Futbol ağırlıklı bir siyaset yazısı bu.. Birilerini uyarmak amacıyla yazdım…

11
Reklam

Bu hafta sonu futbol maçlarını televizyondan izlerken onlardan eskiden olduğu kadar zevk almadığımı fark ettim.

Aslına bakarsanız ben maçları zihnimi 7/24 işgal eden siyasetle ilgili düşüncelerimin doğruluğunu test etmeye yaradığı için de izliyorum. Maç izlerken siyaset aklımdan çıkmıyor, tam tersine, maç izlemem siyasi değerlendirmelerimde varsa yanlışları görmemi, daha önce aklıma gelmemiş ayrıntıların farkına varmamı da sağlıyor.  

Hem zevk alıyorum, hem de bir şeyler öğreniyorum.

Sevdiğim yemeğin üzerine kallavi bir tatlı ve ardından da kahve keyfi gibi bir şey maç izlemem…

Maalesef son zamanlarda hem eskisi kadar zevk almıyorum, hem de kafamda siyasetle bire bir ilgi kurduğum ve bu sayede zihnimi açmasını umduğum maçlarda gördüklerim yüzünden zihnimin daha da bulanık hale gelmesini engelleyemiyorum.

Futbol bir spor. Spor olduğuna göre de sportmenliğin sahaya hakim olmasını, bu da oyuna yansıyan sertliğin bir sınırı bulunmasını gerektirir.

Herhalde futbolseverler şu sıralarda sahaya bunun tam tersi bir görüntünün yansıdığının farkındadır.

Neredeyse her maçta hakemler bir veya iki oyuncuya -bazen iki sarıdan bazen doğrudan- kırmızı kart çıkartmak zorunda kalıyor. Bazen kaleci dahil bütün oyuncuların sarı kart gördüğü maçlar izlemek zorunda kalınıyor. Fauller yüzünden yaşananlar maçların süresine çoğu kez beş-on dakika eklenmesini getiriyor.

Reklam

Takımlara milyonlarca Dolar veya Euroya mal olan kıymetli ayaklar, en az kendileri kadar değerli ayaklara sahip rakip oyuncuları sakatlayacak tarzda davranmaktan kendilerini alamıyorlar.

Maçları anlatanlar ile yorumcular, ağızlarını ilk açtıklarında, o hafta kaç kişinin daha önceki haftalarda sakat kaldıkları için oynayamadıklarını sıralıyorlar; her hafta o listelere yeni sakatlar katılıyor.

Neden?

İşte bu soru doğrudan sportmenlik ile ilgili. Sportmenlik elden gittiği için bu oluyor ve sertliğin orantısız sahaya yansıması maçları zevksiz hale getiriyor.

İki takımın 11 + 11 = 22 oyuncusu sahada. İki taraftan biri daha mahir oyunculara sahip olduğu, maça daha iyi hazırlandığı ve karşı takımın sergilediği tarzı iyi değerlendirdiği için oyunun sonunda kazanacak, değil mi?

Bir tür taktikler mücadelesi maçlar.

Taktikleri teknik direktörler maç öncesinde antrenman yapılırken ve oyun oynanırken saha kenarından veriyor. Sahaya sürdüğü 11’i belirlemesi ile sonradan kulübede oturanlardan oyuna soktuğu yedekleri seçmesi de sonucu belirlemede etkili oluyor.

Son yıllarda maçlar teknik direktörler arası taktik savaşına dönüştü. Kötü oynayan takımlarda bunun faturası doğrudan teknik direktöre çıkartılıyor. Bir sezon içerisinde bir değil birkaç kez teknik direktör değişmesi bile yaşanabiliyor takımlarda.

Reklam

Yönetimleri taraftarlar da buna zorluyor.

Burada da aynı soruyu sorabilirim: Neden?

Futbol artık yalnızca bir spor olmaktan uzaklaştı, alınan sonuçların milyonlarca liralık kayıplara yol açtığı bir sektöre dönüştü. Artık her maçta kaç gol atılacağı, golleri kimlerin hangi dakikada atacakları, kaç sarı ve kırmızı kart çıkarılacağı, kartların kimlere çıkarılacağı, maçı hangi takımın kazanacağı veya beraber kalınacağı…

Hepsi ve daha fazlası üzerine bahisler oynanıyor.

