Araba devrilince.. Tavsiyeler yerinde, ama yerine getirilmeleri imkansız.. Nedenini açıklıyorum…

53
Reklam

Eskiler “Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur” derlerdi. Öyledir. Bu gerçeği bilmeyenler de, Pazar gününden bu yana seçim sonuçları üzerine yapılan değerlendirmeleri okur ve yorumları dinlerken sözün doğruluğunu yaşayarak öğreniyorlar.

Ben de okuyor ve dinliyorum, o sayede ne yapılmasaydı daha iyi sonuç alınacağını öğreniyorum.

AK Parti yönetimine verilen akıllar da aynı minvalde. Partinin itibar ettiği gazetelerde, muteber yazarlar tarafından kaleme alınan yazılarda, seçimde yenilgiye sebep gösterilen parti yönetiminden isimlerle yolların ayrılması, hatta başarısız görülen bakanların görevden alınması tavsiyeleri bile var.

Parti yönetiminde bulunanlar ile bakanlar bu tavsiyeleri herhalde hayretle okuyorlardır.

Hayretle, çünkü onları bizzat seçen, ne yapmaları gerektiği konusunda talimat veren ve her adımda yönlendiren kişi ile tavsiyeleri dinlediği takdirde kendilerini görevden alacak olan aynı kişi.

Tavsiye ya zülfiyare dokunursa…

Bugünkü hükümette yer alan bakanlar parlamenter sistemin yürürlükte olduğu dönemde müsteşar ne ise o konumdalar. Başkanlık sistemine sahip ABD’de bu yüzden onlar için ‘bakan’ değil ‘sekreter’ unvanı kullanılıyor. Bakanlar başkanın belli konulardaki görevlerini onun adına üstlenmiş birer sekreter mesabesindeler.

‘Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’ adını taşıyan bizdeki sistemde başkan aynı zamanda partinin genel başkanı da olduğu için, partide kimin hangi görevi yerine getireceğine de o karar veriyor zaten.

Reklam

Tavsiyede bulunmak bana düşmez, ama düşseydi, esas sorumluyu işaret etmekten ben de çekineceğim için, muteber kalemlerin köşelerinde yapmakta olduğunu tekrarlamaktan öteye gidemeyecektim.

Galiba AK Parti’nin sorunu da buradan kaynaklanıyor.

Yetkiler sistematik biçimde paylaştırılmadığı için sorumluyu bulmak o kadar kolay değil. Diyelim, sureta bir sorumlu bulundu, zülfiyare de dokunacağı endişesiyle onu söylemek bayağı cesaret işi.

Oysa demokrasilerde, sistemin adı ‘başkanlık sistemi’ bile olsa, dengeler yerli yerindedir ve yapılan yanlıştan kimin sorumlu tutulacağını tespit etmek hiç de zor değildir. Denge ve denetleme mekanizmaları bunu kolayca sağlar.

ABD’ye bakalım: Önümüzdeki yıl başkanlık seçimi var. İki partiden aday olmak isteyen aday adayları çoktandır çalışmalarını sürdürüyorlar. Süreç içerisinde bir çoğu havlu atacak, sona kalan birkaç kişi arasından aday sayısı, partilerinin binlerce delegesinin katılacağı toplantısında oylanarak teke indirilecek.

Senato ve Temsilciler Meclisi üyelikleri için de sistem benzer biçimde çalışıyor ABD’de; bu sayede de seçimi kaybedenin başkalarını sorumlu tutması gerekmiyor.

Bize dönelim: AK Parti’nin 17 yıl boyunca elinde bulundurduğu, 25 yıldır aynı çizgideki başkanlarca yönetilen Ankara ve İstanbul belediyeleri için adaylar nasıl belirlendi?

Aynı soruyu şöyle de sorabilirim: Partinin eleme mekanizması olsa ve çalışsaydı, Ankara için Mehmet Özhaseki‘nin, İstanbul için Binali Yıldırım‘ın aday gösterilmesi mümkün müydü?

Reklam

Eleme mekanizması içerisinde yer alan o ilin partilileri, karşılarına aday adayı olarak çıkanlar arasından en doğru tercihi bulmakta fazla zorlanmazlardı.

Doğru tercihle aday olmayı başarmış kişi de, kazanabilmek için, seçim kampanyasının belirlenmesinde de söz sahibi olur, şimdilerde eleştirilen yanlışlıklara düşülmesini önler, o yanlışlıklar yine de yapıldığı takdirde sorumluluğun kendisinde olduğu bilinirdi.

Bakanlar için de durum pek farklı değil.

Sistem değiştikten sonra oluşan bakanlar kurulunda yer alanlar, parlamenter sistemli Türkiye’de Turgut Özal‘ın, Süleyman Demirel‘in, hatta AK Parti döneminin daha önceki bakanlarına benziyorlar mı?

İyi de bu bakanlara ‘başarısız’ yaftası yapıştırıp onları nasıl sorumlu tutacaksınız?

Lafı fazla uzatmaya gerek yok. Tavsiyeler yerinde olsa bile yerine getirilmeleri imkansız -daha doğrusu anlamsız- olduğu için boşuna nefes tüketiliyor.

Varak-ı mihr ü vefayı…

Türk siyasi hayatının en renkli şahsiyetlerinden biri 1982’de 60 yaşında kaybettiğimiz Prof. Turan Güneş‘ti. CHP’li politikacının vefatından sonra yayın yüzü gören ‘Araba Devrilmeden Önce’ başlıklı bir de kitabı vardır. O kitaptan değil, ama Prof. Güneş‘in bir makalesinden şu satırlar okunmaya değer:

“En hoşgörülü olanımızın bile hoşgörü dilindedir; gönlünde ve kafasında değil… Hiçbirimiz hiçbir zaman karşımızdakini anlamaya çalışmadık, ülkenin karşı karşıya kaldığı sorunlar için aramızda bir diyalog kurmadık. Diyalog arıyormuş gibi yaptık veya bahane bulup sıyrıldık. Hep kavga, dövüş ortamında yaşadık, toplumu da öyle yaşattık. (…) Bu rejimde herkes yaptığı yanlış işlerden ya da yapması gerektiği halde yapmadığı doğru işlerden de sorumludur.
Demokratik sorumluluk, eleştiriden tutun da sürekli ya da geçici olarak görevden ayrılmaya kadar çeşitli yaptırımlara bağlanmıştır. Bunların belki de en önemlisi insanın kendi kendine karşı sorumluluğudur.
Ülkemizin her zamankinden fazla diyaloga, konuşmaya ve tartışmaya ihtiyacı vardır.
Gerçeğin tamamı kimsenin elinde değildir. Hiç kimse tamamen haklı değildir. Siyaset adamlarını nefis muhasebesine çağırıyorum.”

