Deprem de birleştiremedi.. “Birlik beraberlik” klişesi bile ayrımcılık kokuyor.. Yeni bir dile ihtiyaç var…

49
Reklam

Yıllar ve yıllar boyu hemen her gün, çoğunlukla da ülkeyle ilgili konularda kalem oynatan biri olarak, aslında çok iyi anlamam gerektiği halde yine de zorlandığım bir konu var: Kritik durumlarda herkesin ‘birlik ve beraberlik’ içerisinde hareket etmesi arzu edildiği halde, neden kritik olmayan konularda farklılaşmayı, kendimiz gibi düşünmeyen insanları ötekileştirmeyi uygun görüyoruz?

Tersinden alayım: Siyasiler kendi doğrularının gerçek doğru olduğuna inanıyorlar bizde; bu sebeple herkesin kendi görüşlerini kabul etmelerini istiyor, buna yanaşmayanları en ağır ifadelerle eleştiriyorlar.

Siyaset biliminde buna ‘kutuplaştırma politikası’ deniyor.

İyi bir politik yaklaşım değil bu. Sonuçta herkes her konuda aynı düşünmek zorunda değil. Doğru olan tavır, farklılıkları olağan kabul edip onlardan yararlanmaya bakmak olmalı. Yararlanılmasa bile, farklı görüşlerin varlığını zenginlik sayabiliriz.

Hayır, bizde siyaset alanından toplumsal alana da sirayet eden genel geçer kural, hemen her konuda herkesin benzer -hatta aynı- görüşlere sahip olması gerektiği…

‘Kanal İstanbul’ gibi nereden baksanız tartışma götürecek bir konu o genel geçer kurala uygun bir biçimde ele alınıyor. “Çatlasalar da patlasalar da yapacağız” üslubu, bunun sonucu…

“Çatlasalar da patlasalar da” denilenler de bu ülkenin vatandaşları; hatta bir bölümü paralel bir kanal yapılmak istenen kentimizin yerel yönetiminin sorumluları…

Onlara da söz hakkı tanımadan proje hayata geçirmek isteniyor.

Kutuplaşıyoruz.

‘Birlik ve beraberlik’ mitosu

Deprem vurduğunda, yerle bir olan evler ve hayatını kaybeden insanlar gölgesinde, düne kadar insanları farklı görüşlerinden dolayı adam yerine koymak istemeyenler, ötekileştirenler, bu defa “Birlik ve beraberlik içerisinde bulunmamız gereken şu günlerde” diye başlayan cümleler kuruyorlar.

‘Birlik ve beraberlik’ içerisinde olmalıymışız…

Aslında her iki durumda da kapı aynı yere açılıyor: “Birlik ve beraberlik içerisinde olmamız gerektiğini” söyleyenler, öyle kritik ortamlarda bile, insanları derhal farklı köşelere yönlendiriyorlar…

Farklı köşelere yönlendirdiklerini, depremin sıcak ortamında, silkelemek için elinden geleni ardına bırakmayan çok.

En ufak bir sorgulamaya karşı sopa gösteriliyor.

Daha önce ötekileştirilmiş bir kesimden gelen deprem yardımına bile geçit verilmek istenmiyor… 

Hani ‘birlik ve beraberlik’ içerisinde bulunmak gerekiyordu?

“Birlik ve beraberlik içinde bulunmak” ile kast edilenin, merkezi otoriteye tabi olmak anlamına geldiğini en iyi anlatan örnek de bu aslında: Ötekileştirilenler yardım toplayabilir, ya da kendi imkanlarını seferber ederek deprem mahalline malzeme getirebilir; ancak getirdiklerini kendileri kendi kimlikleriyle bizzat halka dağıtamazlar…

“Kızılay’a veya AFAD’a versinler” denilmiş siyaseten ötekileştirilmiş bir kesimden gelen deprem yardımları için…

İşte benim de “Anlayamıyorum” dediğim nokta bu.

Deprem vurduğu yerlerde hangi ırktan, hangi siyasi eğilimden insanların yaşadığına bakıyor mu? Birkaç gün önce Manisa’yı vurmuştu, en son Elazığ ve Malatya’yı yokladı, her an ülkenin en büyük ve en kozmopolit kentini de vurabilir.

Hayır, deprem ayırımcı davranmıyor.

İnsanlar ise ayırımcılık yapmayı marifet sayıyor.

Sıradan sayılabilecek dokundurmalara da, eğer o dokundurmayı yapan daha önce ‘farklı görüşü’ sebebiyle ‘öteki’  sayılmışlardan biriyse, sıradışı dokundurma muamelesi yapılıyor.

Açın herhangi bir yayın organını, deprem sonrası yazıların ve yorumların çoğunda, birkaç kişi üzerinden muhalif görünenler adam akıllı hırpalanıyor.

Muhalefet cephesi sanki farklı mı?

Yazımı buraya kadar okuyanlar eleştirimin yalnızca iktidara dönük olduğu zehabına kapılabilirler. Öyle değil, bu beğenmediklerini ille hırpalama merakı her kesimde var. Muhalif cephenin bazen belli eden hoyratlıklarına bakarak, ellerine iktidar fırsatı geçse onların da şimdi karşılaştığımıza benzer bir tavır benimseyebileceklerini düşündüren örnekler var.

Örnek mi istiyorsunuz?

Geçen hafta, CHP lideri ve kurmayları, muhalif tavırlı yazarları bulunan bir internet sitesi ailesiyle bir araya geldi. Buluşmaya en büyük tepkiyi, iktidar yanlıları değil, kendilerini CHP’li sayan bir kesim gösterdi. 

Kendileri gibi muhalif olan ve yine kendileri gibi şimdilerde CHP’ye sempatiyle bakan o yazarlarla buluştu diye CHP kadrosunu yaylım ateşine tuttu o kesim.

Zaten aynı kesim, iyi bir şey bile yapılsa, doğru bir görüş dahi savunulsa, eğer onu yapan ve savunan kendileri gibi biri değilse, yapılanı ve söyleneni kabule hazır görünmüyor.

Onların çizgisine bütünüyle teslim olmayana onlar da sempatiyle bakmıyorlar.

Böyle bir ülkeyiz.

Depremler bile bizleri birleştiremedikten sonra yapılabilecek bir şey yok.

Galiba, iktidar-muhalefet ayırt edilmeden, bu görsel bozukluğa, bu yaklaşım yanlışlığına “Dur” diyecek yeni bir siyaset diline ihtiyaç var.

ΩΩΩΩ  

Reklam

49 YORUMLAR

  1. Fehmi Bey Üstadım, çok taktiksel bir üslup kullanarak yeni siyasi bir oluşuma alan açıyorsunuz. Zekice bir yaklaşım. Tebrikler…

  2. Merkezkac kuvvetini kullnarak cayini dökülmekten korumayi meslek refleksi haline getirmis birisinin birlik beraberlik vurgusu da tabii ki algi yönetiminin bir parcasi.
    Yönetim modelleri var. Ekibini birbirine düsürerek kendilerine karsi birlesmelerini engwlleme yöntemi
    Ekibi birbirine düsürerek kislanclik,haset kaynakli rekabetten enerji cikarma yöntemi
    Ekibin bir kismini arkasina alip, atsan atilmaz,satsan satilmaz digerlerini mobbngle iteleyip, sirtini yasladigin etkili grubla is götürme yöntemi

    Bir de tüm ekibin enerjisinden yararlanma, adaletli olmaya calisma, tüm ekibi verimli olmaya yönlendirme, herkesi isin bir parcasiyapmaya calisma yöntemi.

