Davutoğlu AK Parti’den ihraç edilmek istenirken.. Fransız İhtilali esnasında yaşananları hatırladım…

39
Reklam

“Devrimler kendi çocuklarını yer.”

Öyledir, bir gün gelir en imkansız görünen de gerçekleşir. 

‘Fransız İhtilali’ en baştan itibaren iki kişinin eseridir: Georges Danton ve Maximilien Robespierre’in… Önce Robespierre en samimi ve sadık dostu, halkın sevgilisi Danton’u giyotine göndermiştir (5 Nisan 1794), sonra da ihtilal mekanizması, ihtilal uğruna Danton dahil onlarca dostunun başını giyotine teslimde tereddüt göstermeyen Robespierre’in hayatını sona erdirmiştir (28 Temmuz 1794).

Günümüzde giyotin artık kullanılmıyor. Siyasiler için idam cezası da bizde de söz konusu değil artık. Onlar yerine daha farklı mekanizmalar çalışıyor. Yine de sonuç değişmez: Köklü altüst oluşların yaşandığı siyasi ortamlarda siyasi kişilikleri ortadan kaldırmak için o mekanizmalar devreye girmekte gecikmiyor.

Ahmet Davutoğlu siyasete uzak durmak istemişti

Sonunda gerekirse kendi partisini kuracağını da belli eden Ahmet Davutoğlu ve onunla birlikte hareket ettiklerini gizlemeyen bazı arkadaşları hakkında, AK Parti MYK’sı, ihraç işlemi başlattı. Siyasi hayata AK Parti’de başlamış, bakana, başbakana danışmanlık yapmış, sonra kendisi de bakan ve başbakan olmuş Prof. Ahmet Davutoğlu AK Parti’den atılmak isteniyor.

Davutoğlu’nun danışman olarak Ankara’ya çekilmesi hayli zahmetli olmuştu. 

İstanbul’da üniversitelerde dersler vermesi yanında, kurucularından olduğu Bilim ve Sanat Vakfı’nda kendi eliyle seçtiği gençleri yetiştirmekle de meşguldü Davutoğlu. Tarih bilgisi yanında dünyadaki gelişmeleri yakından izleyen bir kişilik olarak da biliniyordu. 

Reklam

AK Parti’nin ilk başbakanı olarak görevi üstlendiğinde Abdullah Gül’ün yanında bulunmasını arzu ettiği bir-iki kişiden biriydi. Hemen göreve koşmak yerine vakıf bünyesinden yakınlarıyla istişare ettiği ve Ankara’ya gelmekte pek de gönüllü olmadığı duyuluyordu.

Gül kendisini sonunda ikna etti.

[Kendisini ikna için çaba gösterip Ankara’ya gelmesini, danışman ve bakan olarak atanmasını sağlayan Abdullah Gül’ün adını, başbakanlığı da üstleneceği AK Parti kongresinde (27 Ağustos 2014) yaptığı uzun konuşmada, bir tek kez bile anmayacaktır. Onun giyotini de öyle çalışmaktaydı.]

Türkiye’nin en kritik ve tarihi kararlarından biri sayılması gereken 1 Mart Tezkeresi (2003) öncesinde takındığı tavır sebebiyle, ABD’nin bölgeye askerleriyle gelmesini isteyen kalemler tarafından hayli hırpalandığını hatırlıyorum.

Danışmanlığı döneminde başbakana (Tayyip Erdoğan) ve sonra da bakana (Abdullah Gül) yararlı bilgiler sunduğunu düşünmemiz için elimizde hayli veri bulunuyor. Ancak, her iki durumda da, nihai kararlar siyasiler tarafından alınmaktaydı.

Kendisinin son zamanlarda keskin eleştirilere muhatap edilmesi danışmanlıktan karar makamı olmaya evrilmesi sonrasıdır. Siyasetçi kimliği üzerine tam oturmadığı için, o tür bir kişiliğin süzgecinden de geçmediğinden, bakan ve başbakan olarak aldığı kararlar fazlaca köşeli -ve sorunlu- olmaya başlamıştı.

AK Parti tarihinin görece olarak en düşük (7 Haziran 2015) ve yine görece olarak en yüksek (1 Kasım 2015) seçim sonuçları onun başbakanlık dönemine aittir.

Sadece başbakanlık (2014-2016) ve bakanlık (2009-2014) yaptığı yıllar değil, neredeyse bütün AK Parti dönemi, Ahmet Davutoğlu fotoğraftan silinerek yazılamaz.

Reklam

Fakat yine de onsuz yazılmak istenecektir.

[Tek partili İsmet İnönü döneminde, ülkenin gidişinden mutlu olmayan dört isim (Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan) görüşülmesi talebiyle bir ortak takrir sunmuştu CHP yönetimine. Takrir görüşülüp reddedildi ve ardından bu dört isim partiden ihraç edildi. Onlar da gidip Demokrat Parti’yi kurdular.]

