Davutoğlu’na vurmasına vuralım, ama gerçeğe gözlerimizi kapamadan…

11
Reklam

Eski başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, yanına İran destekli askeri güçleri de alan Irak’ın, Kerkük ve çevresini yeniden merkezi hükümetle buluşturması üzerine yaptığı açıklama tartışmalara sebep oldu.

MHP çevresinden gelen saygı sınırlarını zorlayacak sertlikte eleştirilere..

Önce MHP lideri Devlet Bahçeli çıkış yaptı, sonra sözü partinin başka isimlerine bıraktı.

Aydınlık gazetesi ve Vatan Partisi çevresi de MHP’den geri durmadı; onlar da eski başbakanı hırpalama çabasına girdiler

Davutoğlu böylece imkânsız görüneni mümkün kıldı: Milliyetçiler ile Ulusalcılar kendisini eleştiride birleştiler.

Bu denli eleştirilecek ne yaptı Davutoğlu?

Davutoğlu’nun teklifi: Kerkük’e özel statü

Gerçi açıklaması 10 maddeden oluşuyor, ama toparlayıcı bir gözle yaklaştığımızda söylemeye çalıştığı şey şu: “Kerkük Irak’ın diğer kentlerinden farklıdır, özel bir yerdir; bu durumu sebebiyle de ‘özel bir statüye’ sahip hale getirilmelidir.”

Açıklamasından bu teklifini vaktiyle Irak’ı yöneten kadroya da ilettiğini ve Celal Talabani ile mutabakat sağladığını da öğreniyoruz.

Reklam

“Mutabıkız” demiş Talabani, ama mutabakat lâfta kalmış…

Kendi düşüncemi saklayacak değilim: Eğer Kerkük bizim de içerisinde yer aldığımız bölgenin bir kenti değil de Avrupa’nın bir parçası olsaydı, makul ve yararlı bir çözüm olurdu ‘özel statü’; ancak Ortadoğu’da sorunlar böyle çözülmüyor.

İlgili herkesin bir Kerkük’ü var ve onu başkalarıyla paylaşmaya asla yanaşmak niyetinde değil…

Kürtler de Araplar da Türkler de –hatta İranlılar da– “Kerkük bizim” iddiasındalar ve kimin eline güç geçerse kenti gerçekten ‘kendisinin’ yapacak tedbirleri almaktan vazgeçeceğe benzemiyor.

Kerkük Türk kentiydi.. Arap kenti, Kürt kenti yapılmak istendi, şimdi de…

Osmanlı Anadolu’ya sığınana kadar Kerkük bir Türk kentiydi.

Türkülerine, hoyrat ve manilerine kulakları açık olmayanlarımız bile, babası Kerkük’te kadılık yaparken çocukluk yıllarını kentte geçirmiş Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Kerkük hatıraları’nı okuğunda, 20. yüzyılın başlarında durumun böyle olduğunu hemen anlar.

Baas yönetimi Irak’ta hükümran olduğunda ilk iş olarak Kerkük’ü (Sünni) Arap kenti haline getirecek tedbirler almaya başladı.

İkinci Körfez Savaşı (2003) ile birlikte Irak’ın dengeleri değişince, kuzeydeki bölgesel yönetim, aklında hep ‘bağımsızlık’ konusu olduğu için, bu defa Kerkük’ü bir Kürt kenti yapma yolunda adımlar attı.

Reklam

Her ikisinin de başvurduğu yöntem, nüfus kaydırması oldu. Baas Partisi –siz buna “Saddam Hüseyin” de diyebilirsiniz– Kerkük’e yerleşecek Araplara imtiyazlar sağlarken, Mesut Barzani de Kürtleri Kerkük’e yerleşmeye teşvik etti.

Bugün Kerkük Irak’ın bağımsız devlet olarak dünya sahnesine çıktığı günlerdeki demografik yapısından çok uzak; sebebi de nüfus kaydırmalarıdır.

Neden herkesin “Benim olsun” dediği bir kent Kerkük?

Petrolü var da ondan… Hem de bayağı zengin petrol rezervleri bulunuyor Kerkük’te.

Davutoğlu’nun Peşmergenin Kerkük çevresini terketmesi üzerine yaptığı açıklama, büyük ihtimalle, kentin yeni bir nüfus kaymasına uğraması öncesi bir uyarı amacını taşıyor.

