Cumhuriyet bayramla kutlanılır mı? Alternatifi üzerinde düşündüğümüzde…

33
Brezilya'da cumhurbaşkanı seçilen Jair Bolsonaro..
Reklam

Kuruluşu üzerinden uzun yıllar geçmiş bir yönetim biçimini, 100. yılını idrak etmemize sadece beş yıl kalmışken, hala kutluyor olmamız aslında ilk bakışta tuhaf karşılanabilir. Ancak ‘cumhuriyet’ olarak adı konmuş yeni yönetim biçimine ulaşmak, Türkiye’nin tarihi gerçekleri göz önünde tutulduğunda, hiç de kolay olmamıştır.
Kutlayarak değerini bildiğimizi göstermiş oluyoruz.
Padişahın yetkilerini kısıtlayıp halkı da yönetime katma noktasına (meşruti yönetime) ulaşmanın neredeyse beş asır sürdüğünü aklımızda tuttuğumuzda özellikle…
Cumhuriyet ile demokrasiye doğru da ilk adım atılmış oldu. Cumhuriyet’in ilanı ile çok partili demokratik sisteme geçişimiz arasındaki zaman aralığı 25 yıldan kısadır.
Türkiye bunu Avrupa’da hanedanların varlığının sürdüğü, başta Almanya ve İtalya olmak üzere belli başlı bazı ülkelerde demokrasi-dışı yönetimlerin iş başına gelebildiği bir dönemde başarmıştır.
Kıymetini bilelim.

Demokrasi elden gidiyor mu?

Dünyamız bugünlerde de, Türkiye’de cumhuriyet yönetiminin kurulduğu ve Avrupa’da demokrasi-dışı güçlerin iktidar olmaya yükseldiği dönemlerde yaşananlara fena halde benzeyen bir dönemden geçiyor. Kısaca ‘popülist’ denilen bir anlayışa sahip, halkın çelik yumruklu yönetimlere layık olduğuna inanan kişilerin siyasette yükselişine şahitlik ediyoruz.
En son örnek Brezilya’dan. Dün yapılan seçimlerde, vatandaşlarına şiddete şiddetle cevap vermeyi vaat eden, azınlık ve kadın haklarını önemsemeyen, diktatörlük hasretiyle yandığını belli etmekten çekinmeyen, seçimleri hafife alan bir politikacı, Jair Bolsonaro, Brezilya’da cumhurbaşkanı olmayı başardı.
Seçimini haberleştiren dünya medyası, Bolsonaro‘yu Macaristan’ın Viktor Urban‘ı, Filipinler’in Rodrigo Duterte‘si ve ABD’nin Donald Trump‘ı ile birlikte anıyor.
Bolsonaro da Urban, Duterte ve Trump gibi demokratik ilkeler ve geleneklere hiç önem vermeyen yeni nesil politikacılardan…
Politik süreçler konusunda uzman iki isim olan Steven Levitsky ile Daniel Ziblatt‘ın imzasını taşıyan taze çıkmış bir kitap şu sıralarda ABD’de çok satanlar listesini zorluyor.
Kitabın adı ‘Demokrasiler Nasıl Ölür’ (How Democracies Die).
Geçmişte, demokrasiler üzerindeki gölgenin askeri vesayet olduğunu, onu tehlikeye düşüren gelişmenin de askeri müdahalelerle yaşandığını hatırlatıyor yazarlar. Arjantin, Brezilya, Dominik Cumhuriyeti, Gana, Yunanistan, Guatemala, Nijerya, Pakistan, Peru, Tayland, Uruguay ve tabii Türkiye başlarından askeri müdahaleler geçmiş ülkeler. Şu yakınlarda da Mısır ve Tayland’ta darbeler yaşandı.
Demokrasiyi öldüren hep askeri darbelerdi.

“Şimdilerde bu durum değişti” diyor kitabın yazarları. “Demokrasiyi sona erdiren daha dramatik ve eş değerde tahrip edici bir başka yol var. Demokrasiler artık generaller eliyle ölmeyebiliyor, onu seçilmiş liderler yok edebiliyor. Hitler bunu 1933’te Reichtag yangını sonrasında Almanya’da derhal yapmıştı; bugün ise demokrasiler daha ziyade yavaşça, görünür biçimde varlıklarını kaybediyor.”

Popülist politikacılar seçimle iş başına geliyor ve kendilerinin iş başına gelmelerini de sağlayan demokrasiyi katlediyorlar…
İddia bu.

Amerika’da demokrasi kötü yolda

Amerikalı yazarların kitapta bu yolun denendiği ülkeler arasında özellikle ağırlık verdikleri ülke ABD. Kendi ülkeleri.
Trump‘ın Amerikan demokrasisine ciddi bir tehdit olduğuna inanıyorlar.
Okuyalım:

“Tehdit şimdi ne kadar ciddi? Pek çok gözlemci Trump gibi demagogları engellemek ve etkilerini sınırlamak amacıyla dizayn edilmiş anayasamıza güveniyor. Madison tarafından düşünülmüş denge ve denetleme mekanizmamız iki asırdan fazla varlığını sürdürdü. İç savaşa, büyük ekonomik krize, soğuk savaşa, hatta Watergate skandalına direndi; dolayısıyla Trump’la da yıkılmaz diye düşünüyorlar.”

