İstanbul’dan son iki günlük izlenimler… (Bu bir siyaset yazısı değildir)…

24
Reklam

İstanbul’un yeni havalimanıyla ilgili yüzlerce yazı okudum; bunların büyük çoğunluğu eseri eleştiren yazılardı. Yerin yanlış seçildiğinden yapılması gerekenin Atatürk Havalimanı’na yeni bir-iki pist eklenmesi olduğuna kadar hepsi de dikkate alınması gereken eleştiriler…

Her yeniliğe karşı çıkma adetimizi bildiğim ve bizde işlerin yolda düzelmesi gibi bir alışkanlık bulunduğundan da haberdar olduğum için okuduklarıma pek kulak asmadım.

Yapılan yapılmıştır, yapılanı yapılmamış yapmak elimizde mi?

Yeni havalimanıyla ilk buluşmayı bu yüzden iple çekiyordum.

Önceki gün yurtdışından gelecek bir yakınımı karşılamak üzere ilk kez İstanbul Havalimanı’na gittim. Uzaktan bile devasa görüntüsü beni şaşkınlığa düşürdü. İçine girmem gerekmediği için işlerin ne denli tatmin edici olduğunu söyleyebilecek durumda değilim.

Herhalde her çalışan, oraya dökülen milli servet uğruna elinden gelenin en iyisini hizmet olarak sunmak gerektiğinin bilincindedir.

Öyle mi acaba?

Trafik yok, ama sorun yine de var

Reklam

Havalimanlarında misafir karşılamak her zaman sorunludur; yeni havalimanında bunun daha da sorunlu hale getirildiğini görmek beni üzdü. Gerçekte sorun olmayan sorun hale getirildiği için…

Sorun nedir: Yurt içi ve dışına gidenler ile yurt içi ve dışından gelenlerin, yani çok sayıda insanın meydana getirdiği beşeri trafik onları uğurlamaya gidenler ile karşılamaya gelenlerin çokluğu sebebiyle trafik sıkışıklığına yol açar. Bu yüzden de, havalimanlarında yolcu çıkışlarında araçların yığılmasına izin verilmez. Dışarıda bir yerlerde eğleşirsiniz, yolcunuz geldiğini bildirir, siz de onun önünde durduğu kapıya doğru yola çıkar hiç beklemeden kendisini alırsınız…

“Bir bakalım, gerekirse çıkar yeniden geliriz” diye düşünerek İstanbul Havalimanı’nın levhalarını takip ede ede yolcu çıkış mahalline vardığımızda araç trafiğinin yok derecede az olduğunu gördük. Önümüzde birkaç araç vardı, bizim beklediğimiz süre içerisinde arkamızda yine birkaç araç… Hepsi bu kadar.

Buna rağmen, bir oto belirdi ve içinde yer alan iki üniformalı görevli, yolcu bekleyenlerin araçlarını çekmesi için megafonla sürekli anons yapmaya başladı.

İyi de, böyle bir uyarı için herhangi bir sebep yoktu ki…

Daha yeni hizmete girmiş bir dev mekana bizler gibi ilk kez gelmiş olanları olağanüstü rahatsız eden bir durumdu bu.

Biri, görevliye, bence çok masum ve olağanüstü geçerli mazeretini bildirdi, yolcusunun pasaport kontrolünden geçtiğini ve valizini almak üzere olduğunu da söyleyerek; görevli karşısındakini kös dinledi, derhal orayı terk etmesini el işaretiyle buyurdu.

Üzüldüm.

Reklam

Araçların plakalarını cep telefonlarıyla fotoğrafladıklarına göre arkadan ceza da gelecek demektir.

Rahatsızlığı daha da artıracak bir şey bu da…

İstanbul’un sahilleri halkın değil midir?

Dün, bu defa yakınlarımla daha önce onların ayak basmadıklarını bildiğimiz muhitlerine gitmek istedik İstanbul’un: Kilyos’a… Rumeli Kavağı’na… Garipçe’ye… Sarıyer’e…

Gençler, hava çok müsait olmamasına rağmen, kış boyu hasret kaldıkları denize girme niyetindeydiler…

İnanmayacaksınız, ama yaşadığımız gerçek şuydu dün: Bu uğradığımız yerlerin hiçbirinde denize girmek için müsait bir halka açık plaj yoktu. Denize açılan her toprak parçası birileri tarafından işgal edilmiş, hafta içi 30 TL, hafta sonu 50 TL giriş bedeliyle girişe izin veriliyor…

Kalabalık gittiğimiz için o bedeli ödemeyi göze alamadık.