Bu defa mezhebi bir nüfus taşıma ameliyesine uğrayacağı endişesiyle…

Kerkük’ün asli halkı ‘Türkmen’ diye de anılan Türkler; ancak Kerkük Türkleri mezhep olarak büyük çapta Şia mezhebinden…

Mesut Barzani’nin ‘bağımsızlık referandumu’ ile başlattığı süreç Peşmergenin çekilmesine yol açtığı ve bu da İran destekli merkezi hükümetin yine İran destekli milis güçlerinin devrede oluşuyla sağlandığı için, bu defa farklı bir nüfus kaydırmasına yol açabilir.

Maksimalist beklentiler iyi güzel de.. gerçek ne?

Ahmet Davutoğlu’nun işte bu endişeyi taşıdığı ve hiç değilse mevcut durumu konsolide amaçlı bir proje olarak herbir etnik gruba yüzde 33’lük temsil ve eşit haklar sağlayacak ‘özel statü’ teklifini sunduğu belli.

Kendisine itiraz edenler “Kerkük Türk’tür, Türk kalacaktır” iddiasındalar. Büyük bir iddia bu. Bir Türk olarak buna her bakımdan “Keşke gerçekleşse” demeye şahsen hazırım.

Öyle olacak mı?

Çok kuşkuluyum.

İran, Irak merkezi hükümeti –bunu “Başbakan Haider el-İbadi” olarak da anlayabilirsiniz– arkasına saklanarak, daha önce Saddam ve Barzani tarafından başvurulmuş yöntemle kentin yapısını kendi lehine çevirmeye çalışacaktır.

Hükümet, AK Parti, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan.. Davutoğlu’nun teklifine sahip çıkmadı; ancak devleti yönetenlerin de Davutoğlu’na saldıranlar kadar gönüllerinin bu konuda rahat olduğunu sanmıyorum.

Endişeyi onlar da paylaşıyorlarsa şaşırmam.

Bu yönüyle talihsiz bir çıkış oldu Ahmet Davutoğlu’nun teklifi; durumu doğru değerlendirmeyi ve ülke çıkarlarına uygun çözüm arayışına zemin teşkil edecek bir tartışmanın başlamasını engelliyor çünkü.

Oysa tartışılması gereken Davutoğlu’nun şahsı değil, onu bu teklifi yapmaya yönlendiren Kerkük’ün bugünkü durumudur.

Eskiler “Dimyat’a pirince giderken…” dememişler miydi?

ΩΩΩΩ

Reklam

11 YORUMLAR

  1. davudoğlu hocanın en büyük yanı kitabi bilgilerle konuşması bu aynı zamanda en büyükte zaafı çünki hayatta kitapta olan var olmayan var

  2. Süleyman Karagülle Profesörleri ilim adamından saymam diyor, anladığıma göre. Bir vakıayı (doğruyu) dile getirmiş. Gençlik yıllarımda ben o kanaatte değildim. Kasıntılarından kelli-felli adamlar zannederdik. Bize epey yutturmuşlar, doğrusu. Benim acizane, yayınladığım Kitabdan birkaç doktora ve doçentlik tezi verenler oldu, yanımda birkaç ay çalışıp, doçent olanlar da.
    Denizde bir katre ilimle (epeycesi de çalıntı) kendilerini allame zannediyorlar. Hele, ilahiyat ve felsefe sahasında. Sığ ilimleri ve akılları ile geçmişteki – KİTLELERE YÖN VEREN – ALLAMELERİ de küçümsiyerek.
    Peki, fasih Arabca biliyor musun ? yok. Hafızlığın var mı ? yok. Hadis İlminden, mantık ilminden nasibin var mı ? yok. Türkçe, Arabca ve Farsça’nın gramerine vakıf mısın ? yok. Üstün bir ZEKA (temyiz gücü) ne vakıf mısın ? yok. Hakkında konuştuğun konuları YAŞamında yaşıyor musun ? yok….. Öyleyse, kendini ne zannediyorsun. Otur, oturduğun yerde, haddini bil, geçmişe de laf atma, dil uzatma, yüzsüz.