“Yanılıyorlar” diyor yazarlar. Onlara göre, demokrasiden uzaklaşma süreci daha önceden (1980’lerden) başlamış, 2000’li yıllarda hızını artırmış. Barack Obama başkan seçildiğinde onun seçimine meşru gözlerle bakmayanlar çıkmıştı, onu hatırlatıyorlar.
Demokrasi adına endişeleri büyük yazarların…
Sözünü ettikleri ülke Amerika.
Cumhuriyet adının konulmadığı bir cumhuriyet ABD. Sistemiyle dünyaya örnek gösterilen bir ülke. Yakın zamanda bizde gerçekleştirilen ‘sistem değişikliği’ tartışmaları sırasında ‘iyi çalıştığı’ öne sürülen başkanlık sisteminin sahibi olan ülke.
Demokrasi dışına savrulduğu söylenen işte o.
Bu tartışmalar ışığında kendi cumhuriyetimize baktığımızda, henüz daha bir asrı devirmemiş olmasına rağmen, halkın kendini yönettiği böyle bir sisteme sahip olmamızı bayram ederek kutlamamız bana hiç ters gelmiyor.
Tam aksine, sahip çıkmamız ve daha yüzlerce yıl yaşatmaya çalışmamız gerektiğini düşünüyorum.
ΩΩΩΩ

Reklam

33 YORUMLAR

  1. Necip bey bıraktığınız yerden devam ediyorum…. İfade ettiğiniz kabullerinizle demek istediğim noktalara adım adım yaklaşıyor olmanız beni umutlandırdığı için devam ediyorum. Yazdıklarınızda makul görünen noktalar yok değil (siyasetçiler de böyle davranmağa çalışırlar hep). Ama kendi içersinde tutarsızlıkları da var. Hal ve hareket olarak bizlerden belkentilerini belirtmiş olan Allah Mutlaktır. Buna inancım var diyorsunuz, o da güzel. Beklenen hal ve hareketler (ameller) hem peygamberler döneminde ve hem de gelecegi içine alan süreç itibariyle genel olarak örneklendirilmiştir. Siz güvensizlik ortamında istisnai şartlar var diyorsunuz. İstisnalar kaideyi bozmaz. Genel olarak bu böyle..
    Hangi zor şartlarda olursa olsun “Asalet” kendini belli eder. “Doğru” kendini belli eder. Hakkın beklentisi hak arayışındaki bütün insanların beklentisi ile ana olarak zaten örtüşen bir durumdur. O zaman, hak arayışındakilerin beklentisini yerine getirme gayreti de “dosdoğru” olmalı. Yanlış anlamaya sebep olmaktan kaçınmalı. Yanlış algı sinyallerine sebep olmamalı. Öyle ki güvensizlik ortamını teşkil eden ne varsa bu ortamda kim varsa muhalefet de dahil “Doğru” hal herhangi bir şek ve şüphe bırakmayacak şekilde kendini belli eder ve beyinlere/kalplere/vicdanlara işler. “Asalet” dediğim budur. Bunu başardığın an oyların zaten otomatik olarak artar.
    Evrende yüzü aşkın element örneği var; hayatın tadı tuzu biberi, bunlardan teşkil oluyor. Bazıları stabil bile değil tehlikeli, bazıları yetken zehirli (Allah’ın düzeni çetin!-bu bir ayettir). Ancak, “altın” bize hitabeden hangi şartlarda olursa olsun “altın”dır (2*2 = 4!). Dört derken siyasetçiler buna bazen 3 bazen 3.75, 3.95,veya 4.15 diyorsa gerçek değişmez! Yanlış hesap “tilki”vari o siyasetçilerin sorunudur (her siyasetçi kendine göre bir liderdir-robot değil!). Lider pozisyonundaki bu siyasetçileri iş işten geçtikten sonra “ilahi kürkçü dükkanı”nda bu yanlışlarına realize olmaları yükünden kurtarma işi de bize düşüyor. Biz de ayrı ayrı sorumluyuz. Bu mutlak bir sorumluluk, aman hafife almayın (Bizlerden daha yüce dağlara teklif edilmiş. Onlar titreyip korkmuşlar kabulden kaçınmışlar). Şartlar ne olursa olsun, “Kayınpeder ve Damad”a bu sorumluğu anlatabilme sorumluğu var. Akıl-İman Sentezi zafiyetinden müzdarip milyonlarca ezbere Müslüman gibi işin ciddiyetinin farkında değiller! Aksi takdirde burada ne işimiz var ki…

    • Keşke politika ve siyaset dünyasında saf bir asalet davranışı iş yapsa, iyi işleri muhalifler de kabul etse, karşıtlar da takdir etse de iktidardakiler de saf bir asalet ve doğruluk duygusuyla hareket edip, siyasetin girintili çıkıntılı yerlerine sapmasalar, politikanın kirine bulaşmasalar ama ne iç ne de dış politikada böyle saf ve mutlak bir asalet ve doğruluk ne yazık ki yok. Bu asalet ve doğruluk konusu biraz karşılıklı birbirini düzelten veya bozan bir etkileşim içinde maalesef.

