Tutkuyla sevdiğimiz yalnız ve güzel ülkede bazı şeyler bıkkınlık verecek kadar tekrarlanıp duruyor

27
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, vaktiyle mahkum edildiği şiiri Siirt'te yeniden okurken..
Reklam

Vakti zamanında bir gemiye tayfa aranıyormuş. Boyları farklı üç arkadaş göreve talip olmuşlar. Kaptanın sorusu üzerine özelliklerini anlatmaya başlamışlar. Uzun boylu olanı, “Ben kimsenin göremeyeceği kadar çok uzakları görürüm” demiş. Orta boyluları, “Ben kimsenin işitemeyeceği uzaklıktaki konuşmaları işitirim” demiş. Kısalarına sıra gelince, “Ben de bunların haline bakıp sinirlenirim” demiş…

Şu sıralarda ben de o kısa boylunun ruh haline sahibim.

Her dilde aynen kullanılan Fransızca bir deyim var: ’Déjà vu’. Bir duyguyu anlatıyor o deyim. Türkçede biz aynı duyguyu “Ben bu filmi daha önce görmüştüm” kalıbıyla anlatıyoruz. 

Türkiye pek çok yönüyle bir ‘déjà vu’ ülkesi.

Ya da Bill Murray’in başrolünü Andie MacDowell ile paylaştığı, her günü bir önceki günün aynısı olarak yaşayan bir adamı anlatan Harold Ramis imzalı ‘Groundhog Day’ filminin senaryosunu her gün tekraren yaşıyor gibiyiz.

Nuri Bilge Ceylan’ın ifadesiyle “Tutkuyla sevdiğimiz yalnız ve güzel ülkem”, insanlar değişse de tavırların ve tepkilerin değişmediği bir ülke.

Tek bir film var bu ülkede ve uzun yaşayabilenler o filmi defalarca izlemek zorunda kalıyor.

Her gün yazan biri olarak, çoğu günler yazı masama oturduğumda, geçmişte yazdığım türden bir yazıyı daha kaç kez tekrarlamam gerekeceğini düşünmeden edemiyorum.

Reklam

Ve tabii, “Acaba eski yazılarımdan birini sanki yeni olayla ilgili yazmışım gibi aynen buraya taşısam mı?” diye düşündüğüm de oluyor. 

Yazılarımın müdavimleri hatırlayacaktır: Yıllar ve yıllar önce, çok satan bir gazetenin etkili bir yazarının bir yazısını kelimesi kelimesine bir yıl önce de köşesinde yayımladığını fark etmiştim. Kısa bir arşiv çalışması gözümü dört açmama sebep olan bir bulguyla sonuçlandı: Yalnızca bir yıl önce değil, yazar, her yıl, aynı gün, daha önce yazdığı yazıyı, hiç değiştirmeden sütununda yayımlamaktaydı.

İşleyeceği konu belli bir tarihi olay hakkında olduğu için “Neden yeni bir yazı yazayım, okurlar geçen yılki yazımı bir daha okusalar ne olur?” diye düşünmüş olmalıydı yazar.

Bana şu sıralarda ârız olan duyguyu umarım okurlar anlamışlardır.

Geçmişte yaşanmış ve bugün de tekrarlanan nasıl bir veya birden fazla olaydan söz ediyorum?

Örnekler çok taze.

Cumhurbaşkanı ve AK Parti genel başkanı Tayyip Erdoğan siyasi hayatındaki ilk seçim başarısı sonrası İstanbul’a büyükşehir belediye başkanı olmuş ve ismi kısa sürede İstanbul sınırlarını aşınca, dönemin muktedirleri, gözünün daha yükseklerde olduğu görüşüyle, siyasette önünü kesmek için alesta beklemeye başlamıştı.

Herhalde o dönemi hatırlamış olmalısınız: 28 Şubat günleri

Reklam

Fırsat ellerine Siirt’te kitleler önünde yaptığı bir konuşmayla geçmişti.