    Is yerlerinde aranan,uygulanan, yarari tecrübe edilen yöntemler,ülke yönetiminde halktan neden esirgenir ki?

    Togg cikti. Kendi arabamizi üretmemize bile sevinemeyen cok hainler var dendi.

    Deprem oldu, yine deprem aninda bile öküzün altinda buzagi arayan bir cok grub cikti dendi.

    Ekonomik veriler kötüye giderken,ülkesinin kötü durumuna icin icin sevinen hainler var dendi

    Basariya sevinemeyen
    Sikintiya kederlenemeyen
    Yapilan her icraatta mutlaka bir yamukluk bulmaya calisan azimsanmayacak bir kitle varsa…

    Burada ekib ruhunu vermekte basarili olamamis bir yönetici var demektir.

    Evinizin önüne park ettiginiz suv dört cekerli, cakarli arabaniza pencereden bakanlara dogru,
    “Siz böyle bir arabayi alabilecek capta degilsiniz, catlayin da patlayin. Siz haci muradiniza hadiii. ” diyen jest ve mimiklerle bakarsaniz,
    Bir sabah arabanizin göbeginde koccaman bi cizik gördügünüzde

    “Bu mu komsuluk!!, bu mu insanlik!!” diye sezeniste bulunmanizin bi faydasi olmaz.

    Komsuluk ruhunu vermek konusunda siz nasil bir katki yaptiniz mahallenin atmosferine?

    Kivancta ve kederde birligi saglayabilecek bir yönetim lazim türlkiyeye.
    Acilen
    Büyük deprwm gelmeden.

    Büyük belalarda sirtini yaslayabilecegi,kenetlenmis bir millet ve devlet saglamligi ve sicakligi lazim acilen.
    Sag sol devirlerinden kalma demode gerginlik politikalarinin artik tarihe gömülmesi lazim. Team ruhuna calisan hakikaten akilli bir yöneten akil lazim. Algi yönetimi degil

  3. İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya ve Mersin chpnin elindedir. Bunu hazmedemeyenler, Ekrem imamoglunun tatile çıkmasını eleştiriyorlar. Zamanında parsel parsel arsa satan Melih Gökçek’i de böyle eleştirseydiniz ya…..

    • Yok Nusretim hazmettik…İyi oldu aslında Büyükşehirlerin Chp de olması… Yeni nesil için iyi oldu. hemde çok iyi oldu..Gençler görür oldu. Gözleri açıldı…Nerden mi biliyorum çevremdeki gençlerden görüyorum…Kıyaslamaları için mükemmel oldu….Milli meselelerdeki duruşlarıyla…En son elektrikli otomobildeki duruşlarıyla sosyal medyadaki tavırlarıyla ikdidara muhalif olan gençler bile bunları sorgular oldu…Onların yaptıkları pardon yapmadıkları, sonradan yapamayacaklarına teminat oldu…Kıyaslayacak ki karşılaştıracak ki doğru karar versinler…Biz memnunuz Chp den Allah başımızdan eksik etmesin…

      • Devletin tüm imkanlarını kullanıp CHP’li belediyelerin iş yapmasını engelleyeceğiz diyorsunuz anlaşılan. Fakat millet bunları görmüyor sanmayın, bence devam edin.

        • Valla mim mümkün olsa Chp lileri hergün televziyon proğramlarına çıkarıp konuşturup dururdum…Millet iyice görürdü bunları… Bence havuz medyası yanlış yapıyor… bol bol konuşmalarını sağlardım… Nilkwt için taş taş üstüne koyan Chp bile olsa takdir ederim… Ha Chp hangi işi yapıyor da engelleniyor…. Valla varsa bu durum bi araştırıver…sana söz veriyorum sen yaz sana destek vereceğim..Sen şimdi rüzgarlarda çok duruyorsun hasta masta olmayasın sakın…selamlar

    • Kimse imamoğluna birşey demiyor Nusret “Yarıyıl tatili nedeniyle çocuklarım ve eşim ile birlikte dünya güzeli Erzurum’u hissetmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Ülkemizin her köşesi başka bir değer, başka bir cennet” diyor…Ben tatil yapmaya geldim” demiyor. “Erzurum’u hissetmeye geldim” diyor…Kendisi diyor”Tatil yakışıyor bana” diye..Ben de diyorum adama tatil yakışıyor…

      • Erdoğan İBB Başkanlığı döneminde kaç gün tatil yapmış biliyor musun? Hadi ben yazmayayım, mim muhalif zaten dersin. Bir zahmet araştırıver.

  4. Deprem kaderdir, ne zamanını bilebiliriz nede onu önleyebiliriz. Fakat konumuz bu değil ki. Depreme karşı alınacak önlemler ve buna uygun şehir planlamasından-belediyecilikten bahsediyoruz. Erdoğan belediyeleri rantiye-şantiye uğruna şehirlerimizi kalabalıklaştırdıkları gibi depreme karşı da gerekli önlemleri almadılar. Ayrıca yüze yakın deprem toplanma alanına AVM ve gökdelenler diktiler.

    Her deprem korkutucu ve sonuçları üzücüdür. Fakat İstanbul’da olacak büyük bir depremi Türkiye kaldıramaz, çok uzun yıllar kendine gelemez. Buna rağmen istesek de istemesek de yapılacak dedikleri Kanal İstanbul ve iki yanındaki akıllı! şehirler ne anlama geliyor? Ben size söyleyeyim ne anlama geldiğini, Türkiye fay hattındaki gerilim öylesine arttı ki yakında kırılması ve büyük bir siyasi deprem olması kaçınılmazdır anlamına geliyor.

    Ben depremsiz geçişi tercih ederdim, fakat görünen o ki deprem olacak. Zira deprem kaderdir diyenlerin fütursuzluğu fay hattını kıracaktır.

    • Sayın fkt, depremlerde veya başka bir doğal bir afetle avm ya da gökdelen yıkıldığını hiç duydunuz mu? Ee..?