  2. Bence hep yanlış olguları, olayları, durumları dert ediniyoruz. onları da yanlış dert ediniyoruz.
    – Şu an bizim sorunumuz cumhuriyet bayramını kutlayıp kutlamamak değil. 29 ekim cumhuriyetin ilanının yıldönümünü de vesile yaparak, şu cumhuriyet denilen olgunun çağımıza uygun versiyonunun ne olması gerektiğini ve bu çağdaş cumhuriyete ulaşmak için ne gerektiğini tartışmak olmalı.
    – mesela var olan havalanını yıkıp yeni havalanını yapmak cumhuriyet, özellikle de günümüz cumhuriyet değerleri ve uygulamaları ile çelişen bir olgu. hatta osmanlının son, dönüşmeye çalıştığı, sorunlarını çözmeye çalıştığı, akla, mantığa biraz daha önem vermeye çalıştığı döneminden bile geri bir yönetimin eseri.
    – 3. köprünün, avrasya tünelinin yapılışı da yine aynı şekilde. (h.gayret ve necip güven için özel not: sorun avrasya tünelinin ve 3. köprünün yapılıp yapılmaması değil, nasıl yapıldığı, nasıl karar alındığı, hangi para ile yaptırıldı ve hangi şartlarda yaptırıldığıdır. Yine de konuları karıştıracağınızdan eminim ama ben uyarımı yapayım, yandaş bilmezse haluk bilir)
    – Üçüncü köprüye geçiş garantisi ve yüksek geçiş ücretleri vb. gibi garabetlerin hiçbir akıl ve mantıkla bağlantısı olmaması, osmanlının sorunlarını çözmeye çalıştığı döneminin gerisinde bir yönetim sistemi ve akıl ile mümkün olabilir. yoksa cumhuriyette, ülkeyi batırmaya yönelik bu tür girişimlerin yer bulması düşünülemez.
    – bu tür yatırımların akılsızlığını zaten ortada bir durum. o nedenle burda tekrar onlardan bahsetmiyeceğim.
    – sözcü gazetesindeki bir haberi yandaşlar haricindeki kişilere hatırlatarak, “cumhuriyeti kutlasak da mı saklasak kutlamasakda mı saklasak” sorunundan buraya dikkat çekmek istiyorum:
    https://www.sozcu.com.tr/2018/ekonomi/3-koprude-323-milyon-dolarlik-kayip-2707906/
    yukardaki linkteki habere göre, sayıştayın yapabildiği kadar yaptığı denetimden ve bulabildiği kadar hesabı sorulamayan bölümün miktarı yukardaki rakam. İşin doğrusu, bu yönetim sistemi, osmanlının son dönemine, yani ahlaksızlıkların artık diz boyuna ulaştığı döneme denk geliyor. yani osmanlının son döneminin ilk yıllarına göre biraz daha ilerleme olduğu kabul edilebilir ama bu dönemin aynı zamana osmanlının son dönemi olduğu unutulmamalı.
    – ayrıca dünyanın en büyük havalanını yapmakla övünmek de aydınlanma dönemi insan profili ile uyumsuz. daha çok daha geri bir toplumsal formda ortaya çıkan bir insan türü davranışına uygun. (bu arada, aydınlanma döneminin çok daha ilerisinde bir zamanda yaşadığımızı da hatırlatırım)
    – karar gazetesinden ibrahim kahvecinin bugünkü yazısı da, benim dünkü yazımın içinde geçen fabrika yangınları konusu ile ilgili. kahveci “bu gidişle fabrika kalmayacak” başlığını kullanmış. Yandaşlık yapıp, fabrikanın olmadığı bir ülkeye doğru gidişimizi “uçuyoruz. baksanıza sanayi ötesi topluma geçiyoruz” diye anlatabilirsiniz.
    – sayın kahveci, kemal dervişin tasarladığı güçlü ekonomiye geçiş proğramı sonucunda, 2009’a kadar ülkenin üretim gücünün ekonominin %25’ine ulaştığı bilgisininin yanına, aynı proğramda devam edildiği için bugün türkiyenin üretim gücünün ekonominin %15’ine düştüğü bilgisini veriyor. Aslında kahveci eksik değerlendirme yapıyor. olay sadece imf proğramının, anlaşma sona erdikten sonra da devam ettirilmesi kadar basit olsaydı. hukukun katli, defalarca değişen eğitim bakanları, çarçur edilen eğitim sistemi, soygun düzeni, mahkemelerin savcısı olmalar, ne istedilerse vermeler, lüküs hayatlar ve “para ile itibar olmaz” benim deyişimin dikkate alınmaması, rakip sanayicileri batırma prosedürü vb. gibi daha ciddi sorunlarımız var. üretimin türkiye ekonomisindeki ağırlığının azalmasının en büyük nedenleri bunlardır. rahip brunson olayı bile, kahve keyfi ile ülke yönetmenin ülkeye nasıl bir maliyet çıkardığının en basit, en açık (herne kadar yandaşların anlıyacağı açıklıkta olmasa bile) örneği. brunson rehin, dolar: 7.30, brunson serbest dolar:5.50.
    – Sahi bir kişi de şu brunson meselesinin ülkenin mahfına rağmen neden sorun haline getirildiğini anlatsa. aklıma, halkbank soruşturmasında birilerinin canının yanma ihtimali nedeniyle, bu soruşturmanın engellenmeye çalışılması gibi, tamamen kişisel kaygılar olduğu düşüncesi geliyor ama iyiniyetimi koruyup, sadece ve sadece “neden?” diye soruyorum. Brunson meselesi ülkemizden neden daha değerli?