Çoğunun oruçlu olduğu hal ve hareketlerinden belli bir gruba fazla sevecen bir yaklaşım da yoktu karşımıza çıkanlarda.

Üzüldüm.

Bildiğim kadarıyla sahillere çok yakın mahalleri kişilerin sahiplenmesi mümkün değil. Antalya, Bodrum, Marmaris gibi süper turistik beldelerde bile sahillerin bütünü halka açık tutuluyor. Uyduruk portatif bir düzenek kurup önünde para toplayanlarla oralarda karşılaşılmıyor.

İstanbul’un bu bölgesinin farklı uygulamalarla halka kendilerini kapatmalarını anlamam da misafirlerimize anlatabilmem de mümkün olmadı.

Kendi anlamadığımı onlara nasıl anlatabileyim?

Bir gün önce havalimanı karşılaması, dün boşuna harcanan saatlerle geçirilen gezi, misafirlerimize vermek istediğimiz iyi izlenimin tam tersi sonucu doğurdu. O kadar ihtimam sonunda, İstanbul’u sevdirmek istediklerimiz üzerinde, müthiş aleyhte bir hava doğdu.

Hakkında kitaplar, makaleler okumak ve böylece önceden bilgi sahibi olmak, İstanbul’da gezmeye çıkınca karşılaştıklarına insanları hazırlamaya yetmiyor. İki günlük İstanbul izlenimlerimiz bu sonuca beni götürdü.

Yoksa seçimle gelmiş bir belediye başkanı bulunmadığı için mi oluyor bütün bunlar İstanbul’da?

Umarım öyledir. Umarım, İstanbul’a sahiplik yapacak birine kavuşuruz.

ΩΩΩΩ


Reklam

24 YORUMLAR

  1. Tarafgirlik insanı ne hallere düşürüyor. E.imamoğlu gelse de istanbulun bu günlerini arar olsan fehmi efendi. Azıcık objektif olsanız bu arada zahmet olacak ama.

  2. İstanbul Havalimanı bence tam bir müsriflik projesi. Sanki İstanbul’un ihtiyacını 2 havalimanı karşılayamıyor da 3.sü yapılmış gibi algı yaratıyorlar. Oysa Atatürk Havalimanı kapatıldı ve İstanbul Havalimanı hizmete girdi, eskisi de atıl kaldı. Fakat yeni havalimanı tam bittiğinde 25 Milyar Euro gibi bir maliyeti ve yolcu garantisi var. Yani bu yatırım, Erdoğan’ın yap-işlet-devret mega projeleri yoluyla dış borç temin etme yöntemlerinden birisidir.

    Allah korusun eğer ‘Kanal İstanbul’ projesine başlanırsa, İstanbul’un nüfusu inşaat bitinceye kadar 20 milyon, daha sonra da 25 milyon olur. Bir daha da kimse İstanbul’u kurtaramaz, felçli insan gibi olur. İstanbul’lular başta olmak üzere tüm Türk vatandaşları bu çılgın ve yanlış projeye karşı çıkmalıdır.

  3. Necip Fazıl Kısakürek güzel yazmış… Sn. Erdoğan da güzel okumuş… (https://www.youtube.com/watch?v=30_MFXc6yVE )

    ……..
    Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
    Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
    İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;
    O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
    Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
    Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
    Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
    Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.

    İstanbul benim canım;
    Vatanım da vatanım…
    İstanbul,
    İstanbul…
    ……..

    Necip Fazıl şu aşağıdakini görseydi ne derdi bilemem. Ruhu şad olsun derken kafiyeliyorum!….

    ……
    Taşı toprağı altın, kıyı kıyı tutulan….
    Rantıdır İstanbul’un, pür iştahla yutulan!

    Denizi görmek dahi, bugünlerde parayla,
    Bu işlere ilgimiz, zirve yaptı sarayla!…

    Bugün caddelerinde, volta atar işsizlik,
    Sorgulayan olunca, siyasi bir sessizlik!

