“Dünya küçüldü, teknoloji sayesinde dün bir yerlerde çıkan kitabı bugün burada okuma imkanına sahibiz, hangi ülkenin gazetesini istersek günü gününe takip edebildiğimiz gibi televizyonlarını da evimizde sanki bizim ülkenin kanallarıymış gibi anlık izleyebiliyoruz” iddiasını ben de sıkça tekrarlıyorum.
Benim için gerçek bu iddia.
Geçenlerde önemli bir siyaset adamıyla sohbet ederken, muhatabım, o gün Amerikan New York Times (NYT) gazetesinde yayımlanmış bir yazarın ileriki günlerde çıkacak kitabından yapılmış uzun bir özetten hareketle bazı tespitlerde bulundu.
NYT’nin “İleriki günlerde çıkacak kitap” olarak takdim ettiği önemli eseri bir gün önce e-kitap olarak indirmiştim. Tabletimi açıp muhatabıma gösterdim.
Şaşırması hoşuma gitti.
Galiba şaşırma sırası bende.
Yale Üniversitesi’nde tarih dersleri veren Prof. Alan Mikhail önemli bir esere imza attı. Ortadoğu uzmanı bilinen, daha önce Arap coğrafyasıyla ilgili eserler de yazmış olan Prof. Mikhail, son yıllarda Osmanlı ile ilgilenmekteydi. [Bu alanda çıkan bir kitabı İş Kültür Yayınları tarafından “Osman’ın Ağacı Altında – Osmanlı İmparatorluğu, Mısır ve Çevre Tarihi” adıyla ülkemizde de yayımlandı.]
Geçen ay ‘God’s Shadow: Sultan Selim, His Ottoman Empire, and the Making of the Modern World’ (‘Tanrı’nın Gölgesi: Sultan Selim, Onun Osmanlı Devleti ve Modern Dünyanın Oluşumu’) adını taşıyan son kitabı ABD’de çıktı Mikhail’in…
Yayın tarihi 18 Ağustos…
‘Sultan Selim’ dediği şu günlerde vefatı (22 Eylül 1520) üzerinden tam 500 yıl geçtiği için ayrıca hatırlanması gereken Yavuz Sultan Selim. Tarihle az ilgilenen çevrelerde bile, Türkiye’nin adı şimdilerde ‘yeni Osmanlılık’ çerçevesinde gündeme geldiği için, kitap aşırı ilgi gördü.
Dostum olan bir yayıncıya, kitabı çevirtip Türk okurlarla da buluşturması için tavsiye etmeyi de düşünmedim değil. Sonra, “Nasıl olsa biri çevirir ve yayınlanır” diye düşünüp üzerinde durmadım.
Yavuz’dan Starbucks’a giden yol
Kitabı yayınlayan yayınevi ile yazar daha da geniş kitlelere ulaşması için özel çaba sarf ediyor. Mikhail bu amaçla Washington Post gazetesinde 500 yıl önce vefat etmiş Yavuz Sultan Selim ile Starbucks’ın bütün dünyaya yaydığı kahve içme alışkanlığı arasında irtibat kuran bir makale yayımladı. Mikhail yazısında, Yavuz’un kahve bitkisini Yemen seferinde keşfettiğini, onu İstanbul’a taşıyıp içecek haline getirdiğini anlatıyor.
Yavuz o keşfi yapmasa, kahveyi İstanbul’a taşıyıp bizim içeceklerimiz arasına sokmasa günümüzün Starbucks’ı da olamazdı.
Tezi bu.
[Bizde şimdilerde daha çok çay içilen mekanın adı ‘kahvehane’dir. Neden ‘çayhane’ değil de kahvehane? Çünkü ülkemiz kahve ile 500 yıl önce tanıştığı halde çay Karadeniz sahilinde ekilmesi ardından 1950’li yıllarda yaygın tüketilmeye başlandı. Halk olarak uzun asırlar boyu hep kahve içtik bizler.]