‘Araba devrilmeden önce’ yapılan bu tavsiyeler bugün de önemli bence.

Boşuna “Güle gûş ettiremez yok yere bülbül inler, / Varak-ı mihr ü vefâyı kim okur kim dinler” dememişler. [Bugünkü Türkçe ile: Zavallı bülbülün sesini işittiremeden boşu boşuna gül için feryâd etmesi gibi; dostluk ve vefâ sayfasını da ne okuyan var, ne dinleyen.]

ÖNEMLİ BİR NOT:

“Seçim öncesinde yaptıkları anketlerde hangi araştırma şirketi sandık sonuçlarını daha doğru bilebildi?” sorusunun cevabı alttaki tabloda:

ΩΩΩΩ

Reklam

53 YORUMLAR

  1. Yenilenen seçimde İstanbul’un 39 ilçesinden 28’inde İmamoğlu, 11’inde Yıldırım seçimi önde tamamladı. Seçimin tamamı yenilenseydi aşikar ki İstanbul Belediye Meclisi’nde Millet İttifakı çoğunlukta olacaktı. Bu durumda oluşan bu haksızlık nasıl giderilecek?

    Bir öneri : Cumhur İttifaklı meclis üyelerinin 1/3’ü dönüşümlü olarak meclis toplantılarına katılmasınlar ve bilerek azınlığa düşsünler. Veya Başkan İmamoğlu’nun önerilerine en az 1/3’ü evet oyu versin. Aksi takdirde bunun hesabını ileride veremeyebilirler, benden söylemesi. Erdoğan mı yaman Millet mi yaman ?

  2. Sayın h.k.nın kimi yorumlarını uçuk kaçık bulanlar olduğu anlaşılıyor ki olabilir ama tümüyle deli saçması oldukları söylenemiicek kadar belli bir iç tutarlılığa sahip olduklarını da görmezden gelemeyiz ama. Sonuçta hakan beyin tırnağı etmiicek kimi mutemetler bakıyorum da hepten allame kesilmişler. Yalnız şu kadarını belirteyim; kendisine yapılmış olan densizlikleri doğrudan kendime yapılmış sayarım ve cevap hakkımı da kullanırım ona göre:)

    • H.K.’nın cevaplarını yetersiz buluyorsunuz ve ben daha iyisini yazarım demek istiyorsunuz anlaşılan !

  3. Çıban çoğu zaman patlamaz, büyükler “eyi olmadı, mikiroblaa gana garışdı” derlerdi. Çünkü çıban tam olgunlaşmadan sıkılamazdı hem çok can acıtır, hem de faydası olmazdı. Ancak çıban şöyle bir cerehat toplar, bir de sarı bir baş verirse o zaman sevinirdik, çünkü çıban patlatılmaya hazır hale geliyor demekti. İyice cerehat toplanır ve sonra da bütün cesaret toplanır çıban bir sıkılırdı. Kan, iltihap ne varsa dereler gibi akardı. Ohh! İşte o zaman beden bir rahatlardı, insan sanki yeniden doğmuş gibi olurdu. Fakat dediğim gibi çıbanın tam olgunlaşmasını beklemeden sabırsızlık edip sıkmak hem can yakar hem de fayda vermezdi….
    Kararcılar davutoğlu diyor….Ocakçılar Gül-Babacan… diyor…Bence ayrışmasınlar….. milli görüş hazır var…..orada toplansınlar….vakti gelmedi mi daha Fehmi bey…Bölün bölün nereye kadar…

    • Aslında yeteri kadar olgunlaşmış,her an patlamaya hazır bir çıban var. Bir kaç tane ayna görebilmenize imkan sağlayacaktır ama gene de siz müdahale etmeyin derim, üst çene ve üzerindeki çıbanları sıkmak beyin tümörüne sebep olabilir uyarısını görmüştüm bir yerlerde. Uzman bir doktor sizi rahatlatacaktır Türkeş bey. Geçmiş olsun:))

  4. Tüm yorumcu arkadaşlara hızlıca ve telaşlı bir not: Yorum sayfalarında çok sık yazan F. Koru okurlarından biri olduğum için, son günlerdeki suskunluğum bazı dostların dikkatini çekmiş -bu duyarlılıkları karşınıda sevinç ve mahçubiyeti birlikte yaşamış oluyorum. Yine yaşadığım ülkeyi değiştirdim 🙂 Bunun verdiği dağılmışlık durumu. Ama, hem sayın yazarımızın yazılarını, hem yorumlarını okurlarla paylaşan arkadaşları izliyorum gecenin ilerlemiş saatlerinde de olsa. Seçim sonrasındaki baskın barışçıl dil beni sevindiriyor. Seçimler geride kaldı. Tüm partilerin çıkarması gereken dersler var. Ben de önümüzdeki haftadan itibaren paylaşmak istediğim düşüncelerim olursa yazmak isteyeceğim. Sözünü ettiğim ve gerçekten menuniyetle karşıladığım sakin dili bensimseyerek ve ona katkıda bulunmaya çalışarak. İstisnasız tüm arkadaşlara içten saygı ve selamlar.

    • Bernar bey bende sunkunluğunuzu merak etmiştim.isabetli tahmininiz için tebrik ederim. yeni partinin gelişmelerini de sizden bekliyoruz.

  5. Seçim tekrarlanmış ve beklenen aday beklenen sonuçla seçilmiştir.
    Bundan sonra herkes yeni adayın ne yapacağını vs düşünmüyor AKP
    den ümidi kesmiş mevcut parti ve liderlerden ümidi keserek yeni
    bir partinin doğuşunu beklemektedir. Tek kurtuluş olarak kanımca bu görülüyor.
    ne kadar hazin .
    Bu arada sitenin kurucusu SN FEHMİ KORU nun da adı kurucular arasında geçiyor.
    Bu konuda Sn KORU bir açıklama yaparsa seviniriz.

  6. Turan Güneşe hem bu son derece gerçekçi tespitleri için manevi şahsında minnet ve şükranlarımızı sunar hem de Allahü Tealadan gani gani rahmetler dileriz .mekanı cennet olsun inşallah!