    Ey azizler azizi, ömre bedel İstanbul!
    Hayat ömür törpüsü, olmayınca para pul!…

    Bitmese de kederin,
    Yoktur eşin benzerin.
    İstanbul,
    İstanbul!
    ……

  4. Hürriyetten Vahap Munyar…İGA Havalimanı İşletmesi CEO’su Kadri Samsunlu ile birlikte bayram hareketliliğini, çıkabilecek aksaklıklara çözüm adımlarını izledik…..

    İstanbul Havalimanı’na zaman tanımak gerektiğine işaret etti:

    – Hiç olmazsa bize 6 aylık kredi açılması lazım. Sistemin oturması için eylül sonuna kadar zaman tanıyın.

    Şikayetlerin başında uçakların taksi süresinin uzunluğunun yer aldığına değindi:

    – Özellikle iç hat uçuşlarında inişteki taksi süresi ortalama 24 dakikayı buluyor. Haziran 2020’de 3’üncü pist devreye girince taksi süreleri kısalacak.

    Terminaldeki kapılara yürüme mesafesinin şikayetlerde ilk sıralarda olduğuna dikkat çekti:

    – Burası büyük bir havalimanı. Yürüme mesafelerinin uzun olması doğal. En uzun yürüme mesafesi 2 kilometreyi geçmiyor….

    – Büyük taşınma başarıyla gerçekleşti. Sıkıntılar yok mu, elbette var. Onları da hızla çözmeye çalışıyoruz….
    Burası 7.5 milyar Euro’luk yatırımla devreye girdi. 2.5 milyar Euro daha yatırım olacak. Çok acımasız eleştirilerle karşı karşıyayız. Ama unutmayalım, İstanbul Havalimanı ülkemiz için global bir varlıktır…

    Tartışmaları olgunlukla karşılayıp, varsa alınacak derslere odaklanmak gerekiyor…
    Mesafe uzunluğu yaşlılar, engelliler ve küçük çocuklu aileler için sıkıntı yaratıyor. Bu gruptaki yolcular için çözüm üretmek üzere çalışıyoruz.

    İstanbul Havalimanı’nın Kanada’dan İngiltere’ye, Almanya’dan Danimarka’ya kadar farklı otoriteler tarafından denetlendiğini kaydetti:

    – Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü’nün (ICAO) verdiği onaylar, “güvenli” sertifikaları var. Aksi halde dünyadan havayolu şirketleri buraya uçar mıydı?

    Sonra şu çağrıyı yaptı:

    – Eleştiride insaflı olun….

    Adam sorun yok demiyor…. çözeceğim diyor….

    Azıcık ülkenize güvenin….

    Ama Chp lideri için orası sorun olacak bence…..darbe gecesi Florya Atatürk havalimanından güvenli bir şekilde Bakırköye sıvışmıştı…burdan biryerlere gitmesi sorun olacak…:)

    • Yani bütün yazdıklarınızı son paragrafı yazabilmek için mi kaleme aldınız ? Bu CeHaPe var ya bu CeHaPe …

      • Zoruna mı gitti…ce ha pe nin ne olduğunu hatırlatmak…. son paragrafı yazmak için bunları yazmışım veya yazmamışım ne farkeder….
        Seninkide yorum olsun torba dolsun…

          • Hadi ya…nereye bakacağımızı da Chp li biri söylese iyi dicem de… chp li değil…nereyi destekliyon mim söylede oraya yönelmeyelim..

  5. Hocam , ben bu yazınız vesilesiyle bence çok önemli bir konuya değinmek ve bu konuyu sizin de işlemenizi istirham etmek istiyorum : Ben 60 lı yıllarda Kulelide okudum, o nedenle Boğazın Anadolu kıyılarını iyi bilirim. Bu kıyılar sizin de bildiğiniz gibi yalılarla ve bunların bahçeleriyle kapatılmıştır.Bunların arasından kıyıya inmek mümkün değildir.Devlet bu bahçelerin arasından kıyıya yaya yolları açıp da insanların denizden istifadesini niye sağlamıyor.Bu kıyılar bu yalı sahiplerinin babasının tapulu malı mı ,bunlar milletin malıdır,devlet de bunu yapmaktan aciz değildir.Bu konuda ben sizin de yardımınızı istirham ediyorum .Saygılarımla