Biri (Danton) devrimin kalbiydi, öteki (Robespierre) de beyni

Dünya tarihini köklü biçimde değiştiren Fransız İhtilali’nin çekirdek kadrosu, devrimin her aşamasında, başlangıçta birlikte olunduğu halde Robespierre-Danton ikilisinin çizgisinden farklı düşündükleri ortaya çıkanların gözden düşmesi ve çoğunun hayatlarını giyotinde kaybetmesiyle seyrekleşip durdu. Bir yandan tarih yaşanıyor, bir yandan da bazı isimler silinerek yaşanan tarih yeniden yazılıyordu ihtilalde.

Her şey değişse de tarihte değişmeyen bazı şeyler var sizin anlayacağınız. Yalnız bize ait olanda değil, dünya tarihinde de.

[Tutkulu ihtilalci Robespierre bütün dünyayı etkileyen bir büyük devrimin arkasındaki beyindi; Danton ise devrimin kalbi. Danton gidince devrim kalpsiz kaldı ve ömrü de kısaldı. İkisinin ölümü arasındaki süre sadece dört aydır. Bugünün Fransa’sında Danton’un adıyla anılan hayli kurum, okul, bina var; ancak koca ülkede Robespierre’in adını taşıyan bir tek yapı bulamazsınız.]

O günden (1789) bilinen gerçek şu sözde gizlidir: “Devrimler kendi çocuklarını yer.”

Bakalım günümüz tarihinde daha neler öne çıkacak, daha başka hangi isimler yaşanan tarihten kazınmak istenecek ve tarih her şeye rağmen hangi kulvardan ilerleyecek?

ΩΩΩΩ

Reklam

39 YORUMLAR

  1. Türkiye Ve Topluma Yön vermek isteyen Aktörler Ozellikle Muhafazakar Demokrat İnsanlar Sunu İdrak Etmeli Türkiyenin Kurumsallasmis Ortak Akil ,Kolektif Şuura Sahip Kadrolora Onemseyen Çağdaş Demokrat Hukukun üstünlüğü Adaletin Bağımsızlığını Teşebbüs Hürriyeti İnanç Özgürlüğü İnsan Hak zozgurlukleri Birlikte Yasama SAYGI Hoşgörü Batıli Anlamda Liderlerin Putlastirildigi Siyasi Parti Türkiyenin İhtiyacı

  2. SSCB Komünist Partisi tarihi, her lider değişikliğinde tekrar yazılmış. Konunun uzmanları en az 4 kere yazıldığını söylüyor. Yenilenen kitapta yeni lider ve politikaları övülmüş önceki lider ise geri planda bırakılmış.

    2. Dünya Savaşı bitimine yakın Roosevelt, Stalin ve Churchil Yalta’da toplanarak Batı ve SSCB egemenlik alanlarını belirliyorlar. (Türkiye ve Yunanistan Batı kampında oluyor). Ayrıca SSCB’nin (sosyalist) devrim ihraç etmemesi konusunda mutabık kalıyorlar. Amaçları savaştan sonra yeni bir savaş çıkmamasını sağlamak. Stalin bu anlaşmaya uyuyor fakat Lenin döneminde 2 numaralı adam olan Troçki uymuyor. O sosyalist devrim ihracını savunuyor. Stalin anlaşmaya uymak adına Troçki’yi sürgüne gönderiyor. Bir süre Türkiye’de kalan Troçki daha sonra Güney Amerika’ya gönderiliyor ve orada Stalin’in bir ajanı tarafından öldürülüyor. Stalin’in yaptığı anlaşmaya uyup SSCB’yi korumak.

    Bugün İran benzer şekilde Şii devrim ihracı yapıyor. Yani İran Ayetullah Cumhuriyeti Troçkist bir dış politika izliyor.

    Erdoğan ve Davutoğlu’nun Siyasal İslam veya Neo-Osmanlıcılık politikaları ise bir yönüyle Troçkist politikalardır. Yani kendilerinde var olduğu düşünülen ve başka ülkelerin/halkların da bunu istediğine inanılan ‘değerleri’ dış politika yoluyla ihraç etmek. Bilindiği gibi diplomasi ile birlikte savaşmak veya savaş çıkartmak da dış politikanın araçlarındandır.

