Yarından sonra girilecek 2023 yılı Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yıldönümü… 21. yüzyılın ilk çeyreğini geride bırakmaya pek bir şey kalmadı.
Böyle bir zaman diliminde siyaset arenasında istemeden tanık olduğum atışmalar bana “Fesüphanallah” dedirtiyor.
Şu sıralarda siyaset arenasında ileri-geri laflar ederek tartışanlar söylediklerinin ne anlama geldiği üzerinde pek kafa yormuyorlar galiba.
Onlar namına ben utanayım bari.
Kabile devletlerinde bile kabul gören temel bir hukuk kuralı vardır: Hiç kimse bir başkasının işlediği yanlış işlerden ötürü suçlanamaz. Buna ‘suçun şahsiliği ilkesi’ deniliyor. Anayasada da bununla ilgili “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” bir madde (m. 38) yer alıyor.
Peki, nasıl oluyor da, Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzyılının geride bırakılacağı yeni bir yıla girilirken, koca koca sıfatları bulunan siyasiler, birbirlerini başka birileri üzerinden suçlayabiliyorlar?
Bir bakan yardımcısı suçlanıyor. Neyle? Kardeşinin FETÖ ile irtibatı bulunması iddiasıyla. Kardeşi yurtdışında yaşıyormuş ve bir listede FETÖ ile ‘iltisaklı’ görünüyormuş. Muhalefetin öndegelen bir ismi, bu sebeple bakan yardımcısını ve onu koruyan bakanı suçluyor.
Daha da tuhafı, bakan yardımcısı da, kardeşini uzun yıllardır görmediğini söyleyerek kendisini savunuyor.
Yardımcısı olduğu bakan da ona yine aynı gerekçeyle sahip çıkıyor.
Akıl alır gibi değil.
‘Suç’ ve ‘suçun şahsiliği’ gibi ilkelere ve anayasa maddesine aldıran yok.
Hukukta ‘suç’ ancak yargı kararı ile sabit olur. Mahkeme biriyle ilgili karar verene kadar o kişi ‘şüpheli’ veya ‘sanık’ olarak tanımlanır. Her yargılanan kişi ‘suçlu’ bulunacak değil; bildiğim kadarıyla, görülen davalardan yarıdan fazlası beraatle sonuçlanıyor ülkemizde.
Zaten bu yüzden de, mahkemeye sevk edilen kişilerin isimleri, haklarında mahkemece ‘suçlu’ olduklarına karar verilene kadar, açık biçimde yazılamıyor. Rümuz kullanılıyor.
Fakat, işte bu son atışmada, henüz yargılanmamış, dolayısıyla mahkeme tarafından ‘suçlu’ bulunmamış insanlar ulu orta ‘suçlu’ ilan edildikleri gibi, o kişilerin aile fertleri de, sırf akrabalık bağları bulunduğu için, suçlanabiliyor.
Ayıp ediliyor.
Türkiye bir darbe girişimine maruz kaldığı için oluyor bütün bunlar…
Her demokrasi, varlığına kast eden darbelere ve darbe girişimlerine en sert tepkileri verir. Vermelidir de. 15 Temmuz (2016) darbe girişimine planlama safhasından icra noktasına kadar katıldığı şüphesi duyulanların hesaba çekilmesini doğal karşılamak gerekir.
Ancak bunu yaparken de hukukun kabul edebileceği sınırlar aşılmamalıdır.
Nitekim, ABD’de, iki yıl önce, 6 Ocak 2021 tarihinde, Kongre binasını basma girişimi, o ülke tarafından ‘darbeye teşebbüs’ olarak değerlendirildi.
Öyleydi de.
Kongre binasını basanlar, eylemlerinden iki ay önce yapılmış seçimin sonuçlarını geçersiz kılmayı ve seçilmiş başkanın görevine başlamasını engellemeyi hedefliyorlar, bunu da milletvekilleri ve senatörleri rehin tutarak gerçekleştirmeyi planlıyorlardı.
Girdikleri her yeri tahrip ettiler, olay sırasında beş kişi hayatını kaybetti.
Eylemciler eylemlerini kameralar karşısında icra ettikleri için kolayca tespit edildiler. Haklarında davalar açıldı ve şu sıralarda o davalar mahkumiyetle sonuçlanmakta. Mahkemeler orada da cezalar veriyorlar. En ağır ceza 10 yıl hapis civarında.
Girişimde yer alanlar yargılanırken aile fertlerinden birileri de suçlanıyor mu?