Yekunu milyonlarca lirayı bulan bahisler…

Taraftar takım kötü oynayıp yenildiği veya berabere kaldığı için üzülüp tepki vermiyor, kendisine para kaybettirdikleri için de öfkeleniyor. Bizim dışarıdan bakınca taraftarların doğal tepkisi sandığımız öfkeli haller genellikle para kayıplarıyla bire bir ilgili.

Yüksek maaşlı teknik direktörler yerlerini uzun süre koruyabilmenin yolunun taraftarı öfkelendirmemekten geçtiğinin bilincinde; bu yüzden 11’e aldığı oyunculardan ne yapıp edip sahadan galip ayrılmalarını bekliyor ve bunun için ellerinden gelenden fazlasını onlardan talep ediyor.

Herhalde “Sakatlayın” demiyorlardır, ancak rakiplerini sakatladıklarında oyuncularına kızmadıklarına eminim.

En kolay kızılan ve herkesler tarafından en fazla suçlananların hakemler olması da doğal. Yenilgi faturasını ödemesi gerekeceklerin de faturayı birine çıkarmaları lazım. Yöneticiler ve teknik direktörler, kazansalar da kaybetseler de her maçtan sonra mutlaka hakemleri suçlama alışkanlığı edindiler.

Siyaset futbola ne kadar karışıyor, bilmiyorum. Özel sohbetlerde özellikle Anadolu takım taraftarlarının ‘dört büyükler’ diye bilinen kulüpleri en ağır ifadelerle suçlamalarına tanıklık ediyorum ve bu suçlamalarda siyasilerin de adları geçiyor.

Futbol mu siyasetten yoksa siyaset mi futbol dünyasından etkileniyor?

Arada bir etkileşim olduğu kesin de, hangisi hangisinden daha fazla etkileniyor?

Sahaya yansıyan sertlik siyasi hayatımızın da bir gerçeği. Rakip oyuncuya kart çıkmasını sağlamak için çakma bahanelerle kendini yere atanla basit bahanelerle rakip partileri veya o partilerin ileri gelenlerini köşeye sıkıştırma denemeleri arasında bir fark var mı?

Ben göremiyorum.

Ne olursa olsun maçı kazanmak ile her günü aylar -bazen yıllar- sonra yapılacak seçime endeksleyip onu her halükarda kazanmak üzerine bir siyasi yarış sürdürmek arasında da pek fark yok.

Milyonlar kazanan oyuncuların karşılarına çıkan yine milyonlar eden rakiplerini sakatlamasının futbolu zevk alınmaz hale getirmesi gibi, siyasi rakiplerini belden aşağı vuruşlarla yaralamak için sözlü ve fiili çaba gösterenler de siyaseti çirkinleştiriyorlar.

Güzelim sporlar -futbol ve siyaset- bu çirkinlikleri hak etmiyor.

ΩΩΩΩ 

Reklam

11 YORUMLAR

  1. Futbolu yonetenlerde siyaseti yapanlarda bu işi rant için yapıyorlar.Adam niye kendi cebinden milyonları harcasın var elbet bir beklentisi.
    Futbol her yerde aynı.
    Bakın UEFA FIFA yoneticileri nasıl yargılanıyor.
    Siyaset bizde biraz farklı etik metil hak getire.En solcusundan en muhafazakarina hepsi kendini ve birilerini zengin
    Etmek için yapıyorlar.
    Herhangi bir parti yöneticisinden duydunuz mu işine belediye otobüsü ile girmeyi.
    Bırakın onu bu kadar sıkıntıda enluks araçları terk edeni gördünüz mü.
    Ahlak mahlak vatan sevgisi filan hepsi hikaye.

  2. Bu gün , benim şahsen çok önemsediğim toplumsal bir sorun ele alınmış ; ben oldukça memnûn oldum .
    Evet, toplumsal dejenerasyon yani yozlaşma , soysuzlaşma ve bozulma toplumun her katmanında ve her gün ,çok değişik şekillerde , kendini alabildiğine hissettirmektedir ve ne yazık ki bu gidiş hiç de hayra alamet değildir!
    Burada bunların ayrıntısına girmeye gerek görmüyorum ; zira iyi kötü etrafına bakan herkes bu dejenerasyonun bir çok örneklerini günbegün görmekte veya yaşamaktadır.
    Bu dejenerasyonun gayet tabii ki köyden kente düzensiz göçler, çarpık şehirleşmeler,şehirlerdeki kozmopolit yaşamlar, işsizlik vs. başta olmak üzere , ülkenin içinde bulunduğu sosyal , ekonomik, siyasal , adli ve kültürel vs. gibi durum ve şartların çok büyük etkisi vardır.
    Bu durum ve şartların bence en önemlisi ise ülkemizin içinde bulunduğu siyasi kargaşa, seviyesizlik, yozlaşma yani kısaca siyasetin faziletten yoksun oluşudur!
    Bana göre , siyasetteki bu faziletten yoksun olma hali işte toplumun bütün kesimlerini , her yönden ve en kötü şekliyle her gün her saat etkileyip durmaktadır ; bu inkar edilemez bir gerçektir!
    Devleti yönetenlerin bu kötü gidişi mutlaka görmeleri ve ona göre eğitim/öğretim başta olmak üzere gereken bütün önlemleri almaları şarttır!
    Herkese selamlar, saygılar