    Erdoğan/Davutoğlu ve benzerleri Osmanlı Devletler Topluluğu hayali kuruyorlardı. Bu devletler topluluğu Türkiye’nin liderliği (Erdoğan’ın Halifeliği) etrafında birleşeceklerdi. Fakat bu kişilerin akıl-duygu dengesi akılcılık aleyhine bozuktu. Bir kere Sünni’lik ortak değer olduğundan genel bir ihraç ürünü/değeri olamazdı. Halifelik ise diğerlerinin biatını gerektirdiği için reel politikaya aykırıydı. Ayrıca Türkiye S.S.C.B gibi askeri bir güç değildi, kimseyi koruyamazdı. Buna rağmen Şam Emevi Camisinde Cuma namazı kılmak gibi hayallere dalabildiler.

    Türkiye ancak seküler/laik ve kalkınmış Müslüman bir ülke olması halinde diğer Müslüman ülkelere liderliğini kabul ettirebilir. Oysa Siyasal İslamcılar Türkiye’nin kaynaklarını (çoğu da Batı’dan alınan dış borçlar) içeride müsrif bir şekilde inşaatlara ve yolsuzluklara dışarıda maceracı politikalara harcadılar.

    Türkiye’de yapılan en önemli ve yararlı sonuçları olan devrimler Mustafa Kemal Atatürk tarafından yapılmıştır. Her devrim gibi bazı kelleler gitmiştir. Kimse şapka devrimine v.b. karşı çıktığı için idam edilmemiştir, bunu anlamak için o kişilerin işgal dönemindeki ilişkilerini incelemek yeterli olacaktır.

    Türkiye gizli bir küresel el tarafından Atatürk’ün devrimleri etkisiz hale getirilip tekrar yönlendirilebilir/maceralara sürüklenebilir/yüksek dış borçlu bir ülke yapılmaya çalışılıyor. Bunun nihai hedefinin ‘Partial-Sevr’ olduğunu tahmin ediyorum.

    • İran’ın Şii devrim ihracı, Erdoğan ve Davutoğlu’nun Osmanlıcılığı gibi asılsız iddialar çok ucuz zırvalar Sn F.K.T.

      Bu zırvaları İsrail’in siyonist tabloid basını yazıyor, sizin gibi Türkiye’deki maşalar da sözcülüğünü üstleniyor.

      Boşuna nefes tüketiyorsunuz.

      • Yaptığınız klişe yorum, F.K.T.’nin güçlü analizi karşısında acizliğinizi gösteriyor. Siz yoruma cevap vermemiş çamur atmışsınız. Erdoğan ve Davutoğlu’nun Siyasal İslamcı ve Neo-Osmanlıcı bir dış politika izlediğini pekala siz de biliyorsunuz. Fakat bu hayalci politika kısa sürede iflas edince şimdi inkar yoluna gidiliyor.
        (1000 küsur odalı saray Halife Erdoğan hayali için yapılmıştı)

        • Ne zamandan beri retorik analizin yerini aldı Sn mim? (Tipik trol yöntemi; Sn F.K.T. gibi kimliğinizi yazacak cesaretten bile yoksunsunuz!).

          F.K.T. üstadınızın zırvaları İsrail tabloid basınının hezeyanları dışında hangi gözlem ve bilimsel kanıtlara dayanıyor?Retorikten uzak izah etseniz de anlasak.

          • Retorik (belagat) ustası sizin Reis’dir. O da belli bir kesim için geçerliydi ve giderek foyası meydana çıkıyor. Gerçeği görmek için Osmanlı’nın çöküşünün bir benzerini tekrar izlemeye niyetimiz yok, Kuvay-ı Milliye tekrar harekete geçti.

    • Devrimler kendi çocuklarını yer. Kabul. Bizde de şöyle bir atasözü var; Eden bulur. Men dakka dukka. Kim bir hareketi bölmüşse ‘idealleri’ için, onunda hareketi ‘idealler’ için, bölünebilir. Ağlayıp, sızlamanın alemi yok. Her şey olacağına varacağı gibi, idareci de halkının aynası olma görevini ifa eder. Kendimize bakmalı.

  3. Davutoğlu 1 Kasım 2015 seçimlerinde, milletvekili aday listesi YSK’ya teslim edildiğinde bitti. Bu listede sadece imzası vardı.” Mührü” yoktu.

  4. Türk halkı iki temel tercihte bulundu.Tercihlerinin en doğal sonucu olarak iki sonuçla karşılaşacak.
    1-Haram- helal, tasarruf- israf konusunda gerekli hassasiyeti göstermez isen soyulup soğana çevrilirsin.
    2-İnsan hayatı konusunda duyarsız davranır isen aynı sorunla karşılaşırsın.
    Seçimin birinde”Vakit, Türkiye Vakti” sloganı vardı.Tercihler yapıldı. Şu anda “Vakit, Fatura Ödeme Vakti”