    – neyse konuyu dağıtmayalım. kahveci 2017 yılında yanan fabrika sayısının 180 olduğunu açıklıyor. 2018’in daha ilk yarısında bu rakam 137’ye ulaşmış. Ülkemiz müthiş bir ülke. yana yana hala ülkede fabrika kalmış demek ki.
    – acaba fabrika yangınlarını çıkarsak, bu ülkede bir senede bu kadar yangın çıkmış mıdır? insan merak ediyor. insan işte merak eder. insan olmasan, aklına böyle bir soru gelmez doğal olarak.
    – gelelim meşhur yandaşlardan necip güvenin dün geç vakit gördüğüm yorumuna.
    – Necip güven, dün benim yorumumun altına konkordatonun ne olduğunu, konkordatonun batmak mı olduğunu yorumlamamı istemiş.
    – Öncelikle necip güven, konkordato ilan eden firmanın uçuşa geçen bir firma olmadığını farkedebilmiş mi merak ettim. şu ana kadar 3000’i aşan ve yılsonuna kadar 5000 olması beklenilen konkordato ilan eden firmalardaki bu yüksek sayının, ülke ekonomisinin uçmadığını tescil ettiğini kavramış mı onu merak ettim.
    – ülkenin durumunu kavramasını beklemiyorum ama konkordato ile batma arasında fark olduğunu bildiğine göre, en azından, ülkenin uçmadığını, uçamadığını ve yakın bir gelecekte uçamayacağını kavramış olmalı. En azından ve tabii bence. kendisi farklı düşünüp, “hayır kavramayı reddediyorum. kesinlikle kavramıyacağım” diyebilir ki şu ana kadarki tavrı ile uyumlu davranmış olur.
    – Sayın Güven! Konkordato, “ben borçlarımı şu anda ödeyemiyorum. Alacaklarınızın bir bölümünden vazgeçerseniz, bir süre de beklerseniz ve tabii bu arada türkiyede brunson isimli bir amerikalı da yoksa veya herhangi bir hayırsever türk vatandaşı da amerikaya disneylanda gitmezse ya da faiz enflasyonun nedeni olduğunu iddia etmezse, borçlarımı, üç vakte kadar ödeyeceğim” demektir.
    – Oh ne ala memleket. hiçbir firma batmıyor. sadece ve sadece konkordato ilan ediyorlar. Tabi her ilacın olduğu gibi konkordatonun da birtakım yan etkileri var (umarım sayın güven konkondatoyu ilaçla karıştırdığımı farketmez):
    -Alacaklı firmalar, alacaklı olduğu miktardan bir bölümünü almadığı zaman, yaptığı işten zarar etmiş olabilirler. (tabii ki sayın güven için önemsiz bir yan etki)
    – Alacaklı firmalar, alacaklı olduğu zamanda tahsilat yapamadığı için aylık %5’den, gecikme süresi kadar zarar edebilirler (bu da önemsiz bir ayrıntı)
    – Alacaklı firmalar, konkordato ilan eden firmadan alacaklarını alamadığı (zamanında ve eksiklik notunu eklemek lazım) için borçlarını ödemekte zorlanıp, o da yılın modası diye konkordato ilan edebilir. Batmıyor ya ne önemi var. aslı astarı konkordato.
    – Alacakları firmalar, alacaklarını alamadığı için, ödeme problemine girip, işlerini de yürütemediği için batabilir. Dünyanın en ileri, en gelişmiş ülkelerinde bile firmalar batıyor. bizde batınca çok mu..
    – necip güven ülkedeki enflasyonun maliyet enflasyonu mu yoksa fırsatçılık enflasyonu mu olduğunu sormuş. Necip güvenin müthiş bir ekonomi bilgisi var. bu nedenle beni de aydınlatması umudu ile ona ancak onun cevaplıyabileceği kadar zor bir soru soracağım:
    – Krizden önce 1100 dolar olan bir kağıdın ton fiyatı, krizden sonra yine dolar bazında artıp 1275 dolar oldu. doların yükselmesi nedeniyle türk parasına çevirdiğindeki artışa ilave olarak dolar bazında zam geldiği için bir artış daha yaşandı. Acaba neden? pekçok kağıt ithalatçısı var. ayrıca necip güven de var. tonu 500-600 dolardan kağıdı alır, burda 1000 dolara satardı, ithalatçıların malı da elinde kalırdı. ama öyle olmadı. kağıtlar 1275 dolardan ellerini öpene (pardon peşin para verene demek lazımdı) sattılar. kağıt ithalatçıların içinde epey de yandaş var.
    – Necip güven, yukardaki sorumun cevabını bulabilirse, dün bana sorduğu “dolar 7, 20 ye göre yapılan zamlardan sonra 5.60 a göre bir indirim olup olmadığı gibi konuları da bir yorumlarmısınız rica etsek” sorusunu kendisi cevaplamış olacaktır.
    – Ayrıca dolar 7.20 olduğunda yapılan zamların, 5.60’a geldiğinde neden indirilmediğini iktidara sorsa, onların vereceği cevap, diğer firmaların davranışının nedenlerini de bir miktar açıklar. sahi devlet niye dolar inince pekçok şeyi o oranda indirmedi. necip güven sorunca şimdi ben de merak ettim doğrusu.

