aynı. Böyle bir lideri, stratejik ve ekonomik çıkarlar sebebiyle misafir etmek zorunda kalan siyasiler, devlet adamlari, kendi kamuoylarina, “evet, milli çıkarlar gereği, bağrıma taş bastım, misafir ettim. Ama soylenmesi gerekeni de söylemekten kendimi alamadım” mesajı vermek zorundadır. F. W. Steinmeier Almanya’nın en nezaketli, en seriös politikacisidir. Genelde almanlar, sivriligi olmayan, herkesi kucaklayan, herkese sempatik gelen, kimsenin, bu adam cb olmasın demeyeceği kişileri cb yaparlar. F. W. Steinmeier de uzun yıllar aktif siyaset yapmış olmasına rağmen, başarısından ziyade nefret edilme skalasini en altta tutabilen bir siyasetci olduğu için cb yapıldı.
O bile kendini böyle bir tavra mecbur hiss ediyorsa…
Nitekim bir cok siyasi yemekte olmayacaklarını bildirme yarışına girdiler.
İlişkiler iki taraflıdır, ama bazıları kargadan başka kuş tanımıyor, yapılması gereken her şeyin sorumluluğunu, eksiklerin kabahatini, olumsuzlukların sebebini hep tek tarafa bağlıyor. Erdoğanın ve Akp’nin ilişkide olduğu iç ve dış çevrelerin hiç mi hatası, eksiği, kusuru, kötü niyeti, provokasyonu, düşmanca tavırları yok bu sorunlarda acaba?
Her şey için tek sorumlu kötü adam olması durumu gına getirmedi mi size de.
Fehmi bey yine insaflı davranıyor, bazı yanlışlar yapıldı diyor, ama kraldan çok kralcılar neredeyse buna bile karşı çıkacaklar ama malum tarafa yüklenip idare ediyorlar durumu.
Yazıda 2010 lara kadar Türkiyenin örnek gösterildiğini söylüyor, Abdli ve Almanların Türk yetkililerinin gönlünü almak için çaba gösterdiğini söyleniyor.
2009 a kadar bahsedilen Abdli ve Almanlar, Türk hükümetini eskisi gibi kullandıklarını ve daha da kullanacaklarını düşünüyorlardı. Ne de olsa 40 yıldır besleyip büyüttükleri de devletin içinde iyice yuvalanmıştı.
Ama 2009 da bir ” one minute ” olayı oldu. Önce bir afalladılar bir müddet ne olduğunu anlayamadılar. Ama sonra baktılar ki durum kontrolden çıkmak üzere, ondan sonra içerden dışardan tedbirleri almaya işbirlikçilerini ortaya salmaya başladılar.
2010 dan sonra gelsin, tevhid-selamlar, Oslo olayları, Kck-Pkk-Mit durumları, 17-25 Aralıklar, dershane çekişmeleri, vs vs ve en şahikası 15 temmuz ihaneti..
Sayın yazar 2010 dan sonra ne olduğunu henüz düşünüyor ve bizim de hala düşünmemizi istiyor olabilir, ama bu milletin kafası da kararı da net.
Bügün dışarıya yansıyan imaj sorunumuz içeride de aynıyla vaki değil mi? En azından ülkenin yarıya yakın kısmı, belki de fazlası, sizinde belirttiğiniz gibi 2010 sonrası için ülkesinin geldiği durumu anlamakta zorluk çekiyor.
Sahi, ne oldu da 2010’lar sonrası; hem dışarıda hem de içeride örnek gösterilen bir yönetimimiz ve ülkemiz varken, şimdiyse, nerdeyse acınacak hale düştük.
Ne oldu, neler oldu..neden?
Galiba bu sorulara vere(bile)ceğimiz (gerçekçi) cevaplar, bize yeniden ne yapmamız gerektiği yolu gösterecektir..gösterecektir de veya o yolun ne olduğunu hepimiz biliyoruz da önümüzü tıkayan “vazgeçilmezlerimiz” var yada “cürümlerimiz” bize geçit vermiyor.
