İsmet İnönü namaz kılar mıydı? Bir siyaset adamının tanıklığı…

26
Reklam

CHP’ye yakın çevrelerde, seçim yenilgisi sonrasında, Kemal Kılıçdaroğlu’na ağır eleştiriler yöneltenler var. Onlar, özellikle, onun ‘helalleşme’ girişimi eşliğinde DEVA, Gelecek ve Saadet Partisi ile aynı masada buluşarak sorunlara çözüm aramasına, gecikmeli itiraz amaçlı böyle bir girişimde bulunuyorlar.

Muhalif bilinen medyada gedikli bazı isimler kendilerinin ‘gerici’ diye andıkları çevrelere hoşgörülü davranışını kınıyorlar…

Ramazan’da iftar davetleri verip öyle davetlere katılmasına, dua etmesine takılıyorlar…

Millet İttifakı’nı şimdilerde topa tutanlar CHP’nin güya geleneklerini hatırlatıyorlar.

Sanırsınız ki, CHP’yi kuran ve ona kimliğini kazandıranların din ile sorunu var…

Aslında, muhafazakar kesimde de buna benzer yanlışlıklar yapılmıyor değil.

İkinci Cumhurbaşkanı ve CHP’nin Milli Şef unvanlı lideri İsmet İnönü’nün dine lakayt olduğuyla ilgili dillerde pelesenk olmuş bir anekdot da vardır: 1950 seçimi öncesinde propaganda için Konya’ya gittiğinde, İsmet İnönü’ye, yerel partililer, “Aman paşam, bura halkı muhafazakardır, onlara hoş gelecek şeyler söylerseniz, ara sıra Allah’ın adını anarsanız iyi olur” tembihinde bulunurlar. İnönü kürsüde her zamanki konuşmasını yapar ve iner. İl başkanı, “Paşam, hani hiç değilse Allah’ın adını anacaktınız” deyince, İnönü, “Andım ya” der ve ekler: “Kürsüden inerken ‘Allah’a ısmarladık’ demedim mi?”

Şu günlerde, Cumhuriyet’in 100 yılının neredeyse bütününe ve siyasi hayatımızın da en muhataralı dönemlerine tanıklık etmiş bir devlet adamı olan Gıyaseddin Karaca’nın yeni çıkan ‘Darbeden Darbeye Siyasi Anılar’ adlı kitabını okuyorum ve karşıma farklı bir İsmet İnönü tablosu çıkıyor…

Reklam

Gıyaseddin Karaca 97 yaşında. 1961 yılında Erzurum milletvekili olarak girdiği TBMM’de tam beş dönem ilini temsil etti. İlk dört dönemi CHP saflarında geçirmesinin ardından son dönemi de Adalet Partisi milletvekili olarak… Son döneminde bakanlık da yaptı.

Ağır Ceza hakimliğinden sonra siyasete atılmıştı Gıyaseddin Bey. CHP’de İnönü’nün yakınında bulunmuş, Bülent Ecevit’in liderliğe yükselişi sonrasında başgösteren ve CHP içinden iki yeni partinin çıkmasıyla iyice tırmanan bölünme ile, o da, kendisine yeni bir yol çizme tercihiyle baş başa kalmıştı.

Görüşünü almak üzere Pembe Köşk’e gittiğinde, İnönü, “CHP’de kal da diyemem, CHP’den doğan yeni partilere git de; AP’ye gitmeyi düşünebilirsiniz” tavsiyesinde bulunmuş…

Kitapta o dönemi ve kısa süre sonra vefat edecek İnönü’nün son günlerini Gıyaseddin Bey’in anılarından okurken, birden “İsmet Paşa namaz kılardı” başlığı karşıma çıkıverdi.

Okuyalım:

“Toprağa verilmeden önce Mevhibe Hanım, protokol görevlilerinden müsaade istiyor; Kabe örtüsünden bir parçanın üstüne işlenmiş Ayet-el Kürsi yazılı kuşağı sevgili eşinin naşına sarıveriyor.”