  3. Taktik, teknik yada bizzat kişiyi değiştirirsin, az mesarif, az zaman, az zaiyat 🙂
    tercih senin.
    Rakibinin yumuşak karnını bizzat kendinden tecrübe eden birine: hoop yavaş ol ben biliyom senin ne filim peşinde olduğunu desen de,
    hin oğlu hin yapar hinliğini sen ne söylersen söyle yinede!
    onünçün bilmiyorsan geçmeyeceksin başına direksiyonun, oturmayacaksın kaptan kamarasında, captain’in yanında.
    Şİmdi diyeceksin, adam provakatör, artniyetli, şu bu..
    Ama, karşındaki siyasetçi, onun seçmeni, senin rakibin, belkide ülkenin düşmanı!!!
    her kim olursa olsun, ”O” bu ülkenin vatandaşı!
    bu ülke vatandaşının tercihi siyasetçi!
    yurdum insanının mazlumu, ezilmişi, ötekisi, belkide öksüz yetimi!
    işsizi, öğrencisi, sefili..
    her kim olursa olsun: o sana ayak uydurmak, ne dersen yapmak zorunda değil!!!
    SEN, O NE DERSE ONUN DEDİĞİ GİBİ DAVRANMAK, ÇALIŞMAK, YANGELMEDEN YATMADAN ÜRETMEK zorundasın!
    BEN BU İŞİ İSTİYOM diyerek OY İSTEMEDİN Mİ BENDEN?
    İSTEMİYORSAN ÇIK GİT ARKA KAPIDAN, BEN GÖRMEDEN 🙂
    BEN DAHA İYİSİNİ YAPARIM DEMEDİNMİ SEÇİMDEN ÖNCEDEN?

    • Fitboolcu tekmeyi mi basar, kafa mı atar bilemem ama, siyasetçinin çilesi ondan da beter.
      Siyaseten seni bitirmeye, ağzından kaçan bir cümle yeter.
      Tribündeki seyirci nasıl seni desteklerse, seçmende seçtiğini öyle destekler.
      Siyasetçinin bazısı kendini o birileri seçti sanırken,
      Futbolcuda bazen kendini hint kumaşı zanneder 🙂
      Seyirci gol ister, seçmen,
      İş, aş, mahallesine yol su elektrik, güvenlik, birazda ekonomik işler.
      parasını vergisini öderken, hesabı da görmek ister.
      Beğenmedi mi, hesabı keser.

  4. Dövizi dolar satarak yerinde tutuyorlar.

    Bakan Albayrak zamanında denendi olmadı ve 128 milyar dolar eridi.

    Şimdide doları , döviz satarak tutuyorlar. piyasa belirlese bir iner bir çıkar. Ama bu öyle değil dolar yükselmeye başlayınca hemen dolar satarak 6.70 sanki sabitlemişler. Artçılar birikince bir zaman yine yükselecek.

    AKP’nin kaçırdığı nokta, dolar yükselince mallarımız ucuzlar. dışarıya çok mal satarız görüşü.
    Evet doğru öncedende yapılıyordu ama şimdi Döviz artınca mallarda artıyor neden Çünkü o malın yapılması için %75 hammaddeyi dışardan getiriyoruz.

    Eskiden öyle değildi hammaddenin %80’i yerliydi.