    • Peki her konkordato ilan edenin gerçekten konkordatoluk durumda olup olmadığını kim değerlendiriyor? Senin meşhur anlama ve anlatma problemin dolayısıyla farklı algıladığın fırsatçı enflasyonuna uğramış bazı zevatlar gerekmediği halde konkordato ilan ediyor olabilirler mi acaba?

        • Sayın nç, hamza beye hava bulutlu filan demeyin sakın; bilgi nedir sen biliyo musun? diye bi başlarsa ben karışmam valla:)

      • Sayın güven! yandaşlara durumu izah etme yeteneğimi geliştirmeye çalışıyorum. bu nedenle cevap yazacağım. ama aramızda kalsın, bu konuda çok yeteneksizim. en son konkordato meselesi benim yeteneksizliğimi tekrar ortaya çıkardı.
        – bir tane ya da 3 tane firmadan bahsetseydik senin sorduğun sorunun bir anlamı olurdu. fakat 3000’i aşkın firmanın konkordato ilan ettiği yerde, böyle bir soru sormak, senin şaka yapma yeteneğini gösterir. karakolda dayak yediğini söyleyen kişinin şikayetine polisin cevabına benziyor. Hani şu, “kendi kendini dövüp bizi suçluyorlar” mealindeki meşhur cevap. böyle bir tartışmada bu şaka nasıl aklına geldi hayret valla.
        – Ben yine de ciddiye alıp cevap yazacağım: konkordato kararını mahkemeler veriyor. önce bir bilirkişi atıyor. bilirkişi, firmanın, konkordato ilan edildiğinde varlığını sürdürüp sürdüremeyeceğini inceliyor. mahkeme bilirkişi raporundan sonra bu konuda karar veriyor. yani tek parti dönemi chpsinin bu konuda en ufak sorumluluğu yok, diye biliyorum ama yine de “dünya lideri”ne bir sormak lazım. Firmalar, müdürün yanlış muhalefeti nedeniyle konkordato ilan ediyor olabilir.

        • Asıl 1 tane yada 3 tane olsa bu konkordato işini fazla araştırmaya gerek olmaz. Ama düğmeye basılmış gibi 3000 firma birden konkordato istiyorsa durup bir bakmak lazım. Organize bir hareket var mı diye? Bu memlekette 40 yıllık organizasyonlar mevcut, 1-2 senede temizleneceğini, biteceğini düşünmek saflık olur.

  3. Cumhuriyetimiz
    Cumhuriyetimiz meşrutiyete dayanmaktadır. İmparatorluğu biz yıkmadık. Kendisi yıkıldı. Biz onun ulusunu yeniden organize ettik. İmparatorluğun mirasçısı olduk. Lozan’da İmparatorluğun devamı olarak masaya oturduk. İmparatorluğun borçlarını ödemeyi taahhüt ettik ve ödedik. Parasını, bayrağını, yasalarını, yönetimini devam ettiriyoruz.
    Saltanatı  kaldırdık. Hilafeti Meclis’e devrettik. Hanedanı ve diğer yandaşlarını yurt dışına çıkardık. Onların soyunu yok etmedik. Sonra da yurda dönmelerine izin verdik. İnkılapları yapdık. Çok partili denemeler yaptık ve sonunda başardık. Çok partili uygulamayı başardık. Sonra da Çok partili anayasayı yaptık.
    İslam aleminden kopma politikasını Evren ile terk ederek tekrar  eski dost ülkelerle birleştik. Bağımsızlığımızı kazanmaya başladık.
    Bugün Dolar’la savaşıyoruz. Bir gün gelecek, Dolar da artk Türkiye’de dış mübadele aracı olmayacaktır. AK Parti akıllanacak ve Dolarsız bir Türkiye kuracak veya AK Parti gidecek ama Dolarsız Türkiye kurulacaktır.
    Başkanlık sistemi  kötüye doğru atılmış bir adımdır ancak ortaklık sistemine yol açmıştır. Artık ortaklık anayasasını getirmeye engel hiçbir durum kalmamıştır.
    95. Cumhuriyetimiz ayakta, ulus olarak Allah’a hamd edebiliriz.

  4. Dünya Otoriterleşmeye Doğru Kayıyor Ama Neden?
    Dünyada otoriterleşmeye bir yönelim olduğu çok açık. Bütün dünyada halkların önemli bir kısmı (bazı ülkelerde çoğunluğu bazı yerlerde daha azı, ama azımsanmayacak bir kısmı); her problemi bilen, çözülmeyenleri çözen, halka yol gösteren, düşmanları alt eden, tehlikeleri önceden sezen, asla vazgeçmeyen, en yakınlarının ihanetleri karşısında bile asla pes etmeyen ve bizim gibi fanilerin hayal edemediklerini gerçekleştirebilen bir lidere (Almanlar buna Führer yani yol gösterici demişlerdi, başka dillerde de benzeri adlandırmalar var) sarılmaktadırlar. Bunlara popülist liderler deniliyor ve yoksulluktan, iç çekişmelerden, geri kalmışlıktan vs. bunalan toplumun alt tabakası böyle basit ama iyi konuşan, halkın kalbine dokunan ve etraftan efsanelerle beslenip efsaneleştirilen bu liderlere adeta tapmaya başlıyorlar. Kolaycılığı çok seven Türk halkının bundan vareste olmasını beklememek lazım.
    Bu filmin sonu nasıl biter sorusunun cevabı hep aynı değil ama büyük çoğunluğu benzerdir. Dünya niçin şimdi böyle bir sürece evrildi? Kanaatimce iletişimdeki yeni gelişmeler en uçtaki kişilere bile kolayca ulaşmayı mümkün kıldı ve birileri bunu çok iyi kullanabiliyor. Daha önceden siyaset bilimciler; fakir, mesleksiz, umutsuz, gelecek beklentisi zayıf olan, haksızlığa uğradığını düşünen, hayal kırıklığı yaşayan veya izole gettoda yaşayan kişilerin ve grupların demokrasi kaygısının olmayacağını ve bunların kendilerine dünyada zahmetsiz cennet vadedenlerin peşine kolayca takılabildiğini söyleyip duruyordu. Şimdi bu öngörüler gerçekleşiyor demek ki. Bir de sosyal mühendislik ilmine vakıf kişiler bu grupları güzelce yönlendiriyorsa mesele daha da ciddiyet kazanmaktadır.