  5. Davutoğlu görevden alınırken gıkı çıkmadı.ve toplum nezdinde bir itibarı azaldı.
    Şimdi ihraç edilerek haksızlığa uğradı havası yaratılmak isteniyor.
    Oyun içinde oyun ne için oy için.
    Selvi boylum bugünkü yazısında gül’e helikopter gönderildiğini yazıyor.
    Ne yani parti kurarsa tanklı toplu ordumu göndermeyimi ima ediyor.aba altından sopa göstermek buna deniyor galiba.
    Her zaman diyorum akp halkla ilişkiler fecaat durumda.
    Koltuk ve iktidar hırsının bir ülkeyi içte ve dışta nasıl cadı kazanı düdüklü tencere içinde pişene döndürdüğünü görüyoruz.
    Düdük uzun zamandır ötüyor.
    Iktidar yandaşlari o düdük sesini reislerine saygı duruşu sireni olarak duyuyor.
    Düdük sustuğunda ne olacak acaba.

  6. İnsanlar da devletler gibidir , Ebedî dost ve düşman yoktur ; menfaat vardır. Herkes hakkına razı olsaydı , kanun ve kurallara gerek kalmazdı . Adil, dürüst ve şeffaf bir yönetime kimse itiraz etmez. Biz , bugün bile adaleti tesis eder, terörü de bir ayda çözebiliriz. Mesela, her işte yerli – milli diyoruz da kanunlarımız neden yabancı ? Ayrıca, istisnasız tüm lider kadro ve taraflar , diğerine hain, nankör ve kro demeyi bıraksa, adil ve makul olsa, hangi problem çözülmez ?! Bütün kötülüklerin temelinde adalet ve empati yokluğu yatar. VESSELAM.

    • ekrem kaya! Sen hiç merak etme. Kanunlarımız yabancı ama kanunlarımızın uygulanma şekli gayeten de milli ve manevi.

      • ekrem kayra! televizyon izlerken, telefonla konuşurken, hastalanınca tedavi olurken, ilaç kullanırken, evde musluğu açıp suyu kullanırken, banyo yaparken, fırında yemek pişirirken, internette yorum yazarken, camide kaloriferle ısınırken, umre ve hacca uçakla giderken yerli ve milli aramıyorsunuz, kanunlara gelince bu hassasiyet nerden ortaya çıkıyor böyle birden bire. merak ettim doğrusu.

        • Efendim pek muhterem dindar münevverlere göre Batı’nın ilmini alacakmışız fakat kültürünü almayacakmışız. Fakat pratikte ne oluyor ? İlmini alamıyoruz ama kültürünü başörtülü bacılarımız bile alıyor. İslam dünyasında büyük sıkıntı var, M.K.Atatürk sayesinde Türkiye epey ilerlemişti ama hastalık tekrar nüksetti.
          (Not : Bu yorum Ekrem Bey’e cevap değil Hamza Bey’e naçizane bir katkıdır)

  7. Davudoğlu
    Davudoğlu’nda gördüğüm eksiklik, Konyalı olduğu halde Milli Görüş hareketinde yer almamasıdır, Akevler ile ilgilenmemesidir. Onun dışında her zaman bir ilim adamına yakışır davranışlarda bulunmuştur. AK Parti’nin dış siyasetinin mimarıdır.
    Partiden ihraç edilmesi de normaldir. Akevler kadrosu tasfiye edilmiştir. AK Parti kendi kuyusunu kendisi kazmaktadır. Bununla beraber biz şimdilik Erdoğan’a ve AK Parti’ye alternatif bir siyasi hareket görmüyoruz.
    Erbakan bizimle senelerce çalıştı. Her hafta Ankara veya Altınoluk’ta buluşur, Adil Düzen üzerinde çalışırdık. Adil Düzen Akevler kadrosu ile oluşmuştur. Sonunda dünya değişti. Davudoğlu veya Beşir Atalay Akevler ile çalışmalıdırlar. Adil Düzen’in ileri versiyonunu hazırlamalıdırlar. Erdoğan’a karşı olmamalıdırlar.
    Mevcut düzende iktidar olmak yerine ortaklık düzenini getirmek için parti kurmalıyız. AK Parti’yi indirmek için değil düzen değişinceye kadar AK Parti iktidarını sağlam tutmak için parti kurmalıyız. Sermaye’nin parçaladığı ulusu birleştirmek için partiyi kullanmalıyız. AK Parti ve MHP yanında CHP ve HDP de bizim partinin uzlaştığı parti olmalıdır. İyi Parti kendisini feshedip MHP’ye katılmalıdır. Bizim partiye de katılabilir.
    Önce ülkeyi Sermaye’nin ifsadından kurtarmalıyız.

    • Hocam doğru söze ne denir!

      Siyaset erbabımızın şahsi ihtiraslarından
      arınmalarını diliyoruz.

      Ülke o zaman düzlüğe çıkabilir.

