İstanbul’a ‘zoraki başkan’ senaryosu.. WP’ye göre, Trump Türkiye’den öğrendiğini ABD’ye taşıyor…

33
Reklam

Politikayla öyle çok yakından ilgilendiğini hiç hatırlamadığım bir yakınım, son haftalarda neredeyse saati saatine arayıp benden güncel bilgi almaya çalışıyor.

“Yüksek Seçim Kurulu’ndan (YSK) yeni bir haber var mı?” diye soruyor sözgelimi; “Henüz beş günlük süre dolmadı” cevabını vermeme rağmen bir saat sonra aynı soruyu bir kez daha yineliyor.

Eminim sizin çevrenizdeki insanlar da farklı durumda değiller.

Acaba YSK üyelerinin aile fertleri, dostları, arkadaşları ne yapıyor?

Onlar birinci elden meraklarını giderebilecek durumdalar; herhalde onların ailelerinde de aynı muhabbet yemek masasında sürüyordur.

Ya YSK’nın vereceği karardan birebir etkilenecek politikacılar merak konusunda ne durumdalar?

Ekrem İmamoğlu? Binali Yıldırım?

Yeni senaryo: Başkan Binali Yıldırım

Reklam

Herkes her şeyi okuyacak değil. Güneri Cıvaoğlu‘nun köşesine taşıdığı son senaryoyu duymamış olabilirsiniz. En iyisi ilgili bölümünü dikkatinize sunayım:

“Şimdi bir soru:
‘Ya Yüksek Seçim Kurulu İmamoğlu’nun seçim mazbatasını iptal ederse?’
Yani…
‘İstanbul’da itiraz konusu oylardaki sakatlıklar seçim sonuçlarını değiştiren sayıdadır. Binali Yıldırım’ın oyları öne geçmiştir. O halde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Binali Yıldırım’dır’ gerekçesiyle hüküm verirse. (Dün sabah Habertürk’ün Ankara temsilcisi bu ihtimale işaret etti.)
Evet…
Herkes ‘seçimin iptali’ gibi bir ihtimal üzerinde tartışırken, gündeme bu ‘ters köşe’ gelirse!
Burada bir hatırlatma yapayım…
YSK’nın kararına itiraz mercii yok.”

Nasıl buldunuz bu yeni senaryoyu? YSK seçimi iptal etmiyor, yenilenmesine karar vermiyor, İmamoğlu‘nun mazbatasını alıyor ve Yıldırım‘a teslim ediveriyor…

Galiba itirazlar üzerine değişik dört olayda seçim kurulları tam da bu senaryoyu hatırlatan kararlar vermiş, seçildiğini ilan ettikleri kişiden mazbatayı geri alıp ikinci geleni galip ilan etmiş…

Alıntıladığım yazının çıktığı gün, yeni tanıdığım biriyle sohbet ederken, bu senaryoyu kendisine aktardığımda, muhatabım beni de şaşırtan bir tepki verdi.

Hayır, tepkisi senaryonun sakilliğine değildi.

Şunu dedi: “İyi de, Binali Yıldırım başkan olmak istemiyor ki…”

İrkildim. Sonra üzerinde kafa yorduğumda, Binali Bey’in seçim öncesinden başlayarak sonrasında daha da kendini belli eden müstağni hali, muhatabımın tespitinin doğru olabileceğini düşündürdü.

Reklam

Gerçekten de, YSK bu senaryoya uyan bir karar verirse, galiba İstanbul’u ‘zoraki bir başkan’ yönetmeye başlayacak…

‘Zoraki diplomat’ımız vardı, senaryo doğru çıkarsa yakında bir de ‘zoraki belediye başkanı’mız olacak…

[Edebiyatımıza pek çok alanda önemli eserler kazandıran Yakup Kadri Karaosmanoğlu, başta samimi olarak desteklediği politikalardan sapmalar yaşandığında duyduğu huzursuzluğu Kadro dergisindeki yazılarında belli edince, Atatürk tarafından -hayır, elinden kalemi alınmadı- büyükelçi olarak yurtdışına gönderilmişti (1934). Ülkemizi temsil ederken yaşadıklarını ‘Zoraki Diplomat’ adını verdiği anılarında (1955) anlatır.]

Yanlış anlaşılmasın, ben YSK’nın böyle bir karar vereceğini sanmıyorum. Bir kere, İstanbul’da AK Parti tarafından itiraz edilen usulsüzlükler, ilçeler ve illerdeki seçim kurulları ile YSK’nın görev alanına giren konularda. YSK üyeleri devletin değişik yargı kurumları tarafından en kıdemli üyeleri arasından seçiyor. Şimdiki YSK üyelerinin görevleri bitmişti, hükümet sürelerini bir yıl daha uzattı.

Bir nokta daha var: Oylar birkaç kez yeniden sayıldı ve her sayımda Ekrem İmamoğlu‘nun oyları önde çıktı. Sayım da durdu. YSK şimdi yalnızca usulsüzlük iddialarıyla ilgileniyor.

Herhalde hukuk içerisinde kalarak bir karara varacak ve insanları daha fazla merakta bırakmadan sonucu açıklayacaktır YSK.

Bir Amerikalı tezimin farkına vardı

Seçimin yenilenip yenilenmeyeceği yalnızca benim çevremde hatta ülkemizde yakından izlenmiyor; hemen her gün pek çok ülkenin muteber gazetesinde de konuya ilişkin haberler ve değerlendirme yazıları çıkıyor.

Değerlendirmelere göz atarken biri özellikle ilgimi çekti.

