CIA direktörü Gina Haspel, dün, ABD Kongresi’nden 10 kadar senatöre, Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda iki ay önce katledilen gazeteci Cemal Kaşıkçı olayı ile ilgili geniş bir brifing verdi.
Brifingden çıkan senatörler, kendilerine uzatılan mikrofonlara, anlatılanları dinlediklerinden sonra cinayetin Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman‘ın (MbS) talimatıyla işlendiğine, MbS’nin o gün yaşananları an be an bulunduğu yerde izlediğine kesinlikle inandıklarını ifade ettiler.
Hepsi, koro halinde, cinayet yüzünden Suudi Arabistan ile MbS’ye yaptırım uygulanması gerektiğini açıkladı.
Cumhuriyetçi olanlar da Demokrat senatörler de…
Davet edilmeyen senatörler Haspel‘in bütün Senato’ya aynı brifingi vermesi için kampanya başlattılar.
Trump MbS’yi feda etmez, ama…
MbS’nin boynu etrafındaki şimdiye kadar görünmez olan urgan görünür hale geliyor.
ABD’nin İsrail’den sonra en önemli müttefiki Suudi Arabistan; MbS ile İsrail ilişkileri de mükemmel düzeyde. Ayrıca ABD Başkanı Donald Trump da şahsi tercihleri sebebiyle ülkeye ve Veliaht Prens‘e özel önem atfediyor. Üstelik ABD Senatosu’nda da Cumhuriyetçiler çoğunlukta.
Bu gerçeklere rağmen beklenen yaptırımlar çıkar mı, kuşkuluyum.
Ancak yine de MbS’nin işi bundan sonra bayağı güçleşecek ve ülkesinden dışarıya çıkamaz hale bile gelebilecektir.
İşte bundan da eminim.
Yine de MbS’nin moralini bozmamasını sağlayacak bir kurumun varlığından da haberdarım: Suudi Arabistan medyası…
Sağolsun, Şarkul Avsat gazetesi, artık Türkçe neşriyat da yaptığı için, daha büyük zahmetlere katlanmaktan beni kurtarıyor.
Gazetenin bugünkü Türkçe nüshasına internetten girenler, MbS‘nin, katıldığı G-20 Zirvesi‘nin en popüler kişisi olduğuna, dünya liderlerinin onunla görüşüp fikir alış-verişinde bulunmak için sıraya girdiğine, artık kimselerin Cemal Kaşıkçı cinayetini Prens‘e yakıştırmadığına ve olaydaki sorumluluğunu dert etmediğine dair birden fazla yazıyla karşılaşıyorlar.
Yandaş olunacaksa…
Hani bizde de sıkça kullanılan ‘yandaş medya’ diye bir sıfat var ya, “Gerçek anlamda ‘yandaş’ nasıl olunur?” konusunda bütün dünyadaki yandaşlara ve yandaşlara ihtiyaç duyanlara ders teşkil edebilecek yazılar bunlar…
İlki yazı gazetenin yayın yönetmeni Gassan Şerbil‘e ait. Başlığı ‘Arjantin Zirvesi ve gerçeklik rüzgarları’. Yazar zirveyi dünyanın yönetim kurulu toplantısına benzetiyor.
Yazının konuya ilişkin bölümü şöyle:
“Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın ülkesinin heyetine başkanlık ederek zirveye katılması gazetecilerin ve zirveyi takip edenlerin en çok ilgisini çeken konular arasındaydı.
Bu ilginin nedeni; gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesinin Suudi Arabistan’ı uluslararası düzeyde az da olsa içe kapanmasına iteceğine yönelik bazı kesimlerin yaydığı dedikodulardı. Ki bunlar, en başından beri Suudi Arabistan’ın olaya karışanları cezalandıracağı taahüdünde bulunmasına rağmen bu cinayeti istismar etmek isteyen kesimler ile aynıdır. İki ay boyunca bu kesimler, Suudi Arabistan’ın ve Veliaht Prensi’nin konumunu ve rolünü hedef alan, sızdırmalar ile dedikodulardan oluşan bir savaş yürüttüler.
G20 Zirvesi’nde şahit olduğumuz görüntülerin bu kesimleri hayal kırıklığına ve yenilgiye uğrattığını söylersek abartmış olmayız.”
Zirveye katılan Suudlu gazeteciler arasında bulunduğu anlaşılan Türki Dahil daha yazısının başlığından gönlünün prensini ilan etmiş oluyor; ‘G20 Zirvesi’nin Yıldızı’ başlığını taşıyan yazısı şu paragrafla sona eriyor:
“Veliaht Prens ülkesinin konumunu herkese kanıtlamak ve yenilemek için zirveye katılmıştır. Suudi Arabistan’ın düşmanları onun dışlandığından bahsederken Veliaht Prens göz kamaştırıcı katılımı, parlak siyasi ve ekonomik etkinliğiyle onların ümitlerini yıkmış, analizlerinin yanlışlığını kanıtlamış ve kendi araçlarıyla onların dışlanmalarını sağlamıştır.”
