Herhalde farkındasınızdır: Saadet Partisi de var bu seçim yarışında…

51
Reklam

Saadet Partisi’ne haksızlık ediliyor ve haksızlık edenler arasında ben de varım.

Önceki gün Milli Gazete yazarı Adnan Öksüz‘ün sütununda, Saadet Partisi’nin İstanbul büyükşehir belediye başkan adayı Necdet Gökçınar‘ın bir sitemini okudum.

Sizler de okuyunuz diye alıntılıyorum:

“Televizyonlara bakıyorum, gazetelere bakıyorum, sanki İstanbul’da iki aday varmış gibi bir hava estirilmek isteniyor. İstanbul’da bir aday daha var, o da Saadet Partisi’nin adayı. Seçimlere az bir süre kaldı ama bunu bir şekilde anlatmamız lazım…”

Doğru söze ne denir? Türkiye’de siyaset iki cephe arasına sıkıştı; o cephelerden birinde yer almayan partiler ve adaylarının seçimlerde seslerini duyurmaları olağanüstü zorlaştı.

Oysa Türkiye’de 100’ye yakın siyasi parti var ve bunlardan 13’ü bu seçimde oy pusulasında adaylarıyla yer alıyor. Başka partiler ittifak yüzünden bazı iller ve ilçelerde aday göstermez iken, Saadet Partisi bütün iller ve ilçelerde seçimlere kendi adaylarıyla katılıyor.

Ancak sesini duyurmakta zorlanıyor.

Medya böyle oldukça…

Reklam

Bunun en önemli sebebi medya. Medya düzeni artık tek taraflı çalışıyor.

Eskiden partilerin görüşlerini yansıtan, onlarla birlikte anılan gazeteler vardı. Ulus gazetesi CHP yanlısıydı, Zafer, Adalet, Son Havadis gibi isimler taşıyan gazetelerin de dönemlerinde DP ve AP’ye destek verdikleri bilinirdi.

‘Nâşir-i efkâr’ sıfatı kullanılırdı partilerin fikirleri istikametinde yayın yapan gazeteler için… ‘Yandaş’ gibi aşağılayıcı bir sıfat kullanılmazdı.

Son Havadis AP’nin nâşir-i efkârıydı, Ulus da CHP’nin…

Diğer gazeteler? Diğer gazeteler kendilerini dengede tutmaya çalışır, tek taraflı görünmemek için az da olsa çaba gösterirlerdi.

Bugün öyle mi ya? Gazeteler ve haber kanallarının büyük bölümü alenen taraf tutuyor; iktidar partisinden yana taraf…

Saadet Partisi’ni kayıran -bereket versin- Milli Gazete ve TV5 var; onlar da olmasa bu seçime Saadet’in de katıldığından pek az kimsenin haberi olacak.

Aslında günümüzde ‘sosyal medya’ var, internet üzerinden yayın yapan -bizim OcakMedya gibi- haber siteleri de bulunuyor; ancak cephe partileri dışında kalanların o alanları da iyi kullanabildikleri söylenemez. [Muhtemelen farkındasınızdır: OcakMedya‘da biz cephe dışında kalmış partilere ve adaylarına seslerini duyurabilecekleri bir platform sağlamaya çalışıyoruz.]

Reklam

Türkiye siyasetinin bugünkü gerçeği ortada: İki cepheli bir yığışma söz konusu. Bir yanda AK Parti ve MHP, diğer yanda da CHP ile İYİ Parti’nin yer aldığı bir cepheleşme.

HDP ile Saadet Partisi, tabirim mazur görüle, ‘butik parti’ görüntüsünde.

‘Butik’ kendine özel müşterisi bulunan yerlere verilen ad; HDP ve Saadet’in de kendine özel seçmen kitleleri var. ‘Butik parti’ demem o sebeple…

Haksızlığı yaratan cepheleşmedir

Saadet Partisi, son seçimler ve referandumlar kampanyalarında fark edildiği üzere ülkeye yararlı olabilecek bir program ve gerçek anlamda bir muhalif üslupla takdir topladı. Bunda lideri Temel Karamollaoğlu‘nun samimi tavrıyla oluşan kişisel sempatisinin de payı var. Ancak en son geçen yıl yapılan seçimde kendisinden beklenen çıkışı gösteremedi ve oy oranı fazla kımıldamadı.

Pek çok seçmenin gözü ve kulağı Saadet’te olsa bile oyunu oraya yönlendirmede isteksiz olduğu ortaya çıktı.

Bunda kampanyaların kutuplaştırıcı bir dille yapılmasının katkısı büyük.

Partiler geleneksel tabanlarını elde tutabilmek ve geniş kitleleri arkalarına çekebilmek için birbirlerine karşı yıpratıcı ve yıkıcı bir dil kullanıyor, bu da cepheleşmeye ve oyların da cephelerden birine akmasını sağlıyor. [Kavga HDP’nin de saflarının sıklaşmasına yarıyor.]

Makul bu arada ortadan kayboluyor.

Saadet Partisi’nin açmazı da bu terslikle irtibatlı.

Bu seçimde tepe tepe kullanılan ‘beka sorunu’ kavramı yine benzer bir taraftarlık oluşturma amaçlıydı ve yine cepheleşmeye sebep oldu. Bir tarafta “Ülke içeriden ve dışarıdan saldırı altında, oyunuzu bize vermezseniz yandınız” diyen bir cephe, diğer tarafta da “Esas ülkeyi yakan bugünkü iktidar” diyen ikinci cephe…

Kimsenin Pazar günü oyumuzla ilçemiz ve ilimizi yönetecek insanları seçeceğimizi düşündüğü yok.

Galiba Saadet Partisi bu gürültülü kampanya ortamından rahatsızlık duyup hizmet anlayışına prim vermeyi düşünen kimler varsa onların oylarını alabilecek.

O kitlenin kendisi ne kadar büyük? Medya bombardımanına kulak vermek yerine kendi doğru bildiklerinden hareketle ve sağduyusunu kullanarak oy verecek insanların sayısını seçim sonuçları açıklandığında büyük çapta Saadet Partisi’nin oylarına bakarak anlayacağız.

Haksızlık yapıldığı kesin Saadet gibi cepheler dışında kalan partilere; ama bu ülkemizin bugününün gerçeği: İki cephe dışında kalmış partilere evet haksızlık yapılıyor.

Seçmenler arasında bu haksızlığı dikkate alarak oy kullananlar da mutlaka olacaktır.

ΩΩΩΩ

Reklam

51 YORUMLAR

  1. Saadet partisi veya iki büyük partinin dışında başka partilere de şans verilmeli. Bunu bir “Fehmi Bey platformu” yapabilir ve yapmalıdır. Sabah, Star, Hürriyet veya benzeri bir başka medya gücünden bunu bekleyemeyiz. Çünkü bunlar kutup başı olmuş ve iktidar partisinin aracı haline gelmiş nitelikleriyle diğerlerini genellikle yalan-dolan yakıştırmalarla devamlı kötülerler (misal, “şeriat dede” yakıştırması! ki hayatta kullanmadığım bir başka kelimedir- ancak bunu demekle itham edildim, ezbere bir şekilde).

    Ana akım medyada ufakların tanıtım şansı pek yok. “Milleti yaşat ki Devlet yaşasın” sloganıyla puan toplamağa çalışan AKP, “yahu bunlar da milletin temel bir parçası, bunları da yaşatalım, bir kaşık suda boğmayalım” deyip kendine biraz olsun hakim olsa belki daha az tepki alabilir. Saldırgan dillerin törpülenme işi, güçlü olandan başlamalıdır. Nedeni gayet basit, en büyük sorumluluk onlarda. Ancak en fazla saldırganlık da onlarda. İşte bu da gücün istismarıdır. “İstirmar edilen güç, gücünden düşer”. Bu ifadeyi AKP’yi daha ilk sahneye çıktığında bir kaşık suda boğmaya çalışan egemen güçü eleştirmek için ortaya atmıştım. Bugün aynı şey AKP’nin kendisi için geçerli hale geldi… Tarih tekerrür ediyor. Çünkü ibret almadılar…

  2. Fehmi bey,Saadet partisi muhtarlıklar dışında,kasaba veya ilçe olarak üç (3) yerden fazla belediye başkanlığı kazanırsa helal olsun sana ama tersi olursa da yuuuuh olsun senin gazeteciliğine.Başkanlık kazandıracak gözü kör tarikatcı var mı ????? varsa benim 70 yılı aşkın gözlemciliğime yazıklar olsun.