  5. Koyun sürüsü gibi birlikte otlayıp birlikte geviş getiren bir topluma dönüşmektense her konuyu kıran kırana tartışıp birbiriyle ölesiye kapışan bir toplum benim için daha iyidir. Dışarıya karşı elbette “bir yakadan baş, bir yenden kol çıkarmak” lazımdır ama kendi aramızda boğuşmak serbest. Örneğin güncel konularımızdan bi tanesi de kanal istanbul projesi; mutlaka yapılmalı, hem de acilen… gün geçmiyor ki kimi avara okurun “istanbul çok şişti de, biraz da anadoluya yayılsak ya…” gibisinden zevzekliklerine buralarda rastlamayalım. Hatta bazıları şehri istanbulun civarında sebze tarhları ve eko tarım çiftlikleri kursak ne güzel olurdu diyerekten ağlaşıyor bile… herkes şunu kabul etsin; istanbul bütün türklerindir, yani anadoludaki her şehir ahalisinin istanbulda hakkı vardır ve öyle hadi sen köye ben şehire yok yani… madem ki istanbul dünyanın başkenti, finans merkezi olacaktır; burayı rüya şehir haline getirmek zorundayız..! Eğer kanal projesi ve civarı yaşam alanlarını hayata geçirebilirsek türkleri de kimse tutamaz; çünkü ikinci bir istanbul demek mevcut istanbulun yükünü yarı yarıya azaltmak demektir. Yani neresinden bakarsanız bakın iki kat kazanç, iki kat daha az risk..! Gönüllerdeki istanbul depreminin en büyük sigortası yani güvencesi kanal projesidir, benden söylemesi…

  6. Meraklılar için “DEPREM VERGİLERİ’NİN” nereye ve ne için harcadığını birde “YABANCI” gazetecilerden okuyalım.
    Not: Aşağıdakı Türkçeye çevrilmiş yazı bana ait değil kopi.

    “Libya’daki Suriyeli milis: Ben Türk ordusundanım, hepimiz ev sahibi olduk
    Türkiye’nin Suriyeli militanlara 2 bin dolar maaş verdiği ve Türkiye vatandaşlığı vaat ettiği iddia edildi.

    Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) yayımlanan The New York Review of Books dergisi,Libya’da savaşan Ahmed isimli bir Suriyeli militanın, “Ben Türkiye ordusundanım. Hepimizin İstanbul’da veya Gaziantep’te evi var” dediğini aktardı.

    Ortadoğu üzerine birçok çalışması bulunan Carnegie Vakfı uluslararası ilişkiler uzmanı Frederic Wehrey, Birleşmiş Milletler’in tanıdığı Trablus hükûmeti için savaşmak üzere Libya’ya giden Suriyeli militanlarla görüşerek bir haber hazırladı.

    Habere göre, “Biz paralı askerler değiliz” diyen Ahmed, “Bizi Libya halkı ve ordusu çağırdı, Biz diktatörlüğe karşıyız” ifadelerini kullandı. Wehrey’in aktardığına göre bazı Suriyeli militanlar Türkiye’nin Libya’ya asker göndermesinin dikkatleri Suriye’deki savaştan uzaklaştırdığını ifade etti.

    Ahmed, Libya’nın Suriye gibi “yok olmasını istemediklerini” belirterek, “Bize ihtiyaçları olduğu sürece burada kalacağız” dedi. ÖSO militanı ayrıca “Rusların en büyük rakipleri olduğunu çünkü Suriye’de yaptıkları için intikam almak istediklerini” belirtti.

    Haberde Türkiye’nin Suriyeli militanlara 2 bin dolar maaş verdiği ve Türkiye vatandaşlığı vaat ettiği iddia edildi.”

    Sizce Erdoğan- Süriye bu halde iken Süriyeli savaşçıları neden Libyaya gõdermiş?

  7. Erdoğan deprem konusunda;hükümet şimdiye kadar ne yaptı,ne önlem aldı diye soranlara ”ahlaksız” dedi.Daha neyi yazacğız?Herşey açık değil mi?AKP hükümeti ne yaptı,ne önlem aldı diye soranlara bizzat devletin başı cumhurbaşkanı ”ahlaksızlar” diyor.Yalaka yapan ahlaklı,eleştiren ahlaksız ilan edildiği Türkiye gerçeklerinde, bütün çözüm önerileri sonuçsuz kalacaktır.

  8. Sayın Bernar!
    Mükemmel tespitinize şu katkıyı yapmak istiyorum.
    Deprem ülke meselesi değil mi?
    Ülke sorunları, siyasetin sorunu ve gündemi değil ise o zaman vatandaşlar boş ve lüzumsuz konu ve gündemlerle oyalanıp meşgul ediliyorlar, daha doğrusu kandırılıyorlar demektir.

  9. fehmi bey! “birleşme” gibi hayaller kurmayın.
    – “birleşme” hayali gerçekleşmeyeceği için değil, birleşmenin zararları nedeniyle kurmayın.
    – bırakın insanlar istedikleri hissetsinler, bırakın insanlar istediklerini söylesinler.
    – hatta, bırakmayın, teşvik edin. insanların duygu ve düşüncelerini özgürce ifade etmesini teşvik edin.
    – kuşkusuz ki teşvik etmek, ifade edilen duygu ve düşünceyi eleştirmeyeceğiniz anlamına gelmiyor.
    – zaten bir başkasının duygu ve düşüncesini eleştirmek de duygu ve düşüncenin özgürce ifadesidir.
    – onun için, “deprem bile bizi birleştiremiyor” diye herkesin aynı duygu ve düşünceler etrafında toplanmasını beklemek ve istemek; yaşama ters olduğu gibi, özgürlük, insan hakları, toplumun ve bireyin iyiliği, kaynakların verimli kullanımı, yeni fikirlerin ortaya çıkması, hukuk, adalet, insanca yaşam vb vb’nin önüne engel koymaktır. hatta ve hatta, insanların büyük felaketler karşısında, sizin de arzuladığınız ve pekçoklarının diline pelesenk olmuş, birlik ve beraberliği engellemektir.
    – bu nedenle; farklılıkları savunun, hatta en kötü olduğunu düşündüğünüz farklılıkları bile.
    – 2 nedenle en kötü olduğunu düşündüğünüz farklılıkları bile savunun:
    1- zararlı olduğunu düşündüğünüz duygu ve düşünceleri engelleme girişiminin, aslında, özgürlük, şeffaflık, maddenin, yaşaımın gerçekliğinin doğru anlaşılması yönündeki arayış ve çabaları da engelleyerek, topluma, insana, insanlığa, engellemeye çalıştığınız, zararlı duygu ve düşüncelerden çok daha fazla zarar vereceği için.
    2- bugün zararlı görünenlerin, daha sonra normal, hatta ve hatta toplum için çok yararlı olabileceği gerçekliğidir. buna, zararlı olan şeyin, bir yönüyle, toplum ve bireye yararlı olan bir başka şeyin nedeni olabileceği gerçeğini de eklersek, farklılıkların teşvikinin önemini daha iyi kavrarız.
    – özgürlük olmayan yerde iyi hiçbirşey olmaz. teknoloji de, ahlak da…

    • Hamzabey iyi güzel diyorsun da nice iyi bildiğimiz şeyler de kölelik ve sömürgecilik sayesinde başarıldı; yani özgürlük dediğiniz şeyle ancak yatla dünya turuna filan çıkılır..!