Washington Post‘tan Matt O’Brien‘ın yazısı

Yazının başlığı şu: “Trump Türkiye’nin ekonomisine yapılan en kötü şeyi aynen taklit etmek istiyor…”

Başlık beni güldürdü.

Tezimi hatırlayın: Şu sıralarda dünyanın değişik ülkelerinde meydana gelen pek çok gelişme ilk olarak Türkiye’de denenmiş oluyor. Türkiye bir deney kabı gibi. Burada denenen sonraları başka yerlerde uygulamaya konuluyor.

O’Brien de bunu keşfetmiş. Donald Trump‘ın bizde Merkez Bankası konusunda denenmiş uygulamaları kendi ülkesine ithal etme hazırlığında olduğunu Amerikalı okurlarına duyuruyor…

Etrafımdakilerden İstanbul seçimine ilişkin en son gelişmeyi soranlara “Önümüzdeki haftayı bekleyin” diyordum. O hafta geldi. Umarım, YSK’dan herkesi -bu arada Binali Yıldırım‘ı da- rahatlatacak bir karar çıkar…

ΩΩΩΩ

Reklam

33 YORUMLAR

  1. *******
    ….
    Önce hakkı savunmuşken,
    AK’a KARA karışmışken,
    Güven nasıl tazelenir,
    Yolsuzluğa göz yummuşken?..

    Atamada pek müthişler!..
    Ziyan zebil, sefil işler,..
    Ehliyetse, koltukta mı!?
    Ne işler var, ehil ister!…
    …..
    ********

    • *******
      ….
      Olabilir, olmaz değil!…
      Bu ülkede herşey kabil,
      Burası Turkiye beyler,..
      İnsanlar var ziyan zebil!…

      Seçim, aday, yenilenir…
      AK Partisi ümitlenir…
      Daha önemlisi beyler,
      Güven nasıl tazelenir?…
      ….
      *******

    • 193 milyon seçmenin bulunduğu Endonezya’da, 17 Nisan 2019’da düzenlenen seçimlerden sonra milyonlarca oyu uzun saatler boyu ve haftalarca saymak zorunda kalan sandık görevlilerinin 272’si yorgunluk kaynaklı hastalıklar nedeniyle ölmüş, 1878 kişi de hastaneye kaldırılmış. Türkiye’nin seçmen sayısı Endonezya’nın dörtte birinden fazla. İstanbul seçimleri yenilenirse önceden tedbir almakta fayda var. Zira itirazların sonu gelmeyecektir.

  2. Fehmi bey! Bilindiği gibi, Binali bey, İBB başkanlığıni garantilemiş Bilal Erdoğanin dublör’olarak katilmışmidi?
    Size “Binali Yıldırım başkanlığı istemiyor”
    diyen dostunuz doğru soylemiş.

    Bizden ithal edilenlere gelince! Gazetelerin ne yazdiğini bilmem ama,Televiziyonlardaki tartişma ptoğramlarinda Trumpin bizimkilerden öğrendiği “servetini dışariya vergisiz kaçirabilmek için çakma yardim vekfilari kurdurarak yatirim yaptiğini ve yapmayada devem ettiğini + milleti kandirmak için seçimlere yakın epeyce vatandaşlari kurban verip propoganda ile tekrar seçimleri kazanabileceğinden sık sık söz edildiğini iyi biliyorum …
    Bu nedenlerden dolayi 335 miliyonluk bir ABD 1 Trumpla başa çikamiyor.
    Bizimkiler nasil çiksin.

  3. Akp kanadı İstanbul seçimlerinde şaibe olduğunu iddia ediyor fakat İstanbul’da 24 ilçeyi kendilerinin kazandığını ve halkın tercihinin gene kendileri olduğunu belirtiyorlar.Adama sormazlar mı “MADEM ŞAİBE VAR 24 ilçeyi nasıl kazandın”.Debelendikçe çamura batma misali,Akp heyeti İstanbul seçimlerindeki yenilgiye kılıf uydurdukça temelli komik duruma düşüyor.

  4. Fehmi bey, güzel diyorsun da sayılan 10’da bir oyda, 29000 olan fark Binali Bey lehine 14000’e düştü. Acaba geri kalan 10’da 9’da ne kadar hata(veya hile) yapıldı? Bu soru akıllarda kaldığı sürece bu seçimin üzerindeki kuşkular kalkmaz. Bununla ilgili pek çok şehir efsaneleri ortaya çıkar.

    • Seçimin çeşitli aşamalarında ortaya dökülen bazı rakamları kullanarak herkes kendine göre algı yaratmaya çalışıyor. Kimi medyada yazılanlara itibar etmeyin, doğrusu şudur :

      Önce tüm sandıkların sayılması tamamlanmıştır. Daha sonra mutad bir işlem olarak birleştirme tutanakları tekrar kontrol edilerek sonuç kesinleştirilmiştir. İmamoğlu – Yıldırım = 20.388. Daha sonra itirazlar üzerine tüm İstanbul’da geçersiz oylar ve bazı ilçelerde oyların tamamı sayılmış ve sonuçlar kesinleştirilmiştir. İmamoğlu – Yıldırım = 13.729

      Farkın değişmesinin ana nedeni bazı seçmenlerin mühür dairesi yerine parti logosu üzerine mührü vurmasıdır. Bu durumda ya mühür görülmemiştir yada YSK iyi eğitim vermediği için bazı sandıklarda bu tür oylar geçerli başka bazı sandıklarda ise geçersiz sayılmıştır.