Bırakın öyle bir suçlamayı, yargılanan insanların mensubu oldukları tespit edilen örgütler var; o örgütlerin üyesi olduğu bilinen ama eylemden uzak durmuş kişileri sorgulama ihtiyacı bile duymadı mahkemeler.
Kongre baskınının siyasi boyutları da yine Kongre’de kurulan bir komite tarafından sıkı sıkıya incelendi ve bir rapora bağlandı.
Bizde suçlanan bakan yardımcısının kardeşini ‘iltisaklı’ kılan ‘suç’ ne?
Söylenen, Bank Asya’da hesabı olması…
O yüzden yargılanıp ağır sayılabilecek cezalara çarptırılan kişiler var; var da öyle bir suçlama hukukun sınırları içerisinde kabul edilebilir mi?
Devlet görevini yerine getirmediği için özel yurtlara sığınmak zorunda kalmış öğrenciler, o yurttaki abiler ve ablaların kendi aralarında haberleşmeleri için olduğunu söyleyerek cep telefonlarına indirdikleri bir program yüzünden ‘suçlu’ görülebildiler…
Gencecik askeri okul öğrencileri, nereye ve ne amaçla götürüldüklerini bile bilmeden sürüklendikleri olay mahallinde bulundukları gerekçesiyle suçlanabildiler; galiba bu yüzden mahkumiyet alanları bile oldu.
Hayatı boyu demokrasiden yana tavır almış, darbelere karşı en sert tepkileri vermiş yazarlar bile ‘darbeci’ sıfatı kendilerine layık görülerek yargılanabildi.
Suçlanan kişilerle akrabalık bağı bulunan kişilere kadar ‘suçluluk’ yaygınlaştırılabildi.
Düne kadar bu yapılanlara itiraz ettikleri işitilmiş bazı siyasiler, laf olsun torba dolsun anlayışıyla, dünkü eleştirilerini bir tarafa bırakmış, bir bakan yardımcısı üzerinden bakan eleştirebilmek için, dün eleştirdikleri yanlışlığa kendileri alet oluyorlar.
Ne bakanla ne de bakan yardımcısıyla ne de ailelerinin bireyleriyle tanışıklığım var.
[Çataklı soyadı hiç yabancım değil ama. Bakan yardımcısının kardeşinin adı Osman Çataklı imiş. O ismi taşıyan birini biliyorum. Refahyol hükümetinin başbakanı Necmettin Erbakan’ın kız kardeşinin eşinin ismi Osman Çataklı’ydı. İTÜ profesörüydü. CHP-MSP koalisyonu döneminde Vakıflar genel müdürlüğü de yapmıştı. Rahmet-i rahmana kavuştu. Akrabalık bağı var mıdır, bilmiyorum.]
Yarından sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yıldönümü de olan 2023 yılına girilecek. Anlamsız atışmalarla sonradan pişmanlık duyulacak sözlerden sakınılması gereken bir zaman dilimindeyiz. Bunu yapmak yerine, çekmemesi gerektiği halde yakın geçmişin yanlışlarının çilesini çeken insanlar varsa, onları bu durumdan kurtaracak formüller üretilmesine kafa yormak lazım.
Üstelik kritik bir seçime de gidiliyor.
Türkiye’yi anayasasında sayılmış niteliklerden biri olan ‘hukuk devleti’ sıfatına layık bir ülke haline döndürmek siyasilerin görevidir.
ΩΩΩΩ
15 Temmuz darbe girişimine planlama safhasından icra noktasına kadar katılanların Allah belasını versin…Masum insanlara terörist iftirası atanların da….
Sayın Fehmi Koru…. Keşke Bu yorumu KHK İLE İŞTEN ATILANLAR İÇİN, kardeşi için Ana Babası , Ana Babası için Evlatlar, yeğenleri vb gözaltına alınıp Haksızlık hukuksuzluk HATTA EZİYET gören İnsanlar için YAZABİLSEYDİNİZ..
Çok Zordu GALİBA ne dersiniz..?
Biraz geç olmadı mı Fehmi bey.
Yinede anlıyorum sizi.
İRTİBAT – İLTİSAK
Hukuk fakültesi 1. sınıfta Ceza Hukuku’nun
1. konusu “Suçta ve cezada kanunîlik prensibi”dir.
Cezada kanunîlik konumuzun dışında.
Suçta kanunîlik ise “suçun kanunda tarif edilmiş olması”dır.