Mevhibe Hanım’ın samimi bir dindar olduğu zaten bilinir. Mevhibe Hanım’ın bu yönünü anlatırken İsmet İnönü’nün dine karşı tavrını da öğrenebiliyoruz Gıyaseddin Karaca’nın anılarından:

“İsmet Paşa ve değerli eşi Mevhibe Hanımefendi, Pembe Köşk’te sade bir hayat sürüyorlardı. Mevhibe Hanım, eşinin bir adım ardında durmaya çalışan, mütevazı bir insandı. Çok da inançlıydı. Dini vecibelerini eksiksiz yerine getirme gayreti içinde, beş vakit namaz kılardı. Kur’an okur ve okuturdu. Orucunu tutardı. ‘CHP Grup Yönetim Kurulu Üyesi’ sıfatıyla kimi zaman parti çalışmaları çerçevesinde, kimi zaman ise genç bir arkadaş olarak Pembe Köşk’ü ziyaret ederdim. Bu temaslar ve tesis edilen dostluk nedeniyle, eşi gibi düzenli olmasa da İsmet Paşa’nın da zaman zaman namaz kıldığı bilgisine sahibim. Ramazan ayında Pembe Köşk’te oruç tutulur; belli bir sıra içinde İnönü ailesinin  evine iftar yemeğine davet edilirdik. Orucumuzu birlikte açardık. Dini bayramlar da, her Müslüman Türk ailesinin evinde nasıl ise, Pembe Köşk’te öyle yaşanıyordu. Kurban Bayramı’nda bahçenin bir köşesinde kesilen kurban, fakirlere dağıtılırdı.”

Reklam

Nasıl buldunuz?

Gıyaseddin Bey, 27 Mayıs (1960) ihtilali sonrasında siyasi hayata yeniden geçilince -1961 yılında- CHP’den milletvekili olarak Meclis’e girmişti…

Yaklaşık 20 yıl sonra, 12 Eylül (1980) askeri müdahalesi olunca siyasi hayata veda etti…

Zaten kitabın adının ‘Darbeden Darbeye’ olması bunu anlatıyor.

Meclis’te bulunduğu 20 yıl içerisinde iç ve dış olayları bizzat yaşayarak gözlediği gibi, bir münevver olarak siyaset öncesinde ve sonrasında meydana gelen olayları da yakından izlemiş Gıyaseddin Bey; ne gördüyse, nelere tanıklık ettiyse ve olaylar kendisine ne düşündürdüyse hepsini açıkça anlatıyor.

Son yıllara ait sanılan iftiralar, kumpasların daniskası 1960 sonrası dönemde de vardı. Kendisine ve başkalarına ait kumpasları da anlatıyor Gıyaseddin Bey.

CHP’liler, özellikle Kılıçdaroğlu’nu eleştirenler, kendi partilerinin geçmişte neler yaptığını hatırlamalılar. 1960 darbesi sonrasında, siyasetin önü yeniden açıldığında, ilk hükümeti, CHP, İnönü başkanlığında AP ile kurmuştu. 12 Mart (1971) askeri müdahalesi sonrasında, Bülent Ecevit, Meclis’ten MSP ile ortak hükümet formülüyle darbeden çıkış aramıştı.

Daha sonra kurulan Milliyetçi Cephe hükümetinde devlet bakanı olarak görev üstlenmişti Gıyaseddin Karaca. MSP ile, MHP ile yaşanılan o dönemlere de içeriden ışık tutuyor kitabı.

Deneyimli siyaset adamı Gıyaseddin Karaca’nın anıları, usta bir gazetecinin –İrem Barutçu’nun- kaleminden okurlara ulaşıyor. 

İki darbe arasındaki zaman dilimine olduğu kadar demokrasi tarihimizin bütününe de, olayları içeriden gözlemlemiş bir siyaset adamının tanıklığıyla vakıf olmak isteyenler için, temel bir başvuru kaynağı bu kitap.

Yayıncı: Destek Yayınları (Online isteme adresi: info@destekdukkan.com)

ΩΩΩΩ

Reklam

26 YORUMLAR

  1. H.Cindoruk diyor ki, ” biz eskiden İsmet Paşa asker kaçağı derdik , halk yani sağ kesim inanırdı”.Evet milletin hastalığı maalesef “buz gibi gerçeklere inanmaktansa, tatlı yalanlara inanmak”.Bir de tabii demokrasinin kör bir noktası var; İlber Ortaylı,Fehmi Koru,Taha Akyol’un oyu ile okuma yazma bilmeyen köylünün oyunu bir tutuyor.Sonra biz cehaletin iktidarı mı, iktidarın cehaleti mı sarmalına giriyoruz.Fwhme beye ve İsmet Paşa’ya eleştiri yapan yorumcular da kargadan başka kuş tanımayan,ezberlerle konuşan, körler sağırlar…oynamaya devam eden, gerçeği anlamaya çalışma derdi olmayan bir kitle.Allah yardımcımız olsun…