      Diğer itirazlar ise asap bozucudur. Seçmen listeleri, sandık kurulu üyeleri ve başkanları idarenin (İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve YSK) bilgisi ve kontrolü altında düzenlenir. Buna göre “biz seçim düzenini iyi kuramamışız, seçimleri tekrar edelim” demektedirler. İktidar partisi bunu diyemez, zira ne malum ileride lazım olur diye bunları kendilerinin planlamadığı !

      • Fatih Kemal bey, güzel anlatıyorsunuz da şu soru kafamızı karıştırıyor. Sizin de belirttiğiniz “Daha sonra itirazlar üzerine tüm İstanbul’da geçersiz oylar ve bazı ilçelerde oyların tamamı sayılmış ve sonuçlar kesinleştirilmiştir. İmamoğlu – Yıldırım = 13.729” olayında neden hep yanlışlıklar Binali bey aleyhine ve düzeltmeler Binali bey lehine çıktı? Bu fark değişimi az değildir. Bu söz konusu hata ve düzeltmeler bir birine yakın oranda olsaydı makul görülebilirdi. Ama nedense genellikle yanlışlıklar Binali Beyin aleyhinde oluşmuş .

        • İstanbul’daki tüm geçersiz oylar (400 bine yakın) tekrar sayıldı. Parti logolarına basılan mühürler bu sefer geçerli sayıldı. Bu hatayı Binali Bey’e oy verenler Ekrem Bey’e oy verenlerden daha çok yapmış. Mesele bu ve tek taraflı değil.

    • Yanlış biliyorsun,geçersiz oylarda fark 6 bin civarı düştü.Sayım 20 bin küsürlerden başladı 13 bin 700 küsürde bitti.Akp seçmeni genelde hatalı oy kullandığı için tekrar sayımda o oylar geçerli hale geldi.Umduğunu bulmayan akpliler ,seçim yenilensin diye mızıkçılık yapmaya başladı.

  5. AKP’li Ali İhsan Yavuz İstanbul seçimi için tarihe geçen bir laf etmişti : “Hiçbişey olmasa bile kesinlikle birşeyler oldu”. Dün buna en yukarıdan bir açıklama geldi.

    Erdoğan demiş ki : “İşçi statüsündeki banka memurlarını sandık kurullarına başkan atamışlar. Bu çok büyük bir organizasyon”.
    Peki bu durumda ne olmuş oluyor ? Çok açık. Malum olduğu üzere, işçi statüsündeki banka memurlarında hipnoz yeteneği vardır. Bunlar oy pusulalarındaki tercih oylarınının sandık kurulu üyelerince kendi istedikleri gibi görülmesini sağlayabilir. Eh bu da tabi ki seçim sonucunu etkiler. Haydi YSK görevini yap bakalım !

    Not : Sandık kurulu başkanlarını ve yedeklerini idari makamlar belirliyor. (İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve YSK). Buna göre “çok büyük organizasyonu” yapan kendileridir.

  6. bir-zen hikayesinde üstat öğrenciye ağaya kalk ve bir adım at der, öğrenci ayağa kalkıp bir adım atar. sonra üstat bu adımı atmamış olmayı dene der. öğrenci duraksar, şaşırır, ne yapacağını bilemez. üstat işte, der bir adım attın ve başka bir noktadasın. değiştirme ihtimalin yok, artık her ne yapacaksan bulunduğun noktadan hareket etmek zorundasın.
    İstanbul seçimi yapıldı ve İmamoğlu kazandı, artık her ne olacaksa bu noktadan hareket edilmek zorunda. seçimin tekrarı doğru bir yaklaşım değilken, mazbatanın yıldırıma verilmesi hepten yanlış olur. neredeyse 20 yıla yakın iktidarını koruyan bir partinin büyük şehirleri kaybetmesi şaşılası değildir, çünkü partiler değil, adaylar öne çıkmıştır, İmamoğlu da yavaş da parti logolarını mümkün olduğunca gizlemişler, kişisel varlıkarını öne çıkarmışlardır. çünkü ekonomi sıkıntılıdır, çünkü uzun yıllar süren iktidar hantallaşmış ve bozulmaya başlamıştır. öte yandan muhalefet ortaya somut hiçbir şey koyamamaktadır, kayda değer hiç bir söylem ve çözüm üretememektedir. iktidar ne kadar hamaset üretiyorsa ki o nedenle büyük şehirleri kaybetmiştir muhalefette daha fazla hamaset üretmektedir ki o nedenle bu konjonktürde bile oyunu arttıramamıştır iktidar ne kadar polemik ve kutuplaşma üretiyorsa muhalefette fazlasını üretmektedir. o nedenle bugün belediye seçimleri yapılsa büyük şehirleri yine aynı kişiler kazanır, genel seçim yapılsa yine akp kazanır, yine en yakın rakibine büyük fark atar, yine cumhur % 50 yi rahat geçer, yine muhalefet yerinde sayar. iktidarın ve muhalefein gerçekleri değişmediği sürece aldıkları sonuçlar da değişmeyecektir. lakin her şeye rağmen bu seçimde bir eşik geçilmiş iktidar ne yaparsa kazanmanın çantada keklik olmadığını, muhalefet azıcık kıpırdanmanın bile bir sonuç ürettiğini görmüşlerdir. ümidim bu sonucun tüm partiler tarafından doğru okunup, partilerin ve aslında hepimizin sonucu ülke yararına olacak şekilde hizmet arttırarak, çözüm üreterek kendi lehine çevirmeye çalışmasıdır.
    hamaset üretmek, önüne gelene hezeyanla saldırmak, kibir satmak, iftira atmak, köfte kuruş hesabı yapmakla fayda üretmiş olunmaz, bozgunculuk borazanı çalınır, ancak ülke düşmanlarının türküsü söylenir. bu da sistemin ve devletin kimseyle boşu boşuna derdi olmadığını gösterir…yalancının mumu yatsıya kadar…