    • Prof. Dr. Turan Güneş (hukukçu), Kıbrıs Barış Harekatı’nın yapıldığı yıllardaki unutulmaz Dışişleri Bakanı idi. Cenevre’de sürdürülen görüşmeler sırasında anlaşmanın mümkün olmadığı kanaati kesinleşince harekâtın yeniden başlatılacağı anlamına gelen “Ayşe Tatile Çıksın” (Ayşe, Turan Güneş’in kızının adı) parolasını, Başbakan Bülent Ecevit’e bildirdi ve 2. Kıbrıs Harekatı başladı … Merhum Turan Güneş çok iyi klarnet de çalardı.

  7. Bakanları, milletvekillerini, belediye başkanlarını, parti il başkanlarını … hepsini R.T.Erdoğan belirliyor. Yani uzunca bir zamandır AKP = Erdoğan eşitliği geçerlidir.

    Bu durumda AKP’ye yol göstermek ile Erdoğan’a yol göstermek aynı şeydir. Fakat kimse Erdoğan’a yol gösteremez. Zira o herşeyi herkesten daha iyi bilir. Diğerleri ancak O’nun sayesinde o mevkilere gelebilmiş fanilerdir. Bin deyince binecek İn deyince inecek bu fanilerin hadlerini bilmeleri gerekir.

    Dolayısıyla Erdoğan çevresini değiştirmeliymiş falan gibi tavsiyeler boş işlerdir. Zira AKP=Erdoğan’dır ve Erdoğan da budur.

    Muhtemelen 1-2 yıl içinde erken seçim yapılacak, AKP %20’nin altına inecek belki seçim barajına takılacak. Seçimi kazanacak mevcut ve yeni partiler şimdiden “tarafsız Cumhurbaşkanı altında güçlendirilmiş parlamenter sistem” üzerinde çalışmalı ve bunu kamuoyu ile paylaşmalıdır. (Mevcut sistemle seçimlere gidilirse ‘Genişletilmiş Millet İttifakı’ ileride tarafsız olacak bir Cumhurbaşkanı adayı belirleyebilir)

    “M.Kemal’e zerre muhabbeti olanlar cenazeme gelmesin, vasiyetimdir” ve “Yunan kazansaydı daha iyi olurdu” diyen Kadir Mısıroğlu’na övgüler düzenler Türkiye Cumhuriyeti’nde baki olamazlar, yakında gidicilerdir. Herşey çok güzel olacak şiarı sadece İstanbul ile sınırlı kalmayıp tüm Türkiye’yi saracaktır. Çağdaş ve milli muhafazakarlar ile çağdaş ve milli laikler el ele bunu başaracaktır.

  8. AKP nin durumunu asabiyet teorisiyle açıklayabiliriz.En doğru teşhislerden birisi de “Güç zehirlenmesi”

  9. Yeni bir parti kurulursa Ak parti alternatifi olur. Zira Ak parti ve MHP yerel seçim sonuçlarına göre oy oranları düştü. Saadet partisi genel başkanına göre Ak partide yapraklar dökülmesi an meselesidir. Bütün gözler Davutoglu ile kurmaylarinda..
    Selam ve dua ile…

  10. “Güle gûş ettiremez yok yere bülbül inler, Varak-ı mihr ü vefâyı kim okur kim dinler” Kendimi tamda böyle hissediyorum ya da “Derdime vâkıf değil canan beni handan bilir/ Hakkı vardır şad olanlar herkesi şadan bilir/ Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil/ Çektiğim âlâmı bir ben birde Allah’ım bilir.” Susmaya gönül razı değil ama Saray’ın etrafı ses geçirmez bir teknolojiyle kaplanmış galiba… Ne duyan ne de tesirlenen var…
    Sefa ile…

  11. SY. EDİTÖR
    Yorumcuların kendi düşünsel üretimi olmayan uzun alıntılarla ilgili bir politika geliştirmenizi öneriyorum.
    Özellikle havuzun atık sularının buraları kirletmesine izin vermez iseniz seviniriz.

    Ülke ve olaylarla ilgili okuyucu yorumlarının çok önemli ve saygı duyulması gerektiğine inanıyorum. Ancak okur yorumlarında, bulunduğu mecralarda okunmayan, hatta bu sitenin kurulmasına neden olan anlayışın hakim olduğu iklimde üretilen pespaye metinlerin paylaşılması, site takipçileri kadar sitenin kurucusuna da saygısızlık olduğunu düşünüyorum.

    Herkes otursun düşünsün kendi ifadeleri ile yazsın ancak kimseye de havuz metinlerini buralarda paylaşması imkanı verilmesin. Çok beğendiği yazı var ise ve tavsiye ediyorsa da linkini vermekle yetinsin.

    • Sadece havuz medyası değil, kim olursa olsun bir yazarın makalesinin tamamını copy/paste ile burada yayınlamak ahlaki bir davranış değil. Önerinize katılıyorum, editör buna izin vermemeli.