  2. Kılıçdaroğlu’nun helalleşme gayreti Dindar geçinen kesimi hiç ama hiç etkilemedi. Omlar sarayın propaganda araçları sayesinde sanal bir yaşam içindeler. Rüyalarında uzayın fethi, uçaklar, tanklar, süper otomobiller ve Avrupa’nın kıskandığı bir refah goruyorlar. Sürekli, dünyayı dize getiren bir adam gpruyorlar. Yani uyanmaları hiç mümkün değil.

  3. ZAMLARLA BÜYÜME
    Ülkemiz 2. çeyrekte yüzde 3,8 büyümüş.
    Dünya iktisat tarihine Nobel ödüllük! bir katkımız daha olacak:
    “–Zamlarla büyüme.”
    Malum ilk katkımız “Faiz sebep, enflasyon netice” idi.

  4. PROPAGANDA BAŞKANLIĞI EPEY AKTİF
    Sayın KORU’nun yazısına verilen cevaplara göre propaganda başkanlığı epey emek ve mesai harcamış.
    Ülkemizdeki laikçi uygulamalar nedeniyle, siyasi tercihimi uzun süre milliyetçi-muhafazakâr çizgide kullandım.
    Ancak özellikle Üniversiteden sonra temel hak ve özgürlükleri daha da önceledim.
    Örneğin Özal’ın gündeme getirdiği siyasi yasakların oylandığı referandumda, yasakların kaldırılması yönünde tercihte bulunduğum gibi, çevremde de yasakların kaldırılmasını savundum.
    Ortaokuldan( 1976)itibaren öncelikle Tercüman gazetesi okuyordum.
    CHP’ye ilk oyumu, AKP’nin,
    “sonradan görme fedai görüntüsü veren” uygulamalarına tepki olarak 28 Mart 2004 Mahalli idareler seçimlerinde İl Genel Meclisi üyeliği için kullandım.
    Zira o zamanlar, İl Genel Meclislerinin oyu partilerin Türkiye geneli oyunun göstergesi kabul ediliyordu.
    Sayın KORU’ya cevap yazan yetiştirmeye çalışan takipçiler hâlâ;
    “–Başörtüsü hijyen kurallarına uygun mu?”
    soruma tek kelime ile bile olsa cevap yazamadılar.
    Anlaşılan, tapındıkları hükümetleri ile
    “ters köşe “olmayı göze alamadılar.

  5. O KAFA BU KAFA

    Eski chp liler röportajlarda bu akparti eskilerini at (davutoğlu ve babacandan bahsediyor) biz destek verelim kesin kazanırdık diyorlar. Yani sayın yazarın yazılarını okumuyorlar demek ki. Yazar hala aynı kesime yazıyor anlaşılan. Tamamda bize chp güzellemeleri yapmanın anlamı var. Birde ” Sanırsınız ki, CHP’yi kuran ve ona kimliğini kazandıranların din ile sorunu var…” demiş, sanmıyoruz ve artırıyoruz sadece sorunu değil tarih boyunca kavgası olmuştur chp nin dinle.
    Gerçi i mamoğlunun yüzünde rabbiyesir gören zihniyet inenüden serviri mücahidin çıkarması şaşılacak bir şey değil.

  6. Bu makaleyi okuyup yorumlara bakmayan var mıdır bilmem. Çoğu okurun baktığını sanıyorum. Bu nedenle yazar, fayda sağlayayım derken aşırı zarar sağladı. CHP ye oy vermeyecek olanların oy vermeme gerekçelerini pekiştirdi. CHP ye oy versem mi ki diye düşünenler, bu okumaların sonrasında, “yok yav, olur mu öyle şey” dediler. Bazen iyi hesaplanmamış ameller, niyetleri tersine döndürebiliyor.

    • Önce gerçek.
      Gerçek ne ise çekinmeye gerek yok.
      H.C. aracılığı ile Kılıçdaroğlu’nun adaylığının iktidar tarafından nasıl dayatıldığı gerçeği gibi.