    • Yazdıklarınıza katılıyorum. Çok uzun süre başta kalmak iktidarı hantallaştırmış ve her alanda yozlaşma artmıştır. Fakat çözüm, doğan görünümlü şahin gibi CHP görünümlü SHP olamaz. Gerçi CHP’de son yıllardaki özüne dönüş çabaları memnuniyet verici fakat henüz yetersiz. Bu durumda merkez sağda kurulacak yeni bir parti Türkiye için çözümün anahtarı olabilir.

      • fatih bey merhaba! daha kurulmamış bir partinin çözüm olacağını iddia etmek biraz afaki değil mi?
        – daha henüz parti kurulmadı. partide kimlerin olacağı, proğramının ne olacağı, felsefesinin, yapmak istediklerinin neler olduğu vb. daha hiçbirşey belli değil.
        – belki bir değil birden fazla parti kurulur.
        – birtakım söylentiler var ama henüz kesinleşmiş birşey yok.
        – daha önce fehmi bey yeni partinin iktidar olacak kadar oy alacağına dair istatistikler olduğunu yazdığında da aynı şeyi söyledim:
        – herkesin kafasında bir parti imajı var ve ona göre “yeni parti kurulursa yeni partiye oy veririm” diye söylüyor. fakat yeni parti ete kemiğe büründüğünde o partiye oy vermeyebilirler. bu arada fehmi beyin ak partinin yeni parti ile ittifak kurabileceğine ilişkin uyarısını da hep aklımda tutuyorum.
        – yeni parti ile ilgili de ortaya çıkan ve sonra kapatılan web sitesine şöyle bir göz atmıştım da, hala 4 eğilimin birleştirilmesinden bahsettiğini görünce pek derinliği olmadığını düşünmüştüm. davutoğlu ile bağlantılı mıydı o site bilemiyorum.
        – bir de yeni parti kuracaklar için (özel olarak gül ve davutoğlu ekibi için) bir tavsiye:
        – Yeni partiyi hemen kurmayın. önce çıkın, gördüğünüz yanlışlar üzerine eleştirilerinizi yapın. yapılması gerekenler konusunda görüşlerinizi açıklayın. toplumda bir zemin oluşsun. seçimler gündeme geldiğinde (yaklaştığında) yeni parti için elde neler birikmiş ortaya çıkar ve siz ortaya çıkan verilere göre partileşme ve/veya ittifaklar kurarsınız. toplumun beklentilerini, düşüncelerini öğrenirsiniz, ona göre politikalarınızı gözden geçirirsiniz vs.
        – Yeni partiyi hemen kurarsanız, kısa süre içinde duvara toslarsınız.
        – tavsiyen zerinde düşünürseniz hem siz hem de ülke için daha yararlı, daha sonuç alıcı olur.

        • Çözüm olur demedim. Çözümün anahtarı olabilir dedim. Bekleyip göreceğiz.
          (Bir yiyecek küflenirse artık onu yiyemeyiz, çöpe atarız).

          • Reis, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğunda, mesaiye kendi arabasıyla gider, kardeşini belediye sınırlarından içeri sokmaz idi.

            Tam bir efsaneydi.

            Şimdi ise Kanuni Sultan Süleyman’ı kıskandıracak bir ihtişamda hayat sürüyor.

            Siyaset bozuyor bizde.

            Şimdi yeni bir parti kurulsun. Sayın Gül, Sayın Davutoğlu veya başkaları kursun.

            Reis’in vaktiyle kendi arabasıyla mesaiye gitmesi gibi kendi motosikletiyle mesaiye gidip gelsin. Öğlen yemeğinde de, İmamoğlu’nun antrikot muhabbeti gibi, bir gün pırasa bir gün kapuska yesin (askeriyenin en meşhur yemeği). Derken, hooop saray.

            Bir 20 yılımız da öylece geçiversin.

            Başkaca çözüm düşünmek gerek. Bir delikten 2 defa ısırılmamak gerekir. Biz 38 defa ısırıldık ama yine de delik aynı yerinde duruyor.

            Şahsen Reis’i eski haline döndürmek çare diye düşünüyorum.

            Bunun için ilk etapta etrafındaki gizli 28 Şubat zihniyetindekileri deşifre ettirip onlardan kurtulmasını sağlamak gerekiyor.

            O da neredeyse imkansız gözüküyor. FETÖ’cüleri bile geçmişler gizlenmekte. Said-i Nursi Hazretlerini bile habire zikreder olmuşlar. Hoş Üstad Hazretlerinin adını yazarken-anarken yakayı ele veriyorlar. Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin adını.

            Yakında onu da düzeltir devam ederler.

            Vaktiyle bir kısım Risale-i Nur talebeleri Demirel’e “Efendim, mecliste 1-2 tane de Risale-i Nur talebesi olsa keşke” demişler. O da “ben varım ya” demiş.

            En son demlerinde “Kur’an günümüze hitap etmiyor” gibi bir kelam sarf etmiş idi “Nurlu Süleyman”.