  3. Ne yapalım muhafazakar seçmen kitlesi olarak CHP için seçimlerde oy toplayan bir partiye varmış gibi mi davranalım.

  4. – Ben oyumu millet ittifakı adaylarına vereceğim!
    – Millet ittifakı adaylarının cumhur ittifakı adaylarından daha iyi, daha dürüst, daha iyi hizmet edeceklerine inanmam nedeniyle değil (ki ben böyle olduklarına inanıyorum), ittifaka dahil partilerin üyelerinin birbirlerinin namussuzluklarını daha az örtbas edecekleri, yapılacak işleri beğenmeyenlerin düşüncelerini açıklayabildikleri, aralarındaki ilişkilerin daha kırılgan olması, birbirleri ile bağlarının daha zayıf olması nedeniyle millet ittifakı adaylarına oy vereceğim.
    – yukardaki cümlemi nasıl açıklayacağımı tam bilemiyorum. biraz karışık görünüyor. belki şu örnek meramımı bir miktar açıklayabilir: karşımda tekel bir yapılanma (şirket olarak düşünecek olursak bir tekel şirket) istemeyip, çoğul bir yapılanma olmasının avantajları nedeniyle. yani bir şirkete bağımlı olmayıp, birden çok satıcının olduğu piyasa istemek gibi…
    – Yani ben, bunlarla bir sorun yaşadığımda, karşımda bütün chp üyelerini yada bütün iyi partilileri değil, sadece bir bölümü ile uğraşmak zorunda kalacağım. oysa cumhur ittifakında herhangi bir partili ile bir sorun yaşadığımda karşımda bütün partiyi, bürün parti üyelerini, parti destekçisi hakimleri, parti destekçisi polisleri, parti destekçisi savcıları buluyorum. işte bu nedenle millet ittifakı adaylarına oy vereceğim.
    – tekel yapılanma, üyeleri arasındaki bağların güçlü olduğu yapılanma, aynı zamanda ahlaksızlık üreten, zulüm üreten, haksızlık üreten, yanlış işlerin yapılmasına neden olan yapılanmadır. ve cumhur ittifakı böyle bir yapılanma. buna siyasi arenada, ideolojik yapılanma denilir. ideolojiler ise insanların beynini süngerleştiren, insanları, (iyilik adına) her türlü kötülük yapabilir duruma getiren, yani insanı insanlıktan çıkaran, bütün düşünebilme yeteneklerini elinden alan, tarihteki nerdeyse bütün kötülüklerin anası olan bir unsurdur. dini ideolojiler de, sol tandanslı ideolojiler de, daha farklı ideolojiler de aynı şekilde kötüdür, kötücüldür, ahlaksızlık üretir, zulüm üretir.
    – Dünya yüzeyindeki kötülüklerin büyük çoğunluğu, iyilik adına yapılan kötülüklerden oluşur. (din savaşları, polpotlar, stalin, maoculuk, hitler vb. vb.) Akp iktidarının da birkez daha kanıtladığı gibi, ideolojiler ve ideolojik yapılanmalar sadece kötülük üretir bu nedenle, ideolojilerden ve ideolojik yapılanmalardan uzak durmak gerekir.
    – daha önceki bir tartışmada bernar bey meksikanın da amerikanın da hristiyan olduğunu bu nedenle de dinin geri kalmanın nedeni olmadığını yazmıştı. aslında benim meramımı yanlış anlamıştı. orda şunu söylemiştim: “sorun din değil, dine yaklaşım. meksikalıların hristiyanlığı ile avrupalıların hristiyanlığı aynı değildir” anlamında şeyler yazmıştım. yani dine yaklaşımın farklılığından bahsetmiştim. bir tanesi dini ideolojik algılar, diğeri ise dini daha farklı algılar ki aradaki fark da pekçok alandaki farka neden olur.
    – durumu birbaşka şekilde daha açıklayabilirim: ideolojik partilerden değil, kitle partilerinden yana olmak gerekir. ideolojik partiler, dünyanın en iyileri görünürler ama aslında dünyanın en kötüleridir ve kötülük üretirler. nitekim akp, benim yazdıklarımın, canlı, herkesin bildiği, net bir kanıtıdır. iktidara geldiklerini 3Y’ düşmanı, adalet, demokrasi, insan hakları havarisi idiler. melek gibilerdi. pratik, şeytanın meleklerin şahı olduğunu ispat etti.
    – bu kadar yazdıktan sonra (yukardakileri saadet partisini düşünerek yazmadım ancak saadeti değerlendirirken de yukardaki yazdıklarım önemli), günün mana ve önemine değinmeden olmaz. yani fehmi beyin konusunu ettiği, pekçok kişinin alternatif gördüğü saadet partisi hakkında yazmazsam olmaz.
    – saadet partisi hakkında ilk söylenilecek şey zannediyorum bir ideolojik parti olduğu gerçeğidir.
    – Yukardaki tespit, zaten saadet partisinin neden alternatif olarak değerlendirilmemesi gerektiğini ya da daha doğru ifade ile, neden alternatif olmadığını yeterince açıklar.
    – saadet partisinin bir hdpden, bir akpden, bir mhpden farkı yoktur.
    – Saadet partililer ve/veya yandaşları, saadet partisinin daha dürüst olduğunu söylüyorlar. akpliler de (daha geniş olarak islamcılar da…) dürüst insanlardı. önemli olan ellerinde güç yokkenki durumları değil, ellerine güç geçtiğinde olacakları durumlarıdır. bunun nasıl olabildiğini/olabileceğini, stalin, hitler, mao, polpotlar, akp, mhp ve diğer bir yığın (hatta trump (aslında trumptan daha çok destekçileri demek lazım)) ideolojik güçlerin iktidarı, bize yeterince gösterdi.
    – Ben de cihangir islamın birçok sözüne imza atarım. ben de karamollaoğlunun (şimdilik) dürüst olduğuna inanırım. ama dediğim gibi, ideolojik bakış herşeyi berbat ediyor. nitekim bunların kanaılı tv5’deki bir proğramda bir belediye başkan adayının lgpdliler hakkındaki ifadeleri nedeniyle proğram yapımcısının işine dahi son verdiler. şu kadar zülme uğrayıp da, buna rağmen, ellerindeki en ufak gücü, farklı düşünceleri boğmak üzere kullananların iktidara geldiklerinde neler yapabileceklerini tahmin etmek hiç de zor değil.
    – Eğer saadet adayı ile akp adayı yarışıyorsa oyumu saadet adayından yana kullanacağım. Saadet adayının daha demokrat olduğuna inandığım için değil, saadet partisinin daha zayıf olmasından dolayı. çünkü ben karşımda daha zayıf bir gücü tercih ederim. vatandaş olarak benim için daha doğrusu, daha iyisi budur. karşımda daha zayıf bir güç olduğunda daha az ezilirim, sesim daha çok çıkar, isteklerim daha fazla yerine getirilir.
    – aynı şekilde, eğer tayyip erdoğanın karşısında berat albayrak aday olsa, oyumu berat albayraktan yana kullanırım. Yok, öyle olaylara daha mantıklı yaklaştığı için değil, sadece ve sadece daha az güçlü olduğu için oyumu berat albayraktan yana kullanırım.
    – zannediyorum bu seçimlerde ve bundan sonraki seçimlerde, olması gerektiğini düşündüğüm tavrı yeterince net olarak ifade etmişimdir. umarım, insanlar seçimlere bir de benim baktığım pencereden bakmayı denerler. öyle olursa, epey şeyin farklılaşacağını tahmin ediyorum.

    • konunun daha iyi anlaşılabilmesi için bir ilave daha!: ben ülkemde, hukukun güçlü olduğu, denetim mekanizmalarının güçlü olduğu fakat yürütmenin benim karşımda güçsüz olduğu (ya da çok güçlü olmadığı) bir sistem istiyorum.

    • Hamza bey harika bir yazı olmuş çok teşekkür ederim.Düşüncelerimi ben yazsam ancak bu şekilde ifade edebilirdim.Bende böyle bir yetenek yok tabi 🙂
      Bu yüzdendir ki ilk kez bu sitede yorum yazıyorum.Fehmi beyi de sitesini açtığı ilk günden beri takip ederim.
      90 lı yıllarda “Her Kitap Okurunun Tek Dergisi” sloganıyla yayın yapan Matbuat isimli bir dergi vardı.İçlerin de Fehmi Beyin de olduğu zengin bir yazar kadrosu vardı.Arada eski sayılardan birini alır okurum gündemden bunaldıkça.Hamza beyin ne zaman bir yorumunu okusam o yazar kadrosunda bulunan Hamdi Akyol ismi de aklıma gelir hep 🙂 gerçi Akyol soyadlı birden çok yazar vardı kadro da bilmem onlarla bir bağınız varmı?
      Sizin düzenli yazdığınız bir yer var mı bilmek isterim.
      Bernar beyin de yorumlarının takipçisiyim selamlarımı yazayım kendisine burdan.
      Allaha emanet olunuz.