  5. HAKEM STANDARDI, İNGİLİZ HAKEMLER
    Şu anda futbolun başında olsam ilk yapacağım iş Süper Lige İngiltere’den hakem getirmek olur.
    İngiliz hakemlerinin özellikleri:
    1-Binlerce seyirci saatlerce zamanını, binlerce-milyonlarca sterlin parasını ayırıp futbol maçı izlemeye gelmiş ise ben de onlara o seyir zevkini yaşatmalıyım. Benim birinci sorumluluğum bu diyor.
    2-Kesinlikle taraflı davranıyorlar. Bahsettiğim seyir zevkini ihlal eden oyuncu yada takıma karşı net bir tavır alıyorlar.
    3- Sertliğe müsaade ediyorlar. Ancak kasıtlı harekete asla müsaade etmiyor,
    4-Karaları kesinlikle öngörülebiliyor.(Hukuk güvenliğinin kriteri mahkeme kararlarının öngörülebilirliği idi) Bu pozisyonda faul vermez, bunda sarı verir, bunda kırmızı verir dediklerimin %90dan fazlasını doğru tahmin ediyorum.
    Pekâlâ, bizim hakemler İngiliz hakemlerin gördüklerini görmüyorlar mı, yada göremiyorlar mı?
    Kesinlikle görüyorlar.
    Ancak çalmıyorlar, yada çalamıyorlar.
    Çalma’yı düdük çalma dışında, emek çalma anlamında kullandığımızda cevabımız tabii ki değişecek.
    Hakemin aynı standartta hareket etmediğini bilen futbolcunun da standardı olamaz.
    İtalyan futbolu belki en sert futboldur. Ancak İtalyan oyucular da Avrupa maçlarında davranışlarını yumuşatıyorlar.
    Bizim oyuncular da Avrupa maçlarında kendilerine çok ciddi çeki-düzen veriyorlar.
    Sizler bir soru sorayım:
    Bir derbi maç. Bir bakıyorsunuz hakemler bir takımın formasını giymiş sahaya çıkmış. Diğer takımın oyuncuları yada seyircileri ne yapar?
    Partili Cumhurbaşkanı demek, hakemin bir takımın formasını giymek demek değilse nedir?

  6. Masum bir tepkisini dile getiren bir vatandaşın boğazını sıkıp küfreden milletvekili müsveddesinin , milletvekilliğinden azledilmesi gerektiğini söylerken – ki bence de öyledir, derhal son vermek gerekir- adları yolsuzluğa karışan mahşerin dört atlısından üçünün hesap vermeden kenara çekilip oturmasında ve birinin de mükafaten elçi yapılmasındaki ;
    Hakka,
    Hukuka,
    Adalete,
    Eşitliğe,
    Dürüstlüğe,
    Samimiyete,
    İyiniyete,
    Zihniyete,
    BAKAR MISINIZ !!!

  7. Siyaset de futbol da bizde kadın elinin zor değdiği, kaba saba işler. Siyah takım elbiseli karanlık tipler yapıyor genelde bu iki sporu da. Küfür köstek, vur kır ile geçiyor ikisi de. Çünkü kaba saba göçebe bir toplumda yaşıyoruz. Medeniyet de pek buralara uğramamış (yerel medeniyetlerden öğrenmek yerine de onları yoketmeyi tercih etmişiz). Külhanbeyleri, siyaseti ve futbolu yürütüyorlar ve hepimizi yerelde ve globalde rezil ediyorlar. Burada centilmenlik, nezaket, zarafet, akıl aramayın. Kaba ve hoyrat bir güruhun yaptığı işler bunlar.

    • Oysa İngiltere gibi ispanya gibi ülkeler öylemi ya. Medeniyetin beşiği. Futbol maçlarından ellerinin arasına keçe koyarlar ki alkışlarken çevredeki insanlar rahatsız olmasın. Bi keresinde bi ingiliz elinden keçeyi düşürmüş Heysel mi neresiymiş, ay bu medeni ülke ne hale geldi, türkiye gibin mi olduk diye yüzlerce insanın kalp krizi geçirmiş. Sonra Almanlar mesela çok medenidir yok hitler mitler yüzyıllar öncesine gitmeyin geçen sene merkel mecliste türkçe isimler sayıyordu. Medeni insan ne de olsa sevgi dolu pıtırcıklar.

      • Evet Amerikalılar da yerlileri öldürmüştü zaten. Bu da size istediğiniz soykırımı yapma hakkı veriyor olsa gerek. Ama öyle değil. Yaptığınız medeniyetsizlikleri başkaları ile karşılaştırarak, yok birbirimizden farkımız diyerek temizleyemezsiniz. Haksızlık ve hukuksuzluklar her zaman söylenmeli. Yoksa insaniyet adına hiç bir ilerleme kaydedemeyiz.

Yoruma kapalı.