      • H.Gayret! gördüğüm kadarıyla sende gerçekten ufak da olsa bir değişiklik var.
        – Öncelikle, burdaki en bilgili ve en zeki trollerden birisi, hatta en zekisi olduğunu söylemem lazım.
        – aynı zamanda da en sakini. hani şu siniri alınmış derlerya. bir de işini en iyi yapanı.
        – “Şu akp neyi doğru yaptı?” diye sorsalar. “h.gayreti trol olarak işe başlatmak” derim. Akpnin hakkıyla aldığı tek eleman olduğunu söyleyebilirim. yani liyakat esasına göre işe girmişin.
        – yukarda söylediklerim benim gerçek düşüncelerim.
        – Gelelim şu başarılan güzel şeylere:
        – Sen kölelik değil de, başka bir yöntem olsaydı, başarılan güzel pekçok şeyin olmayacağını, yapılamayacağını neye göre önkabul olarak alıyorsun anlamadım. Belki mısır pramitleri yapılamazdı ama onun yerine, insanlık için daha yararlı, çok daha güzel pekçok şey yapılabilirdi.
        – Ancak tabii, doğa ve yaşam kendi hükmünü sürüyor.

  10. “Birlik-Beraberlik” söylemi eyleme geçmedikçe hiç bir sonuç vermeyeceği malumunuz.
    Eylem için inandırıcılık için acilen yapılması gereken “hukuk”a dönülmesi, muhataplarına haklarının teslim edilmesi.
    Herkese hakkı verilir ise iktidarı ayakta tutan “korku” kolonu, direği ve kirişi 17 Ağustos1999 depremini bile aratacak şekilde yerle bir, tuz-buz olur.
    Yani tam bir kırk katır mı? kırk satır mı? durumu.
    Hangisi tercih edilecek?
    Kesinlikle ayrıştıcı, ötekileştirici olmayan, gerginlik oluşturmayan eylem gerçekleştiremezler.
    Söylemleri de bahsettiğim gerekçe ile hiçbir güven vermez.

  11. “Her zamankinden daha fazla birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde…” Bu girizgahı çocukluğumdan beri hatırlarım, ilk defa radyo haberlerinde duymuştum.

    Bir toplum neden kutuplaşır ve bundan kaynaklanan ‘ötekileştirme’ oluşur? İlginçtir, bu sorun hemen her toplumda var. Genellikle dini yorumlama farkından oluşuyor bazen de etnik köken farklılıkları buna eşlik ediyor.

    Demek ki hemen tüm dünyada var olan bir sorunu tamamen ortadan kaldırmak gibi ‘dahiyane’ hedefler peşinde koşmamak gerekiyor. Gelişmemiş ülkeler diğer sorunları gibi bu sorunu da aşamazken, gelişmiş ülkeler optimal çözümler bulabilmişlerdir. Düşünce ve ifade hürriyeti ile dini inanç/inançsızlık ve vicdan hürriyeti bu sorunun çözümünde anahtar rol oynar. Vatandaş bu konularda özgür olmalıdır fakat devlet seküler-laik bir rejim ile yönetilip vatandaşlarına eşit mesafede olmalı ve eşit davranmalıdır.

    Gelişmemiş ülkelerdeki sorun, akla ve vicdana (erdem) dayalı bir devlet düzeni kuramayışlarıdır. Seçim kazanmanın bu temel haklara da müdahale etme imkanı verdiği sanısı büyük bir yanılgıdır. Diğer yandan gelişmiş ülkelerin bu sorunlarını seçime ihtiyaç duyulmayan monarşi dönemlerinde çözdüğünü de hatırlamak gerekir. Osmanlı Devleti ise diğer sorunlarını çözemediği gibi bu temel sorunu da çözemeyip Cumhuriyete miras bırakmıştır.

    Bin küsur yıllık “geleneksel din” öylesine etkilidir ki, bu topraklarda yetişen laikleri de hatta deist ve ateistleri de etkilemiştir. Onların da çoğu önce bir şeye inanıp sonra inançlarının avukatlığını yapmaktadır. Muhafazakar kesim ise ‘geleneksel inançları’ yani doğruluğundan şüphe etmedikleri paradigmaları için burunlarından kıl aldırtmamaktaydı düne kadar. Nihayet siyasal İslamcı Erdoğan sayesinde, paradigmalarından şüphe etmeleri gerektiğini düşünmeye başladılar. Laik kesim ise seçim kaybede kaybede biraz doğru yola girmeye başladı.

    Görünen o ki muhafazakarlar da laikler de deney sonuçlarının verilerine göre bir uyanış sürecine girdiler. Fakat henüz deney sonuçlarından bir kuram (teori) ortaya çıkartabilmiş değiller. Örneğin başörtüsü sorununda, i) Laik kesim büyük ölçüde serbesti tanıyıp konuyu “temel insan hakları” bağlamında ele almalıdır. ii) Muhafazakar kesim Kuran’da açık bir hüküm olmadığı halde “başörtüsü dinimizin emri” dememelidir. Zira böyle diyerek başörtüsü kullanmayan kadınları ve ailelerini Allah’ın emrine uymamakla itham ettiklerini anlamalıdırlar. “Biz o ayeti böyle yorumluyoruz” demelidirler.

    Kimi geleneklerin Allah’ın emri diye ve kimi ideolojik-modernist yaklaşımların Aklın emri diye dayatılması kutuplaşmanın ana nedenidir. Örneğin Kuran’da sünnet diye bir şey yoktur, tam tersine “İnsanın en mükemmel şekilde yaratıldığı” ifade edilmektedir. Fakat geleneğe göre sünnet olmayan erkeğe “gavur” denecektir. Gelenekler tamamen dışlanmamalıdır fakat olmazsa olmaz nitelikte de olmamalıdır. Muhafazakarlık ve ilericilik birlikte yaşatılarak bir sentez oluşturmalıyız.

  12. Ekrem Imamoglu kayak tatilinden fotograf paylasmis.Bundan iki sonuc cikar
    1 Eski yonetim gullyk gulustanlik bir sehir birakmis yapacak bir sey yok YADA
    2 Muhterem zat bunca sorunun altinda ezilip kalmis çap yetmiyor bari zamanimi eglenerek gecireyim demis
    VAH ZAVALLI MEMLEKETIM VAH

    • Muhtemelen bir işiniz ya da iş yeriniz var. . . Muhtemelen bir aileniz var. . . Ama, bu iki sorumluluk alanının gerekleri ve talepleri dururken gelmiş burada yorum yazıyorsunuz ikide bir.

      Böyle mi düşünelim yani?

      Zihniniz, belki de, nice zamandır “Büyük işleri büyük kişiler başarır!” gibi çağdışı bir önerme bombardımanı altında kalmış olduğu için, bilmem kaç milyonluk devasa bir metropolün irili ufaklı binlerce meselesinin İmamoğlu’nun fiziki varlığı çalışma ofisinde olmadığında aksayacağı gibi çarpık bir bakış açsına sahip.

      Siyasetçilerin önemli bir bölümü, bir mevkiye gelinceye kadar, dişe dokunur hiçbir hayat deneyiminden geçmemiş tiplerdir -damat bakan gibi. Bunların önemlerini abartıp durmayın. Top peşinde koşarken hasbelkader bir partinin gençlik kollarının başına, oradan İstanbul Belediyesi’nin başına, şiir okuduğu için 6 ay hapis yattı diye ülkenin başına başbakan gelirler vs. Dış politikadan anlamak şöyle dursun, “Bas bakalım parmağını Libya’nın üzerine şu dünya haritasında” deseniz, o parmak en iyi ihtimalle hedefine varmadan önce bütün bir Afrika kıtasını arşınlar, Orta Doğu üzerinde bir tur atar hedefine varmadan önce- en kötü ihtimalle de, o parmak hedefine varmadan önce bir Latin Amerika keşfine çıkar, oradan Yeni Zelanda’ya uzanır vs.