    • Sayın okur “Bazen iyi hesaplanmamış ameller, niyetleri tersine döndürebiliyor.” demiş de,
      al benden de o kadar:
      Kendi başlarını yesinler inşallah, fitne her dem baki…

    • Yazarın “CeHaPe ye oy verin yaavv” niyetini hangi yazısından şeyttiniz? Annayamadım😊.

      • CHP ye oy verilmez gerekçelerimiz, eskiden beri cebimizde duruyor. Zaman zaman bu gerekçelerimizi sorgulayanlar çıktı, muvaffak olamadı. Bugünkü makale de, namaz kılmaz bilinen İnönü’nün namaz kıldığını söyleyerek yeni bir sorgulama yapıyor. Bunu niye yapıyor? Önümüzde seçim yok mu?

      • Siz “Yazarın “AKPye oy verin yaavv” niyetini hangi yazısından şeyttiniz? Annayamadım😊.”

  7. Bu tür yazıları özellikle laik seküler chp yazarlarından okumak beni çok keyiflendiriyor..çunki asil milletimin chp kafalarını nerden nereye getirdiginin göstergesi…Kuranın ezanın yasak oldugu çarşida sarık takke giyemedigin dönemden zihniyetten ..artık bu milletten oy alabilmek ve iktidar olmak icin dini ve dini degerleri savunma durumuna gelmis bir chpliler..bu asil millet chp yi de hizaya soktu..ama bu tür yazıları muhafazakar tandansli insanlardan şu yorumları okumak “Sanırsınız ki, CHP’yi kuran ve ona kimliğini kazandıranların din ile sorunu var” insani ancak güldürüyor..bu asil milletin chp yi hizaya getirirken ….bizden gibi gözükenlerin ne kadar hizadan çıktıklarını gösteriyor..bu asil millet niye %150 enflasyon , hayat pahalılığı,bircok memnuniyetsizliğe ramen n chp yi iktidar yapmadıgı sizin yanlış başlığınıda gizli..aslında bunu sizde biliyorsunuz da….
    birde chp nin artık katı laikci anlayıştan dine saygılı bir zihniyete dònüşmesinde millet kazanacak..cunki bu milletin istegide zaten dini diyaneti kimligi ve yaşayışı ile kimsenin ugraşmaması.kimse ugraşmadiktan sonra beni mkp de yönetse ckp de yönetse önemli degil..ama işte sorun chp bu laik seküler zihniyetten vazgecer mi ..hayır kesinlikle.cunki bu zihniyetinde siyasi mecrada bir temsilcisi olacak o da chp..yani koru bey bosuna chp güzellemeleri yapmayin.chp değişmeyecek…

  8. Gıyaseddin Bey keşke şu soruları sorsaymış Sayın Milli Şefe;
    1. Paşam sen ara sıra namaz kılıyorsun, her Ramazanda Pembe Köşkte oruç tutulmasına müsaade ediyorsun, Kurban Bayramlarında kurban kestiriyorsun da ezanı niye Türkçe Okutuyorsun?
    2. Paşam sen ara sıra namaz kılıyorsun, her Ramazanda Pembe Köşkte oruç tutulmasına müsaade ediyorsun, Kurban Bayramlarında kurban kestiriyorsun da senin emrindeki polis jandarma neden köylere baskın yapıp Kuran ve Arapça yazılmış kitapları topluyor imha ediyor?
    3. Paşam sen ara sıra namaz kılıyorsun, her Ramazanda Pembe Köşkte oruç tutulmasına müsaade ediyorsun, Kurban Bayramlarında kurban kestiriyorsun da dinin, Kuran’ın öğrenilmesine niye müsaade etmiyorsun hatta öğrenmek isteyenleri zindanlarda çürütmeye çalışıyorsun?
    4. Paşam sen ara sıra namaz kılıyorsun, her Ramazanda Pembe Köşkte oruç tutulmasına müsaade ediyorsun, Kurban Bayramlarında kurban kestiriyorsun da millet polis jandarma görünce niye camilerden kaçmaya çalışıyor?
    5. Paşam sen ara sıra namaz kılıyorsun, her Ramazanda Pembe Köşkte oruç tutulmasına müsaade ediyorsun, Kurban Bayramlarında kurban kestiriyorsun da camileri neden ahıra çeviriyorsun?
    “Benim dedem de hocaydı.”, “Benim annem de kapalıydı.” arkasına sığınıp bize her türlü zulmü yapan zihniyetin bir yansımasını okudum bu yazıda.
    Ezanı Türkçe okutmuş, bulabildiği Kuran ve bilcümle Arapça kitapları yaktırmış, camiye giden insanları bildiğiniz cadı avları ile yok etmeye çalışmış, Müslümanların dinini öğrenmemesi için her türlü yola başvurmuş, camileri ahırlara çevirmiş bir kişinin kıldığı namazın, tuttuğu orucun, kestiği kurbanın Müslümanlara, Ümmet-i Muhammed’e faydası nedir – zararı nedir sizce? Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz diye bir atasözümüz var, bilirsiniz.
    Bu söylediklerimizi şehir efsanesi diyerek mesnetsiz bırakabileceğinizi zannetmeyin zira bu olayların yaşayan şahitleri halen mevcut. Devlet arşivlerinde sayısız belgesi mevcut. Siz ülkemizdeki önemli bir gazeteci olarak bunları araştırıp bulamıyorsanız bana aşağıdaki elektronik posta adresimden ulaşabilirsiniz. Ben size her türlü yardımcı olmaya çalışırım.
    Demokratlığınızı da bu yorumu yayınlamanızla göreceğiz.
    Allah’a ısmarladık.