    • yıllaar yıllar önce ist. sahilleri ve bilimum sahiller kıyıdaki ev-sitelerin telleriyle denize kadar çevrilmiş idi. bir yiğit delikanlı çıktı geldi ve şöyle dedi:birgün zenginleşmiş sem..nokta nokta.. ve telleri söktürdü. ve hatta b.köy shillerini belediyeye aitlrden başlıyarak halka açtığını söyledi biraz içinde birkaç dükkan vs fazlalık olarak. hainler hemen dava açtı bu dükkanları yıktırdı. kala kala ibb sosyal tesisleri kaldı. ne güzel günlerdi ogünler. ta ki başka biri aklıllarıa gökdelen dikmek geliverdi ataköy sahillerinden başlayarak denizinde azıcık içnden geçerek büyüük ve astrnomik fiyatlara satılan redidanslar dikildi. eskiden sahilden kamyon arkasına binip ayakta dikilnice bakarsan denizi görebiliyordun. bu tarih itibariyle özel helikopter kiralayıp yada dron alıp o gökdelenlerin tepesinin 5-10 mt. dah a yüksegine çıkabilirsen denizi çok rahat görebilyon. senin yakay a ise önerin bir tekne kiralanır.bu defa denizden karaya bakılr. bir yalı ve yanındakiboşlulktan arka tarfında ağç flan kalmışsa onları grebililer. tavsiyem yalılar aynen kalsın!

  6. Fehmi beyin, bugünkü okurları ile paylaştiı konular! İnsanin içini acitiyor….
    Kendilerini millette ve “DÜNYAYA DINDAR, MÜSLUMAN” olarak tanitip milletten icazet alarak devleti yönetme yetkisi aldilar.
    Şimdi o dindarlar vasitasi ile Ayran ve fayton fikirasi gercekleşti.

    Reiscilere: Bir Müsluman olarak kafama takilan sorularim olacak…
    Herhalde bu sorulara uygun birer cevaplariniz vardir!

    1-Müsluman bir idareci nasil olmali?

    Sorusunu sorduktan sonra cep telefonuma otomatik olarak gelen İngilizce haberlerde.
    Dünyanin dört bir yanindaTürk Hükümeti tarafindan yaptirilmiş “LÜKS” camilerin olduğunu öğreniyorum.
    Bu bayramda açilişi yapilacak olan caminin yapıminda kullanılmiş malzemelerinde diğerlerinden pek geri kalir tarafi yok.

    Altin kaplamalı tablolar, bilmem nereden özel olarak yaptıŕilarak getirtilmiş işlemeli fayanslar v.b.

    https://www.theatlantic.com/international/archive/2019/06/turkey-builds-mosques-abroad-global-soft-power/590449/

    2-Gavurdan yüksek faizle dolar üzerinden borç alinarak yapilan Caminin islamda yeri varmi?
    3- Camilerin yapiminda, normal yapim ücretinden daha fazla süsleme malzemesine harcamalar, Islama göre caizmi?
    4- Memleketin halki yemeye ekmek bulamazken, FAIZ VE DOLARLA borçlanarak yaptirilan Caminin sevap mi?
    5- memleketin insanlarini soyup soğana cevirerek dünyaya cami yaptirmakdaki maksat ne olabiliki?

    Fehmi bey! Isterseniz sizn misafirlere şu camiyi gösteri verin.

    ttps://m.youtube.com/watch?v=QtE1-W3eqq0

  7. Büyüklük
    Canlılar hücreler halinde yaşarlar. Hücreler arası ilişki ulaşım ve haberleşme araçları ile yapılır. Topluluklar da canlıdır. Toplukların hücresi 100 evi içermektedir. Siyasi birimleri ise on semtten oluşan bucaklardır. Bugün İstanbul 20 milyonluk bir kalabalık şeklinde yaşamaktadır. İstanbul’da yaşayanlar, kalabalık yığınlarının karma karışıklığı içinde yaşamak zorundadırlar.
    Kur’an düzeninde aşiretler, kabileler, şa’ablar, kavimler vardır. Bunların arasında karye, belde ve mısr vardır. İç içe örgütlerdir. İstanbul’un trafik sorununu çözmek için ilçeler arası helikopter servisleri kurulmalıdır. Hava limanı kişiyi hiçbir işlem yapılmadan ilçesine götürmeli, pasaport işlemleri de orada yapılmalıdır. Helikopter ücreti alınmamalıdır.
    Akevler olarak bunu sağlamak üzere bir İstanbul helikopter projesini geliştirmeye çalıştık. İlçe belediyeleri helikopter alanları koyacaktı. Rusya helikopterlerle iştirak edecekti. İran da petrolünü verecekti. Büyükşehir de işletmesini yapacaktı. Bir ortağımız talip olmuştu. Kayıplara karıştı.
    Hastanın inlemesi hastayı tedavi etmez. İlaçlarla tedavi etmek gerekir.