          • Süleyman Demirel “Kur’an günümüze hitap etmiyor” dediyse Sn Erdoğan altta kalır mı? o da bir şeyler söyler. Söylemiştir de nitekim. Geçen sene bazı beyanatlarıyla dikkati çekmişti (sanki birilerinin sözcülüğünü yapıyor şeklinde yorumlara sebep olmuştu). Medyadaki bu beyanatı dolayısıyla, Fehmi bey şöyle bir sorgulamada bulunmuştu “İslam’ın güncelleşmesinden’ ve 14 asır önce gelmiş hükümlerin bugün uygulanamayacağından söz edebildi Cumhurbaşkanı Erdoğan” http://u0i.626.myftpupload.com/islam-dini-tartismasini-guncellemek-bakin-tartisma-bana-neler-hatirlatti/

            “İslam günümüze hitap etmiyor” türünden çıkarımlar kişinin kafasındaki “İslam” algısının ne olduğuna bağlıdır, İslam’dan ne anladığına bağlıdır; bir yorum meselesidir. S. Demirel, mezarına kapanmadan önce, “hitap ettiğini” gösteren kimbilir nice ileri toplumlar kendisine gösterilmiştir/malum olmuştur. Sıkıntı İslam değildir, on temsil eden dindarların kötü amelleridir.

            En basitinden, ülkemize ve Dünya’ya çeki düzen verecek, uygulanabilecek bir yığın hükümleri varken, bu konuda bahane aramak milli ve yerli bir ayıp olmuyor mu? CHP on yıllarca bu ayıp ile varlığını sürdürmedi mi? Mazbatayı kaptırmazsa, bakalım İmamoğlu bu ayıp tamburundan kurtulabilecek mi?

      • anladığım kadarıyla pek çok kişi için ortak payda yeni bir parti.
        mevcut siyasi muhalefet partilerinin bu topluma sunabilecekleri hiç bir şey yok. olsaydı zaten seçmen bunu algılar ve umut gördüğü yere yönelirdi. payda da yeni bir parti üzerinde anlaşmaya karşın payda beklentiler farklı olabilir.
        benim beklentim toplumda sayılıp sevilen gazeteci, akademisyen, aydın, hukukçu, eğitimci, sağlıkçı kim varsa gedikli siyasetçi olmamak koşuluyla bir araya gelsin, sivil toplum kuruluşlarından esnaf odalarından, cemiyetlerden, halktan insanları toplasın ve bir türkiye partisi kurulsun, tarım ve teknoloji merkez olsun, eğitim ve hukuk taşıyıcı kolonlar. ilk iş üzerinde çok iyi çalışılmış bir check-balans sistemi oluşturmak ve bunun sözünü vermektir. çünkü yönetim sistemi insan üzerinden çalışır, en iyi sistem kötü bir insanın elinde yakıcı-yıkıcı olurken abd deki gibi, en kötü sistem iyi bir insanın elinde yapıcı ve onarıcı olabilir. tunceli ve maçoğlu iyi bir örnek. ideoloji, merkezsağ-sol lüksümüz kalmadı gibi. ortak değerler üzerinden yola çıkılacak. bileşenlerimiz de oranları da belli değil mi, türkiye yi yeniden keşfedecek değiliz aslında.yönetim sisteminden çok kontrol sistemi önemli bu da siyaset üstü insanlara verilmeli, elbette insanların deneyimlerinden faydalanılmalı ama aktif siyaset yerine danışmanlık gibi görevlerin saygın isimler için bu günden sonra daha faydalı olacağına inanıyorum. partilerden ayrılan kişilerin kurduğu yeni partileri, ip örneğinde olduğu gibi başarısız bulmasam da sunabileceklerinin sözü edilmeye değer olmadığını düşünüyorum.
        yine her şey zaman meselesi ve ben de şartlar olgunlaşana kadar akp nin kadrolarını yenileyerek ve önemli değişiklikleri gündeme taşıyarak bu sürece hizmet edeceğine inanmak istiyorum, elbette değişim kaçınılmaz ve beka kimseye kısmet olamaz.

        • Geniş konsensus bizde tutmaz.Millet muhalefette dişe dokunur bir şey göremiyor,bu net.Görebilseydi eğer bu ekonomik şartlarda iktidar tarihi bir yenilgi alırdı.Şimdi yeni bir oluşum hamlesi var fakat hali hazırda yeniler var iken-Fatih Erbakan gibi-neden teveccüh görmüyor? Siz deyin toyluğuna hükmediliyor ben diyeyim kadro zayıflığına. Bizim muhafazakarlar için Erdoğan bir sembol kahraman.Erdoğan’ın şahsi kabiliyeti zaten partiyi ayakta tutmaya yetiyor.Erdoğansız bir Ak Parti koca bir hiçtir.Davutoğlu cephesi bunu bilmiyor mu? Elbette biliyor ve temkinli adım atıyor.Ekonomik krizin dar gelirliyi iyiden iyiye silkelediği vakitte partiyi kuracakları kanaatimdeyim.Başarılı da olacaklarını tahmin ediyorum.