  12. Eskicioğlu’na
    Bugünkü yorumumu Sinan Eskicioğlu’na yönelteceğim. Koru’nun sayfasında yayınlanacak.
    Akevler, zorlama ilkesini reddettiği için İzmir’deki site karma karışıklık içindedir. Baskı olmasın diye cemaatle namaz bile kılınmamıştır. Eskicioğlu’nun bu makalesini okumadan önce yaptıkları tuhafıma gitmişti. Teşhis yerindedir ve Akevler’in yaptığı da doğru olabilir. İnsanlar atalarının yaptıklarını yaparak değil kendi içtihatlarına göre yaşamalıdırlar.
    Akevler’in ve Eskicioğlu’nun yaptıkları hata şudur, insan istediği dili konuşabilir ama dilsiz topluluk olmaz, kişi de olmaz. Örf de böyledir. Topluluğun kendine özgü kıyafeti olacak, örfü olacaktır. Bunlar olmadan topluluk olmaz. İnsan kurallar içinde özgürdür. Kuralları koyma özgürlüğüne sahiptir, kuralsız topluluk olmaz. Akevler’in kendine özgü ve kendisinin oluşturduğu kuralları olursa varlığını sürdürür. Yoksa biraz sonra Akevler’de yaşayanlar birbirini tanımaz komşular olurlar.
    Birinci Akevler uygulamasında bazı hatalar yaptık.
    1) Gelenek Müslümanlarını Müslüman saydık. Onlarla kurduğunuz site kendine özgü bir çalışma ve yaşama kurallarını oluşturmadı.
    2) İnşaatı ortakların katkıları ile yaptık. Parayı veren düdüğü çaldı. Sıradan ev sahipleri olduk.
    3) Yalnızca oturmayı hedefledik. Çalışma imkanlarını oluşturmadık.
    4) Çift daireli katlar yaptık. Binalar birlikte yaşamaya elverişli olmadı.
    İşte şimdi İstanbul’da bu hataları yapmamaya çalışıyoruz. Yüz lojmanlı apartmanlar uygulaması ile aynı zamanda hicret ile demir parasını getirmiş olacağız. Başını örtmeyenler başka semtte, başı kapalılar başka semte oturacaklardır.
    Sorun, 15 yaşına gelen bir kızın veya erkeğin eşini özgürce seçmesi ve anlaştıkları yaşam tarzına uygun apartmanlarda iş bulup yerleşmeleri sorunudur.
    Eşler çalışma ve yaşama tarzlarını seçerken maddi imkanlar onları zorlamamalıdır. Yüz lojmanlı apartmanlar tam da bunu yapmaktadır. Yüz lojmanlı semt apartmanları kurmadıkça olmaz, dayatma ile topluluk oluşmaz.
    Zinanın yeniden tarif edilmesi gerekir. Zina; gizli yapılan cinsî ilişkidir, evlilik yapamayacakların cinsi ilişkisidir, bir kadının iddetini beklemeden başka bir erkekle cinsi ilişkisidir.
    İki türlü nikâh vardır, İslam nikahı ve muta nikâhı. İkisi de meşrudur. Boşanma da evlenme de kurallara bağlanmıştır ama kolaylaştırılmıştır. Baş örtüsü İslam evliliği ile muta evliliğini birbirinden ayıracaktır. Başka bir şey de olabilir.
    O halde Eskicioğlu’nun ve İzmir yöneticilerinin ilk yapacakları iş İstanbul Ar-Ge çalışmalarına katılmaktır.
    Davet ediyorum.

    • Bernar bey, yorumlarınızın takibi öyle bir bağımlılık oluşturmuş ki bakın bir gün dahi sesiniz çıkmasa aranıyorsunuz…’Bir süreliğine dinleneyim,enerji toplayayım,temmuzda kaldığım yerden devam ederim ‘diyorsanız, bu da hakkınız elbette.Ama bende bir kuruntu var; olaki sansüre uğrayan bir yorumunuz oldu da buna gücendiyseniz bence gereksiz.

      Satır aralarından anladığımıza göre Fehmi bey bile kendisine sansür uyguluyor .Haksız mı ?bence şu zeminde haksız sayılmaz.Yazarken ben de kendime sansür uyguluyorum;çünkü bu hassas zemini gözetmemiz,korumamız gerekir diye düşünüyorum.Verdiğiniz molanın şu son yazdıklarımla bir alakası yoksa kuruntuma veriniz ve geçiniz…Selamlarımı sunarım…

  13. Benim anlamadığım şu, neden herkes bu partiye akıl verip de şöyle yaparsan tekrar seçimleri açık ara kazanırsın demeye çalışıyor? Neden kaybettiği ayan beyan ortada, değişecek olsa bir önceki seçimde değişirdi. Bu parti de anap olma yolunda belli, fabrika ayarı vs., istese de değişemez artık, dün dündür bugün bugündür demiş bir büyüğümüz.
    2013’te fed faiz artıracağım dedi, bizim ülke hariç bütün ülkeler tedbir aldı ve göz göre göre krize girdi. Üretim ekonomisi yerine beton ekonomisine aktarıldı kaynaklar. Hukukun üstünlüğü, insan hakları, basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, serbest piyasa, kuvvetler ayrılığı daha on tane sayarsın bunlar dünyanın yüzlerce yıldır benimsediği evrensel değerler. Bunlarda 17 senede ileri mi gidildi geri mi gidildi? Ekonomi zaten bunların sonucu, artan işsizlik, faizler, rekor kurlar, bütçe açıkları, mülteciler.

    Kimse tersinden bakmıyor olaya, bunca soruna rağmen, bu partinin hala bu oyları alıyor olması mucize esasen. Goebbels mezarında ters donmüs olabilir.
    Esas sorgulanması gereken, nasıl olup da halen kuvvetli bir alternatifin ortaya çıkmamış olmasıdır.