Hukuk fakültesinde “Suçta kanunîlik nedir?” sorusuna bu cevabı verir isen sınıfta kalırsın.
Şayet bu sorunun sorulduğu sınavdan geçmek için şu cevabı vermen gerekir:
“Suçta kanunîlik, suçun genel yada özel ceza kanununda herhangi bir yorum yada tereddüte gerek bırakmayacak, yalın ve net olarak anlaşılacak bir biçimde tarif edilmesidir.
Bu bağlamda suçu tarifte kullanılan tabirlerin kişiye göre anlam verilmesine kapalı olması gerekir.
Elastikiyet içeren tabirler kesinlikle kanunlarda suç tarifi için kullanılamaz.
Bu bağlamda kanunlarda suçu tarif eden tabirler kesinlikle genişletici şekilde yorumlanamaz.
Ceza Usul hukukunda “kıyas” kullanılabilir iken( ben bunun da çok sınırlı olmasını savunuyorum) ceza hukukunda kıyas kesinlikle yasaktır.
Yani kıyas yoluyla suçun tanımı kesinlikle genişletilemez”
En az bu cevabı verir isen başta sorduğum sorudan geçer not alabilirsin.
Bu memlekette hukukçuların da tamamı delirdi mi?
“İrtibat-iltisak” nedir?
Bu ifadelerle suçun tarif edildiği ceza kanunu olabilir mi?
diye soran bir kişi çıkmayacak mı?
Çıkmış bir terörist kabul ettiklerinin(evrensel hukuk uygulansa bu kişilerin de çoğu beraat edecek) kardeşi yada daha uzak akrabasını işe aldın, bu şekilde suç işledin iddiasına, “sen de bir başkasını aynı şekilde işe aldın ”
diyerek cevap veriyor.
Önce iddianın temelini tartışsana.
Kardeşi ne yaparsa yapsın, cezalar şahsîdir diyemiyor.
Muhalefet, öncelikle son çıkan telefon modelini almak için geceden sıraya girenler gibi iktidarın ürettiği tüm ürünleri kapış-kapış alıyor.
İktidara gelince onlara bu tarafta hiçbir şey anlatılamaz.
Karşı taraf her tür iftirayı atıyor. Muhalifler savunma yaparken böyle ucuz yöntemlere düşüyorlar; Ama hukuka uyarlar.
Şöyle bir örnek vereyim:
Koru zaman gazetesinde yazarken Cumhuriyet gazetesinde Cemaatla uğraşan bir yazar vardı.
hatta Koru ile bu şahıs tv proğramına çıkmıştı.
Bu yazara darbeyi sordular o bile bu iftirayı cemaate Atamam diye cevap veriyor. CHP ve muhalifler kanunlara uyarlar. Siz karşıdan korkun.
Adamım senin o bahsettiğin cumhuriyet yazarı zaten fetöcüydü(abilerine sor, onlar bilir:) sayın koru da eskiden zamanda yazmış diye fetöcü filan olmadı yani, ok?
İltisak kavramı 14.07.20017 tarihinde 692 sayılı KHK ile hukukumuza girdi.
https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/07/20170714M1-1.htm
Süleyman Soylu, „Devlete sızan, FETÖ ile irtibat ve iltisaklı yaklaşık 165 bin kişinin kamudan, 50 binden fazla kişinin de İçişleri Bakanlığından çıkarıldığını“ söylüyor.
Devleti ele geçirmek için Devlete sızan terörist Devlete sızarken de teröristtir. Devlete sızan 165 bin kiṣiden kaç tanesi AKP zamanında Devlete sızdı veya kimler bu insanları iṣe aldı?
İṣlerine geldiğinde „Ne istediler de vermedik“ sonra da „Aldatıldık“ diyerek suç ortaklığından kurtulduklarını düṣünüyorlar.
“Vatandaş
29 Aralık 2022 At 16:56
Siyasetin güzelliği de bu. Yanlış olan bir şeyi kendi lehine çevirebilecek yetenekli bir ekibe sahip olmak…”
Birader bu nasıl bir güzellik anlayışı, bu ne biçim bir siyaset bilgisidir, şunu biraz daha açsaydınız keşke? Rumuzun vatandaş ama tahsilin “prens” gibi maaşallah:)
Mucib bey de bizim seçmenleri beğenemiyor, şark demokrasisi filan diyor, valla anadoluda makyavelliyi suya götürür susuz getirirler ona göre!!!