Üzerine, bir de şiddetli ekonomik daralma ve döndürülebilir olmaktan çıkan borç stoğumuz bizi farklı mecralara sürüklüyor.
Daraldakça daralıyor, içinden çıkılmaz bir hale itekleniyoruz.
-Yönetim kadromuzu değiştirelim desek, bu bizden
çıkmış oldu…
-Tencere tava çalsak, veya mum söndürsek,
daha önce denendi,
-Susma sustukça…
(sıra gelmeyenimiz kalmadı)
Ne yapsak acaba?
Bence, artık sağcı-dindar-muhafazakar kesim (iktidarın tabanı) hükümetin icraatlarını sorgulamaya başlamalı!
Sorgulamalı ki, ancak bu kesim (% 65-70), iktidar üzerinde caydırıcı olabiliyor ülkemizde.. veya iktidar değişikliğini bu kesim gerçeklestiriyor.
Demoktarik sistemimiz içerisinde, başka da yolu yok.
Haydi, sağcı-dindar-muhafazakar kesim.(solcular, siz de gerçekçi olun artık)
Ülke sizden medet bekliyor!
(Demokratik tepkinizden…)
Artık çok geç Hasan bey, hiç bir şeyi sorgulayamazsiniz.
Karşınıza terör yasaları çıkar, vatana ihanet suçlaması çıkar.
Dış güçlerin içerdeki temsilcileri olmakla suçlanırsınız.
T24 te gördüğüm haber doğruysa eğer; Facebook hesabında “dolar 7.15₺ oldu” diye yazan birinin terör propagandası yapmakla suçlanıp tutuklandığı gibi….
Bence, bu konular fazlaca büyütülecek konular değil. Ortalığı velveleye vermemek lazım. Tabi ki Türkiye’ye ve özellikle Sn Erdogan’in son yıllardaki liderlik tarzına karşı soğuk bir dönem yaşanıyor. İç piyasada siyasi malzeme olarak sarfedilen sözler bir araya gelince bazı tepkimelere de sebep olabilir. Ayrıca, yanlış anlaşılmalar da olabilir. Biz onları anlamadığımız gibi onlar da bizi anlamıyorlar. Diplomatik kural mıymış daha önce özel olarak konuşulan konuların bir daha konuşulmaması? Steinmeier muhtemelen ilişkili başka birşey söylemek te istemiş olabilir. Sözüne öyle başlamış olabilir ancak sözünü bitirmeden Sn Erdoğan sazı eline aldıysa, o da pek uygun olmamış olabilir. Orada olsaydık durumu belki daha iyi anlayabilirdik. Almanya’nın yeniden inşa hareketinde yararlandığı insan gücü sadece Türkler mi idi? Öyle olsa bile o konunun bu günlerde bize otomatik bir avantaş sağlaması mı bekliyoruz? Yani, “bizim sayemizde hızla kalkındılar, böyle bir vefasızlık bize yapılamaz” mı demek istiyoruz? Onların amca oğulları değil “işçisiyiz, elemanıyız”. Paramızı vermeyip mağdur mu ettiler?…
Trump’un davranışı neden eleştiri konusu olmuş olsun ki? Orada ikilinin görüşme konusu daha önce planlanmamışsa sorun ne? İsteyen istediği kişiyle yemek masasını paylaşır. Özel muamele mi bekliyorduk, bunu ne kadar haketmiş olabiliriz ki? Sam amca onların kendi aralarındaki amcası, bizim değil!
Bizim açımızdan toplantılar iyi geçtiyse o yeter. Yeni bir fiyasko olmadığına şükredelim….
DİPLOMASİDE ETME BULMA DÜNYASİ.
Biz her yerde her şeyi söylememiz ve yapmamız mubah ama başkaları yapınca diplomasinin dili böyle olmamalı diyoruz.
Biz bütün dünyaya yeni bir vahşi diplomasi jargonu getirmedik mi acaba?
Çok kısa bir süre önce nazızm le suçladığımız liderle başımız sıkışınca bir araya gelmek zorunda kalışımız.
Bütün bunları benim gibi cahil biri görüyor da dünyayı yönetenler görmez mi.