Gazetenin ‘İslami akımlar araştırmacısı’ olduğunu özellikle kaydettiği yazar Abdullah Utaybi tek bir okur için kaleme alındığını daha başlığından (yazının başlığı: ‘Suudi Arabistan ve G20 Zirvesi: Ağırlık ve Heybet’) belli eden yazısının girişinden sonuna kadar övgülerini aynı okura sunuyor.
Okuyalım:
“Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın Arjantin’deki G20 Zirvesi’ne güçlü katılımı, Suudi Arabistan’a ve Veliaht Prens’e yönelik kampanya yürüten herkesi şaşırttı. Dünyanın önde gelen liderleri, Suudi Arabistan Veliaht Prensi’ne selam vermek ve kendisiyle ikili ilişkileri ve işbirliği olanaklarını görüşmek için birbirleriyle yarıştı. Hepsi de Veliaht Prens’in gönlünü kazanmak ve ortak ilişkileri pekiştirmek istiyordu. Dünya liderleri, Veliaht Prens’e kurtarıcı ve vizyon sahibi olarak bakıyordu.”
Bu yazısının girişiydi Utaybi‘nin. Aslında bütün yazı bu minvalde, ama ben son paragrafı da aktarayım:
“Sonuç olarak Arjantin’deki G20 Zirvesi, Suudi Arabistan’ın dünyada büyük ve etkili bir devlet olduğunu, fırtınaların boşa gideceğini ve Suudi Arabistan’ın daha da güçlenerek sağlamlaşacağını ve itibar kazanacağını teyit etti.”
‘Yandaş’ ve ‘yalaka’ olunacaksa, güzel örnekler bunlar…
Gelin de ‘zirvenin yıldızı’ olarak ‘ağırlık ve heybet’inden söz edilen kişinin, kendisiyle görüşmek için sıraya girdikleri anlatılan katılımcılar tarafından nasıl görmezden gelindiğine dair Guardian gazetesinin yayınladığı videoyu hatırlamayın.
Dün de buraya almıştım, ama bir kez daha izleseniz de olur:
Yani krallıkla yönetilen bir ülke, aksi davranışta başlarına ne geleceklerini biliyorlar, teşbihte hata olmaz derler; hani yumurtlamaya dirençli tavuğun yanında bıçak bileğileyen komedyen vardı, burda ne oldu bileğileme aşaması geride kalmış demekki kaşıkcı katledildi. Tabii ki hak vermiyorum, bu durum onların bayağı ve erdemlerden uzak bir millet olduklarını düşündürüyor, bizde öyleyiz lakin sayıca azda olsa bizde onurunu çiğnetmeyen, memleket menfaatlerini gözeten yazarlar var. yani onlardan çok değil ama bir tık ilerdeyiz.
Yorumcuların çoğu yok bugün, Didem hanım, necip bey şiirli yorum yazan bir arkadaşımız vardı çok istifade ediyorduk, uzun zamandır yoklar, inşallah dönerler..
Yaşlı kurt, umur görmüş, ama yarı demenz haliyle kimselere tesir edemeyen kral selman, ulkemiz cb’nini aradığında acaba ne söyledi?
Msb hakkında turkiyede çıkartılan tutuklama kararı sonrasında bunu daha çok merak ediyorum.
Etmeyin eylemeyin, islam dünyasının iki önde gelen ülkesini birbiriyle yanyana gelemez hale getiriyorlar, azıcık debriyaja basın demiş olabilir mi?
92 yaşında bir dedemiz var hep anlatir. Babası 1. Dünya savaşında 8 sene askerlik yapmış. Savasta, suudlardan ingilizlerden bile cok kotuluk gormusler. Türk askerleri altın yutuyor diye bir söylenti yayıp nerede askerimizi görseler karnını deşip bırakmışlar kurşun bile harcamamak için. Tum suud lari genelleyemem ama dinen ne kadar yasak varsa, ne kadar kötülük ahlaksizlik varsa suud larda var. Paranın getirdiği azginlikla ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar.
Yine objektif gerçekler, yine minimum yorum:)
ehli sünnet vel cemaat yolunun en azılı düşmanı SUUDLAR VE İRANDIR.
bunlar birbirinede düşmandır.Mısır da 2012 de darbe oldugunda suud ve iran rahat bir nefes almışlardır.hemen sisi ye milyar dolar yardımda bulunmuşlardır.ortak tarafları ehli sünnet yolunda olanlardır.Mısırda zarar gören müslüman kardeşler olmuştur.bu iki ülke bu zarardan cok memmun olmuştur.ülkemizdede cok sayıda adamları ve calışmaları vardır.bu konularda cok dikkatli olmak gerekir.