  14. Ömrü hayatını inanç özgürlüğü için feda eden, bu yolda gerektiğinde her türlü zulme uğrayan adamların torunları bu seçimde CHP’ye oy verdi.
    28 Şubat döneminde eğitim hakları ellerinden alınan, bulundukları okulların önünde yerlerde sürüklenen, soyunmaları için ikna odalarına alınan ve perukla eğitim görmeye zorlanan başörtülü kadınların çocukları bu dönemde CHP’ye oy verdi.
    Bir zamanların kudretli generallerinin “Pez…k” diye küfrettiği, Millî Güvenlik Kurulu toplantısında önüne “Şarap kadehi” koyduğu Erbakan’ın ekibinden olduğunu söyleyenler CHP’ye oy verdi.
    Çarşaflı olduğu için “Kara Fatma” hakaretine uğrayanlar, başörtülü olduğu için kafaları “bez bağlanmış çocuk poposuna” benzetilenler, CHP’nin zafer kutlamalarında belediye önünde bira kutuları kaldıranlarla, cami önlerinde viski patlatanlarla birlikte zafer işareti yaptı.
    Daha 10 yıl önce, “Kamuda çalışmaları laikliğe aykırıdır” denilerek âdeta vebalı muamelesi gören başörtülü kadınların pek çoğu, CHP’ye oy verdi.
    Teröristlerle girdiği silahlı çatışmada kırılıp yere düşen çocuğunun şehadet beratını almak için gittiği askeriye kapısından içeri alınmayan annelerin diğer çocukları, CHP’ye oy verdi.
    Bir zamanlar sakıncalı bulunup kapatılan ama AK Parti iktidarı döneminde yeniden aktif hâle getirilen İmam Hatip liselerinde okuyan dünün çocukları 18 yaşına basar basmaz koşup CHP’ye oy verdi.
    20 yıl önce devlet battığı için maaş alamayan devlet memurlarının büyük bölümü, CHP’ye oy verdi.
    Yine 20 yıl önce parası olmadığı için tedavi gördüğü hastanelerin izbe odalarında günlerce ve hatta aylarca rehin tutulan insanlar ve onların aileleri CHP’ye oy verdi.
    Düne kadar engeliyle baş başa bırakılan ama AK Parti iktidarı döneminde maaşa bağlanan engelli kardeşlerimiz gidip CHP’ye oy verdi.
    Bir zamanlar banka önlerinde kilometrelerce kuyruk oluşturan ama bugün yılda iki ikramiye alan yaşlılarımız CHP’ye oy verdi.
    Bir zamanların kimsesizleri olan ama bugün devletten maaş alan dul ve yetimler koşup CHP’ye oy verdi.
    Elden ayaktan düşen annesine, babasına baktığı için maaş alanlar CHP’ye oy verdi.
    Bir zamanlar İstanbul’da pislik içinde yaşayan, yıkanacak su bulamayan ve infilak eden çöplerin altında can veren insanların yakınları ve akrabaları CHP’ye oy verdi.
    Şu ülkede binbir türlü işkenceye maruz bırakılan, dilleri yasaklanan, hapishanelerde işkencelere maruz bırakılan, faili meçhul suikasta kurban giden ve cezaevlerinde dışkı yedirilen ama AK Parti iktidarı döneminde hak ettikleri vatandaşlık haklarına kavuşan Kürtler ne yaptı? Onlar da kendilerine 70 yıl boyunca zulümden başka bir şey vermeyen CHP’ye oy verdi.
    Bir zamanlar AK Parti üzerinden nemalanan, makama, şana, şöhrete ve tabii ki paraya kavuşanlar da gidip CHP’ye oy verdi.
    AK Parti iktidarı döneminde ataması yapılan devlet memurlarının neredeyse tamamı CHP’ye oy verdi.
    AK Parti döneminde devletin en üst düzey kadrolarına yerleştirilen müsteşarların, müdürlerin, genel müdürlerin ve diğer personellerin oy verdiği sandıklarda CHP’nin oyu yüzde 85 çıktı!
    Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta kademesini oluşturan generallerin oy kullandığı sandıklarda, HDP ile ittifak yapan, “YPG terör örgütü değildir” diyen CHP’ye yüzde 87 oy çıktı.
    Daha düne kadar “Bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adamlar, cahiller, eğitimsizler, makarnacılar” diye hakir görülenler CHP’ye oy verdi… Hepsi değil ama hatırı sayılır bir bölümü yaptı bunu!
    Milletin kararına, yani millî iradeye saygımız elbette ki sonsuz ama insan yine de “Nasıl olur?” diye soruyor. “Nasıl olur da bu kesimler gidip celladına âşık olmuşlar gibi CHP’ye oy verdi?” demeden edemiyor.
    Ama bundan önemli olan bir soru daha var.
    AK Parti’yi temsil eden herkesin ama herkesin başını iki ellerinin arasına alıp, “Biz ne yaptık da bu insanların CHP’ye, hele hele HDP ile iş birliği yapan CHP’ye gitmesine sebep olduk?” diye sorması gerekiyor.
    Geçenlerde bir yazar arkadaşımız, hepimizin üzerinde düşünmesi gereken bir konuya değinmiş, “Acaba Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde sandık kurulsa, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ya da AK Parti’ye kaç oy çıkar” diye sormuştu.
    Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bu sorunun cevabını en azından merak etmesi gerekiyor!
    S.ÖZIŞIK

    • chp’yi haksiz yere o kadar seytanlastirdiniz ki, kendiniz bile inanamiyorsunuz. keske akp’nin yaptiklarini da objektif bir sekilde gorebilseydiniz, o zaman neden verildi oylar anlardiniz.

    • Hurşit bey merhaba. Bir köşe yazarının makalesinin tamamını copy/paste ile burada yayınlamak doğru değil. Kendi yorumunuzu yazıp bu makale için de link vermeniz gerekirdi. Benzeri işi yapanların hepsini eleştirdik. Lütfen bu konuda duyarlı olalım.

    • Gerçi kopyala yapıştır yapmışsınız ama yinede boşuna yorulmuşsunuz.Bu yazıda o kadar çok yanlış varki ! Ama bir tanesi var’ki tam gülünecek derece’de !
      Bu memlekette diyor senede iki kere 1.000’er TL ikramiye alan emekliler CHP’ye oy veriyor diyor .Yahu bundan doğal ne olabilir ! Emekliye ikramiye CHP’nin önerisi ile verildi , hatta CHP bir maaş verelim dedi , hükümet nerden bulacaksın , kaynak , maynak derken 1.000 TL’de karar kılındı.
      Siz herhalde vatandaşlık haklarınızıda bilmiyorsunuz kanımca.
      Size hatırlatayım! Bütün “Seçilenler” vatandaşın refahı ,eğitim ,öğretim,sağlık,altyapı gibi hizmetlerden eşit ve adilane bir şekilde yararlanması, bunların gözetilmesi, kanunların uygulanması ve iyileştirmeler yapmak için göreve talip olurlar.
      Hükümetlerin(Partilerin) görevi bittiği zamanda tarihteki yerlerini alırlar ve bunun değerlendirmesinide yine vatandaş yapar.
      Yoksa önceki hükümetler zamanında yapılan eksik,yanlış yada yetersiz uygulamaları örnek göstererek bütün yapılanları yeterli görmek mümkün değildir.
      Şunu unutmamanızı salık veririm,”Kötü örnek emsal teşkil etmez”
      Sağlıcakla kalınız.

      • Murat bey! Faydalı olacağıni duşünduğum için bir kopileme yaziside benden olsun.

        “Geçtiğimiz hafta içi Adalet ve Kalkınma Partisi İl Başkanlığına Kırıkkale Belediyesi Aday Adaylığı için resmi başvurusunu yapan MTA – Başkanlığı Daire Başkanı Hurşit Gündoğan, yasal süre içerisinde bulunduğu görevinden istifa etmediği için aday adaylığı iptal edildiği öğrenildi. AK Parti Kırıkkale İl Başkanı Mehmet Demir ise, konu hakkında gazetemize yaptığı açıklamada olayı doğruladı”

        • Burada da Hurşit Gündoğan adında bir yorumcu (bu sefer copy/paste yapmış) var ! Belki de aynı kişidir.

