Adam öz kızını telli duvaklı gelin etmiş, fotoğrafa bakınca mutluluk hisleri yüzünden belli oluyor. Gelin de, baba evinden yaban ele giden her genç kız gibi, mahçup ifadeli. Yüzlerin flulandırıldığı fotoğrafa bakıp da “Bu işte bir değil birden fazla yanlışlık var” diye düşünmemek elde değil.
İlk yanlışlık şu: ‘Gelin’ 6 yaşında bir çocuk…
Hemen ardından gelen ikinci yanlışlık ise, onu telli duvaklı gelin eden babanın, kılık kıyafetine, sakalına, takkesine, cüppesine bakılırsa, ‘dindar’ görüntülü biri oluşu…
Baba, bir dini örgütün lideriymiş…
Üçüncü yanlışlık, çocuk gelinin bizzat kendisinin olgun yaşa geldiğinde feveran etmesine yol açan bu olayı duymuş olması gereken babanın lideri olduğu örgütün üyelerinin, uzun yıllar boyunca olaya sessiz kalmaları…
Size bu durum akıl alır gibi geliyor mu?
Benim aklım almıyor.
Hiçbir din 6 yaşındaki bu çocuğa reva görülen türden olaylara izin vermez. Hiçbir dindarın da böyle bir olaya sessiz kalması düşünülemez.
Yazıklar olsun.
Tekil bir olay mıdır bu, yoksa daha önce de -bu kadar süflisi olmasa bile- istismara açık başka olaylar sırasında öğrenildiği üzere, din kisvesi altında her türlü sapkınlığın söz konusu olduğu benzer olaylar gibi, yaygın bir uygulama mıdır?
Konuya bu kuşkuyla da yaklaşmak şart.
Batı’da ve Doğu’da, sırf böyle densizlikler için oluşturulmuş sapkın örgütlenmeler olageldiği günümüzde de patlak veren skandallar sayesinde örnekleriyle biliniyor.
Dini böylesine bir alçalmaya alet edenleri, yalnızca bir çocuğa yaptıkları sebebiyle değil, bağlı olduklarını iddia ettikleri dine verdikleri zarar da düşünülerek cezalandıracak yasal müeyyideler gecikmeden uygulanmalıdır.
Uygulanmazsa başka çirkin olayların arkası gelebilir çünkü.
Zihnim bu olayın çirkinliğine takılmışken, bu kez TBMM’den çarpıcı görüntüler medyadan ulaşıverdi. Bir milletvekili bir başka milletvekiline ölümle sonuçlanabilecek bir celadetle saldırmış; saldırılan milletvekilinin ölümden kıl payı kurtulduğu anlaşılıyor.
Saldırganın mensubu olduğu iktidar partisinin sözcüsü, bu itişip kakışmanın başlangıcının bir muhalefet partisi genel başkanının konuşması olduğunu ileri sürmüş.
Muhalefet partisi liderinin konuşması için ‘sözel şiddet’ tespitinde bulunuyor aynı sözcü.
TBMM’nin tarihinde ölümle biten kanlı olaylar olduğunu biliyoruz. Ancak 2022 yılının sonuna gelinirken, böylesine bir şiddetin, aynı çatı altında yasama faaliyetinde bulunan -milletvekili sıfatı taşıyan- biri tarafından yapılabilmesini yine de aklım almıyor.
“Herhalde pişman olmuştur” diye düşünmemize bile izin vermedi o saldırgan milletvekili; özür dilemeyecekmiş…
“Bunlar daha güzel günler” denmişti ya, galiba artık güzel olmayan günlere doğru hızla gidilmeye başlandı.
Saldırıya uğrayan milletvekilinin sağlık durumunda endişe devam ederken, isminin önünde akademik bir unvan da bulunan birinin, saldırıyı ‘bir ecdat geleneği’ olarak gördüğü ve saldırganı tebrik ettiği duyuldu.
‘Dümura uğramak’ diye bir deyim var ya, o tam bu duruma uygun.
Hayır, saldıran ve onu savunanlar dümura uğramıyor, kendi durumumu anlatıyor o deyim.
Televizyonda ‘tarihi’ iddialı dizilerden evlere ulaştırılan ‘ecdat’ görüntüsünü gerçekten ‘ecdat tavrı’ sanıyor olmalı o tepkiyi veren profesör…
Güzel güzel konuşup tartışacak insanların bulunduğu bir mekan olması gerekir TBMM’nin… Kürsüde konuşanlara laf atanlar, bu arada nezaket sınırlarını ihlal edenler de olur ve bunlar da siyasi hayatın cilvelerinden kabul edilir.
Ancak fiili ve fiziki saldırı, ölüme yol açabilecek bir şiddet olayı, çizgi dışına çıkmaktır.
Hiçbir söz, söz olarak kalması şartıyla, ‘şiddet’ olarak tanımlanamaz.
Konuşmanın ‘sözel şiddet’ olarak takdimi bu tür olayların devamına yol açabilir.
İstenen bu mudur yoksa?
Alın size “Yazıklar olsun” dememi getiren bir olay daha.
Üst üste gelen iki olayın birbirini unutturmaya yol açmasına izin verilmemelidir. Saldırı olayı 6 yaşındaki çocuğun zorla evlendirilmesini unutturmamalı, 6 yaşındaki gelin haberi de TBMM’de bir milletvekilinin bir başka milletvekiline saldırısı olayını gölgede bırakmamalıdır.
Bugün bu iki olaya hak ettikleri karşılık verilmez, biri ‘tekil bir sapkınlık’, diğeri ‘sözel şiddete verilen haklı tepki’ olarak görülür ve sınırlı tepkilerle yetinilirse, yarın herkesi mahçup edecek çok daha feci olaylarla karşılaşılabilir.
Herhalde kimse böyle olmasını istemez.
Çocuklar yalnız anne-babanın ihtimamına bırakılmış değildir, toplum ve devlet de onlara yapılan yanlışlıkları önlemekle görevlidir.
Siyasetin kabul edilebilir sınırlarına tecavüz edildiğinde, bu gelişmeyi hafife almakla sonuçlanacak kılıflar arayıp bulmak yerine, yanlışlığı yapana müsamahasız davranmak, tek tek her siyasinin ve siyaset örgütlerinin -partilerin- görevidir.
Görevlerin yerine getirilip getirilmediğini izlemek de medyanın görevi.
İzleyeceğiz.
ΩΩΩΩ