      • ibrahim bey merhaba! öncelikle övgünüz için teşekkür ederim. akyol yazar kadrolarından hiçbiri ile herhangi bir bağım yok.
        – yazma yeteneğine gelince! önemli olan düşünme yeteneğidir, yazma yeteneği ikinci önemdedir.
        – ayrıca, hem düşünme yeteneği, hem de yazma yeteneği, konuştukça, tartıştıkça, yazdıkça gelişiyor. hem bu nedenle, hem de ne kadar çok konuşur, yazar, tartışırsa, demokrasi ve özgürlüğümüz o ölçüde gelişeceği için, ayrıca, daha çok kişinin düşünce üretimine katılması ile daha doğruyu bulacağımız, daha doğruyu yapacağımız, daha çok ortak noktamız olacağı için, konuşun, yazın, tartışın. naçizane önerim…

      • Hayır efendim, hamza bey ile bir akrabalığımız yoktur 🙂
        (Matbuat dergisindeki Hamdi Akyol)

    • Merhaba Hamza Bey,
      “Ideoloji” kendi basina olumlu ya da .olumsuz bir olgu degil. Belirleyici olan onun icerigi, yani icine ne koydugunuz.

      Nitekim, “sosyal demokrasi” de, ideolojik bir anlatidir ve kendisini sosyal demokrat olarak tanimlayan partiler, dogalari geregi idelojik partilerdir -tipki Almanya’daki onyillarca iktidar ya da iktidarin buyuk ortagi hristyan demokrat parti ya da Alman yesiller partisi gibi. Bu acidan, saadet partisini bir ideoloji partisi olarak mahkum etmek ve dogrudan (ve salt bu nedenle) onun ozgurlukcu olamayacagini ileri surmek, yine hicbir sosyolojik temele dayanmayan “ideolojik” ve pesin hukumlu bir yargi.

      Modernist ve sekulerlik ile demokratlik arasinda hicbir ilinti olmadigini da belirtmek isterim. Yakin gecmisin ve bugunun tum fasist siyasal partileri hem modernist hem de sekuler partilerdi Avrupa’da -bilmem anlatabildim mi?

      • öncelikle ideoloji kendi başına olumsuzluk içerir, olumsuzdur. çünkü ideoloji, güçlü duygusal bağ içerir, güçlü aidiyet duygusu içerir, fanatizm içerir. güçlü duygusal bağ, güçlü aidiyet duygusu ve fanatizm ise kötülük üretir.
        – zaten aynı dine mensup insanların farklı ahlaki yapıda olmalarının sebebi de budur. güçlü duygusal bağ içeren, güçlü aidiyet duygusuna sahip, fanatik kişiler, genellikle ahlaksızdır.
        – meksikanın, perunun hristiyanlığı ile avrupanın hristiyanlığı bu nedenle aynı değildir. yani yaklaşım farklılığı nedeniyle. bir tanesi ahlaksızlık, geri kalmaşlık üretir, diğeri ise, ahlak, hukuk, insan hakları ve gelişmiş toplum üretir.
        – aynı zamanda islam ülkelerinin geri kalmasında ve ahlaksız olmasının en önemli nedeni de bu güçlü bağ ve güçlü aidiyet duygusudur. yani, güçlü duygusal bağlarla bağlanılan din ahlaksızlık üretir, sorgulayıcı düşünce ile bağlanılan din ise ahlak üretir. islamın barış anlamına gelmesine rağmen pekçok müslümanın birebir zalim ve savaş sevici olmasının nedeni de budur. yine islamın özünün adalet ve hak olmasına rağmen, müslüman ülkelerin adaletsiz ve haksız olmasının nedeni de budur.
        – gelelim sizin diğer tezinize: dünyanın hiçbir yerinde sosyal demokrat partiler ideolojik partiler olarak nitelenmez. bütün sosyal demokrat partiler (bildiğim kadarı ile istisnasız bütün sosyal demokrat partiler) kitle partileri olarak bilinirler. yani sosyal demokrasi bir ideoloji değildir. herşeyden önce, duygusal bağlar ve güçlü aidiyet, sorgusuz biat içermez.
        – diğer yandan, almanyadaki hristiyan demokratlar, saadet partisinin veya ak partinin hristiyan versiyonu değildir. yine yukarda belirttiğim yaklaşım nedeniyle bu böyledir.
        – saadet partisi ise ideolojik bir partidir. tıpkı komunist partileri, mhp, hdp gibi.
        – bu arada hdp kendisinin demokrat olduğunu iddia eder, ama aslında mhpnin kürt versiyonundan başka birşey değildir. üyelerinin ve/veya yöneticilerinin aksi duygu ve düşüncede olmaları bu gerçeği değiştirmez. çünkü herşeyden önce, ırk temelli bir politika üzerine otururlar. Belki bundan 30 sene önce olsaydı, bu politika, ulusal temelli olarak görülüp, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı çerçevesinde haklı bir zemine oturtulabilirdi. ancak küreselleşmenin bu aşamasında ırk temelli siyasetin böyle bir zeminde değerlendirilmesi mümkün değildir. şu an tamamen ırkçı bir partidir. ayrıca, hdpdeki parti içi ilişkiler ve hdpnin öcalan ile ilişkisi (veya bazı hdplilerin demek lazım) mhplilerin parti yönetimi ile ilişkisinden zerre farklı değildir. öl diyorlar, ölüyorlar. hdp örneğinde de görebileceğin gibi, ideolojiyi diğer düşünceden ayıran ve kötülük üreten en önemli unsur olaya yaklaşımdır, iç ilişkilerdir. yani dünya ile, sorunlar ile, parti ile ve parti yönetimi ile, parti üyeleri ile ilişkilerdeki öz ve biçimdir.
        – saadet partisinin tv5’deki yaklaşımı onun özgürlükçü olmak için dönüşüm geçirmesi gerektiğini, ideolojik partiden kitle partisine dönüşmesi gerektiğini yeterince gösterdiğini düşünüyorum.
        – madernislik ve sekülerlik ile demokrasi arasında ise, kopmaz bir bağ vardır. ideolojik yönetimler ve/veya dini ve/veya ırkçı yönetimler altında demokrasi olmaz.
        – çünkü demokrasi, herşeyden önce demokratik değerlerin olmasını, birey olgusu gerektirir. yani, pekçok yorumumda değindiğim gibi (atatürkçü olmamama rağmen bu gerçeği en önce gördüğü için yazıyorum) “cumhuriyet, ilmi hür, irfanı hür, vicdanı hür bireyler ister”. yani demokrasinin olabilmesi için tebaadan vatandaşlığa geçebilmek, cemaat üyesinden bireye dönüşebilmek gerekiyor. birey olmanın yolu da; “bizim bu güne kadar beyaz karga görmemiş olmamız, beyaz karganın olmadığı anlamına gelmez” anafikrinin düşünce ve duygu dünyamızın temelini oluşturması ile mümkündür. oysa dine düşünmeden biat ile bu durum çelişir. bu nedenle de demokrasi ile sekülerleşme arasında kopmaz bağ vardır.
        – Cemali beye! cemali bey, ahlakın din ile bağlantısının nasıl olabileceğini yukarda yazdım. ordan bir sonuca varamazsanız müslüman ülkelerin ve müslümanların ahlaki durumunu tekrar gözden geçirin derim. daha ayrıntılı teorik tartışmaya girmeyeceğim çünkü bu konuda teorik tartışmalarla seni ikna etmem mümkün değil.
        – yani yolsuzluk ve zulmün inanç ile değil fakat inanca yaklaşım ile bağlantısı var ve bu durumun ortaya çıkması da ortamın oluşması ile ortaya çıkar. çalma imkanı olmayan birisinin hırsız olup olmadığını bilemezsin.
        – eşcinselliğin bir düşünce veya ideoloji olduğu sonucunu nerden çıkardınız da itiraz ediyorsunuz anlamadım.
        – bence eşcilsellik yaşam şeklidir.
        – fakat diyelim ki siz haklısınız. yani eşcinsellik bir hastalıktır. bu size hasta insanlara zülmetme hakkı vermez.

    • Saadet partisi Refah ve Miili Selametin devamıdır.12 Eylüldede 28 Şubattada her türlü hakaret,baskı ve iftiraya maruz kalmalarına rağmen hırsızlık ve yolsuzlukla itham edilmediler.Dolayısıyla yolsuzluk ve zulmün güç ile değil inanç ile bağlantısı olduğunu gözardı etmemek lazım.
      Ayrıca eşcinsellik bir düşünce ve ideoloji değil bir sapkınlıktır.Düşünceye hoşgörü gösterilir.Ancak oy alacağım diye Allah’ın men ettiği bir fiile hoşgörü gösterip ahiretimizi feda edemeyiz.Evlerinde,toplumdan gizli olarak yaptıkları bizi ilgilendirmez.Ancak bunu alenileştirmeleri ve yaymaya çalışmaları toplumu ve geleceği ifşada eder.Selamlar..