Nerede kaldı tutarlılığımız.
Demek her an duruma göre başka havalara girmemiz beklenen bir davranış olacaktır.
Yabancılar ise bunların ne yapacağı belli olmaz diyecektir.
Dün öyle,bugün böyle ,yarın nasıl olur acaba demezler mı?
SÖZLER VE UYGULAMALAR…
NE KADAR YAKINSA O KADAR GÜVENİLİR OLURSUNUZ.
SÖZLER VE UYGULAMALAR NE KADAR UZAK İSE O KADAR GÜVENİLMEZ OLURSUNUZ.
Bundan daha doğru ne olabilir.
Biliyorsunuz ünlü Yahudi kuruluşları ile basına kapalı görüşmeler ne anlama geliyor.
Yakın zamanda bu üçüncü, duyduğumuz kadarıyla.
Neden basına kapalı?
Neden resmi yetkililerin her görüşme sonrası basına kapalı bile olsa gündemi açıklanırken hiçbir açıklama yok.
Demek kamuya açık alanda atış serbest ve işe de yarıyor.
Yoksa bu Yahudi kuruluşları İsrail den farklı mı düşünüyor?
Yoksa para onlarda ve bizim finansa çok acil ihtiyacımız mı var?
Finans dünyasının krallarından medet ya mi deniyor havası mı var?
Bir yazar; başkan cehennemin kapısına gider, IMF nın kapısına gitmez. demişti de şimdi bir Amerikali denetim veya muşavirlik firmasına biz yapamıyoruz veya yapsak ta dünya finans çevrelerince bir anlam ifade etmez; Sizin Dünyaca saygın kuruluşa kendimizi teslim edelim de onun raporları doğrultusunda kredi temin edebiliriz çabaları ne anlama geliyor.
İsim önemli değil ne olursa olsun bu kritik görev yerli ve Milli kuruluşa neden verilmedi?
Eğer finans temini için yapılıyorsa ki kesinlikle öyledir.
İsmi IMF olsun BLACK STONE olsun veya gerçekte anlaştığımız adını anmak istemediğim bilmem ne olsun farketmez kredi musluklarının açılması için yapılması gerekenleri bize dikte edeceklerdir.
Fasho yaptığımız anda denk gelen dilim krediyi kesecekler bizde bacak atmaya başlayınca ;tamam tamam istediğini yapıyoruz demek zorunda kalacağız.
Peki neden bu kadar kötü duruma düştük;kabahat kimde?
Kabahat büyük oranda seçimlerde.
SEÇİMLER BU KADAR SIKLIKLA YAPILMASAYDI POPİLİST POLİTİKALAR BU KADAR UYGULANMAZDI.
Seçimleri almak lazımdı.
Üç adet seçim gereksiz yapıldı.
Yenilenen genel seçimler,Devlet in son anda heveslendırdığı başkanlık referandumu ve onun sonunda yapılan başkanlık seçimi.
Zaten her şeyimiz pamuk ipliğine bağlı iken üstüne üstlük ne pahasına olursa olsun seçimleri alma düşüncesindeki liderlerimiz.
Bize borç verenler bizim de bu günlerimizi beklerler.
Bilirsiniz bizim yerli ve milli bankalarımız bile borcunu zamanında ödeyeni sevmezler.
Temerrude düşen borçludan daha fahiş faiz alırlar ve borçunu aksatarak ödeyenler her zaman daha karlıdır ve daha çok sevilirler.
Bizde dünyada en sevilen borçlulardan sayılırız.
Neden olmasın CDS en yüksek ülkeyiz ve en yüksek faiz ödeyen baba yiğitiz.
Ne kadar açık ortamlarda afra tafra yapsakta kapalı kapılar ardında kuzu kuzu dediklerini yapmak zorundayız.
Onların dediklerini yapacak seçilenler; onların verdikleri borçlarla halkı seçimlere kadar rahatlattılar ve onların parasıyla seçimleri aldılar.
Şimdi yerel seçimlere kadar yine meydanlarda hamaset söylemleri olacaktır.