Güzellik derken yani fehmi abi gibi futbolla ifade edersek çalım yapıp arkadaşına pas verip bi rövaşata ile golü atmak gibi yani. Olumsuz bir durumu lehine çevirmek de bir akıl işi değil mi? Bunun analizini yapıp yasal hale getirmek kolay mı? Buna siyasi zeka denir.
Tahsilimiz lisans tabi lisans mezunu olanlar da vatandaş. Hepimiz vatandaş değil miyiz? Ayrıca şimdi eğitim olanakları çok iyi lisans mezunu olmak lise mezunu olmak gibi 🙂
her koyun kendi bacağından asılır diye bir söz var
cezasını kendi çeker fakat,
soyadından yada aile soy ün nam aşiret vb bağlar nedeniyle tüm sürü de en baştaki koyunla beraber uçuruma doğru gidebilir!
her yerde böylemidir?
değil.!.
soyadını değiştirirsin, yerini yurdunu değiştirirsiinn!….
ama yetmez!!!
çünkü bölge insanı gelenek görenek aile bağları hemşeri cilik vb aidiyet bağlarıyla zincirler le bağlıdır birbirlerine.
Avrupaya da gitse, hemşehrisini bulur!
Aydın ‘lı Kars’lı ile kırk yıllık kanka!
Bu bağ “senin babanı da tanırdım!..”a dönüşürse..
tehlike çanları tıngırdamaya başlar!
dedesinin soyu da!.. ya kadar gider😡
(kırsınlar birbirini bölünsün ülke o zaman ohh ne ala kılını bile kıpırdatmadan böl parçala)
1970-80 hatta 90 lı yıllarda devlet memuru olamazdı herkes!!!!!!!!
gizli bir perde, bir giz, sır ve görünmez fiskos masası!!!! değirmen gibi öğütürdü insanları.
yani demem o ki, bu gibi düzenlemeler devletin elinden başlamalı, bireye kadar inmelidir!
Başladığının göstergesi mi?
onu da torunlarımız görür sanırım.
Bunun yanında pozitif ayrımcılık denen bir kolaycılık sardı son dönemlerde daha da artarak!
(burda aile ismi sayıp kimseyi suçlamak değil amacım! düzendeki görülmeyen, görülmek istenmeyen ne varsa azıcık irdeleyelim çözüm bulalım yanlış giden ne varsa)
Kimsenin kısa bir sürede yedi ceddine nesline yetecek kadar mal mülk sahini olması trampın ülkesinde mümkin midir mesela??? (piyango tazminat alır ve herkes bilir vergisi kesilir!)
Toprak reformu nedir acaba?
Dedesi osmanlıda paşa imiş derken, torununun da CB olmaya aday! sanmak görmek nasıl bir bakış açısı olabilir ki?
Bir başarıyı ödüllendirmek, ceza ödemek demek,
-tazminat ödemek, ömür boyu maaş bağlamak demektir batıda!!!
-çocuğunu baron yetiştirmek demek değil, iyi bir eğitim alsın, işe girsin yetişsin demek olmalıdır!
-bir aileye tazminat ödemek, gecekondusunun alınıp apartıman verilmesi suç değil,
burayı haksız yere birden bu hale getiren plansızlık tır suç! ve suçlu!!!
-Vatanını savunurken şehit olanın bir suçu yok!
eline tüfengi topu almadan önce kalem tutan ellerin !
“havaya kalkmamasıdır, cezalandırılması geekenin cezalandırılmaması, kapatılması gerekenin kapatılmaması, suyu taa başından ırmağından kesip bahçesine su akıtılmaması gerekirken!…”
Onun için münferit olaylara bakarak!
bir kişiyi, ailesini zor durumda bırakmayalım!
Atalar gibi yapalım;
önce tokatı aşkedip,
sonra destiyi eline verelim!!!
lütfen!
Fehmi Bey zaten gerekeni söylemiş, yorumcular da bayağı dösenmişler, ee.. bize de işin komedisi kalmış!
Ne yapalım , herkes işine nasıl geliyorsa öyle konuşuyor, burası Türkiye , gayet normaldir !
Bir diğer konu ise men dakka dukka !
Ve son olarak da yüce adalete en derin hürmetlerimle selam !
Bildiğini okumasına devam !
Hadi bana eyvallah vesselam !