      • Escinsellik bir sapkinliktir.. Niye? Allah’in menettig bir fiil oldugu icin.

        Daha onceden de demistim, yine diyorum: “Allah’i yolda görseniz tanir misiniz, acaba?”

        • Bir şeyi tanıyıp tanımama konusu bir çok konu için geçerli olsa da, “Allah’ı yolda görme” konusu “ŞİRK”e bulaşan bir konudur (biraz hassasiyet lütfen). Hristiyan aleminin içinde bulunduğu en vahim konudur. Onları ve Yahudileri bir kenara bırakın, Müslümanların dahi büyük kısmı aynı dertten musdariptir.. İşte ben bunun için “Akıl-İman Sentezi” gerek deyip duruyorum….

          • “Bunlar’ akıllarına geldigi gibi Allah’in neyi istediği neyi istemediği konusunda ahkam kesecek; bu sirk olmayacak da, ben, “Allah dediğiniz şey ne menem bir varlık ki, sanki asker arkadasınız imiş gibi, ne istediğini ne istemediğini bu kadar kesinlikle bilebiliyorsunuz?” anlamında bir soru sorunca mi sirk olacak?
            Sirk olacakmış. Tovbe tövbe…

          • Evet, tövbe etmelisin “therealwinemaker”, ve “Şirk”in anlamını derin derin düşünmelisin. Bu işin şakası yok. Tehdit olarak da ele alma (DiN ne senin ne de benim tekelinde olan bir şey). Sadece, objektif olmağa çalış. Allah herşeyden münezzeh. Bilmiyorsan bunun anlamını bir araştır. Her şey ve her an O’na bağımlıyken O’nu sokakta aramanın O’nu basitliğe, alelade bir insan kalıbına indirgemekten ne farkı var bir düşün. Sokak ve asker arkaşlığı tanımları yakışmıyor. Bu konuyu hristiyanlar dogmalaştırdılar. Bir müslümansan, O’nu sokakta veya başka bir yerde belli bir mekan ile sınırlamak sakıncalıdır. Bunu bil!

            Bu konu “onların bunların” sorunu değil, AKP-MHP-CHP-HDP…. bütün partilerin sorunudur. Sorsan her parti mensubu “elhamdülillah müslümanım” der, diğer taraftan birbiriyle kıyasıya nefs mücadelesine girer kavga eder. Bu nasıl iş? İşte ben bunun için “Akıl-İman Sentezi” gerek deyip duruyorum…. Düşünmeye davettir. Birleştirici bir rehberdir. Şahsi bir icad değil, Kuran’da keşiftir.

  5. Hizmet için iktidara gerek yok

    Sermaye’nin şişirdiği gelip geçici partiler dışında küçük partiler ancak yeni tezleri ile iktidar olabilirler.   Temel Bey yarım saat AK Parti’yi eleştirdi. Ona dedim ki söylediklerini biz elli senedir yaşıyoruz. Çözüm ne? “Halkısın” dedi ama ondan sonra bizimle tartıştı. Çözüm ne onu önerdim. Yalova AR-GE ortaklığına ortak olmasını istedim. Hala bekliyorum.
    Herkes başarısızlığını kendi siyasetinde aramalıdır. Derece alamayacağı yarışa katılmanın yararı yoktur.

    Ülkeye hizmet vermek için iktidar olmak gerekmez. Bir parti halk ile bir olur ve iktidardan daha büyük işler yapabilir.

  6. yandaş, birinden ya da bir şeyden yana olan, bir düşünüye, bir isteğe, bir oya katılan, onu destekleyen anlamında konum belirtir, durum anlatır bir kelimeye aşağılayıcı bir sıfat anlamı verirseniz ve/ve ya buna itiraz etmezseniz bir başkasının muhalif kelimesine terörist demesine terörist bir sıfat anlamı vermesine itiraz etme hakkınız olmaz. bu ülkenin aydını da siyasetçisi de yozlaşır. geniş kitleleri arkalarına çekebilmek için birbirlerine karşı yıpratıcı ve yıkıcı bir dil kullanıyor demek sadece politik bir karşıtlığa oturur.
    iyi bir şey mi bu?
    siyasetçi kullandığı dile dikkat etmeli diyenlere herkes dikkat etmeli boşuna demiyoruz.

    saadet partisine herkes haksızlık ediliyor olabilir de en fazla saadet partililer sayın karagülleyi istisna tutuyorum haksızlık ediyor bana sorarsanız. aramızda saadet partili fazla yok, olan da kendini iktidara saydırmaya kaptırmış. şu yanlış bu yanlıştan öteye gidemeyen hamaset merkezli siyaset anlayışları var. chp gibi tüm siyasi enerjilerini Erdoğan ve cumhur ittifakı karşıtlığı üzerine harcıyorlar, sizi biz kurtaracağız demek dışında ortaya koydukları bir söylem yok. iktidarın tarım politikasına karşı çıkıyor, eleştiriyorlar paragraflar boyu, haklı olarak notumu düşeyim, bunun karşısına bir iki paragraf ta olsa saadet partisinin tarım projeleri neler, tarım için klasik düzelteceğiz, geliştireceğiz dışında ne diyor, ne vadediyor not düşseler. bizde ilgilensek, bir çıkış ışığı görsek…saadet mülteci sorunları için ne düşünüyor, ab ilişkilerine nasıl bakıyor bir paragraf yer verilmez mi? medyada yeterince yer bulamıyor diye ağlamak kolay, en çok okunan bir yazarın çok okunduğu söylenen yorum köşesinde önül verdiği partisi için iki satır bir paragraf kendi çapında yer vermek zor…bir paragraf ta olsa, iki satırda olsa iktidarı kötülemek kaçıyor çünkü. oysa her bir kötüledikleri icraatın yanına kendi partilerinin görüşlerine de yer verseler kendi partilerini tanıtmış ve pozitif bir dile de dönüş yapılmış olurdu üstelik. bu site türkiyenin küçük bir modeli işte. bu platformunda ayna olduğu gibi çoğunluk bu çatışmacı dili, sert üslubu seviyor işte. birbirine saygı ile değil, kibir ile bakmayı tercih ediyor, sen hangi gözle bakıyorsun diyerek baktığı yerde sadece kendi gözünü yani anlayışını görmek istiyor, göremezse kraldan çok kralcı oluyor işte. birbirini polemiğe kışkırtıyor, hakaret etmeye, ben senden bilgiliyim, ilgiliyim, anlarım, anlatırım demeye, ezmeye, incitmeye, olmadı alay etmeye bahane arıyor işte. ara sıra spor amaçlı söylenegelen çatışmacı dile eleştiriler olmasa balığın suda olması gibi çatışmacı dilin doğalımız olduğunu bile düşünebiliriz aslında.

    fehmi beyin saadeti anlatan, milli görüşe yer veren, şunu da güzel yapıyorlar helal olsun dediği kaç yazısına denk geldik, adayları hakkında bizi bilgilendirdiği, projelerini tanıtmaya yardımcı olduğu kaç yazısı var? aramızdaki saadetlilerden bu yönde kaç talep gelmiş…biraz bizden konuşsak talebi var mı??? sayın koru da bizler de sadece her şeyin kötülendiği negatif siyasi söylemden kendimizi kurtaramıyoruz vesselam.
    oysa insanlara yanlışı göstermek iyidir, güzeldir, değerlidir ama doğruya işaret etmedikten sonra işlevsizdir, anlamsızdır, ederi de de tartışılır.
    hasılı kelam, bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete.

    • bu arada H.Gayret arkadaşım nerelerde?
      olsaydı şimdi beni anlar, hak verirdi.

      • Hanımefendi ve yorumları harikulade; takip edilmesinde kerkes için faydalar vardır. Zihin açıcı paylaşımlarınızla bizlere yol yordam gösteriyorsunuz ve mutlaka istifade ediyoruz. Selam ve sevgilerimle…

    • Saadet’in parti programını okumadığınız anlaşılıyor.Okusaydınız,iktidarı kuru kuruya eleştirmekle bir yere varılamayacağının farkında olan bir anlayışa sahip olduğunu herhalde fark ederdiniz.33 sayfalık programın özetini buraya aktaracak değilim ancak biraz insaflı olmak lazım gelir.Burada mevzubahis tek seslilik ve onun getirdiği orantısız güçtür.Muhalefet doğru yapıldığı müddetçe iktidarların korkması gereken değil kulak vermesi gereken bir dengeleyici güçtür.Muhalefete kulak tıkamayı tercih ederseniz her şeyi doğru yapıyorum zannına kapılırsınız.Bunun da sonu çoğu kez hüsrandır.