      Hastahaneleri, ilçeleri, ülke futbolunu, belediyeleri vs. yönetmek bir ekip ve koordinasyon meselesidir. Ülkenin erkeği, kadını, çocuğu ile futbol diye yatıp kalktığı bu ülkede Türkiye Futbol Federasyonu başkanının kim olduğunu biliyor musunuz? Adamın saat ve zihinsel enerji olarak federasyon ve futbol işlerine ayrıdığı ‘meşgale’ nedir? Fenerbahçe Başkanı ya da Galatasaray kulübü başkanı tatile çıkıp fotoğraf paylaştığında niye cızıdırmıyorsunuz?

    • Bir Alman, “Ulen şu işe bak! Merkel tutmuş tatile çıkmış. Bi de utanmadan çıktığı tatilden fotoğraf paylaşmış. Vah zavallı Almanyam. . . Ağla güzel vatanım Almanya. . .” filan dese kamusal alanda, zaten güvensizlik girdabında devinip duran insanlar, bunu söyleyene bakıp, “Kafayı yemiş, ne yapacağı belli olmaz bunun. . .” diye tırsıp yolunu değiştirirler her halde.

      • Valla sn.bernar doğru diyorsun, yeter ki tam tatildeyken bi grup hergele de haşhaşı çekip darbe yapmaya kalkışmasın; benim tahminim bu çiçeği burnunda şehremini gene bigün tatillerden birindeyken yerine bi kayyum atanıverir gibi..!

    • Ahmet bey. Anlaşılan siz hayatınız boyunca hiç tatil yapmadan çalışmışsınız ve sonunda böyle garip laflar etmeye başlamışsınız. Çıkıp dolaşın biraz, stres atın.

    • Iktidar partisi yetkilileri hiç tatil yapmıyor. Çünkü basında yer almadı. Imamoli halkın acılarını takmıyor, kayak yapıyor. Basın öyle diyor. Filmlerde kahramanlar tuvalete gitmiyor. Çünkü kahramanlar hep kahramanlık yapar, onların çişi gelmez.

  13. Nurdan hanım,benim gündemim başka.Yazarın yazısını analdım.Yine başka bir gündemim:Erdoğan ve çevresindekilerin 18 yıldır uyguladığı taktikler İtalyan düşünür Machievellin ve Çinli düşünür Sun Tzu’dur.Sun Tzu,M.Ö. 500 de Wu Devletinde (Şimdiki Çin de) yaşamış komutan ve filozoftur.Savaşmadan savaşı kazanmayı savunur.Savaş sanatı isimli kitabında belirttiği;” Nehrin kenarında yeterince beklersen,düşmanlarının cesetleri yüzerek gelir.”taktiğini Erdoğan yıllardır uyguluyor.Özellikle 15 temmuz dalaversinden sonra.Kendine düşman belledikleri muhaliflerin bütün yollarını ,bütün hayati yolarını kesiyor.Kendilerine,ailelerine,hatta onlara destek olanlara; yapmadığını bırakmıyor.Tümüne toptan bela oluyor.1469-1527 yılları arasında yaşamış İtalyan düşünür Machievel­lin’in, siyasette amaca gidecek her yolda aracın meşrulaşabileceğini savunan görüşü makyavelizme dair çarpıcı alıntılar:İnsanlarının güvenini kazanmanın en hızlı yolu,onlara yardım etmektir.Güzel bir dış görünüm, genellikle kötü niyetleri gizler. Makyavelizm ,bir güç kullanma sanatıdır. Bu gücün nasıl kullanıldığı, gücü kullananın ahlak seviyesine bağlıdır. Stratejiyi ayıplamayın, onu uygulayanın ruhunu ayıplayın.Yorum, her zaman yorumlayanın kitabına uygun olarak çarptırılmıştır. yorumlamanın akışını kontrol edenler ,hükmeder.Aptallıkta pek çok özgürlük vardır. Aptalı oynamak çoğu zaman kârlıdır.
    Hayvan sevgisi ve dindarlık gibi özellikler; insanlarda doğruluk.,dürüstlük izlenimi uyandırır. Hasta ruhlu kişiler bu görüntülerin altında gizlenirler.
    İnsanlar kandırılmaktan nefret etmez, kandırıldığının farkına varmaktan nefret ederler. Hesap sorulamayacağı, araştırılmayacağı yalanlar söyle. Bir amaç olmaksızın söylenen yalanlar ,histriyonik aptalların işidir.Ulusal-dini günler, cenaze, parti zamanları insanların en savunmasız olduğu sosyal ortamları doğurur. bu zamanlarda kültürel duygusallık tavan yapar. İnsanların manipülasyona karşı en korunaksız olduğu zamanlar bunlardır.Kişinin içinde bulunduğu grubun zeka seviyesi, idrak kabiliyeti, kültürü ne kadar aşağıysa saygınlığını arttırmak için; agresif davranışlar sergilemelidir. Bir insan güç kazandıkça eski müttefiklerinden uzaklaşma eğilimine girer.Kazanalar her zaman adil oynamaz, numaralarını gizlerler ve bir adillik illüzyonu yaparlar. Truva atlarını, ne yaptıklarından ziyade ne yapmadıklarıyla tespit edersiniz. Saklandığınızda bile genelde düşmanlarınız yakındadır. Potansiyel truva atlarını tanımlayabilmek için, çevrenizde buluşsal bir keşif yapın.
    Tipik düşmanlar görünürdür,sözlü şekilde nefretini dile getirerek sizi öne çıkarırlar. Sinsi düşmanlar ise, görünmezdir;yanınıza kendi adamlarını sokarak veya görünürdeki düşmanlarınızı destekleyerek sizi baltalamak isterler. Sinsi düşmanlar ,sizi öne çıkarmazlar ;hatta ,sizin arkadaşınız bile olabilirler: Truva atlarına dikkat edin.Bir şeyi gerçek haliyle değilde, görmek istediğimiz kalıpta gördüğümüzde, kendimizi kandırmış oluruz. Birisini kandırmak istediğimizde ,sunduğumuz şeyi onun arzularına göre sunarsak; sonuçlarını düşünmeden balıklama atlayacaklardır. İronik olarak kendinizi kandırabilecek en iyi kişi sizsiniz.