  5. Her şeye ve herkese rağmen Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.
    İnsanların doğum gününü kutladığımız gibi, insanların en büyük eseri olan devletlerin de doğum gününü kutlamak güzeldir. Uzun yıllar kutlamayı da Allah tan temenni ederim.
    Nice yıllara Türkiye. 95. Yaşın kutlu olsun.

  6. Hocam cesurca yaz artık,
    Bilineni ifşadan fazlasını bekliyoruz sizden
    Çekinecek ne kaldı..

  7. Çorbasının tanelerini karıncalara veren Bediüzzaman çorbasının suyuna ekmeğini banmakla iktifa edermiş ve sebebini soranlara verdiği cevap ile kendine has bir Cumhuriyet tanımı ve telakkisi ifade edermiş. “Bunlarda hayat-ı içtimaiyeye malikiyet ve fevkalâde vazifeşinaslık ve çalışma bulunduğunu müşahade ettiğim için, cumhuriyetperverliklerine mükafaten yardımda bulunmak istiyorum.” Bu tanım üzerinden Cumhuriyete atfedilen pek çok hassa yanında cumhurdan müteşekkil cumhuriyetin ancak hayatı içtimaiyeye malik ferdlerin bir arada yaşama terbiye ve azmine sahip olan vazifeşinas, vazifeperver toplumlarda hakkıyla neşvü nema bulacağına işarettir. Sadece kendi ve grubu ve fikri taassubu için vazife bilinci geliştiren ve hamiyeti vatanı sadece bu dar çerçevede anlayan “neo republikan ” akımlar ancak Berezilya örneğinde olduğu gibi bohçası müzehrafat dolu gayretli zibilciler eli ile zahiren mutantan batınen kof bir tarih kazası olarak kalmaya mahkumdur. Merhum padişah Abdülhamit han adının verilmesi ile taçlanacağı zannedilen düyun borçları ile yapılmış olan mega eserler aslında kötü bir Enver replikası olan Çırağan hovardalığından başka bir şeye delil gösterilemez. Tarih şanlı Osmanlı’nın batışına vesile olan ittihatçı müzehrafatını hayırla asla yad etmeyecektir.
    Hatta ledun hayal alemlerinde birkaç seneye Ortadoğu’da bir büyük savaş için zemin ve zaman teşkiline çalışıp, yorum alanlarına uylamış yerli ve milli evangelist tarihçi-yazar isimler altında iş gören zevat için Allah’tan akıl, fikir, itidal temennisi dışında bir şey elimizden gelmemektedir.
    “İçimizden bir takım beyinsizlerin işlediği günah sebebiyle bizi helak mı edeceksin” Araf-155

    • Civanmert türk milletinin fedakarlıkları sayesinde bir parazit gibi hala aramızda yaşayan ve son yıllarda kucaklarında birer şişme botla meriç kıyılarında dolanan, yunanın ağuşuna ulaşmak için kaçacak delik arayan zombilere de bir çift sözün yok mu ey avam? Saidi nursi hazretlerinin adını kirletmeyi bırakın artık! Bak sonra gayretullaha falan dokunur, şefkat tokadı bu sefer ne yandan gelir belli olmaz, benden söylemesi…

      • -:))
        Yorumcuları kritik ettiğin ve bazı yorumcuların yazıyı okumadan yorum yaptığından hatta yazınin başlığını bile okuduklarından şüphe ettiğinden dem vuran sen H.Gayret, bugünkü yazıyı okudugundan emin misin?
        Yazının hikmetli başlığını okusaydin gene yeter di.
        “Cumhuriyet Bayramla kutlanılır mi?
        Alternatifi üzerinde düşündüğümüzde….”
        Şu kitap gibi başlık seni hiç mi etkilemiyor, hiç mi düşünmeye sevk etmiyor? Ki; sağa sola sataşarak cumhuriyet karşıtlığı ve oligarşi propagandası yapıyorsun?

  8. Kıyasladığınız ülkelerle birlikte Türkiye ve yönetimine de bir parantez açsaydınız. Örtülü uyarı yerine açık açık söyleseydiniz.

  9. Ufak bir not:
    Bolsonaro’nun yukselisinin temel sebebi Brezilya halkinin yolsukluk karsisindaki caresizligi.
    Zaten cogunlugu dindar olan halk, cok da ozgurlukcu olmayan soylemlerini sahiplenmekte zorluk cekmedi.
    Alternatifsizlik bu gibi durumlarda halkin demokrasi ve ozgurlugu kisitlayici hatta curutucu davranislari gormesine engel olabiliyor.
    Bakalim ne zamana kadar…

    • Ekonomik krizin artan etkisiyle yoksulluğu iliklerine kadar hissedecek olan halkımız, ayyuka çıkan yolsuzluğa ve görülmemiş hakdizliklara tepki olarak Mine Kırıkkanat zihniyetini iktidara getirir ve intikam döngüsü devam eder.
      (Tarihin tekerrürden ibaret olduğu yanilgisiyla)

      • Temenniler temenniler… Kırıkkanatlar, ılıcaklar, altanlar, dündarlar: Topununuz birlikte gelin!!!