      Sn Koru’ya ‘Homeland’ dizisinin 7. sezon finalini izlemesini tavsiye ederim.

  8. Giden Gitsin Sen Şarkılar Söyle Yine…

    Öncelikle sayın yazarın bir saptamasını düzeltelim “sonra kendisi de bakan ve başbakan olmuş” demişsiniz. Yanlış. “Yapıldı” demeliydiniz. Ha hak ediyor muydu? sonuna kadar, ama gerçek bu.

    Şimdi söyleyeceklerime geçebilirim;

    Benim en çok takıldığım husus akademiden veya bürokrasiden veya başka yerden getirilen, siyasette belli bir yere gelen isimlerin ayrılınca neden muhalefete geçtiği. Hayır hayır koltuk gidince muhalefete başlıyorlar demek istemiyorum, o ayrı bir konu. Şunu demek istiyorum, belli bir makamdan ayrılan siyasi niçin siyaset dışı farklı bir alan varlık göstermeye veya hizmet etmeye çalışmıyorlar da siyasete giriyorlar. Hemde yıllarca beraber yol yürüdükleri arkadaşlarına karşı. Bu ahlaki açıdan sakıncalı bir durum, en hafifinden haksız rekabet. Kaldı ki Davutoğlu değerli bir insan, Seta da veya üniversitede önemli işler yapabilir, buralardan yine yapmak istiyorsa yapıcı eleştirilerini yapabilirdi. Aradan makul bir süre geçtiğinde ki bu en az 5 yıldır yine siyasete eski partisinde veya kabul görmezse yeni bir oluşumla dönebilir.
    Hele hele sağdan chp ye geçenler hiçbir saygıyı hak etmiyorlar.
    Müslüman siyasetçi bu yola chp nin zulümlerine karşı halkı korumak hakkı müdafaa etmek için girer. Chp ye girmek kendini inkar etmektir.

    Klişe bir laf olacak ama hem Rusya ile hem ABD ile bıçak sırtı dengede siyaset yapmak, idlipte katliam kapıda iken bunu dert eden tek devlet olarak, İsrail’e hayır diyen tek hükumet olarak ülkemizin yeni heyecanlara değil birliğe ihtiyacı var. Biz küfrü sabit oluncaya kadar Erdoğan’ın yanında olmalıyız.

    Ak partide bu kaliteli insan erozyonuna bir çare bulmak gerekiyor, neredeyse acun ile seda sayandan başka tanıdığımız kimse kalmadı, o da ayrı mesele.
    Ne mutlu anlayıp dinleyip de dünya hayatının uzun bir imtihan olduğunu bilen kullara ne kadar yazık ki ne idi ne oldu daha ne olacağını bilemeyen biçarelere.

    • Erdoğan’ın küfrünün sabit olduğunu gözlerinizle apaçık görünceye kadar beklerseniz iş işten geçmiş olur. Kanser vücuda girmiş, ancak siz hasta öldüğü zaman bunu kabulleneceksiniz anlaşılan. Bu yaklaşım ‘high definition’ değil.

    • “Klişe bir laf olacak ama hem Rusya ile hem ABD ile bıçak sırtı dengede siyaset yapmak,”

      ABD mi dediniz? Peki onlarla biçak sirtta siyaset yapmasinin sebebi ne?
      Biçak sırta siyaset yaptiği ülkeye sülalece neden miliyarlaca yatirim yapiyorlar?
      siz bu yazinizla ancak zülme yardim edip Zalimlere asistanlik yapanlardan taktir alirsiniz….
      İdip de ne işimiz vardı? Içimizi karıştırdıkları yetmemiş Elin memleketini kariştirip yikmaya kalkişanlari savunsaniz onlara kul kölede olsaniz CAHILIYE DÖNEMIN deki zalimlerin akibeti gibi akibetiniz olacağinda emin olun.

      TÜRKIYENIN TEK BIR DÜŞMANI VAR O DA SIZIN GIBILERIN BIAT ETTIKLERINIZ DE BAŞKASI DEĞIL.
      Nasil olsa Milletin çocukları onlarin kurbanlik koyunlari…..
      Siz burada avukatlik yapacağiniza gidin OĞULLARINA askerlik yaptirmayanlarda hesap sorun.

    • Gerçekten bu İmamoğlu ne yapiyor?
      Kufür ihrac eden Trolleri rizkini kesti…

      Oda yetmezmiş gibi şimdide havuzun suyunu kesmiş! Zavallılarin hallerine-bakın…!!!
      Aşağidaki yazı internet gazetesinden kopiledim, yalniz okuyanlar üzülür ağlarlar diye sadece birkaç prağiraf kopiledin.
      ××××××
      “Havuz medyasında büyük deprem
      İBB’yi kaybetmesinin ardından maddi sıkıntılar içerisine giren TürkMedya yöneticilerinin AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan’dan destek istedikleri öğrenildi.