          • Evet ayni kişi. Yalniz….Kopi paste olayinda yalnislik var.Aslinda o yazı H G tarafindan kopi paste gazeteden yapilmamiş…
            havuzun yazilari onlar tarafindan hazirlandigi için. Belliki konturol aşamasında O yazi hangi yazara verileceklerinden habersiz dosyadan kopilemiş yapistirmiş.
            Havuzda yazilacak yazilar akp nin maaşini devleten alan memurlari tarafindan hazirlandiğini yurt ďişinda yaşayanlardan sağir sultan dahi duymuş. …..
            Tabii sizde öğle bir şans yok.

  15. BİZDEKİ CUMHURBAŞKANLIĞI(Türk tipi başkanlık diyelim)SİSTEMİNDE HER SEÇİM BAŞKANLIK İÇİN REFERANDUM ANLAMI TAŞIR.
    Her yetki bir fanide dır.
    Herkesi o seçip halkın önüne çıkarıyor.
    İstediğini görevden alıyor(seçilmiş bile olsalar).
    Bizde patron veya başkan asla kaybetmeyecek şekilde konumlandırır kendini.
    Sorumlu olarak atadığı yetkili başarısız olduğunda değiştirilir ve değiştirme sayısında bir sınırlaması yoktur.
    Başarılı olduğunda onu bu göreve getiren kutsanır.
    Her iki durumda da Başkan veya patron un konumu tartışılamaz.
    GÖREVE GETİRİLEN YETKİLİ BAŞARISIZ İSE BAŞARISIZDIR.
    BAŞARILI İSE ONU O GÖREVE GETİRENİN BAŞARISI OLUR.
    En garantili yönetim şekli geri toplumların yönetim modeli budur.
    YETKİLENDİRDİĞİ YETKİNİN HER İŞİNE KARIŞIR.
    Başarısız olursa yetkilendirilen başarısız sayılır.
    Başarılı olunca yetkilendiren başarılı sayılır.
    Peki bunu ataması yapılanlar bilmez mi?
    Genelde seçilen adaylar günah keçisi olmayı baştan kabullenir.
    Asla bu görevi hak etmediklerini bilirler.
    Kurşun asker olmalarının istendiğini bilirler.
    Buna rağmen alan razı veren razı durumu vardır.
    Halk gerçek sorumluyu tespit edemediği sürece bu altın oyun devam edecektir.
    O kadar çok’ bu günah keçisi olma’ hevesli olmak isteyen varken; başkanın eli çok güçlüdür.
    GÜNAH KEÇİLERİ asla bu makamları rüyalarında göremeyecek makam heveslisi tiplerden seçilmektedir.
    Yıllarca büyük paralar harcayarak önemli bir başarıya imza atamamış kulüp başkanları kulüpleri borç batağına sokmuşlar her başarısızlıkta seçtiği teknik direktör ve futbolcular değişmiş ama kendileri çok uzun yıllar değişmemişler dır.
    SADECE BİZDE YETKİ VAR SORUMLULUK YOKTUR.
    BİR BAŞKA İFADE İLE SORUMLULUK VAR YETKİ YOKTUR.
    Yetkisi sonsuz olan, sorumluluğu olmayan atayandır.
    Yetkisi yok, sorumluluğu olan ise atananlar dır.
    Böyle yerlerde herkes bir baş olmak için yapamayacağı şey yoktur.

  16. İsrailli ilk Astronotu uzaydan dönüşte dünya kabul etmemişti. Cayır cayır yanan uzay aracındaydı. Ay da kabul etmemiş…

    Bir vesileyle uzay’a gitmek konusuna değinmiştim http://u0i.626.myftpupload.com/yerel-secimde-en-gorunur-kisilik-cumhurbaskani-erdogan-ya-secmen-surpriz-yapmaya-kalkarsa/ 7 Mart 2019 at 09:32

    Ne demiştim: İsrail “Ay”a gitme işine yarı-özel bir firmayla el attı, hatta uzay aracını geçen ay fırlattı. Gidip gelenlerden bir şeyler öğrenelim, kim ne der? Ancak bilim adına uzaya gitmekse gaye, bizim için bu lüzumsuz bir masraf. Teknoloji olarak, ekonomiye bir faydası olacaksa buna diyecek birşey olamaz. Yahudiler, para babası; bunu yapabilir. Güney Afrika’lı milyarderlerinden biri tek başına bu projeye katkıda bulunmak için 40-45 milyon dolar hibe ediyor. “Ay”a gidip birkaç taş-toprak numunesi al gel, sonra da hava at! Kendileri de itiraf ediyor. Bu çokçası prestij temini için yapılan bir iş. Bir «İlki başarma tutkusu»! Araçları Nisanda “Ay”a inmek için uzay yolunda gidiyor. İlk yahudi astronot uzaya gittiğinde çok sevinmişlerdi. Ama, dönüşte cayır-cayır yananlar arasındaydı. Bakalım bu defaki prestij test sonucu n’olucak? Uzaya gidip gelme hesap-kitap işi. Dayanıklı araç yapmak-kullanılan alaşımı üretebilmek bizim için gitmekten daha önemli (henüz araba motoru yapmış değiliz, sanırım). Uzay işi ilginç olmasına ilginç tabi. Değişmez fizik kurallarını öğrenip istifade etmek için yapılan hesaplar sonucu bu mümkün. Çünkü Allah, sistemini insanların bunu da başarabileceği nitelikte kurmuş (zaten Kurandaki ayetler arasında bu duruma işaret eden ayet de var).

    İsrailli ilk astronot uzaydan dünyaya dönüşte yanarken, müslüman (Malezyalı) astronot Kazakistan’dan uzaya çıktığında maşallah uzayda nasıl namaz kılınabilirmiş bütün dünyaya göstermişti ve Allah’ın izniyle sağ-salim döndü.

    İsrail’li firmanın Ay’a yolladığı uzay aracının işleri de ters gitti umduklarını bulamadıla. Araç ay yüzeyine çakılmış. Misyonunu başaramamış yani. Dün gazetelerden birinde İsrailli o firmanın “Ay”a gitme projesinden artık vaz geçmiş olduğunu okudum. Ortadoğu’da başkalarına kan kusturma pahasına gıdım gıdım genişleme projesinden de vazgeçse ne isabetli olur. Acaba yahudi dindarları arasında uzaydaki başarısızlıklarını İsrail’in Ortadoğuda yaptıkları zulme bağlayanlar var mı? Onları bu işten vazgeçirebilecek bir ABD acaba bu konuda nasıl düşünüyor. Mazlumun ağını almak onlar için ne anlama geliyor?