          • sonuçta hattat, söylediğim üzere yeni bir parti ihtiyacı konusunda ortak bir payda oluşmuş durumda. belki siz Davutoğlu-gül eksenli bir partiye başta sıcak bakarken, ben temkinli yaklaşabilirim. kendi sebeblerimi sıralayabilirim lakin iş dönüp dolaşıp, inandırıcılık ve samimiyete, önümüze ne koyduğuna gelecek. güç eline geçmediği sürece durum herkes için belirsizdir, güçten kendini nasıl koruyacak bana onu anlatsın. tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkanı misali, siyasetçinin dönüp dolaşacağı yer rant pazarı olmasın. eteri gider, beteri gelir, toku gider, açı gelir…
            geniş konsessus konusunda her ne kadar haklı olsanız da ihtiyacımız olan budur. başarmanın bir yolunu bulmak zorundayız, yanıp yıkılmadan, parçalanıp dağılmadan. bu da yine doğru paydayı bulmaktan, doğru kriterleri koymaktan geçiyor, particilik gözetmeden. geniş konsessus olabilecek en geniş konsessus anlamına gelir, herkesi kucaklayacağız anlamına gelmiyor, gelmesi de mümkün değil…

          • Öncelikle, seçimler öncesi yazdığım bir yorumda, “binali yıldırım istanbulu alsın diye aday mı yapıldı yoksa partiden uzaklaştırıldı mı?” diye bir soru sormuştum. o soru sadece binali yıldırım için değil, sayın zeybekçi ve herne kadar o soruyu sorarken aklıma gelmese de, sayın özhaseki için de geçerliydi. O sorunun geçerliliği, hem fehmi beyin bugünkü yorumunda hem de, kızılcahamam toplantısında (eğer aklımda yanlış kalmadıysa) binali yıldırımın yer almaması ile daha bir ortaya çıktı.
            – İkinci olarak ise, “çözüm olur demedim, çözümün anahtarı olabilir dedim” şeklindeki, benim yorumuma yaptığı düzeltme hakkında yazmak istiyorum. eğer bu cümledeki “olabilir” ifadesini “olmayabilir de” şeklinde alırsak, itirazı kabulümdür.
            – fakat yine aynı yorumda, “Fakat çözüm, doğan görünümlü şahin gibi CHP görünümlü SHP olamaz.” ifadesinin önyargılı, yanlış bir değerlendirme olduğunu düşünüyorum. Çünkü herşeyden önce, hem chp, hem iyi parti, hem saadet partisi, hem de akpde, toplumdaki değişimin nüveleri var. bu nüvelerin ne şekilde gelişeceğini kimse bilemez. bu nüveler geliştiğinde, gerçekten de toplumun ihtiyaçlarına cevap veren, değişime cevap veren, toplumun çoğunluğunu kucaklayan bir yapıya da dönüşebilir, bu nüveler chp içinde yok olup gider, ordan yeni bir parti de çıkabilir. Yani sonuç itibariyle, fatih beyin değerlendirmesi önyargılı bir değerlendirme.
            – Burdan yine, yeni kurulacak partinin çözümün anahtarı olabileceği saptamasına dönmek istiyorum. Bu saptama da “olmayabilir de” ihtimalini içerse bile, eksik, yanlış bir değerlendirme.
            – Doğrusu, kurulacak yeni parti de, toplumdaki dönüşen diğer yapılanmalarla birlikte çözümün anahtarlarından bir tanesi olabilir. çünkü yeni kurulacak bir partinin, tek başına çözümün anahtarı olma ihtimali yoktur.
            – gelelim, işin üçüncü boyutuna:
            – Daha önceden de yazdım, yukardaki yorumumda da belirttim.
            – Fehmi bey, kurulacak partinin iktidara gelebilecek kadar oy alabileceğine ilişkin araştırmadan bahsetmişti. Tekrar belirtiyorum:
            – herkesin yeni partiden beklentisi farklı farklı. bu nedenle, kurulacak yeni partinin, iktidara gelebilecek kadar oy alamıyabileceği gerçeğini (yüksek bir ihtimal olarak alamıyacak), gözardı ediliyor.
            – Bu noktada, sayım didem kuz ile aynı düşüncede olmak da değişik bir duygu.
            – Yine bu noktadan olmak üzere, didem hanımın ilave yorumunda sorduğu haklı sorular da önemli.
            – Yani, yeni bir parti, gücü eline geçirdiğinde ne yapacak. ya da, daha genel olarak soracak olursak: yeni parti topluma nasıl bir hizmette bulunacak ve bu hizmeti nasıl yapacak. toplumun çoğunluğu ile nasıl bir konsensus oluşturacak?
            – Yukardaki sorular önemli sorular ve daha ortaya çıkmamış bir parti için, çok büyük beklentiler içine girilmesi pek doğru gibi gelmiyor bana. Ben sadece şu noktada bir beklentinin gerçekleştirme ihtimalini sevdim; yeni parti (burda davutoğlunun kuracağı parti için söylüyorum) akpnin tabanından çalacağı ve akpye güç kaybettireceği için önemli. diğer beklentiler için ise sadece şunu söyleyebilirim, davutoğlu ve ekibinin akp içindeki değişimin nüvesini oluşturduğu noktasında umutluyum. Ancak, chp için söylediğim akp için ya da yeni kurulacak parti için de geçerli. bu nüve nasıl bir gelişim gösterecek. bunu zaman içinde göreceğiz. yeni peşinen, bu nüvenin, topluma büyük hizmetler vereceğini kabul edemem.
            – Yine didem hanımın yorumunda önemli bir diğer nokta da; yeni kurulacak partinin, en geniş konsensusu nasıl sağlayacağı sorusudur.
            – Bence, hem şu anki var olan partiler, hem de yeni kurulacak parti ya da partiler, demokrasi için, insan hakları için, hukukun üstünlüğü için, toplumun çoğunluğunu kucaklayabilmek için, ülkenin daha iyi bir ülke olabilmesi için, neler yapılması gerektiğini, hangi ilkelere sarılınması gerektiğini, hangi ortak noktalar çerçevesinde biraraya gelmek istediğini ortaya koymalıdır. Yoksa şu andaki yürüdüğü şekilde, yani ortak aday belirleme şeklinde, uzun vadede, büyük dönüşümün, geniş konsensusun ortaya çıkması biraz zor, zordan daha önemlisi de, kör-topal olacaktır.
            – bence üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken noktalar bunlar.
            saygılarımla.