      • yorumumu okuduğunuzdan emin misiniz?
        saadet partisine dair hiç bir eleştirim yok, en azından bu yorumumda.
        iyi bir muhalefet ihtiyacı ise neredeyse bütün yorumlarımda var.
        saadetin parti programını okumadım, hiç bir partininkini okumadım, ne yazdıklarından çok, ne yaptıklarıyla ilgilendiğimden olabilir…

    • Didem hanım bu yerel seçim neticede, diğer partiler genel seçim havasına girmişlerse lokal proje eksikliğindendir sanıyorum. Benim gördüğüm Saadet eleştirdiğinde doğrusunu da , yapılması gerekeni de belirtiyor. H. Gayret beyin yorumlarını okumayalı aylar oldu, hatırladığım sabit bir çizgisi olmaması herkese çamur atması idi, son durumda aranılan bir yorumcu olduysa epey bir mesafe katetmiş olmalı.

  7. Bilebildiğim kadarıyla, futbolda, fanatik veya bir nevi terörist
    taraftar anlamına HOLİGAN kelimesi kullanılıyor. Ülkemizde her geçen
    yıl Politikanın da aşırı taraftarı, gözünü menfaat ve çıkar bürümüş,
    selim akıldan uzaklaşmış kişiler çoğalıyor. Bu nevi kişiler, genelde de
    cehl-i mürekkep (zır cahil veya vurguncu yalaka ) adamlardan oluşuyor.
    Şu tarafsız, bağmsız, kararsız denen şahıslar ise, umumiyetle,
    akl-ı selim sahibi (makul) işin başını ve sonunu düşünen, ayağı yere basan,
    gerçeği arıyan, HASBİ vatanseverlerdir. Dinden, dürüstlükten, faziletten,
    edebten uzaklaştıkça, diğer bir ifade ile sekülerleştikçe Holigan-vurguncu
    bu tiplerin sayısı artıyor. KÜRTLERde, Alevilerde de de çoğalıyor. ( Ahmet
    TTŞGETİREN bir vakitler, ALEVİ DEDELERE seslenip, sekülerlik, ladinilik
    arttıkça, camiden uzaklaştıkça yeni yetişen gençler de ALEVİLİKten
    uzaklaşıyor, diye dedeleri İKAZ etmişti”. çok doğru. Dede elinde yetişen
    gençler “harama (her türlüsüne) UKÇUR çözmezdi. ben şahidim. Bu tipler,
    genelde dini tanımıyor, Ülkenin kripto (gizli) düşmanlarını da tanımıyor.
    Bir kısmı ise, “yat-kalk kabul eden Hak” cinsinden. Ulemaya da itibar
    edilmiyor. İtibar edilecek alim nesli de tükeniyor.
    Cemiyetin sulh ve sükunu için, ” Dinen günahkar olmak,
    dini sevmiye ve dindarın bitmev-tükenmez saadetine (MUTLULUĞUNA)
    (Moraline), imrenmiye mani DEĞİLDİR ” diye öğütlüyen büyük Hukukçu
    Prof. Başgilin bu deyişini de hep hatırda TUTMAK lazımdır.

    Gerçek şu ki, Mektepsiz, medresesiz yetişen kimselerden pek ilim adamı
    çıkmaz. İlahiyat Fakülteleri ise, müslümanları aldatmak, oyalamak,
    nihayette bozmak için CHP’nin son döneminde kurulmuya başlanmış
    fakat, İSLAMdan ZİYADE diğer dinlerin, felsefenin ağırlıklı olarak okutulduğu,
    kafaların bulandırıldığı İHLAStan uzak okullardır. Bu noktada – kimsenin
    hatırına getirmediği üzere – 28 Şubat’ın bu okullara bir faydası oldu;
    İmam-Hatip mezunlarının SEÇME TALEBELERİ başka Fakülteler yerine
    – mecburi istikamet – İlahiyatlara gitmek ZORUNda bırakıldılar.

    Bilindiği üzere, şu da bir gerçektir ki, herşeyin VASIFLIsı az
    ve kıt bulunur, maliyeti de yüksek olur. İslamdan nasibi olmıyanlar
    durmadan daha yakınlarda keşfettiği insan haklarını BATIDA arıyor.
    Halbuki, İslam PEYGAMBERİ Taa 1450 sene önce İnsan Haklarını
    – VEDA HUTBESİNDE – özlü olarak saymıştır. Her müslüman en az
    AYDA BİR bu Hak ve SORUMLULUKLARI okuyup, hatırda TAZE tutmalıdır.
    İSLAM BÜYÜK bir NİZAMDIR. Fakat, Batılı ve BATICI batıl
    ŞARLATANLARın ” mahalle baskısı ile ” dönüp bakmaya UTANIYORUZ.
    Bu yüzdendünyamızı da, ahiretimizi de kaybediyoruz. Amerikalı demiş :
    LOVE İT, or LEAVE İT. Biz de böyle yapmalıyız. Peygamberimiz, bu yönden
    İKAZ buyuruyor : ” 1000 kişiden biri CENNETE Girecek “.
    Yarışmaya iyi hazırlanmalıyız.
    Dün, yazarın biri dikkat çekiyordu, doğrusu ben de merak ettim :
    ” KÜLLİYEde ayrı sayım
    yapılsa, AK Partiye % kaç oy ÇIKAR ” diyor. Kanaatım o ki, Tayyip bey bunu becerir.

  8. Son 5 senedir “sorgulayan” Ak Parti seçmeni aynı ezberi tekrar edip duruyor.

    Ülkede yolunda gitmeyen şeyler var fakat bunda Erdoğan’ın kabahati düşük. CHP halkdan uzak, iş bilmez, bu yüzden AKP’den başka alternatif yok.

    “Ülkede işler yolunda gitmiyor” tespitinin övülecek hiçbir tarafı yok zira bakkaldan aldığı gofret, şeker zamlanmış 7 yaşında çocuk dahi farkında bunun. Lakin CHP halktan uzak tespiti Ak Parti seçmeni makarna ve kömüre oy veriyor tespitiyle yakışacak yetersizlikte. Evvela Muharrem İnce’ye oy veren %30 halk sıfatına layık değil mi? Bu sıfatı hak edebilmek için sağ partiye oy vermek gibi bir zorunluluk var iktidarın ve savunucularının belleklerinde. Tarafsız ve rasyonel herhangi bir yurttaş Ekrem İmamoğlu’nun hayat tarzının Binali Yıldırım’dan veya Kadir Topbaş’dan veyahut multimilyoner herhangi bir Ak Partiliden çok daha “Anadolulu” olduğunu, Muharrem İnce’nin ailesinin Türk kültürünün bir karması olduğunu rahatlıkla söyleyebilir. Mansur Yavaş’ın yüzünden anlaşılır bu Anadoluluk durumu. Bunlar halktan uzak olarak değerlendiriyorken külliyenin lüks kokteyllerinin itibar olarak değerlendirilmesi akıl tutulmasının ve seçimlerin bir rasyonel karar mekanizması değil sosyolojik kimlik sayımı olduğunun en büyük kanıtı olsa gerek.

    Başka argüman: Bu ülkeye belediyeciliği Ak Parti getirdi, CHP belediyeciliğine oy verilmez.

    Başkent Ankara kültür, sanat, spor alanlarında bütün Avrupa başkentlerinin gerisindeyken, yerli halk bile yapacak aktivite bulamıyorken, Melih Gökçek Ankara’yı parsel parsel FETÖ ve yandaşlara satılmışken ve evvela Bülent Arınç bunu ironik bir şekilde itiraf etmişken ; İstanbul gibi dünyanın en kadim şehrine yapılan ihanet ciltlere sığmayacak kadar doluyken. (Ağlamaklı oluyorum düşünürken) Ve evvela cumhurbaşkanı da ironik bir şekilde bunu itiraf etmişken ; belediyeciliği yol yapmak zanneden, kültürel anlamda Kayseri’yi Büyükerşen’in Eskişehir’i ile aynı lige dahi çıkartamayan Özhaseki iktidarın yüz akıyken; Ak Parti’nin esas oy kaynağı olan iç Anadolu esnafın en dertli olduğu bölge iken; AK Parti belediyeciliği övülüyorsa siyaseti toptan bırakalım gitsin, gülerek izleyelim bütün olanları.