      “EFENDİM, MADDİ ANLAMDA DAYANACAK GÜCÜMÜZ KALMADI”

      Bünyesinde; Star, Akşam ve Güneş gazeteleriyle, 24 TV ve 360 TV’yi barındıran TürkMedya’nın İBB’nin AKP’de olduğu dönemde “reklam geliri” ismi altında her ay 10 milyon lira aldığı ortaya çıkmıştı.

      GÜNEŞ BATIYOR

      “KAMU BANKALARI VE DİĞER KAMU KURULUŞLARI REKLAM VERSİN”

      Şu ana dek Erdoğan’ın konu ile ilgili herhangi bir adım atmamasına karşılık TürkMedya grubu yöneticilerinin Erdoğan’dan kamu bankaları ve diğer kamu kuruluşlardan daha fazla reklam talep ettikleri bildirildi.”
      ×××××××

      Merak bu ya halkin seçtiği akp li eski Istanbul belediye başkani topbaşin damadı 3/5 yildir hapis yatan sara nöbetinden hasthaneye kaldirilmiş…..

      Bunlarda,Sinan Esgicioğlu ve Fehmi beyin bugünkü yazilarinada yüzlerce sene öncesinde geçen olayların kahramanlarınin 21. Asrin karekterlerı oluyorlar…
      Demekki bizim millet sevdiğini ölümune seviyor.
      Osmanlinin yalnişlarini kabullenmeyen bir millet Topbaş gibileride Erdoğanın trolleri ve havuzun kirli sulari ve bilalin vakiflarina milletin alin terini akitiyormuş….!!!!!! Ona rağmen Erdoğan onu ve ailesini silip süpürdü.
      Etme bulma dünyası.
      Haksizlik karşisinda susan DILSIZ ŞEYTAN oluyorsa! Haksizlik yapanlari destekleyen ve savunanlar ne oluyor içinizde bileniniz varsa onuda siz yazin.

      • Bu yorumunuzu diğer yorumunuza cevap yazdığımda gördüm.Trollere kaynak aktarımının da Osmanlı tarihindeki örnek karşılığını gösterirseniz,bu konuda da belki bir fikir beyan edebilirim,şu an için bilgilerim sınırlı da.Selamlar

        • Uğur bey! Osmanli Türkçesinede! Zannedersem trol kelimesi yoktu.
          Trolun bir kaç anlamı var, anlamlarindan biriside balikları toplu halde tuzağa düşüren balikci “AĞI” ağ ile yakalanan baliklari afiyetce yiyiyoruz..

          Osmanlının saray söhterileri ve dalkavuklari şimdinin trolleri değilmi.
          Iftira ile Padişahın kendi oğlunu tuzağa düşurüp öldurmesinin sebebi o zamanin trolleri dir. Sizcede öğle değilmi?
          Yalan,ve iftiralarla hayatları söndürenleri S. Eskicioğlunun Osmanlı saray hayati ile şu anki saray hayatınin benzerliğine vurgu yaptiğini ve her zaman makam ve mevki için milleti kandiranlari yazmasından dolayı yazinin okunmasi ve düşunulmesi için, linkini verdim.

          Benim idiam Davutoğlunun Erdoğanla halen daha işbirligi yaptiğidir.
          Tipki erdoğanin dönemin cuntasi ile Erbakani etkisiz hale getirmek icin oynadiği oyunun bir benzerinide Davutoğluna oynatiyor.

          Şimdiye kadar Dünyada ve Türkiyede Hapishanenin, ikinci katinda ofisi olan ve Dünya ile haberleşen içinde banyosu olan dayali döşeli dairede hapis yatan gorülmuşmü?

          Sizcede Padişaha, oğlunu öldürtenler ne oluyor trol olmiyormu?
          Kisaca fesatlık çikarip milleti aldatip tuzağa düşurenler ne oluyor?
          Menfaalari ıçin topluca! Fesat,yalanci, tuzakci ve iftiracilara troller deniyor.

          • Nurdan hanım bu konudaki örneklendirmelerinizi, benzetmelerinizi,genellemelerinizi doğru bulmuyorum. Soru trollere İBB. den kaynak aktarımı idi ama…neyse,çok uzatmanın da bir anlamı yok.Faydasız ve gereksiz bir tartışma olacak devamı.

            Ancak şu kadarını söylemeliyim ki,genel olarak tavrınızı AKP yi döverken araya koyduğunuz karbon kağıdı üzerinden Osmanlı’yı da döveyim gibi algılıyorum ben.Sinan bey’in yazısı üzerinden bir önceki kapanmış tartışmaya anlamından saptırarak yaptığınız atıfı da sataşmadan başka bir şekilde değerlendiremedim.Zira o gün sizin sözlerinize delilleriyle cevap veren sadece bendim.Bugün cevap vermesem geçenki yazdıklarımın arkasında durmuyormuşum gibi olacaktı,bu sebeple müdahil oldum.