Mikhail’in Yavuz kitabının piyasaya çıkış tarihi 18 Ağustos, makalesinin yayın tarihi 20 Ağustos.
Aradan koca bir Eylül ayı geçti, nihayet dört gün önce bizim gazetelere ve TV kanallarına haber olabildi o makale. Haberlerde makale işleniyor, ama kitaptan söz edilmiyor.
Bizim tarihimizle ilgili olması yanında bu günlerin Osmanlı’ya hayran bakışı sayesinde yazı çok daha önce gündeme gelmeliydi diye düşünmeden edemiyorum.
Kitap da şimdiye kadar yayınlanmalıydı.
Teknolojiyi öne çıkartan iddiayı zayıflatan bir durum bu.
Konunun daha şaşırtıcı bir yönü de var.
İlber Ortaylı gazeteci değil, fakat konu onun takibinde
Hürriyet konuya iki gün önce (4 Ekim) girebildi. Ece Çelik’in yazısıyla. Çelik yazısına yemek kültürü yazarı Mehmet Yaşin’in görüşünü de yansıtarak konuyu işlemiş oldu.
Oysa Hürriyet’e pazar günleri katkıda bulunan tarihçi İlber Ortaylı Washington Post makalesine de atıfta bulunarak Mikhail’in son kitabını iki hafta önce sütununda tanıtmıştı. Yalnızca kitaba ve makaleye değinmekle de kalmamış, kitabı ve makaleyi o kadar da beğenmeyen üç yazarın ABD’deki bir tarih dergisinde çıkan ortak yazılarını da gündeme taşıyıp eleştirileri sert hatta insafsız bulduğunu da belirtmişti.
İlber Ortaylı’nın yazısının tarihi 27 Eylül.
Gazeteciliği titizlikle yapmasından ciddi biçimde etkilendiğim bir meslek büyüğü, daha yolun başında, “Bunlara aldırma müdürüm, her gün yazanların çoğu kendi gazetelerini bile doğru dürüst okumaz” demişti. Ara sıra ofislerine uğradığım bazı gazete yöneticilerinin masaları üzerindeki günlük gazetelerin akşamın ileri saatlerinde bile hiç dokunulmadan durduğunu hep görmüşümdür.
Çoğu başka gazetelere göz ucuyla bakar.
Kronoloji ortada. Amerikan gazetesinde çıkan Osmanlı ile kahve alışkanlığını ele alan yazı Washington Post’ta 20 Ağustos’ta yayınlandı. Prof. Mikhail’in konuyu popülerleştirmesini mesleklerine yakıştıramayan üç tarihçinin eleştiri yazıları 10 Eylül’de çıktı. İlber Ortaylı Mikhail’in kitabı ile makalesine ve bunların üç tarihçi tarafından eleştirilmesine 27 Eylül tarihli yazısında değindi. Yazının gazetelere konu olması için Ekim ayının gelmesi gerekti, Hürriyet’te değerlendirilmesi ise 4 Ekim’i bekledi.
Bu bana ters geliyor.
[Kahve ve çaya fazla bir düşkünlüğüm yoktur. Gazetelerde günlük mesai sırasında çay çok tüketilir; ben ise çayı bir misafirim geldiğinde içmişimdir. Bir de kahvaltıda. Son zamanlarda kahve alışkanlığı gençler arasında yayıldı. Onunla bir ilgisi yok, ama ben de ara sıra da olsa kahve içme ihtiyacı duyuyorum. Kızım bunu fark edince bana Türk kahvesi yapmakta kullanılan küçük bir makine aldı. Lezzeti yerinde, hatta köpüğü bile oluyor o cihazda üretilen kahvenin. Tavsiye ederim.]
Osmanlı ve kahve konusu ihmal ediliyor da çok daha ciddi gelişmeler medyada hemen ve gerektiği gibi değerlendiriliyor mu?
Değerlendirilmediğinden emin olabilirsiniz.
ΩΩΩΩ