  10. her satırı değerli bir yorum.
    birbirinden çok farklı parametreleri barındıran çeşitli açılardan üstünde durup tartışılması gereken noktalar var.
    herkesin kendini ve rahatını ve daha çok rahatını düşündüğü bir zamanda halkların neyi hak ettiği konusuna geçmeden önce tartışmamız gereken soru
    gerçekten yöneticilerimizi seçiyor muyuz??? seçebiliyor muyuz???
    ben çok uzun zamandır Amerika başta ülkemiz dahil dünyanın pek çok ülkesinde böyle bir lüksün olmadığını düşünüyorum ve Amerikan seçimlerine rus müdahalesinden bahsedildiğinde de hep yaz
    dığım gibi halkların önüne konan genelde 40 katır mı 40 satır mı seçeneği oluyor.
    fehmi beyin kitaptan yaptığı ilk alıntı da işaret ettiği hitlere bakalım. soru basit ve sade, Yahudi soykırımı yapmakla suçlanan hitleri kim finanse etmiştir???
    1. dünya savaşından sonra imparatorluklardan ulus devletlere geçilirken ortadoğuda birbiri ile geçinemeyecek halklar bir araya getirilerek sınırlar çizilmiş başa da belli ailelerin gelmesi sağlanmıştı. yakın zamanda çıkan arap baharına en sert karşılık ta bu baharı tehdit gören bu yerleştirilmiş aileler olmadı mı???
    suudi Arabistan bae ve saz arkadaşları başa getirilen ve korunan bu ailelerdir…
    mısır da mürsi seçilince ilk işi filistine kapı açmak oldu tabii bu son işi de oldu hemen ordu tarafından darbe yapıldı ve orduyu finanse eden kimlerse onlar tarafından başa sisi getirildi…
    ırak parlamentosundaki siyasilerin kahir çoğunluğu İngiliz pasaportludur.
    suriye de durum ortada…
    doğu da durum sıkıntılı da batı da farklı mı…
    brezilya da halkın memnun olduğu Amerikan yönetimi ile de arası iyi olmayan eski
    Devlet Başkanı nam-ı diğer “halkın annesi” Dilma Rousseff görevinden uzaklaştırıldı Michel Temer yerine geçti, bilin bakalım kimlerle arası iyiydi. şimd de Jair Bolsonaro, Brezilya’da cumhurbaşkanı olmayı başardı.
    Avrupa da her geçen gün aşırı sağ yükseliyor daha geçenlerde Avusturya da hükümetin aşırı sağ politikaları protesto edildi…ama nedense aşırı sağcı politikacılar seçimlerde zafer kazanıyor değil mi????
    amerikada trump ilk adaylığını koyduğu zaman voa da -voice of america-bir yorumda neyse
    ki hiç bir şansı yok denmişti oysa aynı sıralarda trump ben kaybedeceğim yarışa girmem diyordu…bu seçimden tam 25 yıl önce de bazı diziler simpsonlar gibi ve bazı kartlar trumpın abd başkanı olacağına işaret ediyordu. yani o zamandan hazırlanıyordu/hazırlandırılıyordu…
    bugün ülkeler, Amerika başta
    ülkeler üstü bir sisteme tabiler ve bu sistemin dişlisi durumundalar. başkanlık, krallık, diktatörlük sadece içi boş isimlerden ibaret. batı dediğimiz zaman da bulunduğumuz yerin batısında kalan
    halklar ve yöneticileri kastedilmiyor elbett aynı şekilde doğu dediğimiz zaman da doğumuzda kalanlar kastedlmiyor…bunlar işaretlerden ibaret…
    o nedenle isimlere ya da işaretlere takılmanın bir önemi yok. bu sistem iyilik ve kötülüğün savaşının tezahürüdür. insanlıktan çıkıp sadece kendini ve rahatını düşünen yaratıklar olduğumuz sürece bu durumdan çıkış yoktur. daha da kötüye gidiş vardır…ne zaman içimizdeki iyilik yükselecek o zaman umut ta yükselecek.
    komşusu aç yatan bizden değildir ise kimlerdendir….
    ”’Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.”’
    ra’d 11…

    • Cok dogru yazmissiniz bizler layik oldugumuz sekilde yonetiliyoruz.
      Bugun iktidara atip tutuyoruz .Soyle yanlis yapti boyle yanlis yapiyor diyoruz.Ancak kendimize baktigimiz yok.
      Egitim sistemine kiziyoruz ancak cocugumuzu yaris ati gibi sinavlara hazirliyoruz.
      Uretim yok diyoruz ancak uretmeden cok kazanmayi hedefliyoruz.
      Bu iktidar kotu diyoruz ama degistirmiyoruz.
      Onumuzde bir mahalli idareler secimi var gelin yoneticilerimizi degistirelim.Peki kimi secelim cevabini bulamiyoruz.Bu iktidari encok muhalefetin elestiriyor olmasi gerekiyor lakin muhalefete bakiyoruz 10 secim kaybetmis ancak halen koltugunu birakmamak icin direniyor.nasil guvenecegiz bu muhalefete ?
      Bizler layik oldugumuz gibi yonetiliyoruz.
      Once biz duzelecegiz sonra bizi yonetenler mecburen duzelmek zorunda kalacaklar.
      Ne mutlu ki bir suudi arabistan bir irak hatta bir amerika degiliz.
      Insallah gelecek daha guzel yarinlar daha umut verici olacaktir.

    • Komşusu açken tok yatanı balkaymakla besleyelim didem hanım! Sabah kalkıp bi de suudi rejimini finanse etmek için hacca/umreye gidenlere ne demeli?