    • Bu Söylentileri çıkaranlar art niyetli olduğunu zannetmiyorum ama Çoğu İnsanımızda Kırılmaz Bir ön yargı oluşmuş.

      Söze ADNAN MENDERESLE başlayım çünkü muhafazakarlar Adnan Menderesi Çok severler.
      ADNAN MENDERES Hangi partilerde görev aldı.

      Serbest Cumhuriyet Fırkası (1930) Cumhuriyet Halk Partisi (1930-1945) Demokrat Parti (1946-1960)

      GÖRDÜĞÜNÜZ ÜZERE CHP partisinde bir siyasi.

      Muharrem ince , sarıgül gibi CHP partisinden ayrılmış parti kurmuş.
      Sarıgül CHP belediye başkanıyken CAMİİ cemaatine çok hizmetleri oldu.

      “5. Paşam sen ara sıra namaz kılıyorsun, her Ramazanda Pembe Köşkte oruç tutulmasına müsaade ediyorsun, Kurban Bayramlarında kurban kestiriyorsun da camileri neden ahıra çeviriyorsun?”

      Misal yukardaki yanlış bilgi camide neden İnek değil, koyun Değil AT Koymuşlar.
      AT Eskiden TANK İdi.
      Osmanlı Küçülmüş Her mahallede çok cami var gidilen sayısı azdı Savaş zamanı Bomba camiyi yıkmış Camii yok olmuş CHP bu camilere gidilen yok diye yenilememiş. Ama az Hasarlı CAMİ Cemaati var Camiyi, onarmış.
      Genelde En iyi bina Cami ve Okullardı , okul azdı Camiyi silah ve AT saklamada kullanılmış. Hiristiyanlarda Kilisede saklamış.

      Şimdi Deprem bölgesinde Tüm binalar Yıkılmış CAMİ ayakta Bir süreliğine halkın kalınması için açılsa Mevcut Hükümete CAMİYİ OTEL Mİ yapmış diyeceğiz?

      Türkçe Ezan Hakkında Yanlış Bilinenler – Atatürk – İsmet İnönü – Adnan Menderes !
      https://www.youtube.com/watch?v=V7ycmomixKw
      Ezan Türkçe okunur mu? sonuna kadar İzle
      https://www.youtube.com/watch?v=wM93ZL7Wyww

      • At gibi hayvanları belli mevsimde dışarda tutamazsın! Soğuktan hasta ve telef olur.
        Ayrıca at sayısından ordaki askerin (belki rütbesinin) sayısı – yeri düşmana jurnallenir. HEMDE KENDİ KANINDAN SANDIĞIN KANSIZLAR İSPİYON EDER iki deste yeşil kağıda satar tüm köyü😡😡😡.
        Bunları bilmezden gelip bu zırvaları meydanlarda hatta bu sayfalarda tıngırdatanları Allah ıslah etsin.😡

    • Allah sizden Razı olsun… Çok doğru yazmışsınız… Yazınız doğru… tutarlı ve faydalı…

  9. Bu ne şimdi.ayıp diye birşey var.Haydar başta Atatürke seyyittir,5 vakit namazında demişti.Sen o sıfatlarıda eklemeyi unutmuşsun.