  14. Milletin, soru sorması, kıyaslama yapması, daha iyi önlemler alınması hakkında görüş bildirmesi kadar doğal bir şey yok… Acı hepimizin acısı… Yarın birgün başımıza gelmeyeceğinin garantisi yok…Bu durumlarda bir önceki hükümetin yetersiz kaldığı malum…Şimdi de yetersiz kalınan durumların ortaya çıkması önemli… Önceki depremi hatırlayınca, bu depremde hiçbirimizin aklının ucundan bile geçmedi “Nerede bu devlet” sorusu…Kabinenin üç önemli bakanı, depremin hemen ardından bölgeye gitti.
    Öyle yalandan bir-iki inceleme yapıp dönmek üzere değil, kamp kurmak üzere gitti…Bugün beşinci gün ve bakanlar hâlâ bölgedeler…İmamoğlunu bile takdir ettim…Demrem sonrası ziyarete gitmiş…. Ziyaretten sonra Yaz tatili eksik kaldığı için kayak merkezine gitmeseymiş daha şık olurdu… Bi baksaymış mesela kendi güruhu tarafından dile getirilen “Alevi köylerine yardım yapılmadı “diye. Gerçekleri görüp bi iki mesaj atsaymış mesela…
    Bu deprem hükümet için milat olmalı…Eksikliklerini gidermeli…Daha ciddi tedbirler alınmalı ve bir an önce faaliyete geçilmeli…Uzun zamandan beri tartışılan kanal projesi riskli bir proje ise vazgeçilmeli değilse ertelenmeli..İlk önce bütün riskli illerde kimsenin gözünün yaşına bakılmadan düzenlemeler yapılmalı…

    Görüldü ki deprem sonrası devlet gövdesi ile birlikte orda…AFAD, UMKE, KIZILAY, hastaneler, polis ve jandarma teşkilatları, belediyeciler ve sivil toplum kuruluşları inanılmazı başarıyorlar ve depremde nasıl organizasyon yapılır, dünyaya ders veriyorlar.
    Gece saat 22.00’den itibaren kurulan jeneratörler, tam donanımlı kıyafetler, cihazlar ve makinelerle çalışıyorlar…. Kim ne derse desin… Bir can uğruna bu kadar duyarlı olmalarını takdir ettim…Rabbim milletimizi büyük felaketlerden korusun…

  15. Bir önceki hükümetin toplanan deprem paralarını iç ettikleri için vatandaşın toplanan deprem paralarının nereye gittiğini sorması kadar doğal bir şey yok….Gölcük depremi sonrasına toplanan 1 milyar liraya yakın yardım parasının 500 milyon lirasıyla memur maaşlarının ödendiği bizzat o dönemin yöneticileri tarafından açıklanıyor….Şimdi ise toplanan paralardan daha fazlasını harcamışlar…
    Gölcük-Düzce’de 42 bin 587
    Van-Erciş’te 17 bin 222
    Bingöl’de 2857
    Kütahya-Simav’da 1000
    Afyon Dinar’da 784 konut.
    Konut dışında yol, su-elektrik-gaz şebekesi, okul, cami, sosyal donatı alanı, arıtma tesisi, karakol, hasarlı yapılar için konut yardımı, depremde evi hasar görenler için kira yardımı, faizsiz uzun vadeli ev kredileri ve diğer tüm ayni yardımlarla birlikte harcanan para 110 milyar lirayı geçti…Toplanan para 65 milyarmış…Devlet şeffaf olsun açıkladın rakamları milletin içi ferah olsun…Öğrenmek herkesin hakkı…

    Bir önceki hükümetin deprem sonrası yaptığı açıklamalar vardı.. merhum Ecevit depremden iki gün sonra çaresizliğini belirtiyordu…“Türkiye’nin bazı bölgelerinde çok ağır bir depremin yer aldığı anlaşılıyor. Birçok yerle telefon bağlantısı kolay kurulamadığı için, bazı yerlerle hiç kurulamadığı için henüz yeterince ayrıntılı bilgi alabilmiş değiliz. Depremin özellikle Kocaeli ve Sakarya’da yoğunlaştığı ve İstanbul’da etkili olduğu anlaşılıyor. Çalışmalar ortalık aydınlandıktan ve iletişim olanakları sağlandıktan sonra yoğunlaşmaya başladı. Haber aldıkça sizi bilgilendireceğiz…”Şimdi ise bütün kurumların maşallahı var… Tak tak tak… hemen işbaşındalar

    • türkeş! başbuğun adamları, o dönem için yalan konuşanlara küfrediyor. belki sen duymamış olabilirsin ama senin haricindeki herkes gazetelerde okudu.
      – onun için, yalan yazarken, başbuğun adamlarından işiteceğin küfürleri hesap etsen iyi olur.

  16. Sayın yazar yakınıyor;
    “Depremler bile bizleri birleştiremedikten sonra yapılabilecek bir şey yok.
    Galiba, iktidar-muhalefet ayırt edilmeden, bu görsel bozukluğa, bu yaklaşım yanlışlığına “Dur” diyecek yeni bir siyaset diline ihtiyaç var.”diye.
    Evet bence de bu görsel bozukluğa, bu yaklaşım yanlışlığına bir dur demeliyiz: Yıllardır yaklaşık 4milyon mülteciye canı gönülden her türlü insani yardımı yapan, desteğini veren asil türk milletine söylenecek laf mı bunlar..? Depremin daha ilk günü kosovanın münasebetsiz başbakan yardımcısının “lazımsa deprem bölgesinin güvenliği için size asker gönderelim” teklifi kadar absürd ve yaralayıcı ithamlar. Yahu dünya alem dört tane mülteci görse kıyameti koparıyorlar; türk milleti dört milyon insana bakıyor, maşallah milletimiz ne güzel birleşti, gık çıkarmadan ekmeğini paylaşıyor, tüm dünyaya insanlık dersi veriyor diyen yok ama deprem olmuş da kimsecikler birleşmemişmiş de, şaka gibisiniz haa..! Muhalefet iktidar bilmem ben, devletimizin kurtarma ve yardım ekipleri tıkır tıkır çalışıyor; gerçekten yardımcı olmak isteyen varsa kızılayın banka hesepları orda duruyor, havale edin hepsi bu… başıbozuk, yarım yamalak, kontrolsüz ve disiplinsiz yardım şovları üzerinden türkiyeyi küçük düşürmeye çalışan kimi hinliklere geçit yok artık..! Eleştirilmesi gereken konu belli: sorumsuz yapılaşmaya da geçit vermeyelim..! Yıllardır toki nin ürettiği konutları görmezden gelen ya da beton deyip geçen takozlar; van depreminde civar toki evlerinde tek hasar yoktu, elazığda var mıymış baksanıza..? Chp den güzel bir öneri geldi; “Kentsel dönüşüm seferberliği” evet destekliyorum, tüm ülkeyi tokinin daha estetik yeni sürüm evleriyle donatalım, radye temel, sallanır yıkılmaz..! Var mıyız..?

  17. Dilin ne önemi var. dil kimseyi öldürmez.
    Yardımların engellenmesi gibi bir rezillik var. İnsanlar aç, susuz, soğukta ölümle pençeleşiyor, iktidar yardımları afad aracılığıyla gönderilmiyor gerekçesi ile engelliyor. Bu durum insanlık duygusunun test edildiği son nokta.
    – 2 ülke savaşır ve askerler birbirini öldürmek için kurşun atarken, ya da biryerleri siviller de dahil bombalarken, yaralılar varsa ya da o an yardıma ihtiyacı olan varsa o düşman yaralıları kurtarırlar, yardıma ihtiyacı olanlara yardım ederler. Düşmandan yaralılara veya zor durumda olanlara yardım etmemek, onları ölüme terk etmek savaş suçu sayılır.
    – Yardıma muhtaç olanlara yardım etmeyip ölüme terkedenlere birşey yapılıyor mu kısmı ayrı. ancak, bütün dünya, böylesi bir eylemi lanetliyor.
    – Oysa bizim ülkemizde, savaş da yok. başka bir siyasi düşünceye mensup insanlar, deprem yardımı yapmak istiyor ve iktidar bunu engelliyor.
    Ben söyleyecek söz bulamıyorum.
    Acaba bakan bey o depremde çocukları ile soğukta kalsa ve yardıma ihtiyacı olsaydı, gelen yardımları afad aracılığı ile gelmiyor ben kabul etmem dermiydi?
    – Aynı sorum, burda, insanlıktan nasibini almamış ve yapılanı savunacak olan troller için de geçerli.