Konuşması sırasında paylaştığı bir şiir, niyet okunarak, halkı isyana teşvik etme amaçlı olarak yorumlandı. Bir siyasi eğilimdekiler, askerlerin teşvik ettiği sanılan bir fikir savaşı açarak, Tayyip Erdoğan’ı siyaseten yok etme çabasına girdiler.

Muktedirler, yargı mekanizmasını çalıştırarak, Tayyip Erdoğan hakkında adli süreç başlattılar.

Bu ilk adımdı, ardından başka adımlar da geldi.

Atfedilen niyet yargı tarafından gerçek olarak değerlendirildi ve kendisini siyasi yasaklı hale getirecek hapis cezasına hükmediliverdi.

O dönemde biz, herkesin anayasada da yer alan fikir ve fikirlerini açıklama özgürlüğüne sahip olduğu, fikirler ne kadar sert, rencide edici biçimde ifade edilmiş olursa olsun, buna tahammül edilmesi gerektiğini savunurken, 28 Şubat sürecine yazılarıyla destek vermekte olan başka kalem sahipleri, yargı üzerinde baskı anlamı taşıyan, Tayyip Erdoğan’ın mahkum edilmesi yolunda yazılarla okur önüne çıkmaktaydılar.

Peki, bana ‘déjà vu’ hissi veren neler oluyor şimdilerde?

Bir şarkıcı, konseri sırasında, orkestra arkadaşlarından biriyle şakalaşırken, o kişiyi rencide etmemiş ve gösteri salonunun ötesinde bir etkisi de olmamış bir espri yapmış…

Aylar sonra, o esprisi dava konusu yapıldı şarkıcının; kendisi gözaltına alındı, tutuklandı. Ev hapsindeydi, yurtdışı yasağıyla serbest kaldı, galiba şimdi yüklü bir para yatırırsa çocuğunu görmek üzere yurtdışına çıkabilecek. 

Yargı süreci devam ediyor.

En yeni örnek: Kamu kurumu niteliğindeki bir meslek kuruluşunun başkanı, bir televizyonun kendisine yönelttiği soruyu cevaplarken sarf ettiği sözler sebebiyle şu sıralarda cezaevinde.

Rencide edici sözler sarf ettiği için…

Sarf ettiği sözlerden haberdar olan siyasiler, kurum başkanının yargılanmasını, başında bulunduğu ‘kamu kurumu niteliğindeki’ kuruluşun da kapatılmasını talep ederek konuyu tartışma gündemine taşıdılar.

Yargı da gereğini yapmak üzere harekete geçmekte gecikmedi.

Amasra’da 41 kişinin hayatına mal olan maden kazasının sorumlularıyla ilgili yargı sürecini başlatmak tam 13 gün sürmüştü oysa.

Rencide edici olduğu gerekçesiyle sarf ettiği sözler sebebiyle üzerine gidilen kişi ise derhal gözaltına alındı ve ardından tutuklanarak cezaevine gönderildi. 

Başında bulunduğu kuruluşu kapatmak veya kayyıma devretmek yolunda adımlar atılacağı siyasiler tarafından açıklanmakta.

Medya, tek ağızdan, yargıdan önce o kişinin ipini çekmekle meşgul.

‘Déjà vu’ veya kendi deyimimizle “Biz bu filmi daha önce görmüştük” hissi vermiyor mu bu gelişmeler size?

Bana veriyor.

Vaktiyle Tayyip Erdoğan’a karşı yapılan haksızlığa karşı çıkmak amacıyla kaleme aldığım onlarca yazıdan birini hiç değiştirmeden buraya koysam olabilirdi.

Tek değişiklik şu: Siirt’teki sözleri ve okuduğu şiir yüzünden başlatılmış yargı süreci sırasında kimsenin aklına Tayyip Erdoğan’ı tutuklamak gelmemişti.

Mahkeme hakkında hapis cezası verdi de, ondan sonra cezaevine girdi Tayyip Erdoğan.