  11. Cumhuriyet ilelebed payidar kalacaktır, Atatürk bunu inanarak belirtmiş, milletimiz de cumhuriyeti içselleştirmiş ve sahiplenmiştir. Cumhuriyetin demokratiklik özelliği kuvvetlendikçe bu sahiplenme de kuvvetlenmiştir. Başlangıçta darbelere fiilen karşı çıkamayan ama eline oy silahı geçtiğinde seçimde kendisine en yakını seçmesini bilen bu millet, en son darbe girişimini kanını canını vererek engellemiştir. Artık Demokratik Cumhuriyet sadece kuru ve ruhsuz resmi törenlerle değil, milletin doğrudan katıldığı etkinlikler, simgesel tesis açılışları ve benzeri şekildeki törenlerle kutlanmaktadır. 95. Yılı hayırlı, kutlu ve daim olsun.

    • Yönetimlerin/rejimlerin/ülkelerin daim olması ahlak kurallarının benimsenip sürdürülebilir olmasıyla ilgilidir. İşi ehline vermek/haksızlıklara yer vermemek ilelebet payidar olmak için olmazsa olmaz bir niteliktir. Ezberine Müslümanlıkla bu işler sağlıklı yürümez. Kötü alışkanlıklardan kronik ezberlerden kurtulmak için “Akıl-İman Sentezi” gerek Necip bey! (bu arada yorumunuza yorumumu yolladığımı da hatırlatmış olayım!).

      • 1040dan beridir türkiye devleti senin gibilerin bilmem ne yoğurtlu istikrar kebabıyla değil nizam-ül mülk’le yönetiliyor.

        • Nizam-ül Mülk ! (öğrendim ki maalesef öldürülmüş- kimbilir belki de Akıl-İman Sentezi zafiyetinden doğabilen bir tecelli)
          …….
          Bir yerlerden çıkar gelir, hemen koşarak,
          Bir işi laf atmak sataşmaktır, haddi aşarak,
          Herkesin kuyruğunda, sırnaşık adam!
          “Senin gibi” der bir de, kendini kasarak…..
          …..

      • Hakan bey yorumunuza ben de cevabımı ilettim. Söylediğiniz doğru, yönetimlerin, rejimlerin, ülkelerin daim olması, ahlakınn daha doğrusu geniş olarak adaletin uygulanmasıyla ilgilidir. Ama adaletten ne anlaşılacağı ve nasıl uygulanacağı her daim tartışma konusu olmuştur ve olacaktır, bu yüzden bu dünyada mutlak adalet yoktur, adalet talebi ve arayışı vardır, mutlak adaletin uygulanması ise Allah’ın hükmüne bırakılmıştır. Ama bu her şeyi ahirete bırakalım demek de değildir. İşi ehline vermek ve haksızlıklara yer vermemek de payidar olmak için şarttır, zaten bu yüzden dünya kurulduğundan bu yana devam eden bir ülke, bir toplum, bir ülke yoktur, devamlı olarak yıkılan ve tekrar kurulan düzenler, toplumlar, ülkeler vardır ve bundan sonra da olacaktır. Demek ki bu konuda da yüzde yüz uygulanabilir pratiği olan bir çözüm bulunamamış daha. Ama bu bizim böyle olmasını istememize ve olması için gayret etmemize tabii ki mani değildir. İnsanlar da toplumlar da mükemmel olamazlar ama mükemmel olmayı amaçlar, gayret eder, çalışır ve çaba gösterirler. Bu yüzden bir kesimin ahlak , adalet, liyakat ve benzeri anlayışları mutlak değildir ve olamaz. Bu konular her daim tartışılacak ve daha iyisi bulunmaya uygulanmaya çalışılacaktır. Sizin bu konuları çözmek için 2+2=4 gibi bir formülünüz veya akıl-iman sentezi gibi bir sloganınız ve mutlak doğruyu getirecek kesin çözümünüz olabilir ama maalesef benim henüz yok. Bu yüzden herhangi bir alışkanlık ve ezber sahibi de değilim. Sadece mutlak hakikat olan Allaha inancım var, bunun haricinde kalanları ise aramaya devam ediyorum.

  12. Biz CUMHURIYET arabamızın vitesını geri vitese aldık ve şu an 1900 bitirmek üzereyiz.
    Astiğimiz astık kestiğimiz kesdik.
    Hapishaneleri bebeklerle dolu olan,ve Cumhuriyetin Köşküne dahi tahamul edemiyeyip onun karşisina , Kara Hava ve Denizleri saraylarla kuşatan osmanlı ocaklarınin sahipleri tarafindan kendinden olmayanlara hayati zehir eden bir sistem ile yönetiliyoruz.
    Bence bu Kutlamayi 29 Ekim yerine 16 Nisanda Kutlasak daha iyi olur.
    Bilmem hatirlayaniz varmi? Yoksa ben hatirlatayım.
    16 Nisan 2017 ye kadar Turkiye Cumhiriyeti olan ism o tarihten sonra Tayyip Cumhuriyeti olarak değişikliğine neden olan secmenlerın 100 de kırk sekizi reis ve taraflarinin göre Vatan haini Saray fetvacilarina görede İmansız olanlara karşı zaver kazandiklar için.
    Bugün kutlanan 16 Nisan 2016 da zamani geçmiş Cumhuriyeti kutlamak, Hem Saray fetvacilarina hemde Başkan ve Teraftarlarına haksızlık olur.

  13. Cumhuriyeti sahiplenişiniz hoş olmuş,güzel olmuş.
    Büyük Millet Bayramı size, Milletimize ve takipçi dostlarımıza kutlu olsun.Daima Şen ve bahtiyar olunuz

Yoruma kapalı.