  8. -bu havalanını yapmanın gerçek sebebi AHL nin yrine göz dikmek idiyse (2 mt toprak! vah ki vah) yeni havalanının maliyeti, gideri bu halkın cebinden çıkmış demektir hesabını halk soruyor mu? soracak mı? ona bakmak lazım.
    -avrupa dan, diğer kıtalardan transit aktarma yoluyla bir üs oluşturup para kazanacağını düşünerek yatırım yapıldıysa: ve bu yatırım 10 yıl içinde katbe kat zarar yazar, üstüne üstlükte birde döviz üzerinden yapanlara! cepten ödeme yapılıyor olur ise! bunu yapanlara yaptırım ne olacaktır?
    -orası poyraz sorunu olan havadar bir yer. uçaklar sayısal olark inemez ve zarara neden olursa zararı kim telafi edecek, fizibilite yapmadan alelacele yaptırmışlarsa ne olacak? yeni bir havalanı yeri bulup silbaştan mı olacak?
    asıl sorulması gerekenler bence bunlar. uzakmış:metroyla taksiyle gidersin. eski havalanı yetermiş, masrafmış:yerini mütahhite kaptırmaz halk için yararlı işler için kullandırırsın, kültürel, gelir getirici müzeler, dünya çapında örnek yapılar yaptırırsın (16/9 gibi değil) daha olumlu hatta hayırlı iş yapmış olursun.(oradan alınacak müze giriş parası hakkarideki cocuğun eğitimine vb. işlere harcanır belkide).
    istanbulun otopark ücreti heryerde 5 tl olsun ve girişe günboyu 5 tl yazsın. kim yapar sizce? diğer plaj, kafe vb yerler de arkasından düzene girer. (eger kurt bulanıklığı sevmeye devam ederse karanlık günlere, şikayetlere devam!). NOT:evimin önünden kuzu kayboldu. eyy ankradakiler gelin bulun kuzumu, yerine eyy imamoğlu ben niye halkın sahiline parayla ayk basıyoruuuummm? diye sormayı deneyelim bakalım ne olacak?

  9. Orta yaş üzeri bir amca, iyiden iyiye acıkmış olduğunu düşünüp yol üzerindeki kafelerden birinin parkına bırakır aracını içeri girer. Cam camekanın ardında yan yana dizilmiş yiyecekleri tarar gözüyle sağdan sola. Camekanın ardında duran genç çocuğa çıkışır yüksek sesle: “Ne bunlar?” Genç şaşırır: “Neler ne, beyefendi?” Derdinin “şak” diye anlaşılmamış olmasına içerleyip daha da öfkelenen amca, ölçüyü zorlar:

    “Aha camekana dizdiğiniz bu akla zarar nane mollalar! Şunlara bak, ekmek boyları bile standart değil. İçinde koyduklarınız da birbirine benzemiyor bile. Şunlara bak. . . Kiminde zeytin var, kiminde çamur gibi bir şey -balık mıdır nedir.”

    Masalarda oturan insanlar bu amca hakkında ne düşünürlerse, zaman zaman burada nasıl ve hangi uzunlukta yorum yazmamız “gerektiğini” bizlere söyleyen arkadaşlara da biraz o gözle bakıyorum ben.

    Okumak zorunda değilsiniz. Kağıt mürekkep maliyeti yok yazdıklarımızın. Sağolsun, Fehmi Bey’den de bir yakınma işitmedik. Millet parkında olduğu gibi gönlümüzce koşturuyor, çimenlerde yuvarlanıyoruz.