        • Secimi. muhalefet kazanmis. degil Akp kaybetmistir.Aradaki kucuk. fark. milletin. Akp ye verdigi bir uyaridir.
          Dusunun. bir kere ulke bukadar sikintidan kirilirken sirketler patir patir dokulurken gelecege donuk hic bir umit priltisi yokken iktidar % 50. oy alabiliyor.Burada sorgulamasi gereken muhalefetdir.Boyle bir ortamda biz neden oylarimizi artiramiyoruz diye. kara kara dusunmesi lazim.
          Kendini sorgulayip yonetemeyen bir muhalefetten ne hayir gelecek gorecegiz.
          Akp nin yerinde olsam hic. itiraz etmezdim .
          Nasilsa. bir sonraki secimi tekrar kendileri. alir.Seksenli yillarin sonunda tuzla piyade okulunda askerlik yaparken su yerine. fruko gazozuyla tras olurduk.Bu gunleri tekrar yasayacaguz. herhalde.

  7. Bizim merkez bankamızın yönetimi ve her şeye rağmen döviz rezervleri altın çağını yaşıyor; ve abd başkanı bu deneyimi ülkesine taşımak istiyorsa, yakında maduroyu da beyazsarayında ağırlayacak demektir..:) kendi başlarını yesinler inşallah..!

  8. İlahi Fehmi bey, ”Umarım, YSK’dan herkesi rahatlatacak bir karar çıkar”.. böyle mi yani?

    Hiçbirimizin aklına gelmeyen -olur ki, onun için de bir kulis bilgisidir- G. Civaoğlu’nun dillendirdiği gerçekleşmezse, YSK’nın vereceği karar için geriye iki seçenek kalıyor. O da; ya iptal kararı olur ki, bu CHP’yi memnun etmez, AK Partiyi sevincinden küplere bindirir; ”yenilemeye gerek yok” gibi bir karar çıkarsa CHP ve muadilleri, derin bir nefes alarak dudakları kulaklarına varacak kadar olur; AK Parti ve cenahı ise bir daha ki seçime kadar ”ölürsem kabrime gelme istemem” türküsünü çağırırlar.

    Yani?

    Yani, YSK ne karar verse de kimseyi memnun edemeyecek! ”İki arada bir derede kalmak” veya eline tutuşturulan ”iki ucu … değnek” misali görev süresi uzatılan YSK üyeleri, bu hukuksuz uzatmanın; onu kabul ederek bedelini ödüyorlar galiba..işleri gerçekten zor ve zor olduğu, karar verme sürecinin uzamasından da belli…

    Tezinize gelince, hani ”Şu sıralarda dünyanın değişik ülkelerinde meydana gelen pek çok gelişme ilk olarak Türkiye’de denenmiş oluyor” dediğiniz..Burada aklıma gelen de şu oldu: Hilary Clington 2016 ABD seçimlerinde Trump’tan daha fazla oy almasına rağmen seçilemedi (kendi yasalarından kaynaklanıyor olsa gerek) ya; G. Civaoğlu’nun dillendirdiği, sizin de yukarıda ”Galiba itirazlar üzerine değişik dört olayda seçim kurulları tam da bu senaryoyu hatırlatan kararlar vermiş, seçildiğini ilan ettikleri kişiden mazbatayı geri alıp ikinci geleni galip ilan etmiş…” dediğiniz ve bir zamanlar konuya dair ”ABD’de pişer bize de düşer” diye tanımladığınız, korkarım bizim de başımıza gelebilir.

    Olmaz olmaz demeyin.

    Zoraki diplomatımızdan sonra (senaryo gerçekleşirse) zoraki belediye başkanımızda olur dediğinizi “İyi de, Binali Yıldırım başkan olmak istemiyor ki…” diye evvelcenek çürütüyorsunuz da..Ama derim ki; Binali bey aday da olmak istemiyordu! Değil mi?

    Şimdi YSK üyeleri, bu zor karar sürecinde, başı iki eli arasında diz çökmüş; ‘ağlarsa halime anam ağlar’ımı mırıldanıyorlar ne?

    Geçekten, buradan bakılınca, onlar için zor bir karar süreci. Ne diyelim, Allah yardımcıları olsun!

    • Sayın mario, şu “fakültedaşınız” hasan beyin “yazınsalından” bişey anlaşılmıyor, belki siz bi parça özetlerseniz biz de anlarız muhakkak bu derinlikli yorumsalını:) tevekkeli dememişler; körlerle sağırlar… “İlahi”ymiş…

      • Biz üç köfte yirmibeş kuruşculara yüz vermezken sen gelmiş beleşe hizmet talep ediyorsun, Romeo the Romantic.

        “Nasılsın adamım? Beklenmedik yerden beklenmedik zamanda gelen ‘provokasyona girişmeyelim Romeocuğum’ ayarını yedikten sonra az buçuk toparlanabildin mi?” diye sordum diye hemen cıvatalar gevşedi sanma.