  3. Netice önemli. Aslolan savaş olmamasıdır. İnsanların ölmemesidir ama nafile yazdığımı da görüyorum.

  4. Hakkı, adaleti gözetmeyen, değişen güç faktörüne göre yapılan değişiklikler; geleceğe savaş ekeceği ortada iken tersine yaklaşımlar, tuzakçı ya da tuzaktar olarak görülecektir.

  5. Ben de Davutoğlu’na çıkış yapıldığından beri, hafızamda hep başka türlü “Dimyat’a pirince giderken…. elimizdeki GAZİANTEP’ten olacaz” diye, ATEŞLENİP duruyorum. Gaziantep ” sapına kadar” safkan bir Türk şehri olduğu gibi, bir ehl-i Sünnet ve Hanefi Müslümanlarının şehri idi. Dürüstlük, mertlik, namus ve yiğitlik… şehri idi. Her geçen gün, tüm bu özelliklerini kaybediyor! 15-20 sene gibi kısa bir zaman sonra Kerkük’ün bu durumuna gelecek, diye hulklanıyorum. Belki, o tarihleri devirdiğinde “Başkentlik” de yapacak. Gel de İ.Sabri Çağlıyangil’in CİA için telffuz ettiğini üzülerek hatırlama. Şükür ki, idarecilerimiz var. …
    Dış politikadaki gaflette payı unutulmasa da, Davutoğlu’nun Kerkük hakkındaki
    teklifinin gerçekleşmesini – şayet gerçekleşebilirse – iyimser bir havada karşılamak gerekir.
    Diğer, önemli bir husus, Batılı dostlarımızın oluşturduğu DEAŞ fitnesinin ve BARZANİ’nin çekildiği yerlerde (Irak ve Suriyede) bakalım, KİMLER at koşturacak ?
    Türkiye üzerinde – farkına bile varılmıyan – muazzam bir ŞİA ve Aşure Mahalle baskısı peyda edilmiye çalışılıyor, kimsenin umurunda değil.
    Kuru kuruya ırkçılık ve mezhepçilik peşinde koşuşanlar – eğer Allah’tan korkuyorlarsa –
    “İstiklal Harbini ve Çanakkale-Gaziantep Harbini KİMLERin göğüslediğini iyi OKUSUNLAR – hiç olmazsa Mezar Taşlarından – ki, emeksiz, Cumhuriyeti ve demokrasiyi sahiplenenlere meydan boş bırakılmasın. Bir avuç Batı ve Doğu picinin çığırtkanlığını herkes, İstiklal harbinin uyuzu köpek inlemesi saysın, cesur yürüsün. Allah, Memleketi gafillerin, cahillerin, şerirlerin şerrinden korusun.

  6. Profesör ünvanı taşıyan herkesi çocukluğumdan beri profesör saymadım. Bana göre Erbakan, Zaim, Karaman, Soysal birer profesördü ama diğerlerinin sadece diploması vardı. Davutoğlu’nun hiç bir kitabını okumadım. Dişişleri bakanı olduktan sonra onu icraatlarıyla tanıdım. Başta çok başarılı buldum. Profesör olup olmadığına karar vermiş değilim.

    Sosyalizmi bilmeyen bir ilimadamı olamaz. Kapitalizmi bilmeyen bir ilimadamı olamaz. Türkiye’de yaşayıp Adil Düzen’i öğrenmeyen bir ilimadamı olamaz. Yarım asırdır Adil Düzen üzerinde çalışılmaktadır. Belki 50.000 sahifelik neşriyat var. Davutoğlu’nun şimdi yapacağı iki iş var. Akevler ekibine katılıp Adil Düze üzerinde çalışmasını yapmalıdır. 1000 sahifelik kitap yayınlamalıdır. Örnek olarak Adil Düzen’e göre İnsanlık Anayasa üzerinde 50 yıldır çalışılmaktadır. Metin oluşmuştur. Kurani deliller yerleştirilmiştir. Davudoğlu’nun yapacağı ikinci iş de haftalık seminerleri mutlaka takip etmesidir. Haftalık semineri okuyacak. Bir de eski seminerlerden bir tanesini daha okuyacak. 1000 seminer var 25 senede devreyi kapatabilir. O seminerleri okumadan Kuran düzenini bugün için anlamak mümkün değildir.
    Ayrıca Davudoğlu eski bir başbakan ve bir alim olması nedeniyle haftalık bir makale yazmalıdır. Görüşleri ile yol gösterici olmalıdır. Karşı çıkanlar veya kabul edenler onu ilgilendirmemeli. Kendisini savunmaya geçmemelidir. Görüşlerinde bir yanlış varsa düzeltmeli, eksik varsa tamamlamalı.
    Kerkük konusuna gelindiğinde Kerküklüler Türkiye’ye veya İran’a göç edebilirler,
    kendileri bilir. Bu devletler bunları muhacir olarak kabul etmek zorundadırlar ama Irak’ın içişlerine ne Türkiye ne de başka bir devlet karışmalıdır.