    CHP belediyeciliğinin sorunları bilinmekle beraber Beylikdüzü, Çankaya, Şişli gibi Ak Parti’nin hiçbir belediyesinde görmediğim vizyonerlikte hamleleri hangi klişeyle örteceğiz. Beylikdüzü ve Esenyurt belediyelerindeki kişi başına düşen yeşil alan miktarı farkını ne örtecek mesela? “CHP çöp dağları yaptı” mı yoksa “Belediyeye alevileri dolduruyorlar” mı?

    Siyaseti bir kimlik sayımı olmaktan çıkarıp bizim mahalle, karşı mahalle bakışından sıyrılırsanız ancak o zaman anlarsınız bu argümanların çok güçsüz ve ezber olduğunu. Ve evet Ak Parti tek çözüm yolu veya tek alternatif değil lakin sizin bu ezberleriniz halkın gözünde onu öyle bir pozisyona götürdü.

    • bir yorumumda uzunca izmirin sorunlarını paylaştım, uzun zamandır çözülmemiş kronikleşmiş oysa küçük bir ilgiyle bile çözülebilecek sorunlarını tek tek anlattım.
      yorumunuzu okuyorum, sonra uygun ellerde bir dünya şehri olma potansiyeli taşıyan güzel izmirime bakıyorum, bakımsız, kurak, çorak, türkiyenin belki en çarpık yapılaşan, en çok ranta açılan kentlerinden biri olma görünümü ile bu defa ben ağlamaklı oluyorum.
      bir uygun zamanınızda ege kıyılarını gezin ve her biri müstakil çabayla nasıl doğal kalabilecekken her turizm ilçesine her doğal köşesine nasıl beton döküldüğüne, ranta açıldığına, kirletilmesine izin verildiğine şahitlik edin.
      hep birlikte şehirlerimizi talan ediyorlar, olan bu.
      belediye başkanları partisiz olmalı ve şehre emeği geçen kişiler arasından seçilmeli, yoksa kimse kimsenin alternatifi olacak durumda değil.

      • Aziz Kocaoğlu yetersiz bir belediye başkanıydı buna %100 katılıyorum. Ama bir kesimin tüm argümanı(sözüm meclisten dışarı) İzmir’de CHP çalışmıyor olunca insan ister istemez düşünüyor dinime küfreden müslüman olsa diye.

        • yetersiz belediye başkanından yeterli iş çıkmıyor, din vasat olunca söveni çok olur, Müslüman olmuş, olmamış ne olur.
          izmire 5-10 yıl arayla giden şehirde beton bloklaşma yerine hiç bir değişiklik bulamaz. görmek istemeyenle in gitmesine gerek yok. kuraklık ve çoraklık olduğu gibi de durmaktadır…
          asrın komiği yapılan kaplumbağa hızındaki işe yaramaz tramvayı iş sayacağına her şeyi geçtim çed raporu olmayan ve işletme ruhsatı gibi yasal zorunlulukları yerine getirmeden faaliyet gösteren işletmelerin listesinden haberi olsaydı, atık kirliliği ile izmirin neden ilk sırada olduğunu sorgulardı, hava ve su kirliliğinde alarm durumuna geçilmesine ramak kala valiliklerin ve belediyelerin ne yaptığını da sorardı belki.

    • farklı kişiler, farklı düşünceler, farklı bakış açıları: daha çok kişi, daha çok düşünce, daha çok farklı bakış açısı. Bunlar da eşittir daha çok özgürlük, daha çok demokrasi.
      – bayan olması ekstra önemli. yorumun düşünce içermesi de ekstranın ekstrası.
      – dilay hanım yorumunuz için teşekkür ederim.
      – ilave olarak! eskişehir ve izmir gibi chpnin elinde olan belediyelerin yaşanabilirlik durumu ve yatırım yapılabilirlik notu, hem türkiyenin hem de akpli belediyelerin kat ve kat üzerinde. Bunları da iktidara rağmen yapmış olmaları da (çünkü iktidar pekçok hizmeti engelliyor) yapılanın önemini birkat daha artırıyor.
      – farkı gösteren bir yazının linkini de buraya ekliyorum. (anlamak istemeyenlerin okumasına gerek yok!)
      https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/sehir-dedigin-boyle-yonetilir-3930730/

  9. Mesnevi Divân-ı Kebir
    Birisi durmadan içinde oturduğu eve durmadan şöyle diyordu: “Ey ev, sakın yıkılma, eğer bir gün yıkılacak olursan bana önceden haber ver”
    Bir gece ev birden bire yıkıldı. Adam evin enkazına dönüp dedi ki: “ Ey ev, bunca zamandır, sana söylediğim sözlere, ettiğim vasiyetlere ne oldu ? Sözlerim hiç mi sana tesir etmedi?
    Yıkılmadan önce bana haber ver, haber ver de çoluğumla, çocuğumla kaçmak için bir çare bulayım, demedim mi ben sana?
    Ey ev ! küçük bir habercik bile vermedin. Bu vefasızlık değil midir ? İkimiz senelerce beraber yaşamadık mı? Bunca yıllık dostluk, bunca yıllık sohbetlere ne oldu ?
    İnsafsızca başıma çöktün, yıkıldın da, beni çoluk çocuğumla perişan bir halde, ağlar inler vaziyette bıraktın.
    Ev dile geldi de dedi ki:
    “ Gece gündüz kaç kere, ama kaç kere sana haber verdim.O tarafta, bu tarafta çeşitli çöküntüler, yıkıntılar oldu. Gücüm kuvvetim kalmadı. Aklını başına al, vakit geldi çökeceğim! diye ağız açtım, durumumu sana açıkça haber verdim.Sen ise çatlayan, ağız gibi açılan yerime öfke ile balçık sıvamaktaydın. Duvarlarım baştan başa deliklerle doldu. Sen her defasında o delikleri balçık ile sıvayıp tıkadın.Nerede ağız açtımsa, sen hemen ağzımı kapadın, bırakmadın ki söyleyeyim! Şimdi ben sana ne söyleyeyim eyy … ?

  10. Saadet bu seçimde en kaliteli reklamları yayınlayan, Sülün Osman gibi son 10 yıl Ak Parti sistemini muazzam açıklayan reklam yapan bir parti. Lakin reklamların hedef kitlesiyle partinin hedef kitlesi aynı mı tartışılır. Erdoğan gibi sağı öfke ve nefret ögeleriyle konsolide eden bir lider varken farklı kesimlerden oy alma hedefine girmeleri doğal. Sonuç ne olur bilmiyorum fakat bundan Temel Beyin ezberleri bozarak CHP ile ittifaka gitmesi, zor dönemde korkuya yer vermeyip muhalefete devam etmesi, kral çıplak diyebilmesi siyasi tarihimizde çok kıymetli bir yerde duracak.

    • Söylediklerinize katılıyorum, dile getirdikleriniz heyecanla karşıladığım adımlar. Benim açımdan en az bunlar kadar değerli olan şey, partinin gerçekten bir erdem ve cesaret abidesi olan Cihangir İslam’ı meclise taşıması, ve Ömer Faruk Ünsal’ı Adıyaman belediye başkan adayı seçmesi. Ne var ki, bu adımları gölgeleyen gelişmeler de var. İletişimde olduğum, CHP’ye ve gelenseksel Türk sosyalist hareketine uzak üç demokrat öğrencim Saadet’e oy vermeyi ciddi ciddi düşünürlerken, Ordu’da İdris Naim tercihiyle sadece bu sorgulamadan uzaklaşmakla kalmadılar, Saadet konusunda kendilerini yanılttığımı ima edip kibar dille beni suçladılar. Cağlar Cilara’nın TV5’den uzaklaştırılması da son derece yanlış ve moral bozucu oldu. Cilara’nın bireysel olarak devam ettiği Onuncu Köy adlı Youtube kanalından paylaştığı programın son 7 tanesinin izlenme sayısı şu şekilde: 20.076; 21.133; 12.002; 39.236; 16.381; 32.894.

      TV5’de, benzer içerikte ve benzer uzunluktaki programın izleyici sayısı ile bin kişiyi bile bulmuyor, yüzlü haneleri geçemiyor -dilerseniz programlara tek tek bakın ve karşılaştırın.

      Saadet Partisi, iktidarın HDP’lileri şeytanlaştırıcı diline mahkum düşüp söz konusu partiyle bir dirsek teması olmadığını “kanıtlamak” (!) için çırpınıp durmak yerine, ezber bozan doğru tavrı göstermiş olsaydı, inanın Doğu illerinde oy patlaması yaşar, İstanbul, Adana, Antep gibi illerde oy yüzdesini belirgin bir biçimde artırırdı.