Günümüzde ise, insanlar, sözleri -hatta espirileri- yüzünden takibata uğradıklarında, ilk yapılan iş, onları erken bir saatte evlerinden gözaltına almak ve hemen sonrasında da tutuklamak oluyor.  

‘Déjà vu’ etkisi de orada bitiyor ve eski bir yazıyı aynen kullanmak imkanı o noktada ortadan kalkıyor.

Kusura bakılmasın ama, ben sıkılıyorum.

Tutkuyla sevdiğim yalnız ve güzel ülkemi, herkesin fikirlerini rahatlıkla ve hapse düşme korkusu olmaksızın ifade edebildiği bir ülke olarak görmek istiyorum.

ΩΩΩΩ 

Reklam

27 YORUMLAR

  1. tuzaklar kurmaya plan program yapmaya hiç gerek yok bu güzel yurdumuzun güzel insanlarına. dejavu seviliyor!🤔
    aynı şeyleri yaşamak, kemal sunalın filmlerini 10-20 defa bıkmadan seyredebilmek!..
    her 10-20 senede bir ihtilal olmasada! olması için cübbesi yoksa bile arkadaşından ödünç cübbe giyip yola dökülmek!..
    taksim meydanına her çıkışta bir olay yaratılacağını bile bile!..
    beyazıt meydanında her cuma çıkışı sarık cübbeyle gösteri!..
    koskoca birlik başlarının Türk ordusunun gaz kullandığını söyleyebilmesi!..
    Atatürk’ü inancı kadını çarşafı eşarbı sövme aracı gibi kullanmaya kalkmak!..
    imam hatip mezunu biriyle namaz dahi kılmayan birinin din inanç tartışmasına girmek!..
    ekonomiden anlamayan birilerinin çıkıp, iktisat finans hatta işletme diploması dahi olmayan kişilerin!…😂😂😂
    terör örgütü olarak tescillenmiş bir yapının uzantılarını, haksız yere içerde tutuyoonnn diye..
    dejavuya ne gerek var?
    millet hafızasından silinmeden tekrar tekrar yaşarsa bu olayları ne olur?

  2. *********
    “Konuşması sırasında paylaştığı bir şiir, niyet okunarak, halkı isyana teşvik etme amaçlı olarak yorumlandı. Bir siyasi eğilimdekiler, askerlerin teşvik ettiği sanılan bir fikir savaşı açarak, Tayyip Erdoğan’ı siyaseten yok etme çabasına girdiler.”
    *****
    Sayın Koru! Aslında o şiir ve sonrasındaki gelişmeleri’ın asıl amacı bu gün gelinen ortamın ön hazırlıkları olduğunu açıkcası danışıklı dövüş olduğu Delillr ve isbatli ortaya çıkartanlar oldu ve dış basın ifadeleri ve belgeleri tercüme ettırırme aşamasında imiş. Tercüme edildikten sonra yayınliyacaklar.
    Bunu siz ve Türkiyedeki gazetecilerin bilmemenız herhalde mümkün değil. Brnim yazma nedrnim burdakı trollerin biz okuyucularin gerçeklerden haberimiz olduğunu bilmeleri için.
    Erdoğan hapishaneye törenle ve kovboy ile götürülmeden aylar önce hapishaneye kamera sistemide dahıl özel ofisler odalar yapılıp hazırlaniyor ve yanınada adamlarından birisini koruma olarak verebilmek için erdoğana hapiste suikast yapacaklar yalanının söyletip iftiracılıktan hapise atiyorlar ve hapisde birlikte bugünlerin pilanlari yapiliyor. Son günlerde TC hükümeti sağır ve dilsizleri oynarken o şahıs kardeşlerin hepsinin erdoğanın yanında olduklarını. İsbat eden resimlerini ABD deki göstericileri döven korumaların Müdürü olan kardeşide ABD vatandaşı olduğunu falan açıkliyor.
    Googla İsimlerini yazip açadığınız’da o şahıslar ile birlikte çok eski resimlerini görebilirsiniz.