  10. “CHP ve İnönü’nün teşvik ve desteği olmasaydı, 27 Mayıs darbesi yapılamazdı” gerçeğini ortaya koymaktadır.

    Tıpkı günümüzde olduğu gibi CHP’nin, halkın oylarıyla iktidara gelemeyeceğini anlayan İnönü, 27 Nisan 1960 tarihli TBMM genel kurulunda, “Dışarıdaki taburun başındaki binbaşıyı çağırın ve beni alıp götürmesini söyleyin; bakalım emrinize itaat edecek mi? Binbaşıyı ben çağırayım ve Meclis’i feshettireyim. Bunu ister misiniz? İhtilâl olacak ve siz bundan kurtulamayacaksınız” demişti.

    Darbeye açıkça davetiye çıkaran bu talihsiz beyanlar, Meclis tutanaklarından çıkarıldığı için CHP’liler inkâr etse de, Yassıada’daki soruşturma dosyasında yer almıştı. Hatta iç tüzük gereği İnönü’ye “12 birleşime katılmama cezası” verilmişti ama darbeciler bir ay sonra Meclis’i kapatacağı için bu cezanın bir anlamı olmayacaktı!

    Darbe lideri Cemal Gürsel, bu vb. katkılarından dolayı, 27 Mayıs sabahı İnönü’yü aramış ve “Paşam, emirleriniz bizim için (haşa) peygamber buyruğudur” demişti. “27 Mayıs’ı yapanlar utanıyor” diyen Kılıçdaroğlu’nun selefi İnönü ise, “Memleket için çok hayırlı bir iş yaptınız. Ben yanınızdayım, bir şey olursa hazırım” cevabı vermişti. (Cumhurbaşkanı yapılmayı bekliyordu.)

    Bunları geçelim. Zaten Kılıçdaroğlu’nun takıyesi dışında 27 Mayıs’ı “darbe” olarak görüp adam gibi kınayan CHP yöneticisi yok…

    Bizim dikkat çekmek istediğimiz hıyanet, darbeye destekten de vahimdir.

    Çünkü her ne kadar Yassıada’daki “yargılama tiyatrosu”ndan, 15 sanık hakkında “idam” kararı çıkmışsa da bu hukukî değil; siyasî bir karardı, her an değiştirilebilirdi. Nitekim, Millî Birlik Komitesi üyeleri, yetkilerini; 1961 yılı başında kurulan “Temsilciler Meclisi”ne devrederken, “Paşam, idamlar konusundaki son kararı da Temsilciler Meclisi’ne devredelim. Siz bu kurula hâkimsiniz (çünkü üyelerin tamamı CHP’liydi), istemiyorsanız onaylatmazsınız” teklifinde bulunmuş, İnönü ise “Başladığınız işi bitirin” demişti! (Mücahit Türetken, AA, 21 Mayıs 2018)

    Yani İnönü “Hayır” deseydi merhum Menderes ve bakanları asılmayacak, milletin sînesine açtıkları yara bu kadar derin olmayacaktı. Nitekim İnönü, Celal Bayar’ı kurtarmıştı.

    CHP zihniyeti asla değişmez. Benzer bir durumda, takıyeci Kılıçdaroğlu’nun da derhal genetik kodlarına dönerek aynı tutumu sergileyeceğinden hiç şüpheniz olmasın!

  11. İkinci Dünya Savaşı’na girmedik ama savaş sonrasında galiplerle (ABD) yapmak zorunda kaldığımız (!) anlaşmalar, Türkiye’yi savaşa girmekten beter etmiştir. Zira “Truman Doktrini paralelinde ‘Türkiye’ye Yapılacak Yardım Anlaşması’” ile ABD, TSK’yı silah mühimmat ve bilahare NATO ile de sevk ve idare yönüyle kendi güdümüne almıştır.
    Önce ABD’den askeri bir heyet gelir, TSK’nın tüm birliklerini gezip incelerler, gerekli eksiklikleri tespit ederler. Bunun sonrasında da Amerika’nın elinde kalmış ne kadar hurda askeri araç ve gereç varsa hepsini Türkiye’ye gönderirler.
    Yapılan yardım anlaşmasının 2. ve 4. maddeleri ile Türkiye’nin elini kolunu bağlarlar. Bu maddelere göre; Türkiye, ABD’den aldığı silah ve mühimmatı komünizm tehlikesi dışındaki bir durumda kesinlikle kullanamayacaktı.
    İsmet İnönü’nün imzaladığı bu ve bir diğeri eğitim konusundaki anlaşmalarla Türkiye’nin geleceği ipotek altına sokulmuştur. Bunların sancılarını o gün bugün çekmekteyiz.