            Onlar kendi hatalarıyla, sevaplarıyla geçti gitti.”İşte onlar bir ümmetti geldi geçti. . . Onların kazandığı kendilerine, sizin kazandığınız da sizedir! Siz onların işlediklerinden sorguya çekilmezsiniz.”Bakara 141

            Ayrıca Akpnin hatalarını sürekli Osmanlı’ya bağlamayı da doğru bulmuyorum.Akpyi Osmanlı’yla neden özdeşleşme ihtiyacı duyuyoruz ki?İşin doğrusu Onlar Osmanlıyı da asli hüviyetinden saptırarak kendilerine haksız malzeme yapıyorlar.Teşkilatlarının adı “Osmanlı Ocağı”diye onlar Osmanlıyı da temsil etmiş olmuyorlar.Tersine onlara Osmanlıymış gibi muamele yapan onların algı oyunlarına yenik düşüyor demektir.

            Ayrıca sürekli bir çatışma /sataşma üslubu yerine mantıklı izahlar,içlerinde muhasebe yapma ihtimali olanlar için de faydalı bir üslup tercihidir diye düşünüyorum.Aksine sürekli itham,kötüleme cepheleşmeyi kemikleştirir,uzlaşma zeminini hepten ortadan kaldırır kanaatindeyim;zira herkeste nefis var ve nefis zorlamaya gelmez.Ben böyle düşünüyorum.

      • İyi ya, işsiz kalmış sizin gibi trollere gün doğar, zil takıp oynamanız gerekir.

        • Yorumumu Nurdan Hn’ın yorumuna yapmıştım.Uğur Bey’in yorumunun altında çıkmış.Yanlış anlaşılmaya mahal kalmasın.

        • Siz gidin UYGURLARA yaptiklarınizı yazin……
          “ÇİNDEN” gönderılen Bir miliyar doların ne kadarı sizin hakkıniza düştü….. bunun hakkinda bilgi verin.
          trolluğa gelince, bu lafı sizin gibileri yaziyorsa, ve gene sizin gibi “DÜNYA MALI İÇİN” zulüme yardim zalimlerede asistanlik “YAPANLAR’ın”
          Bana troll demesı ile troll olacaksam o zaman, sizin acinaca halinize ancak gülünür….!!!!!.
          Ha sahi birde kimler için trolluk yaptiğimi yazsanız iyi olur.

          Bir not daha benim yorumlarıma kimin yorum yaptiğıni anlamayacak kadarda aptal değilim.. yorumlarin yayinlanma saatlerini görebiliyorum herhalde.

          • Bu ne hiddet Nurdan Hn.?

            Maşallah Çin’de yaşadığımı bile
            biliyorsunuz.

            Yazdıklarınız kime çalıştığınızı sarahaten gösteriyor.Merdi kıpti şecaat arzederken sirkatin söylermiş.

            Size tavsiyem daha yaratıcı yöntemler geliştirmeniz.Aksi takdirde çalıştığınız mihraklar işe yaramadığınız için kumanyanızı kesebilir.

    • 18 ve 19 ağustos tarihli yazı yorumlarında hiç kimse tarafından “kardeş katli” savunulmamıştı Nurdan hanım,yazılarınızdaki aşırılıklara itiraz etmiştik o kadardı.Okuyanlar görecektir bunu.

      Davutoğlu’nun Erdoğan’la danışıklı dövüş halinde olduğunuz tezinizle (sizinle hemfikir değilim) de atıf yaptığınız yazı içeriği çelişmektedir.Yani Sinan bey kısa yazısında Davutoğlu’nun kardeş katline uğradığını savunur gibi yapıyor;siz ise Erdoğan’la danışıklı dövüş yaptıklarını savunuyorsunuz .

  9. Ahmet Davutoğlu’na saygı duyarım.Ancak
    yanlış bir yol tutturduğu da ortadadır.

    Doğrudur, “Devrimler kendi çocuklarını
    yer.” Ama Ak Parti Davutoğlu’nu yemedi.
    O’nu uzun yıllar bakan yaptı,Cumhuriyet
    kurulalı beri ancak 20 küsur kişiye nasip
    olan Başbakanlık makamına getirdi.Dolayısı ile “Devrimler kendi çocuklarını yer” sözü Davutoğlu hakkında
    uygun düşmez.Dense dense “Davutoğlu
    kendini yedi,bitirdi” denebilir.