    Herkese laf yetiştirenler ne hikmetse ellerinde delilleri olan adamları arayıp seçimlerden sonra konuş diye yalvariyorlarmılşlar.Adamlar kabul etmeyince bu sefer tehdit ediyorlar hemde görüntülü tehditler.
    O adamda sosyal medyada hepsini paylaşiyor.

  3. Erdogani fikir özgürlügü korkmadan fikirlerini söyleme noktasindan eleştiriler yapan iyice elestiren yayin organlarina onlari elestiren yorumlar yaptim..kendimce fikrimi söyledim…😂😂😂😂tahmin edin sonuç ne oldu…hepside beni sansürledi.yorumlarimi yazmadi.😂😂😂😂niye onlarin dediklerinin aksini dedigim icin…ama bunlar farkli fikirden özgürlükten dem vuruyorlardı..hepside muhalif cenahti..ve hepside karsi bir fikre tahammülleri yoktu..ama iktidari alabildigine eleştiriyorlardı…ülkemizin trajikomik hali😂😂😂😂😂

  4. Sorun, bürokrasi kararlarını mevzuata göre değil keyfi olarak veriyor.
    Bir örnek: Mavi kartı olan Türkiye‘den emeklilerinin maaṣları Alman emeklilik kurumuna gönderilmesi gerektiği halde mavi kartlılar Türk vatandaṣıdır denilerek gönderilmiyor. Mavi kartı alabilmek için Türk vatandaṣlığından izinle çıkmıṣ olmak gerektiği halde SGK böyle bir karar verebiliyor ve maaṣı Ziraat Bankası üzerinden gönderiyor.
    Alman Emekli Kurumu üzerinden gönderilen maaṣtan kesinti olmazken, Ziraat bankası üzerinden gönderilen maaṣtan bankalar her havalede 60€ civarında ücret alıyorlar.

  5. PKK terör örgütünün çöküş sürecine girdiği, Kandil ağalarının birer birer etkisiz hale getirildiği, teröristlerin mağaralardan başlarını çıkartamadığı sırada hainler, alçakça iftira, şerefsizce karalama yoluna girmiştir.

    Teröristlere, “ifade özgürlüğü”, “demokrasi”, “insan hakları” maskesi arkasında destek çıkanlar, milletin gözbebeği ordusuna, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Türkiyeye alenen düşmanlık yapmaktadır.

    İki terörist kadının güleşerek yaydığı tiyatrovari videoyu baz alarak kimyasal silah kullandığını iddaa etmek, ordaki videoya göre teşhis koymak dokturluktan nasibini almamışlıktır.
    Geleceğimiz adına bunlara daha fazla tahammül edemeyiz.

  6. PKK terör örgütünün TV kanalına çıkıp Türk ordusu kimyasal silah kullandı demek fikir hürriyeti değildir.

  7. TEK TİP, TEK DÜZE: KOMÜNİZM
    Komünizmin en teme iki ayağı vardır:
    1–Ekonomi: Kamununun söz sahibi olduğu bir ekonomi.
    Yani piyasa ekonomisinin tersi.
    Sizce ülkemizde şu an serbest piyasa ekonomisi var mı?
    2–Din: Kamunun kontrolünde bir din.
    Şu anda hangi cemaatin ne kadar söz sahibi olacağına, hangisinin kapısına kilit vurulup hangisinin önünün açılacağına, faizin haram olup-olmayacağına, hangi oranın helâl, hangi faiz oranının haram olacağına devlet karar veriyor.
    Bir mezhebin mezhep mi? Yoksa kütür mü? Olduğuna devlet kara vermiyor mu ?
    Halbuki modern devlet inançları ;
    –”Tanımlayamaz”
    –”Tanımak” zorundadır.
    Evet burası, tek düzeliğin hüküm sürdüğü, insanların tek tip olmasının istendiği,” farklı” olanın düşman, farklı düşüncenin hain ilan edildiği nadir komünist ülkelerden biridir.