  18. Yandaş gazete Star ın yandaş gazetecisi,Nuh Albayrak;bugünkü yazısında FETÖ’nün “ayağını” bırakın, sizi esir alan “beynine” bakın…başlıklı bir yazı yazmış.Yazısnda BBP eski başkanı M.Yazıcıolu nun helikopter kazasına değinmiş ve bunun bir derin devlet işi olduğunu yazmış.İşi döndürmüş dolaştırmış CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu’na getirmiş.Sanki derin devlet oymuş gibi.Sanki,Yazıcıoğlu ‘nun helikopterini o düşürtmüş gibi.Nerede ise, Yazıcıoğlu kumpasını Kılıçdaroğlu tezgahladı diyecekler.Kılıçdaroğlu’nun ;”fetö siyasi yağı bulunsun.” tarzı söyleminden rahatsız olmuş Nuh Albayrak.Fetönün beyni sizi esir almış ,şeklinde bir suçlama yapmış.Nuh Albayrak ın söyledikleri ve ileri sürdükleri, tam da Erdoğan ve partisi AKP ye uyuyor.İktidar olanlar ve fetö ile işbirliği yapanlar onlar.MHP desteği ile fetö hakkında meclis soruşturması için ;CHP nin verdiği önergeyi ret edenler onlar.Fetöcülere ne istedin iseniz verdik diyen onlar.Fetullah Gülen in ;güvenilmez,deccal,darbeci,darbecilikle aklını bozmuş olduğunu söyleyen onlar.Herşeyi bildikleri halde fetö ile işbirliği ve ortaklık yapan yine onlar.Nerede ise kendi bütün suçalrını Kılıçdaroğlu ve CHP lilere yükleyecekler.Madem AKP ve MHP nin fetö işiyle ilişkisi yok,madem yargı AKP güdümünde;neden meclis soruşturması önergesini ret ettiler?Fetö işbirlikçisi işinden korkuları yoksa idi,önergeyi kabul ederlerdi.Demek ki,fetö işbirlikçisi ve ortağı kendileri.Star gazetesi yandaş yazarı Nuh Albayrak,işi sulandırıp muhalefetin boynuna yükme gibi bir oprerasyon yürütüyor.Tabi,ona bu emri reisleri Erdoğan vermiştir.Çünkü reisleri Erdoğan ın emri olmadan hiçbir işe girişmezler.Hatta onun emri olmadan helaya bile gidemezler.Fetö nün beyni de,aklı da,zihniyeti de,amaç ve hedefleri de; Erdoğanizm taraftarlarını esir almış.Şimdi ,algılarla göz boyuyorlar.Erdoğan ve onun avaneleri ,İtalyan düşünür Machievellin ‘in taktiklerinden faydalanıyor ta başından beri.İtalyan düşünür Machievel­lin kazanmak için herşeyi meşru görür.Ondan bazı alıntılar:Size saldıranlara karşı savunma yapmayın, onlara saldırın.
    her zayıflığınız size karşı kullanılabilir ve çatışmada mutlaka kullanılacaktır. Zayıf yönlerinizi bilinir hale getirerek silahlandırın, onları açık görünürlük imajı ile saklayın. Zayıf yönlerinizi bir zırh gibi giyin, onlarla gösteriş yapın ve rakiplerinize sizi aksatacak bir mühimmat kullanımından mahrum bırakın.
    Zayıflığınız tahmin edilirse inkar edin. Zayıflığınız biliniyorsa güce dönüştürün. Zayıflığınız açıkça gözlemleniyorsa yok edin. Zayıflığınızdan kar elde etmek için kurban mentalitesini kullanın.
    Bahane uydurmak makyavel düşünceye göre bir safsatadır. Bahane bulmayın, kendinize garanti verin.
    Mantıksız ve gereksiz stratejilerden faydalanarak amaçsız sorunlar çıkar ki sana düşman olan grup/kişi seni çürütmek için boş işlerle uğraşsın. Böylece ana planlarını göze batmadan harekete geçirebilirsin.
    En yetenekli sahtekarlar kandırmaya ilk kendilerinden başlarlar. Bu yüzden herhangi bir çatışmada akıllarıyla değil duygularıyla hareket etmeye eğilimlidirler.
    Her şey bir taktik, oyun veya hamleden ibarettir. Bunu fark edemiyorsan muhtemelen geri zekalısındır.

    Saygılar.

    • Ertav, havuz medyasının çöplerini okuyup okuyup burda bizim önümüze çıkarıyorsun; git bunları nerde okuduysan oranın yorum sayfasına kus, anladın mı? Sayın yazara hitap şekline ve cümlelerine de biraz dikkat et, saygısızlığın alemi yok..!

      • Gayret bey ne zamandır sormak istemişimdir. Siz bu havuz namıyla malum medyadan hiç hazzetmediginizi yazıp duruyorsunuz. Etrafı kokutan bu çöplerden kurtulmak için reisinize neden baskı yapmıyorsunuz. İnsan rahatsız olduğu çöplerden kurtulmak ister ama sizde hiç böyle bir çaba yok. Aksine havuzun sahibini methedip duruyorsunuz. Bu çelişkiye katlanmanızın nedeni varlığınızı havuz sayesinde devam ettirebiliyor olmanız mı?

        • Varlığımız yaradanın tasarrufunda baran, havuzun da çoğu gitti azı kaldı inşallah…