      Saadet Partisi’ni büyütecek olan, geleneksel seçmeninin ötesine taşmasını sağlayacak olan, Cihangir İslam, Ö. Faruk Ünsal isimlerinin ima ettiği çizgi. Hem Kürt illerinde, hem Batı’nın metropollerinde, Adalet ve Hürriyet talebini inandırıcı bir şekilde öne çıkaran parti muazzam bir potansiyele sahip.

      • Merhaba Bernar Bey. Sitede en beğendiğim yorum yazarısınız, dünya görüşümüz hiç uyuşmasa bile değerli buluyorum fikirlerinizi. Bu aralar HDP ile temasının olmadığını kanıtlamak partiler için farz gibi bir şey oldu. Halbuki akışına bıraksalar HDP de normalleşecek veya yeni bir Kürt siyasi hareketi doğacak.
        Saadet Partisi doğu ve güneydoğuda nasıl fırsat tepiyor aklım almıyor hakikaten. Kürt siyasi tarihiyle ilgili kitaplar okuyorum, tam doğudaki muhafazakar yurttaşın aradığı parti ama kendileri bile farkında değiller. Açıkçası Temel Beyi bu konuda ve CHP ile temasa geçmek konusunda 24 hazirandan bu yana ürkek buluyorum. Ankara ve İstanbul’da ise bu hareketin daha örgütlü olmasını ve daha ısrarcı bir seçim kampanyası yapmasını beklerdim.

        • Merhaba, inanin birbirinden farkli dunya goruslerine sahip insanlar arasindaki tanisiklik ve diyaloglarin cok yasamsal olacagi bir doneme dogru yol aliyor Turkiye. Miyadini doldurmus bu devlet partisi ve onun hilkat garibesi baskanlik sistemi, bir suredir yasadigi, aydan aya derinlesen ideolojik siyasal krizini cozemeyecek ve dagilacak en fazla iki yil icinde. Ortada cozum olduguna duraksamadan inanabilecegimiz siysal bir alternatif yok. Tek tek insanlar olarak mahallelerimizden cikip birbirimizle tanisiklik kurup meseleler uzerine birlikte kafa yorma sagduyusu gostermedigimiz surece ne cozum ne de umut olacak. Sitede kalmanizi, dusuncelerinizi paylasarak katkida bulunmanizi oneririm size ve herkese.

  11. Binali Bey ve partisinin seçime üç beş gün kala her şeyi pazarlamakta hiçbir tereddüt göstermeyeceğini ilan etmiş oldu: “Suriyeliler İstanbullunun huzurunu bozar, güvenlik sorunu oluşturursa bu durum karşılıksız kalmaz. Tutar göndeririz.” Böyle söylüyor. “Zaten misafir” imiş ülkemizdeki Suriyeliler.

    Ahlaksız bulduğum “Suriyeli Açılımı”ndan sonra, bugün yarın EYT’lilerde bir umut yaratmak için bir de EYT Açılımı gelirse kimse şaşırmasın.

    Seçime beş kala, Ayasofya açılımı, Suriyrlileri tutar göndeririz açılımı, yeni bir EYT aldatmacası. . .

    Bunlar enflasyonu düşürüp işsizliği azaltıyor mu?

  12. Gel vatandaş gel
    Batan geminin malları bunlar.
    Hergün ayrı bir partimiz var.
    HDP miz var birşey söylemeyin negatif siyaset olur.
    Çok değişien CHP miz var.
    Vatansever IP miz var.
    Şeriatçı dedemiz var.
    Sn Koru hergün bir partiyi parlatıyor.
    Ak Parti olmasın da hangisi olursa olsun gelllll.
    Yandaş mı dednizi duymadım .
    Yok o burada yok ondan yok.Yandaşlık bizde olmaz.
    Bisimkisi tarafsız gazetecelik.

  13. Abdullah gül ve ekibi saadete mi geçiyor ne..hayırlı olsun..bence hemen geçmeli. Sonuçta eski yuvası.. Temel başkan ne olacak peki… o da yeni partiyi kursun o zaman..

  14. Milli Görüş bir destandır.Saadet şu an onun temsilcisidir.AK parti bu ruhun gençleri ile kuruldu ve ilk iki dönem iyi hizmetler yaptı.Ancak Doğru (Söz,davranış ve siyasette)ile mesafesini gittikçe açarak Saadet ezanı yehaladı yalanı/iftirasını atacak kadar yoldan çıktı.Artık milli görüşten benim gibi Ak partiye geçmiş olanlar bir bir baba ocağına dönüyoruz.O arkadaşlar bizim bildiğimiz tanıdığımız gibi olmaktan çoktan çıkmışlar.Erbakan hocamız ta baştan uyarmıştı ama yaptık bir hata.

  15. Medya siyasetçilerin de gözünü karartıyor; zira geçenlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan, saadet partisinin İstanbul büyüksehir adayı yok demişti. Gel görelim ki adayımız var. Ama yanlış bilgiden sonra herhangi bir açıklama yapmadı. Bence medya ve iktidar bize kat kat haksızlık yapıyor. Hergün iftiralara maruz kalıyoruz. Biz kutuplaşma değil butunleyici rol oynamak istiyoruz. Eğer CHP iyi parti ve hdp terör destekli ise o zaman çevremizdeki bütün solcularla ilişkimizi keselim. Markete bakkala gidince de: siz solcu musunuz diye soru soralım? Bu ülkede sağcı solcu et ve tırnak gibidir. Eminim bu seçimde kim kazanırsa kazansın balkon konuşmasını bütün Türkiyeyi kapsayıcı butunleyici açıklamalar yapacaktır. O halde seçimden önce bu kin nefret iftiralar niye?
    SAYGILAR SEVGİLER

  16. Sayın Koru, seçmeni olduğum Saadet Partisi’nin sesini duyurmakta zorlanmasının “en önemli sebebi”nin medya olduğunu söylüyor. Yazarın bu görüşüne katılmıyorum. Saadet Partisi yöneticileri, Saadet Partisi’nin Türkiye’ye ne vaad ettiği sorusu üzerine ciddi ciddi kafa yormalılar.

    “Biz, Milli Görüş çizgisinden sapmadık. Yanısıra, ahlaklı insanların partisiyiz ve siyasal arenadaki varlığımız, yiyip çırpmak için değil, bir dava partisi olmamız dolayısıyladır. AK Parti, Milli Görüş gömleiğini çıkardığı için bu hallere düştü. Olan ortada, işte görüyorsunuz, her şey meydanda.”

    1990’ların dünyasına hapsolmuş bu yaklaşımla, partinin toplumun geniş kesimleri nezdinde bir meraka, işitilirliğe sahip olabilmesi bana çok zor görünüyor. Yakıcı toplumsal meselelerin hiçbirinde, kendi geleneksel seçmen tabanı dışında kalan insanlara hemen hiçbir şey söylemiyor Saadet Partisi.

    Kürt meselesinde ‘utangaç’ bile değil, CHP nerede duruyorsa Saadet de orada duruyor: “Bizim HDP ile bir ilişkimiz yok. Bunu söylemek iftiradır, ahlaksızlıktır, haksızlıktır.” Barış süreci doğru muydu, yanlış mıydı? Siz iktidara geldiğinizde geleneksel devlet politikasını “Hepimiz Müslümanız” retoriğine yaslanarak devam mı ettireceksiniz? Bu tür sorulara hiç bulaşmadan konforlu bir alanda durmayı tercih ediyor Saadet Partisi.

    Peki ya gençler?

    Aşağıdaki ifadeler, eğer yanlış değilse izlenimim, partinin mutfağına yakın bir isim olan Nusret Bey’in Yeni Zelanda’daki terör katliamından sonra yazdıklarından:

    “Türkiye İslam dünyasına öncülük edebilir ve gerçekten İslam dinine verilen değerin tüm dünyaya göstermelidir. Biz Müslüman Ülkeler dünya menfaatleri ile boğuşurken; elin haçlılar Yüzyıllardır olan Büyük Haçlı planın hesaplarını yapmaktadır.”

    Aklını Türkçülükle bozmuş birinden, ya da içi boş bir hamset dışında bu ülke insanlarına ve dünyaya söyleyebileceği hiçbir şeyi olmayan bir zihinden de pekala duyabilirsiniz aynı ifadeleri -zaten her gün 24 saat duyuyoruz da.

    Özellikle kentlerde yaşayıp okuyan yüzbinlerce dindar gençte hiçbir karşılığı yok bu hamaset dilinin. Hatırı sayılır bir bölümü yabancı dil sorununu çözmüş, böyle olmasa da hem Türkiye’den hem de dünyadan haberdar dindar gençlere bunu mu söyleyeceksiniz 21. yüzyılda?

    Korkarım, Saadet Partisi de CHP’nin düştüğü yanılgıya düşmüş görünüyor: éHele şu Erdoğan ve AK Parti’nin balonu bir patlasın, seyreyleyin nasıl yığınlar bize doğru akacaklar.”