    • Sayın H.K.
      Cehaletime verin ama ciddi misiniz yoksa ironi mi yapıyorsunuz anlayamadım. İroniyse eğer; eh idare eder. Ciddiyseniz diyecek bir şey bulamadım açıkcası…

      • Evet cehaletinize veriyorum. Niye ironi olsun ki? Bu haber karşısında bir yorum. Olan her olayın yoruma açık nitelikleri arasında işin bir de bu yönleri var. Ortadoğu dinlerin başladığı, bizim de içersinde olduğumuz çok önemli bir coğrafyadır. İslamın anlamı huzurdur, dinimiz Tevhid Dini (bu noktaları araştır anlamı hakkında düşün). DiN’e sahip çıkan Allah, Evrenin yaradılışına da sahip çıkmaktadır. Bu hiçbir dini kitapta bu kadar net değil. İsrail dünyaya barış gelmesi için kimi takıyor ki? ABD dünyada en güçlü devletdir. İsrail teknoloji olarak Ortadoğuda zaten en güçlü devlet iken, yetmiyormuş gibi ABD’ye sırtını dayamış durumda. İşlediği günaha onu da ortak ediyor. Onu manipüle edip dururken bu yaptıklarının başkalarına bir zulm olduğunu görmesi lazım. Allah (=Al İlah=The God). Acaba O’nu yeterince tanıyabiliyor mi?

        • Madem ironi değil ifademi açarak tekrarlayayım; evrene ve bilimsel yaklaşıma bu bakış açısına söyleyecek bir şey var mı emin değilim. Sadece bağlantısını paylaştığınız videoların, ilham almak için izlediğiniz belgesellerin, pek de adil davrandığı söyleyemeyecek, ABD uzay çalışmalarından olduğunu hatırlatmak lazım. İsrail uydusunda yaşanan sorunun yapılan zulmün yansımasından çok mühendislik hatası olması daha olası geldi bana.
          Bu arada “hey! sakin ol adamım” diyesim geldi nedense.

          • Ne videosu paylaşmışım? Dünya denen şu uzay cisminin bütün haşmeti ve gürültüsüyle dönüşünü gösteren videoyu kastediyorsunuz herhalde. Yahya Özal dünyanın düz olduğuna inandığımı zannederken, ben de kendisinin dünyayı düz değil 8-köşeli bir cisim olduğuna inandığını sandığım için o linki verdim. Yusyuvarlak olduğunu görüp anlasın diye!

            Diyorsunuz ki İsrail uzay aracının burun-üstü Ay’a çakılması, gurur kaynağı olacak ilk astronotlarının dünyaya dönerken imhaya maruz kalmış olması birer mühendislik hatası. Hesap hatası olabilir. Beşer şaşar! Ancak her iki olayda da bir ilki başarmış olmak gibi nefsi bir ihtiras var ve ihtiras sahibi devlet kendi coğrafyasında şımarık bir zengin çucuğu gibi aynı mahalledeki komşularına zulmederken, taşkıntılık ederken:

            1. Evrensel normları aşmış, ikaz falan dinlemeyen,
            2. Dünyanın materyalist en güçlü devleti ABD’yi dini yönden tavlamış ve..
            3. Onu kendine bağlamış ve bu şekilde dünyada kimseyi takmayan,
            4. Haksızlık yaptığını ifade eden dünya ekseriyetine (ABDnin arkasına kaçıp) kafa tutan,
            5. Kendi mensuplarını fasulye gibi nimetten sayan; üstün ve seçkin ırk gören
            6. Böyle olmak yetmiyormuş gibi, yeryüzündeki diğer insanları ikinci sınıf gören

            yahudi marka gaddar bir devlet otoritesi. Dünyanın dışına çıkmak ufak tefek bir olay değil, dünya kamuoyunun dikkatini çeken büyük bir olay. Eminim o devleti yönetenler ve resmi hahamları her iki olayda (yani ilk astronotun dönüşü ve Ay’a uzay aracı yollama) da inandıkları tanrıya dua etmişlerdir. Üst üste her iki defada da o tanrı onları duymamıştır. «Allah’tan başka tanrı yoktur» diyen ezan seslerine inananlara zulmedenlerin inandığı yegane tanrı Allah ise onların bu dualarını kabul etmemiştir. Olayın böyle yorumlanması doğaldır. Gönül isterdi ki İsrail haksızlık yapmasaydı, böyle yorumlara sbebiyet vermeseydi.
            Siz diyorsunuz ki bu iş zulmün yansıması değil, bu iş mühendislik hatasında ibaret.. Allah ile ne alakası var bu işin? CHPli laikçilerin ekseriyetinin böyle düşünmesi bir sürpriz değil. Ancak, Anadolu kültüründe dindar insanlar her zaman Allah’ı anar her şeyi bu açıdan düşünür, zaman zaman özeleştiri yapar kendilerine çeki düzen vermeğe çalışır.

            Anadolu’da «Allah’ın sopası yok ki» diye bir tabir vardır. «Gördün mü gününü, yaptığın hatayı, söylediğin sözü duydun mu, sana bunu Allah söyletti» türü bir başka tabir vardır. Demem o ki «mühendislik» hatası yapan varsa bir de yaptıran vardır. Uğur Bey geçen gün bu konularda epyce ayrıntılara girmiş, o yorumlara da bir göz atıverin. http://u0i.626.myftpupload.com/istanbulu-imamoglu-kazandi-hafizasiz-bir-partiye-donusen-ak-parti-turkiyeyi-de-kaybeder-mi/ Uğur 24 Haziran 2019 at 23:00

            Unutma! Allah’ın sopası yok! Çünkü bir şeyin olmasını dilerse “Ol” demesi yeter. Olacak olaylar her zerresiyle onun “Ol” demesini bekler. Emre amadedir. İster sakin ol ister hopla zıpla, bu özelliği Allah’a yakıştıramayan “şirk” içersindedir. Bunu da unutma!