CHP değişemiyor maalesef. Bu olayda bakan yardımcısının suçu neymiş. Kardeşi şüpheliymiş. Suç şahsidir. Velev ki kardeşi şüpheli değil suçlu bile olsa bu durum değişmez. Özgür Özel bu olayda bilinç altını dışa vurdu. Takke düştü kel göründü. Türkiyenin seçmeni en okumuş ve aydın iddiasındaki partinin sözcüsü Roma hukukundan beri geçerli olan bir kaideyi ezip geçti.
Doğrudur.
Kimse yakını bile olsa başkasının bir eylemiyle töhmet altında olmamalı.
Bu kişi sadece bakan yardımcısı değil, İstanbul B. Belediye’sinde itfaiyeci de olsa böyle olmalı!..
Meselelere bakarken sol gözümüzü kapatmayalım.
Allah rızası için “adil şahitler” olalım!..
Gencecik askeri okul öğrencileri, nereye ve ne amaçla götürüldüklerini bile bilmeden sürüklendikleri olay mahallinde bulundukları gerekçesiyle suçlanabildiler; galiba bu yüzden mahkumiyet alanları bile oldu.
buradaki GALİBA her şeyi ifade ediyor aslında
yani konuya ne kadar hekim olmadığınızı yada ne kadar ciddiye aldığınızı net olarak gösteriyor.
galiba ne efendi:
terhisine 15 gün kalmış er üç kere ağırlaştırılmış müebbet habis cezası aldı er diyorum umuyorum anlarsınız.
Sayın karadağ askerlik yapmadığınız hemen belli oluyor, o gencecik körpecik dediğiniz elemanlara darbeden sonra bir yıldız/hızlı terfi alacaksınız desen, bak nasıl hepsi birer aslana dönüşüyorlar:) Tabii millet kör alem sersem değil mi?
Kanser çocuk Yusuf Kerimin videosu
https://twitter.com/selimyurtp/status/1608516944507949056?t=rEQN0sCtje_wNSwpKyGkTg&s=09
Muhalefetide İhtidaride, vazifelerini bırakmış,salla başını al maaşını, misali. At iftirayi yan gel yat. Milletin vergilerini yiyenler halkın memuru olduklarını unutmuş, patronlarının kafasına valiyoz gibi iniyorlar.
Salı günü Gergerlioğlu hastahaneye bağlanmış bir baba ile konuşuyordu
Kanser hastası 6 yaşında %20 yaşama şansı olan çocuk Annemi özledim annemi istiyorum diye ağliyordu. Babasıda anne hastahanede yatiyor iyileşince gelecek diye çocuğa yalan söylüyordu.
Ağır Hasta ölecek olan çocuğun annesini hapise atmışlar.
Adalet bumu? insanlık bumu?
2017 de kan kanseri olan Bursalı bir çocuğa Seattle çocuk hastahanesinde tedavisi var diye Halk 3 günde bir buçuk miliyor dolar toplayıp THY aileyi bedavaya getirmişti burdaki Türkler yakından ilgileniyorlardı. Bende ziyarete gitmiştım. Çocuğu görduğumde zavallı 2 ay sadece seromla beslenmış yüzu şişi gözünün biride kapalı. 3 gün sonra öldu. Önceki gün gördüğüm çocukta aynen onun gibi bir gözu kapanmıştı. Bu yavru hem anne hasreti çekiyor hemde hastalıkla muvadele ediyor.
Ölen çocuğun Annesi ve babası 24 saat yanındaydılar.
Kadın suçu Bir okulda müdü olmak Banka Asyaya 1,300 TL para yarırmış olması.
Bence ülke bu günleri dahi aratacak hale gelecek. İnsanlık gayya kuyusuna atılmış canavarlık o kadar büyümüşkü, Dev olmuş.
Ölçü doğru belirlenmeyince ne tartışmalar bir temele oturuyor ne de herhangi bir ilerleme kaydedilebiliyor. 1982 Anayasa’sının 38. Maddesine göre “Ceza sorumluluğu şahsidir.” Peki irtibat ve iltisak ceza sorumluğunun şahsiliğinin neresinde?
İrtibat ve iltisak kelimeleri hayatımıza gireli ancak 7-8 yıl oldu. Kim uydurdu ise kuyuya taş atandan farklı bir iş yapmamış durumda. Artık 40 akıllı o kuyudan o taşı çıkaramıyor. Her önüne gelen de birbirini onunla suçluyor. İrtibat ve iltisak Ceza sorumluluğunun şahsiliğine aykırı olduğu kadar, Kur’anda geçen birçok ayete de aykırı. Yani olayın anayasal bir ilkeyi ihlali söz konusu olduğu kadar dinin belli bir parçasını ihlal anlamı da var.