    Ne CHP, ne de Saadet Partisi için olmayacak bu. CHP olduğu yerde sayıp gerilerken, Saadet muhtemelen seçim sonrası dönemde kurulacak yeni bir kitle partisinin kesif gölgesinde kalmaya devam edecek.

    • Sayın bernar bey ben Türkçülük yapmıyorum; ben hümanist biriyim. Bu kadar ön yargılı olmayın, ben orada Müslüman Arap devletlerini elestirmistim. Ve ben bir Kürt kokenliyim. Hiçbir zaman ırk ayrımı yapmadan yapmam da Allah’a hesap vermekten korkarım. Irkçılık veda hutbesinde son bulmuştur.
      SAYGILAR

      • Niyetim sizinle aramda bir münakaşa başlatmak değil, Nusret Bey. Bu konudaki yorum metinlerinize ilk yazdığınızda da ölçülü bir dille itiraz etmiş, düş kırıklığımı dile getirmiştim. “Elin haçlıları yüzyıllardır süren Büyük Haçlı planın hesaplarını yapmaktadır.” türü ifadelerle hümanizm arasında çok muazzam bir uçurum var. Diliniz, su katılmamış bir hamset dili. Bu konuda yazdıklarınız ve benim itirazlarım arşivlerde.

        Kürt kökenli olmanız, hiçbir şey için referans değil. Kürt kökenli olmak şöyle dursun, Kürt olup Kürtlerin tam karşı cephesinde duran onbinlerce insan var. Siz, kendi yorum metinlerinizde, “Bunlarla vakti zamanında. . . Şimdi gelmişler bizi HDP ile işbirliği yapmakla itham ediyorlar” demeğe getiren ifadeler kullandınız. Erdoğan’a yönelik CHP’lierden, MHP’lierden gelmesi beklenen belaltı vuruşlarından kendinizi sakınmadınız. Erdoğan’ın Barış Süreci’ni başlatmış olması, bu ülkeye yapmış olduğu iyiliklerin başında gelir.

        Benim, burada yayımlanan yorumlar da dahil, her türlü siyasal metine yaklaşımımda Veda Hutbesi de çok biricik bir yere sahip. Söylediğiniz tamamen yanlış. Irkçılık şöyle dursun, Müslümanın Müslümanın uğradığı adaletsizliğe, zalimliğe kayıtsız kalması, hiçbir zaman son bulmadı bu topraklarda. Bunun temel nedenlerinden birisi de, pek çok Müslüman’ın Veda Hutbesi’nden, Medine Sözleşmesi’nden bihaber olması, ya da bunların ruhunun binde birine vakıf olmamasıdır. Aksi taktirde, bu ülke insanları kendi içlerinde bu kadar birbirlerine düşmanlaştırılıp kutuplaştırılamaz, milyonlarca Kürt sahipsiz bırakılıp PPK’lı soysuzlara mahkum bırakılmazdı.

        Üzülerek söylemeliyim ki, Erbakan liderliğindeki Refah Partisi, Kürt meselesinde sizin bugün durduğunuz noktanın çok daha ilerisindeydi.

        • Sizinle demogoji yapmak istemem. Yorumları carpitmayin lütfen. Benim demek istediğim: müslümanlar dünya menfaati için birbirlerini bitirken Haçlılar büyük projelerinden yüzyıllardır vazgeçmiş değiller. Biz müslümanlar birlik olmazsak haçlılar muradına erecek. Zaten bir söylenti var: müslümanlar ve hiristiysnlar büyük bir savaş yapacaklar müslümanlar galip gelecek ve 40 yıl sonra kıyamet kopacak.
          Ben sadece iktidarı eleştiriyorum yeri gelir saadeti de eleştiririm. Yeri gelir fatih erbakani da eleştiririm.
          SAYGILAR

          • Sizin dediğiniz gibi olsun o zaman. Müslümanlarla Hristiyanlar büyük bir savaş yapsınlar, Müslümanlar galip gelsinler, 40 yıl sonra kıyamet kopsun.

            İsrail’in bugünkü nüfusu 8 milyon 800 bin dolayında. 1967 yılında kaçtı bilmiyorum -herhalde 5 milyon dolayındaydı. 1967 yılında tarihte 6 Gün Savaşı olarak bilinen İsrail-Arap savaşında, henüz kurulalı 20 yıl olmamış İsrail, Mısır, Ürdün ve Suriye ordularını beş günde darmadağın etti.

            Keşke savaşlar hamasetle ve gerçeklikten koparak kazanılabilseydi!

          • Nusret bey! Bikerece şü dusunceniz yalniş”Haçlılar büyük projelerinden yüzyıllardır vazgeçmiş değiller.”

            Haclilar dediğiniz DIN adamlarının Yeni Zellanda olayinda yaptiklarinin (ortaliği ayağa kaldirdilar) binde birini bizim müslümanlar yapmadı….fakat rant için kullanmaktan da geri kalmadilar.
            Dunyada Din çatişmalarini çikarlarini düşünen Trump gibi siyasetçiler körikliyor, Din adamlari de bunularla mucadele ediyor.
            DÜNYADA din kavgasi yok. Olmazda fakat, su anda Yemende olduğu gibi Menfaat kavgasi var.
            Saglikli ve mutlu kalin.

  17. FEHMİ KORU BUGÜN NE DİYOR?
    “Herhalde farkındasınızdır: Saadet Partisi de var bu seçim yarışında…”
    ÖNEMLİ…
    VE ÖNEMSENMESİ GEREKEN BİR YAZI…
    DİKKATLE OKUNMALI VE GEREĞİ YAPILMALI…
    SADECE SEÇİMDEN ÖNCE DEĞİL; SEÇİMDEN SONRA DA…
    *
    YAZI ŞÖYLE BİTİYOR:
    “Haksızlık yapıldığı kesin Saadet gibi cepheler dışında kalan partilere; ama bu ülkemizin bugününün gerçeği: İki cephe dışında kalmış partilere evet haksızlık yapılıyor.”
    MAALESEF…
    BU DA BÖYLE BİR SEÇİM!!!
    *
    SON CÜMLE VE TEMENNİ ŞÖYLE:
    “Seçmenler arasında bu haksızlığı dikkate alarak oy kullananlar da mutlaka olacaktır.”
    İNŞALLAH…

    • Önce Fehmi Koru’nun yazısını okudum ve yukarıdaki kısa yorumu yazdım…
      Sonra yarınki köşe yazımı yazdım; merak edenler için sadece başlığını yazayım:
      “Yeni Zelanda; Yeni Adil Dünya Düzeni gerek…”
      Sonra okumalarıma devam ettim…
      İki yazıdan çok etkilendim; Mustafa Kutlu’nun “Kanaat ekonomisi (2)” ve Fatma Barbarosoğlu’nun “Merdiven altı mescit” başlıklı yazılarından…
      Birinci yazı konusu benim doğrudan alanım; bu konu bir köşe yazısı olmayı hak ediyor, olacak…
      İkinci yazı yani Fatma Barbarosoğlu’nun yazısı da dolaylı olarak birinci yazı/konu ilgili, zira yazı şu cümlelerle sona eriyor: ““Ölümümüze” ağlıyordum, ağladıkça feraha ereceğime daha çok daralıyordum. / Sonraki günler ağlamaya devam ettim. Merdiven altı üretim, sahte yelekler kaç mültecinin canını aldı. / Merdiven altı üretim, merdiven altı ibadet. Daha sırada kim bilir neler var merdiven altına girecek. / En ferah, en temiz mescidler alışveriş merkezlerinde lavaboların kenarına iliştirilen “mescidler”. / Pek “dindardık” artık. / Artan “dindarlığımız” imanımızı değil ama kapitalizm ile muhabbetimizi gittikçe kavileştiriyordu.”
      DURUM MAALESEF BÖYLE!
      *
      BU ARADA BUGÜNKÜ KÖŞE YAZIM DA “SADE SEÇMENLER” OLARAK İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:
      http://www.akevler.org/AkevlerMakaleler/11019/SonEk/0/Resat-Nuri-Erol/Sayin-Cumhur-Baskanina-son-hatirlatmalar

    • KEMAL ÖZTÜRK’ün bugünkü yazısını da tavsiye ederim…
      Fehmi Koru’nun uyarıcı yazılarının başka bir versiyonu gibi…

    • Saadet partısıne yapılan haksızlık nedır
      yuzde 1 oyu olan halkta karsılıgı olmayan bır partı
      tam olarak hakettıgı kadar yer buluyor!
      Bence fazla bıle gosterılıyor tvde,

Yoruma kapalı.