        Madem o kocamış yaşında (ve üstelik onyıllarını Aydınlık Gazatesi kuponu toplayıp deterjan yanında verilen 100 gramlık sabun misali zararına dağıtılan Doğu Perinçek’in deli zırvası kitaplarına beleşten sahip olup üç kuruşluk aklını Halk Bank’ta hesap açarcasına o aklı evvelin kitaplarına gömdükten sonra) gizli gizli Ahmet Altan kitabı okur hale geldin, Hasan Bey’in yazını önce şöyle üç beş kere bi daha oku bakalım. Yine, “Denedim, ama sökemedim valla. . .” dersen, belki bi güzellik düşünürüz 🙂

  9. “Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” niyetindeler anlaşılan.

    “Neyse ki en azından direk Ak Parti’ye mazbatayı vermediler, seçim yapılacak” deriz.

    Reis’te numaralar çoktur.

    En az 20 yıl daha başımızda. İmkan bulursa 50 yıl hatta.

    Eğer 89 kuruşluk soğanı 10 liraya çıkartıp sonra 2 liraya indirdim diye insanları mutlu etmeyi başarabiliyorsa, 50 yıl kalmanın da bir yolunu bulur mutlaka.

    “OKU!” emrini, “bol bol kitap oku” diye anlayan bizlerin fazla da şansımız yok zaten.

    Teravih aralarında salavat getiririz. “..ümmiyyi ve ala..”.

    Sonra çıkar birileri “Ümmi demek Tevrat okumadı demek, Mekke’li demek…” sıralar durur. Salavat getirme zahmetine (!) girmeden. Aleyhisselatu Vesselam.

    • Bizim türkmencede erdoğan(abi) kızdoğan(abla) demektir:) rabbimize hamdüsenalar olsun; emirülmüminin devletbaşkanımızı milletimize bağışlasın ve uzun ömürler versin… Erdoğanla(abimizle) daha nice hizmet dolu yıllara inşallah! “Düşmanlarınız için ölüm dilemektense, kendiniz için uzun ömür dileyin” ey mankurtlar; sakın ola iki satır kitap falan okumayın yoksa cehaletiniz eksilir..:) ebucehilin nesli…

      • Sayın H.Gayret,

        Bu yazınız Sayın Serdar Turhan’a cevap olsun.

        Emir-el Müminin meselesi de çok mühimdir.

        Nisa Suresi 59. Ayet: “…يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ” ilh.

        “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin, sizden olan ülü’l-emre de.” (Diyanet, https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Nis%C3%A2-suresi/552/59-ayet-tefsiri).

        Özellikle düzeltmeden yazdım.

        Bilhassa devletlu, İslam tarihi boyunca çokça sevmişler bu ayeti ve her daim hatırda tutturmayı becermişler. Ama hakiki manasını değilde istedikleri manayı.

        Sizin de bahsettiğiniz Ebu Cehil nesli ise daha ziyade sevmişler bu ayeti o mana ile. O bahsettiğim “İKRA!” yani “OKU!” emrini “bol bol kitap oku” diye manalandırılmasını sevmeleri gibi.

        En vahim bir nesil var. Müseylemetül Kezzab nesli. Ebu Cehil’den daha da aşağı olan.

        Bilhassa Reis’in etrafını sarmış bir nesil.

        Nasıl ki İman’ın özü, mayası sıdktır, doğruluktur. Küfrün de öze kizbdir, yalandır.

        İşleri, yalanı doğru diye pazarlamak olan bir nesil. Çok şerir bir nesil.

        Bizim de işimiz onlarla. Yani Reis’in etrafını saran bu şer odağıyla. Şair Nef’i misali.

        Yoksa Reis, bizim de Reis’imiz.

  10. İlgili konuda ben de kamuoyunda pek bilinmeyen bir ‘ayrıntı’ya kısaca dikkat çekmek isterim:

    Yüksek Seçim Kurulu’nun aldığı kararlara itiraz edilemiyor. Bu konuda kapı kapalı hukukta. Bunu hepimiz biliyoruz.

    Ama, YSK üyeleri, sanıldığı kadar serbest değiller yetkili oldukları konularda karalar alırken. Hayır, sadece bağlayıcı kanun hükümleri ve içtihatlar değil kast ettiğim şey.

    YSK üyeleri hakkında, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 46, 2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 76-81, 5237 sayılı TCK’nun 257/1 ve 298 sayılı Seçim Kanunun 138. maddeleri uyarınca soruşturma açılması talep edilebiliyor, ve YSK üyeleri ilgili kanun hükümlerine aykırı hareket etmek dolayısıyla Yüce Divan’da yargılanabiliyorlar.

    Benim bildiğimi, mutlaka YSK üyeleri de biliyorlardır.

  11. Yanlış hatırlamıyorsam eskiden “önce Pakistan da denenir, sonra Türkiye de uygulanır” derdiniz. Ben mi yanlış hatırlıyorum yoksa artık Pakistan’da denemeye gerek görmüyorlar mı?
    Saygılarımla.

    • Hüseyin bey selam:) doğrudur abi, eski türkiyeye özgü bir bakış açısıyla evet; 3.dünya ülkelerinin bazıları deneme tahtası olarak da kullanılmıştır: mısır, pakistan veya maalesef bi zamanların “diplomatik cüce”si türkiye… Boşuna saldırmıyorlar yani “uzun adama”..:) O günler 2001 öncesinde kaldı; allahın izniyle memleketimizde ona buna racon kestirmiyoruz artık, ama bu mankurt sürüsü ne yapmalı onu daha çözemedik..? İnşallah sağlığınız daha iyidir, her daim duacıyız…

Yoruma kapalı.