Ayasofya’nın yeniden cami olarak Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görev alanına girmesini sağlayan Danıştay kararı ve ardından yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi yürürlükte. İlk kez ibadete açılacağı 24 Temmuz Cuma günü için hazırlıklar devam ediyor.
Her şey planlandığı gibi gidiyor…
Dış görünüş böyle.
Ancak yine de devlet yetkililerinin konuyu ele alışlarında bir geri çekilme, bir savunma ihtiyacı da hissedilmiyor değil.
En fazla işitilen de “Ayasofya kiliseden camiye çevrilmiyor, müzeden camiye çevriliyor” savunması…
Öyle, ama Fatih Sultan Mehmet ile kurulan ilişki sebebiyle, yapılanın algılanması kiliseden camiye döndürme şeklinde oluyor.
Bunda bir sorun mu var?
Galiba var.
Hz. Ömer, Halid bin Velid örnekleri
Ayasofya’nın cami olarak ibadete yeniden açılacak olması İslam Dünyası’ndan bazı kesimlerce de sevinçle karşılandı. Buna karşılık, özellikle konuya İslami açıdan yaklaşan bazı kalemler yapılanın doğru olmadığı görüşünde ısrarlılar.
Arap basınını izleyenler çok sayıda eleştirel makaleden haberdar olmalılar.
Sanıyorum, Arap basınında görülen konuya özellikle İslami değerler açısından getirilen eleştirel yaklaşım, Türkiye’de iktidar adına yapılan açıklamaları etkilemeye başladı. “Kiliseden değil müzeden camiye çevriliyor” söylemi bunun dışa vurumu gibi.
Eleştirel makalelerde vurgu, kiliselerin camiye çevrilmesinin İslami açıdan yanlış olduğu üzerine.
Hz. Ömer’in Kudüs’ün fethinden sonra kenti ziyareti sırasında bir kiliseyi gezerken namaz vaktinin girmesi üzerine “Burada kılabilirsiniz” teklifine verdiği, “Bunu yaparsam, kiliseler hemen camiye döndürülür, bu ise doğru değildir” cevabı bütün yazılarda yer alıyor.
[Bu örnek bizde de İslam’ın başka dinlere ve ibadethanelerine gösterdiği müsamahayı yansıtır biçimde vaazlarda sıkça kullanılır.]
Yine aynı yaklaşım için Halid bin Velid’in Şam’a vali olarak gönderildiğinde halka yaptığı duyuru da kullanılıyor.
En önemlisi de, farklı dinlere tanınan geniş müsamahayı öne çıkaran Kur’an-ı Kerim ayetleri ile Hz. Peygamber’in fiili uygulamaları…
Buna bir örnek olarak, Şark’ul Avsat gazetesinin Arapça nüshasında birkaç gün önce yayımlanan, bugün de Türkçe nüshasına çevirisi konulan Rıdvan Seyyid‘e ait makale gösterilebilir.
Aynı gazetede Seyyid’ten daha kapsamlı Dr. Talat Al-Taifi, Reşit el-Hayyum, Emil Emin ve Yusuf el-Deyni (iki adet) imzasıyla da konuya İslami açıdan yaklaşan makaleler çıktı.
Mısır’da yayınlanan El-Ahram gazetesinde de benzer yaklaşıma sahip makaleler var, ancak El-Ahram ‘yarı resmi’ bilindiği için onu önemsemesek de olur.
Ağzı olan konuşuyor konuşmasına ama…
Cumhurbaşkanlığı benim burada andığım türden yazıların çoğalması üzerine “Ayasofya kiliseden değil müzeden camiye çevriliyor” söylemini benimsemiş olabilir.
“Ağzı olan konuşur, elinde kalemi olan yazar, ne yapalım, biz kendi yolumuza gideriz” denmemesi ve kullanılan yeni söylem, eleştirilere önem verildiğini gösteriyor.
Önem verilmeli de.
Türkiye’deki algı ile Arap basınında çıkan konuya ilişkin yazılarda işlenen açı arasındaki farklılaşma iktidarın İslam Dünyası’na vermek istediği kendisiyle ilgili imaja ters düşüyor. AK Parti, özellikle de AK Parti’nin genel başkanı sıfatı da bulunan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, her yaptıklarının İslami hassasiyetle ilintilenmesini arzu ediyor. Hiç değilse izlenim böyle. Fakat Ayasofya’nın camiye çevrilmesi kararının İslami açıdan eleştirilmesi verilmek istenenin tam aksi bir izlenime yol açmakta.
Dahası, bu yüzden, Türkiye ile içinde yer aldığı İslam Dünyası arasındaki mesafe de açılıyor.
Bizim İslam’ı kavrayışımız ile bizim dışımızdaki Müslüman Dünya’nın anlayışı farklılaşıyor.
Ayasofya’yı ibadete açma kararını verenlerin beklediği, istediği herhalde bu değildi.
Gelecek Cuma günü için planlanan görkemli ibadete açılış törenini bir de bu gözle izlemekte yarar var.
Töreni hazırlayanların da, bizim dışımızdaki geniş coğrafyada şu sıralarda çıkan makalelerde kendisini fena halde belli eden hassasiyetler konusunda dikkatli olmasında yarar var.
ΩΩΩΩ