  8. ‘herkesin fikirlerini rahatlıkla ve hapse düşme korkusu olmaksızın ifade edebildiği bir ülke olarak görmek istiyorum.”
    yazilan yorumlari keyfinize gore sansurleyip isinize gelmeyeni silmekten vazgecerek kendinizden baslayabilirsiniz

    ‘Déjà vu’ veya kendi deyimimizle “Biz bu filmi daha önce görmüştük” hissi vermiyor mu bu gelişmeler size?

    Bana vermiyor.

    • Bana da vermiyor.
      Bütün taşların bağlı bütün köpeklerin serbest olduğu bir yerde sayın yazar neden hapse düşme korkusu yaşıyor ki?
      Necip fazıl öldüğünde 105 sene hapse mahkumdu…
      Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz!

  9. PKK kanalında “TSK kimyasal kullandı” iftirasını atan Türk Tabipleri Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı acilen bu görevinden el çektirilmeli. Yerine doktorların ve sağlık personelinin dertleriyle ilgilenecek gerçek tabibler atanmalıdır.

  10. İktidarın, Türkiye Yüzyılı ve TOGG programlarının davetli listesini geniş tutması,; CHP’nin “bağımsız gazeteci” pozlarındaki medya aparatlarını fena açığa düşürdü. Parti trolü oldukları kendi imzalarıyla tescillendi.
    Proğrama katılalım mı diye siyasi parti liderinden izin alan gazeteciler olduğunu da görmüş olduk. Masa başı trol olduklarını da gördük. Yesinler sizin tarafsız gazeteciliğinizi.

  11. şu saat itibariyle yapılan yorumlar ansiklopedilik vallaa..
    karşıt görüşe sahip insanlara hakaret düşmanca tavır sergileme tuzağına bile nasıl düşürüyorlar?
    birbirine nasıl düşman ediyorlar !
    onun bile örneği şu üç bej yorumda var!😠
    şikayet etmeye hakkımız yokmuş işte🤔
    biz buymuşuz!

  12. olmak mevcudu korumak ise eğer,
    ben muhafazakar olmayı isterim.
    yeniliklere, geleceğe kapalı olmaksa eğer,
    muhafazakar olmayı istemem.
    hem mevcut durumunu koruyup, hemde yeniliklere, geleceğe açık ise kolların,
    ben hem muhafazakarım, hem demokratım, hem cumhuriyetçiyim, hem yenilikçiyim,
    hemde devrimciyim🤗.

    • Mevcut durum korumak istediğimiz bir durum değil. CB yönetim sistemi denen ucube keyfi kararnamelerle ülkeyi yönetebileciğini zanneden otokratların tercih ettiği bir düzen. Buna baştan itiraz ediyoruz ve demokrasi istiyoruz. Herkese eşit vatandaş olarak yaklaşan, ayrımcılık yapmayan, hukuk ve adalete bağlı bir devlet yönetimi. Bunun öncelikle bu otokrat yönetimin değiştirilmesi gerekiyor. Muhafaza etmiyoruz.

  13. Alimler der ki: Küfür sürer ama zulüm sürmez. Yani inaçsızlık sürer ama Zulüm sürmez derler.

    Onun için Zulüm yapanların son devri, yakında bitecek.

  14. Mine Kırıkkanat isimli bir kadın içindeki cerahati ortaya kusarak üyesi olduğu laiklerin, Kemalistlerin, Batıcıların zihniyetini de deşifre etmiş…
    “Düzgün insanların ifade özgürlüğü olmalı”ymış.
    Tam anlamıyla Batıcı-ayıklamacı-ayrımcı-faşist bir düşünce…
    “Düzgün insan?” kime göre, neye göre; kim karar verecek kimin düzgün olduğunu?
    Bu kafaya göre onlar tabii…
    Sonra bu zihniyet kalkıp başkalarını, ifade özgürlüğüne saygı göstermemekle itham edecek;
    Sevsinler…
    ‘Düzgün’ bir zihni yapıya sahip olmayan sen ve senin gibilerdir.
    Geri zekalı, faşistler sizi…

