‘Ata Senfoni’ adlı bir kitabı da bulunan Necip Fazıl bir at hayranıydı. Kitapta, “Hiçbir kederim, derdim, insanlardan ve cemiyetten küskünlüğüm olmamıştır ki, atıma binip şehir dışına çıktığım zaman tesellisine kavuşmuş olmayayım“ demektedir.
Hafızamdan yazıyorum: Bir bankada çalıştığında denetim için gittiği Trabzon’da sık sık ata binmiş ve bundan müthiş bir keyif duymuştur Üstad. “At hayvan zarfı içinde hayvandan başka bir şeydir” cümlesi de onundur. İnsana en yakın hayvan, Necip Fazıl’a göre, attır; çünkü at insan gibi rüya görmektedir.
Pazar günü hafif bir şeyler yazmak için makinemin başına oturduğumda ilk karşıma çıkan bir haber bana bu konuyu düşündürdü.
Haber şu: Amerikan başkan yardımcısı Mike Pence, birkaç yıl öncesine kadar şampiyonluklar kazanmış kıymetli bir at tarafından ısırıldığını duyurmuş. 2015 yılında bayağı yüksek bir bedelle (13,5 milyon dolara) bir haraya satılmış olan ‘American Pharoah’ adlı at şimdilerde başka şampiyonlara babalık yapmaktaymış…
Pence, bir konuşmasında geçen yıl yaşandığını söylediği at ısırması olayını “Dişimi sıkıp gülümsedim; çünkü bilirsiniz, bizim meslekte bazen ısırılırsınız ancak yine de mücadeleyi sürdürürsünüz” sözleriyle anlatmış…
O öyle demiş, ama atın bulunduğu haranın sahibi “Böyle bir olay asla yaşanmadı” diyerek Pence’i yalanlamaktaymış…
Nasıl olsa at konuşamıyor ya, yalandan ısırılma iddiasında bulunmak kolay…
At ısırmaz, ısırtılır
Bu haber bana uzun yıllar önce dört aya kısaltılmış askerlik görevimi Tuzla Piyade Okulu’nda yaparken tanığı olduğum bir olayı hatırlattı.
İlk kısa dönem askerlik bizimle başlamıştı ve bu sebeple çok önceden görevi yapmış olması gereken yaşlı başlı insanlarla birlikte bulunuyorduk. Her kesimden, her eğilimden kalabalık bir grup. Bulunduğumuz yer durmuş oturmuş bir kurum olduğu için sabah eğitimine çıkıyor, bazı geceler de, sırtımızda ağır çantalar, uzun yürüyüşle Tavşan Tepe’ye götürülüyorduk. İlk iki hafta sonunda çoğumuz çırak çıkacak hale gelmiştik.
İçimizden biri ilk hafta sonu izni sonrasında eğitim alanına bizlerle birlikte gelmemeye başladı. İzin günü bir yerde kendisini at ısırdığı iddiası ciddiye alınmış, bu sebeple okul doktorundan her gün Haydarpaşa’daki hastaneye sevk almış. Bizler sabah eğitimine yollanırken o da her gün İstanbul’a işinin başına gidip geliyordu.
Arkadaşın öğrenciliği döneminde bir sol örgütün lider düzeyinde mensuplarından olduğunu kulağıma fısıldamışlardı. Yaptığı, onunla aynı frekanstan olanlarımıza, ideolojik bir başkaldırı gibi de geliyordu.
Eğitimden kendisini at ısırdığı gerekçesiyle yırtan bölük arkadaşımızla yıllar sonra siyasi hayat içerisinde yeniden karşılaştık. İktidardaki bir partinin önemli isimlerinden biri ve bir süre sonra da bakanı olmuştu. Partisinde temsil edildiği varsayılan dört eğilimden ‘sol’ kanadın isimlerinden biri olarak biliniyordu.
Kendisine bir sohbetimiz sırasında asker ocağında yaşadığı olayı hatırlatmak istediğimde sadece tebessüm etmekle yetinmişti.
ABD’de Donald Trump’ın yardımcısı Mike Pence ile Türkiye’de bizim tertip (asker arkadaşı) gayet masum olduklarına inandığım bir hayvanı kendi çıkarları için kullanmakta birleşen tipler olarak hafızamda yerlerini aldılar.
En değerli iki meslek; bana göre…
Siyaset aslında yalana tahammül edilmez bir uğraş alanı olmak zorundadır; buna rağmen bazı siyasilerin pek çok zaman gerekli de olmadığı halde gerçekle irtibatı bulunmayan iddialarla ortaya atıldıkları görülebilmektedir. “Haraya gittim, şampiyon at tarafından ısırıldım” demenin bir politikacıya ne yararı olabilir ki? Hele bir de anlattığı olay gerçekte olmamış ise?
Hafızamda Pence’in iddiasıyla yarışacak bizden de örnekler var, ama onları tek tek aktarmakta bir yarar görmüyorum. Son zamanlarda zaten yara almış olan siyaset alanına vereceğim örneklerle yeni zedeler eklemek niyetinde değilim.
Bazen, “Siyasete girmeyi hiç düşünmediniz mi?” sorusuna muhatap edildiğim oluyor. Karşımdaki anlayabilecek biriyse şu cevabı veriyorum: “Siyaset aslında benim en çok değer verdiğim ikinci meslek alanı; eğer en çok değer verdiğim birinci mesleği sürdürüyor olmasaydım, hiç kuşkunuz olmasın, siyaseti ben de düşünebilirdim.”
En çok değer verdiğim birinci mesleğin ‘gazetecilik-yazarlık’ olduğunu herhalde anlamışsınızdır.
Mesleğimiz çoktandır darbe yiyor. Geride bıraktığımız hafta kendilerine köşe verilmiş üç yazarın gazeteleriyle ilişkisi koptu. Biri, yazılarına sürekli müdahale edildiği ve sansüre uğradığı gerekçesiyle kendisi istifa etti; diğer ikisine “Artık yazılarınızı yayınlamayacağız” tebligatı yapıldığı anlaşılıyor.
Yazar ama yazamaz çok kişi var Türkiye’de.
Ne kadar üzüldüğümü bilemezsiniz.
Körfez ülkelerinden birinde, galiba Kuveyt’te, vatandaşların istediklerinde binebilmelerine imkan sağlayan bir hara varmış; orada bila bedel ata binmek mümkün olabiliyormuş. Ne güzel. Necip Fazıl’ın önerdiği gibi, dertlerden ve kederlerden kurtulmak için ata binip şehir dışına çıkma zamanı.
Rüya görebildiği için at insana en yakın mahluk olarak biliniyor. Bizde insanlar günümüzde doğru dürüst rüya da göremiyorlar.
Sizler görebiliyor musunuz?
ΩΩΩΩ