  19. Kutuplaşmadan bahsetmeniz güzel sayın yazar.Ancak muhalefetin de kutuplaşmaya odak olarak göstermen yanlış.Karşınızda kutuplaştırma siyeseti ile saldıran bir AKP iktidarı ve destekçisi MHP payandası var iken;karşı görüşteki muhalefeti suçlamanız akıl tutulması olmuş.Saldırı varsa savunma olmaz mı?Teslim mi olunur?Muhalefet kutuplaştırıcı ne konuşuyor?AKP ve Erdoğan ın politikalarını eleştirmek ve karşı politikalar üretmek kutuplaştırma mı oluyor?Erdoğan ne dedi?Ya bendensiniz ya da ihanetten ve teröristten yanasınız.Bunun ortası yok demedi mi?Erdoğan,partili Cuhurbaşkanı değil mi?Her icraatta AKP den yana tavır koymuyor mu?Yerel seçimlerde,AKP adayları lehine propaganda yapmadı mı;hem de decletin imkânlarını kullanarak?Her seçimde devlet imkânalrını AKP adayları için kullanmıyor mu?Kayyum atamalarında,ünversite rektör atamalarında,delet kurumalrındai bürokrat atamalrında hep AKP çizgisinde olanları atamıyor mu?AKP/MHP den yana olanları medya açıklamarındaki ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı dillerini görmezlikten gelmiyor mu?Bazan da onları desteklemiyor mu?Kendilerini eleştireleri hain,terörist,ajan,yabancı işbirlikçisi saymıyor mu?Bizzat Kılıçdaroğlu ve CHP lilere saldıranları kollamıyor mu?Bizzat Erdoğan,Bahçeli ve avaneleri,karşılarında olanlara; her hakareti,kışkırtmayı,her dalavereyi göz göre göre yapıyorlar ve baskın çıkıyorlar.Nunalrı görmüyor musunuz? Erdoğan a ve onun politikalarına teslim olan vatansever,ona teslim olmayıp yanlış politikarına karşı olanlar hain ve kuyuplaştırıcı sayılacaksa;hani demorasi,özgürlük,insan hakları,ifade özgürlüğü nerede?Sadece, iktidar ve onlara payandalık yapanalara mı var?

    • Turgut bey! Fehmi beyin yazısıni tekrar okumanızda yarar var.
      Zannedersem siz yazıyı yalnış anlamışsınız!

      Yazının o kısmı

      “Geçen hafta, CHP lideri ve kurmayları, muhalif tavırlı yazarları bulunan bir internet sitesi ailesiyle bir araya geldi. ?Buluşmaya en büyük tepkiyi, iktidar yanlıları değil,? kendilerini CHP’li sayan bir kesim gösterdi.

    • Genel olarak yazılarınızda aşırı heyecana kapılıp o hızla yanlış virajlara saptığınız ve o gazla da devam edip gittiğiniz gibi bir gözlemim var;tabi bu benim gözlemim,nazara alıp almamakta size kalmış.

      Bana göre Chp de,Chp.li olduklarını söyleyenler de yekpare bir görüntü vermiyorlar.İçlerinde katı kemalisti de var,ulusalcısı da var,katı devletçisi de var,muhafazakar camiaya yobaz gözüyle bakanı da var,din karşıtı olanı da var,derin devletin Chp ye eklemlediği kendine düşen rolüne uygun vaktin gelme ihtimalini bekleyeni de var,menfaatçisi de var,insan haklarına saygılı,özgürlükçü olanları da var…bu liste daha da uzatılabilir.

      Bütün bu parçalı tabloyu idare etme konumundaki Kılıçdaroğlu hakkında ise -bazı olumsuzlukları olsa da – genel olarak vatansever ,dürüst bir insan olduğu yönündeki değerlendirmelerimi zaman zaman burada da yazdım.Kılıçdaroğlu’nun yerinde başka biri,örneğin bir Muharrem İnce olsaydı içinde bulunduğumuz şartlar bizim için hepten umut kırıcı olurdu görüşünü de taşıyorum.

      Bana göre herşeye rağmen Kılıçdaroğlu CHP.yi toplumsal uzlaşmaya götürecek yolda olumlu bir misyon ifa ediyor;abartılı bir benzetme yapayım,Hacı Murat’la ralliye katılmış Michael Schmuachere gibi…Murat Sevinç bugünkü yazısıyla bu konuda adeta bana tercüman olmuş,onu da aktarıyorum.

      https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2020/01/28/kilicdaroglu-chpsinin-muhafazakar-kesime-yaklasimi/

      Özetle Chp kusursuz bir muhalefet portresi çizmiyor.

      Son zamanlarda herşeyi olumsuz yapan Akp.ye muhalifiz diye Chp.yi de kusursuz görme yanlışında değiliz;içlerinde bugün iktidara gelseler AKP’lilerin yaptıkları yanlışları can atarak yapacak bir dolu falsolu adam olduğu kanaatindeyim.

      Ancak herşeye rağmen Kılıçdaroğlu Chp.yi toplumsal uzlaşma zemininde önemli bir işlev görecek hale de yavaş yavaş büründürmektedir.

  20. Bu siyasetciler ve onların yalakaları bu ülkeyi ne hale getirdiler.

    Bu kadar iftirayi ve yalanı nasıl beceriyorlar? Pes doğrusu. Resmen çıldırmişlar, her önlerine gelene iftira atip, her tarafa ve kendilerinden olmayan herkese saldıriyorlar.
    Bilgi kirliliği cahaletlik diz boyu olmuş.
    Eğer bunlar doğuda olsaidiler, doğuyu kesinlikle Ruslara satardılar.

    Her tarafı kokuttular! Allah nasip ederse Fehmi beyin sitesi yakında 4 sene olacak, bunlur aralıksız bu site ile uğraşiyorlar, bir gün bile huzur vermediler.
    Yorum yaziyorsun gönderme tuşuna bastığın an yorum kayıp oluyor.
    Tam bir suçluluk pisikolojisi, ile korkudan her tarafa saldıriyorlar. Zaten kır kılığa girmelerinin sebebide akibetlerini tahmin etmelerinden” olsa gerek.

    Devletn başı geçen yazda İstanbulda bir konuşmasında’da gene “Onlar patladılar çatladılar ama biz gene yaptık” demişti.

    Atalarımız! Keyf için dememış “CAHİL” dostan ise “AHİL” düşman daha hayırlıdır”

  21. “Deprem, bir siyaset konusu değildir” söyleminin kendisi su katılmamış bir siyasi söylemdir. Deprem ve sonuçları, pekala siyasetin bir konusudur. “Toplanan milyarlarca liralık deprem vergisine ne oldu, nereye gitti o paralar?” diye sormak hepimizin hakkı. Çünkü, o parayı veren insanlar bizleriz, o paraları nereye harcadığını, depreme karşı hangi önlemlerin nasıl ve ne zaman alındığını kamuoyuna açıklamak da yönetici konumundaki zavatın görevi.

    Deprem, aynı zamanda bir zengin-yoksul ayrımına karşılık düşer ve bu bağlamıyla da bütünüyle siyasetin konusudur. Gazetelerden birinde şu haber vardı bugün: “Bir köy tamamen yıkıldı ve ortadan kalktı.” Siz onca deprem deneyimimiz sırasında hiç “Bütün sakinleri elit insanlar olan X residans sitesi depremde tamamen yıkıldı ve ortadan kalktı” diye bir haber okudunuz mu? Ya da, “Köşe yazarı Ahmet Kekeç’in oturduğu apartman dairesinin duvarlarında derin çatlaklar oluşurken Nagehan Avcı’nın eşiyle birlikte bir devlet bankasından aldıkları kıyak kredi ile satın aldıkları villanın balkonu ve mutfak bölümü yozlaşmış ve yoldan çıkmış bir iktidar gibi çöktü ve enkaz yığını haline geldi” türü bir haberle karşılaştınız mı?

    • Verdiğiniz örneklere siyasi bir depremden sonra rastlanabilir. Siyasi depremlerden sonra yardıma giden ekipler de olmaz. Tam tersine bazıları yağmaya gider. Türkiye fay hattı çok gerildi, her an kırılabilir.

Yoruma kapalı.