Videoda MBS’yi kimse takmıyor. Adam yerine koyup tokalaşmıyor. Hatta yüzüne bile bakmıyorlar . Sadece kısa boylu beyaz saçlı ihtiyar hariç. MBS nin yüz ifadelerinden de ne büyük bir baskı içinde olduğu okunuyor. Videoyu , Arabistan medyasında yazılanları okuduktan sonra izlemek ise gerçeğin medyada yansıtılanlarla alakasız olduğunun apaçık delili. Bizdeki medyanın da bundan aşağı kalır bir yanı yok . İyi ki bağımsız internet medyası var. Ancak şöyle bir düşündüğümüzde koskoca 81 milyonluk ülkemizde olan biten saçmalıkları maksimum 5 milyon kişi YOUTUBE gibi kanallardan izliyor ve haberdar oluyor. Kalan 75 milyon kişi ise bu işlerle ilgilenmiyor bile. YOUTUBE gibi kanallara sansür bile koymaya gerek duymuyor ülkeyi idare edenler. Çünkü izleyen sayısı çok az.
GAZETECİLERİN BAŞINA GELENLER.
Gazeteci yazılarıyla kamuoyunda etkili bir kişilikse.
Gazeteci yazıları ses getiren biriyse.
Güç odaklarının radarına girmiş demektir.
Yazılarından ve demeçlerinden olumlu veya olumsuz etkilenen güç sahipleri ödüllendirir veya cezalandırmak ister.
Son duyduğumuz olay bunlardan biri.
Bu gazetecilerin en büyük sınavı.
Kendi meslektaşlarına yüzde kaçı sahip çıkıyor.
Bu olay gündemde tutularak aklından geçirenlere göz dağı mı veriliyor.
Gazeteci üzerinden mutlaka çok daha fazla hesaplar kotarmak isteyenlerin var olduğu anlaşılıyor.
Özellikle gazeteciler büyük güçlerin radarına girince ve zarar verdiğine kanaat getirilirse istenmeyen son kaçınılmaz hale getirilir.Sonuçta bu kuşatmadan çıkmak son derece zordur.
Gazeteci yazılarının kimlere zarar vereceğini iyi düşünmeli,sonuçlarını da ön görmelidir.
Gazeteciler gerçekleri yazmaları son derece zordur.
Yazılardan anlam çıkaramadığımız sürece, medyanın belirlediği gündemin esiri olmaktan çıkamadığımız sürece havanda daha çok su döveriz.
Medya nemalandığı(reklam gelirleri dahil)yerlere zarar verecek gerçekleri dile getiremezler.
Medya şerrinden korktuğu güç merkezlerine zarar verecek yayınları(gerçek olduğunu bilse bile)yayınlarken kırk kere düşünürler.
Bunlar nesli tükenmiş veya tükenmekte olan medya için.
Birde gönüllü kalem satıcılar var ki (medya)Leş yiyiciler diyorum bunlara,her devirde güç sahiplerinin kapı kulu olmak için fırsat kollarlar.Maddi karşılığını almak şartıyla sadece gerçekleri gizlemezler.
Suçluyu suçsuz,suçsuzu suçlu ilan etmekte vicdanlarında bir burukluk dahi hissetmezler.
Yakında çok önemli bir davada savcı elimdeki belgelerde bir suç örgütüne rastlamadım dedi.
Bu gerçekten çok önemsiz bir dava mı idi ,medyanın yüzde doksanı bu konuda kör ve sağırları oynuyor.
Devlet gücünü daha da tahkim etmiştir.
Herkes gerçek güç kimde diye sağına soluna bakıyor.
Egemen emin adımlarla yoluna devam ediyor.
Kuşatma daralıyor sanki.
Medya ne yöne savrulacağını hesaplayamıyor.
Yoksa medyanın yeni efendilerinin ayak sesler mı geliyor.
Medya için fark etmez bundan önce olduğu gibi bundan sonrada gidene değil gelene hizmette kusur edilmeyecektir.
Bizde evimizin faturalarını nasıl ödeyeceğiz diye ince hesaplara dalacağız.
Elimizin ulaşamayacağı yerler daha çok ilgimizi çekiyor.
Zenginin malı nasıl fakirin ilgisini çekerse.Egemenlerin gücü de bizim gibi güçsüzlerin ilgisini çekiyor.
SONUNDA GEÇMİŞTE,ŞİMDİ VE GELECEKTE BU HEP BÖYLE DEVAM EDECEKMİŞ GİBİ GÖRÜNÜYOR.