Bize borç verenleri bu durum üzmez.
Yerel seçimden sonra artık uzun zaman seçim olmayacağından IMF ilede bilmem ne finans çevrelerıylede açıktan anlaşmakta beis kalmayacaktır.
Olan elma şekerine kanan bize olacaktır.
İKİ-ÜÇ YIL SUYUMUZ SIKILIP DAMITILACAK VE BORÇLAR ÖDENECEK VEYA VADELERİ UZATILACAK.
Devlet asla bedel ödemez her zaman bedeli halkına ödetir.
Devlet derken idarecileri demek istiyorum.
Herzaman ve heryerde en büyük bedelı pramidin tabanı öder.
Fizikte olduğu gibi en büyük yük tabana gelir her zaman.
HALKIMIZ DA LİDERİMİZİN VARDIR BİR BİLDİĞİ DİYEREK BUNA KATLANMAK ZORUNDADIR İSTEYEREK VEYA İSTEMEYEREKTE OLSA.
GELECEK BAŞKANLIK SEÇİMLERİNE KADAR ARTIK KİM ÖLE KİM KALA.
O ZAMAN DA SEÇİMLERİ ALMANIN BİR ÇARESİ BULUNUR ELBET.
Demirelin meşhur sözünü şöylede çevirebiliriz.
SEÇİMLERİ ALMADA ÇARELER TÜKENMEZ.
Seçmen çoğunluğunun düşüncesi değişmedikçe biz bu delikten daha çok ısırılırız.
Kapanın önündeki peynİre şimdiye kadar hep kandık.
Eski seçilenler çok daha da her konuda kötü idi; millet bunlara sarıldı ,bunlarda devlet nimetleri başlarını döndürünce eskilere benzemeye başladılar.
KÖTÜ KIRMIZILAR GİTTİ ,KÖTÜLEŞMEYE BAŞLAYAN YEŞİLLER GELDİ O KADAR.
BİZ KENDİMİZİ DÜZELTEMEZSEK HANGİ FANI BİZİ DÜZELTEBİLİR.
Erdoğan emir vermiş ABD den adam kaçiracaklarimişlar?
Galiba buradaki halki TC deki hapislere attiklari bebekler zannediyorlar.
Chuck Ross / The Daily Caller
TURKISH INTEL WILL RUN ‘OPERATIONS’ AGAINST POLITICAL OPPONENTS ON US SOIL, ERDOGAN SPOKESMAN SAYS
Türkiye cumhurbaşkanın bir üst danışmanı Cuma günü, Türk hükümetinin ABD’de de dahil olmak üzere Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi muhaliflerine karşı “operasyonları”nı sürdürmeyi planladığını söyledi.
ASLINDA BEN SAYIN KORUNUN BUGÜNKÜ YAZISINI DÜN BEKLIYORDUM, fakat dünkü yazinin tekrar tekrar edilmesi iyi oldu.
Türkiyenin kimlerin elinde nasıl irtiba kayıp ettiğinin ve hızla dibe vurduğunun bir kanıtı, gibi aynı zamandada bugünkü yazisınıda daha anlaşılır kıldı.
Erdoğan ve ekibi Türkiyeyi dişarida rezil ettiler ve etmeyede devam ediyorlar.
Yakında gittikleri ülkelerden kovulursalar, bunada şaşirmamak gerek.
Sahi bunlar Demokırası ile yönetilen ülkelerin halkını ve idarecilerini çocukmu, yoksa Türkiyedeki kendi taraftarlarımı
zannediyorlar?
Sanki küçük bir köyün ağası ABD ve AB
Başkanlarida bunlarin marabaları.
Babamın kuzeni için uydurma ruyasinin sonunun aynisı oldu.
Bakalım Erdoğan hayranlari ne gibi tepki verecekler.
Allha Şükürler olsunki bu siteye 2 sene öncaki gibi güçleri yetmiyor, çökertemiyorlar.
İlk satırlarını okurken son satırları zihinlerde canlandıran bir yazı olmuş.
Elinize sağlık üstadım.
Yoruma kapalı.