    Petrole gelinirse, petrol rezervleri bitmektedir. Petrolün yerine bitki artıklarından üretilen petrol kullanılmalıdır. Türkiye petrolü değil onu geliştirmelidir.

    • Yazdıklarınız. . Anlattiklariniz ve düşündükleriniz bana biraz haya gibi geliyor. … Keşke pratikte karşılığı olsa….

  7. Anlaşılan sayın yazar Türk de olda sünni olmadıkları için Ketkük’ün yeni olası sahiplerini düşman ilan ediyorsunuz Sizin gibilerin Azerbaycan için İki devlet bir millet demesi iki yüzlülük değil de nedir? Bu yüzdendir ki Telaferde şii Turkmenlerin IŞID tarafından katledilmesine sessiz kalıp bu insanların ulkemize değil de Irana sığınmasina göz yumdunuz Anımsatmakta fayda var mı dır bilmiyorum Iranda 25 milyon Türk vardır

  8. Öncelikle şunu bilmek gerek MHP ve Bahçeli nin kafasındaki oyunu kimse bilmiyor insan bir gecede değişiyorsa buna hep şüpheyle bakarlar ve bu şüphelerinde haklılar. Çünkü Bahçeli nin pilanı ne?
    Neden durup dururken Davutoğlu na saldırıyor ve bunu üs pencereden yapıyor?
    Bu işler milliyetçi duygularla çözülemez o hayaller 93 bin askerimizi sarıkamışta donarak şehit olmalarına sebep olmuştu onlar da aynı hayellere dalmışlar ve 93 bin ana kuzusuna kaybetmemize neden olmuşlardi. ham hayaller insanlığı bir yere götürmez

    Bu kerkük olayını akıllıca çözmek gerek hiç bir insanın zarar görmemesini sağlamak lazım Büyük başlıkların ağına düşmeden

    Allah cc ümmeti mühammeti muhammedi düşman şerrinden korusun.

  9. Rahmetli Türkeş bey sonrası, MHP veya onun bağlıları “Türk dünyası” konusunda hiçbir ciddi adım atamadılar. 1990 donrası ne ise durum aynı. Bayramlık beyanatları bir kenara bırakırsanız durum içler acısı. Yalanlara bakmayın. Durumun kolay olmadığını biliyorum. Ama varlığı “Türk dünyası” olan bir parti, MHP, söz söylemenin ötesinde bir şeyler yapmalıydı. AK parti döneminde önemli kıpırdanışlar oldu, %5-10’luk başarılar elde edildi. Benim kanaatim bu gayretlerin arkasında, danışmanlık dönemi dahi, Davutoğlu vardır. Stratejik derinlik kitabını ilk okuyanlardanım. Çoğunluk görüşlerine katılmam. Ancak bir Türk çocuğu bu alanda ciddi bir deneme yapmıştı. Takdire şayan yönü burasıydı. Davutoğlu elbette hatalar yaptı, hem de büyük. Eksiği “alan” tecrübesizliği idi. Belki daha erken ve daha yavaş ilerleseydi. Belki “kibirli, asabi ve çevresi dışındakilerle istişareyi” başarabilseydi, bu hatalar olmayabilirdi. Davutoğlu’nun bu eksiğini düzelteceğini de pek sanmıyorum. Ama bu ağır sözleri hak ettiğini de düşünmüyorum. “Adam” bulmanın zorlaştığı bir zamanda Davutoğlu’na kıyılmamalı. Derim….

  10. Hayaller Paris, Gerçekler Kerkük. Demografik ve siyasi açıdan karmaşık bir yerden bahsediliyor. Davutoğlu’na saldıranların çok sığ bir bakış açısı ile konuya yaklaştıkları çok açık.

Yoruma kapalı.