İzah edelim:
“… HERKES GÜNAHI/SUÇU YALNIZ KENDİ ALEYHİNE KAZANIR. HİÇBİR GÜNAHKÂR/SUÇLU BAŞKA BİR GÜNAHKÂRIN/SUÇLUNUN GÜNAH/SUÇ YÜKÜNÜ YÜKLENMEZ…” (En’âm; 164)
“Yûsuf, “MALIMIZI YANINDA BULDUĞUMUZ KİMSEDEN BAŞKASINI TUTMAKTAN ALLAH’A SIĞINIRIZ. ŞÜPHESİZ BİZ O TAKDİRDE ZULMETMİŞ OLURUZ” dedi.” (Yûsuf; 79)
“İYİLİK EDERSENİZ KENDİNİZE İYİLİK ETMİŞ OLURSUNUZ, KÖTÜLÜK YAPARSANIZ YİNE KENDİNİZE YAPMIŞ OLURSUNUZ… (İsrâ; 7)
“Kim doğru yolu bulmuşsa, ancak kendisi için bulmuştur; kim de sapıtmışsa kendi aleyhine sapıtmıştır. HİÇBİR GÜNAHKÂR/SUÇLU, BAŞKA BİR GÜNAHKÂRIN/SUÇLUNUN GÜNAH/SUÇ YÜKÜNÜ YÜKLENMEZ…” (İsrâ; 15)
De ki: BİZİM İŞLEDİĞİMİZ SUÇTAN SİZ SORUMLU DEĞİLSİNİZ; BİZ DE SİZİN İŞLEDİĞİNİZDEN SORULACAK DEĞİLİZ. Sebe’ : 25
HİÇBİR GÜNAHKÂR/SUÇLU BAŞKASININ GÜNAHINI/SUÇUNU YÜKLENMEZ. YÜKÜ (GÜNAHI/SUÇU) AĞIR GELEN KİMSE ONU TAŞIMAK İÇİN (BAŞKASINI) ÇAĞIRSA, BU ÇAĞIRDIĞI AKRABASI DA OLSA, ONUN YÜKÜNDEN BİR ŞEY YÜKLENMEZ. Fâtır : 18
… HİÇBİR GÜNAHKÂR/SUÇLU DİĞERİNİN GÜNAHINI/SUÇUNU ÇEKMEZ… Zümer : 7
“KİM BİR KÖTÜLÜK YAPARSA, ANCAK ONUN KADAR CEZA GÖRÜR” Mü’min : 40
KİM SALİH BİR AMEL İŞLERSE KENDİ LEHİNE İŞLEMİŞ OLUR. KİM DE KÖTÜLÜK YAPARSA KENDİ ALEYHİNE YAPMIŞ OLUR… Câsiye : 15
HİÇBİR GÜNAHKÂR/SUÇLU, BAŞKASININ GÜNAH/SUÇ YÜKÜNÜ YÜKLENMEZ. Necm : 38
… Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. SİZ ONLARIN YAPTIKLARINDAN SORUMLU TUTULACAK DEĞİLSİNİZ.” (Bakara; 134)
Bunlar Kur’an ayetleri, bir de Veda Hutbesinde söylenenler var. Orada da “BABA OĞULUN, OĞUL BABANIN SUÇUNU ÇEKMEZ” deniliyor. Yani anayasanın 38. maddesi kadar açık bir söz.
Başörtüsü ile ilgili konu sadece bir ayette geçiyor. Ama bu konuda yukarıda belirtilen ayetlerin ve hadisin varlığına rağmen şimdiye kadar bu konuya ciddi vurgu yapıldığı pek vaki değil. Neden acaba?
Yazıda ayrıca bir kimsenin suçlu ilan edilebilmesi için hukuki sürecin tamamlanması gerektiği belirtiliyor. Bizde bunun olması için bir kimsenin davasının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da onaylanması gerekiyor. Ayrıca Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’nin de bir mahkemesi bulunuyor. Hukukumuzda AHİM kadar olmasa da bu mahkemenin de bir yeri var. Her iki mahkemeden de şimdiye kadar çıkan kararlar ülke içindeki yaklaşımı teyit etmiyor.
Hasılı muhalefetin de iktidarın da bu konuya artık ilkeler çerçevesinde yaklaşması gerekiyor. Anayasal ve dini İlkeler de çok açık.
Yoruma kapalı.