    Ünivetsiteden gelerek siyasete atılan bir çok kişi,bir kaç dönem milletvekilliği ya da
    bakanlık yaptıktan sonra,kendisine siyasette yeni bir görev verilmemişse
    üniversitedeki görevine geri dönmüştür.
    Davutoğlu’nun yapması gereken de buydu.
    Kendisine hocalık bir çok kişiden daha çok yakışırdı.Bunca tecrübeden sonra öğrencilere daha faydalı olur,el üstünde
    tutulurdu.Ama O, kendisine hiç yakışmayan bir ihtirasa kapıldı.

    Ahmet Davutoğlu hakkında yaptığım bu değerlendirme Abdullah Gül ve Ali Babacan için de geçerlidir.

  10. Davutoğlu ve Erdoğan, birlikte Erdoğanın,
    Tek adamlığını korumak için danışıkli dövüş, seneryosunu sahneliyorlar…

    Böyle yapacaklarki milletı inandirsınlar.
    Her devletın akademiyenleri, fikir üretirler bizimkilerde cahilleri yüceltme üretiyorlar.
    Türkiyenın diş politikasini en berbat donemi 2009 da başladı ve günden günede kötüye gitmeye devam ediyor.

    Davutoğlunun tek bir görevi var! Oda- Erdoğanın koltuğunu sağlam zemine oturtmak.
    Ihraç mihrac sadece gösterış ve yeni kurulacak partinin AKP den oy almması için Davutooğlunun yardimlarina ihtiyaçlari var.

    • Nurdan hanim fehmi beyin yorumundan sonra sizin yorumlamaniz bana terapi geliyor sanki allah saglik sihat uzun ømur versin su ulkede eger yuzde onluk bir kesim sizin gibi bir dunya gørusune sahip olsun simdi avrupanin iyi lerinden olurduk sagolun varolun yorumlarinizi her zaman beklerim iyi ki varsiniz

      • Baki bey! Allah razi olsun, teşekur ederim.
        Allah Dünyamızı art niyetlilerin şerrinde korusun.
        Allaha emanet olun.

  11. İNSANLIĞIN EN BÜYÜK DÜŞMANI İNSANLIK OLMUŞTUR.
    Dindarların dindarlar.
    Meslektaşlar meslektaşların.
    (Gazeteciler gazetecilerin,siyasetçiler siyasetçilerin,………………………………..)
    İnsan tabiatında var olan ve insani teslim almış hükmetme duygusu.
    Hiç kimse hakkına razı değildir.
    Hep ortaklarından fazlasını istemeye meyillidir.
    Herkes herkesten daha fazla değerler (maddi-manevi edimler)biriktirmek sevdasındadır.
    İnsan tabiatı değişmedikçe böyle olmaya devam eder.
    Edinilmek istenen değerlerin miktarı ölçüsünde kavganın ,mücadelenin ve savaşın şiddeti artıyor veya azalıyor .
    Nema(maddi-manevi)ne kadar büyükse mücadele de o kadar büyük ve tehlikeli bir hal alıyor.
    İşte bütün mesele.
    En büyük payı alma.
    Bu konuda rakip gördüklerini işin büyüklüğüne göre yok etmek için bütün sahip olduğu silahları(maddi-manevi)kullanmakta en ufak bir tereddüt göstermemek.
    En çok pay almayı başaranlar bu konuda en acımasız olanlardır şüphesiz.
    (Hakkından çok pay alanlar desek çok daha doğru olur galiba).
    Eline bir şekilde fırsat geçirenler en yakınlarındaki yoldaşlarını rakip görürler.
    İlk fırsatta onlardan bir şekilde kurtulmak isterler.
    İlk fırsatta da bir şekilde kurtulurlar.
    Sonunda da kendisi de bir başkası tarafından aynı muamele ile halledilen kişi olur.
    İnsan tabiatı değişmediği sürece bu böyle devam edecektir.
    Halledenler mi yoksa halledilenler mi daha hakkaniyetli deseler.
    Genelde halledenlerin daha hakkaniyetsiz olduğuna inanırım.
    Tarih haksızlığa uğrayanları iyi yad etmiştir.
    Haksızlık edenler gittikten sonra takipçileri onun mirasını kullanmak için (birde egemen iseler)zalimliklerini liderlik veya karizmatik üstünlük olarak anmaya devam ederler.
    Mirasyediler in egemenliği ortadan kalkınca hak ve haksızlıklar daha net görünmeye başlar.
    Herkes fanı dünyada haksızlığa uğradığına inanır.
    En zalim olanlar bile.
    Bu yüzden bu dünyada beşeri imkanlarla adaletin tam tesis edilemeyeceğine inanılır.
    Bu yüzden hepimiz kendimizce haklıyız ve gerçek adaletin ancak öldükten sonra olabileceğine inanmak istemekteyiz.

Yoruma kapalı.