        • Sayın H.K.
          Tüm agresifliğinize rağmen, din sizin bakış açınızdan ibaretmişçesine şirk ithamlarınıza rağmen “adetullah” ve “ayetullah” kavramlarını tekrar gozden geçirmenizi salık veririm.
          Yorumlarda çokça bahsedilen “akıl*iman sentezi” (“akıl/iman”, “akıl+iman” bayağı operatör tartışması olmuştu sizin versiyonunuzu bilemedim artık) bu bağlamda devreye girmeli sanki.
          Sağlıcakla

          • Söz hakkı doğunca, kendi görüşünü savunmak ne zamandan beri agresiflik oldu? Dini konularda Müslümanın merkezi referansı Kuran’dır. Siz buna yabancıysanız kimde kabahat? “Şirk” konusu itham falan değil bilginiz olsun diye ilave ettim. Allah’ı yeterince tanımamak büyük eksiklik. Affetmeyeceği bir konu. Ayetullah, adetullah neyse bu temel konuyla alakası nedir?

        • Bir alıntı da benden olsun:
          “Adetullah: Tabiatta canlı cansız bütün varlıkların nasıl hareket edeceklerini belirleyen Allah’ın emirleri, O’nun koyduğu değişmez düzen ve kurallara adetullah ya da sünnetullah denir.”
          “Ayetullah:2/ el-Bakara -252- İşte bunlar ALLÂH’ın âyetleridir. Onları sana doğru olarak okuyoruz. Muhakkak ki sen o gönderilen Resûllerdensin.”
          Temel konuyla ilgisini kuramamışsanız, temel konu hakkında bir fikriniz olduğundan kuşkuluyum doğrusu.

          • “Şirk” konusu temel bir konu. Allah’ı herhangi bir eş kosmadan tanımak ve maruz kalınan şartlara ragmen bunun gereğine göre yaşamak mükellef olduğumuz net bir durumdur. Adetullah ve ayetullah konusunu ortaya atarak bu netliği kamufle etmek veya sulandırmak gibi bir niyetiniz mi var?

            Tanımınız üzerine “Adetullah” konusunu ele alalım. Burada Allah’ın tabiat kanunları dahil herşeyin nihai analizde yegane belirleyicisi olduğu ifade edilmiyor mu? O halde bunu göremeyerek “mühendislik hatasına” sığınma” ihtiyacı ne oluyor? Adetullah ilişki çerçevesinde benzer bir düşünceye sahipseniz kunuyu “itham”lık bir durum olarak idrak etmenizin sebebi ne? Siz ne dediğinizin gerçekte farkında mısınız ki “..fikriniz olduğunuzdan kuşkuluyum“ türü laflar edebiliyorsunuz?

            “Ayetullah” olarak ifade ettiğiniz ayetler konuyla ilgili görüşünüzü destekleyen ne buluyorsunuz? Konuyla alakası nedir? Hz. Peygamberin resulluğu konusunda kuşkulandırıcı bir durum mu arzetmiş oldum? Siz Allah’ın “Ol” deyince olduran kudretinin Kuran’da bildirilen ayetlerden olduğunu bilmiyor musunuz?

    • Eğer bir gün biz de uzaya araç gönderirsek, astronotumuzun (gökmen) CHP’li olmamasına dikkat etmeliyiz. Neme lazım, yanar manar !

      • Ne yani, “Gökmen”ni de tekelinize aldınızı mı sanıyorsunuz? Ey yukardaki ‘Neki Bu’ hu huu! ironi istiyorsan işte “mim”in yaptığı bir ironidir!

    • Kusura bakmayın da böyle alakasız yorumlar hem Sn. Koru’ya, hem de yazıyı ve yorumları okuyanlar için büyük bir saygısızlık.

      • Ortadoğu ülkeleriyle ilgili gelişen olaylar ister istemez ilgi alanımızdadır (önemli bir komşuyuz). Niye saygısızlık olsun? Öyle bir niyetim asla yok. Üstelik, bu konular Editörün sorumluluğu arasında. Yukarda Sn “Neki Bu” yorumu için yaptığım yoruma da bir göz atın.

    • H.K size uygun bir sıfat yok. Acınacak haldesiniz. Korkarım dünyanın düz olduğuna inananlardansınız

      • Sn İsimsiz. Benim linkini verdiğim yorumum Mart ayında yapılan bir yorum. İsrail’in yaptığı zulm de tarihi itibariyle epeyce eskilere gidiyor. İsteseler bu sorunu onlarca yıl önce halledebilirlerdi. Şu verdiğiniz linkte görülen 26 Haziran tarihli haberde bile amaçlarında pek bir sapma yok. Parayla satın alma yoluna gidiyorlar. Yıllardan beri bu kadar kan dökmeden, zulmetmeden de bu vaadettiklerini yapabilirlerdi.

        Hak iddia etmek için büyük yatırımlar yapmaları doğal ve cingözce bir plan. Kendileriyle hemfikir olmayan herkesi satın alacak kadar zenginler. Ingilizler süveyş kanalını yaptıklarında Mısır bize bağlı bir vilayet idi. Bu yatırımın finansmanı oldukça büyüktü, para basan taraf zaten belli. Bu yatırımların korunması 1. Dünya savaşının çıkarılmasına yol açan (kendilerince) haklı gerekçelerden biri idi. Tabii madalyonun bir yüzünde geri kalmışlığın bedelini ödemek de var. Bu da eleştirip durduğum, sebeplerini sorguladığım, gözönüne getirmeğe çalıştığım bir konudur…. Yahya Özal tip acınacak kişilerde bunu anlayabilecek kafa/kapasite yok!

    • Hani, Ammar bin Yasir işkencede inandığının tersini söylüyor ve efendimizden gelen ” kalbin nasıldı Ammar?” sorusuna verdiği cevap üzerine..
      İşte herkes o işkence zamanının korkusuyla yazıyor ve konuşuyor sayın sönmez.( Yani sorumluyu yazamıyor ve konuşamıyor. Doğal değil mi?)

  17. Başka bir doktorla kıyaslama yapmaksızın konuşmak gerekirse bizim doktorun işinin ehli uzman olup olmadığına bakmaksızın sadece abdestli namazlı diye o doktora giden ve ameliyat masasında kalan hasta misali oy veren müslümanlara üzülüyorum.Yada babasının da insan olduğunu unutarak hata yapmayacağını düşünen çocuk misali oy kullanıyor müslüman çoğunluk maalesef, üzülüyorum ama çok.
    Bir şeyin sanki farkına varmak gerekiyor;DEĞİŞEN VE GELİŞEN TOPLUMA KARŞI DEĞİŞİM GEÇİREMEYENLER KAYBETMEYE MAHKUMDURLAR.

Yoruma kapalı.