    “Kendi kendinizi tatmin etmek derdindesiniz.”

    Nerden biliyorsunuz? Velev ki öyle: Size ne? Kime ne zararımız var?

    “Zaten kimse de okumuyor o uzun uzun yazdıklarınızı.”

    Nereden bilyorsunuz?

    Günde 5.000’in üzerinde insan ziyaret ediyor Fehmi Bey’in sitesini onun yazılarını olkumak için. Bu okurların yüzde 5’i yorum sayfasına da göz atsa, sayıları 250 eder.

    Bırakın camekanın ardında sıralanmış yiyeceklerin ekmek boyları da, içindekiler de farklı olsun.

    Derdimizi anlatıyoruz, düşüncelerimizi paylaşıyoruz.

    Olur da birisi ekmeğin uzunluğuna pek alırmadan “Ne varmış bakalım bunun içinde. . .” diye merak edip bir yoklama çekerse, hiç birimizin cebine üç kuruş girmiyor.

    Öyleyse:

    Sorun ne?

      • O eleştiriyi ben yapmıştım ,bu nedenle açıklama yapmak istedim.Dedikleriniz doğrudur , aynen katılıyorum .Ancak konunun başka bir yönü daha var ;ben okuyucuların da yorumlarından istifade etmek, onların değişik görüş ve düşüncelerini de öğrenmek istiyorum. Ancak uzun uzun ve bazen de konu dışına çıkan ,tartışmalara giren yorumları haliyle okuyamıyorum .Selam ve saygılarımla

  10. Bugün siyasi yazı yazmadığınızi söylüyorsunuz ama siyasetin en can alıcı iki noktasına deginmissiniz.hem 31 mart hem de 23 haziran tekrar seçiminde başkan adaylarının istanbul sorunlarına hiç değindiği gördünüz mü ?.
    AKP açısından ahı gitmiş vahı kalmış bir aday istanbul a ne verebilir ? Yok mu koskoca parti içinde vizyon sahibi cesur dinamik heyecan uyandıracak bir aday ?olmadığı için kaybetti.
    CHP ye gelelim müzmin muhalefet felsefesi sadece elestirip bal yapmayan arı gibi içi boş bir aday ile seçime girdi.
    Görebildik mi birinden İstanbulun trafik sorununu nasıl cozeceklerini . % 1 yeşil alan oranıyla beton yuvalarının nasıl yaşanabilir kente donusebilecegini ?
    Göya kentsel dönüşüm yaşayan fikirtepede insanlarin dipdibe nerdeyse ortak yatak odası kullanacak şekilde mimari ucubelerı nasıl duzelteceklerini ?
    Maalesef bunlarla ilgilenen yok biri kaybedip öbürü kazansa ne olur kaybeden biz İstanbullular.

  11. Sahil pilajlarının çelik kafeslerle çevrildiği konusu çokca yaygınlık kazandı. Geçen yıl şile ağva kefken kerpe arası yol güzergahı boyu ücretsiz girebileceğimiz tek plaj bulamadık. Aracımızla girersek 50 tl isteyenden 20 tl isteyene kadar boy boy desen desen işgaller gördüm. Aracı dışarda bırakarak girmek istediğimiz yerlerde kişi başı 10 tl 20 tl isteyen yerler gördüm. İşgal altındaymışız gibi sömürülmek için tüm altyapı faaliyetlerinin bitirildiği hissine kapıldım. Paramı nasip etmemek için plaj keyfimi iptal ettim. Çok kranik yarayan bir mevzu bu…

  12. İstanbul ve yeni havalimanı uzmanı H.Gayret üstadımızın konuya açıklık getireceğine canı yürekten inanıyorum.Duyduğunuz üzüntülerden dolayı ben de üzüldüm.Geçmiş olsun.Beni de üzen bir durum var.Müsaadenizle ben de onu paylaşmak istiyorum.