Doğrusu Suud medyasının tavrı bana hiçte yabancı gelmedi..”hık” demiş burnundan düşmüş…
Yönetim sistemleri birebir zıt olan Türkiye medyası ile Suudi Arabistan medyasının -hakkında bir kanaate sahip olmasakta- Kaşıkçı olayında, bu denli sahne alması, iki ülke medyasının -bu zamanlarda- tek yumurta ikizi gibi benzerliklerini müşahede etmiş olduk Koru sayesinde.
Peki iki ülke medyasının -rakipleri ekarte edilmiş olduğu halde- kendi ülke kamu oylarını etkilemiş olsalar bile uluslararası konumları ve kredibilitesi hangi düzeydedir? Bilinir bir uluslararası imajı var mıdır?
Yok! Evet, bilinir bir ”tanınırlığı” da yok. Peki bize (bu coğrafyanın halklarına) reva mıdır bu hal? Bize bunu layık görenler, bizi tek yanlı bir medyaya mecbur kılanlar ‘çok bişeyler bilirsek haddimizi aşarız da” bundan mı korkuyorlar.
Yok, yok; çok şeyler bilsek, öğrensek, biz(ler)den kimselere zarar gelmez, dahası, fayda gelir.
Korkmasınlar!
Korkuları, ellerinden gidecek iktidarları ise bu elbet bir gün gerçekleşecek, biz isteskte istemesekte…
Bu, eşyanın tabiatı, fıtratı gereğidir..ve herkes yaptığıyla anılacak, yüzleşecek.
Bizim doğru haber ve bilgiyle buluşmamızı engelleyenleri o zaman daha net anlayacağız.
Hasan bey, özgür medya gelirse belki şu -da, -de, eklerinin doğru yazımını da bi öğrenirsiniz artık:)))
İslam alemi
Son yarım bin yılda İslam alemini Osmanlılar temsil etmiştir. Sermaye’nin girişimleri ile Arabistan’da Suudlar iktidar olmuş ve de İslam dünyası batılılar tarafından paylaşılmıştır. Osmanlılara karşı olan Suud krallığı Milli Görüş’ün barışçı siyaseti ile Türkiye ile dostane ilişkiler kurmuştur. Bunu bozmak için Sermaye hanedanın elinden hükümranlığı aldı. Selman’a verdi. Türkiye’de de Meclis’in hükümranlığını aldılar, cumhurbaşkanına verdiler.
Trump’a da talimat verdiler, “Sen eski dünyadan çekil, oraları güçlü liderlerle yöneteceğiz.” diye. Bugün bu durum tamamlanmaktadır. ABD değil Sermaye’nin emrinde güçlü liderler yönetecek.
Güçlü liderlere Sermaye hakim olabilecek midir, burası daha belli değildir.
Türkiye’de güçlü lider yerine güçlü ordu vardır. Ergenekon ve 15 Temmuz ile zayıflatacaklarını sandılar ama başaramadılar.
Ordumuz Ergenekon ve Balyoz davalarında ve 15 Temmuz’da mağdur olan subayları, muharip sınıfta olmasa bile orduda istihdam etmeli. Ordularımızın sayısı 12’ye çıkmalı. Ordu sivil yönetimin emrinde olmamalı. Ordu sivil yönetime karışmamalı. Ordumuz kendi ihtiyaçları için üretici olmalı.
Gelecek 500 yılının öncüsü de Türkiye olabilir.
Türkiye Suudi Arabistan’a dönemez. Türkiye’nin güçlü bir ordusu vardır.
Nereden ve nasıl o günlere gelmiştik.
Ordu veya Güçlü kişilikler bulunduğu toplumun ortak değerlerine karşı çıkamazlar.
Kanaatimce meclisin hükümran olduğu dönemlerde daha kolay yönetiyorlardı.
Asla zalimlerin yanında yer alamayız.
Selamlar.
Suudi Arabistan halk refahı yüksek, milli gelir yüksek, sermaye çok ve kurban edilecek insan da çoktur. Dünya petrolün yarısı Suudi Arabistanda ve ibadet mabetin en yücesi Arabistandadir. Bu yüzden hiç bir Devlet prens Selman’ı feda etmez. Yandaş medyaya gelince; bana bir Ülke gösterin ki yandaş medya olmasın. Bu yüzden medyalari doğal görüyorum. Bizim medya ve basın maşallah süper! Ekonomi iflas etmiş, emekliler asgari ücretle çalışanlar perişan ama bizim medya soğan terör örgütü konuşuyor. İktidara laf gelmesin diye Ergenekon davasını ele alan medyamız bile yok. O mağdur insanlarin vebali medya mı verecek yoksa devlet mi? Siz söyleyin.
SAYGILAR SEVGİLER
Oralar çoktan elden gitti azizim.Artık orası ”suudi israil’dir…
Yoruma kapalı.