  12. Demokrasilerde muhalefet, en az iktidar kadar önemlidir. Demokrasiye geçtiğimiz 1950 yılından beri ne çektiysek sorumsuz muhalefetten çekmekteyiz! Bizde, muhalefeti İsmet İnönü, iktidarın her türlü icraatına karşı gelmek, onu karalamak şeklinde anlamış ve CHP’lilerin de böyle anlamaları gerektiğini öğütlemiştir. Hatırlayın; oğlu Erdal İnönü de Özal’ın icraatlarına devamlı karşı olunca, gazeteciler kendisine sorarlar: “Efendim; Özal’ın yapmakta olduğu şu şu hususların yanlışlığını söylüyorsunuz ama doğrusunu açıklamıyorsunuz!” Erdal İnönü kendi üslûbuyla cevap verir: “Eee… Ne yani; doğrusunu söyleyelim de iktidar bizden kopya mı çeksin?!.” İşte, bizdeki muhalefet anlayışı budur. Bu muhalefet duruşunun millet tarafından anlaşılma derdi yoktur! Zira bizdeki muhalefetin (CHP) iktidara gelme hesabı yoktur. Onların işi gücü kara çalmak ve iktidarların yaptıklarını kötülemektir. Bundan dolayıdır ki, şu denli fıkralar boşuna söylenmemiştir. İsmet İnönü ile Osman Bölükbaşı aynı uçakta seyahat etmektedirler. İnönü, torununu Bölükbaşı’ya gönderir ve “Dedem, aşağıya bir para atmanızı rica ediyor. Bir köylü bulunca sevinir diyor; efendim!” deyince Osman Bölükbaşı şöyle cevap verir: “Dedene söyle; kendisini uçaktan atsın da bütün bir millet sevinsin!..” Dün olduğu gibi bugün de toplumumuzun ayrışmasından şikayet ediyoruz. Bu ayrışmanın müsebbibi (sorumlusu) olarak da iktidarla muhalefet devamlı olarak birbirlerini suçluyorlar. Halbuki, hiçbir demokratik iktidar bu yönde eylem ve söylemde bulunmaz, bulunamaz! Öyle olunca; iktidar binmiş olduğu dalı kesmiş olur. Ama, sorumsuz muhalefet bunu pekala yapar. Nitekim yapmaktadır da… Düzgün işleyen demokrasilerde iktidar ve muhalefet sorumluluk duygusu içinde hareket etmeli ve asla birisi; “benden sonrası tufan” ve diğeri de “benim olmadığım yerde kimseye hayat hakkı yoktur” dememelidir. Bu ülke hepimizin ve bizler burada birlikte yaşamak zorundayız…

  13. Fikir ve inancın gücü…
    Büyük fikir, bugün daha küçük çaplı iletişim çalışmaları için kullandığımız tabirle ‘içerik ve öz’; iknanın, davranış değişikliğine yol açmanın, bir milletin imkânsızlıklar içinde dahi kazanabileceğine, bu uğurda ölüme gitmesinin hiç de boşuna olmadığına inandırmanın tek anahtarıdır.
    Hiçbir büyük lider, sadece elindeki mevcut olanaklara dayanarak gelecek tasarımını, vizyonu kurgulamaz… Hedef kitleleri ikna ederken mevcut olumsuz koşullardan yola çıkmaz…
    Bugün, örneğin CHP’nin açmazı da budur… Ne büyük fikir kalmış ne büyük inanç ne de büyük lider… Onlara sorarsanız; sorumlu, iletişim araçlarının kullandırılmaması, kırsal kesimde TRT’nin daha çok izlenmesi, iktidarın devlet olanaklarını devreye sokması…
    AK Parti, 2002 seçimlerinde %34’le tek başına iktidara gelirken Türkiye’nin en çok okunan gazeteleri “Muhtar bile olamaz” diye başlık atmışlardı… Medya desteği alamamışlardı ama köstek eksik olmamıştı… Buna ne diyecekler?!
    İletişim, araçtan öte bir şeydir. Bu bile bilinse yeter…

Yoruma kapalı.