    • insanlara karşı böyle düşünceler ne sağ cenahta, ne muhafazakarlık ta, ne islamda, ne de senin vurguladığın gerçek batılı (ileri seviyedeyiz diyen kendilerine) toplumlarda yer bulmuyor artık! ama fakat,
      bu demek değildir ki, batılı sana yedirmeyecek, sana söylettirmeyecek, seni kullanmaltan geri durmayacak!!! dikkaatttt!… ki ne dikkat!
      bu tuzağa düşmemek gerek!
      NOT:bahsi geçen bazı kişilerin, laikliğin kemalciliğin ilericiliğin Özgür (kimse o!) lüğün üyesi !!! olabilmesi için bir varlık bir nesne bir kuruluş dernek falan olması gerek mez mi?
      öyle bir şey duymadım ben!
      👂laik düşünce de yada muhafazakar hatta daha da koyu inancını yaşamak isteyen mütedeyyin insanlar vardır !!!🤗
      🤗Atatürk’ü sevmek le 🖼️ mona lisayı beğenmek arasında dağlar kadar fark yokmu sence?
      🕋🕎➕daha dün dinler arası kardeşlik diye diye 15 temmuz u yaşatmadılar mı bize?😠
      🌟bak kendin vermişsin kafandaki yanlış giden şeylerin! soruların! cevabını:
      “Düzgün insan?” kime göre, neye göre; kim karar verecek kimin düzgün olduğunu?
      Bu kafaya göre onlar tabii…”
      (ama, lakin.. yine kendin vermişsin son kararı!)
      (geri ze… kısmını hiçbir kardeşimize ağzınada kişilerede yakıştıramadım)!

    • Diğer bir minik serçe de daha yakınlarda rezil şarkılarıyla dini inançlarımıza hakaret etmişti, yıllarca a.nesin gibiler milletimizin manevi değerlerine sövüp saydılar, kimse de çıkıp ağızlarının payını veremedi, haksızlığa karlı susan dilsiz şeytandır!

    • Muzaffer Sever , bir köşe yazarı için ‘ Içindeki cerahati kusan kadın ‘ derken senin ne duruma düştüğünü de naçizane hatırlatmak isterim !

  15. TÜNELİN UCUNDAKİ KIŞLIK

    Bütün ünlü yazarlar, sanatçılar sonu gelen iktidarın son günlerinde trollük yaparak, iktidara hakaret, iftira, alay ile gelecekte yer kapma yarışında. Bunu dizilerde bile görüyoruz. İlk bölümlerini seyrettiğim dizide karakterler klasik tv dizelerinin aksine ara sıra camiye uğrayan, ayet okuyup dua eden tiplerdi. Son bölümüne baktım dizinin başrol oyuncusu sahte şeyhlerle mücadeleye evrilmiş, şeyhin kızını ayarlama peşinde.

    Yazar, şarkıcı Gülşen in “imamhatipli, sapık yani” diye yaptığı ağır hakareti “Bir şarkıcı, konseri sırasında, orkestra arkadaşlarından biriyle şakalaşırken, o kişiyi rencide etmemiş ve gösteri salonunun ötesinde bir etkisi de olmamış bir espri yapmış…” şeklinde şirince anlatmış. Bizim de ne var canım bunda, gaddar iktidar dememizi bekliyor. Bir kişiye on kişiye hakaret etseydi amenna fakat 1 milyon öğrencisi olan bir okula giden 11-12 yaşındaki çocukların ruh haliyle düşünün. Arkadaşları, çevresi “naber lan sapık, sizin okulda sapıklık öğretiliyormuş” deseler çocuk ne diyecek. Bir kafeye oturduğunda ilk tanıştığı arkadaşına hangi okulda okuduğunu nasıl açıklayacak. Böyle hakaretler olmadan, sırf imam mektebi dedikleri için biz okulumuzu söylemekten çekinirdik. Çünki karşımızdakinin tavrı anında değişirdi. Formlara meslek lisesi falan yazanlar bile olurdu. Ne de olsa imamlık meslek diye. Bu na birde sapıklık eklendi şimdi. Bir milyon öğrenciye, mezun olan ve okuyacak olan diğer milyonlara kameralar önünde hiç çıkmayacak çirkin bir sıfat takmanın hiç bir cezası olmayacak mı? Şimdi bu 3 günlük tutuklamaya diktatörlük geldi diye itiraz edenler oradaki “imam hatip” ismini çıkarıp “atatürkçü, chp, li kemalist, alevi” yazsın bakalım yine “ne var bunda canım” diyecekler mi”

