Dün Türkiye övünülecek iki etkinliğe sahne oldu: Önce, Yenikapı’da düzenlenen ‘Kudüs mitingi’ yalnızca ülke içinden onbinlerin katılımıyla bir duruş sergilenmesi değildi; konuya hassas ülkelerin en üst düzey temsilcileri de oradaydı ve hep birlikte bir büyük dayanışma gösterisi yapılmış oldu.
Ardından da İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) olağanüstü zirvesi dönem başkanı Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın davetiyle toplandı ve zirve sonunda 30 maddelik bir eylem planı açıklandı.
Önemli gelişmeler bunlar.
Duruşun sebebi de, ABD’nin büyükelçiliğini Kudüs’e taşımasına karşı düzenlenen protesto gösterilerine İsrail’in aşırı güç kullanarak mukabelesinin 60’ın üzerinde Filistinli’nin canına mal olmasıydı. Aynı gösterilerde, binlerce Filistinli de İsrail askerlerinin orantısız güç kullanması sonucu yaralandı.
İslam Dünyası İstanbul’dan tek ses halinde dünyaya buna sessiz kalınamayacağı mesajını verdi.
Bu arada, Birleşmiş Milletler’in (BM) Cenevre merkezli İnsan Hakları Konseyi de (İHK) konuyu görüşmek üzere toplandı aynı gün ve oradan da İsrail’in Filistinlilere reva gördüğü muameleyi soruşturmak üzere bir komisyon kurulması kararı çıktı.
Konsey olağanüstü toplantısında yaptıklarından dolayı mümkün olan en şiddetli dille İsrail’i kınadı da.
Bunlar oldu da ne oldu?
Ya da bundan sonra ne olacak?
Hiçbir şey. Keşke bir şeyler olsa, ama olmayacağına herkesle iddiaya girebilirim.
Durun en iyisi size fazla uzak olmayan geçmişten bir olayı hatırlatayım:
Gazze’de 27 Aralık 2008 ile 18 Ocak 2009 tarihleri arasında çıkan olaylarda 1400 Gazzeli İsrail askerleri tarafından öldürüldü; aynı çatışmalarda 13 de İsrail askeri öldü. Vicdan sahibi her insanı isyana sevk eden olaylardı yaşanan ve BM’nin İnsan Hakları Konseyi yaşanan olaylarda suçluyu tespit etmek üzere 2009 Nisan ayında bir soruşturma komisyonu kurdu.
Komisyonun başına Güney Afrika’dan Musevi bir hukukçu olan yargıç Richard Goldstone getirildi. Komisyonda bir uluslararası hukuk profesörü (Christine Chinkin), İrlanda ordusundan bir albay (Desmond Travers) ile Pakistan Anayasa Mahkemesi’nde davalara giren bir hukukçu (Hina Jilani) yer alıyordu.
Yargıç Goldstone Güney Afrika’daki ayrılıkçı rejime muhalefeti ve Yugoslavya ile Ruanda’da işlenen savaş suçlarına bakan uluslararası ceza mahkemesindeki mesaisiyle tanınan Saygın bir hukukçuydu.
Dediğim gibi, kendisi Musevi’ydi de…
İsrail komisyona daha ilk günden karşı çıktı ve beklenenin aksine Goldstone’un komisyon başkanlığını üstlenmesinden de hiç memnun olmadı.
O zaman da başbakanlık koltuğunda oturan Benjamin Netanyahu, İsrail hükümeti ile basını komisyonun güvenilirliğini sarsmak için ellerinden geleni yaptılar.
Komisyon üyelerine çalışmaları sırasında her türlü engel çıkarıldı.
Sonunda, Eylül 2009’da, komisyon 574 sayfalık dengeli bir rapor yayınladı. Filistin tarafına da bazı önemsiz suçlamalar yöneltse bile İsrail’in sivilleri hedef aldığını, orantısız güç kullandığını kayda geçiren bir rapordu bu.
Dün İstanbul’da toplanan İslam Zirvesi tarafından teklif edilen, BMİHK’nın da kurulmasına karar verdiği komisyonun hazırlayacağı raporun, Goldston ile üç üyenin imzasını taşıyan 574 sayfalık Gazze raporundan daha keskin bir dile sahip olacağını sanmıyorum.
Nitekim, rapor üzerine İsrail, komisyonun Musevi başkanı yargıç Goldstone’u dini bakımdan ‘düşkün’ ilan etti ve torunu için düzenlenen dini bir törene Güney Afrikalı Musevilerin katılmaması için dinadamlarına baskı da yaptırdı.
‘‘O kadar gürültü koparan raporun akıbeti ne oldu?’’ diye soracak olursanız zihninizi boşuna yormuş olursunuz.
Hiçbir şey olmadı çünkü.
İsrail bunu hep yapıyor
İsrail BM’yi ve kararlarını bugüne kadar hiç kâle almadı, Goldstone Raporu’nu da almadığı ve kurulması istenen yeni komisyonun raporunu da kâle almayacağı gibi.
Oysa, 1945 yılında kurulan BM, 1948 yılında bağımsızlığını ilan etmiş olan İsrail’i, aynı yıl aldığı, 1947-1948 Arap-İsrail savaşı sonrasında memleketleri dışında kalmış olan Filistinlililer’in evlerine dönmesini ve kendilerine tazminat ödenmesini öngören 194 sayılı BM kararını tanıması ve yerine getirmesi şartıyla üyeliğe kabul etmişti.
BM’nin 194 sayılı kararı da, daha sonra aldığı onlarca başka kararlarıyla birlikte, İsrail tarafından bugüne kadar uygulanmadı.
Her fırsatta bildiğini yapıyor İsrail ve her defasında da hem topraklarını genişletmeyi hem de kendisini BM kararlarıyla kınayan ülkeler tarafından tanınmayı sürdürmeyi beceriyor.
Filistinliler 1947’den beri evlerine dönemiyor.
Son bir not:
BM’nin yeni genel sekreteri Antonio Guterres, geçen yıl 5 Haziran’da, 1967 Arap-İsrail savaşının 50. yıldönümünü vesile sayarak, bağımsız bir Filistin Devleti kurulmasının zamanı geldiğini duyurdu. Batı Şeria, Doğu Kudüs, Gazze ve Suriye’ye ait Golan tepelerinin İsrail işgali altında kalmasının Filistin halkına ağır insani yükler getirdiğini de özellikle vurgulayarak…
O açıklamanın üzerinden bir yıl bile geçmeden yaşadıklarımıza bakın durumu daha iyi anlarsınız.
ΩΩΩΩ