    Herhangi bir konu hakkındaki bir düşüncenin ifadesi için bazan üç beş cümle yetmeyebiliyor.Uzun anlatımlar dahi düşünceyi tam olarak aktaramayabiliyor.Burada da görüş beyan ederken izahtaki ihtiyaca binaen uzayan açıklamalar,alt açıklamalar gerekebiliyor,bu sebeple de kelam uzayabiliyor. Gönül ister ki kelama öylesine hakim olalım ki sadece bir cümle serdedelim,muhatap ondan bir kitap dolusu anlam çıkarsın.Ancak öğrenmeyi,fikrederek daha ötesini öğrenmeye çalışmayı ve öğrenirken öğretmeyi ,öğretirken ayrıca öğrenmeyi de kapsayan hikmet dünyasında,az sözle çok şey anlatma ve anlama sanatları çok az insana nasip olmuş yetenekler.Fıkraları numaralandıran arkadaşların birbirlerine fıkra anlatışları kolaylığında olsa keşke her anlatım;anlatıcı 965 numaralı fıkra dediğinde kahkahalar kopuverse…

    Kendi adımıza ne söylesek söyleyelim herkese herşeyi anlatmamız,samimiyetimize inandırmamız mümkün değil.İyiniyetli gayretlere karşı sebepsiz itiraz edenler olabiliyor.Şu platformda da yorum paylaşan arkadaşların uzayan ifadelerini kimsenin okumadığını,aslında okumadıkları yorum sahiplerinin, -ne demekse-kendilerini tatmin ettiklerini tespit edip,bu durumu boşa çene çalmak olarak değerlendiren ve kınayan -şu ana dek yüksek düşüncelerinden bir cümlecik olsun nasiplenemediğimiz-,fikirlerini kendilerine saklayan muterizler çıkabiliyor.

    Gelişen teknoloji okuma alışkanlıklarını değiştirdiği gibi,eskiden okurun pasif kaldığı yazarla okur arasındaki ilişki de artık değişmiş durumda.Okur,yazarına aracısız muhatap olma imkanına sahip artık.Fehmi bey gibi yazarlar kendi platformunun yorum sayfasını okuyucularına açarak okurlarının da,kendi fikir aktivitesine katılmasını fiilen teşvik ediyor.

    Ve şöylesi bir zeminde şahsen ben kimsenin keyfinden yazdığını da düşünemiyorum. Memleketin güzelliği için,insanların huzurunun tesisi için bir cümlecik fikri olanın bunu paylaşmasını -velevki bir kişiye ulaşsın-önemli bir çaba olarak değerlendiriyorum.Bununla birlikte aslında ayıplayanın ayıplanacak birşey yaptığını düşünüyorum.Malum insanlar konuşa konuşa anlaşır ve hakikat kıvılcımı da fikirlerin çatışmasından ortaya çıkar.

    Bu sebeple varsa fikri olanın ortaya koymasını,yoksa da insanların paylaşımlarını,
    -kendisini fikir zabıtası konumunda görerek-bertaraf etmeye çalışmamasını hatırlatmak istiyorum.Ayrıca buraya hergün emek vererek düşüncesiyle artı değer katan her arkadaşa da şahsım adına teşekkür ediyor,böylesi aksi/hırçın tabiat tezahürü itirazlar karşısında kuvve-i maneviyelerini bozmamalarını da ilave olarak tavsiye ediyorum.

    • Sevgili Uğur Bey,

      Çok haklısınız, yorum yazıları çok çok uzun olduğunda o yazıyı okuma konusundaki direnç artıyor maalesef.
      Bir konu hakkındaki düşünceler en fazla bir paragrafta ifade edilmeli, sizin yazının hemen üstündeki Yunus Emre Bey’in yazısı gibi. Bir çırpıda okunabiliyor ve meramını anlatabiliyor.

      Zaten bir yazı, uzun olsa bile, ilk cümleleri ile “beni oku” diyebiliyor. Sizin yazınız da kendini okuttu.

      Fehmi Bey’in yazılarını yaklaşık 30 yıldır. Görüşlerine her zaman değer veririm. Benim için referans niteliğindedir.

      Fehmi Bey’in bu son yazısı da, Yunus Emre Bey’in teyidi ile birlikte bir gerçeği daha öğrenmemize sebep oldu. Üzülmemek elde değil. Sahillerin halka ait olduğu ve hiç bir şekilde ücretli olamayacağı bu hükümetin ilk uygulamalarından idi. Şimdi herşeyin birer birer eskiye döndüğünü görmek gerçekten çok üzücü. Umarım Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu bu eleştirileri dikkate alarak gereğinin yapılması için çalışırlar.

Yoruma kapalı.