    • Şarkıcı Gülşen bununla ilgili özür diledi ve yanlışlıkla söylediğini ifade etti. Ancak hala haklarından mahrum bırakılması niyetin başka olduğunu gösteriyor. Öbür yandan iktidar hergün birlerine hakaret ediyor ve özür de dilemiyor hiç. En son bunlar 10-15 çocuk yapıyor diye kime hakaret etmişti sahi.

  16. “Benim oyumla çobanın oyu bir mi?” diyen Aysun Kayacı’yı hala haksız bulanlar varken. Mahalle bayisinde kendine tiyo geldiğini sanan zavallılar gibi altılı ganyan masasında kadınlar günü toplantısı yapanlar varken. Perşembenin gelişini çarşambadan öngöremeyen başta sayın yazarımız gibi köşe sahiplerimiz varken. Her lafa maydanoz olan altında ateş yanan soğuk su kazanında olduğunun farkında olmayan okurlar varken… Ne bekliyoruz? 2013 te 2023 ü hedef göstermişlerdi. Şimdi de 2071 i… Afiyetler olsun. Ben yemiyorum.

  17. Evet , yerden göğe kadar haklısınız ; aynı bıkkınlığı, manevi eza ve cefayı bizler de yaşıyoruz.
    Ne hazindir ki Balkan Savaşları döneminde yazılan bir şiir yüzünden siyasi yasaklı hale getirilen RTE , bu gün aynı uygulamaya kendisi öncülük etmektedir !
    Abdülhamit’in istibdat döneminde bir çok kelimenin kullanılması yasakmış, hatta o günlere dair anlatılan bir de enteresan bir fıkra var ; ‘yagmur yağacak’ fıkrası!
    Onun için işte çeşitli konularda uluslararası çapta yapılan bir çok endekste bizler hep nal topluyoruz .
    Çok klasik bir sözdür ama ne yapalım , yeri geldi : Her millet lâyık olduğu idareyi bulur !

    • İtalya da layığını buldu mucib bey, faşist parti hükümeti kurdu iyi mi? İngilterede ise daha önce rikşa çeken hindli biri sumak mı neydi başbakan olmuş, herkes layığını buluyor işte…

  18. TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın ortaya attığı Türk ordusunun kimyasal silah kullandığı iddiaları hiç de hafife alınacak, geçiştirilecek şeyler değil. Sadece karşı tarafın bir nefret söylemi olarak nitelendirilebilecek kadar basit de olmadığı kanaatindeyiz. Fincancı’nın iddiaları sadece buzdağının görünen yüzü. Derinlerde ise çok daha büyük bir plan hatta planlar yatıyor.
    Fincancı’nın kimyasal silah iddiasını yalnızca TSK’yı yıpratmak amaçlı okumak da safdillik olur.

    • İddia ediliyorsa araştırılmalıdır. TSK tarihi suçlarla dolu bir tarih. Bunu kimse inkar edemez herhalde. Bugün de TSK’nin denetimi mecliste değil. Dolasıyla halkta değil. Bu haliyle evet TSK böyle şeyler yapmaz demek için elimizde herhangi bir veri yok. Araştırılmalıdır ve denetlenmelidir. Bizzat Meclis yapmalıdır bunu. Milletin ordusuysa neden millet denetlemiyor.

Yoruma kapalı.